Peygamber Efendimize Verilen 2 Tür Mucize ve Mealciye Cevap I Ebubekir Sifil
ฝัง
- เผยแพร่เมื่อ 5 ก.พ. 2025
- ❄️ HZ. PEYGAMBER’E VERİLEN MADDİ MUCİZELER, KUR’ÂN’A AYKIRI MI?, Yavuz Köktaş
Özellikle günümüzde Kur’ân’da Allah’ın Hz. Peygamber’e mucize vermediğini ifade eden ayetleri ileri sürerek Hz. Peygamber’in tek mucizesinin Kur’ân olduğunu iddia edenler vardır.
⭐ Mutezile bile maddi Mucizeleri kabul etmiştir:
Şu bir gerçek ki, eskiden beri Hz. Peygamber’in (maddi) mucizeler gösterdiği hep kabul edilmiştir. Hatta Mu’tezile, Şî‘a gibi fırkalar bile bu olguya itiraz etmemiştir. Bu konuda müstakil kitaplar da yazılmış, Hz. Peygamber’in bu yönü ortaya konulmuştur.
Ne var ki günümüzde Hz. Peygamber’in tek mucizesinin Kur’ân olduğu yönünde bir iddia ortaya atılmış ve maddi mucizelere yönelik hadisler reddedilmiştir. Bunun dayanağının da Kur’ân olduğu ileri sürülmüştür. Kur’ân’a göre Hz. Peygamber’e maddi mucize verilmemiştir. Dolayısıyla Ay’ın yarılması vb. mucizeler Kur’ân’a aykırıdır.
Aşağıda dayanak olarak ileri sürülen ayetleri ele alacağız; ancak burada hemen belirtelim ki, Hz. Peygamber’in en önemli mucizesinin Kur’ân olması, onun başka mucizesinin olmadığı anlamına gelmez.
Mu’tezile de - Kur’ân dışında- maddi mucizelerin nübüvvetin ispatına yönelik birer delil olamayacağını kabul etmektedir. Çünkü maddi mucizeler, ancak bir peygamberin nübüvvetini tanıdıktan sonra bilinebilir. Bu bakımdan maddi mucizeler nübüvvetin ispatında temel değil, tali bir meseledir. Kısaca maddi mucizeler sadece peygamberliği kuvvetlendirmek içindir.
Burada dikkat edilirse, Mu’tezile mucizeleri inkâr etmemekte, maddi mucizelerin nübüvveti ispata yönelik kabul edilmesini eleştirmektedir. Elbette bu da tartışılır, ama mucizelerin varlığı kabul edildikten sonra sonuç itibariyle onların hangi amaca matuf olduğu o kadar da önemli değildir.
Kadı Abdülcabbâr’ın mucizelerin varlığını kabul etmede daha sarih ifadeler kullandığı görülmektedir. Ona göre, Kur’ân dışında Hz. Peygamber’e verilen mucizeler zorunlu olarak bilinenler ve istidlal yoluyla bilinenler olmak üzere ikiye ayrılır.
Birinciler hissî mucizeler türünden olup, az bir yemekle büyük bir topluluğu doyurmak, taşların davete iştirak etmesi, hurma kütüğünün inlemesi, elindeki çakıl taşlarının Allâh’ı teşbihi, çağırdığında ağacın yanına gelmesi bunlara örnek olarak gösterilebilir.[1] Bu durum Mu’tezile’nin de kendi içinde farklı düşündüğünü göstermektedir.
Mucize, sözlükte başkasını aciz bırakan demektir. Istılahta ise peygamber olduğunu iddia eden kişinin, doğruluğuna delalet eden fiil anlamına gelir. Mucizenin bazı şartları vardır:
Doğrudan Allâh’tan olması, peygamberlik iddia eden kişinin iddiasını müteakip olması, iddiaya uygun olması, olağanüstü olması gibi. Bu tanım ve şartların kelamcılara ait olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Kelamcıların amacı ise mucizeyi nübüvveti ispatın bir aracı olarak değerlendirmektir.
Dolayısıyla her mucizede bu şartların birlikte bulunması zorunlu değildir. Mesela, müminlere yönelik mucizeler, peygamberliği ispat etmek için değildir. Onlar, müminlerin kalplerini te’yid etmek içindir. Müminlere yönelik derken, müminlerin mucize talep ettiği sanılmamalıdır. Müminlere yönelik hiçbir mucizede onlardan bir talep gelmemiştir. Zira onların mucizelerle iman etmek gibi bir sorunları yoktur. Ama bu tür mucizeler Allâh’ın müminlere bir ikramıdır, bir hediyesidir, lütfudur.
Esas itibariyle bir fiilin Allah’tan olup peygamberin elinde olağanüstü bir hal kazanması, onu mucize kılmaya yetmektedir.
⭐ Bu durumda iki tür mucize ortaya çıkmaktadır:
a. Müşriklere yönelik mucizeler. Bunlar, nübüvveti ispat içindir. Asr-ı Saadet’teki örneklerine baktığımızda yok denecek kadar az oldukları görülür. Hatta, sadece örneğin Ay’ın yarılması olayı olduğu bile söylenebilir.
b. Müminlere yönelik mucizeler. Bunlar nübüvveti ispat etmek için değildir. Bunlar hidayet ve kalbe itminan verme kabilinden olan mucizelerdir. Örnekleri de çoktur.
Acaba Kur’ân Hz. Peygamber’e her iki tür mucizenin verildiğini ifade etmekte midir? Yoksa hiçbir mucizenin verilmediğini mi söylemektedir? Ya da müşriklere yönelik mucize gösterme konusunda Allah istekli değil midir? Dolayısıyla müşriklere ve müminlere gösterilecek mucize konusunda doğal olarak bir ayrım mı ortaya çıkmıştır? Bu sorulara cevap verebilmek için önce ilgili ayetleri kaydedelim, ardından da onları değerlendirelim:
a. “Dediler ki: ‘Ona Rabbinden bir mucize indirilse ya!’ (Ey Muhammedi) De ki: ‘Şüphesiz, Allah’ın, bir mucize indirmeğe gücü yeter. Fakat onların çoğu bilmiyor.'”[2]'
b. “Bizi, (Kureyş’in istediği) mucizeleri göndermekten, ancak öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu. (Nitekim) Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. Oysa biz, mucizeleri sırf korkutmak için göndeririz.”[3]
👉 Yavuz Köktaş, Kuran'a Aykırı Görülen Hadisler, İnsan Yayınları, s.158-163. Aynı yazı için bkz: Yavuz Köktaş, Tüm Yönleriyle Akaid Hadisleri, İFAV Yayınları, s. 475-480.
👉 devamı sabitlenmiş yorumda
⭐ Acaba Kur’ân Hz. Peygamber’e her iki tür mucizenin verildiğini ifade etmekte midir? Yoksa hiçbir mucizenin verilmediğini mi söylemektedir? Ya da müşriklere yönelik mucize gösterme konusunda Allah istekli değil midir? Dolayısıyla müşriklere ve müminlere gösterilecek mucize konusunda doğal olarak bir ayrım mı ortaya çıkmıştır? Bu sorulara cevap verebilmek için önce ilgili ayetleri kaydedelim, ardından da onları değerlendirelim:
a. “Dediler ki: ‘Ona Rabbinden bir mucize indirilse ya!’ (Ey Muhammedi) De ki: ‘Şüphesiz, Allah’ın, bir mucize indirmeğe gücü yeter. Fakat onların çoğu bilmiyor.'”[2]'
b. “Bizi, (Kureyş’in istediği) mucizeleri göndermekten, ancak öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu. (Nitekim) Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. Oysa biz, mucizeleri sırf korkutmak için göndeririz.”[3]
Elmalılı:
Bu ayetler açıkça mucize gönderme konusunda bir isteksizliği ortaya koymaktadır. Yukarıdaki ilk ayete gelince, onlar müşriklerin gönüllerine uygun tarzda mucizenin gönderilmeyeceğini vurgulamaktadır. Elmalılı, En’âm Suresi 37. ayet çerçevesinde bu durumu şöyle belirtmiştir:
“İnen ayetleri duymadılar, inkâr ettiler de Peygamber’e kendi gönüllerince bir ayet, bir mucize indirilmesini hor görür bir itiraz şeklinde talepte bulundular. Allah, bir mucize indirmeye şüphesiz kadirdir. İndirmezse, güçlüğünden değil, hikmetindendir.”[4] Bu hikmeti S. Ateş şöyle açıklamaktadır:
“Eğer Allah onlara istedikleri anda mucize indirmiyorsa, bu yine onlara acıdığından dolayıdır. Çünkü istedikleri gibi hemen mucize inse inen mucizeyi de çeşitli bahanelerle kabul etmeyecek, ona büyü diyecekler, hatta onu doğal görüp başka mucize isteyeceklerdir.”[5]
Allah’ın mucize göndermeme isteksizliğinin bir başka sebebi daha vardır. Bu sebep, yukarıda belirtilen Allâh’ın acımasını da izah etmektedir. Bu , “Bizi, ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu ayetleri yalanlamış olmasıdır” şeklinde ayette geçen husustur. Müşriklerin Hz. Peygamber’den, Mekke’de dağları yürütüp ovalar açmasını, ırmaklar fışkırtmasını, bağlar bahçeler yaratmasını, gökten hazineler indirmesini istedikleri, Kur’ân’da anlatılmıştır. Allah, ayette müşriklerin istedikleri mucizeleri neden göndermediğini açıklamıştır. Daha önceki milletler de mucize istemişler, fakat mucizeleri gördükten sonra da yalanlamışlar ve bu yüzden de cezalandırılmışlardır. Allâh, mucizeleri, korkutup uyarmak için gönderir. Mucizeleri gördükleri halde yalanlayanlar cezalandırılır.
Burada mucizeler konusunda bir ayırımın ortaya çıktığı açıktır. Bu hususa Elmalılı dikkat çeker ve Allah’ın kudretine delalet eden mucizelerin üç kısım olduğunu belirtir:
“Mucizelerin bir kısmı her şeyi kapsar. Her şeyde O’nun bir olduğuna delalet eden bir ayet vardır. Bir kısmı olağanüstüdür. Peygamberlerin mucizeleri böyledir... Mucizeler arasında inadına istek ve ısrar edilen bir kısım vardır ki, bunlara ‘âyât-ı mukteraha’ denilir. Bunlar gösterildiği zaman inanmayanlar, Semûd kavmi gibi, kökleri kesecek bir azap ile derhal yok edilmişlerdir.”
Öyle anlaşılıyor ki, Hz. Peygamber döneminde azabı gerektirecek bir mucize talebine karşılık verilmemiştir. Mucizelerin çeşitli kısımlara ayrıldığı bilinmektedir. Elmalılı’nın yaptığı tasnifin yanında başka tasnifler de vardır. Süleyman Nedvî’ye göre, mucizeler hidayet, İlahî yardım ve helak mucizeleri şeklinde üçe ayrılır. Bu durum, en azından mucizelerin hepsinin eşit olarak değerlendirilemeyeceğini göstermektedir.
⭐ Şimdi bu duruma göre mucizeleri değerlendirelim:
a. Allah, mucize gönderme konusunda isteksizdir. Zira geçmiş kavimler sürekli bunları yalanlamış, akıbetleri de kötü olmuştur. Bu ümmetle ilgili olarak Allah, maddi mucizelerle insanların iman etmesini istememektedir. Bununla birlikte, Mekke döneminin ilk yıllarında mucize taleplerine Ay’ın yarılması olayıyla karşılık verilmiştir. Kamer Suresi, Mekke döneminde inen ilk surelerdendir. En’âm Suresi ise Mekke devrinin sonlarına doğru ve bir defada inmiştir. İsrâ Suresi de Mekke döneminin sonlarında nazil olmuştur. Mekkeli Müşrikler Kamer Sûresi’nde belirtildiği gibi Ay’ın yarılmasını “büyü” olarak değerlendirmişlerdir. Müşriklerin bu yapısını bilen Yüce Allah, muhtemelen onları maddi mucizelerle imana sevk etmeyi amaçlamamıştır.
Bu durum maddi olarak hiç mucize gösterilmediğini değil, yok denecek kadar az bir iki -belki de sadece Ay’ın yarılması- mucize gösterildikten sonra Allâh’ın rahmeti gereği mucize taleplerine karşılık verilmediğini ortaya koyar. Hatta Ay’ın yarılması olayında bile mucize göstermeye yönelik bir isteksizlik vardır. Zira olay, gece vuku bulmuştur. Çok kimse de buna muttali olamamıştır. Bu da mucize gösterme konusundaki isteksizliğin başka bir delilidir. Ancak bu isteksizlik - dediğimiz gibi- bir tane dahi olsa, hiç mucize gösterilmediği şeklinde yorumlanmamalıdır.
Mucizelerin illa da nübüvveti ispata ve meydan okumaya yönelik olması gerekmemektedir:
b. Kur’ân’da mucize talepleriyle ilgili ayetlere baktığımızda hepsinin müşriklerle ilgili olduğunu görürüz. Dolayısıyla buralarda onlara yönelik hitaplarla Allâh’ın bir lütfü ve yukarıda geçtiği gibi ilahî yardım olarak müminlerin karşılaştığı mucizeleri karıştırmamak gerekir. Kur’ân’da bu anlamda mucizeler bulunmaktadır.[6] Mucizelerin illa da nübüvveti ispata ve meydan okumaya yönelik olması gerekmemektedir. Esas itibariyle bir başkasının benzerini yapmaktan aciz olduğu şey, mucizedir. Mucize esas itibariyle böyle olmakla birlikte, muhatapları açısından farklı manalar ifade edebilir.
Müşrikler için bir nübüvveti ispat ve meydan okuma; müminler için ilahî bir lütuf, takviye ve te’yid olabilir. Kur’ân’da bu tür mucize, yani olağanüstü haller bulunduğuna göre hadislerde bu tür mucizelerin varlığı yadırganacak bir husus değildir. Normal insanlardan, yani kâmil bazı insanlardan olağan üstüne benzer bazı hallerin sudur ettiği bir vakıadır. Bu tür halleri, Allâh’ın güç ve kudreti altında bulunan Hz. Peygamber’e çok görmemek gerekir.
c. Bununla birlikte belirtmekte fayda vardır ki, gerçekten hadis literatüründe Hz. Peygamber’e isnâd edilen mucizelerin sayısı hayli kabarıktır. Bunların hepsi sıhhat açısından aynı değerde değildir. Bu rivayetlerin ilk planda sıhhat açısından değerlendirilmeleri gerekir. Zira bunlar bir bütün olarak kabul edildiğinde Hz. Peygamber’i tarih üstü bir varlık gibi göstermektedirler. Hatta öyle olmuştur ki, her peygamberin mucizesine ille de Hz. Peygamber’in elinde zuhur eden bir nazire bulunmaya çalışılmıştır. Bundan dolayı muhakkak bu tür rivayetlerin değerlendirilmesi lazımdır.
d. Son olarak şunu vurgulamalıyız ki, Hâtib el-Bağdâdî, el-Fakih ve’l-mütefakkih adlı eserinde Hz. Peygamber’in mucize göstermesinin manevi mütevâtir derecesine ulaştığını belirtmiştir. Ona göre, çeşitli mucizelerle alakalı olarak gelen rivayetler haber-i vâhid olabilir, ama onların toplamı, mucizenin manevi mütevâtir derecesine ulaştığını gösterir. Mesela, mi’râcı -öyle olmamakla birlikte - haber-i vâhid bir mucize kabul edelim.
Hz. Peygamber’in parmaklarından su akması da ayrı bir mucize olsun. Ağaçların Hz. Peygamber’e selâm vermesi, başka bir mucize olsun; Ay’ın yarılması da öyle. Bütün bunların, ayrı ayrı düşünüldüğünde, haber-i vâhid olduklarını kabul edelim. Ancak bütün bunlarda ortak bir nokta vardır. O da Hz. Peygamber’in mucize göstermesidir. İşte, mütevâtir olan nokta burasıdır. Zira bu kadar farklı olayı farklı zaman ve mekânlarda anlatan râvîlerin yalanda birleşmeleri düşünülemez.
[1] Şerhu usûli’l-hamse, Kahire, 1988, s. 597.
[2] En’âm, 37.
[3] İsrâ, 59.
[4] Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul, ts. III, 417.
[5] Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, III, 141.
[6] Bk. Osman Karadeniz, İlim ve Din Açısından Mucize, s. 216-229. Burada Peygamberimizin mucizesi kabilinden inşikak-ı kamer, İsrâ ve Mi’râc, Rumların galip geleceğinin haber verilmesi, onun düşmanlarından korunması, Bedir’deki alametler, Mekke’nin fethi müjdesine atıfta bulunulmaktadır. Bunların bazısını hissî veya maddi mucizelerle karıştırmamak gerekir.
(Yavuz Köktaş, Kuran'a Aykırı Görülen Hadisler, İnsan Yayınları, s.158-163.
Aynı yazı için bkz: Yavuz Köktaş, Tüm Yönleriyle Akaid Hadisleri, İFAV Yayınları, s. 475-480.)
💠 3. Mucize İsteklerine Kuran'ın Yaklaşımı 💠
Mekke müşrikleri öncelikle Hz. Peygamberin nübüvvet iddiasını doğrulamak için mucizeler istediler, ardından bu isteklerini önceki peygamberlerin işaretler ve mucizeler getirmesinin süregelen bir yasa olduğunu söyleyerek bu iddialarına mesnet bulmaya çalıştırlar. Bu yasaya göre, Hz. Peygamberin de, önceki peygamberler gibi mucizeler göstermesi gerekiyordu. Kuran-ı Kerim bu konuyu genişçe izah etmektedir. Mucize istekleri inkarcılar tarafından özellikle de önderleri tarafından çok tekrar edilmiştir. Öyle ki Kuran'da Mekki surelerin tam yirmi beş yerinde açık olarak bu durum anlatılmıştır. Onların kapalı meydan okuyuşlarını, azabın gelişine karşı çıkışlarını, onu çabuklaştırmayı istemelerini, ne zaman gerçekleşeceğine dair hikaye eden ayetler hariç. Kuran'ın Mekki surelerinin, bütün mucize isteklerine karşı verdiği cevap olumsuzlaştırıcı ve susturucuydu. Çünkü Kuran'ın bizzat kendisi, onun Allah'ın vahyi olduğunu gösteren sağlıklı ve yeterli bir delildir. Böylece inkarcıların mucize isteklerine olumsuz cevap veriliyor ve istekleri reddediliyordu...
( 👉isamveri.org/pdfdrg/D02042/1999_1/1999_1_ERKOLA.pdf )
Buraya kadar ifade edilen hususlardan Allah Resulünün tek mucizesinin olduğu onun da Kuran olduğu sonucu çıkarılırsa yanlış olur..Yukarıda belirtildiği gibi Mekke müşriklerinin mucize talebi 1-2 sefer (belki sadece ayın yarılması.. Bu mucizeye tanıklık edenler de sayısı belli bir topluluktu.. Demek ki büyük çoğunluğu Kuran'dan başka bir mucize görmemişti.. Bu yönüyle isra 59 bu hakikate temas ediyor) haricinde reddedilmiş olması Mekke-Medine döneminde müslümanlara gösterilen veya onlar talep etmeden gerçekleşen mucizelerin varlığını yok etmez..Örneğin istenmeden gösterilen şu mucize: Beş altı farklı kaynaktan, meşhur sahabelere dayanılarak bize nakledilen meşhur kurt hadisesidir
Bir kurt, bir çobanın sürüsündeki keçilerden birisini tutmuş; çoban, kurdun elinden kurtarmış. Kurt çobana demiş:
“Allah’tan korkmadın mı, benim rızkımı elimden aldın?” Çoban kurdun konuşması üzerine şaşırarak,
“Acayip, kurt konuşur mu?” diye mukabelede bulunmuş. Bunun üzerine kurt ona demiş:
“Acayip senin halindedir ki, bu yerin arka tarafında bir zât var ki, sizi Cennete davet ediyor, peygamberdir, onu tanımıyorsunuz.”
Bu haberi bize nakleden bu sahabeler kurdun konuştuğunu haber veriyorlar. Bu sahabelerden Ebu Hüreyre’nin rivayetinde naklediliyor ki: Çoban kurda demiş:
“Ben gideceğim. Fakat kim benim keçilerime bakacak?” Kurt
“Ben bakacağım.” demiş.
Çoban ise, çobanlığı kurda devredip gelmiş, Allah Resulü’nün (asm) yanına gidip O’nu görmüş, iman etmiş, sonra geri dönmüş. Kurdu bıraktığı gibi sürüsüne çobanlık yaparken bulmuş. Ona mükafat olarak bir keçi kesip vermiş, çünkü kurt ona üstatlık etmiş. [Müsned, 3:83, 88; Müsned (tahkik: Ahmed Şâkir), 15:202-203, no. 8049 ve 11864, 11867; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:310; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:467; İbni Hibban, Sahih, 8:144; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:291-292; es-Sâ’âtî, el-Fethü’r-Rabbânî, 20:240; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 6:141.]
Başka bir rivayette de, Kureyş’in reislerinden Ebu Süfyan ile Safvan bir kurdu görürler. Kurt bir ceylanı takip edip Kabe’ye girer. Kurt dönmüş; sonra şaşırmışlar. Kurt konuşmuş, Peygamberimizin (asm) peygamberliğini haber vermiş. Ebu Süfyan, Safvan’a demiş ki:
“Bu hadiseyi kimseye söylemeyelim. Korkarım, Mekke boşalıp Müslümanlara katılacaklar.” [Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:311; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:84.]
(👉www.resulullah.org/hayvanlarda-gosterilen-mucizeler/ ) Veya linkteki diğer mucizeler gibi..
Bu mucizeler özel manada mucizenin ıstılahi manasına tam uymamaktadır:
'Mucize, münkirlerin meydan okumaları halinde, peygamberin iddiasını doğrulamak üzere, inkarcıların benzerini getirmekten aciz kalacakları şekilde, peygamberlik iddiasında bulunan zattan, adetin hilafına ve tabiat kanunlarının aksine zuhur eden harikulade bir olaydır.
💠 Mucizenin şartları konusunda kelam alimleri arasında farklı yaklaşımlar mevcuttur. Bunun sebebi her birinin mucizeye yüklediği farklı tanımdır. Bununla birlikte mucizenin taşıması gereken şartları konusunda şunları söylemek mümkündür:
1-Mucize Allah'ın fiilidir. Onun için Allah'a aittir. Peygamberlere isnat ve nispet edilmesi mecazidir.
2-Tabiat kanunlarının üstünde ve ona aykırı olan harikulade bir hadisedir.
3-Peygamberlik vazifesiyle görevlendirilen şahıslardan zuhur eder.
4-Peygamberlik iddiasından önce olmaması gerektiği gibi, bu iddiadan çok sonra da olmamalıdır. Peygamberlik iddiası ile birlikte ortaya çıkmalıdır.
5-Mucize olan hadise, iddiaya ve peygamberin isteğine uygun olmalıdır. 'Dağı yerinden kaldıracağım' diyen bir kimsenin denizi yarması mucize değildir.
6-Mucize, meydan okuma ile birlikte mucize isteğinde bulunan inkarcıların istekleri ile birlikte gösterilmelidir. Yukarıda son iki şıkta sayılan hususa 'tahaddi', (meydan okuma) denir. Peygamberin dini hükümleri tebliğ ettiği kavim veya onlardan biri veya bir kaçı; 'biz senin hak peygamber olduğuna inanmıyoruz. Eğer iddianda doğru isen bize mucize göster' diye peygamberden ısrarla istekte bulunmaları durumunda gerçekleşir. Bu durumda gösterilen mucize de peygamberin iddiasında doğru olduğunu belgeler.
7-Mucize, insanların benzerini ve dengini yapmaktan aciz kaldıkları hadise niteliğinde olmalıdır?
8-Mucize kuşatıcı bir özelliğe sahip olmalıdır.
9-Mu'cizenin kadim bir sıfat olması caiz değildir.
(👉isamveri.org/pdfdrg/D02042/1999_1/1999_1_ERKOLA.pdf )
✧❃✧
⚠ Görüldüğü gibi bazı şartlar verilen mucizeler için karşılanmıyor.. Öyleyse bunlar kelam alimlerinin tanımlamaları çerçevesinde has manada mucize sınıfına girmemeli.. Öyleyse bunların varlığı İsra 59 ile de çelişmemeli...Ancak ilginç şekilde mucize inkarcıları İsra 59'u delil getirerek bunları da inkar etmektedir.. Evet hissi (maddi) mucizeler fazla değil ama müslümanlara gösterilmiş pek çok mucize var ve bu mucizelerde başta "Mucize, meydan okuma ile birlikte mucize isteğinde bulunan inkarcıların istekleri ile birlikte gösterilmelidir" şartı sağlanmıyor..
⚠ Ancak bu harikulade halin mucize olmadığı anlamına da gelmez.. Veya bu şart noksan diye bu tabiatüstü olaylara mucize demeyen kişi ( 👉Örneğin Bayındır Hoca İsra mucizesine mucize demiyor çünkü bunun herhangi bir münkire gösterilmediğini iddia ediyor: th-cam.com/video/ZeTe8Ei2-Ms/w-d-xo.html ) hangi gerekçeyle Allah Resulü'nün elinde sudur eden bu harikulade halleri inkar ediyor ? Ona göre bunlar mucize değilse ayetle zıtlaşan bir durum da kalmıyor.. Öte yandan İsra mucizesini mucize olarak kabul ettiklerinde bu sefer "İsra 59'a göre sadece Kuran mucizesi vardır ..Kaynaklarda zikredilen diğer mucizeler uydurmadır" deme hakları kalmamaktadır.. Ve bir şeyin 2. si varsa ve birden fazla olduğu ortaya çıkınca bunun sayısına nihayet koyma imkanları da ellerinden alınmaktadır..
📛Örnek, İslamoğlu'dan📛
İsra Suresi 1. âyetin tefsirine kaldığımız yerden devam edelim:
Âlemlere rahmet Hz. Muhammed Efendimizin yaşadığı mirac müşahedesi, ilahi bir onurlandırmadır. Allah tarafından zor zamanlarda verilen bu teselli armağanının, Efendimizi yüceltme amacı taşıdığının en güzel ifadesi "isra" kelimesinin kök anlamında saklıdır.
Esrâ, "insanlık, şeref, onur" anlamına gelen es-serv kökünden türetilmiştir. Es-Seriy, "yücelik, yükselmek, yücelmek" anlamına gelir (Lisanu'l-Ârab). Esrâ'nın böyle bir kökten geliyor olması, "yürüyüş"ün yatay ve maddi bir zeminde olmaktan çok dikey ve manevi bir zeminde olduğu, en azından yolculuğun amacının "yolcuyu yüceltmek ve onurlandırmak" olduğu sonucu çıkarılabilir. Bu anlamdan dolayıdır ki; bir önceki yazıda kaynağını verdiğimiz bazı âlimler, âyetteki el-Mescidu'l-Aksa (en uzak mescid) ile Kâbe'nin Arş'daki aslı olan ve Tur Sûresi'nin 2. âyetinde geçen el-Beytu'l-Mamur'un kastedildiği yorumunu yapmışlardır. Hadislerde bu yolculuğun burak adı verilen bir vasıtayla yapıldığı ifade buyurulur. Burak; yıldırım, daha açıklayıcı bir ifadeyle "doğal elektrik akımı" anlamına gelen berk'in mübalağa kipidir. Tabii ki, burak diye adlandırılan bu vasıtanın niteliğini ve işlevini bilmemiz mümkün değildir. Bu bir mucizedir. Mucizeler kendi zamanlarının insanlarının onu yapmaktan aciz kaldıkları, hakkı isbat batılı iptal amacı taşıyan ilahi müdahalelerdir. İslâm akidesinde, mucizenin asli faili peygamber değil Allah'tır. Allah onu peygamberin elinde yaratır. Her mucize yine eşyada bulunan ilahi bir potansiyelin ya zayıfken güçlendirilmesi, ya atılken harekete geçirilmesi, ya pasifken aktifleştirilmesidir. Bu durumda büyük kuvvet zayıf olanı âtıl hale getirir, fakat asla batıl hale getirmez. Yani eşyanın tabi olduğu umumi-ilahi yasayı batıl kılmaz.
( 👉web.archive.org/web/20150702235744/www.mustafaislamoglu.com/yazar_873_37_isra-1-in-tefsiri-(2).html ) [ Hocam güzelim (!) yazıyı neden kaldırdınız ❓]
📛Yahudileşme Temayülü adlı kitapta: Mekke müşriklerinin Yahudi kültürüne olan aşinalıklarının en büyük delili Isra ve Miraç hadisesiydi. ✴Miraç mucizesinde Yahudilerin kutsal kenti "Kudüs", "kalkış üssü" olarak kullanılmıştı.
📛Üç Muhammed Kitabında: Allah'ın peygamberlere ve özelde Hz. Peygamber'e verdiği ✴mucizeler, güzellikler ve özelliklerle yetinmeyen kimselerin oluşturduğu talebi karşılamak için, arz mekanizması devreye girer...
📛Yürek Fethi adlı kitabından: Bir cahiliyye Arabi için en büyük övünç kaynağı olan ve atası kabul ettiği Hz. İbrahim'in hatırası olan Kabe dururken, hiç ilgisinin bulunmadığı Kudüs'e yönelerek namaz kılmanın ne derece onur kırıcı olduğu tahmin edilebilir. Sadece yatay bir ziyaret değil aynı zamanda dikey bir yücelişi sembolize eden ✴ Miraç mucizesi, müslümana değil mahdut bir toprak parçasına ait olmayı, dünya ile dahi yetinmeyerek evrensel insan olduğu ve evrenin Faal Aklı'na ait olduğu şuurunu vermektedir.
Şimdi soruyorum ey İslamoğlu ‼
İsra 59'a göre tek mucize Kurandır diyorsan İsra Mucizesini neden 2. ve farklı bir mucize olarak zikrettin ?
Allah razı olsun
🕋👍🏿📙
📕🌹🌕
🕋🧠🖊️
🌙📕🌟🖋️
🤲🇹🇷🇵🇸🇦🇿🤲
Zamanın büyük alimlerinden Ebubekir hocam.
👍🏻❣️📗
Hocam ben dün akşam olağan üstü iki olay yaşadım.kendi kendime bunların mirac gecesinin öneminin vurgulandığına işret diye yorumladım.birincisi hiç miraç gecesinde süt içilmesi ile ilgili hadis olduğunu duymamıştım.normaldede gidip bulunsa bile nadiren süt içerim.o gece canım süt çekti ve gidip içtim.sonra telefonda bu gece süt içilmesini efendimizin tavsiye ettiği hadisini öğrendim.ikincisi ise kuran okumak için kitabı aldım ve rastgele açtığımda karşıma isra suresi çıktı.çok mutlu oldum bunları yaşadığım için elhamdulillah
Halbuki gramer bizatihi kendisi kur'an-ı kerim'den çıkıyor
👍🏻🗒️✒️