“O'nun (sav) Her İşi Acayipti” I Ebubekir Sifil
ฝัง
- เผยแพร่เมื่อ 5 ก.พ. 2025
- Hak Dini Kuran Dili, Ali İmran
190- Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır.
191- Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru." derler.
190-Bunu nasıl anlamalı ? Bu noktada gönülleri Hakk'ı bilmeye çekmek ve yönlendirmek suretiyle aydınlatma ve ilâhî saltanatın şekil ve tecellilerinin sırlarını, Allah Teâlâ'nın tam kudret ve hikmetiyle mülkünün sanatındaki tasarruf hükümlerini, sır ve yaratılış gayesini keşfettirecek olan hak âyetlerini gösterme ve bütün bilgilerin usûl (metod)unu öğretme ve dinin kemalinin gayesini anlatmak için buyurulmuştur ki:
Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün değişmesinde sayılamayacak nice alâmetler ve deliller vardır ki, bütün kâinatın O'na mahsus olduğuna ve Allah'ın kâmil kudretine, büyüklük ve azametine delalet ederler. Fakat bu âyet (alâmet)ler herkes ve her akıl için değil, temiz ve tam akıl sahipleri demek olan içindir.
Öyle ûlü'l-elbâb (tam akıl sahipleri) ki "Semavat" (gökler) ve "arz" (yer): Mekân kavramının içine aldığı bütün yükseklik ve alçaklıklarıyla mekanlı varlıklar, "Halk " (yaratma): Bunların zat ve sıfatlarıyla bulundukları şekil ve nitelikleri üzere var edilmelerini ve yok edilmelerini ifade eden gerçek sebep anlayışının özü, "İhtilafu leyl ü nehâr" (gece ve gündüzün değişmesi): Zaman anlayışını veren ve hareketlerle ilgili olup, bu varlıkların yaratılmışlıklarını ve düzenlerini gösteren devamlılık ve değişimdir. İşte hak (gerçek) ilimlerin keşif yolları, işb u, "gökler ve yer, gece ve gündüz, yaratma ve değişim, akıl" olaylar ve anlaşılmaları üzerindeki düşünmedir.
💠 Abdullah b. Ömer (r.a.) hazretleri demiştir ki: "Hz. Aişe'ye, Resulullah'tan gördüğün şeylerin en şaşırtıcısını bana haber ver." dedim. Bunun üzerine ağladı ve uzun bir müddet ağladı da sonra dedi ki: "Onun her işi şaşırtıcı idi. Bir gün bana geldi, yorganıma girdi, hatta cildini cildime dokundurdu, sonra da buyurdu ki, 'Ey Âişe, bu gece bana Rabbıma ibadet etmek için izin verir misin?' Ben de, 'Ey Allah'ın Resulü, ben senin yakınlığını severim, isteklerini de severim, izinlisin.' dedim. Kalktı, odadaki su ibriğine vardı, abdest aldı, suyu çok da dökmedi, sonra namaza durdu, Kur'ân okudu ve ağlıyordu.
Sonra iki elini kaldırdı yine ağlıyordu. Hatta gözyaşlarının yeri ıslattığını gördüm. Sonra Bilâl geldi, kendisine sabah namazını bildiriyordu. Baktı ki ağlıyor, 'Ey Allah'ın Resulü, dedi, Allah Teâlâ senin geçmiş ve gelecek günahını affetmiş olduğu halde ağlıyor musun?' 'Ey Bilâl, buyurdu, şu halde ben şükreden bir kul olmayayım mı?' Bundan sonra buyurdu ki, 'Nasıl ağlamayayım, Allah Teâlâ bu gece şunu indirdi: Resulullah bunu söyledi, sonra da 'Vay bunu okuyup da, bu babda düşünmeyene!.' Diğer bir rivayete, 'Vay bunu çeneleri arasında çiğneyip de bunda düşünmeyenlere!' buyurdu."
Bakara Suresi'nde Allah'ın birliğini isbat ve açıklama esnasında bu âyetin bir benzeri geçmişti. O daha geniş ve sekiz çeşit delili içermiş olduğu halde, bunda o esasın bir özetiyle beraber, siyak (söz gelişi) ve istenilen açısından çok ince bir gelişmesi vardır. Bunun için onun sonunda Düşünen bir kavim için nice deliller vardır. (Bakara, 2/164), bunda da temiz akıl sahipleri için nice deliller vardır. buyurulmuştur. Resulullah da bu ayetle, diğerinden daha de r in bir aşk ile ilgilenmiştir. Demek olur ki, önceki bahiste genel olarak akıl yetebileceği halde, burada temiz ve halis akıl demek olan " lübb" gereklidir. Çünkü orada, Allah'ın birliğinin isbatıyla, Allah'ı bilmenin mebde' (prensip)leri bahis konusu idi. Burada ise o bilgide terakki (yükselme) bahis konusudur ki, kendisinden sonraki âyette geçen ifadeleri, bu vasıflara işaret etmektedir.
Fahruddin Râzî hazretleri bu terakki açısından der ki: "Allah yoluna girene, ilk önce delilleri çoğaltmak gerekir. Fakat kalb bir kere Allah bilgisinin nuruyla aydınlandı mı, onun artık o deliller ile meşgul olması, kalbin Allah bilgisinde gark olmasına perde gibi olur. Zira aklın çeşitli düşüncelere iltifatı ile meşguliyeti, düşünme ve idraklerinde derinleşme ve sonuca erişmeye engel olur.
Bunun için salik (yola giren) işin başlangıcında derinleşme ve istiksa (inceden inceye araştırma) ile değil, basit bir seyir ile hareket edeceğinden, delilleri çoğaltmayı isterse de, bilginin nuru bir defa kalbe düştükten sonra, o de l illerin azalmasını ve mümkün olduğu kadar kısa ve özetini arzu eder ki, kalbin Allah'tan başkasıyla meşgul olmasından doğan zulmet (karanlık) kalksın da Allah bilgisinin nurlarının tecellisi tamam olsun. Nitekim, "Ayakkabılarını çıkar. Şüphesiz ki sen, mukaddes bir vadide, Tuvâ'dasın." (Tâhâ, 20/12) fermanında buna işaret vardır...
👉 devamı için : www.islamidave...
Sallallahu Aleyhi ve Sellem. Efendim.
🎉
Hangi ayet bu?