Ebu Hanife
Ebu Hanife
  • 4 104
  • 4 037 136

วีดีโอ

Namazın 50'den 5 Vakte İndirilmesi Bizzat Kuranî Bir Emir Şeklidir I Ebubekir Sifil
มุมมอง 7711 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Namazın 50'den 5 Vakte İndirilmesi Bizzat Kuranî Bir Emir Şeklidir I Ebubekir Sifil
Hangi Tevatürün İnkarı Küfürdür ? Miracın İnkarı Neden Küfür Değil ? I Ebubekir Sifil
มุมมอง 37311 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Hangi Tevatürün İnkarı Küfürdür ? Miracın İnkarı Neden Küfür Değil ? I Ebubekir Sifil
Kuran'da Gramer Hatası Vardır Demek Açık Bir Küfürdür I Ebubekir Sifil
มุมมอง 6512 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Kuran'da Gramer Hatası Vardır Demek Açık Bir Küfürdür I Ebubekir Sifil
Efendimiz Miraç Gecesi Diğer Peygamberlere Nasıl Namaz Kıldırdı, Onlar Ölü Değil miydi ? I E. Sifil
มุมมอง 6414 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Ahmed b. Hanbel (2001d, s. 484 (No: 12504)) ve Nesâî’nin Enes b. Mâlik tariki ile tahriç etmiş oldukları rivâyete göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İsra gecesinde Mûsâ’ya uğradım kırmızı tepenin yanında kabrinde namaz kılıyordu” (Nesâî, 1986b, s. 215 Kıyâmü’l-Leyl 15, (No: 1631)). Hz. Peygamber’in diğer peygamberlere namaz kıldırması ve Hz. Mûsâ’nın namazı hususunda farklı bir takım değe...
Güneşin Batışının Geciktirilmesiyle İlgili 3 Rivayet I Ebubekir Sifil
มุมมอง 32920 ชั่วโมงที่ผ่านมา
💠 1) İSRA HADİSESİYLE İLGİLİ OLAN 1. RİVAYETİN KAYNAĞI Soru: Risalelerde güneşin, Peygamber Efendimiz için bir saat tevakkuf ettiği rivayeti yer almaktadır. Ancak aşağıda görüldüğü üzere, böyle bir olayın yaşanmadığı iddia ediliyor; bu iddia doğru mudur? İtiraz Edilen Kısım: “Mi’rac gecesinin sabahında (...) Hem Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Kureyş’e demiş ki: 'Yolda giderken, sizin bir ...
Hz. Ebubekir'e Sıddık Lakabının Verilmesi I Ebubekir Sifil
มุมมอง 1162 ชั่วโมงที่ผ่านมา
🔥 ŞİANIN İDDİASI; Peşaver Geceleri: Hafız: Sizin naklettiğiniz bu hadis, haber-i vahittir; haber-i vahit de muteber olmadığı için onunla amel edilmez. Davetçi: Çok şaşılacak bir şeydir ki çabuk unutuyorsunuz veya kasıtlı olarak öyle davranıyorsunuz. Geçen akşamlarda arz ettim ki, Ehl-i Sünnet alimleri, haber-i vahidi hüccet kabul ediyorlar. Siz bu yüzden hadisi, haber-i vahid olarak reddedemezs...
Miraçta Namazın Elliden 5 Vakte İndirilmesi ve Pazarlık İddialarına Cevap I Ebubekir Sifil
มุมมอง 3.6K2 ชั่วโมงที่ผ่านมา
💎 Bu iddialara şöyle cevap verebiliriz: 1️⃣ Mana karışık da olsa Sahih bir hadisi çabucak reddetmek pervasızlıktır: Allah Resulünün sahih hadislerini minik beynine sığıştıramayan hadis düşmanı türedilerine cevap: 👉 th-cam.com/video/l3vhLEr9EpI/w-d-xo.html ✧❃✧ 2️⃣ Ercüment Özkan gibi, Ahad/tek hadis bile olsa hadisi hafife alarak veya dalga geçerek reddetmek kişiyi küfre düşürebilir: Ercümend Öz...
Mekki Ayetlerin Genel Özellikleri ve Tarihsellik İddialarına Cevap I Ebubekir Sifil
มุมมอง 1492 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Diyanet İşleri Meali (Eski) Gaşiye 17,18,19,20. Bu insanlar, devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı? 21 Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin 17. E fe la yanzurune ilel ibili keyfe hulikat 18. Ve iles semai keyfe rufiat 19. Ve ilel cibali keyfe nusıbet 20. Ve ilel ardı keyfe sutıhat 21. Fezekkir i...
“O'nun (sav) Her İşi Acayipti” I Ebubekir Sifil
มุมมอง 3844 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Hak Dini Kuran Dili, Ali İmran 190- Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır. 191- Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru...
Kahine, Arrafa [Cinci Hocaya] Gitmek Hangi Açıdan Peygambere İndirileni Tekziptir ? I E. Sifil
มุมมอง 1014 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Kahine, Arrafa [Cinci Hocaya] Gitmek Hangi Açıdan Peygambere İndirileni Tekziptir ? I E. Sifil
Peygamber Efendimize Verilen 2 Tür Mucize ve Mealciye Cevap I Ebubekir Sifil
มุมมอง 2794 ชั่วโมงที่ผ่านมา
❄️ HZ. PEYGAMBER’E VERİLEN MADDİ MUCİZELER, KUR’ÂN’A AYKIRI MI?, Yavuz Köktaş Özellikle günümüzde Kur’ân’da Allah’ın Hz. Peygamber’e mucize vermediğini ifade eden ayetleri ileri sürerek Hz. Peygamber’in tek mucizesinin Kur’ân olduğunu iddia edenler vardır. ⭐ Mutezile bile maddi Mucizeleri kabul etmiştir: Şu bir gerçek ki, eskiden beri Hz. Peygamber’in (maddi) mucize­ler gösterdiği hep kabul edi...
Modern Zamanlar ve Mucize İnkarcılığı, Miraç Örneği I Ebubekir Sifil
มุมมอง 1.2K4 ชั่วโมงที่ผ่านมา
⚠️ İsra ve Miraç hususunda Tek Kaynak Kurancıların / Mealcilerin büyük çelişkisi İsra ve Miraç hususunda Mealcilerin büyük çelişkisi.. Miraç var mı? Peygamber Efendimiz bedenen göklere yükseldi mi? Mescid-i Aksa nerede?: İsra ve Miraç hususunda Ehl-i Sünneti eleştirmekte ittifak halinde olan mealciler kendi içlerinde herhangi bir fikir birliğine varamadılar.. Oysa Kuran ayetlerinin açık, anlaşı...
Efendimizin Çocuk Yaştaki İbn Abbas'a Paha Biçilmez Nasihatleri I Ebubekir Sifil
มุมมอง 5514 ชั่วโมงที่ผ่านมา
💠 63. Hadis: İbni Abbas (ra)’dan nakledildiğine göre şöyle demiştir: Bir gün Hz. Peygamber’in terkisinde bulunuyordum. Bana: “Yavrucuğum, sana bazı kaideler öğreteyim” dedi ve şöyle buyurdu: “Allah’ın buyruklarını gözet ki, Allah da seni gözetip korusun. Allah’ın (rızâsını) her işte önde tut, Allah’ı önünde bulursun. Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen, Allah’tan dile! Ve b...
“Nerede Olursan Ol, Allah’tan Kork ve Kötülüğün Peşinden İyilik Yap” Rivayeti I Ebubekir Sifil
มุมมอง 2137 ชั่วโมงที่ผ่านมา
💠 Tirmizi Birr; Bölüm: 55 İnsanlara güzel ahlakla muamele etmek gereği 1987- Ebû Zerr (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Nerede olursan ol Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşa, işlediğin bir günahın arkasından hemen bir sevap işle ki onu imha edip yok etsin. İnsanlara güzel ahlakla muamele et.” (Dârimî, Rikak: 71) [HASEN: sunnah.com/tirmidhi:1987 ] Tirmizî: Bu...
İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin Bazı Görüşleri I Ebubekir Sifil
มุมมอง 5357 ชั่วโมงที่ผ่านมา
İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin Bazı Görüşleri I Ebubekir Sifil
Şianın İmam-ı Azam Sempozyumu I Ebubekir Sifil
มุมมอง 6507 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Şianın İmam-ı Azam Sempozyumu I Ebubekir Sifil
Yed'in Tevil Edilmesi Gibi Cehennem Ateşinin de Tevil Edilip Mecaza Yorulması Mümkün Değil mi ?
มุมมอง 3189 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Yed'in Tevil Edilmesi Gibi Cehennem Ateşinin de Tevil Edilip Mecaza Yorulması Mümkün Değil mi ?
İmam-ı Azam'a Atfedilen “Hayatımın Son 2 Yılı Olmasa Helak Olmuştum” Sözünün Aslı Yoktur
มุมมอง 1.5K9 ชั่วโมงที่ผ่านมา
İmam-ı Azam'a Atfedilen “Hayatımın Son 2 Yılı Olmasa Helak Olmuştum” Sözünün Aslı Yoktur
Ebu Bekir Sifil Hocayla Kısa Kısa-4
มุมมอง 3789 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Ebu Bekir Sifil Hocayla Kısa Kısa-4
İmam-ı Azam'ın “Bilmiyorum, Rabbim Semada mı Yoksa Arzda mıdır ? Diyen Kâfir olur” Sözünden Kasıt
มุมมอง 8839 ชั่วโมงที่ผ่านมา
İmam-ı Azam'ın “Bilmiyorum, Rabbim Semada mı Yoksa Arzda mıdır ? Diyen Kâfir olur” Sözünden Kasıt
Hanefiliğin Kollektif Yönü; İmam-ı Azam, Maturidi, Tahavi I Ebubekir Sifil
มุมมอง 4809 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Hanefiliğin Kollektif Yönü; İmam-ı Azam, Maturidi, Tahavi I Ebubekir Sifil
Yed Sıfatını İmam-ı Azam Tevil Etmezken İmam Maturidi'nin Tevil Etmesi Hata mıdır ? I Ebubekir Sifil
มุมมอง 1.2K12 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Yed Sıfatını İmam-ı Azam Tevil Etmezken İmam Maturidi'nin Tevil Etmesi Hata mıdır ? I Ebubekir Sifil
Zeyd b. Ali Hareketi ve İmam Azam I Ebubekir Sifil
มุมมอง 53912 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Zeyd b. Ali Hareketi ve İmam Azam I Ebubekir Sifil
Cibril Hadisi ve Kadere İman I Ebubekir Sifil
มุมมอง 94212 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Cibril Hadisi ve Kadere İman I Ebubekir Sifil
Büyücü, Kahin, Arraf, Cinci, Falcıya Gitmek Haramdır. Onlar veya Cinler Geleceği Bilemez I E. Sifil
มุมมอง 33814 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Büyücü, Kahin, Arraf, Cinci, Falcıya Gitmek Haramdır. Onlar veya Cinler Geleceği Bilemez I E. Sifil
Günümüzün Polemiklerine İmam Azam'ın Cevabı-2: Kabir Azabı I Ebubekir Sifil
มุมมอง 48014 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Günümüzün Polemiklerine İmam Azam'ın Cevabı-2: Kabir Azabı I Ebubekir Sifil
Vehhabi Dayatmacılığı-1: Paça ve Peçe Meseleleri
มุมมอง 49014 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Vehhabi Dayatmacılığı-1: Paça ve Peçe Meseleleri
Günümüzün Polemiklerine İmam Azam'ın Cevabı-1: Sahabe Hassasiyeti I Ebubekir Sifil
มุมมอง 66514 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Günümüzün Polemiklerine İmam Azam'ın Cevabı-1: Sahabe Hassasiyeti I Ebubekir Sifil
Ebu Bekir Sifil Hocayla Kısa Kısa-3
มุมมอง 31116 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Ebu Bekir Sifil Hocayla Kısa Kısa-3

ความคิดเห็น

  • @alimtekin4861
    @alimtekin4861 45 นาทีที่ผ่านมา

    Meseleyi anlamak isteyen için tam bir anlatım.

  • @receptanugur
    @receptanugur ชั่วโมงที่ผ่านมา

    Yine güzel bir mesele.

  • @zhuo10
    @zhuo10 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    Sayfanın ismi Ebu Hanife ama ehli hadis g.tü yalıyor buna niye şaşırıyorsunuz ki mal mısınız?? Ebu Hanife malik tarafından kafir denilen adamdır gerizekalı mısınız??

  • @receptanugur
    @receptanugur ชั่วโมงที่ผ่านมา

    Rabbimize hamd olsun.

  • @muhammed293
    @muhammed293 5 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    Allahu Ekber Allah razı iki cihanda aziz ve muzaffer eylesin

  • @ArkWn
    @ArkWn 6 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    Vay arkadas, bu kaderi inkar eden hoca takimi sanki kasten ali cengiz oyunu oynuyorlar. Bunlari kendileri bilmiyorlar mi? Dinleyenlerini cahil yerine koyup onlarin inanclarina kasten saldiridir bu. yaziklar olsun. Hocamiz cok güzel.anlatmis. Allah razi.olsun.

  • @abdullahhasimi5322
    @abdullahhasimi5322 6 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    ❤❤❤❤❤

  • @abdullahhasimi5322
    @abdullahhasimi5322 6 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    ❤❤❤❤

  • @abdullahhasimi5322
    @abdullahhasimi5322 6 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    ❤❤❤❤

  • @cengelkoyluiskender4908
    @cengelkoyluiskender4908 7 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    Allah cc razı olsun,Ebubekir Hocam dan.

  • @ArkWn
    @ArkWn 8 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    Bu kadar güzel aciklanamazdi. Allah razi olsun.

  • @aysegul_turna
    @aysegul_turna 9 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    Rabbim Celle Celaluhu Hak yolda dâim eylesin. Estagfirullahel'azîm, ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyel kayyûme ve etûbü ileyh.

  • @MuhammedAY00
    @MuhammedAY00 10 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    🎉

  • @NuriddinEminow
    @NuriddinEminow 11 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    cok güzel aciklama.

  • @ebuhanife7812
    @ebuhanife7812 14 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    ⛔İmam Ahmed, Müsned; 31- Huzeyfe b. el-Yeman'ın, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in İsra Gecesi Beytu'I-Makdis'te Namaz Kıldığını Reddetmesi 1. Huzeyfe - - (-) 25012 (1)- Zir b. Hubeyş der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Miraca çıkışını anlatan Huzeyfe b. el-Yeman'ın yanına gittiğimde şöyle diyordu: "(Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu): ''Yola çıktım -veya çıktık- ve Beytu'I-Makdis'e vardık. '' Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Cibril, Beytu'l-Makdis'e girmediler." (Zir der ki) Ben: "Aksine, o gece Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Beytu'l-Makdis'e girmiş ve orada namaz kılmıştır" dedim. Huzeyfe: "Adın nedir ey kel adam? Simanı tanıyorum, ama adını bilmiyorum" deyince: "Ben, Zir b. Hubeyş'im" cevabını verdim. Huzeyfe: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) o gece orada namaz kıldığını nereden biliyorsun?" diye sorunca: "Kur'an bunu haber veriyor" cevabını verdim. Huzeyfe: "Kim Kur'an'dan delil gösterirse kazanmıştır. O zaman (bunu haber veren ayeti oku" dedi. Ben: "Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz 0, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir" [İsra 1] ayetini okuyunca: "Bu ayette namaz kıldığını haber veren bir şey görmüyorum. Ey kel! Sen bu ayette namaz kıldığını haber verdiğini görüyor musun?" dedi. Ben: "Hayır. Vallahi, o gece Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) orada namaz kılmadı. Eğer kılsaydı, size de orada namaz kılmak, tıpkı Kabe'de olduğu gibi farz olurdu. Allah'a andolsun ki onlar Burak'tan ayrılmadılar, nihayet kendilerine göklerin kapıları açıldı. Cenneti ve cehennemi gördüler. Ahiret vaadini bütünüyle gördüler. Sonra da başta olduğu gibi hemen geri döndüler. Zir b. Hubeyş dedi ki: Sonra ön dişleri görününceye kadar güldü ve: "Onun kaçmaması için Burak'ı bağladığından söz ederler. Halbuki görüleni ve görülmeyeni bilen Allah onu musahhar kılmıştır" dedi. Ben: "Ey Ebu Abdillah! Burak nasıl bir hayvandı?" diye sorunca: "Şöyle uzunca, bembeyaz bir hayvandır. Adımı göz alacak kadardır" cevabını verdi. [Sahih] Diğer tahric: Tirmizi5/307 (3147 "hasen sahih") rivayet etti. 25013 (2)- Huzeyfe dedi ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Beytu'l Makdis'te namaz kılmadı. Eğer kılmış olsaydı, sizin de ona uyarak orada namaz kılmanız farz kılınırdı." [Sahih] 25014 (3)- Huzefye b. el-Yeman'ın bildirdiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ''Bana Burak getirildi. O beyaz; uzun boylu; ön ayaklarını gözünün gördüğü son noktaya koyan bir binektir. Ben ve Cibril, Beytu'l-Makdis'e varıncaya kadar onun sırtından inmedim. Sema kapıları bize açıldı ve Cennetle cehennemi gördüm. '' Zir der ki: Huzeyfe: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Beytu'l-Makdis'te namaz kılmadı" deyince, ben: "Bilakis, kıldı" karşılığını verdim. Huzeyfe: "Adın nedir, ey kel adam? Simanı tanıyorum, ama adını bilmiyorum" deyince: "Ben, Zir b. Hubeyş'im" cevabını verdim. "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in o gece orada namaz kıldığını nereden biliyorsun?" diye sorunca, ben: "Allah: "Bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir" buyuruyor" dedim. Huzeyfe: "Sen bu ayette namaz kıldığını haber verdiğini görüyor musun? Eğer kılsaydı, siz de Mescid-i Haram'da namaz kıldığınız gibi orada namaz kılardınız" dedi. Zir der ki: Ben: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bineği (Burak'ı), Nebilerin bağladığı halkaya bağladı" deyince, Huzeyfe: "Allah o bineği kendisine gönderdiği halde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bineğin gitmesinden korkuyor muydu ki (bağladı)!" dedi. [Sahih] 25015 (4)- Aynı manada olan bir hadis başka bir kanalla Huzefye'den nakledilmiştir. Ancak farklı olarak Hasan rivayetinde: "Cennet ve cehennemi gördüler" ibaresi, Affan'da ise: "Sema kapıları kendilerine açıldı ve Cennet ve cehennemi gördüler" ibaresi geçmiştir. [Sahih] 25016 (5)- Huzefye b. el-Yeman'ın bildirdiğine göre İsra gecesi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Burak getirildi. O beyaz, uzun boylu, ön ayaklarını gözünün gördüğü son noktaya koyan bir binektir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Cibril, Beytu'l-Makdis'e varıncaya kadar onun sırtından inmedi. Sema kapıları onlara açıldı ve cennetle cehennemi gördüler. Zir der ki: Huzeyfe: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Beytu'l-Makdis'te namaz kılmadı" deyince, ben: "Bilakis, kıldı" karşılığını verdim. Huzeyfe: "Adın nedir ey kel adam? Simanı tanıyorum, ama adını bilmiyorum" deyince: "Ben, Zir b. Hubeyş'im" cevabını verdim. "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) o gece orada namaz kıldığını nereden biliyorsun?" diye sorunca, ben: "Allah: "Bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz 0, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir") buyuruyor" dedim. Huzeyfe: "Sen bu ayette namaz kıldığını haber verdiğini görüyor musun? Eğer kılsaydı, biz de Mescid-i Haram'da namaz kıldığımız gibi orada namaz kılardık" dedi. Huzeyfe'ye: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bineği (Burak'ı), Nebilerin bağladığı halkaya bağladı" denilince: "Allah o bineği kendisine gönderdiği halde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bineğin gitmesinden korkuyor muydu!" dedi. [Sahih]

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 14 ชั่วโมงที่ผ่านมา

      💠 32- İsra Gecesi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Beytu'l-Makdis'te Nebilere Namaz Kıldırdığını Söyleyenler 1. İbn Abbas - - (-) 25017 (1)- İbn Abbas der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Miraç'a çıktığı zaman Cennete girince bir yerinden bir fısıltı işitti ve: ''Ey Cibril! Bu nedir?'' diye sordu. Cibril: "Bu, müezzin Bilal'dir" cevabını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Miraç'tan inip insanlarla buluşunca: ''Bilal kurtuldu, onu falan falan yerde gördüm'' dedi. İbn Abbas der ki: Nebi, Hz. Musa ile karşılaştı. Hz. Musa onu selamladı ve: "Merhaba ümmi Nebi!" dedi. Nebi onun esmer benizli, uzun orta boylu, saçı kulaklarının hizasında veya daha yukarıda olduğunu bildirdi. Resulullah: ''Ey Cibril bu kimdir?'' diye sorunca, Cibril: "Bu, Musa'dır" cevabını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yola devam edince Hz. İsa ile karşılaştı. Hz. İsa onu selamlayınca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Cibril bu kimdir?'' diye sordu. Cibril: "Bu İsa'dır" cevabını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devam etti ve yaşlı, heybetli bir ihtiyarla karşılaştı. Karşılaştığı herkes Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) selam veriyordu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Cibril bu kimdir?'' diye sordu. Cibril: "Bu baban İbrahim'dir" cevabını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Cehenneme bakınca, bir topluluğun leş yediğini görüp: ''Bunlar kimdir ey Cibril?'' diye sordu. Cibril: "Bunlar, insanların etlerini yiyenlerdir" cevabını verdi. Sonra kırmızı ve mavi, kel ve toz toprak içinde bir adamı görüp: ''Ey Cibril bu kimdir ?'' diye sordu. Cibril: "Bu, deveyi boğazlayan kişidir" cevabını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mescid-i Aksa'ya girince namaza durdu ve baktığında bütün Nebilerin onunla namaz kıldıklarını gördü. Namaz bitince kendisine biri sağından, biri solundan olmak üzere, birinin içinde süt, diğerinde bal olan iki bardak getirildi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bardağı alıp sütten içince, bardağı tutan: "Fıtrata uygun hareket ettin" dedi. [Hasen] 👉 www.islamiokul.com/kitap/files/Ahmed/had/023/3389.htm ✧❃✧ ☀ Peygamberlerin kabirde diri olmaları ne demektir ? Hz. Peygamber (asm) Efendimiz bir münasebetle şöyle buyurmuştur: “Kabrimi bayram yerine çevirmeyin. Bana salât ve selâm edin. Çünkü nerede olsanız salât ve selâmınız bana ulaşır.” ( Ebû Davud, Menâsik 97.) “Günlerinizin en üstünü cuma günüdür. O gün bana çok salât ve selâm getirin. Çünkü sizin salât ve selâmlarınız bana sunulur” diye buyuran Efendimize (asm) “Ey Allah’ın Elçisi, sen ölüp de senden bir iz kalmadıktan sonra, salât ve selâmlarımız sana nasıl sunulur?” diye sordular. Peygamberimiz (asm) buyurdu ki: “Allah, peygamberlerin cesetlerini çürütmeyi toprağa yasaklamıştır.”(Ebû Davud, Salât 201.) İbn Mesud’dan nakledildiğine göre Resulullah (asm) şöyle buyurdu: “... hayatım sizin için hayırlıdır, siz (istediğiniz konuda benimle) konuşabiliyorsunuz ve size gereken cevaplar veriliyor. Ölümüm de sizin için hayırlıdır; çünkü amelleriniz bana arz edilir; güzel amellerinizden ötürü Allah’a hamd ederim, kötü amellerinizden dolayı da sizin için Allah’tan af dilerim.” Hafız Heysemî, Bezzar’ın rivayet ettiği bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir. (bk. Mecmau’z-zevaid, 9/24.) Hadiste diğer ifadeler bir yana, “kötü amellerinizden dolayı da sizin için Allah’tan af dilerim” ifadesi, çok açık bir şekilde Hz. Peygamber (asm)’in vefatından sonra da tasarrufunun var olduğunu göstermektedir. Zaten peygamberlerin veya velilerin tasarrufları bir şefaat, bir dua ve benzeri yalvarışlardır. Bu açıklamadan anlaşılıyor ki, hayatın mertebeleri vardır. Kabir aleminde bütün ölülerin ruhları baki ve hayattadır. Ancak şehitlerin hayatı diğerlerinden farklı bir boyutta bulunmaktadır. Şehitlik de bir velayet mertebesidir. Şehitler kabirde / Berzah aleminde farklı bir hayatta oldukları gibi, peygamberlerin ve evliyanın da farklı bir hayata sahip olmaları gerekir. Ayrıca, Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadesini dikkatle okumak gerekir: “Gavs-ı Âzam gibi, memattan sonra hayat-ı Hızırîye yakın bir nevi hayata mazhar olan evliyalar vardır. Gavs'ın hususî İsm-i Âzamı, 'Yâ Hayy' olduğu sırrıyla, sair ehl-i kuburdan fazla hayata mazhar olduğu gibi, gayet meşhur, Mâruf-u Kerhî denilen bir kutb-u âzam ve Şeyh Hayâtü'l-Harrânî denilen bir kutb-u azîm, Hazret-i Gavs'tan sonra mematları hayatları gibidir. Beyne'l-evliya meşhur olmuştur.”(Barla Lahikası, 261. Mektup.) Bu zatların tasarruflarının “Beyne'l-evliya meşhur” olduğunu bazı eserlerde görmek mümkündür. (bk. Nefahatu’l-Üns, s. 984.) Hz. Ömer (ra)’in İranlılarla / Sasanîlerle savaşan komutanına minberden seslenerek “Ey Sariye, sırtını dağa ver öyle savaş!” demesi, bir manevî tasarruf değil mi? Şimdi buna - hâşâ- şirk mi diyeceğiz? Denilebilir ki, insanlık camiasında vahyin kesilmesinden sonra, sadık rüyalar, ilhamlar o vahyin bir gölgesini, bir cilvesini devam ettirdiği gibi, velilerin kerametleri de peygamberlerin mucizelerinin birer gölgesi hükmünde onların bir cilvesini göstermektedir. Bu kerametlerin bir çeşidi de ruhanîlerle konuşup sohbet etmektir. ➡ Celaleddin Suyuti'nin yetmiş defa Hz. Peygamber (asm) ile yakaza halinde -görüşmesi (Yusuf Nebhanî, el-Feth-ül Kebir, 1/7 Mukaddeme.), ➡ Büyük halife Ömer b. Abdulaziz’in (Tarihu’l-İslam, Ayın maddesi.), ➡ İbrahim Et-Teymî’nin (Gazalî, İhya, 1/346.) ve İmam Rabbanî’nin (Mektubat, 282. Mektup.), bir nevi ruhanî hayat yaşayan Hz. Hızır ve Hz. İlyas ile yakaza halinde görüşmesi, ➡ Şeyh-i Ekber İbn Arabî’nin kendisinden iki yüz yıl önce vefat etmiş Ebu Abdurrahman es-Sulemî gibi bir veliyle yakaza halinde görüşmesi (Fütûhat, 2/261.), Bediüzzaman Hazretlerinin söylediklerini tasdik eden olaylardan sadece bir kaçıdır. 👉 sorularlaislamiyet.com/peygamberlerin-kabirde-diri-olmalari-ne-demektir

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 13 ชั่วโมงที่ผ่านมา

      💠 Nesai, Namaz; 446- Enes b. Malik (r.a)’ten rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Bana katırdan küçük eşekten büyük bir binek getirildi, adımını gözünün görebildiği yere atıyordu. Cibril (a.s) ile birlikte bindim ve biraz yol aldık, Cibril dedi ki: “İn ve namaz kıl.” Ben de aynen yaptım. Cibril şöyle dedi: “Namaz kıldığın yer neresidir biliyor musun? Taybe (Medine’de) namaz kıldın, Oraya hicret edilecektir.” Sonra tekrar: “İn ve namaz kıl” dedi. Ben de inip namaz kıldım. Bunun üzerine Cibril dedi ki: “Nerede namaz kıldığını biliyor musun? Allah’ın, Musa (a.s) ile konuştuğu Tur-ı Sina’da namaz kıldın. Daha sonra tekrar, “İn ve namaz kıl” dedi. İndim ve namaz kıldım. Yine dedi ki: “Namaz kıldığın yer neresidir biliyor musun? İsa (a.s)’ın doğduğu yer olan Beyti Lahm’da kıldın.” Sonra Beyti Makdis’e girdim, tüm Peygamberler (s.a.v) yanımda toplandı. Cibril beni öne geçirdi, onlara imamlık yaptım. Sonra en yakın sema olan dünya semasına çıkarıldım, orada Adem (a.s) vardı. Sonra ikinci semaya çıkarıldım, orada teyze çocukları olan İsa ve Yahya (a.s) vardı. Sonra Üçüncü semaya çıktım, orada da Yusuf (a.s)’ı gördüm. Sonra dördüncü semaya çıkarıldım, orada Harun (a.s) vardı. Sonra beşinci semaya yükseltildim, orada da İdris (a.s) vardı. Sonra altıncı semaya yükseltildim, orada da Musa (a.s) vardı. Sonra yedinci semaya yükseltildim, orada da İbrahim (a.s) vardı. Sonra yedi semanın yukarısına çıkarılıp Sidret-ül müntehaya ulaştım, orada Beni bulut gibi bir şey kaplayınca secdeye kapandım ve bana şöyle denildi: “Yedi kat semayı ve arzı yarattığım gün Sana ve ümmetine elli vakit namazı farz kıldım, Sen ve ümmetin o namazı kılın.” Hemen İbrahim (a.s)’a vardım, bana bir şey sormadı sonra Musa’nın yanına varınca; “Allah sana ve ümmetine ne kadar namaz farz kıldı?” dedi. Ben de: “Elli vakit namaz farz kıldı” dedim. Musa da dedi ki: “Sen ve ümmetin bu elli vakti eda etmeye dayanamazsınız, Rabbine dön bunu hafifletmesini iste.” Ben de, Rabbime döndüm on vakit indirdi. Sonra Musa’ya tekrar gelince, tekrar dönüp bu yükün hafifletilmesini istememi emretti. Ben de tekrar döndüm on daha indirdi. Sonra da beş vakte indirildi. Musa (a.s), tekrar: “Dön Rabbinden hafifletilmesini iste, çünkü Allah İsrailoğullarına günde iki vakit namaz farz kıldı onu bile eda edemediler” dedi. Tekrar Rabbime döndüm, hafifletmesini istedim o da şöyle buyurdu: “Gökleri ve yeri yarattığım gün sana ve ümmetine elli vakit namaz farz kıldım bu beş vakit; elli vakit yerindedir. Sen ve Ümmetin bu beş vakti eda edin.” Böyle olunca bu işin Allah tarafından kesinleştiğini anladım. Musa (a.s)’a döndüm. O da yine: “Rabbine dön” dediğinde beş vaktin kesinleştiğini ve hafifletilmeyeceğini bildiğim için tekrar dönmedim.” (Müslim, İman: 74; İbn Mâce, İkametü’s Salat; 194) [ HASEN: sunnah.com/nasai:450 ]

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 13 ชั่วโมงที่ผ่านมา

      💠 Hakim, Müstedrek; DEHŞETLİ OLAYLAR 3641- Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Miracı ve Diğer Nebiler ile Karşılaşıp, Onlara Namaz Kıldırmasına Dair 8829- * ... Bize Hammad b. Seleme tahdis etti. Bize Ebu Hamza, İbrahim’den tahdis etti. O Alkame’den, o Abdullah b. Mesud (r.a)’dan rivayet ettiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Burak önüme getirildi, ben de Cebrail (a.s)'in arkasına bindim. Burak bizi alıp götürdü. Yukarı yükseldiği vakit arka ayakları yukarı kalkar, alçalacağı vakit ön ayakları yukarı kalkardı." (Devamla) buyurdu ki: "Bizi dar ve kokuşmuş bir yerden geçirdi. Nihayet geniş ve hoş bir yere geldik. Ben: Ey Cebrail biz önce oldukça dar ve kötü kokan bir yerden geçtik. Sonra da geniş ve hoş bir yere geldik dedim. Şöyle dedi: O gördüğün cehennem ateşinin yeri idi. Burası ise cennetin yeridir." (Devamla) buyurdu ki: "Ayakta durmuş namaz kılan bir adamın yanından geçtim. O adam: Bu seninle beraber olan kim ey Cebrail? dedi. O: Bu senin kardeşin Muhammed'dir dedi. Bana hoş geldin dedi ve bana bereket ihsanı için dua etti. Ayrıca: Ümmetin için kolaylık dile dedi. Ben: Bu kimdi ey Cebrail? dedim. O: Bu senin kardeşin Meryem oğlu İsa - salat ve selam ona-'dır dedi. (Allah Rasulü devamla) buyurdu ki: "Yola devam ettik. Ben yüksek sesle bir kişinin sitem ettiğini duydum. Bir adamın yanından geçtik, bu kim ey Cebrail? dedi. Cebrail: Bu kardeşin Muhammed'dir dedi. O bana hoş sefa geldin dedi ve bana bereket ihsan edilmesi için dua edip, ümmetin için kolaylık dile dedi. Ben: Bu kimdir ey Cebrail? dedim. Bu senin kardeşin Musa'dır dedi. Yüksek sesle kime sitem ediyordu? dedim. O Rabbine dedi, ben: Rabbine mi? dedim. O, evet: Onun sert mizacından, onun bu hali bilinen bir şeydir dedi." (Allah Rasulü devamla) buyurdu ki: "Sonra yola yine devam ettik. Kandiller ve aydınlık gördük. Ben: Bu nedir ey Cebrail? dedim. O: Bu senin baban İbrahim'in -salat ve selam ona- ağacıdır. Ona yaklaşmak ister misin dedi. Ben: Evet dedim ve ağaca yaklaştık. İbrahim de bana hoş geldin dedi ve bana bereket ihsan edilmesi için dua etti. Sonra yolumuza devam ettik. Nihayet Beytu'l-Makdis'e vardık. Bineği nebilerin bağladıkları halkaya ben de bağladım. Sonra mescidin içine girdim. Aziz ve celil olan Allah'ın isimlerini zikrettiği ve zikretmemiş olduğu bütün nebiler benim için toplandı. Ben de onlara namaz kıldırdım. Şu üç kişi müstesna, İbrahim, Musa ve İsa - salat ve selam onlara- " Bu Ebu Hamza Meymun el-Aver'in münferiden rivayet ettiği bir hadistir. Ona dair imamlarımızın sözleri (değerlendirmeleri) ihtilaflıdır. O Buhari ve Müslim'in - Allah ikisinden de razı olsun- miraca dair zikretmedikleri birtakım fazlalıklar zikretmiş bulunmaktadır. Diğer Tahric: Müslim, 173; Tirmizi, 3272; Nesai, r, 223; İbn Mace, 4081'de (www.islamiokul.com/kitap/files/%C4%B0BN-M/had/032/4081.htm ) İbn Mesud’dan İsra kıssasına dair bir hadis rivayet etmişlerdir ama onların rivayet ettikleri hadiste buradaki anlatım yoktur. Bu anlatım Enes ve başkalarının rivayet ettikleri hadiste zikredilmiştir. Hakim'in senedinde ise Ebu Hamza el-Aver bulunmaktadır ki Zehebi: İmam Ahmed ve başkaları onun zayıf olduğunu söylemişlerdir demektedir. Hakim de şöyle demişti: İmamlarımız onun hakkında ihtilaf etmişlerdir. Onun hadisi şahitleriyle hasendir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. 👉 delailuddin.com/files/HAK%C4%B0M/sf/054/3641.htm

  • @ŞadHan-h6z
    @ŞadHan-h6z 16 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    Barekallah

  • @ebuhanife7812
    @ebuhanife7812 19 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    💠 2) HZ. ALİ İLE İLGİLİ RİVAYET Hadisin sıhhati: İbn Teymiyye, Redd-i Şems hadisini tenkit ederken Pey­gamberimizin hayatında olan olaylardan hareketle de birtakım değerlendirmeler yapar:“ Rasulullah (as), Hendek Savaşında ikindiyi kaçırmış ve onu kaza etmiştir. Allah Teâlâ’dan Redd-i Şems istememiş­tir...Nebi (a.s), böyle yaptığına göre, Hz. Ali ondan daha fazi­letli değildir, öyleyse o da kaza edebilir.”88 Argümanları sağ­lam olan İbn Teymiyye, bu konuyla ilgili dinsel kültürü de kullanır: “Nusayrîler, Musa’yı isim, Yuşa’yı da mana yaparlar ve derler ki: Yûşâ emrettiğinde, güneş itaat ederek ona geri dönmüştür. Oysa güneş, Rabbinden başkasına döner mi?”89 Yahudilikle Şiilik arasında bağ kuran İbn Teymiyye, müslüman olan Yahudilerin çoğunun, Tevrat’taki on iki imam ifa­desini, Şiilikte bulduğu için onları onlar sanarak Şii olduğunu söyler.90 Nusayrilikle ilgili yukarıdaki değerlendirmeyi yapan İbn Teymiyye, bu şekilde güneşin geri dönmesi olayının Ehl-i Kitap kaynaklı oluşunu imâ etmektedir. Konumuzun başlığı olan himem ve devâî ilkesini, İbn Tey­miyye, özellikle bu rivayette kullanarak bu tenkidini temel eleştiri noktası yapmaktadır:“ Bu gibi bir olay, ilgi ve dürtülerin naklinden geri kalma­yacağı olağanüstü olaylardandır. Bir veya iki kişi onu rivayet ederse, onun yalan olduğu anlaşılır. Şakku’l-Kamer, geceleyin insanlar uykudayken gerçekleşmesine rağmen, sahabe onu birçok tarikten rivayet etmiştir... O halde, gündüz olan Redd- i Şems nasıl meşhur olmaz ve ehl-i ilim, onu Şakku’l-Kamer gibi rivayet etmez?”91 Görüldüğü gibi İbn Teymiyye, Redd-i Şems olayını Şakku’l-Kamer olayıyla mukayese ederek Redd-i Şems’in daha bü­yük bir olay olduğunu, fakat Şakku’l-Kamer gibi rivayet edil­mediğinden, uydurma olduğuna karar vermektedir. İbn Tey­miyye Sahîhayn’daki Redd-i Şems ile ilgili Ebu Hüreyre hadi­sini zikrettikten sonra, Benî İsrail’den Yûşa için geri döndürü­len güneş niçin, daha faziletli olan bu ümmetin faziletlileri için döndürülemediği sorusuna karşı şöyle cevap vermektedir: “Yûşa’ya güneş geri dönmedi, fakat batması gecikti ve gün uzatıldı. Bunu, insanlar fark etmeyebilir. Günün uzunluğu ve kısalığı fark edilmez. Biz, güneşin Yûşa için durduğunu, ancak Rasulullah’ın haberiyle bildik.”92 Burada esasen İbn Teymiy­ye, Tahâvî'nin argümanım kullanmaktadır.93 Yukarıdaki ifadede, İbn Teymiyye’nin aklı kullanmasının tipik bir örneği vardır. Zira o, Redd-i Şems’i reddederken, Habs-i Şemsi kabul etmekte ve bunun akli izahını yapmaktadır.94 “ Güneşin battıktan sonra geri döndüğü asla görülmemiş ve duyulmamıştır. Her ne kadar çoğu felsefeci, tabiat alimi ve ba­zı Kelam ehli, inşikâk-ı kameri vb. şeyleri reddediyorlarsa da, bunun söz edilme yeri burası değildir. Fakat bununla amacı­mız, bu olayın astronomik harikuladeliklerden olduğunu vur­gulamaktır. Çoğu insan, onun imkanını reddetmektedir. Şayet vaki olsa, onun zuhuru ve nakli, daha basitlerin zuhuru ve naklinden daha büyük olurdu. Hadisin meşhur bir isnadı da yokken, o nasıl kabul edilir? Bu durum, onun asılsız bir yalan olduğu konusunda, yakini bir bilgi oluşturur.”95 Esasen buradaki tenkitte İbn Teymiyye, nakil/din ile akıl arasında bir çatışma olamayacağı ve Peygamberlerin, insanlar­dan, muhal şeylere inanmayı isteyemeyeceği ilkesine atıfta bu­lunmaktadır. Bu, çok önemli bir ilkedir. Zira naklin kabulünü, sırf inanca bırakmak, aklı kullanmayı dışlayan bir yaklaşımdır ve dinin temelini sarsmaktadır. İbn Teymiyye, hadisle ilgili tenkitlerini ilerleyen sayfalar­da, hadisle ilgili teknik konulara kaydırır: “Derim ki, bu lafız (Hz. Ali’nin kucağında iken vahiy gel­mesi), önceki rivayetle çatışmaktadır. Çünkü, birinde Nebi (as), Hayber gazvesinde Sahba’da, Hz. Ali’nin hicrinde, ikindiden güneş batana dek uyumuştu. İkinci de ise, uyanıkken Cibril ona vahyetmekte ve başı, güneş batana dek Hz. Ali’nin hicrindedir. Bu tenakuz, hadisin mahfuz olmadığını gösterir. Çünkü birisi, o vakit uykuda olduğunu söylerken diğeri, uya­nıkken kendisine vahyedildiğini tasrih etmektedir, ikisi de bâ­tıldır. Çünkü ikindiden sonra uyumak, yasaklanmış bir mek­ruhtur. Nebi’nin gözleri uyur fakat kalbi uyumazken, Hz. Ali’ye, ikindi namazını nasıl kaçırtır?”96 İbn Teymiyye, burada hadisin mahfuz olmadığı noktasın­da oldukça teknik bir eleştiri yapmaktadır ve bunda oldukça tutarlıdır. İbn Teymiyye devamla, tekrar himem ve devâî ilkesinden hareket ederek rivayeti tenkit etmektedir:“ Hayber’de, askerin önünde bu kıssa olduysa, müslümanlar orada 1400’den fazlayken onu görmeleri gerekirdi. Bu, il­gilerin ve dürtülerin (himem ve devâî) naklinden geri kalma­yacağı şeylerdendir. Onun naklinde bir iki kişinin teferrüdü imkansızdır. Onu sahabe nakletseydi, onların ehl-i ilmi nakle­derdi, benzerlerini naklettikleri gibi. Onu, zabt ve adaletleri bilinmeyen meçhuller nakletmiştir. Bu hadisin tüm isnadlarında, sabit bir isnad yoktur. Yani nakledenlerinin adalet ve zabtlarının bilindiği bir isnad. Keza onun isnadının ittisali de bilinmemektedir...Bu hadis, mutemet hadis kitaplarının hiç­birinde yoktur. Onu, ne ehl-i sıhâh, ne ehl-i Sünen ne de Musned ehli asla rivayet etmemiştir. Bilakis onun terkinde ittifak etmişlerdir.”97 İbn Teymiyye, Ebu Hanîfe’nin (6.150), Hz. Ali’ye güneşin geri dönüşüne ilişkin rivayeti, şeriata ve akla aykırı gördüğü için reddettiğini söylemektedir.98 ⚡Redd-i Şems rivayetiyle ve İbn Teymiyye’nin bu rivayeti reddi hususunda, birçok tartışma olmuştur. Örneğin İbn Hacer, İbn Teymiyye’nin bu rivayeti reddini eleştirmiştir: “Bu olay en büyük mucizedir. İbnü’l-Cevzî (ö.597) onu el-Mevzûât’ta, keza İbn Teymiyye de, “Kitabu’r-Reddi ala’r-Ravâfız” da zikretmekle hata etmişlerdir. Sırf uydurulduğu zannıyla. Allâhu a’lem. Kadı Iyâd (Ö.544), Hendek Günü, ikindi na­mazından uzak, meşgul oldukları için, Nebi’ye güneşin geri döndürülmesini ki, kendisi bu şekilde ifade etti ve Tahâvî’ye (Ö.321) atfetti. Tahâvî’nin Muşkilu’l-Âsâr’ında gördüğü, şayet sabitse, Allah bilir, üçüncü bir olaydır.”99 İbn Teymiyye’nin söylediği gibi Kadı Iyâd, Redd-i Şems ri­vayetini kabul etmektedir: “Redd-i Şems hadisini Tahâvî, Muşkilu’l-Hadîs’inde Esma binti Umeys’ten iki tarikten rivayet etmiştir... ⚡Tahâvî, bu iki hadisin sabit olduğunu ve râvîlerin si­ka olduğunu söylemiştir. Tahâvî, Ahmed b. Sâlih’in, “yolu ilim olan birinin, Esmâ’nın hadisini hıfzdan geri kalmaması gerekir, çünkü o, Nübüvvet alametlerindendir” dediğini anla­tır."100 Kadı Iyad’ın eş-Şifâ’sının şârihi Ali el-Kârî (Ö.1014), Kadı Iyad’ı destekler mahiyette şunları söylemektedir: “İbnu’l-Cevzî, el-Mevzûât’ında, Hz. Ali kıssasındaki Redd-i Şems için, şüphesiz mevzu dedi. Ona, îbnu’l- Kayyım ve şeyhi İbn Teymiy­ye de uydu ve Tahâvî’nin isnatlarındaki ricalin tazifini zikret­tiler, bazısını da hadis uydurmaya nispet ettiler. ⚡İbnu’l-Cevzî ; ben sadece Ebu Ukde’yi itham ediyorum, çünkü o, sa­habeye söven bir Râfızî’dir, dedi. Şüphesiz râvîlerden birinin Rafızi veya Haricî olması, dini açısından sika ise, hadisin mevzu olmasını kesin olarak gerektirmez. Tahâvî, bu temel husu­su görmüştür. Sonra, hıfzeden, hıfzetmeyene karşı hüccettir. Aslolan, rivayeti iptal eden cerh sabit olana kadar, adalettir. Dulecî’nin İbnu’l-Cevzî’ye uyarak, ‘bunun sıhhati kabul edilse bile güneşin reddini ifade etmez, Hz. Ali’nin namazı, güneşin batmasından dolayı kaçmasına rağmen, edaya dönüşmesi, onun için bir menkıbe ise de’ şeklindeki sözü, hususiyete iliş­kin karineden dolayı reddedilir. Bunun tevil imkanı da vardır: Esmâ’nın, “güneş battı” sözünden murad, onun namazından veya tüm cürmüyle batmak üzereydi veya bazı parçalarıyla batmıştı veya, güneşin reddinden murad, onun hâli üzere sâ­bit tutulması, tayy-ı zaman ve bast-ı zamanın aksine, hareket­lerinin yavaşlatılması ile seyir zamanının uzatılmasıdır.

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 19 ชั่วโมงที่ผ่านมา

      Zehebî’nin bunu İbnu’l-Cevzî’nin de zikrederek Sahîh’te, güneşin sadece Yûşa’ bin Nûn’a geri çevrildiğini söylediğine gelince, hasr, geçmiş ümmetler açısındandır. Son olaydan önce olma ihtimali de vardır.”101 İbn Kayyım (Ö.751), el-Menâru’l-Munîf adlı eserinde Redd-i Şems hadisini, yalanın bilinme yollarından, bir rivaye­tin sarih sünnetin getirdiğine açıkça ters düşmesi bölümünde zikreder: “Bu çok fazla iştihar olmamıştır. Onu, sadece Esma binti Umeys bilmektedir.”102 Heysemî (ö.807), Mecmau’z-Zevâid’inde, Taberânî’nin bu rivayeti isnadlarla rivayet ettiğini ve ricalinden birinin, Sahîh’in ricalinden biri olduğu, onun İbra­him b. Hasan’dan rivayet ettiğini söyler. Heysemî, İbrahim b. Hasan’ı, İbn Hibbân’ın (Ö.354) tevsik ettiğini söylerken, Fatıma binti Ali b. Ebî Tâlib’i tanımadığını söyler.103 Sehâvî (Ö.902), bu rivayeti savunarak şunları söyler: “İmam Ahmed, aslı yok demiştir. İbnu’l-Cevzî ona uyarak bunu Mevzûât’ına aldı. Fakat onu Tahâvî (ö.321) ve eş-Şifâ’nın sahibi tashih et­miştir. İbn Mende (Ö.395) ve İbn Şahin (Ö.385) onu, Esma binti Umeys hadisinden rivayet ederken, İbn Merduye (Ö.410), Ebu Hüreyre hadisinden rivayet etmiştir.”104 Leknevî, her zaman yaptığı gibi İbn Teymiyye’yi İbnu’l-Cevzî’yle bağlantılandırarak şunları söyler: “Redd-i Şems hadisini, İbnu’l-Cevzî, İbn Teymiyye ve benzeri aşırılar gibi mevzu sayan­lar vardır.”105 Tânevi (Ö.1394), İbn Teymiyye’yi, haksız olarak cerhte müteşeddid sayarak Redd-i Şems ile ilgili olarak İbn Teymiy­ye hakkında şu değerlendirmeleri yapar: “İbn Teymiyye’nin Minhâc’ta reddetmiş olduğu ceyyid ha­dislerden biri de Hz. Ali’yle ilgili Redd-i Şems hadisidir. Bu ha­disi, Tahâvî’nin tahsin ettiğini görünce İbn Teymiyye, Tahâvî’yi akıcı bir dil ve cezbedici bir kelamla cerh etmeye yeltendi. Allah’a yemin olsun ki, hadis ilminde Tahâvî’nin derecesi, İbn Teymiyye gibi birininkinden binlerce kez daha yüksektir. İbn Teymiyye, onun ayağının tozu bile olamaz. Bunun için böyle müteşeddidlerin kavilleriyle ihticâc etmeden önce araştırmak ve düşünmek gerekir.”106 Kevseri: İbn Teymiyye’nin bu hadisi reddetmesini eleştirenlerden birisi de, İbn Teymiyye’ye saldırılarıyla meşhur Kevserî’dir. Kevserî (Ö.1952), birçok kitabında İbn Teymiyye’yi ve İbn Teymiyye’nin reddettiği rivayetler üzerinde durmaktadır. Redd-i Şems rivayetiyle ilgili olarak Kevserî, Makâlât’ında şu değerlendirmeleri yapar: “İbn Teymiyye’nin, Esma hadisini zayıf sayarken (tevhîn) Tahâvî (Ö.321) hakkında söyledikleri, onun deliliklerinden bi­risidir. Bu, Tahâvî’nin kitaplarına ve Esma hadisiyle ilgili ola­rak hafızların yazdıklarına muttalî olmasından kaynaklanma­maktadır. Ricale ilişkin galatları hakkında, Ebu Bekir es-Sâmit el-Hanbelî’nin bir cüz kitap yazdığı İbn Teymiyye’ye rağmen, teknik açıdan bu hadisin sıhhatine söz söylenemez. Fakat bu rivayetin hükmü, ilm-i metâlib’deki sahih haber-i vâhidlerin hükmüdür. Tahâvî’nin ilel bilgisini, ancak çözümsüz illetli bi­risi görmezlikten gelebilir.”107 Kevserî, İbn Teymiyye’nin red­dettiği rivayetlerle ilgili olarak, “et-Taakubu’l-Hasîs li-mâ Yen- fîhi İbn Teymiyye mine’l-Hadîs” adlı bir kitap yazdığını söy­ler.»Kevserî (Ö.1952), İbn Teymiyye’nin tenkidindeki Kur’ânî ve akli delillere hiç değinmeden, rivayet hakkında hiç ihtilaf yok­muş gibi İbn Teymiyye’yi şâz ilan ederek, onun karşısındaki ga­razkârlığını yinelemektedir. Fakat, eğer dayandığımız kaynak sahihse,109 "İn sahha" İbn Teymiyye Redd-i Şems hadisini, zayıf hadisler için kullandığı, “in sahha” tabiriyle zikretmekte ve mevzû saymamaktadır:“....Örneğin inşikâk-ı kamer ve Yûşa’ b. Nûn’a güneşin red­di. Keza Nebi(as), Hz. Ali’nin hicrinde uyurken Hz. Ali’nin na­mazı geçtiği için güneşin reddi-in sahha’l-hadîs- örneği. Alim­lerin kimisi; Tahâvî ve Kadı Iyâd gibi, bunu tashih ederken ki­misi de; ibnu’l-Cevzî gibi mevkuf saymıştır ki, bu daha sahih­tir.”110 Belki, Mecmûu Fetavâ’nın nâsihi, “mevzûan”kelimesini yanlışlıkla, "mevkûfen” yazmış olabilir. Fakat yine de, “in sahha” eklentisi, bu rivayeti İbn Teymiyye’nin burada mevzû saymadığını, zayıf saydığını gösterir. Zira İbn Teymiyye, bu ta­biri zayıf hadisler için kullanmaktadır. Kanaatimizce İbn Teymiyye bu rivayetin reddinde, daha önce belirttiğimiz metin tenkidini eksene almıştır. Zira İbn Teymiyye, metin tenkidini esas aldığı için ehl-i hadis tarafın­dan kabul edilen bazı rivayetleri reddetmek zorunda kalmış ve bundan dolayı da eleştirilmiştir. Elbani: Nitekim İbn Teymiyye’nin bu rivayetle ilgili metin tenkidi eğilimini, Nasıruddin Elbânî şöy­le değerlendirir: “İbn Teymiyye, bu hadise isnad açısından mevzû hükmü­nü vermemiştir, isnadı yalnızca taz’if etmiştir. Çünkü o, bu hadisi, Esma, Ali, Ebu Saîd el-Hudrî, Ebu Hüreyre hadisinden sevk edip isnatlarındaki zaafı açıklamıştır. Bunların hepsi ada­let ve zabtla maruf olmayan ricale sahiptir. Kiminde metruk ve ciddi olarak munkeru’l-hadis olanlar vardır. Hadise metin ola­rak mevzû hükmüne gelince o, bu konuda, o kadar sağlam bir mevzuluğunun kesinliğinden kendini alamaz.”111 Ebu Gudde de, İbn Teymiyye’nin argümanlarının sağlamlığını vurgulayarak, bu hadisi İbn Teymiyye’den dinleyen herkes, onun mevzû olduğuna kesin inanır, demektedir.112 Feryevâî de, İbn Teymiyye’nin bu rivayete eleştirisinin, metin eksenli olduğunu vurgu­layarak şunları söyler: “Redd-i Şems hadisini, bazı ehl-i ilim tahsin ve tashih et­mişken, İbnü’l-Cevzî, İbn Teymiyye, İbn Kesir (Ö.774) ve Zehebi ve başka ehl-i ilim ise, mevzû olduğuna kail olmuşlardır. İbn Teymiyye’nin tenkidinin çoğunluğu, isnadın zaafını ve zayıflığını (vehâ) belirtmekle birlikte, metne yöne­liktir.”113 88. İbn Teymiyye, MS., VIII.170-171 89. İbn Teymiyye, MR., er-Reddu ale’n-Nusayriyye, 95 90. İbn Teymiyye, MS., VIII. 242 91. İbn Teymiyye, MS., VIII.171. Benzer şekilde İbn Teymiyye, Hillî’nin, Gadir-i Hum olayından sonra, Haris b. Nu’man el-Fehrî’nin, Peygam­berimizin söylediklerine inanmaması sonucu helak olmasına ilişkin rivayeti de, hem bu surenin Mekke’de indiğinden hareketle, hem de Himem ve Devâî faktöründen hareketle eleştirmektedir.bk. İbn Teymiy­ye, MS., VII.44-45 92. İbn Teymiyye, MS., VIII. 169 93. Tahâvî, Muşkilu’l-Âsâr, 11.10 94. İbn Teymiyye, MS., V1I1.169 95. İbn Teymiyye, M S. VIII. 172 96. İbn Teymiyye, MS., VIII.175 97. İbn Teymiyye, MS., VI.176-177 98. İbn Teymiyye, MS., VIII.197-198 99. İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, VI. 222 100. Iyâd, Kadı, eş-Şifa, 1.240, krş. Ali el-Kârî, Şerhu’ş- Şifa, I. 589-591 101. Ali el-Kârî, Şerhu’ş-Şifa , 1.590 102. İbn Kayyım, el-Menâru’l-Munîf, 58 103. Heysemî, M Z. VIII. 297 104. Sehâvî, el-Makâsıdu’l-Hasene, 226 105. Leknevl, Zaferu'l-Emânî, 425 106. Tânevî, Kavâid, 441, d p: 1 107. Kevserî, Makâlât, 470 108. Zeylu Tezkirâti’l-Huffâz, 224, Kevserî’nin taliki. 109. Dr. Selahuddin el-Muneccid, İbn Teymiyye’nin Hindistan, Kahire ve Riyad’da basılan eserlerinin İlmî olmadığını, özellikle Riyad’da basılan Mecmûatu’l-Fetavâ’nın böyle olduğunu söyler, bk. İbn Kayyım, Esmâu Muellefâti İbn Teymiyye, 4, dp.1 110. İbn Teymiyye, MF., XI. 316. 111. Elbânî, Nâsıruddin, ez-Zâife, 11.397-398 112. Ebu Gudde, bk.Ali el-Kârî, el-Masnu’, 216, dipnot, krş. el-Menâru’l- Munîf, 59, dipnot. 113. Feryevâî, a.g.e., 1.67 👉 Salih Özer , Sünnet ve Hadisi yeniden düşünmek; İbni Teymiyye Örneği

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 19 ชั่วโมงที่ผ่านมา

      ⚡Dumeyni: Muhal şeyler içeren ve hadisçiler arasında büyük tartışmalara yol açan rivayetlerden biri de "Umeys kızı Esma'dan nakledilen şu riva­yettir: Resûlullah'a vahiy gelmişti. Başını Hz. Ali'nin dizine koydu. O sı­rada güneş battı ve Ali ikindi namazını kılamadı. Durumu anlayan Resulullah, Ya Rabbi, o senin ve peygamberinin taatinde idi. Ona güneşi geri döndür, diye dua etti. Bunun üzerine batan güneşin, geri doğduğunu gördüm" [628] rivayeti. Normal olarak güneşin battıktan sonra geri dönmesi, insanların dik­katini üzerine çekmiş ve dolayısıyla onun tevatür derecesine varan yollar­la rivayet edilmesine yol açmış bir husus olmalıdır. Ancak onu Esma binti Umeys'ten başka kimse rivayet etmemiştir. Ahmed b. Hanbel, bu rivaye­tin uydurma olduğunu bildirmek için onun asılsız olduğunu söylerken, İbn Teymiyye, İbn Kayyım, Zehebî ve İbn Kesir de aynı görüşü ifade etmişlerdir [629]. İbnü'l-Cevzî bu rivayet ile ilgili olarak şöyle demektedir: Bu rivayeti uyduran kimsenin sadece fazilet cihetine bakıp anlamsızlığı fark edememiş olması, onu aldatan hususlardan biri olmuştur. Zira ikindi namazı, güneşin batmasıyla kaza namazı haline gelmiştir. Güneşin geri dönmesi onu tekrar bir eda namazına çevirmez [630]. Ne var ki, bu hadisin sahih olduğunu kabul eden âlimler de olmuş­tur. Tahavî, Beyhakî, Kadı İyaz, Heysemî, İbn Hacer, Kastallânî, Suyûtî, Sehavî, İbn Arrak ve Ali el-Kârî bunlardandır [631]. Ben bu rivayeti değerlendirme ile ilgili ihtilafı, söz konusu ölçünün kabul veya reddi ile alakalı bir şey olarak görmüyorum. Çünkü bu ölçüyü kabul eden veya etmeyen herkesin hadis üzerinde hüküm verirken ihtilafa düşmesi mümkün olup bu ölçünün uygulaması ile ilgili bir ihtilaftır. Hadisle ilgilenen herkes bu hadisi söz konusu ölçünün içinde görebileceği gibi, dışında da görebilir. Bu, içtihadı meselelerde tabiî bir durumdur. Dolayısıyla bu rivayetin sahih olduğunu ileri sürenler, onu Resûlullah'ın bir mucizesi olarak kabul ederler. Zayıf olduğunu benimseyenler ise, güneşin battıktan sonra geri dönmesi halinde onu sadece Esma bint Umeys değil, büyük kalabalıkların nakletmesi gerektiğini ileri sürerek böyle bir şeyin muhal olduğunu söylerler. Aslında güneşin battıktan sonra dönmesi, bu hadisin zayıf olduğunu ileri sürenlere göre haddi zatında muhal olan bir şey değil, aksine Allah'a nispetle mümkün olan bir husustur. Zira bu evren Allah'ındır ve burada ancak onun istediği olur. Evrendeki kanunları o koymuştur ve o değiştirebilir. Yarattığı hiçbir şey ona karşı gelemez. Ancak, bir kişinin namazı için evrendeki bir kanunu değiştirmek, kabul edilecek bir şey değildir. Nitekim bir defasında müşrikler, Resulullah ve ashabının gün batıncaya kadar ikindi namazını kılmalarına engel olmuşlar ve Hz. Peygamber namazı kılmaları için Allah'ın güneşi geri döndürmesi hususunda dua etmemiş, aksine müşriklere beddua etmiştir [632]. Keza, bir defasında sabahleyin güneş doğuncaya kadar uyuya kalmış, namazı vaktinde kılmak için güneşi geri döndürmesi hususunda Allah'a dua etmemiştir [633]. Buna rağmen bu iki rivayeti güneşin battıktan sonra geri döndürülmesi ile ilgili haberi nakledenlerden daha çok kimse nakletmiştir. Sonra söz konusu olayda erkekler nerededirler? Güneşin battıktan sonra geri dönmesini onlar ve diğer hiçbir kimse görmemiş de sadece Esma bint Umeys mi fark etmiş? Bütün bunlar hepsi de bu hadisin zayıf olduğunu kesin olarak ifade etmektedirler. Bütün bunlara ravileri içerisinde tenkit edilen bir veya daha fazla şahsın bulunduğu bir haber-i vahidle mucizelerin sabit olamayacağını da ilave etmek gerekir [634]. Bu hadis bu ölçüyü kullanmanın son derece önemli olduğunu gös­termektedir. Zira Allah'ın peygamberlerine lütfettiği mucizeler, özellik­leri itibariyle insanların benzerine tanık olmadıkları olağanüstü şeyler olurlar. Dolayısıyla kişi, rivayetin olağan dışı herhangi bir şey taşıdığını gördüğü zaman teenni ile hareket etmeli, onun uydurma olduğuna çabucak hüküm vermemelidir. Zira mucizeler asla şüphe edilemeyecek olan gerçeklerdir. Binaenaleyh, hiçbir müslüman mucizeleri inkar edemez, onlarla ilgili hadislerin zayıf olduğunu iddiada bulunamaz. Ancak mucize, haber-i vahidle sabit olmaz. İşiten kimsenin, doğruluğundan emin olması için mucizenin tevatür yolu ile nakledilmesi gerekir. Burada bu ölçü çerçevesinde işaret edilmesi gereken bir şey daha vardır ki, o da bir hadisin çeşitli rivayetlerini birbirine arz etmeden ibaret olan ikinci ölçünün birinci neticesinde idraçtan bahsederken temas ettiği­miz husustur. Orada belirttiğimiz üzere, hadisçiler Rasulullah'a nisbet edilen lafızlar arasına ravi tarafından ilave edilen kısmın belirlenmesinde o kelime veya ibarenin Hz. Peygamber'den sudurunun muhal olmasını bir esas olarak kabul etmişlerdir... [627] A.g.e., s. 109. [628] İbnü'l-Cevzî, el-Mevzüât, I, 355. [629] Ebû Gudde, Haşiye ale'l-Menâri'l-münîf, s. 58. [630] İbnü'l-Cevzî. el-Mevzûât, I, 357. [631] Ebû Gudde. a.e., s. 58. [632] Buhâri, Müslim ve diğerlerinin rivayetlerine göre Resulullah Ahzab savaşında şöyle demiştir: Allah evlerini ve mezarlarını ateşle doldursun; bizi güneş batıncaya kadar orta namazından alıkoydular. M. Fuad Abdillhâkî, et-Lü'lüü ve'l-mercân. I, 123. [633] Hadisi Ebu Dâvûd, Ebu Hureyre'den (Ebu Dâvûd, Salat, 11); Nesâî, Ebû Meryem'den (Nesâî, Mevâkit, 51; Leyl, 32); Ahmed b. Hanbel, Amr b. Ümeyye ve İmran b. Husayn'dan (Müsned, IV, 139, 431, 444; V, 287) rivayet etmişlerdir. [634] İbnü'l-Cevzî bu rivayeti Mevzuat'ında üç tarikle zikretmektedir: Birinci tarikte Ahmed b. Davud vardır. Dârekutnî bu zatın hadislerine itibar edilmediğini (metruk) ve yalancı (kezzâb) olduğunu söylemiştir. Ayrıca bu tarikte Ammar b. Matar vardır ki, İbn Adiy onun hadisleri alınmayan (metruku'l-hadis); İbn Hibban ise uydurma hadis rivayet eden biri olduğunu söylemişlerdir. İkinci tarikte İbn Ukde bulunmaktadır. Bu şahıs sahabeye dil uzatan bir rafizîdir. Üçüncü tarikte bulunan Davud b. Ferahic hakkında Şu'be "zayıftır" demiştir, bkz. el-Mevzûât, I, 356-357. 👉 Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metotları

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 19 ชั่วโมงที่ผ่านมา

      ⚠Aliyyu'l-Kari: 471. Dülâbî'nin [472] Hüseyin b. Ali'den rivayetine gö­re; Allah Rasûlü (s.a.v)'nün başı Hz. Ali'nin kucağında idi. O sırada Allah Rasûlüne vahiy geliyordu. (Güneş batmak üzere idi.) Vahiy sona erip Peygamberimiz (s.a.v) açılınca Hz. Ali'ye; -ikindi namazını kıldın mı? diye. sordu. Hz. Ali (r.a): -Hayır, dedi. Peygamberimiz (s.a.v): -Allahım! Sen gayet iyi biliyorsun ki, O senin tâatinde ve Rasûlünün tâatinde idi. Onun için güneşi iade et, buyurdu. Allah da onun için güneşi iade etti. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a) ikindi namazını kıldı. Son­ra da güneş battı. Alimler: Bu hadis uydurmadır. Güneş hiç kimse için tekrar iade edilmemiştir. Sadece Yûşa' b. Nûn için gü­neşin batması bir süre ertelenmiştir, demişlerdir, er-Riyadu'n-Nadıra fî Menâkıbi'l-Aşera kitabında böyle denilmiştir.[473] Ancak bu hadis, Şifa'da Tahavî rivayetiyle (sahih­tir, denilerek) nakledilmiştir. [474] Biz bunun yorumunu Şifa Şerhin'de [475] geniş bir şekilde açıkladık.[476] [472] Dûlâbî lakabıyla meşhur olan Ebu Bişr Muhammed b. Ahmed b. Hammad ed-Dûlâbî, el-Esma ve'l-Künâ kitabının müellifi olup hicrî 310 yılında vefat etmiştir. (Çev.) [473] el-Muhıbb et-Taberî, er-Riyadun-Nadıra: 2/236. [474] Kadı Iyaz, eş-Şifa bi-Ta'rif Hukukı'l-Mustafa kitabında Allah'ın; Rasûlü (s.a.v) eliyle ortaya koyduğu delil ve mucizeler­le ilgili dördüncü babında, Ayın yarılması ve Güneşin batışının ertelenmesi faslında bu hadisin "sahih" olduğunu ifade etmek­tedir. [475] Aliyyül Karî, Şerhu'ş-Şifa: 1/589-590. [476] Ebu Gudde diyor ki: Allah Rasûlü (s.a.v)'nün duasıyla Hz Ali (r.a) için Güneşin iade edilmesi (Reddü'ş-Şems) olayı hak­kında gelen en sahih rivayet Esma bt. Umeys (r.anhâ) hadisi­dir. Bu hadisi sadece Esma bnt. Umeys (r.anhâ) rivayet etmiş­tir. Alimler bu hadis hakkında çok söz söylemişlerdir. Alimler­den bu hadisi sahih kabul edenler de reddedenler de bulun­maktadır: 📛Bu hadisi reddedenler arasında şu alimler bulunmaktadır: 1. Ali ibnü'l-Medînî (et-Tac es-Sübki, Tabakâtü'ş-Şafi'iyyeti'l-Kübrâ: 2/150) 2. Ahmed b. Hanbel: Bu iki zat: "Bunun aslı yoktur "demiştir. 3. İbnü'l-Cevzî, Mevzûat'ta (1/355-357) 4. İbn Teymiyye Minhacü'sSünnetin-Nebevîyye'de (4/185-195) bu iki imama tabi olmuşlardır. İbn Teymiyye'nin talebelerinden şu Hafız imamlar bu konuda onun görüşüne katılmışlardır: 5. Zehebî (bkz. İbn Arrak, Tenzîhü'ş-Şeriatıl Merfûa (1/379-380) 6. İbn Kayyım ehCevziyye el-Menaru'l-Münîf fıs Sahih ve'd' Daîf (s.57) 7. İbn Kesir (bkz. el-Bidaye ven-Nihaye: 1/323; Zürkanî, Şerhu'l-Mevahibi'l-Ledünniyye: 5/117) 8. Hafız Delecî. ✳Bu hadisi kabul eden ve bunun sahih olduğunu ifade edenler arasında şu alimler bulunmaktadır: 1. İmam Ahmed b. Salih el-Mısrî, 2. İmam Tahavî; Müşkilü'l-Âsâr'da (2/8-11) 3. Ebu'l-Kasım el-Amirî, 4. Hakim en-Neysabûrî, 5. Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve kitabında, 6. Kadı İyaz, Şifa kitabında, 7. Hafız Heysemî, Mecmau'z-Zevaid'de (8/297), 8. Hafız Veliyyüddin b. Zeyneddin el-Irakî Tarhu't-Tesrîb'de (7/247) Bu hadisin tariklerini derlemiş ve sahih olduğuna hükmetmişlerdir. 9. Hafız İbn Hacer, Fethu'l-Barî'de (6/155) Bu hadisin tarikle­rini derlemiş ve sahih olduğuna hükmetmiştir. Hafız ibn Hacer; bu konuya Farzul Humus, (8) nolu "Ganimetler bana helâl kılındı hadisi" başlıklı babda yer alan şu hadisi açıklar­ken temas etmiştir: Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre; Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: Peygamberlerden bir Peygamber -ismi Yûşa' b. Nûn'dur- ikindi namazı esnasında ya da ikindiye ya­kın -fethetmek istediği- kasabaya yaklaşmıştı. (O gün o kasa­bayı fethetmeliydi. Zira ertesi gün Cumartesi idi. Cumartesi günü savaşamazdı.) O Peygamber (a.s) Güneşe baktı: (Ey Gü­neş!..) Sen de ilahi emre tabisin. Ben de ilahî emre tabiyim, dedi. Allah'ım şu güneşi tut, diye niyazda bulundu. Güneş bir müddet durdu. Nihayet Allah onlara fetih ihsan etti. " (Buharı, Sahih: Farzul Humus 8 Hadis No: 3124; Müslim, Sahih (Şerhu'n-Nevevi: 11/51) Cihad 32 Hadis No: 1747) 10. Kastallânî el-Mevahibü'l-Ledünniyye'de (5/113-118) 11. Süyûtî el-Leâlil Masnûa'da. (1/336-341) bu konuda İbn Hacer'e tabi olmuştur. Süyûtî bu konuda Keşfül Lebs fi Hadisi Reddi'ş-Şems adını verdiği bir hadis cüz'ü telif etmiştir. 12. Aynı şekilde Hafız Muhammed b. Yusuf es-Salihî, 13. Sehavî el-Makasıdü'l-Hasene'de (s.226), 14. İbn Arrak Tenzihü'ş-Şeriati'l-Merfûa'da (1/378-382) 15. Aliyyü'l-Karî Şerhu'ş-Şifa'da (1/589-590), 16. Aclûnî Keşfü'l-Hafâ'da (1/516) Raddü'ş-Şems konusunda, 17. Üstadımız Kevserî Makalât'ta (s.470) Tahavînin Eserleri başlıklı makalesinde bu hadisin tariklerini derleyip hadisin sahih olduğuna hükmetmişlerdir. Hafız İbn Hacer diyor ki: "Kadı Iyaz şöyle demiştir: Hadiste geçen Allah'ın Nebisi Yûşa' b. Nûn (a.s) için güneşin hapse­dilmesi konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre biraz önceki duruma iade edilmiştir. Bir görüşe göre dur­durulmuştur. Bir başka görüşe göre güneşin hareketi yavaşla­tılmıştır. Üç görüş de ihtimal dahilindedir. İbn Battal ve başka­larına göre üçüncü görüş tercihe daha layık olan görüştür." İbn Hacer daha sonra şöyle demiştir: "Tahavî, el-Mu'cemu'l-Kebir sahibi Taberanî, Hakim ve Delâil sahibi Beyhakî, Esma bt Umeys (r.anha)' dan şu hadisi rivayet etmişlerdir: "Peygam­berimiz (s.a.v), Hz. Ali'nin dizinde uyuyup da Hz. Ali ikindi namazını geçirince güneş iade edildi. Hz. Ali (r.a) namazını kıldıktan sonra battı." Bu hadis, son derece üstün bir mucize­dir. İbnü'l-Cevzî, Hz. Ali için güneşin iade edilmesi hadisini uydurma hadisler arasında zikretmekle; aynı şekilde ibn Teymiyye de bu hadisin uydurma olduğunu iddia ederek Rafizîlere Red için yazdığı kitabında bunu zikretmekle hata etmişlerdir." Allâme Aliyyü'l-Karî Şerhu'ş-Şifa kitabında (1/590) şöyle demiş­tir: Hafız Deleci'nin İbnü'l Cevzî'ye uyarak; "Bu hadisin sahih olduğu kanaatine varılsa bile, bu durum Hz. Ali hakkında bir fazilet olmakla birlikte güneşin iade edilmesi, güneşin batması sebebiyle ikindi namazının vakti çıktığı için, bu namazın eda olarak yerine getirildiği manasını ifade etmez", şeklindeki görü­şü, karinenin özel bir duruma ait olması sebebiyle reddedilmiş­tir. Ayrıca bu konuda şu şekilde yorum yapılabilir: "Esma'nın; Güneş battı, şeklindeki ifadesi güneş göz önünden kayboldu, ya da neredeyse tamamen batıyordu, veya bir kısmı batmıştı, de­mektir. Yahut güneşin iade edilmesi, onun hareket etmemesi, aynı durumda kalması, zamanın dürülmesi olayının aksine gü­neşin hareketinin yavaşlaması sebebiyle seyir zamanının uza­ması anlamında olabilir." 18. İbni Mende. 👉 Aliyyu'l-Kari, Uydurma olduğunda ittifak edilen hadisler

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 18 ชั่วโมงที่ผ่านมา

      💠 İmam Suyuti: Güneşin Batmasından Sonra Geri Gelmesi Mucizesi îbn-i Mende, İbn-i Şâhîn ve Taberânî (senedlerinden bazıları Sahih-i Müslim'in şartlarına uygun olarak), Esma bint-i Umeys'ten şu haberi naklederler: "Peygamber'e (s.a.v.) vahiy gelirken, kendileri Ali'nin dizleri üzerine başını koymuş bir şekilde uzanmakta idiler. Ali, henüz ikindi namazını kılmamış idi. Derken O, ikindi namazını kılamadan güneş battı. Bunun üzerine Peygamberimiz şu duada bulundular: "Ey Allah'ım, o senin ve senin Resulünün itaatinde idi, bu yüzden namazını kılamadı. Güneşi onun üzerine geri çevir de namazını vaktinde kılsın!" Esma der ki: Ben, bu olay sırasında güneşin battığını, sonra battığı yerden doğup geri geldiğini' gördüm." Yine Taberânî iyi bir senedle Câbir'den şunu anlatmaktadır: "Pey­gamber (s.a.v.) güneşe bir müddet gecikmesi için emretti, güneş te bu­nun üzerine gecikti. Ve gecikmiş olarak battı." Esma bint-i Umeys, İlk müslüman olanlardandır. Kocası Cafer bin Ebu Tâlib ile birlikte Habeşistan'a hicret etti, onunla birlikte Medine'ye avdet eyledi. Cafer, Mûte Savaşın­da şehit olduktan sonra Ebu Bekr'in evlenme teklifini kabul ederek onunla evlendi. Veda Haccı sırasında Zü'l-Huleyfe'de dünyaya getirdiği Muhammed adındaki oğlu, Ebu Bekir'den olmadır. Ebu Bekir öldükten sonra, Ali (r.a.) onu nikahladı. Allah, hepsinden razı olsun. Esmâ'nın rivayet ettiği Güneş'in battıktan sonra geri gelmesi mucizesine dair bu ha­bere gelince: İmâm-ı Sehâvî der ki: "İmâm-ı Ahmed bin Hanbel, bu rivayetin aslının olma­dığını bildirmiştir. İbnü'l-Cevzî de bunu kabul ederek el-Mevzûat adlı kitabına almış, uydurma haberlerden saymıştır. Ben derim ki: "Bu rivayette, şîîlik kokusu vardır." el-Cezükânî de demiştir ki: "Bu haber, muztaribtir ve münkerdir." Bilindiği gibi Peygamber'in (s.a.v.) ikindiden sonra uyuma âdeti de bulunmamakta idi. Hatta bunun men'ine dair haber vârid olduğu da bilinmektedir. Sonra şu noktayı da belirtmek lazımdır ki, Ali (r.a.), Hz. Peygamber dizinde uyumakta olduğu için ikindi namazını kılamamışsa; Güneş de bu sırada batmışsa, niçin Güneş'in geri gelmesine ihtiyaç ve lüzum duyulsun? Elbette ki dinen ve manen buna ihtiyaç da yok idi. Zira özrü sebebiyle namazını geciktiren (kazaya bırakan) kimseler, bu yüzden günahkar olmaz­lar. Dinin bu husustaki hükmünü, şu sahih hadîs açıklamaktadır: "Her kim uyuyakalmak, unutmak gibi bir sebeple, namazını geçirmiş olursa; hatırla­dığı veya uyandığı zaman namazını kaza etsin" Hendek Savaşı sırasında Peygamberi­mizin ve ashabının ikindi namazını vaktinde kılamadıkları da tarihen ve ilmen bilinen bir husustur. Hz. Peygamber; Hendek Günü hem kendisinin hem de ashabının namazlarını vaktinde kılmaları İçin Güneş'in battıktan sonra geriye gelmesini istememişken, sırf Ali'nin namazı için istemiş olması nasıl kabul edilebilir? (Bu gibi ilmî ve ciddi noktaları düşündüğü­müz zaman, Buharî ve Müslim'in Sahihlerinde ve diğer sahihlerde bu gibi haberlerin niçin bulunmadığını daha iyi anlamış oluyoruz. Zaten böyle bir şey olsaydı, onun tek râvîsi, Esma adındaki kadın sahabi olmazdı. (El-Esrarü'l-Merfûa, 433-Beyrut, 1391) 👉Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri ✧❃✧ 💠Sonuç: Hadisi tashih edenlerin çokluğu ve her mezhepten çeşitliliğine bakılırsa İbni Teymiye ve onun çizgisine yakın, Zehebi, İbni Kesir, İbnül Cevzi ve Ebu Gudde'nin -ve diğer bazı hadis imamlarının ki bunların arasında en önemlisi İmam Ahmed'tir-, tarafının daha zayıf olduğunu söyleyebiliriz.. İmam Suyuti'nin hadisin bazı tariklerinin Müslim'in şartına uygun olduğunu söylemesi tartışmaya son noktayı koyacak güçtedir.. Bu hadis ya hasendir ya Sahih. Zayıf değil mevzu ise hiç değildir

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 18 ชั่วโมงที่ผ่านมา

      Şüpheler ve Cevaplar ❓1. Şüphe: Tekhafızoğlu'nun Aliyyu’l-Karî'yi "Aliyyu’l-Karî’nin bu açıklaması, hadisin sıhhatine kail olduğu yönünde bir kanaat vermektedir; ama o, kitabının sonunda uydurma hadisler hakkındaki kaidelerden bahsederken de şöyle demiştir:" paragrafında hadisi reddedenler sınıfına dahil etmesi.. Cevap1: Bu şüphesiz eksik değerlendirmedir.. Yukarıda bir bir sıraladığımız gibi, konunun tüm uzmanları Aliyyu’l-Karî'yi özellikle de Şerhu'ş-Şifa'daki (1/589-590) ifadelerinden hareketle rivayeti kabul edenler arasına dahil etmiştir.. Yine ülkemiz akademisyenlerinden biri olan Prof. Dr. Musa Bağcı'da aynı şekilde onu kabul edenler arasında sayar: "Aliyyu’l-Kârî (1014/1598) alimlerin bu hadisin mevzû olduğunu, Güneş’in hiçbir kimse için geri döndürülmediğini, ancak Yûşa’ b. Nûn (a.s) için hapsedildiğini söylediklerini nakletmektedir. O, Muhib et-Taberî’niner-Riyâdu’n-nadire fî menâkıbi’l-aşera eserinde de bu görüşlere yer verdiğini ifade etmektedir.[32] Ancak Aliyyu’l-Kârî, Yuşa b. Nun için Güneşin hapsedildiğini kabul etmekle beraber, aşağıda da görüleceği gibi reddu şems hadisinin sıhhatine de inanmaktadır. " 👉 musabagci.tr.gg/S.ue.nnet-s-Hadisleri-Nas%26%23305%3Bl-Anlamal%26%23305%3By%26%23305%3Bz-f-.htm ❓2. Şüphe : Güneş fiziksel olarak battığı yerden tekrar geri mi döndürülmüştür ? Cevap 2: Şemsin geri döndürülmesini mecaz olarak anlıyorum.. Bu konuda Dümeyni'nin ifadelerine katılıyorum: "Aslında güneşin battıktan sonra dönmesi, bu hadisin zayıf olduğunu ileri sürenlere göre haddi zatında muhal olan bir şey değil, aksine Allah'a nispetle mümkün olan bir husustur. Zira bu evren Allah'ındır ve burada ancak onun istediği olur. Evrendeki kanunları o koymuştur ve o değiştirebilir. Yarattığı hiçbir şey ona karşı gelemez. Ancak, bir kişinin namazı için evrendeki bir kanunu değiştirmek, kabul edilecek bir şey değildir." Ayrıca güneşin battığı yerden döndürülmesini muhal sayan şu görüşü de haklı buluyorum: "Peki, gündüz olduğu iddia edilen güneşin geri gönderilme hadisesine ne oluyor ki, meşhur olmuyor, böyle bir olay nakledilmiyor, "güneş battıktan sonra geri döndürüldü" diye bir şey asla bilinmiyor. Gerçi, birçok felsefeci, tabiatçı ve birkaç kelam âlimi ayın yarılma hadisesini inkâr ediyorlarsa da, onlara cevap verilecek yer burası değildir. Ancak, maksat şudur: Bu çok muazzam bir astronomi mucizesidir. İnsanların çoğu böyle bir şeyin olabileceğini inkâr ederler. Eğer güneş geri getirilseydi, onun görünmesi ve anlatılması kendisinden daha küçük şeylerin anlatılmasından daha muazzam olurdu. " ❓3. Şüphe: "Bunu neden Esma binti Umeys’ten başka bilen de yoktur" Cevap 3: (a) Hz. Ali başından geçen bu garip vakayı, anlaşılması güç tecrübeyi bir sır mahiyetinde ve hatta sembolize ederek sadece eşi Esma binti Ümeys'e anlatmış olabilir.. (b) Bu fiziksel bir güneş hareketinden ziyade mecazi bir Reddi Şems olduğundan kaynaklanmaktadır. (Güneşin Mecazi hareketine örnek: “Güneş battığı bir sırada mescide girdim. Rasulullah (sav) oturuyordu. Bana: 'Ey Ebu Zer, şu güneş nereye gidiyor, biliyor musun?' Dedi. Ben, ‘Allah ve Rasulü bilir’ dedim. Şöyle buyurdu: ‘Secde yapmak için müsaade almaya gidiyor ve kendisine müsaade ediliyor. Sanki bir gün ona ‘Buradan Doğ!’ denilecek, o da battığı yerden doğacaktır." Rasulullah (sav) daha sonra ‘Güneş, kendisine tayin edilmiş bir yere doğru akıp gider.’(Yasin, 36.38) ayetini okudu.”(Tirmizi, Fiten, 22.)) Bu durumda başka bir izah aramak gerekecektir.. Hadiste güneşin geri döndürülmesi olarak verilen olayın aslı : a-Her şeyden önce ve en kuvvetli ihtimal olarak: nasıl olduğuna vakıf olamadığımız veya idrak seviyemizi aşan bir vasıfta vakti çıkmış bu namazın edaen kılınması. b- Vakti çıkmak üzere olan ikindi namazının vaktinde kılınmasına olanak sağlayacak şekilde Güneşin hareketinin yavaşlatılması (bunu pek olası bulmuyorum) c-Zamanda yolculuk ile geriye seyehat (tercih ettiğim ihtimal bu ve bundan sonrakiler) d-Tayyı mekan ile güneşin henüz batmadığı bir zemine gidip namazı edaen kılıp geri gelmek 👉 sorularlaislamiyet.com/bast-i-zaman-ve-tayy-i-mekan-ne-demektir-0 e- Zaman-vakit-yön kavramının olmadığı bir mekanda yani göklerde namazı kılmak: İmam-ı Rabbani, 7. mektub:...Bir defasında, ruhumu manevi yükselişle arşın üstündeki makamda buldum. Bu makam Hâce Bahâeddin Naksibend hazretlerine (k.s) aitti, Bunun arkasından dört unsurdan oluşan bedenimi de bir müddet sonra orada buldum. İşte o vakit, bu âlemin ta­mamıyla unsurlardan ve feleklerden oluşarak aşağı doğru indiği­ni ismi ve resmi adına hiçbir şeyinin kalmadığını hayal ettim. Bu makamın sadece büyük velilere mahsus olması ve bütün alemi mahal ve makam itibariyle kendime ortak bulmam beni hayrete düşürdü...Daha sonra bu makamda önüne merdiven konulmuş yüksek bir köşk belirdi. Köşke çıktım. Bu makam da yavaş yavaş inerek alem gibi kayboldu gitti. Böylece kendimi gittikçe yükselmekte buldum. Bu arada abdest için iki rekât şükür namazı kılmak nasip oldu. Ardından çok yüce bir makam belirdi. Orada dört büyük Nakşibendi şeyhini gördüm. .... O sırada bu makama ulaşmamın, yanınızda bulunduğum dönemde görmüş olduğum şu zuhuratın bir sonucu olduğu hissi­ne kapıldım. Bu zuhuratta; Hz. Ali Efendimiz (k.v.) bana gelip, "Sana göklerin ilmini öğreteceğim..." demişti. Bunun üzerine iyice düşündüğümde, bu makamın râşid halifeler arasından sadece Hz. Ali Efendimiz'e (k.v.) ait olduğunu anladım. Allah Sübhânehû ve Teâlâ gerçeği en iyi bilendir. Sonuç: İmam Rabbani, unsurlardan oluşan maddi vücuduyla yaptığı miracını ve göklerde kıldığı namazını anlatmaktadır.. İmam-ı Rabbani'ye göklerin yolunu öğreten İmam-ı Ali (r.a.), ondan çok daha evvel göklerde, 4 unsurdan yani etten ve kemikten oluşan maddi bedenini de semavat zeminini seccade yaparak Allah'ın huzurunda secdeye vardırmış olabilir.. ❓4. Şüphe: "Üstelik, güneşin batmış olmasıyla ikindi için konulan vakit geçmiş olup, ondan önce namazını kılan kişi şer'î vakit içerisinde kılmış olur, güneşin dönüp gelmesi durumu değiştirmez. Allah’ın: "Güneş doğmadan ve batmadan önce Rabbini hamd ile tesbih et!" (Tāhâ, 20/130) ayeti bilinen gurubu kapsamına alır. Kul, işte bu guruptan önce namaz kılmaya mecburdur, tekrar doğup batması durumu değiştirmez." Cevap 4 : Bunu farzın yerine getirilmesi değil de Hz. Ali'nin Resulullah'a hizmetine karşılık Allah'ın bir lütfu olarak düşünmemeye gerekçe nedir? Öte yandan, vakit çıktığı için bir vesileyle bu namazı edaen kılabilse bile kabul edilmez demek küstahlıktır.. Allah Resulü ve Allah'ın olduğu yerde başka bir hüküm koyucu ve fakihin sözü geçer mi ? Allah o vaktin ikindi namazı için öyle emretmiş ve öyle kabul etmişse bunun devamında böyle bir namaz olurdu da olmazdı da diye yorumlara girişmek haddi aşmak olur.. ❓5. Şüphe: Ulema, bu hadisin mevzu olduğunu söylemiştir. 💠 Cevap 5: Tam tersine ulema bu hadisi tashih etmiştir. Tashih edenlerden sadece 20 tanesine bakmak bile hadisin sıhhati üzerindeki mutabakatın sağlamlığı noktasında kanaat vermeye yeterlidir.. ❓6. Şüphe: Allah yalancılara lanet etsin! Yine onların: "İnsanların gözü önünde, ikindiden sonra güneş, Ali için geri gönderildi." diye rivayet ettikleri de bu kabil uydurmalardandır. Cevap 6: Hadisin bir kısmı mecazi bir üslup taşıyor diye veya hadiste müşkil var diye hemen inkara girişmemek lazımdır.. Hadisin tevili olup olmadığına ve zahiri manasının veya müşkil kısmının gerisinde izaha kavuşturulabilecek yönünün var olup olmadığına bakılmalıdır.. Her müşkil hadis reddedilecekse, Tevilu Muhteliful hadis, Tevilu müşkilul Hadis, Müşkilül hadis, ihtilafül hadis eserlerine gerek kalmaz tevil veya izah gerektiren müşkil hadisler direkt olarak mevzu hadis olarak damgalanırdı.. ❓7. Şüphe: Müslümanlar Hz. Ali’nin faziletleri ve Efendimizin mucizelerinden, buradakinden daha küçük şeyleri bile rivayet etmişlerdir. Bunu ise hadis otoritelerinden nakleden kimse yoktur. 💠 Cevap 7: Tahavi, Beyhaki, İmam Ahmed b. Salih, Hakim, Taberani...ve daha niceleri hadis otoritesi değil de nedir? Redcilerin bu yanlış genellemeleri ne kadar yanlış bir yolun üzerinde yürüdüklerinin de kanıtıdır.. ❓8. Şüphe: Bu hadisin meşhur bir senedi yoktur veya hadis senedi açısından mevzudur. 💠 Cevap 8: Elbani'nin dediği gibi buna İbni Teymiye bile cesaret edememiştir.. Onun tespitleriyle İbni Teymiye buna isnat açısından zayıf der.. Öte yandan İmam Suyuti gibi bir otoritenin hadisin bazı senedlerini tashih etmesi ve Müslim'in şartına uygun olduğunu söylemesi hadisin senedinde pek fazla bir kusurun olmadığının en açık delilidir.. Hadisi eleştirenler daha çok metin tenkiti açısından eleştirmişlerdir.. Hadisi makul bulmama sebeplerine karşılık her bir şüpheye verilebilecek makul izahın varlığı hadisin hem sened hem de metin açısından testi geçeceğini göstermektedir.. Hadisi tashih eden muazzam ulemalar da hadisin en az hasen derecesinde olduğunun göstergesidir..

  • @cengelkoyluiskender4908
    @cengelkoyluiskender4908 19 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    Rabbim,razı olsun,ŞİA nın oyunlarını deşifre etmeye devam edin,Ümmeti bilgilendirin.

  • @receptanugur
    @receptanugur 21 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    Çok güzel ifade edilmiş tebrikler

  • @Purplevioletm
    @Purplevioletm 22 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    Hz Ömer'e Faruk lakabının verilmesi hakkında da malumat var mı

  • @Samsung1-up3xi
    @Samsung1-up3xi 23 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    Rivayete göre, namaz kılmak amacıyla evinden çıkan bir kadına bir erkek rastlamış, kadına abanarak ona tecavüzde bulunmuş, kadının bağırması üzerine fail oradan kaçmış, bu bağırma sonucu olay yerine başka bir erkek gelmiş, kadının "şu adam bana böyle böyle yaptı" demesi üzerine oradan geçen bir grup muhacir bu ikinci şahsı gerçek fail zannederek yakalayıp kadının yanına getirmişler, kadının failin bu kişi olduğunu söylemesi üzerine grup bu kişiyi Hz. Peygamber'in huzuruna getirmiş, Hz. Peygamber de haddin uygulanmasını emretmiştir. Bunun üzerine gerçek fail kalkarak asıl failin kendisi olduğunu itiraf etmiş, bunun üzerine Hz. Peygamber, tecavüze uğrayan kadına "Sen git Allah seni affetti." demiş, masum olan adama da gönlünü alacak güzel sözler söylemiş, kadının cebren ırzına geçen failin ise recmedilmesini emretmiştir. İnfaz sonrası Hz. Peygamber, bu kişinin bütün Medine halkına dahi kifayet edecek derecede içten bir tövbe ettiğini belirtmiştir.” (Ebu Davud, Hudud, 8; Tirmizi, Hudud, 22 Burada kadının şahitliğinin hem de had cezasında kabul edilmiş olması beni biraz düşündürdü siz ne dersiniz

  • @ensarklc4445
    @ensarklc4445 23 ชั่วโมงที่ผ่านมา

    Allah razı olsun

  • @AbdullahXanlar
    @AbdullahXanlar วันที่ผ่านมา

    🤲🇵🇸🇦🇿🇹🇷🤲

  • @AbdullahXanlar
    @AbdullahXanlar วันที่ผ่านมา

    🤲🇦🇿🇵🇸🇹🇷🤲

  • @ensarklc4445
    @ensarklc4445 วันที่ผ่านมา

    Allah razı olsun

  • @ensarklc4445
    @ensarklc4445 วันที่ผ่านมา

    Allah razı olsun

  • @ibrahimsahin5537
    @ibrahimsahin5537 วันที่ผ่านมา

    Kurana göre namaz yedi vakittir, miraç olayı bu yedi vakti beş vakit olarak ümmeti Muhammede kabul ettirmek için... Önceki ümmetlerdede yedi vakit idi... Zerdüşt bu (miraç) rivayetiyle toplumuna(ümmetine) kabul ettirdi, aynı rivayetleri hadis olarak müslüman toplumada kabul ettirdiler... Adam çıkmış bu düzmeceyi hadis olarak anlatıyor. s...... herif....!

  • @ebuhanife7812
    @ebuhanife7812 วันที่ผ่านมา

    💠 ASR-I SAADET VE EMEVÎLER DÖNEMİNDE LAKAP TAKMA VE HALİFELERİN LAKAPLARI, Ali Aksu Hz. Ebu Bekir’in pek çok lakabı bulunmaktadır. Bunların en meşhuru, hiç şüphesiz “es-sıddîk” lakabıdır. “Çok samimi, çok sâdık, sözünü işiyle doğrulayan” anlamlarına gelen bu lakap, ona Rasulullah tarafından verilmiş ve bununla şöhret kazanmıştır. Hatta bu lakabı, onun künyesiyle birlikte özdeşleşmiş ve beraberce “Ebu Bekir es-sıddîk” şeklinde söylenir ve yazılır hale gelmiştir. Ebu Bekir, Hz. Peygamber’i ilk tasdik edenlerden biridir. Mi’râc olayını da müşriklerin inkarına rağmen, hiç tereddüt etmeden tasdik ettiği için kendisine Hz. Peygamber tarafından bu lakap verilmiştir. [İbn Kudâme, s. 305.] ( 👉 www.eskieserler.net/files/mpdf%20(137).pdf ) 💠 Siyer Alimleri ve Tarihçiler Bu lakabın Has manada Hz. Ebubekir'e verildiğine müttefiktirler: ...Kureyş müşrikleri, hemen, Hz. Ebu Bekir'in yanına vardılar. Ona: "Ey Ebu Bekir! Senin sahibin hakkındaki şeyden haberin var mı? O, güya, bu gece Beytü'l-Makdis'e varmış![1] Orada namaz kılmış! Sonra da Mekke'ye dönmüş!?" dediler. Hz. Ebu Bekir: "Siz onun hakkında yalan söylüyorsunuz!" dedi. Müşrikler: "Hayır! Kendisi, şuradaki Mescid'de halka böyle söyledi!" dediler.[2] Hz. Ebu Bekir: "Vallahi, eğer o bunu söyledi ise, muhakkak, doğrudur!" dedi.[3] Müşrikler: "Sen onu doğruluyor,[4] kendisinin bir gecede Beytü'l-Makdis'e gidip sabahtan önce Mekke'ye geldiğini[5] doğru buluyor musun?" dediler. Hz. Ebu Bekir: "Evet![6] Bunda şaşacağınız ne var?[7] Vallahi, ben onu bundan daha uzak olanında, gecenin veya gündüzün herhangi bir saatinde kendi­sine semadan haber geldiğini bana haber verdiğinde tasdik edip duruyorum!"[8] dedikten sonra, Peygamberimiz (a.s.)ın yanına geldi ve: "Ey Allah'ın Peygamberi! Sen şu halka bu gece Beytü'l-Makdis'e gittiğini söyledin mi?" diye sordu. Peygamberimiz (a.s.): "Evet!" buyurdu. Hz. Ebu Bekir: "Ey Allah'ın Peygamberi! Onu bana tarif ve tavsif et! Çünkü, ben oraya gitmişimdir" dedi. Beytü'l-Makdis, hemen, Peygamberimiz (a.s.)ın gözünün önüne geldi. Peygamberimiz (a.s.), ona bakarak, Hz.Ebu Bekir'e Beytü'l-Makdis'i birer birer tarif etmeye başlamış; anlattıkça, Hz. Ebu Bekir de: "Doğru söylüyorsun! Ben şehadet ederim ki; sen Allah'ın Resulüsün!" demiştir. Peygamberimiz (a.s.) da: "Ey Ebu Bekir! Sen, Sıddîk'sın!" buyurmuş ve o gün ona Sıddık ismini vermiştir.[9] [1] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, Zehebî, s. 247-248, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 21. [2] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 113. [3] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39-40, Zehebî, s. 248, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 21. [4] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 248. [5] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 21. [6] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 248; Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 21. [7] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 40. [8] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 40, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 56, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 247-248, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 21-22. [9] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 39-40, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 21-22. 👉 M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/226-230. ✧❃✧ İbn Mace; Mukaddime 120) Abbâd bin Abdillah [1] (Radıyallahü anh)'den rivayet edildi­ğine göre kendisinin, Ali bin Ebî Tâlib (Radiyallahü anh) şöyle söyledi, dediği ri­vayet edilmiştir: -Ben Allah'ın kuluyum, O'nun Resulü (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Kardeşiyim. Sıddık-i Ekber de benim. Benden sonra Kezzâb (çok yalancı) adamdan başka hiç kimse bunu (= Sıddık-i Ekber olduğunu) söyleyemez. Halktan 7 yıl önce namaz kıldım.[2] İzahı Hz. Ali (Radıyallahü anh) 'in «Ben Allah'ın kuluyum» sözün­den maksat: «Ben ihlasla Allah'a kulluk eden ve bunda muvaffak olanlardanım.» Riya korkusu olmadığı takdirde, gerektiği zaman Al­lah'ın verdiği nimetleri dile getirmek ve bununla övünmek dinen sa­kıncalı değildir. Bu bir şükür mahiyetindedir. Allah Duhâ sûresi­nin 11. ayetinde mealen: «Fakat Rabb'ının nimetini de anlat» buyurmakla nimetleri yâd etmeyi istemektedir. İşte Hz. Ali (Radiyallahü anh) gerek bu cümle ile ve gerekse bu cümleyi izleyen diğer fıkraları ile Allah'ın ken­disine ihsan buyurduğu nimetleri yâd etmiş oluyor. Ali (Radiyallahü anh)'in «Ben Resûlullah'ın kardeşiyim» sö­züne gelince,Tirmizî'nin Sa'd'bin Ebî Vakkas (Radiyallahü anh)'dan rivayet ettiği bir hadis-i şerife göre, Resul-i Ekrem sahabiler arasında kardeşlik akdini yaptığı zaman Hz. Ali (Radiyallahü anh)'i her hangi bir kimseye kardeş yapmamış idi. Ali (Radiyallahü anh) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e mü­racaatta bulunarak: «Ashabın arasında kardeşlik akdini yaptın da beni kimseye kar­deş yapmadın!» deyince, Sa'd diyor ki, ben Peygamber (Sallal­lahü Aleyhi ve Sellem)'den şu sözü buyurduğunu işittim. «(Yâ Ali)! Sen dünyada ve Ahirette benim kardeşimsin.» Resul-i Ekrem'in bu emrinden sonra Ali (Radiyallahü anh), «Ehû Resûlillah» künyesini de almış oldu. Burada da Ali o kardeş­lik nimetini yâd etmiş oluyor. «Sıddîk-i Ekber benim» cümlesinin izahında Sindi şöyle söyler: Sıddık çok doğru söyleyen, tereddütsüz olarak hakkı kabul eden kimseye denir. Ebu Bekir (Radiyallahü anh) tereddüt­süz ve derhal Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i tasdik ettiği için O'na 'Sıddîk' lakabı verilmiştir. Hz. Ali (Radiyallahü anh)'in «Sıddîk-i Ekber benim» sözü ile Peygamber (Sallallahü Aley­hi ve Sellem)'e Ebu Bekir (Radiyallahü anh)'den bile önce iman ettiğini ifade etmek istediği muhtemeldir. 'El-İsabe' adlı kitapta Hz. Ali (Radiyallahü anh)'in hayatı anlatılırken; «Âlimlerin ço­ğunun beyanına göre Ali (Radiyallahü anh) İslamiyeti kabul eden ilk insandır» denilmiştir. Hz. Ali (Radiyallahü anh) 'in «Halktan 7 yıl önce namaz kıl­dım» sözü ile de şunu kastettiği umulur, diyen Sindi, sözlerine şöyle devam eder: Hz. Ali (Radiyallahü anh) çocuk iken islamiyeti kabul etti. Ve o yaştan itibaren namaza başladı. Çağdaşlarından hiç kimse onun yaşında müslüman olmadı. En az onun yaşından 7 yıl büyük iken müslümanlığı kabul edenler olmuştur. Bu itibarla, sanki o herkes­ten 7 yıl önce namaza başlamış ve diğerleri ondan 7 yıl sonra namaz kılmış olurlar. Yoksa Ali (Radiyallahü anh) bu sözü ile kendisi­nin müslümanlığı kabul edip 7 yıl namaz kıldıktan sonra başkalarının iman etmeye ve namaz kılmaya başladıklarını kastetmemiştir. Nesâi'nin de, bu hadisi Hz. Ali (Radiyallahü anh)'in faziletleri bahsinde rivayet ettiğini İbn-i Receb söylemiştir. Zehebi ise 'El-Mizân' adlı eserinde «Bana öyle geliyor ki, bu söz­ler Ali (Radiyallahü anh)'e bir yakıştırma ve uydurma gibidir» demiştir. Zevâid müellifi ise «Bu isnâd sahihtir; Ravileri sıka zatlardır; Hâkim, El-Müstedrek'inde El-Minhâl'den bu hadisi rivayet ede­rek Şeyheyn şartları üzerine, sahihtir, demiştir.» diyor. Sindi, bunu naklen beyan ettikten sonra diyor ki: Bu durumda hadisin mevzu olduğuna hükmedenler, hadisin manası ken­dilerine belirgin olmadığı için bu hükme varmışlardır. İsnadındaki herhangi bir bozukluktan dolayı değildir. Bizim yukarıda yaptığımız yoruma göre hadisin manası da açıklığa kavuşmuştur. [3] [1] Abbâd bin Abdillah el-Esedî el-Kûfî, Hz. Ali'nin râvisidir. Kendisinden bin Amr rivayet etmiştir. İbn-i Hibban onu sıka saymıştır. Buharî ise tereddüt etmiştir. Hulâsa : Sah. 186 [2] Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bu isnad sahih olup ravileri sika zatlar­dır. El-Hâkim, el-Mustedrek'te bu hadîsi el-Minhal'dan rivayet edip Buhari ile Müslim'in şartları üzerine sahihtir, demiştir. Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 1/205-208 [3] Sindi: Sah" 30. 👉 www.islamiokul.com/kutuphane/hadis/hadis-kitaplari/ibnimace/00-Mukaddime.htm

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 วันที่ผ่านมา

      🔥 Abna.ir'in iddiası: Tarihte İlk Olarak Kim Ebu Bekir’e “Sıddık”, Ömer’e “Faruk” Lakabını Takmıştır? Cevap: Ehli sünnet kitaplarında mevcut olan bir çok sahih senetli hadiste bu mübarek lakapların Emire’l Müminin Hz. Ali’ye (a.s) has lakaplardan olduğu kayıtlıdır. Ancak maalesef ehli sünnet Hz. Ali’ye ait olan bu fazileti onun için kullanmamış!!! öteki halifeler için nakletmeye çaba sarf etmiştir!! Burada yalnızca Ehli sünnet kitaplarında nakledilen bu sahih hadislerden bir kaçına değinerek tarihi gerçekleri ortaya koyacağız... 1. Ehli sünnet mensupları arasında Sihah-ı Sitte diye meşhur olan kitaplarından biri olan İbn Mace, sahih senetli şu hadisi nakletmiştir: عَنْ عَبَّادِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ قَالَ عَلِيٌّ أَنَا عَبْدُ اللَّهِ وَأَخُو رَسُولِهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَنَا الصِّدِّيقُ الْأَكْبَرُ لَا يَقُولُهَا بَعْدِي إِلَّا كَذَّابٌ صَلَّيْتُ قَبْلَ النَّاسِ بِسَبْعِ سِنِينَ . “Ebbad bin Abdullah, Hz. Ali’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Ben Abdullah’ım (Allah’ın kuluyum), Ben Resulullah’ın (s.a.a) kardeşiyim, Ben Sıddık-ı Ekber’im (en büyük sıddık), benden sonra yalancıdan başka hiç kimse kendisine “sıddık” demez. Ben herkesten yedi yıl önce namaz kıldım.” [1] (Burada zikredeceğimiz kitapların tamamı ehli sünnete aittir) 1. Süneni İbn Mace, c. 1, s. 44 2. el Bidayetu ve’n Nihayet, c. 3, s. 26 3. el Müstedrek Hakim-i Nişaburi, c. 3, s. 112 4. El Müstedrek’in telhisi, Zehebi’nin haşiyesinde 5. Tarihi Taberi, c. 2, s. 56 6. El Kamil, İbni’l Esir, c. 2, s. 57 7. Feraidu’s Simteyn, Hamuniy, c. 1, s. 248 8. El Hesais, Nesai, (tüm senedi güvenilir ve sıga raviler tarafından nakledilmiştir) s. 46 9. Tezkiretü’l Havas, İbn Cevzi, s 108 10… ve onlarca başka belge ve senet… İbn Mace’nin muhakkiki hadisin devamında şöyle yazmaktadır: في الزوائد : هذا إسناد صحيح . رجاله ثقات . رواه الحاكم في المستدرك عن المنهال . وقال : صحيح على شرط الشيخين . (Buseyri) bu rivayeti (Süneni İbn Mace’nin) zevaidinde nakletmiş ve şöyle demiştir: “Bunun senedi sahih ve hadisi rivayet edenler güvenilir insanlardır.” Hakim Nişaburi, El Müstedrek kitabında bunu naklederek “Buhari ve Müslim’in şartlarına göre bu hadis sahihtir” demiştir. ❆ 2. İbn Kuteybe Ed Deyneveri, “El Maarif” kitabında şöyle yazmıştır: عن معاذة بنت عبد الله العدوية سمعت علي بن أبي طالب على منبر البصرة وهو يقول أنا الصديق الأكبر آمنت قبل ان يؤمن أبو بكر وأسلمت قبل أن يسلم أبو بكر . “Abdullah Adviye’nin kızı Muaze şöyle rivayet etmektedir: Ali bin Ebu Talib’in Basra’daki minberin üzerinde şöyle dediğini duydum: “Ben Sıddık-ı Ekber’im (en büyük sıddık benim) Ben, Ebu Bekir iman getirmeden önce iman getirdim, Ben, Ebu Bekir İslam getirmeden (Müslüman olmadan) önce İslam getirdim (Müslüman oldum).” Kaynaklar: 1. İbn Kuteybe, El Maarif, s. 169, 2. Tehzibu’l Kemal, El Muzi, c. 12, s. 18 - 19 3. El Bidayetü ve’n Nihayet, İbn Kesir, c. 7, s. 370 ❆ 3. İbn Merdeviye İsfahani, Menakıbında, Fahri Razi, Alusi, Ebu Heyyan ve Celalletin Suyiti tefsirlerinde, Mütakki Hindi Kenzu’l Ummal’da, Menavi Feyzu’l Kadir’de… Hz. Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: " الصديقون ثلاثة : حبيب النجار مؤمن آل ياسين ، وحزبيل مؤمن آل فرعون ، وعلي بن أبي طالب الثالث ، وهو أفضلهم . “Sıddıklar üç kişidir: Habibi Neccar Mümini Al-i Yasin, Hezgil Mümini Al-i Firavun ve Ali bin Ebu Talip. Üçüncüsü (Ali) onların en üstünüdür.” Kaynaklar: 1. Menakıbi Ali bin Ebu Talip (a.s)… Ebu Bekir Ahmet bin Musa İbn Merdeviye El İsfahani, s. 331 2. Camiu’s Sağir, Celalettin Suyuti, c. 2, s. 115 3. Kenzu’l Ummal, El Muttaki El Hindi, c. 11, s. 601 4. Feyzu’l Kadir, El Menavi, c. 4, s. 313 5. Tefsiri Fahri Razi, c. 27, s. 57 6. Tefsiri Bahri’l Muhit, Ebu Heyyan Endulisi, c. 7, s. 442 7. Tefsiri Alusi, c. 16, s. 145 8. Tarihi Dimeşk, İbn Asakir, c. 42, s. 43 ve c. 42 s. 313 9. El Menakib, El Muvaffak El Harezmi, s. 310 Eğer Ebu Bekir’in lakabı da “Sıddık” olsaydı, Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) onu bizzat söyler ve bu hadiste de sıddık üç kişidir yerine dört kişi der ve onun da adını zikrederdi. Dolayısıyla Ebu Bekir’e “sıddık” denmesi Peygamber efendimizin bu hadiste sıddıkları üç kişiyle sınırlandırması ve onlara mahsus bilmesiyle net olarak çelişmektedir. Ehli sünnetin ünlü müfessir ve ediplerinden olan Celalletin Suyuti “Ed Durru’l Mensur” tefsirinde ve Kunduzi Hanefi, “Yenabiu’l Meveddet” kitabında bu rivayetin aynısını az bir farklılıkla Tarihi Buhari’den şöyle nakletmiştir: وأخرج البخاري في تاريخه عن ابن عباس قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم الصديقون ثلاثة حزقيل مؤمن آل فرعون وحبيب النجار صاحب آل ياسين وعلي بن أبي طالب . “Buhari Tarih kitabında İbn Abbas’tan şöyle nakletmiştir: “Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sıddıklar üç tanedir: Hezgil Mümin’in Al-i Firavun, Habibi Neccar sahibi Al-i Yasin, ve Ali bin Ebu Talip.” Kaynaklar 1. Ed Durrul Mensur, Celalletin Suyuti, c. 5, s. 262 2. Yenabiu’l Meveddet, El Kunduzi, c. 2, s. 400 Bakınız: 👉 m.flirtic.ee/blogs/310923/tarihte-ilk-olarak-kim-ebu-bekire-siddik-omere-faruk-lakabini-takmistir 🔥 Mü'minlerin Emiri Hz.Ali (as)::: Abdülbaki GÖLPINARLI Rasûlullah'ın kardeşiyim, Sıddıykui-Ekber'im, Fâruku'l-A'zam'ım ben" buyururlar. Bu kardeşlik, hicretten beş ay sonra olmuştu 👉 gadir.free.fr/gadir/ktb/Muminlerin_Emiri/muminlerinemiri.htm ✧❃✧ CEVAP: İbn Sa'd, Tabakat; 1. Bize Yezîd b. Hârûn haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Ma'şer, Ebu Hüreyre'nin mevlası Ebu Vehb'in şöyle dediğini haber verdi: Allah Resûlü (sas) buyurdu ki: “Miraca çıkarıldığım gece Cibril'e 'Kavmim beni asla tasdik etmeyecektir.' dedim. Cibrîl cevaben 'Seni Ebu Bekir tas­dik edecektir. O sıddîktır.' dedi." 2. Bize Müslim b. İbrahim haber verdi; dedi ki: Bize Kurre b. Hâlid haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. Sîrîn, Ukbe b. Evs'den naklen Abdullah b. Amr b. el-Âs'ın şöyle dediğini haber verdi: Ebu Bekir’e sıddık ismini verdiniz ve bu isimde isabet ettiniz. 3. Bize Kabîsa b. Ukbe haber verdi; dedi ki: Bize Süfyân, ona da Ebü'l-Cehhâf, Müslim el-Batın'in şöyle dediğini [şu şiiri okuduğunu] haber verdi: Baban olmadığı için topluca nasıf kınıyoruz seni biz? İftira atıp uzak durdular Sıddîk'tan... Akılsızlıklarından uzak durdular Peygamberlerinin yardımcısından... Mahvolsun, kahrolsun, uzak duran Fârûk'tan... Azgınlara rağmen şöyle diyorum ben... Benimseyin, dinini alıp dürüstlüğü onaylanmış Sadık'tan.. 👉 İbn Sa'd, Tabakat, Siyer Yayınları, 3. cilt, s.189.

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 วันที่ผ่านมา

      💠 Prof. Ali Muhammed Sallabi, Es-Sıddık Bu lakabı da Ebubekir (ra)’a Rasûlullah (sav) takmıştır. Enes (ra)’ın bildirdiğine göre, bir seferinde Peygamber (sav) ile birlikte, Ebubekir (ra), Ömer (ra) ve Osman (ra) Uhud dağına tırmanmışlardı. Onlar dağın başın­dayken dağ sarsılmaya başlayınca Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Dur ey Uhud! Senin üzerinde bir Peygamber, bir Sıddık ve iki şehid vardır.” [Buhari, Kitabu Fezailu Eshabu en-Nebî, Bab Fadlu Ebubekir] Ebubekir (ra)’a bu ismin verilmesinin sebebi Rasûlullah (sav)’i çokça tasdik etmesinden kaynaklanmaktadır. Müminlerin annesi Aişe (ra) bu konuda şöyle der: “Rasûlullah (sav) miraç gecesi Mescidi Aksa’ya gidince bu olay insanlar arasında hızlıca yayıldı. Bunun üzerine Rasûlullah (sav)’e iman eden bazı şahıslar irtidad ettiler. Bazıları ise hemen Ebubekir (ra)’a koşup şöyle dediler: “Arkadaşının söylediklerini duydun mu? Bu gece Mescidi Aksa’ya gittiğini iddia ediyor!” Ebubekir (ra): “Gerçekten bu sözleri söyledi mi?” dedi. Onlar: “Evet” dediler. Bunun üzerine Ebubekir (ra) şöyle dedi: “Eğer böyle diyorsa, doğru söylüyor”. Müşrikler: “Sen, onun gerçekten geceleyin Mescidi Aksa’ya gittiğine ve sabah olmadan geri geldiğine inanıyor musun?” dediler. Ebubekir (ra): “Ben bu olaydan daha büyük bir şeye iman ediyorum... Ona sabah akşam vahiy geldiğine iman ettiğime göre, buna neden iman etmeyeyim?”. Bu tavrından dolayı Ebubekir (ra)’a es-Sıddık adı verildi”.[Bu hadisi Hakim rivayet etmiş ve sahih olduğunu söylemiştir, 3/62.63. Zehebi de aynı şekilde hadisin sahih olduğunu söylemektedir.] İslam ümmeti Ebubekir (ra)’ın künyesinin Sıddık oluğu konusunda ittifak etmiştir. Çünkü o daha İslam davetinin ilk günlerinde bu davete icabet ederek Rasûlullah (sav)’i tasdik etmiş ve hayatının sonuna kadar bu inancına samimiyetle devam etmiştir.[Tabakat kubra 2/176] Ebu Mihcen es-Sakafî onun hakkında şöyle der: Anılırken tüm Muhacirler kendi isimleriyle, Sen Sıddık ismiyle anıldın. Sen İslamı ilk kabul edenlerdendin. Ve Allah, senin üstünlerden olduğuna şahadet eder. [Usdu’l-Ğabe, 3/310] El-Esma’î [Asıl ismi Abdulmalik b. Karîb el-Bâhlî’dir. Kendisi Arapların meşhur ravilerindendir. Oldukça güçlü bir hafızaya sahip olduğu söylenmektedir.] ise Ebubekir (ra) hakkında şöyle der: Ben ise, Rasûlullah’ı ve es-Sıddık’ı Tüm kalbimle severim. Ve bunun doğru olduğuna, Tüm kalbimle iman ederim. Hatta bu inancıma karşılık, Rabbimden mükâfat umarım. 👉 Prof. Muhammed es-Sallabi, Hz. Ebubekir, Ravza Yayınları, 18-19. ✧❃✧ 💠 Mehmet Salih Arı; Bilindiği gibi Hz. Ebu Bekir’in en meşhur lakabı, “çok samimi, çok dürüst, çok sâdık ve tasdik eden” anlamlarına gelen "Sıddîk”tır. Bu lakabın kime ait olduğu ve Ebu Bekir’e niçin sıddık denildiği ko­nusunda Şîa’nın temel kaynaklarında çok değişik rivayetler zikre­dilmiş, Şii müelliflerce Sünni dünyanın bilmediği ve alışık olmadığı farklı yorumlar yapılmıştır. Şia, “es-Sıddîku’l-ekber” ve “el-Farûku’l-azam” lakaplarının Hz. Ali’ye ait olduğu inancındadır. Şîa’ya göre, Hz. Ali bir gün minberde sahabilerin huzurunda, “es-Sıddîkül-ekber ve el-farûku’l-azam be­nim. Ebu Bekir’den önce iman ettim, ondan önce İslâm’ı benimse­dim” dediği halde kimse bunu inkar etmemiştir. [1] Şii müellif Meclisî’ye göre, hem Ehl-i Sünnet hem de Şia fırka­larının rivayetlerince Hz. Ali, ilk önce İslâmı benimseyip tasdik etti­ğinden bu ümmetin sıddîkı ve tüm sıddıkların başıdır. [2] Ebu Bekir’e, “Sıddîk” lakabının Resulullah tarafından verilmesinin sebebi hakkında ise Meclisi, Besâiru'd-Derecât adlı eserden naklen Cafer es-Sadık’ın şöyle dediğini zikretmektedir: “Resûlullah ile Ebu Bekir mağarada bulundukları sırada Resulullah ona, ‘Şüphesiz ki ben Cafer b. Ebî Talib’in gemisinin denizde hareket edip kaybolduğunu görüyorum’ dedi. Ebu Bekir, ‘Ey Allah’ın Resûlü, sen gerçekten görüyor musun?’ diye sordu. Resulullah, ‘Evet’ dedi. Ebu Bekir, ‘Bana da gösterebilir misin?’ dedi. Resulullah, ‘Bana yak­laş’ dedi. O da Resûlullah’a yaklaştı. Resulullah (ellerini) onun iki gözüne sürdü, sonra ona, ‘Bak’ dedi. Ebu Bekir de baktı ve geminin denizde hareket ettiğini gördü. Medinelilerin köşklerine de baktık­tan sonra içinden, ‘Şimdi senin gerçekten sihirbaz olduğunu tasdik ettim’ diye geçirdi. Bunun üzerine Resulullah da ona, sen sıddîksın!’ dedi”.[3] Görüldüğü gibi bu rivayete göre Ebu Bekir’e “Resûlullah’ın sihirbazlığını tasdik eden kişi” anlamında sıddık denildiği iddia edil­mektedir. Böylesi rivayetlere inanan Meclisi, “Ebû Bekir’e sıddık laka­bının, imamlığını iddia eden müfteriler tarafından haksız bir şekilde verildiğini’’ [4] söylemekte ve Sünni müslümanların anladığı anlamda Ebu Bekir’e sıddık denilemeyeceğini ifade etmektedir. Bu rivayetlerdeki ortak nokta; ilk önce İslâm’ı benimsediğinden dolayı Hz. Ali’ye sıddık denildiği ve gerçek manada sıddık lakabının Hz. Ebu Bekir’e değil Hz. Ali’ye özgü olduğunun vurgulanmasıdır. Hal­buki Hz. Ali, kaynaklarda sıddık lakabıyla şöhret kazanmamıştır. İslâm tarihi kaynaklarına göre, Resulullah Mi'rac’dan döndükten sonra müşrikler Hz. Ebu Bekir’e, “Senin arkadaşın şimdi de bir ge­cede Beytu’l-Makdis'e gidip orada namaz kıldığını ve tekrar Mekke’ye döndüğünü iddia ediyor, bu doğru mudur?” biçiminde bir soru yö­nelttiklerinde Hz. Ebu Bekir, “Şayet o söylüyorsa doğrudur” şeklinde cevap vermiş ve bundan dolayı bizzat Hz. Peygamber ona “Sıddîk”[5] lakabını vermiştir. Ayrıca gayb ile ilgili tüm haberleri hiç tereddüt­süz hemen onayladığı için bu lakapla anıldığı[6] da rivayet edilmek­tedir. Hz. Ebu Bekir Şia kaynaklarının dışındaki İslâm literatüründe de daha çok bu lakapla şöhret kazanmıştır. Ne var ki bazı Şia müellifleri, Hz. Ebu Bekir’in faziletini ön plana çıkaran bu tür rivayetleri görmezlikten gelerek, Hz. Ebu Bekir’e karşı Hz. Ali’yi yücelten bazı menkıbevî rivayetleri delil olarak ileri sür­mekte ve Sünni müslümanları eleştirmektedirler. Mesela Şii mü­ellif Tabersî (548/1153?) Ehl-i Sünnet müelliflerinin Miraç gece­sinde Resûlullah’ın arşın üzerinde, “lâ ilahe illallah Muhammedun Resulullah Ebu Bekir es-Sıddîk” diye yazıldığını gördüğünü rivayet ettiklerini belirterek bunların her şeyi değiştirdikleri gibi bunu da değiştirdiklerini, oysa Allah arşı yarattığında onun üzerine “lâ ilahe illallah Muhammedun Resulullah Aliyyun emirü’l-mü’minîn” diye yazdığını [7] ifade etmektedir. Devrinin en parlak Şii kelamcısı olarak kabul edilen Müfîd, “Üm­met, Ebu Bekir’i sıddık, Ömer’i Faruk ve Osman’ı zu’n-nureyn olarak nitelemiştir. Bu vasıflar ümmet arasında yaygınlık kazanmış ve her­kesin onları öyle tanımasına sebep olmuştur. Bu da kavmin (Ehl-i Sünnet’in) hak üzere olduğunu göstermektedir. Şayet onlar öyle ol­masalardı bu vasıflar yaygınlık kazanmazdı” anlamındaki bir itirazı şu şekilde cevaplandırır: “Sıfatların bu derece yaygınlık kazanmasına asla itibar edilemez. Zira gerçek değerdeki övgü için ittifak gerçekleş­tiği gibi bazen asabiyet ve sapıklıktan dolayı bu sıfatları hak etmeyen bir kişinin methi hakkında da böyle bir ittifak gerçekleşebilir. Özel­likle devlet, bunların yayılması için en önemli etkendir.” [8] Resûlullah’ın vefatından sonra onun yerine devlet başkanlı­ğına getirilip kendisine “Allah’ın halifesi” diye hitap edildiğinde Hz. Ebu Bekir, “Ben Allah’ın halifesi değilim, ancak Resûlullah’ın halifesiyim” diye cevap verdiği için de “halifetü Rasûlillah” unvanıyla anılmıştır.[9] Şia ise Ebu Bekir’e “Resûlullah’ın halifesi” denilemeye­ceği görüşünde olduğu için Ebu Bekir’in kendisini bu unvanla isim­lendirmesi ve çevreye bu unvanla yazılar yazmasını yadırgamaktadır. [1] el-Hillî, Keşfu’l-Murâd, 414. [2] el-Meclisi, XXXV, 416. [3] el-Meclisi, XVIII, 109; XIX, 71. [4] el-Meclisi, XXVII, 326. [5] İbn Hişâm, II, 39-40; İbn Hallikan, III, 64; İbn Sa‘d ise Hz. Peygamber’in İsra hadisesi ile ilgili olarak Cebrail’e “Kavmim beni tasdik etmez” de­diğini Cebrail’in ise “Ebû Bekir seni tasdik eder, o Sıddîk’tır” dediğini rivayet etmektedir. Bkz. İbn Sa‘d, I, 215. [6] İbn Abdilberr, III, 966. [7] et-Tabersî, el-İhticâc, I, 158; el-Meclisi, XXVII, 1-2. [8] el-Müfid, el-İfsâh, 142-143. [9] İbn Sa‘d,III,183,281; Abdurrahman b. Muhammed b. Haldun, Mukaddimetu’bni Haldun, Beyrut ts., 227; Casim Avcı, “Hilâfet”, DİA, Ankara 1998, XVII, 539. 👉 Mehmet Salih Arı, İmamiye Şiası Kaynaklarına Göre İlk Üç Halife, s. 93-95.

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 วันที่ผ่านมา

      💠 İlgili Hadislerden ve Rivayetlerden Bazıları 1. Buhârî, “Fezailü ashâbi’n-nebî”, Enes ibn Malik (R) şöyle tahdîs etmiştir: Peygamber (S) bir defasında Ebu Bekr, Ömer ve Osman ile birlikte Uhud Dağı'na çıkmıştı. Orada bulundukları sırada dağ onları salladı. Bunun üze­rine Peygamber: "Ey Uhud, sabit ol! Bil ki senin üstünde bir pey­gamber, bir sıddık (çok doğru seciyeli bir zat), iki de şehîd bulunuyor" buyurdu. 👉 www.enfal.de/buhari/sahabelerinfaziletleri.htm#_ftnref35 2. Müslim, Sahabe'nin Fazileti; 50- (2417) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdu'l-Aziz (yani îbni Muhammed) Süheyl'den, o da babasından, o da Ebu Hüreyre'den naklen rivayet etti ki: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellemi, Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha ve Zübeyr Hira dağının üze­rinde bulunuyorlarmış. Derken kaya sarsılmış. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): «Sakin ol! Senin üzerinde ancak bir peygamber yahut sıddık, yahut şehid bulunmaktadır.» buyurmuşlar. 👉 www.islamiokul.com/kitap/files/mus/had/045/2417.htm ⚠ Değerlendirme: Bu rivayetteki Sıddık lakabının sahibi Hz. Ebubekir'dir (r.a.)..Onun peygamber olmadığı ve şehid düşmediği de bilindiğine göre geriye yalnızca Sıddık kalmaktadır ve bu lakab Hz. Ebubekir'e tahsis edilmiş olmaktadır..Ayrıca peygamber, sıddık ve şehitlik vasıfları fazilet sırasına göre sıralandığından Hz. Ebubekir'in (r.a.) ashabın en faziletlisi olduğuna da hadisten delil vardır.. 3. Müslim, Sahabe'nin Fazileti; (...) Bize Ubeydullah b.Muhammed b. Yezîd b. Huneys ile Ahmed b. Yusuf El-Ezdî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İsmail b. Ebî Üveys rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Süleyman b. Bilâl, Yahya b. Saîd'den, o da Süheyl h. Ebî Sâlih'den, o da babasından, o da Ebu Hüreyre'den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hira dağının üzerin­de bulunuyormuş. Derken dağ sallanmış. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): «Sakin ol Hira! Senin üzerinde ancak bir Peygamber yahut sıddık ya­hut şehid bulunmaktadır.» buyurmuşlar. Dağın üzerinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr ve Sa'd b. Ebi Vakkas (Radiyallahû anhûm) bulunuyorlarmış. Bu hadis-i şerif Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in mucizelerini haber vermektedir. Bunlardan biri Hira dağına: «Sakin ol!» demesi demesi ve dağın sallanmaz olmasıdır. İkincisi yanındaki zevatın şehid ola­caklarını bildirmesidir. Nitekim Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Hz. Ebu Bekr'den gayrısı şehid edilmişlerdir. Bunlardan Ömer, Osman, Âli, Talha ve Zübeyr (Radiyallahu anh) zulmen şehid edilmişlerdir. Üç halifenin kıssaları meşhurdur. Hz. Zübeyr harbi terk ederek dö­nerken Basra'ya yakın «Vad'i-s-Sıba'» denilen yerde şehid edilmiş, Talha (Radiyallahu anh) dahi harbi terk ederek ordudan uzaklaşırken kendisine bir ok isabet etmiş ve ölümüne sebep olmuştur. Sahih hadisin haber verdiğine göre zulmen öldürülen bir müslüman şehiddir. Bundan murat ahiret hükümleri hakkında şehid sayılıp, şehitler sevabına nail olmasıdır. Yoksa böyleleri dünyada yıkanarak üzerlerine namazları kılı­nır. İkinci rivayette bunlarla beraber Sa'd b. Ebi Vakkas Hazretleri de zikredilmiştir. Kaadî Iyâz : Cennetle müjdelendiği için ona da şehid denildiğini söylemiştir. Gerçi hadîsde sıddık ve şehid «ev» edatıyla atfedilmişlerse de burada ondan ya nevi kastedilmiştir yahut (vav) mânâsında kullanılmıştır. Hadis-i şerif bu zevatın faziletlerine, cemâdatta temyiz bulunduğuna, şımarmayacağı bilinmek şartıyla bir insanın yüzüne karşı tezkiye ve methetmenin caiz olduğuna delildir. 4. Tirmizi, Tefsir; 3175- Peygamber (s.a.v)’in hanımı Aişe (r.anha)’dan rivayete göre, şöyle demiştir: Mü’minün suresi 60. ayetini Rasûlullah (s.a.v.)’e sordum ve dedim ki: “Onlar şarap içen ve hırsızlık edenler midir?” Rasûlullah (s.a.v.): “Hayır Sıddîk’in kızı” buyurdu. Fakat onlar kendilerinden kabul edilmemesinden korktukları halde oruç tutan namaz kılan ve sadaka verenlerdir. İşte böyleleridir, hayırda yarışanlar diyerek Mü’minün suresi 61. ayetini okudu. (İbn Mâce, Zühd: 17) Tirmizî: Bu hadis Abdurrahman b. Saîd’den Ebu Hazim’den, Ebu Hüreyre’den benzeri şekilde rivayet edilmiştir. 👉 islamiokul.com/hadisansiklopedisi2/t/tefsir/tirmizi.htm 5. İbn Mace, Zühd; 4198) "... Aişe (Radıyallâhü anha'dan; Şöyle demiştir: Ben Yâ Resûlallah; (Mü'minûn, 60) ayetinde - durumu belirtilen - mü'min zina eden, hırsızlık yapan ve içki içen kişi midir? diye sordum. O, Hayır. Ey Ebu Bekir'in kızı (veya "Ey Siddîk'ın kızı)! Ve lakin o, kendisinden kabul olunmaması korkusu içinde oruç tutan, sadaka ve­ren ve namaz kılan adamdır, buyurdu." [Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 10/469-470.] حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، عَنْ مَالِكِ بْنِ مِغْوَلٍ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَعِيدٍ الْهَمْدَانِيِّ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ‏{وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ}‏ أَهُوَ الرَّجُلُ الَّذِي يَزْنِي وَيَسْرِقُ وَيَشْرَبُ الْخَمْرَ قَالَ ‏"‏ لاَ يَا بِنْتَ أَبِي بَكْرٍ - أَوْ يَا بِنْتَ الصِّدِّيقِ - وَلَكِنَّهُ الرَّجُلُ يَصُومُ وَيَتَصَدَّقُ وَيُصَلِّي وَهُوَ يَخَافُ أَنْ لاَ يُتَقَبَّلَ مِنْهُ ‏"‏ ‏ [ HASEN: sunnah.com/ibnmajah:4198 ] islamiokul.com/hadisansiklopedisi2/z/zuhd/mace.htm 6. İbn Hişam, Siret-i İbn Hişam; Ebu Bekir'in Sıddık İle İsimlendirilmesinin Sebebi Hasan dedi ki Resulullah : -Beytü'l Makdis bana gösterildi... ....ve sonuna geldiği zaman Resulullah Ebu Bekie'e şöyle dedi: -Ey Ebu Bekir, sen Sıddıksın. İşte o gün ona Sıddık ismini verdi. 👉 İbn Hişam, Siret-i İbn Hişam, Ravza Yayınları, 2. cilt, s. 51.

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 วันที่ผ่านมา

      7. İmam Ahmed, Müsned; 26438- Enes b. Malik bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Uhud dağına çıktığında peşinden Ebu Bekr, Ömer ve Osman da gitti. Onlar üzerindeyken Uhud dağı sarsılınca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sakin ol! Zira üzerinde bulunanlar Nebi, sıddık ve iki şehitten başkası değildir'' buyurdu. [Sahih] Diğer tahric: Buhari, fadail (5/11) ve Tirmizi, menakib 5/624 (3696, "Sahih") rivayet ettiler. 26439- Sehl b. Sa'd bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Bekr, Ömer ve Osman'la birlikte Uhud dağı üzerindeyken dağ sarsıldı. Bunun üzerine Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sakin ol ey Uhud! Zira üzerinde bulunanlar Nebi, sıddik ve iki şehitten başkası değildir'' buyurdu. [Sahih] Diğer tahric: Abd b. Humeyd (449), Ebu Ya'la (7518) ve İbn Hibban (6492) rivayet ettiler. 26440- Abdullah b. Bureyde, babasından bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hira'da oturmuştu. Yanında da Ebu Bekr, Ömer ve Osman da vardı. Dağ sarsılınca Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sakin ol ey Hira! Zira üzerinde bulunanlar Nebi, sıddik ve iki şehitten başkası değildir!'' buyurdu. [Sahih] Heysemi (14373) der ki: "Ahmed rivayet etmiştir. Ravileri Sahih'in ravileridir." 26481 (2)- Said b. Zeyd bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hira'ya: ''Sakin ol ey Hira! üzerindekileri bir Nebi veya bir sıddık veya bir şehid olandan başkası değil'' buyurdu. O zaman da bu dağın üzerinde Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Sa'd, Abdurrahman b. Avf ve Said b. Zeyd (ben) vardı. [Sahih] 26485 (6)- Abdullah b. Zalim el-Mazini der ki: Muaviye, Kufe'den çıktığında Muğire b. Şu'be'yi orada vali olarak bıraktı. Muğire bize hutbe verdiğinde Hz. Ali'ye dil uzattı. Ben de Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'in yanında oturuyordum. Said bunları duyunca kalktı. Elimden tutunca ben de peşinden kalktım. Çıktığımızda: "Şu kendine zulmeden adamı görüyor musun? Cennet ahalisinden bir adama lanet okunmasını söylüyor. Şehadet ederim ki dokuz kişi cennetliktir. Onuncu kişinin de cennetlik olduğuna şehadet etsem günaha girmem" dedi. Ona: "Neden?" diye sorduğumda: "Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sakin ol ey Hira! Zira üzerinde olanlar, Nebi, sıddık ve şehitten başkası değil'' buyurdu" dedi. Ona: "Bunlar kim?" diye sorduğumda, Said: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali, Zübeyr, Talha, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Malik" dedi ve sustu. Ona: "Onucu kişi kim?" diye sorduğumda: "Benim" dedi. [Sahih] 26486 (7)- Abdullah b. Zalim et-Temimi der ki: Said b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl: "Şehadet ederim ki Ali cennet ahalisinden biridir" dedi. Ona: "Nasıl oluyor?" diye sorduğumda şöyle dedi: "Ali (cennetlik olan) dokuz kişiden biridir. İstesem onuncu kişinin de ismini söyleyebilirim. Hira (dağı) sarsılınca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sakin ol ey Hira! Zira üzerinde olanları Nebi veya sıddık veya şehitten başkası değil'' buyurdu. O zaman da üzerinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Bekr, Ömer, Ali, Osman, Talha, Zübeyr, Abdurrahman b. Avf, Sa'd ve ben vardık." [Sahih] 26488- Ebu Hureyre bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali, Talha ve Zübeyr ile birlikte Hıra'dayken kaya parçası sarsılmaya başladı. Bunun üzerine Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sakin ol! Zira üzerinde olanlar, Nebi veya sıddık veya şehidden başkası değil" buyurdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yine şöyle buyurmuştur: ''Ebu Bekr ne iyi adamdır. Ömer ne iyi adamdır. Ebu Ubeyde b. el-Cerrah ne iyi adamdır. Useyd b. Hudayr ne iyi adamdır. Sabit b. Kays b. Şemmas ne iyi adamdır. Muaz b. Cebel ne iyi adamdır. Muaz b. Amr b. el-Cemuh ne iyi adamdır. '' [Sahih] Diğer tahric: Buhari, el-Edebu'l-Müfred'de (s. 123, no. 338), Tirmizi, menakib 5/666 (379), İbn Ebi Şeybe, fadail 12/12 (11993) rivayet ettiler. 21679 (1)- Hz. Aişe der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e: "Ey Allah'ın Resulü! ''Rabblerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler'' [Müminun 57] ayeti hırsızlık yapan, zina eden, içki içen ama buna rağmen Allah'tan korkan kişiler hakkında mıdır?" diye sorduğumda, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır ey Ebu Bekr'in kızı, Sıddik'in kızı! Burada bahsi geçen kişiler namaz kılan, oruç tutan, zekat veren ama (bunların kendilerinden kabul edilmeyeceği korkusunu taşıyan ve) Allah'tan korkan kişilerdir'' karşılığını verdi. [Sahih] Diğer tahric: Tirmizi 5/327 (3175), İbn Mace 2/1404 (4198), Humeydi 1/132 (275) ve Hakim (2/393 "Sahih") rivayet ettiler. 21680 (2)- Hz. Aişe der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e: "Ey Allah'ın Resulü! ''Verdiklerini kalpleri ürpererek verenler'' [Müminun 57] ayeti zina eden, hırsızlık yapan, içki içen, ama buna rağmen Allah'tan korkan kişiler hakkında mıdır?" diye sorduğumda, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır ey Ebu Bekr'in kızı, -veya- Sıddik'in kızı! Burada bahsi geçen kişiler oruç tutan, namaz kılan, zekat veren, ama bunların kendilerinden kabul edilmeyeceği korkusunu taşıyan kişilerdir'' karşılığını verdi. [Sahih] 👉 www.islamiokul.com/kitap/files/Ahmed/had/023-3/3547.htm 👉 www.islamiokul.com/kitap/files/Ahmed/had/019/2919.htm

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 วันที่ผ่านมา

      💠 Değerlendirme: Sire ve Sıhah-ı Sitte sahipleri Hz. Ebu bekir'e Sıddık isminin Hz. Peygamber tarafından verildiğini açıkça belirtmelerine rağmen İbn Mace'nin bir hadisinden hareketle Şia bizim kaynaklarda aksinin var olduğunu savunarak gülünç duruma düşmüştür.. Bu gülünçlüğün en fazla yakıştığı iddiacılardan biri de abna.ir'dir. Hadisin yorumunda "Eğer Ebu Bekir’in lakabı da “Sıddık” olsaydı, Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) onu bizzat söyler ve bu hadiste de sıddık üç kişidir yerine dört kişi der ve onun da adını zikrederdi." garabetini de sergilemekte beis görmemişlerdir.. Oysa bu meselenin tek hadisi bu mudur? Ehl-i sünnetin Buhari ve Müslim Sahihlerinin yanında zikrettiği kaynaklar tutunabilir mi? Hadislere bütüncül bakış yapıldığında Davetçinin ve abna.ir'in yanıldığı rahatça anlaşılır..Aynı zamanda verilen rivayetleri okumada da problem yaşamaktadırlar.. Arapça dilbilgisi kurallarına göre adet veya sayı zikri her durumda hasr (üst limit) ifade etmez.. Yani hadiste sıddıkların 3 ü sayılmıştır.. Adet belirtilmesi bazen çokluğa bazen de örneklemeye işaret olabilir.. Çokluğa işaret olanlara bir örnek Allah'ın 99 ismi olduğuna dair hadistir.. Bu hadisin şerhinde İmam Nevevi: Hadislerde geçen “99” rakamı, Allah’ın isimlerinin sayısını değil çokluğunu ifade eder. Allah’ın güzel isimleri bir sayı ile sınırlı değildir. (Abdullah bin Salih, s.132) İmam Nevevî; “İslâm bilginleri bu hadislerdeki sayının Allah’ın isimleri için hasr (sayısal sınırlama) ifade etmediği, hadisin bu isimlerin dışında Allah’ın isimlerinin olmadığı anlamına gelmediği konusunda ittifak ettiklerini, hadisin maksadının bu isimleri sayanların cennete gireceklerini bildirmek olduğunu” söylemiştir. (Nevevî, Şerhu Sahîh-i Müslim, XVII, 5) Ayrıca “Sıddıklar üç kişidir: Habibi Neccar Mümini Al-i Yasin, Hezgil Mümini Al-i Firavun ve Ali bin Ebu Talip. Üçüncüsü (Ali) onların en üstünüdür.” hadisi eğer sabitse bu hadisi açıklayıcı diğer bir hadis Ramuz'da şöyle geçer: Peygamberlerin icabetine önden uyan şu üç kişidir: Musa (a.s)'a, Yuşa bin Nun, İsa (a.s)'a Sahibi Yasin (Habibi Neccar) ve Hz. Muhammed (a.s)'a Ali İbni Ebi Talib. Ravi: Hz. İbni Abbas (r.a.) 👉 ramuz-el-hadis.fr.gd/200_299.htm Yani hadis ilk iman edenleri zikrettiğine göre sıddıklardan sadece 3 tanesi örnekleme yapılarak ismen belirtilmiştir.. Kendisine uyulan ümmeti olan Peygamber sayısınca sıddıkların sayısı artacaktır.. Çünkü bunların her birinde ilk uyan kişiden söz etmek mümkündür.. ✧❃✧ ⚠ Muammer Bayraktutar, Aynî’ye Göre Hadislerdeki Sayılar Hasra İfade Eder mi? Hadislerde geçen sayılarda hasr anlamının kastedilip kastedilmediği de üzerinde durulması gereken bir konudur. Zira hasr anlamında kullanılmayan bir ifadeyi hasr anlamı verilmesi, hadisi ve Hz Peygamber’in kastını yanlış anlamaya sevk edebilmektedir..Nitekim Aynî hadislerde yer alan ve hasr izlenimi doğuran ifadelerin gerçekte hasr anlamında kullanılıp kullanılmadı­ğına da değinerek değerlendirmelerde bulunmuştur. Bu hususta sunacağımız örnekler de bu durumu ortaya koymaktadır. 1. Hz. Peygamber bir hadisinde kendisinden önce hiç kimseye verilmeyen beş şey verildiğini ifade ederek, bunları; bir aylık mesafeden düşmanın kalbine korku salınması, yeryüzünün kendisine mescit ve temiz kılınması,....şeklinde belirtmektedir[Buharî, Teyümmüm 1; Aynî, Umdetu’l-kârî, IV, 11. ]. Aynî, öncelikle bu hususta diğer kaynakarda yer alan bazı hadislere göre, Hz. Peygamberin bu beş haslet dı­şında kendisine üç, dört ve altı şeyin verildiği şeklinde rivayetler bulunduğuna dikkat çekmektedir. Bunların toplamının ise, on ikiye kadar ulaştığını, hatta konunun iyice tahkik ve tetkik edilmesiyle bunların daha da fazla olabilece­ğini söylemektedir. Nitekim Aynî, Ebu Saîd en-Nîsâbûrî’nin (v.406) Şereful- Mustafâ adlı eserinde diğer peygamberlerden ayrı olarak, Hz. Peygamber’e mahsus altmış hasletin bulunduğunu aktardığını ifade etmektedir. Hadisler­de farklı sayıların verilmesinden hareketle, aralarında çelişki bulunduğunun ileri sürülmesi durumunda Aynî buna Kurtubî’nin (v. 671) sözleriyle cevap vermektedir. Buna göre, bu tür hadisler arasında bir çelişki söz konusu de­ğildir. Bu durumlarda çelişkiden bahsedilmesi, ancak sayıların hasra delâlet etmek üzere zikredildiği zannından kaynaklanmaktadır. Oysa bu doğru de­ğildir. Zira örneğin bir kimse ‘yanımda beş dinar’ var dediğinde bu ifade, o kimsede bundan başka paranın bulunmadığına delâlet etmez. Aynı kimsenin bir başka defa ‘yanımda yirmi dinar' başka bir seferde ise otuz dinar var demesi caizdir. Bu bakımdan yanınde otuz; dinar bulunan da yirmi dinar ve on dinar da bulunmuş olmaktadır. Dolayısıyla bunlar bunlar arasında bir çelişki söz konusu değildir. Buna göre yüce Allah’ın, Peygamber’e önce üç hasleti, sonra beş hasleti, sonra da altı hasleti bildirmesi caizdir. Kısacası Aynî’ye göre bir şeyi sayı ile ifade etmek, belirtilen sayı dışında bir şeyin bulunmadığına delâlet etmez [Aynî, Umdetu’l-kârî, IV, 13.] 👉 devamı için bkz: Bedruddîn El-Aynî'ye Göre Hadislerde Hasr Uslûbunun Kullanımı Ve Mânâya Etkisi (Umdetu'l-Kârî Özelinde), Muammer Bayraktutar. dergipark.org.tr/tr/download/article-file/31221 ✧❃✧ 💠Hz. Ali'ye (r.a.) Göre de Bu lakap Hz. Ebubekir'in İdi💠 Hz. Ali’ye göre bu ümmetin en faziletlisi, Hz. Ebu Bekir’dir. O şöyle diyor: “Size peygamberinden sonra bu ümmetin en hayırlısını haber vereyim mi? O, Ebu Bekir’dir.”13 Hz. Ali, “Sıddık” lakabının Hz. Ebu Bekir’e Allah tarafından verildiğini söylemiştir. Nitekim Ebu Yahya Hâkim b. Sa’d’ın anlattığına göre Hz. Ali şöyle demiştir: “Allah’a yemin olsun ki Ebu Bekir’in Sıddık ismi gökten inzal edildi.” 14 Yine Hz. Ebu Bekir vefat edip kefenlendikten sonra Hz. Ali yanına girmiş ve “Amel defteriyle Allah’a kavuşanlar (Allah Teâlâ’nın sahifesini dürdüğü kimseler) arasında hiç kimse bana şu kefenine sarılan zattan daha sevimli değildi”15 diyerek ona olan sevgisini dile getirmiştir. Hz. Ali’ye göre Hz. Peygamber’in kendisini en çok sevdiği ve kendisine en fazla güvendiği kişi Hz. Ebu Bekir’dir.16 Onun nazarında Hz. Ebu Bekir, Resûlullah’ın yakın dostu, sırdaşı ve müsteşarıdır. Sahabenin Allah’tan en çok korkanı, İslâm’a yardım hususunda en cömerdi ve mertebece en şereflisidir.17 Hz. Ali, kendisinin Hz. Ebu Bekir’den üstün olduğunu söyleyenleri uyarmış ve Hz. Ebe Bekir’in, “Müslüman olma ve Müslümanlığını ilan ve izhar etme, hicret etme, Hz. Peygamber’le mağarada bulunma ve imamlık yapma” olmak üzere dört hususta kendisinden öncelikli olduğunu ifade etmiştir.18 13 Ahmed b. Hanbel, Müsned, thk., Şuayb Arnavûd-Adil Mürşid, Beyrut, 1995-2001, II, 200, 220, 224 (H. No: 833, 871, 878); Hâkim, III, a.g.e., III, 89. İsnadı sahihtir. Benzer ifadeler için bkz. Ebu Dâvud, Sünne, 8 nr. 4629; İhsan İlahî Zahir, a.g.e., s. 51, 101. 14 Taberâni, Ebü’l-Kasım Süleyman b. Ahmed, el-Mu’cemu’l Kebir, thk., Hamdi Abdü’l-Mecid es-Selefi, Kahire, tsz. I, 55. Ravileri sikadır. Hâkim, a.g.e., III, 69. Benzer ifadeler için bkz. Lâlekâî, Ebu’l-Kasım Hibetullah b. el-Hasen b. Mansur et-Taberî, thk., Ahmed b. Sa’d b. Hemdân el-Ğâmidî, Şerhu Usûli İtikadı Ehli’s Sûnne ve’l-Cemâa, Riyad, 1995, IV, 1295 (H. No: 4455). 15 İbni Asâkir, Ali b. el-Hasen, Tarihu Medîneti Dımaşk, thk. Muhibbüddin Ebi Said-Ömer b. Ğarâme el-Amravî, Daru’l-Fikir, Beyrut, 1996, XXX, 442; Zehebî, Muhammed b. Ahmed b. Osman, Tarihu’l-İslâm, thk. Ömer Abdü’s-Selam Tedmürî, Beyrut, 1990-2000, III, 120. Hz. Ali’nin, bu sözü Hz. Ömer hakkında söylediğine dair bkz. İbn Sa’d, Ebu Abdillah Muhammed, Kitâbu’t-Tabakâtü’l-Kebir, thk. Ali Muhammed Ömer, Kahire, 2001, III, 343; İhsan İlahî Zahir, a.g.e., s. 100-101. 16 Lâlekâî, a.g.e., IV, 1296 (H. No: 2457). 17 Muhibbuddîn et-Taberî, a.g.e.,I, 225. Benzer ifadeler için bkz. Lâlekâî, a.g.e., IV, 1296 (H. No: 2457). 18 Tevbe/40. Muhibbuddîn et-Taberî, a.g.e., I, 77-78; Kandehlevî, Muhammed Yusuf, Hayâtü’s-Sahabe, çev., Ali Arslan, Aygül Yayınları, İstanbul, tsz. III, 15-6 EHL-İ BEYT’TE HZ. EBU BEKİR, HZ. ÖMER VE HZ. OSMAN SEVGİSİ, İsmail ALTUN 👉 dergipark.org.tr/tr/download/article-file/31172

  • @pnarbas6606
    @pnarbas6606 วันที่ผ่านมา

    Demek ki Rasulüllah Allahın hediyesini ağır bulmuş! Sanki bu olaylara şahitlik etmişsiniz gibi anlatıyorsunuz: Siz bu olaylara Allahı şahit tutabilir misiniz!?

    • @mehmetyldz1737
      @mehmetyldz1737 วันที่ผ่านมา

      Hadislere iman zorunludur.

    • @Lakuvveteillabillah
      @Lakuvveteillabillah วันที่ผ่านมา

      Allah Teala'nın kulları derece derecedir kimi nefsine zulmeder kimi hayırlarda yarışır kimi orta yol üzeredir. Öncü kullara farz ibadetlerin yanında nafileleri bile zevkle yerine getirirken orta yol üzerine olan ve nefsine zulmeden kullar böyle değildir mükellefiyetler bazı kullara ağır gelir. Musa a. S

    • @Lakuvveteillabillah
      @Lakuvveteillabillah วันที่ผ่านมา

      (Üsteki yorum devamı) Musa a.s kaygısı Muhammed a.s geneli içindir bunda anlamayacak ne var çok önyargılısınız

    • @sg-cd8tn
      @sg-cd8tn วันที่ผ่านมา

      Ne demek Allahın hediyesi Peygamber efendimize ağır gelmiş bu ne edepsiz bir söz.Peygamber efendimiz zaten peygamberlik verilmeden önce diğer peygamberler gibi namaz ve ibadetlerle mükellefti.Peygamberlik verildikten sonra herkesten en çok namaz kılan ibadet yapan kendisiydi 50 rekat namaz mı ağır gelecek.Mülüman kişi için ayetler ve hadisler eşittir.Hicbir şüphe olmaz.

    • @Lakuvveteillabillah
      @Lakuvveteillabillah วันที่ผ่านมา

      @sg-cd8tn Elli vakit namazın ümmetinin geneli için ağır gelmesi başka,konu peygambere ağır gelmesi değil. O ki ayakları şişinceye kadar ibadet ederdi diğer peygamnerlerde öyle.İman bakımkndan peygamberlere yakın kullar için de ibadet eşittir zevktir hazdır. İman mümin kişi için derece derecedir kiminde hardal tanesi kadar iman bulunurken kiminde Ebu Bekir r.a olduğu gibi iman dağ gibidir. Bu kadar imanlarında farklılık olan kişilerin amelleri de aynı olmayacaktır. Bir hadiste peygançmberimiz s.a.v şöyle buyuruyor. "Vücutta öyle bir organ vardırki o iyi olduğunda diğerleri iyi olur o kalptir"

  • @halitarkan3080
    @halitarkan3080 วันที่ผ่านมา

    Susan ray vidosunu nereden izleyebilirim tam versiyon olursa daha iyi ama ne varsa artik oda olur

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 วันที่ผ่านมา

      th-cam.com/video/yUkAdDgSVSo/w-d-xo.html#t=41m12s

    • @halitarkan3080
      @halitarkan3080 23 ชั่วโมงที่ผ่านมา

      @ebuhanife7812 tesekkurler

  • @ney-sedaneydemeti
    @ney-sedaneydemeti วันที่ผ่านมา

    Çöl arabı ifadesini neden kullanıyorsun?

  • @suatdonmez8363
    @suatdonmez8363 วันที่ผ่านมา

    Allah sizleri hayr ile mükafatlandırsın

  • @berkanyvz
    @berkanyvz วันที่ผ่านมา

    Ağzına sağlık hocam

  • @ensarklc4445
    @ensarklc4445 วันที่ผ่านมา

    Allah razı olsun

  • @ebuhanife7812
    @ebuhanife7812 วันที่ผ่านมา

    💠 6. “Yahudilerde günde elli vakit namazın farz olduğuna” dair bilgi, tefsircilerin görüşü olarak kaynaklarda yer almıştır. (bk. Razî, Beyzavî, Bakara, 286. ayetin tefsiri).“Musa: (Peygamberimize hitaben): ‘Ben, insanları senden iyi tanırım; İsrailoğullarından neler neler çektim, senin ümmetin bu elli vakit namaza hiç dayanamaz…’dedi” (Nesaî, Salat, 1). Dikkat edilirse bu hadis kaynaklarında, İsariloğullarına elli vakit namazın farz olduğuna dair açık hiç bir ifade söz konusu değildir. Bununla beraber mümkündür ki, İsrail oğullarına bir nevi ceza olarak bir süreliğine böyle bir vazife yüklenmiş olabilir. 👉 sorularlaislamiyet.com/mirac-gecesi-namaz-elli-vakitten-bes-vakite-mi-indirilmistir-peygamber-efendimiz-ile-hz-musa ✧❃✧ 💠 7. "Cenab-ı Hakk'ın Ümmet-i Muhammed’e elli vakit namazı farz kılmış olduğu Levh-i Mahfuz’da mevcuttu" Hadis âlimleri, yine Peygamberimiz (asm)'den rivayet edilen haberlere dayanarak, bu hadis hakkında açıklamalarda bulunmaktadırlar. Aynî merhum "Umdetü’l-Kâri" isimli yirmi beş ciltlik Buharî şerhinde “elli vakit” meselesinde şu rivayeti zikretmektedir: "Cenab-ı Hakk'ın Ümmet-i Muhammed’e elli vakit namazı farz kılmış olduğu Levh-i Mahfuz’da mevcuttu. Bunu Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bilfiil elli vakit kılınacak şeklinde te’vil etti. Daha sonra Rabbine müracaatı esnasında Cenab-ı Hak kendisine bu elli vaktin amel bakımından değil de, sevap cihetinden olduğunu bildirdi. Beş vakitte elli vaktin sevabı elde etmenin şartı da, namazı tadil-i erkânına uyarak, huşû içinde kılınması hâlindedir." (Bedrüddin el-Aynî. Umdetü’l-Karî Şerhu Sahihi’l-Buharî. (Beyrut: İhyâü’t-Türhasi’l-Arabî), IV/48.) Bir rivayette şu ilave vardır: "Namazlar (günde) beştir. Ve onlar ellidir de. İndimde hüküm değişmez artık!" (Buharî, Bed'ü'l-Halk 6, Enbiya 22, 43, Menakıbu'l-Ensar 42; Müslim, İman 264 (164); Tirmizî, Tefsir İnşirah (3343); Nesâî, Salat 1, (1, 217-218)) Mirac Gecesi ile ilgili rivayetlerde Hz. Musa (as)'nın ümmetine elli vakit namaz farz kılındığı ifade edilmemektedir. Sadece Hz. Musa (as)'nın elli vakit namazı insanların güç getiremeyeceğini ifade etmektedir. Çünkü kendi ümmeti en küçük emirleri dahi yapmamıştır. Bundan dolayı Peygamberimiz (asm)'in ümmetinin de elli vakit namazı kaldıramayacağından endişe ettiği için Peygamberimize namazın azaltılması için geri dönmesini istemiştir. Beş vakit namazı kılan kimsenin elli vakit kılmış sevabını alacağını da Süleyman Çelebi merhum şu beytiyle ifade eder: “Her kaçan kim bu namazı kılalar, Cümle gök ehlin sevabı alalar.” Peygamber Efendimiz (asm)'in diğer peygamberler arasında bu meseleyi niçin, Hz. Musa (as) ile konuştuğunun; Hz. Musa’nın ümmet-i Muhammed’i bu kadar düşündüğünün hikmeti hususunda, şöyle bir rivayete yer veriliyor: Hz. Musa, Cenab-ı Hakk'ın ümmet-i Muhammed’e ettiği ikram ve ihsanını görüp öğrenince, gıpta ederek Allah’a şöyle niyazda bulunmuştu: “Allah’ım, beni ümmet-i Muhammed’in içine dâhil et.” Cenab-ı Hak, Musa Aleyhisselâmın bu duasını kabul etmişti. İşte Hz. Musa’nın ümmet-i Muhammed’e hususi alakası buradan geliyor. Çünkü, kim bir topluluğun içinde olursa, o topluluğun iyilik ve menfaatini düşünür. (Aynî, a.g.e.) 👉 www.frmtr.com/islami-sorular-ve-cevaplar/4165507-5-vakit-namaz-sart-midir.html ✧❃✧ 💠 8. Abdulaziz Bayındır; Eğer Allah miraçta namazı 50 vakitten 5 vakte indirmişse bizde sorarız...Bazı sorularımız var: 1- Baştan 50 vakit namazı emretmişken defalarca karar değiştiren ve nihayet 5'e indiren bir tanrıya nasıl inanıyorsunuz..? "Allah şöyle olmazsa inanmam, böyle olursa inanırım" diyenler durmadan karar değiştiren bir Allah'a ne diye inanıyorlar..? Kararsız bir tanrıya inanmak çokta mantıklı olmasa gerek... 2- Allah bu ümmetin neye gücünün yetip yetmeyeceğini Hz. Musa'dan mı öğrenecek..? Hangi kararları vereceğini kullarından öğreniyorsa, öyleyse biz ona değil o bize inanmış olmuyor mu..? 3- Allah zaten gücümüzün yetmeyeceği görevleri bize yüklemeyeceğini söylüyor peki gücümüzün yetmeyeceğini bile bile neden 50 vakti emretti..? 4- Allah baştan 50 vakit emretmişken Musa peygamberin ricası üzerine 5 vakte düşmüştür şimdi biz Allah'ın istediği kadar mı kılıyoruz Musa peygamberin ricası kadar mı ? ( kaldırılmış gönderinin adresi: facebook.com/abdulazizbayindir/posts/10151594678820017?stream_ref=5) ✧❃✧ 1. Bayındır: "Kararsız bir tanrıya inanmak çokta mantıklı olmasa gerek..." Cevap: a. Bayındır Hoca, Bayındır'a şu cevabı veriyor: [Allahu Teala'nın neshi iki şekildir.. Bir şekle göre önceki kitaplardaki hükmün bir kısmını] daha hayırlısıyla nesh etmiştir... Allahu Teala bazı konuları kolaylaştırmıştır. Bazı hükümleri kaldırmıştır. Bu ona ait olan bir şey biz onu sorgulayacak durumda değiliz.. ( th-cam.com/video/Unlc0EMpwH0/w-d-xo.html ) Meselemize ışık tutacak iki cümle: Kolaylaştırma ve Allahu Telanın hikmetini sorgulamama.. Demek ki Allahu Teala bir hükmü kolaylaştırması -haşa- onun karasızlığına işaret değildir. b. Metindeki Allah'a inanmama durumu hakkında yine Bayındır, Bayındır'a şöyle cevap verir: Dünyada Allah'a inanmayan hiç kimse yoktur..( th-cam.com/video/aIn-4KRwE38/w-d-xo.html ) Yeryüzünde dindar olmayan ve Allah’a inanmayan kimse yoktur. ( www.suleymaniyevakfi.org/roportajlar/bu-roportaji-yalniz-kadinlar-sever.html ) Demek ki Bayındır Hoca'nın bulanık bakışıyla; Tanrı - haşa- durmadan karar değiştirse bile biz el-mecbur o Tanrı'ya inanacaktık.. Madem öyle; 'bu sıfattaki bir Tanrıya ne diye inanıyorlar?' sorusu Bayındır'ın bulanık mantığına göre de yanlıştır.. 2. Bayındır Hoca: Allah bu ümmetin neye gücünün yetip yetmeyeceğini Hz. Musa'dan mı öğrenecek..? Hangi kararları vereceğini kullarından öğreniyorsa, öyleyse biz ona değil o bize inanmış olmuyor mu..? Cevap: Namaz ister kılınması yaklaşık bir saat tutan 5 vakit, isterse 5-10 saat tutacak 50 vakit olsun (Muhtemelen 50x2 rekattan 100 rekat olurdu.. Biz zaten şimdi duha ve tececcüt hariç 40 rekat kılıyoruz.. Demek ki gerçekte şimdikinin 10 katı değil yaklaşık 2 katına denk gelme ihtimali var) her iki durumda da kulun gücünün yettiği bir emir olurdu.. Dünyanın pek çok yerinde insanlar günde 10 saat hem de namazla kıyaslanamayacak kadar ağır bedeni işlerde çalışırken 'bu bizim gücümüzün üstünde' denmemesi gibi eğer Allahu Teala sırf azametiyle, Celaliyle tecelli edip emretseydi mükellefiyetin daha ağır geleceği açıktı.. Daha ağır demek gücün ve ihtiyarın dışı demek değildir.. Eğer namaz 24 saate sığmayacak veya günde 15 saatten fazla sürüp yeme içme uyuma gibi fıtri ihtiyaçlara vakit bırakmayacak kadar bir zaman alsaydı yani 50 vakit değil de 100 vakit olsaydı işte orada hakiki bir güç yetirememekten bahsedilebilirdi.. Diğeri ise güç yetirememe değil zorlanmadır.. İkisini birbirinden ayıralım. b. Bayındır'ın mantığına göre dua eden bir kula Allahu Teala o duanın karşılığını aynıyla verdiğinde/duaya icabet ettiğinde Allah haşa kuldan bir işin nasıl yapılması gerektiğini öğreniyor, haşa direktif alıyor, - haşa- o kula inanıyor ki onun isteğini yerine getiriyor.. 3. Bayındır: Allah baştan 50 vakit emretmişken Musa peygamberin ricası üzerine 5 vakte düşmüştür şimdi biz Allah'ın istediği kadar mı kılıyoruz Musa peygamberin ricası kadar mı ? Cevap: Peygamberler, Rablerinden ümmetleri için bir şeyler isterler.. Kabul edip etmemek O'na (c.c.) kalmıştır. Bir örnek : “Ben Rabbimden üç şey istedim; istediklerimden ikisini verdi, birisini ise benden esirgedi: Rabbimden ümmetimi kıtlıkla helak etmemesini istedim; bu isteğimi yerine getireceğine dair söz verdi. Bir de kendisinden ümmetimi suda boğmakla helak etmemesini istedim, bu isteğimi de yerine getireceğine dair söz verdi. Sonra ümmetimin kendi aralarında kavga edip dövüşmelerine izin vermemesini istedim, bunu benden esirgedi.” (Müslim, Fiten, 20). ( sorularlaislamiyet.com/peygamberimizin-allahtan-uc-sey-istedigi-bunlardan-ikisinin-kabul-edildigi-digerin-kabul-edilmedig-0 )

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 วันที่ผ่านมา

      💠 9. Son bir husus: Melekler, Allah'a gece gündüz ibadet ederler.. Melekler; Allah Teâlâ'ya ibadet ve taatle meşgul olan ruhani, nurani, lâtif varlıklardır. Allah'ın kendilerine verdiği her emri derhal ve aynen yerine getirirler ve asla itaatsizlik etmezler (Tahrîm, 66/6) Melekler, "emanet" sıfatıyla muttasıfdırlar. Kur'ân-ı Kerim'in birçok ayetlerinde meleklerin, kâinattaki bütün varlıklar gibi bağımsız olarak yaratılan, fakat insanlara ve diğer canlı ve maddi yaratıklara mahsus olan yeme, içme, uyuma ve evlenme gibi sıfatlardan; erkeklik ve dişilik gibi cinsiyetten ve her çeşit günah işlemekten uzak, daima Allah'ı tenzih ve tesbih eden nurani lâtif varlıklar olduğu bildirilmiştir. Bu özellikleri sebebiyle, Cenab-ı Hak tarafından kendilerine verilen her türlü işleri yapmaya, en kısa zamanda en uzak yerlere süratle gitmeye, diledikleri şekil ve surette görülmeye muktedir olan, Hak Teâla'nın mükerrem kulları, şerefli ve kutsal yaratıklarıdır. ( sorularlaislamiyet.com/melekler-ibadetle-emrolunmadiklari-halde-neden-allaha-gece-gunduz-ibadet-ederler-0 ) Allahu Teala insanı farklı yaratmış olabilir. Ama ondan da Melekler gibi veya ona yakın ibadet etmesini isteyebilirdi.. Bunu muhal gören zihniyet Meleklerin emredildiği şeyi, Uluhiyetin azametini, Allah'ın Saltanatını, kudretini, Kahhariyetini, Allah'ın Cebbar ismini v.s. zımnen tekzip ediyor demektir.. 🔥 Demek ki bu zihniyettekiler elinde olsa Meleklerle konuşup onları Allah'a isyana da teşvik ederlerdi.. Veya farz-ı muhal, bazı Melekler bunları dinlese Allah'a 'neden bize daha fazla ibadet etmemizi emrediyorsun, bu - haşa- haksızlık değil mi?' diye dava açmaları gerekirdi. Oysa onların bazı yoldan çıkmışların (kendi nefislerinde var olduğunu vehmettikleri) gibi (minnacık beyinleriyle) Allah'ı keyfince konumlandırma ve - haşa- hudut tayin etme, hikmet ve maslahat, Uluhiyet öğretme gibi bir misyonları yok.. Şeytanî aklı işletip Şeytanlara benzeyeceğine Melekî yönümüzü işletip meleklere benzemeye çalışmamız en büyük kulluk hedefimiz olmalıdır.

    • @keremsevim799
      @keremsevim799 วันที่ผ่านมา

      Miraç meselesi akla değil kalbe bakar. Bir iman meselesidir. İnanmamız gereken her şeyin sınırlı aklımız ile tam manasıyla anlaşılması gerekmez. Biz gayba iman etmiş bir Ümmetiz. Miraç meselesinin her tarafı mucizevi ve dünya dışı olduğundan dolayı bu meseleyi dünyevi kriterlerle veya anlayışla anlayıp hazmetmek mümkün değildir. Gayb alemi,Sidretil münteha, yedi gök Sema ve diğer kavramlar bizim için akıl ile çözülüp anlaşılabilecek şeyler değildir.

    • @GökhanYılmaz-t1o
      @GökhanYılmaz-t1o วันที่ผ่านมา

      Pazarlık sünnettir Allah Hz. Musa ve Hz. Muhammed sünnete uygun davranmışlar.

    • @ebuhanife7812
      @ebuhanife7812 วันที่ผ่านมา

      @@GökhanYılmaz-t1o dalga mı geçtin bilmiyorum gözüm üzerinde gökhan ❌✋🟥 için bir yanlış yorumun yeter 😄

    • @GökhanYılmaz-t1o
      @GökhanYılmaz-t1o วันที่ผ่านมา

      @@ebuhanife7812 Bunu hadisler ve sizler söylüyorsunuz Kur'an ve ben değil.

  • @ensarklc4445
    @ensarklc4445 วันที่ผ่านมา

    Allah razı olsun

  • @ŞadHan-h6z
    @ŞadHan-h6z วันที่ผ่านมา

    Sapkın siyonistin teki.dr.filanda değil.

  • @ŞadHan-h6z
    @ŞadHan-h6z วันที่ผ่านมา

    Hocam ben dün akşam olağan üstü iki olay yaşadım.kendi kendime bunların mirac gecesinin öneminin vurgulandığına işret diye yorumladım.birincisi hiç miraç gecesinde süt içilmesi ile ilgili hadis olduğunu duymamıştım.normaldede gidip bulunsa bile nadiren süt içerim.o gece canım süt çekti ve gidip içtim.sonra telefonda bu gece süt içilmesini efendimizin tavsiye ettiği hadisini öğrendim.ikincisi ise kuran okumak için kitabı aldım ve rastgele açtığımda karşıma isra suresi çıktı.çok mutlu oldum bunları yaşadığım için elhamdulillah

  • @cercis3639
    @cercis3639 วันที่ผ่านมา

    Hocam Ehli sünnet yolunda devam Inkarcıları asla ikna edemezsiniz

  • @receptanugur
    @receptanugur วันที่ผ่านมา

    Yine güzel dersler.

  • @mustafagunaydn2217
    @mustafagunaydn2217 วันที่ผ่านมา

    Allah razı olsun

  • @KTSL-ov1sm
    @KTSL-ov1sm วันที่ผ่านมา

    Hangi ayet bu?

  • @brianmoser2738
    @brianmoser2738 วันที่ผ่านมา

    mucize inkarıyla alakası yok 50 vakit namaz demiş Allah sonra pazarlıkla in-çık 5 vakite inmiş bu mu kurana uygun.

    • @abdullahciger3435
      @abdullahciger3435 11 ชั่วโมงที่ผ่านมา

      Eğer Müslüman olduğunu iddia ediyorsan, ağzını topla. Efendimiz ne diyorsa haktır ve gerçektir.☝️☝️☝️ Senin onayına kalmadı...

    • @brianmoser2738
      @brianmoser2738 9 ชั่วโมงที่ผ่านมา

      @abdullahciger3435 efendimiz böyle bir şey demedi

    • @faysalcnar7663
      @faysalcnar7663 5 ชั่วโมงที่ผ่านมา

      ​@@brianmoser2738 bu şüphe ile ilgili yeni bir video yayınlandı. Kafanıza uymayan her rivayeti Red edeceksiniz diye bişey yok kardeşim.

    • @brianmoser2738
      @brianmoser2738 5 ชั่วโมงที่ผ่านมา

      @@faysalcnar7663 ben her rivayeti inkar etmiyorum miraç uydurma. Zerdüştün hikayesini yapıştırmışlar peygamber efendimize bir alakası yok.

    • @YasirzeydAtik
      @YasirzeydAtik 4 ชั่วโมงที่ผ่านมา

      Peki hocam Zerdüşt dinini araştırınız Miraç in aynısı peygamberimizden çok daha önce dünyaya gelen zerdust de de var

  • @receptanugur
    @receptanugur 2 วันที่ผ่านมา

    Sallallahu Aleyhi ve Sellem. Efendim.

  • @bekirkays810
    @bekirkays810 2 วันที่ผ่านมา

    Halbuki gramer bizatihi kendisi kur'an-ı kerim'den çıkıyor

  • @harunpeksen8972
    @harunpeksen8972 2 วันที่ผ่านมา

    Gerçekleri nasıl da saptırıyorsunuz son varış ALLAH adir o zaman sana sorulacak gerçekleri niye reddettin o zaman siz şokkk😮

  • @harunpeksen8972
    @harunpeksen8972 2 วันที่ผ่านมา

    Allah in ayetlerini inkar etmeseydiniz kuranda namaz nasıl olduğunu ALLAH gösterirdi size

  • @Hasan60-TR
    @Hasan60-TR 2 วันที่ผ่านมา

    Hocam seviliyorsun

  • @receptanugur
    @receptanugur 2 วันที่ผ่านมา

    Zamanın büyük alimlerinden Ebubekir hocam.