Emeğinize sağlık, 2 gündür sizi sabahlara kadar izliyorum, tamamen tesadüfü oldu , iyi ki oldu ,. Hiçbirşey tesadüfü değildir diye boşuna dememişler. Ben 57 yaşında fabrika işcisiyim çokk cankulağı ile dinledim, geriye dönük tüm derslerini izliycem👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻
Bazı cümlelerin altının çizilmesi, üzerinde daha çok durulması gerektiği kanaatini taşıyorum. " Düşünme nerede olur ? Birliğin çözüldüğü yerde, dağılmaktan korkmadigin zaman düşünebilirsin." Şimdiye dek bu konuda bu kadar konsantre bir ifade duymamıştım. Felsefe keyif olsun diye kavramlara şifa vermek diye nitelendirilmemis. Çünkü düşünce dünyamızda da hastayız, kavramlar şifa bulsun ki bizde şifa bulalım. Teşekkürler hocam, saygılar.
Sn`,DÜCANE CÜNDİOĞLU harika bir felsefecisiniz.20 yıldan beri unuttuğumuz DÜŞÜNME yetimizi bize tekrar kazamdırdığınız için size çok çok teşekkür ediyorum.Bir müzisyen olarak paylaşımlarınızı hayranlıkla takip ediyorum ve çevremdeki her kişiye sizi lanse ediyorum ki unutturulan sorgulama yeteneğimizi yeniden kullanmaya başlanılmasımı sağlamaya bir nebze vesile olsun.çok kıymetli birisiniz.sizi çok seviyoruz...
"Hiçbir şey olmadıysa bile muhakkak bir şeyler olmustur" demişti ya bir bilge; bana da bir şeyler oluyor videoları izledikçe... Bu ülke için ne büyük bir kıymetsiniz Dücane Bey. Tenezzül edip bu yayinlari paylaşıyor olmanız ne büyük değer bizim için. Keske bilselerdi...
Hocam, sizi çok seviyoruz, şer içinden hayır çıktı. Pandemi oldu ve evlere kapandık, pek değerli şahsınızla tanıştık. Konuşma gücünüz asla azalmasın 👏👏
Başka insanlar da yazmış ama ben farklı fikirlerin içimde geliştiğini gördükçe midem bulanıyor, kusacak gibi oluyorum. Ve bunca yıldır birikmiş düşüncelerimin altyapısı çöktükce kendimi kötü hissediyorum. Aidiyetimi kaybetmek ve boşlukta savrulduğunu hissetmek çok kötü. Cehalet mutluluktur. Bunu yapmaya hakkınız var mı, ne güzel mutlu mesut yaşıyordum.
Akletmek, olayları birleştirip ilişki kurmakla ilgili bir şey. Her şeyi bilenin, takdir edenin akletmesine gerek yok. Allah zannetmez, tahmin etmez. Ne derse odur. Allah’ın görmesini ve işitmesinin kapsamını bilmiyoruz bizim görme ve işitmemiz onunkilerden bir zerredir. Ama insanın akletmesi lazım yaradan verdiği bu nimetle diğer nimetleri görmemizi ister.
İslamdaki akletmeyle kasdedilen aslında düşünmek değil, islama sorgulamadan akletmeden tabi olmaktır. Çünkü akletmiyorsunuz, akledin, denen ayetlerin sonunda hep bir tehdit ve psikolojik bir baskı vardır.
The fish doesn't think The fish is mute, expressionless The fish doesn't think because the fish knows everything The fish knows everything (Arizona Dream)
- İnsanın zihninde uzun zaman boyunca taşıdığı sorular vardır. Cevaplarını bulmadan/bulamadan taşır. Bazen yanlış cevapları bilir ama doğruyu da bulamaz. - Herkesten her zaman daha iyi bildiğini düşünenler ruh sağlıkları üzerine de düşünmelidirler. - İyi ile doğru arasındaki mesafeyi kapatmak mümkün müdür sorusuna dair nihai cevap şu an için en azından kendimce ulaşılmazdır. - Sıradan zekâlar karşılaştıkları cümlelerin arkasındaki önermeleri anladıkları konusunda emindirler. - Tarihsel tanrı tasavvurunda akıl ve zekânın tanrıya yakıştırılmasına erken dönemde rastlanılmaz. - Tahayyül ile tefekkür ayırt edilmesi gereken kavramlardır. Bunun nedeni ilmin malzemesinin kelimelerin değil terimlerin olmasıdır. - Zeus’un göklerin kralı olması aklına değil kudretine dayanmaktadır. Zekâ daima şeytanın payına düşer. Zekâ ile akıl arasındaki ayrım gözden kaçırılmamalıdır. - Aristoteles felsefesinde tanrının zekâsından bahsedilmez. Klasik yunan felsefesi terminolojisi kapsamında tanrının zeki olması tanrıyı yüceltmeye manidir. - Nazar, rey, akıl, zekâ bunların her biri arasında nüanslara dikkat ederek bir yapı kurulmalı ve onun üzerinden tartışma yapılmalıdır. - Zekâ ve kudret karşı karşıya getirilirken akıldan bağımsız değerlendirilmektedir. Padişahın kudret, vezirin zekâyla ilişkilendirilmesinde akıldan bahsedilmemektedir. Çünkü zekâ tikellerin akıl kavramların bilgisidir. - Teorik akıl pratik akıl ayrımı yapmıyorum. Pratik akla zekâ adını veriyorum. Böylece klinik psikolojiyle uyum da sağlamış oluyorum. - Kesin inançlılar aklını inancın hizmetine koşarlar. Oysa akıl hakikatin hizmetinde olmalıdır. Nazar olmadan inanç olmaz diyenler Nazzam, Cüveyni ve Gazali arasındaki zamanı gözden kaçırmaktadırlar. - Akletmek neden tanrının sıfatı olamıyor? Tanrı düşünür mü düşünmez mi sorusu insanların gündelik hayatta zihinlerini meşgul eden bir soru değildir. Öncelikle insan nasıl düşünür sorusu cevaplanmalı, mantık çalışılmalı, düşünmenin merkezine dair akıl-kalp ayrımı üzerinden anatomi bilinmelidir. Kuran’da beyin kelimesi yerine kalp kelimesinin geçmesi Arapçada o dönemde beyin kelimesinin olamamasındandır. Dimağ Yunanca ile Arapçaya geçmiştir. - Tanrı bilir, âlimdir. Ama duyularla bilir. Neden cennette duyularla ilgili ödüller var da tinsel ödüller yok sorusu ile Tanrı neden duyularla bilip aklederek bilmez sorusu aynı sorudur.1500 yıl önce neden Araplar için düşünsel ödüller olsun? Tanrının düşünmenin konusu yapılması en erken 8. yüzyıldır. Düşünme onlar için karmaşa, dağılma, tartışma anlamına gelmekteydi. İslam’ın ilk çağlarında düşünmeye yönelik bütün eleştiriler çok büyük dirençle karşılaşmıştır. Mekke’de, Kudüs’te, Medine’de, duygunun, inancın, bağlılığın istendiği yerlerde düşünülmez. Dağılmaktan korkulmayan yerde düşünme ve tartışma gerçekleşebilir. - Önce ne vardı, düşünme mi eylem mi, sorusu cevaplanmaya değer bir sorudur. Yuhanna incilinde önce söz(logos) vardı denir. Önce kelam vardı, tanrıyla birlikteydi ve tanrı kelamdı. Kelam düşünmek, araştırmak ve konuşmak demektir. Teoloji kelimesi teos ve logos kelimelerinden oluşmaktadır. - Tanrının akletmediği, düşünmediği bilinmektedir. Tanrı işitir, görür ama neden koklamaz? Kindi, göksel kürelerin tanrısal olarak hayal yetisine sahip olduğunu görüp işittiklerini iddia eder. Bu düşüncenin kökenleri Sabii inancına dayanır. - Pratik olandan pratik olanın bilincine yaklaşıldıkça tanrıya kötü sıfatlar yakıştırılmamaya başlanır. Bunun en önemli karşılığı mitostan logosa geçişin görüldüğü 5. yüzyıldadır. Gazali ile Mevlana ilgili anlatılanlar ve onlara yakıştırılanlar bedensel güçle ilgilidir. Cinsel gücün isnadı doğaya hakim olmakla ilişkilendirilmekte böylece tanrıya yakınlığın işareti olarak aktarılmaktadır. Oysa bedensel erdem hayvanlarda da varken tinsel erdem insana mahsustur. Burada söz konusu yakıştırmaların hangi insanlara ve çağa ait olduğu gözden kaçırılmamalıdır. - Düşünmeyle inanç bir araya gelmeli. Düşünen birey kafasını kuma gömmelidir. Ancak böyle inanç sarsılmaz. İnanan insan kendi iç tutarlılığını koruması adına bunu yapmalıdır. - Goethe önce eylem vardı der. Çünkü 18-19 yüzyılda eylem öne çıkmış, düşünce eleştirilmiştir. Düşünme eylem karşıtlığı öncelikle düşünmenin içsel eylemin dışsal olmasıyla alakalıdır. Hangisinin önce olduğuna bağlı olarak bir hiyerarşi ortaya çıkar. (Tartışmaya dair; arenada hakikat aranmaz) - İnanç, buyruğa neden olur, buyruk itaati, itaat ise eylemi doğurur. - Düşünmenin üzerine düşünme felsefenin düşünmesidir. Eylem hesaba katılmaz. Teorisyenler kılı kırk yaranlardır. Yaşamla düşünme yan yana gelemez. Dinde bu nedenle düşünme olmaz. Eşarilik ve Maturidilik’in düşünmesi savunma amaçlıdır ve hakikate karşı tarafsız değildir. - İnançla düşüncenin karşıtlığa girmesinin nedeni inançla eylemin özdeşliğe girmesidir. Düşünme ile eylem arasındaki ilişki İslam dünyasındaki ilk problemlerinden biridir. Hariciler imanla ameli aynı şey yaptılar. Ameldeki en küçük kusur imandaki kusur olarak görüldü ve çok kan döküldü. Ebu Hanife “dinde fıkıh ahkâmdaki fıkıhtan efdaldir” diyerek amelle iman ayrımı yapmış, ilk kez düşünce ile eylem ayrımına gitmiştir. Kendisinden sonra tercüme dönemiyle zaten bu ayrım İslam dünyasına girmiştir. - Gövde ve dal ayrımı, usul(kelam) ve füru(fıkıh) ayrımıdır. Usul; ulûhiyet, nübüvvet ve meadden, füru ise ibadet ve muamelattan oluşur. Kelam ilmine Ebu Hanife El-Fıkhu’l Ekber demektedir. - Dindar bilincin en tipik tavrı muhatabının düşüncesine saygı duymayı becerememesidir. Düşünce ile eylemin ayrılması insanın kendi önüne kendini nesne olarak koyması çok zordur. - Eşari, Hanbelilerle ilgili “Onlar asla nasıl ve niçin sorusunu sormazlar çünkü bu bidattır” der ve kendisi de buna katılır. Oysa nasıl ve niçin demeden düşünülemez, nasıl demeden bilim niçin demeden felsefe olmaz. Eşari’nin çağdaşı Berbehârî ise risalesinde “ Biz Allah hakkında tefekkürden, itikat hakkında konuşmadan nehyolduk. Selef; Allah’ın isimleri, sıfatları hakkında tartışmaktan nehyolunmuştur” demektedir. - İslam dünyasının ilk çağları ( sahabe,tabiin) rivayetlerin ve ayetlerin merkezde olduğu cihad ve iç savaşların yaşandığı dönemdir .Bu dönemde düşünce denebilecek ilk şeyler iki alanda ortaya çıkmıştır. Bunların birincisi kadere ikincisi mümin kimdir kâfir kimdir sorularına dairdir. Münafıklık üzerinden hiç tartışma olmamıştır çünkü hukuki sonuçları yoktur. Tercüme dönemiyle birlikte Kufe, Basra, Bağdat merkezli olarak düşüncenin önemi artmıştır. - Bidat yeni, modern olandır. İnanç ruhun geçmişte kalmasıdır. Bedenin güncelde olup ruhun geçmişte kalması ruhun hastalığı sorununu doğurur. İlk İslam fetihlerinde yeni toplumlarla karşılaşılmasının doğurduğu sorunlar nasıl ve niçin sorularının yasaklanmasıyla aşılmaya çalışılmıştır. İmam Şafi eliyle dinde fıkıh reddedilerek fıkıh ahkâma indirgenmiştir. İlk kelam savunusunu Hanbelilere karşı Eşari yapmıştır. Daha sonra Gazali metinlerine Allah’ın zatı hakkında düşünmek vaciptir şeklinde başlamıştır. - Prometheus, tilki,cin ve şeytanın aynı sınıfı temsil ettiği söylenir. Bunlar hesap ehlidir. Tüccar da aynı sınıfta yer alır. 21. yüzyılda bitcoin örneğinde görüldüğü gibi insanlık bilinci hala soyut hakkında düşünmeye alışamamıştır. - O dönemde ancak işitme ve görme bilme aracıdır ve onun üstüne çıkılamamıştır. Kuran'daki akletme ile felsefi anlamda akıl alakasızdır. Çünkü Kuran'ın muhataplarından bu şekilde bir düşünme beklenilemez. Farabi'nin akıl risalesi okunduğunda akletmeye 6 farklı anlam verildiği görülecektir. Kuran'da isim olarak akıl yoktur, fiil olarak vardır. Akletmek zihinsel işlem olarak kullanılmıştır ve merkezi kalptir. Teorik olarak düşünmeyi düşünmeye rastlanılmaz.
Divan kelimesinin etimolojisi çok ilginç. Araplar zeki ve kurnaz insana hıı ente şeytaaan derler hâlâ hınzır bir gülümsemeyle. Çok aydınlatıcı bir konuşma.teşekkürler.
Hocam sizi tanıma şansı elde ettiğim için çok şanslıyım. Sonsuz Farkındalık yolculuğunda yeni yollar açıyorsunuz, farklı bakış açıları getiriyorsunuz. tamamen yabancısı olduğunuz bir kitabın dış kapağını yada içinde şöyle bir göz atmayla hemen gerçek fikir edinemeyebiliyorsunuz. bazen şanslısınızdır hemen zihninizde şimşekler çakılır , en nihayette hedeflenen niyet farkedilir. bazende zaman alır. bazende şöyle bir bakar ve geçersiniz. Dunyadaki tum faydalı bilgiyede vakıf olma ve dokunma şansımız ne yazıkki hiç yok. farkındalık yada niyetmi diyelim işte tamamen yabancısı olduğumuz o dünyaya acaba gözüyle bagajlardan önyargılardan kurtulmuş olarak yorum getirme çabasıdır , yorumlamaya çalışmakdır , teşebbüsde bulunmak doğruya bir adım daha yaklaşmaktır. Bir adımla oncekine gore daha yakınsısınızdır artık. Sorduğunuz soruya gelincede benim ilk aklıma gelen tanrının sıfatları ile müslümanın sıfatları dolayısıyla muslumanların yaşadığı sıkıntıların kaynağı birbirinden bağımsız bence. Tanrıya bahsettiğiniz sıfatları vermiş olsaydık yine bu kaçınılmaz sondan kurtulamazdık. buna belkide en guzel cevap goren işiten bilen sıfatlarına rağmen muslumanların her şeyi yapıyor olması derdim. yani kaçınılmaz sona mani olmazdı. yani ha hicretten 900 sene sonra kaçınılmaz sona uğramışsınız ha 2000 sene sonra. 2000 sene sonrada bir felsefecide çıkıp bu sefer elindeki o veriyle başka turlu yaklaşırdı buyuk ihtimal sizin sorduğunuz bu soruya. bazen insan bir donguye giriyor ve o donguden çıkması kolay olmayabiliyor. paradigma değişimi gibi birşeye ihtiyacı var uynabilmesi , farkedebilmesi için. eğer elinizde iyi hazırlanmış iyi bir yol haritası varsa her zorlukta nasıl süreçler izleyeceğiniz yada dinamik kendini guncelleyen geliştirilen bir procedureleriniz varsa kolay kolay zorlanmazsınız , bir şekilde çözümler üretirsiniz. daha sistematik çalışmak (tabii dinamik ve her zaman değişenduurmlara gore guncellenen ) çoğunlukla kazandırır. Çünkü değişen şartlara ayak uydurmak için boyle hazırlıklı insan sayısı her zaman çok azdır. bazıları daha hazırlıklıdır çünkü değişen şartların göbeğinde illa birileri olur ve onnlar istemeden avantajlı olurlar ama kim bahsettiğim o çizgide hareket ederse avantajlı kesim haricindekiler dışında daha avantajılı durumda olacklardır. çünkü diğerlerine gore daha hazırlıksızlar içinde daha hazırlıklı ellerinde bir yol haritaları vardır.
Hocam sizi dinlerken sadece ve sadece sevgi muhabbet hissediyorum .Hep oralarda olun,bizim samimi hocalara ihtiyacımız var .Hem derya deniz hem anlaşılır insana dokunuyorsunuz
﴾50﴿ Ey peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği câriyelerini, seninle birlikte hicret eden amca kızlarını, hala kızlarını, dayı kızlarını, teyze kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca mümin bir kadın kendini peygambere mehirsiz olarak bağışlar, peygamber de onunla evlenmek isterse, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere, onu da sana helâl kıldık. Müminlere eşleri ve sahip oldukları câriyeleri hakkında hangi kuralları geçerli kıldığımızı biliyoruz. Sana mahsus olanı güçlük çekmeyesin diye meşrû kıldık. Allah çok bağışlayıcı, pek esirgeyicidir.) ........Yahu herkes helal olmuş peygambere istediğini, yakaladığını götürebilirsin diyor, bu mu bize doğruyu gösterecek kitap ki cehennemle korkutuyor bizi
@@HerTeldenVlogg Daha ahzap 50 neki? Muhammed hafsanın gününde kıpti cariye mariayla hafsanın yatağında yakalanınca hanımlar ayaklanınca muhammed hemen hanımlarını boşamayla tehdit ayetini yapıştırıveriyor. Misafirler kalkmıyor ayet çakıyor. Muhammedi öğlen uykusundan uyandırıyorlar muhammed çakıyor ayeti. Ayşeyi ben alırım diyene hemen çakıyor ayeti. Ama ifk hadisesinde muhammed hemen ayet çakamıyor 40 gün bekliyor. Belliki muhammedde şüphe içindedir. Yani anlayacağın vahiy palavradır. Muhammedin ihtiyaca göre uydurduklarıdır. Vahiy alıyor olsa, arkasında ellahı olsa medineye niye kaçsın? Mekkede koskoca 11 yılda ancak 100 civarı kişiyi kandırabiliyor. Medineye kaçıp medinede terörle siyasi ideolojisini oturtuyor.
Hocam Hakikat yolunda cesur düşüncelerinizi takdir ediyorum..Ben hep şunu düşünürdüm Dostoyevskinin kitapları bile çok daha edebi eserlerdir..İnsana ve hayata dair birçok gerçeği bünyesinde taşır..Dindar bilinç ise Dostoyevskinin bi sözünü paylaşsanız hemen Peygamber efendimiz de şunu demiştir O daha değerlidir bizim için tarzında yorum yapar..Dindar bilinçte çoğu kez gördüğüm kötü durum şudur ki Onlar Geçmişte yaşamış çok değerli filozofları ve Çok büyük yazarları yani düşünen insanları aşağılama yok görme değersizleştirmekten hiç çekinmezler..Nietzsche çok büyük bir düşünür ama onlara göre Cehennemde yanacak bir odundur..Yani hiç acımaları yok..Kendileri gibi düşünmeyen herkesi yok etmek istiyorlar..Saygılar..
teşekkürler hocam, ''kur'an'daki allah akletmiyor ve düşünmüyorsa bu, hz. muhammed'in ve toplumunun akletme ve düşünme kabiliyeti ile alakalıdır'', öz olarak bunu anladım.
Hocam bu sohpetleriniz, sizi canli yayinda dinlemek okadar degerli ki kendimi cok özel hissediyorum.yıllar sonra gecmişe dönüp baktıgımda hayatimin en degerli anlarindan biri olarak hatirlayacagim unarim bir gün ayni ortamda sizi dinleme sansı bulurum.Belki sizi tam olarak anlayamiyorum anladigimdan cok daha fazlasini anlattiginizi biliyorum iyiki varsiniz.yorum yaoan ahmak trollere takilmayin cok egitimli bir kitle sizi sesizce dinliyor. Tekrar tesekkurler
Okudukça, okumam gereken daha ne ne kadar çok kitap var, diye düşünmekten yoruldum...ki bu tatlı bir yorgunluk!.. Sizi izlemek de keyif...Ömrünüze bereket sayın Hocam.
Acaba bu hoca nediyor diye 2 senedir tüm videolarını defalarca dinliyorum , not alıyorum.bazı kısımlarını defalarca dinliyorum.Onca kitabın ve deneyimlerin özetini sunduğunu anlıyorum, teşekkür ediyorum
@@user-nq2xh Mümkün olduğu kadarıyla her konuda diyeyim o zaman. Hayal olması ayrı konu. Tabiki insan bildiği konular hakkında kendi çapında en iyi şekilde düşünebilir, bilmediği konular hakkında değil. Benim tabirim genel bir tabirdi. Beyni kullanmak anlamında söyledim. Bu yeterli olmaz mı sizce? Eğer isterseniz her konu detaylı olarak tartışılabilir ama ben detay vermedim genel söyledim.
Dücane hoca bir güce yaslanmak istese, inanın bunu en üst sevyede yapabilirdi. Ama o birçok kişinin hayır diyemeyeceği maddi malzemeyi elinin tersiyle itti; kendini yalnızlığa mahkum etti.Yani zoru seçti. Beğen beğenme, ama tercihini zordan yana kullandı; takdir etmek lazım👏🏼👏🏼👏🏼
en çok güldüklerim , güllü yasin kitabı... Kant'ın uçanı kaçanı affetmemesi , chat de müsilaj geyiği...ve chatte biri muhafazakar lık insanın kendini muhafaza etmesidir dediii:))... en çok sevdiğim , Dücane hocanın ,ben bir tamirciyim demesi , kavramın düşünmeye , tikelin zekaya yakın olması , ebu hanifenin iman la , ameli ayırması..
Bir zamandır ben de tekrar bir arayış içerisindeyim ve bir vakit aklıma Allah'ın neden koku sıfatı yok sorusu gelmişti, tabiki yine Allah'ın doğası ve görme-duyma sıfatlarının anlatmaya çalıştıkları hakkındaki düşüncelerimin ironi kısmıydı. Bu videoyu görünce belki konu benzerdir diye aklıma gelmişti, koku sıfatının örnek olarak verilmesi bir içimi gıdıkladı doğrusu.
Düşünce mi önce gelir, eylem mi sözü kesinlikle anlamsız bir ifadedir ve yürümek mi önce gelir el sallamak mı demek ile aynı şeydir. Bir tıp doktoru olarak kesin bir bilgiyle söyleyebilirim ki; düşünmek de bir eylemdir. Kendi isteğiniz ile fiziksel bir uzvunuzu hareket ettirdiğiniz gibi, düşünce de kendi isteğiniz ile ilgili (düşüncenin konusu olan) norosinaptik yolaklarınızı harekete geçirirsiniz. Düşünce ve eylem arasındaki fark yalnızca uzuvsal ve mekansal bir farktır ve hakikatte her ikisi de hareketin iki farklı türüdür...
Başlangıçta ben de 19 sistemine iman etmiştim ve sonra saçma olduğunu düşündüm ve ducane hocayı keşfettim.Hakikati ararken bir şeylet kaybettik tabbi...
Uyurken youtube açıyorum sabah 7.13 te uyandım karşımda siz anlatıyordunuz güzel güzel bende abone oldum.. ❤️ Rüyamda bir şehirdeydim yeni taşınmışım, zemin kattı, dışarıya çıktım sokak sakindi ve birden karşımda boynuzsuz geyik gördüm, bu nasıl buraya gelmiş diye düşünürken arkasında fil gördüm, işler yolunda değil herhalde bunlar şehire indiğine göre derken, en arkada onları kovalayan bir domuz çıktı, bana saldırdı ama ısıramadı, oğluma evin kapısını kapat diye bağırmak isterken sesim çıkmıyordu ağaca tırmandım rüya bitti karşımda sizi gördüm 😅bu, arada domuzun ağzında boğazında beyaz bir ip halan gibi bişey vardı yutmuş herhalde.
İşitmek ve görmek daha somut bir kavramken düşünmek ve akletmek işitmek ve görmeye göre daha soyut kalmıyor mu hocam? Her yerde oluşu da akletmek ve düşünmeye göre daha somuttur. İşitmede "ses", görmede görüntü oluşturan her şey varken akletmek ve düşünme karşılığında konulabilecek şey muallakta kalıyor. Akledilen ve düşünülen şey kime göre ve neye göredir. Ama işitme ve görme nettir. Bizi düşünmeye sevk ettiğiniz ve ufkumuzu açtığınız için müteşekkiriz.
Hocam teşekkür ederim emekleriniz için... Konu kimin umrunda olur ki diyorsunuz "bir siyasal konu olmayıp gundemden uzak olsada, verdiğiniz bilgilerle daha eğitimli "kendi sürecim içerisinde "olarak siyasal konusmayi yada tv programlarını dinleyip retorik mı cedel mı yoksa hakikat peşinde mı gibi noktaları bile sorgular hale geldik. Bu yayınınız da neden bu haldeyizin en azından kıyısından köşesinden dokunuyor. Iyi ki yayınlar var ki her videoyu tekrar tekrar izleme şansımız var. Sayenizde kısık ateşte pişiyoruz...
Üstadım bu soruyu ilk defa duydum ve düşündüm çünkü cevabimi içimde hep vermişim galiba.... Her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten niye akletsin ki ? Fakat hemen şunu fark ettim her şeyi bilen neden gücü olsun ki veya tersi herşeye gücü yeten niye herşeyi bilsin ki ...gene geldik akla... Eylemde bulunmak ysni düşünmek eylemi deneye değil zihne bağlıdır
İyi ve doğru arasında karşıtlık ilişkisi zorunlu değil yalnızca mümkün. Bunu olmayana ergime ile ispatlayabiliriz. Sözgelimi su içmek hem doğrudur hem iyi. Spor yapmak hem doğrudur hem iyi.
Su içmek veya spor yapmak hasıl doğru oluyor, açıklamayı dener misiniz? (Açıklayamayacaksınız, çünkü zihniniz su içmek ile zehir/sigara içmek ya da spor yapmak ile yan gelip yatmak arasındaki karşıtlığa dayanıyor. Söyleneni anlamak istiyorsanız, önce "doğru" kavramını belirlemeye çalıışmalısınız.)
@@DucaneCundiogluResmiKanal Öyleyse sizin örneğiniz üzerinden gidecek olursak, ben kanser değilsem, doktorun bana "kanser değilsin" demesi doğrudur. Geriye iyi olması kalıyor. Eh, sanırım iyidir. Kanser olmadığımı öğrenince yüksek moralle yaşarım, bu da faydalıdır.
Hocam emekleriniz için teşekkür ederim.Sabrınız için de kutluyorum sizi...(Canlı yayında, dersi kaynatmak için alakasız konularda konuşan öğrenciler gibi yazan takipçilerinize katlanma sabrınızı kast ediyorum.Nadiren bakıyorum canlı yayını izlerken ve her seferinde "Ya sabır, bunlar Dücane hocanın ne dediğini hiç anlamamış yahu !!! deyip bakmamayı seçiyorum..)
Zaman zorunlu olarak kendisine tabi kılıyor herşeyi. Bilim dünyası da, düşünce dünyası da, inanç dünyası da zamana boyun eğmek zorunda. Ama geçmişi olmayan gelecek olmaz geçmiş daima geleceği etkiliyor, hep aktif. Gelecek geçmişi hem yıkıyor, hem de ona muhtaç.
Akletmek eksiklerin yükselme gayretidir. Allah mutlak olduğunu belirttigine göre akletmesi sozkonusu olmayabilir.
3 ปีที่แล้ว +2
Sizi zevkle dinliyorum ve anlıyorum.. inanılmaz hassas bir ruh haliniz olduğana eminim..ama yaptığınız iş diyalektikten, müsamereden karşılıklı fikir teatisinden çok çok daha önemli.. bu yüzden konuşurken sürekli açıklamalar yapma gereksinimi dinleyiciyi yoruyor..lütfen kimin ne dediği değil sizin bir bütünlük içinde ne dediğiniz önemli..zira yaptığınız konuşmalar gösterdiğiniz fedakarlığın değerinin bugünden anlaşılması olanaksız..çok teşekkürler
çünkü düşünmek bilinmeyen karşısında bir eksiklik biçimidir. yani düşünmek bir tür eksiklikten ortaya çıkar. tanrı herşeye gücü yeten ve herşeyi bilen olduğundan bir tür eksiklikten kaynaklanan "düşünmek"ten münezzehtir.
Bu zaten malum, sorunun amacı, işitme ve görme de bir eksiklik olduğu halde her şeye gücü yeten ve herşeyi bilen tanrı niçin işitmeye ve görmeye ihtiyaç duyuyor? (Soruyu anlamak bu kadar mı zor?)
@@DucaneCundiogluResmiKanal anlıyorum ne demek istediğinizi. Ancak düşünmenin acziyet içeren bir eylem olduğunu görmenin veya duymanın olmadığını söylemeye çalışıyorum. Görme ve duyma acziyet içeren bir ihtiyaçtan doğmaz, default. Ama acze düşmeyen düşünmez. Mesela göz hep görür, tehlikeyle (söz gelimi aslanla) karşılaştığında görmeye başlamaz. Ama düşünce default değil. Düşünce acze düşünce başlar. Yani düşünmeye eşlik eden acziyet duygusunu tanrıya yakıştıramayız o yüzden. O'nun herşeye gücü yeten olması ile çelişir. Yanlış düşünüyor da olabilirim. Saygılarımla. Sizden çok şey öğrendim. Teşekkür etme fırsatı bulmuş oldum bu vesileyle. Teşekkürler bana kattıklarınız için. 😀
@@tugrulsarikaya Yanlış. Mesela görme fiilini düşünelim. Önünüzde bir vazo, bir bardak veya bir sandalye olduğunu görerek anlarsınız. Yani vazo ve bardağın belirli bir zamanda belirli bir mekanda var olduğunu. Peki Tanrı neden görmeye ihtiyaç duyar ki? Zaten o nesneleri o mekanda ve o zamanda var eden kendisi.
Dücane Bey bu güzel konuşma için teşekkürler, gayet açıklayıcı bir çalışmaydı. Malum Kur'an'da akıl rasyonalizmdeki akılcılıkla hiçbir ilgisi yoktur. Sezgisel akıldır yani soyut ve metafizik kavramlarda içeren dini olguları kavrayıp, yaşama uyarlayan aracı bir kavramdır. Alimin, bilim adamı anlamında olmadığı gibi...
iyi ile doğru konusuna çok iyi yaklaşmışsınız. Buna bence iyi orneklerden biri hemen aklıma gelen Hz. Musa ile Hızırın yolculuğu mesela. Mesela Muslumanların ilk donemi , ozellikle 4 halife donemine kadar derdim. Tabii tartışmaları çoktur. İslamın bu donemini şöyle değerlendiriyorum. hayatın Çağın gerçeklerinden kopmadan yaşamışlar. Her kes İslam öncesinde uğraşısı neyse ona devam ediyor ama islamın getirdiği bazı hassasiyetler dahilinde. hayattan el çekmiyorlar , munzevi değiller. tam tersine hayatın içindeler ve hayatın sorunlarından tüm güçleriyle mücadele ediyorlar çözümler arıyorlar gerekirse savaşıyorlar , çok cesurlar , tüccarlar , girişkenler . dağ başında yada bir tekkede inzivaya çekilmiyorlar. Cesaretle atılıyorlar ve sorunları islamın bazı hassasiyetleri içinde çözümler üretmeye çalışıyorlar. Savaşçılar. Siyasetçiler. devlet adamılar. Yargıçlar. Maliyeyle uğraşıyorlar. Müthiş bir içselleştirme ve cesaretle atılma görüyorum. iyiyle doğrunun karşıtlığında yada çelişiyor gibi gorunmesinde etkenlerden birininde zihinsel gücün ve bilginin yetersizliğinin daha ön planda olduğunu düşünüyorum. Maddi güç yada Güç diyelim (bu herşey olabilir aslında) sadece planların istenilen sonucu elde edilebilmesi için belli bir %x kadar etki ile hızlandırır. ama zihinsel guc mukkemlse diğer güçleriniz %0.00001 dahi olsa siz 100 bin hamle sonrasını hesaplayıp istediğiniz sonucu alabiliyorsanız çelişmezsiniz ve yıkılmazsınız. insan olduğumuziçin bunu yapamıyoruz ve tum sorunlarımız buradan başlıyor. Neyi kastediyorum. Satrançdaki 10 hamle 100 hamle sonrası gibi bir hesaplamayı. yada zihinsel dayanıklılığı yıkılmamayı.
ben olan ''ben'' in bana ait olduğunu ve ben olduğunu kavrayabilirsem biraz olsun rahatlıcam..bana ait olmadığını gösteren o kadar çok düşünce biçimim varken hangi mantıksal düşünceyle bana ait olduğunu kavrıycam oda epeyce büyük sorunsalım..
Video başlığını gördüğümde ilk aklıma gelen cevap; "Tanrı'nın düşünmeye neden ihtiyacı olsun ki. Sonuçta düşünmekten maksat bilgiye erişimdir. El Alim olanın düşünmesi abes olur. Hatta bu bağlamda düşünmenin bir eksiklik olduğu bile iddia edilebilir" olmuştu . Fakat videoyu izledikten sonra mevzunun biraz daha derin olduğunu anladım. Şimdi karşı sorum şu ; madem ki teorik aklın eylemi soyutlama, yani kendine yabancılaşma ile başlıyor. O halde "şah damarımızdan daha yakın" olacak kadar içkin ve O her yerde denecek kadar aşkın bir varlığın kendine yabancılaşması mümkün müdür? Hem bu sorunun hem de Dücane Hoca'nın sorusunun faal aklın özgür iradesi problemi ile bağdaştırırsak ilginç açılımlara kapı aralanabileceğini "seziyorum"(orhan veli'nin şiiri gibi duyuyorum, ama anlatamıyorum:)). Ayrıca Kuran'da "mekerallahi" ifadesinden pratik aklın Tanrı'ya izafe edildiği sonucu çıkar mı?
Teşekkürler hocam. Düşünmenin şeytani görülmesinin, konuşmanızda değindiğiniz phronesis ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Bilginin getirdiği öngörme kabiliyeti, pratik olarak Tanrı'nın inayetine ve kadere "yararlı" bir alternatif doğuruyor. Bu ise geleceği Tanrı'nın kudretinin dışında hesaplayabilmeyi mümkün kılıyor. Yani Tanrı'ya imanı temin eden bir bilinmezliğin ve acizliğin teorize edilebilmesi ve öngörülebilmesi temelde Tanrı inancına karşı bir durum. Bunu Enok'un kitabında daha net ifadelerle görebiliyoruz. Pznzmue, Azazzl ve diğer meleklerin insanlara doğa bilgilerini öğretmesi inancın büyüsünü bozuyor ve insanları "yozlaştırıyor."
Efenim saygılar iyiki sizi tanıdım. herkes kendinden büyük bir şeye ait olma ihtiyacı duyar ve bu basit olarak sadece YALNIZLIK KORKUSU mudur . Din birlikten kuvvet doğar mekanizmasını işleten en güzel organizasyon mudur vede faydalısı.
dücane hoca, ben bugün gördüm ve izledim bu anlatımınızı. sizinde belkide bilginiz olduğu ama sadece bende söylemek isterim ki tanrının akıl etmesi olayı yunan felsefesinde tartışıldığı gibi daha çok ibn i sina işarat kitabında bizim islami tanrı tasavvurumuza yaklaştıra bilmek için bu konu üzerine çabalar ve yorum getirmeye çalışır. ama aklın mantıktaki anlamına göre onu tanrı tasavvurunda aramamız sanki mümkün olmayacak gibi. çünkü insandaki akıl etme olayının temelindeki yatan şey ile bizim semavi dinler dediğimiz islam v.s tanrı tasavvurunun temelinde çok büyük fark olduğundan kavram aynı gibi dursada anlam açısından çok farklı olduğu için tanrının akıl etmesi biraz farklı biçimde tartışılmıştır. düşüncelerinizi bizimle paylaştığınız için minnettarız
Bende hep sorardım tanrı işitir görür ve sever ama niye canımı sıkıldı da bizi yarattı dediğim de hemen şu cevap la karşılaşırdim tanrı da insani duygular olmaz derlerdi bende ozamm sevmekte insani bi duygu nasıl seviyor tanrı derdim susarlardı hocam emeğinize sağlık agizini za sağlık keyifle diliyorum sizi
aklı yaratmıştır akıllı değildir zekayı yaratmıştır zeki değildir hayatı yaratmıştır HAYY'dır CANLI değildir her şeyi kuşatmışdır ama hic bir şeyi yoktur...!
@@user-nq2xh işte bu yüzden Allah a merhametli ya da iyi demek saçma çünkü iyiliği yaratmıştır ama kendi iyi değildir ya da merhameti yaratmıştır ama kendi merhametli değildir nasıl ki kötülüğü yaratıp kendinin kötü olmadığı gibi ya da kibri yaratıp kendinin kibirli olmadığı gibi
Kuran-ı Kerim’in en çarpıcı 2 mucizevi özelliği: 1. (Kuran’da bildirilen) Allah’ın vasıflarındaki kusursuzluk: Alemlerin Rabbi olması (Fatiha, 2) O’ndan başka ilah olmaması (Al-i İmran, 2) Kıyameti istediği zaman koparacak olması (A’raf, 187)... “Gözler O'nu görmez, O bütün gözleri görür. O Latif'tir, haberdardır.” (En’am 103) “Sözünüzü ister gizleyin isterse açığa vurun; unutmayın ki O, kalplerin içindekini bilmektedir.” (Mülk suresi, 13) “Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’am, 59) Allahın insanların içinden geçenleri bilmesi (Mülk, 13) İnsanların rüyalarını belirlemesi (Saffat, 102 ) Ahirette insanları diriltecek olması (Abese, 22) Kimsenin O'nu görememesi ve O’nun her şeyi görmesi (En’am, 103) , Her şeyi bilmesi (Enam, 59)...
2. “İman etmiyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin!” (Şuara, 3) ayeti ve bunun gibi Hz. Muhammed’in ruh halini ortaya koyan, onu ve mü’minleri eleştiren, ilahi tepki niteliğindeki ayetler. Örnek: Abese suresinin ilk ayetleri: “Yüzünü ekşitip başını çevirdi. Görme engelli o kişi geldi diye. Ama (ey Peygamber!) Sen nereden bileceksin, belki o kendini arındıracaktı. Yahut o bir öğüt alacak, bu öğüt kendisine fayda verecekti. Sen ise kendini her bakımdan ihtiyaçsız görenle ilgileniyorsun. Onun arınmamasından sen sorumlu tutulmayacaksın ki! Gönlünde Allah korkusu taşıyarak koşup sana geleni umursamıyorsun!” (Abese, 1-10) Diyanet tefsirinden: “Hz. Peygamber putperest önderlerin ikna edilmesi halinde onları izleyen halkın İslâm’ı daha kolay benimseyecekleri düşüncesiyle onlarla da meşgul oluyordu. Böyle biriyle yaptığı görüşmenin ortasında yanlarına gelen görme engelli sahâbî Abdullah İbn Ümmü Mektûm’un kendisine yönelttiği sorudan rahatsız olarak yüzünü ekşitmiş, ona cevap vermemişti. Bunun üzerine Allah Teâlâ, resulünü âyetlerdeki sitemli ifadelerle uyardı. Bundan etkilenen Hz. Peygamber’in, daha sonra zaman zaman Abdullah’ı gördüğünde, “Kendisinden dolayı rabbimin beni azarladığı şahsa merhaba!” diyerek ona iltifatta bulunduğu rivayet edilir (Hattâbî, Me‘âlimü’s-Sünen, III, 3; Sa‘lebî, el-Keşf ve’l-Beyân, X, 131; Begavî, Tefsîru’l-Beğavî, V, 210).” kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Abese-suresi/5759/1-10-ayet-tefsiri
Kuran-ı Kerim’in mucizevi özelliklerine örnekler (1-15): 1. (Kuran’da bildirilen) Allah’ın vasıflarındaki kusursuzluk: Alemlerin Rabbi olması (Fatiha, 2) O’ndan başka ilah olmaması (Al-i İmran, 2) Kıyameti istediği zaman koparacak olması (A’raf, 187)... “Gözler O'nu görmez, O bütün gözleri görür. O Latif'tir, haberdardır.” (En’am 103) “Sözünüzü ister gizleyin isterse açığa vurun; unutmayın ki O, kalplerin içindekini bilmektedir.” (Mülk suresi, 13) “Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’am, 59) 2. Allahın insanların içinden geçenleri bilmesi (Mülk, 13) İnsanların rüyalarını belirlemesi (Saffat, 102 ) Ahirette insanları diriltecek olması (Abese, 22) Kimsenin O'nu görememesi ve O’nun her şeyi görmesi (En’am, 103) , Her şeyi bilmesi (Enam, 59)... 3.“İman etmiyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin!” (Şuara, 3) ayeti ve bunun gibi Hz. Muhammed’in ruh halini ortaya koyan, onu ve mü’minleri eleştiren, ilahi tepki niteliğindeki ayetler (örnek: Abese suresinin ilk ayetleri)… 4. Bebeğin Oluşumu Mucizesi th-cam.com/video/A3043ikEbks/w-d-xo.html kurandaceliskiyoktur.com/kuran-mucizeleri/insan-yaratilisindaki-mucizeler/ 5. Rum suresindeki gelecekle ilgili iddianın gerçekleşmesi(sorularlaislamiyet.com/rum-suresinde-belirtilen-rumlarin-iranlilara-perslere-galibiyeti-kac-yil-sonra-gerceklesmistir) 6. Bir diğer Kuran mucizesi: Atmosfer Basıncı, alhudagroup-tr.com/web/tr/article-text/106/1/005-Kuran%C4%B1-Kerimdeki-Mucizeler-Y%C3%BCkseklikte-Bas%C4%B1n%C3%A7-ve-Oksijenin-Azalmas%C4%B1 7. Bir diğer mucize: Evrenin Genişlediğinin Kuran’da bildirilmesi: “Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz.” (Zariyat Suresi: 47) kuran-ikerim.org/evrenin-genislemesi 8. Kuran’ın diğer mucizevi özellikleri: Kur’an’ın vahiy sürecini ayrıntılı açıklaması: “Onu zihnine bir an önce kaydetmek için, okumada acele etme. Onu zihninde toplayıp okumanı sağlama işi bize aittir. O halde onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et. Sonra onu anlatmak elbette bize aittir. (Kıyamet, 16-19)”. 9. İmanla ilgili ayetlerdeki kusursuz ayrıntı: “İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedî kalırlar.” (Maide 10) Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyenler, “Bir kısmına inanırız ama bir kısmına inanmayız” diyenler ve bunlar arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu, işte gerçek kâfirler bunlardır ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır (Nisa 150-151) “Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bu şekilde davranan birinin dünya hayatındaki cezası ancak rezil rüsvâ olmaktır; kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine itilirler.” (Bakara 85) 10. Bal Arısı Ayetleri: kuranmucizeler.com/bal-arisi-ve-kuran-mucizesi-32-allah-gecer 11. İki Deniz Arasında Engel Bulunduğunu bildiren ayet (kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Furk%C3%A2n-suresi/2908/53-ayet-tefsiri) 12. Kur’an ayetleri kendisine vahyedildiğinde Hz. Muhammed’de sıradışı haller görülmesi:""Bazen bana çan sesine benzer bir sesle hitap edilir. Bu bana en ağır gelen vahiy şeklidir. Melek benden ayrılıp giderken, ben de gelen vahyi tastamam hıfzetmiş olurum." kuran-ikerim.org/vahiy-nedir-vahyin-mahiyeti-ve-cesitleri-nelerdir-kuranda-vahyin-cesitleri-gecmekte-midir)… 13. Kuran’daki tutarlılığa örnek: Münafıkları kınayan onlarca ayet, hatta sure bile varken Kur’an’da münafıklığı öven bir tane ayetin olmaması…Kur’an’da inkarcıların “hayvanlardan daha aşağı olduğunu” (Furkan, 44) belirten ayet varken küfre, şirke methiyeler düzen bir tane bile ayet olmaması… 14. Kuran’daki tutarlılığa bir diğer örnek: Aklını kullanmamayı kınayan (“O, aklını kullanmayanlara kötü bir azab verir” (Yunus, 100).) ayetler içeren Kur’an’da aptallığı, ahlaksızlığı teşvik eden bir tane bile ayet olmaması… 15. İnsanın zamandan ve mekandan bağımsız olarak hayatta karşılaşabileceği ya da karşılaşacağı temel haller/koşullar için Kur’an’da bir hükmün olması, yani her temel durumda müslümanın yapması gerekenin açıkça bildirilmesii (Kuran’ın aksine örneğin İncil’de - tahrif edilmiş olduğundan- çeşitli tutarsızlıklar olmasının yanında mirasın nasıl paylaşılması, kişinin ölmek üzere olduğunda ne yapması gerektiği gibi konularla ilgili bir ayet yoktur...) Örnekler: 1. Evlilikte eşlerin birbirine nasıl davranması gerektiğini bildiren ayetler (örnek: Nisa, 34)… Boşanmış olan bir müslüman kadının yapması gerekenlerle ilgili ayetler (ör: Bakara, 228) 2. Zengin müslümanların yapması/yapmaması gerekenlerle ilgili ayetler (ör: Kasas, 76-81) 3. Fakirlikle yüzleşen müslümanların yapması/yapmaması gerekenlerle ilgili ayetler (ör: Bakara, 273)… 4. Kötülüğe karşı müslümanların tavırlarının ne olması gerektiğini bildiren ayetler (ör: Hac, 41) Kuran ayetleriyle alay edildiğine tanık olan müslümanlara yönelik emirler (ör: Nisa, 140)… 5. Şeytansı düşünceler zihinlerine üşüştüğünde müminlerin (yani müslümanların) yapmaları gerekenleri bildiren ayetler (ör: Fussilet, 36) Günah işlemiş olan müminlere yönelik emirler (ör: Nisa, 17)… 6. Kendilerine laf atıldığında, bir musibetle karşılaştıklarında, sinirlendiklerinde, zulme maruz kaldıklarında, kendilerine ölüm geldiğinde,… müminlerin yapmaları gerekenleri bildiren ayetler (ör: Furkan, 63; Rum, 36; Şura, 37,…)
@@islamvedeistateistfikirler3968 ustat sizin cenahtan Ebubekir Sifil soru soruyor, "Kurani Kerim in son kitap oldugunu ispatla", karsisindaki kisi de ayni senin gibi su ayet surda son kitap oldugu yaziyor. adam da diyor ki "birsey kendine ispat olmaz". sen de costurmussun ayetleri. fakat tarif edilen tavuk gibi botanik hayati betimleyen cennetle ilgili ilkelligi goremezsin. rahmetli Turgay Yildiz bir skecinde "ben peygamberim. bana inanmiyorsaniz, ölünce görürsünüz" demisti. bilinmezlik, tanri korkusu, ölüm korkusu, cehennem korkusu ile insanlari teslimiyete razi etme cabasi. baskan "akil, us" nerde. ustadi nerenden izliyosun, arap ilkeli gibi buraya ayet dizmissin. al sana ayet, al imran 124. bedir savasini muhammet kazansin diye sayisi 3000den 5000e cikarilmis nisanli (egitimli) melek gondermis tanri. kimi kekliyosunuz
@@schachspieler3254 “fakat tarif edilen tavuk gibi botanik hayati betimleyen cennetle ilgili ilkelligi goremezsin.” Cevabım: “Orada onların duaları, “Sen bütün noksan sıfatlardan uzaksın Allahım!”; karşılıklı iyi dilekleri de “selâm” şeklinde olacaktır. Duaları da, “Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun” diyerek son bulur.” (Yunus Suresi, 10) Yukarıdaki ayet cennette mü’minlerin sözlerinin kontrollü olacağını belirtmektedir. Allah Teala cennetliklerin kalplerinde kin barındırmayacağı için onların duyguları da kontrol altında olacaktır. Yani cennetlikler arasında gerçekleşen diyaloglarda kızgınlık ya da küskünlük gibi duygusal zaaflar vuku bulmayacaktır. “Orada boş söz işitmezler, kendilerine yalnız esenlikler dilenir. Orada, sabah akşam rızıkları hazırdır.” (Meryem Suresi, 62) İlgili ayette, cennette insanların ne tür sözler sarfedecekleri bildirilmemiş olsa da, cennette “boş sözün işitilmeyeceği” ifadesinden insanların, orada günah içeren ya da argo olarak bilinen sözler sarfetmelerini önleyecek şekilde düşüncelerinin ve davranışlarının kontrollü olacağını çıkarmak mümkün. Bunun yanısıra cennette “yalnızca selam sözünü işitmenin” gerçek anlamı dikkate alındığında bu eylemin, normal şartlarda oldukça sıkıcı olsa da cennette insanların fiziksel ve psikolojik durumları kontrollü olacağından cennetliklere bıkkınlık vermeyeceği düşünülebilir. “Sonra siz ey yoldan sapmış inkârcılar! Mutlaka zakkum ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız. Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz. Hem de susamış develerin suya kanmaz içişleriyle.” (Vakıa Suresi, 51-55) Açıklamam: Cehennemliklerin “susamış develerin içişleriyle” kaynar su içecekleri ifadesi, dünyevi hayattan farklı olarak, dünyevi hayatta hiç kimse kaynar su içemeyeceği için ahiretteki davranışlarını kontrol edemeyeceklerini ima etmektedir. “Dünya hayatının aldattığı, dinlerini bir oyuncak ve eğlence edinen kimseleri bir tarafa bırak. Yaptıkları sebebiyle hiç kimsenin bir felâket yaşamaması için Kur’an ile nasihat et. O kimse için, Allah’tan başka ne koruyucu vardır ne de şefaatçi!.O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar, yapıp ettikleri yüzünden felâkete sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.” (Enam Suresi, 70) Açıklamam: Dünya hayatına aldanan ve “dinlerini bir oyuncak ve eğlence edinen” kişiler bizce kafirler ve fasıklar (günahkar mü’minler)dır. Fasıklar çeşitli günahlara dalarak ya da ibadet, cihad gibi temel farzları yerine getirmeden yaşadıklarından bu kategoriye girerler. Kafirler (günümüzdeki bütün gayrimüslimler) ise genellikle dünyevi hedeflere odaklandıklarından inançla ilgili temel meseleler hakkında derin düşünmezler. Bundan dolayı İslam’ın tek hak din olduğunu ve dünya hayatının bir imtihan olduğunu anlamadan yaşarlar. “Kalplerinizdekini en iyi bilen rabbinizdir. Eğer iyi olursanız bilesiniz ki Allah kendisine yönelenleri bağışlayıcıdır.” (İsra Suresi, 25) th-cam.com/video/czi1pzIvod0/w-d-xo.html “arap ilkeli gibi buraya ayet dizmissin.” Halbuki ben bu sıralar Kuran’a ilkelce yaklaşan adamlara video dizmekle uğraşıyorum (yazdıklarımı anlayan birileri çıkar ümidiyle)… th-cam.com/video/0FFJcxYKiMk/w-d-xo.html
@@delilbilgi7073 Farketmez. Senin gerçekliğini bilme olasılığım yok ama bildiğim tek şey metni anlamadığın ve hakikati yanlış yazdığın. Benim hakikatimi ve gerçekliğimi bildiğini düşünüp bunu yazmanda ve aslında bilmemende ve yine sanmanda ayrı bir gerçeklik. Elbette senin özensiz gerçekliğin. Ama hakikat değil. En azından dil geleneği açısından haikkatin değil.
Kime hitap ettiği belli, 7 ci yüzyıl arap toplumuna siz anlayasınız diyr arapça indirdik diyor. Evrensel diyeceksek ayete hepimizin arap olması gerek. Ki zaten ümmetçilik altında araplaştırma siyaseti yürür.
Kur'anda sadece Kalb geçmez,Fuad,Basar, Semâ kavramlarıda geçer.Yani düşünmenin ve akletmenin sac ayaklarını ortaya koyarak ve o dönemin insanlarının zihin kodlarını da gözeterek bir prosesten bahsetmektedir.Yine gelelim Tanrı'nın düşünmesi mevzusuna.Üstad Tanrı, ZAMANDAN ve MEKANDAN münezzehtir.Düşünmek için zaman ve mekan olmazsa olmazdır.
@@DucaneCundiogluResmiKanal Peki düşünen ve fikir ortaya koyan insanları sırf size muhalif bir kaç kelam etti diye yaftalamanızı ve üst perdeden konuşmanızı nereye koyacağız.Sizdeki mevcut o koca "Tanrı egonuz" burnunuzun önündeki Hakikatleri görmenize mani oluyor.Ve bende bunu tebessümle izliyorum.
Çünkü düşünmek bilinmeyene ulaşmak içindir. Oysa Tanrı her şeyi önceden bilir. Neden akletmek gereği duysun ki? Kuranda işitir ve görür ifadesinden kasıt bilir anlamındadır zaten. Arap dilinde o niyetle kullanıyor. Mesele kelimelerle ilgili.
Dücane hocam öncelikle sohbetiniz için çok teşekkür ederim.Yaktıkça yakıyor, yaktıkça yakıyor çok öfkeli yani..dediğiniz de kahkahayı bastım ister istemez ((:
Şu soru aklıma geldı Kuran indiği dönemde kuran tam olarak anlaşıldı mı bilimin bile yakın tarihlerde ortaya çıkardığı gerçekleri o dönemdeki insanlar anladı mı?
(önceki yazımın devamı) Allah Teala’nın düşünme eylemini gerçekleştirdiği ise şöyle açıklanabilir. Kainatın başlangıcından gezegenlerin ve dünyanın oluşumuna ve insan da dahil canlıların oluşumuna kadar olan süreç ve kainattaki halihazırdaki denge (yani mesela dünyanın insan hayatının devamını sağlayacak şekilde varlığını devam ettirmesi, güneşin dünyayı aşırı derecede ısıtmayacak şekilde konunlanması) bir yaratıcı düşünme ve plan/hesaplama gerektirir ve dolayısıyla düşünme eyleminin Allah için geçerli olduğunu kanıtlar çünkü Allak kainatın yaratıcısıdır (bu sürecin yönetilmesi, örneğin milyarlarca galaksi, yıldız oluşurken meydana gelmesi muhtemel çarpışmalar ve ortaya çıkan yeni durumda nasıl bir müdahele yapılması gerektiğinin, bu süreçte muazzam bir hesaplama gerektiğinin karşılığı mühendislik alalnında var, ama bundan size bahsetmeyeceğim…) . Önceki yazdıklarımda belirttiğim gibi Kuran-ı Kerim ve tabiyki önceki peygamberlere gönderilen ayetler, Allah’ın insanlığa tepkisi niteiğindedir. Bu tepki kelimelerle ifade edildiği için ve (muhtemelen bildiğiniz gibi) Kuran’daki birçok ayet belirli bir olay üzerine indirildiği için Allah için düşünce eylemi devam etmektedir. Şöyle bir örnekle açıklamama devam edeyim: İnsanın hız ve hafıza kapasitesi sonsuza yakın olan bir bilgisayarla süreli satranc oynadığını düşünün. Bilgisayar insanın satranç esnasında her durumda ne yapacağını bilir ve hesaplamalar sonucunda en iyi hamleyi yapar. Bu nedenle bu satranç oyununda her insan mat olacaktır. Ama satranç süreli olduğu için, mesela iki dk. içinde hamle yapmak zorunda olduğu için, kimisi bir iki hamlede, kimisi beş on hamlede, kimisi de mesela yirmi hamlede mat olacaktır. Bu örnekte mat olmak ölüme sonsuz hız ve hafızaya sahip bilgisayar ise Allah Teala’ya benzetilebilir. Dolayısıyla bu oyunda mutlak galip Allah’tır. İnkarcılar ve fasıklar dünya hayatında bu satranç oyununu ya kuralına göre oynamadıklarından ya da bu oyunu oynamak zorunda bırakıldıklarının farkında olmadıklarından oyunu kaybetmişlerdir, yani ahirette ateşe atılacaklardır. Müslümanlar ise Allah’ın Kuran’da bildirdiği emir ve yasaklara göre bu satranç oyununu oynadıkları takdirde (mesela süreye ve oyunun kurallarına uygun şekilde ve dikkatlice, yani basit hata yapmayarak oynadıkları takdirde) dünyevi anlamda her insan gibi oyunu kaybedecek (yani ölecek), ama ahirette sonsuz cennet hayatıyla ödüllendirilecekler. Benim dini bilgilerime göre Allah’ın herşeyi bilmesi insan faaliyetleri bakımından kişinin her durumda yapabileceklerini bilmesi anlamına gelir (bilgisayarın satrancta olası her hamlenizi bilmesi, hamle yaptığınızda çok hızlı bir şekilde en iyi hamleyi yapması gibi). Yani sizin (ve her insanın), örneğin bugün her saniye, her dakika gerçekleştireceğiniz olası eylemler (sözleriniz, bankaya mı gideceksiniz, kitap mı okuyacaksınız, namaz mı kılacaksınız, vs.) Allah tarafından bilinmektedir. (Yine benim bilgilerime ve çıkarımlarıma göre) Allah tarafından bilinmeyen ise bu olası eylemlerden hangisini seçeceğiniz. Bu noktada Allah Teala’nın düşüncede de aktif olduğu onun insanlığın ve dünyanın gidişatına yağtığı müdahelerden anlaşılır. Yani Allah yarattığı insanlarla dünyanın gidişatına müdahele eder. O’nun muradı İslamiyet’in bütün dünyada hakim olması olduğundan (“Fitne ortadan kalkıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın; fakat vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına saldırmak yoktur.” (Bakara 193)) örneğin kimin erkek, kimin kız doğacağını belirleyerek müdahelede bulunur. Mesela Türkiye’deki İslami hareket bakımından düşünecek olursak Necmettin Erbakan Hoca’nın erkek olarak dünyaya gelmesi, Allah’ın onu uzun yıllar yaşatması bence Allah’ın muradının bir tecellisidir… Allah adalette de kusursuz olduğundan İslam’ın aleyhine çalışan, İslam’a büyük zarar vermiş olanlara da ömür verir. Ama onların etkisini ortadan kaldıracak nitelikte ve yetkinlikte kullar yaratarak dolaylı olarak dünyanın akışına müdahelede bulunur. Şimdi örneğini verdiğiim satranç oyunu bağlamında sizin konuşmanın başlığında sorduğunuz sorunun yanlışlığını görebilmeniz lazım… Yani sizin müslüman olarak hayatınızda sormanız gereken soru şuydu: Ahiretteki muazzam azaptan kurtulmak için bu satranç oyununda nasıl bir strateji uygulamam gerekir? (dikkat edin, hangi hamleyi yapmam gerekir demiyorum). Satrançta kolay yenilmemek için bir stratejinizin olması gerekir. Yani hayatta yalnızca inançta değil, diğer alanlarda da stratejik ve sistematik düşünerek, plan yaparak başarılı olunabilir… Mesela, faiz Kuran’da haram kılındığına göre faizin olmadığı bir sistem nasıl gerçekleşebilir? Kuran Allah kelamı olduğu gerçeği felsefi, düşünsel perspektiften nasıl ispatlanır, vb.? Zihninizi bu tür sorularla meşgul etmeniz gerekirdi… İsmet Özel gibi, “İslamcı mısınız” sorusuna, “hem de nasıl!” cevabını verecek bir konumda olmanız gerekirken, hakiki bir müslümanın niçin İslamcı olması gerektiğini kitlelelere açıklamanız gerekirken vaziyetinize bakın… (bu arada malesef şu an Türkiye’de İslamcılar denince AKP akla geliyor, benim neyi kastettiğimin aşağıda yazdıklarımdan anlaşılması lazım) İslam, özünde, insanın yalnızca Allah’a kulluk etmesi (Araf Suresi, 70; Rad Suresi, 36) ilkesini barındırmasından dolayı “yeni bir düşünme yoludur”. Başka bir deyişle sözkonusu yenilik, bu dinin, bireyin özgürlüğünü, onun her istediğini yapabilme hürriyeti olarak değil de yalnızca Allah’a kulluk etmesi olarak tanımlamasıdır. Bu bağlamda insan, 7. Yüzyıl Arap toplumunda görüldüğü gibi bir başkasının, ya da günümüzde olabildiği gibi büyüklerinin, din adamlarının, ebeveynlerinin ve hatta kendi heva ve heveslerinin isteklerini Allah’ın emir ve yasaklarına tercih ettiğinde Allah’a değil de onlara kulluk etmiş, dolayısıyla özgürlüğünü kaybetmiş olur. Bu noktada ‘kulluk etme’ ifadesi aşağıdaki hadisten anlaşıldığı üzere ‘ibadet etme’ anlamına gelir: “Tirmizi’nin Adiyy b. Hatem’den rivayet ettiğine göre, Allah Rasulu’nün daveti ona ulaştğında Şam’a kaçtı. Cahiliye döneminde Hristiyan idi. Kız kardeşi ile kavminden bir grup esir alınmıştı. Sonra Allah Rasulu kızkardeşine iyilikte bulundu, serbest bıraktı. O da kardeşine gitti. İslam’ı ona sevdirdi. Allah Rasulu’nin yanına girdiğinde halk onun gelişini konuşuyordu. Yanına geldiğinde Adiyy’in boynunda gümüşten bir haç vardı. O an Allah Rasulu “Allah’ı bırakıp da haham ve rahiplerini Rabler edindiler” ayetini okuyordu. Adiyy diyor ki: Onlara ibadet etmediklerini söyledim. Buyurdu ki: Hayır, ettiler. Helali haram, haramı da helal kıldıkları zaman, onlar bunlara uydular. Bu, onların yaptığı ibadettir.”” (Seyyid Kutub) İslam’a göre Allah, göklerin Rabbi olduğu gibi yeryüzünün de Rabbidir; yani kanun koyma yetkisi yalnızca Allah’a aittir, zira ‘hüküm, yalnızca Allah’ındır’ (Yusuf, 40). Dolayısıyla Allah’ın emir ve yasaklarının aksini savunan ya da icbar eden her türlü düzen sahte bir Rab’lık, yani ilahlık iddiasında bulunmuş olur. “İnsanlık tarihi boyunca İslam’ın üzerine kurulduğu teorik temel “Allah’tan başka tanrının bulunmadığına şehadet etmekti.” Yani Allah’ı uluhiyette, Rububiyette, varlıkta, egemenlikte birlemek. Onu, vicdanlarda kabul edilen itikatta, yapılan ibadette, günlük hayatta uygulanan şeriatte birlemek.” (Seyyid Kutub) “Bu din, yeryüzünde insanın kula kulluktan - insanın hevasına ibadet etmesi de kula kulluktur - kurtarılmasının genel bir ilanıdır.” (Seyyid Kutub) Son olarak da (yukarıdaki örnek bağlamında) hepimizin tek tek satranç oynamak zorunda bırakıldığımız bu dünyada süre hızla ilerliyor…Ümid ediyorum ki size yaptığım eleştiriler ışığında oyun stratejinizi gözden geçirirsiniz ve sizin için artık çok geç değildir… (“Umut karamsar olanın hakkı”, www.yenisafak.com/arsiv/2002/aralik/07/dcundioglu.html)
@Amenemhat "Niçin akletmekten bahsetmiyor diye soruyor Dücane bey." Videonun başlığını dikkatli okursanız sorunun bile zihinleri bulandırdığını farkedersiniz. Yani Dücane C. "neden düşünüp akletmez?" diyor; neden akletmekten bahsetmiyor demiyor. Konuşmada da başlıktaki gibi sorunlu birçok cümle var
Kendini çok zorlamışsın be arkadaş. Senin bir sürü yetkiler güç ve özellikler yüklediğin arap tanrısı ellah bölgesel lokal bir varsayımdır. Tüm yaratıcı varsayımları insan zihninin ürünüdür. İnsanın güçsüzlüğü çaresizliği yüzünden sığındığı bir limandır ellah olgusu.
@@islamvedeistateistfikirler3968 Yazık çok safsınız. Hayatınızı boşa bu din uyuşturucusuyla uyuşarak geçiriyorsunuz. Bende aynıydım zamanında. Ama ilhan arseli arif tekini turan dursunu cazim gürbüzü okudukça aydınlandım. Sanada tavsiye ederim. İlkel dönemlerin uydurması din yalanı allah masalıdır. Egemenlerin toplumları sömürme argümanı dindir. Bir yaratıcı sizi o topraklara varis kıldık dermi? Adımı yayın diyecek kadar aciz olurda tetikçi kullarını katliama sevkedermi? Peygamberlik bir yahudi mesleğidir. Muhammedde bu yahudi modası mesleği kendi liderlik hırslarına alet etmiştir. Hepsi muhammedin uydurması ve bir kısmıda eskilerin masallarıdır. Yedi uyurlar nuh efsanesi bile eski masallardır. Karıncayla konuşma, hüthütle konuşma göktrn ordular uçurma balık karnında yaşama denizi yarma òlüyü diriltme vesaire hepside çok eski deli saçması efsanelerdir. Kurandaki herşey kuranın herhangi bir yaratıcıdan gelmediğine kanıttır. El-ilah ellah allah zaten lokal bölgesel bir arap tanrısıdır. Muhammed putların yerine kendini oturttu. Aracı benim dedi.
@@ahmetcosar8930 sen de masallah zihnini baya kirletmissin.. elestiri yapiyorsan belli bir mantigi, sistematigi olmali...yoksa niye ciddiye alinasin ki...?
Eskiden insan İçin en önemli sorunun evrende Tanrının var olup olmadığı idi , şimdi ise daha önemli bir soru olduğunu düşünüyorum , Evren’de önemlimiyiz ? Sorusu , hocam sizce de daha önemli sorular var mıdır ?
"Düşünme ve emek olmadan eylem olamaz" diye düşünüyorum. Dolayısıyla Tanrının evreni yaratması bir eylemdir, emektir. Düşünme ve akletmeden bağımsız, zar atar misali evreni yarattığına ihtimal dahi vermiyorum. Eğer ortada üstün bir bilinç varsa, üstün akletme ve üstün düşünme de mutlaka vardır.
@@user-nq2xh İlk verdiğiniz örneğin insanın doğal fıtratına kodlanmış bir özellik olduğunu, diğer örneklerin de bilginin konusu olduğunu düşünüyorum. İlk örnekte bilmenize gerek yoktur ama diğer örneklerde bilmeniz kaçınılmazdır. Ezbere davranmak için bile o konuda bilgi sahibi olmanız gerekir. Daha da genişletmiş olayım; Bilgi,düşünce,emek olmadan eylem olmaz. Dünyayı değiştiren şahsiyetler hiçbir zaman ezbere eyleme geçmemiştir.
Hocam insan tanrıyla olan ilişki ve iletişim biçimine göre onda niteleme yapıyor. İnsanoğlu tanrıya yakarıyor. İstekte bulunuyor bu nedenle tanrının duyması gerektiğini düşünüyor. Bu nedenle tanrı işitiyor. İşitmesi gerekiyor. Görmek de öyle insanoğlu ona görünmek istiyor. Ya da tanrının bazı hallerimizi görmesini arzuluyoruz. Bu nedenle tanrı görmeli. Ama koku ile ilgili bir arzumuz yok. Bu nedenle koklama. Akletmeye gelince akletme bir çaba gerektirir oysa tanrıya çabalamak yakıştırılamaz.
ellisinden sonra detay bilgilere onem veremiyorum ancak tanri kavrsmsalinin tarihsel surec icerisinde nasil sekillendigini iyi kotu gormus oldum. dusunmenin de bildigimden daha ote, cok daha ciddi bir faaliyet oldugunu kavradim. bir de icinde bulundugum var olus, hayat muammasinin halen bir muamma oldugunu bilebiliyorum. du bakalim daha neler gorecegiz? bu muazzam caba gerektiren bilgi ve tecrubeleri paylasmaniz cok degerli. kendi adima tesekkur ederim. katil isini iki kez denedim banka nedense islemi supheli gorup karti kullanim disi birakiyor.
Zeka dusunur mu? "Ikisine de dusunme diyebilirsiniz" diyorsunuz. Zekanin dusunmesi devinim midir? Hocam simdi yolda yuruyorum karsima yilan cikti, irkildim ve durdum, bunu "dusunerek" mi yaptim? Bir devinim sonucu mu bu tepkiyi verdim?
Emeğinize sağlık, 2 gündür sizi sabahlara kadar izliyorum, tamamen tesadüfü oldu , iyi ki oldu ,. Hiçbirşey tesadüfü değildir diye boşuna dememişler. Ben 57 yaşında fabrika işcisiyim çokk cankulağı ile dinledim, geriye dönük tüm derslerini izliycem👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻
Bazı cümlelerin altının çizilmesi, üzerinde daha çok durulması gerektiği kanaatini taşıyorum. " Düşünme nerede olur ? Birliğin çözüldüğü yerde, dağılmaktan korkmadigin zaman düşünebilirsin." Şimdiye dek bu konuda bu kadar konsantre bir ifade duymamıştım. Felsefe keyif olsun diye kavramlara şifa vermek diye nitelendirilmemis. Çünkü düşünce dünyamızda da hastayız, kavramlar şifa bulsun ki bizde şifa bulalım. Teşekkürler hocam, saygılar.
Sn`,DÜCANE CÜNDİOĞLU harika bir felsefecisiniz.20 yıldan beri unuttuğumuz DÜŞÜNME yetimizi bize tekrar kazamdırdığınız için size çok çok teşekkür ediyorum.Bir müzisyen olarak paylaşımlarınızı hayranlıkla takip ediyorum ve çevremdeki her kişiye sizi lanse ediyorum ki unutturulan sorgulama yeteneğimizi yeniden kullanmaya başlanılmasımı sağlamaya bir nebze vesile olsun.çok kıymetli birisiniz.sizi çok seviyoruz...
"Hiçbir şey olmadıysa bile muhakkak bir şeyler olmustur" demişti ya bir bilge; bana da bir şeyler oluyor videoları izledikçe... Bu ülke için ne büyük bir kıymetsiniz Dücane Bey. Tenezzül edip bu yayinlari paylaşıyor olmanız ne büyük değer bizim için. Keske bilselerdi...
Hocam, sizi çok seviyoruz, şer içinden hayır çıktı. Pandemi oldu ve evlere kapandık, pek değerli şahsınızla tanıştık.
Konuşma gücünüz asla azalmasın 👏👏
Başka insanlar da yazmış ama ben farklı fikirlerin içimde geliştiğini gördükçe midem bulanıyor, kusacak gibi oluyorum. Ve bunca yıldır birikmiş düşüncelerimin altyapısı çöktükce kendimi kötü hissediyorum. Aidiyetimi kaybetmek ve boşlukta savrulduğunu hissetmek çok kötü. Cehalet mutluluktur. Bunu yapmaya hakkınız var mı, ne güzel mutlu mesut yaşıyordum.
Belki klavuzu karga olanın...
Müritliğin ilk adımını atıp, bağımlı oldum galiba. Felsefe ile yakından uzaktan ilgim yok ama, dinlemekten kendimi alamıyorum. Sağ olun.
Defalarca izlediğim program. Sizi bir değer olar görüyorum. Ülkemde saygılarla . Sağlıklı günler olsun hocam.
"inanan adam kafasını kuma gömmeli ve çıkarmamalı." 😄
Çok hoşuma gitti bu sözünüz.
Kıymetli hocam sizi görmeyi, sizinle hasbihal edebilmeyi o kadar istiyorum ki.. Ömrünüz uzun ve güzel olsun inşallah.
Kim istemez ki?
Çünkü özellikle o kişinin bakış açısını ve cevabını öğrenmek istersiniz..!
@@user-nq2xh , 😂ooo vay bee. iyi laf çakmışsın.! Bugün alınganlım üstümde. Üstüme alındım. Yazıyı düzelttim.😄
Üsame Karamanlı mısın sen?
@@AHMET-up7gr evet hocam nerden bildiniz
Ahmet Arslan hoca ile yaptıkları felsefe ve biz videosu gerçekten izlenisi ve faydalıdır. Keşke tekrar bir araya gelip insanları aydınlatsalar.
⚘.
Bilgeliğinizi bizlerle paylaştığınız için teşekkūrler.
Zihin kalıplarmızı yeniden şekillendiriyorsunuz.
Sağolunuz var olunuz.
Saygılarımla.
Akletmek, olayları birleştirip ilişki kurmakla ilgili bir şey. Her şeyi bilenin, takdir edenin akletmesine gerek yok. Allah zannetmez, tahmin etmez. Ne derse odur. Allah’ın görmesini ve işitmesinin kapsamını bilmiyoruz bizim görme ve işitmemiz onunkilerden bir zerredir. Ama insanın akletmesi lazım yaradan verdiği bu nimetle diğer nimetleri görmemizi ister.
İslamdaki akletmeyle kasdedilen aslında düşünmek değil, islama sorgulamadan akletmeden tabi olmaktır.
Çünkü akletmiyorsunuz, akledin, denen ayetlerin sonunda hep bir tehdit ve psikolojik bir baskı vardır.
The fish doesn't think
The fish is mute, expressionless
The fish doesn't think because the fish knows everything
The fish knows everything
(Arizona Dream)
- İnsanın zihninde uzun zaman boyunca taşıdığı sorular vardır. Cevaplarını bulmadan/bulamadan taşır. Bazen yanlış cevapları bilir ama doğruyu da bulamaz.
- Herkesten her zaman daha iyi bildiğini düşünenler ruh sağlıkları üzerine de düşünmelidirler.
- İyi ile doğru arasındaki mesafeyi kapatmak mümkün müdür sorusuna dair nihai cevap şu an için en azından kendimce ulaşılmazdır.
- Sıradan zekâlar karşılaştıkları cümlelerin arkasındaki önermeleri anladıkları konusunda emindirler.
- Tarihsel tanrı tasavvurunda akıl ve zekânın tanrıya yakıştırılmasına erken dönemde rastlanılmaz.
- Tahayyül ile tefekkür ayırt edilmesi gereken kavramlardır. Bunun nedeni ilmin malzemesinin kelimelerin değil terimlerin olmasıdır.
- Zeus’un göklerin kralı olması aklına değil kudretine dayanmaktadır. Zekâ daima şeytanın payına düşer. Zekâ ile akıl arasındaki ayrım gözden kaçırılmamalıdır.
- Aristoteles felsefesinde tanrının zekâsından bahsedilmez. Klasik yunan felsefesi terminolojisi kapsamında tanrının zeki olması tanrıyı yüceltmeye manidir.
- Nazar, rey, akıl, zekâ bunların her biri arasında nüanslara dikkat ederek bir yapı kurulmalı ve onun üzerinden tartışma yapılmalıdır.
- Zekâ ve kudret karşı karşıya getirilirken akıldan bağımsız değerlendirilmektedir. Padişahın kudret, vezirin zekâyla ilişkilendirilmesinde akıldan bahsedilmemektedir. Çünkü zekâ tikellerin akıl kavramların bilgisidir.
- Teorik akıl pratik akıl ayrımı yapmıyorum. Pratik akla zekâ adını veriyorum. Böylece klinik psikolojiyle uyum da sağlamış oluyorum.
- Kesin inançlılar aklını inancın hizmetine koşarlar. Oysa akıl hakikatin hizmetinde olmalıdır. Nazar olmadan inanç olmaz diyenler Nazzam, Cüveyni ve Gazali arasındaki zamanı gözden kaçırmaktadırlar.
- Akletmek neden tanrının sıfatı olamıyor? Tanrı düşünür mü düşünmez mi sorusu insanların gündelik hayatta zihinlerini meşgul eden bir soru değildir. Öncelikle insan nasıl düşünür sorusu cevaplanmalı, mantık çalışılmalı, düşünmenin merkezine dair akıl-kalp ayrımı üzerinden anatomi bilinmelidir. Kuran’da beyin kelimesi yerine kalp kelimesinin geçmesi Arapçada o dönemde beyin kelimesinin olamamasındandır. Dimağ Yunanca ile Arapçaya geçmiştir.
- Tanrı bilir, âlimdir. Ama duyularla bilir. Neden cennette duyularla ilgili ödüller var da tinsel ödüller yok sorusu ile Tanrı neden duyularla bilip aklederek bilmez sorusu aynı sorudur.1500 yıl önce neden Araplar için düşünsel ödüller olsun? Tanrının düşünmenin konusu yapılması en erken 8. yüzyıldır. Düşünme onlar için karmaşa, dağılma, tartışma anlamına gelmekteydi. İslam’ın ilk çağlarında düşünmeye yönelik bütün eleştiriler çok büyük dirençle karşılaşmıştır. Mekke’de, Kudüs’te, Medine’de, duygunun, inancın, bağlılığın istendiği yerlerde düşünülmez. Dağılmaktan korkulmayan yerde düşünme ve tartışma gerçekleşebilir.
- Önce ne vardı, düşünme mi eylem mi, sorusu cevaplanmaya değer bir sorudur. Yuhanna incilinde önce söz(logos) vardı denir. Önce kelam vardı, tanrıyla birlikteydi ve tanrı kelamdı. Kelam düşünmek, araştırmak ve konuşmak demektir. Teoloji kelimesi teos ve logos kelimelerinden oluşmaktadır.
- Tanrının akletmediği, düşünmediği bilinmektedir. Tanrı işitir, görür ama neden koklamaz? Kindi, göksel kürelerin tanrısal olarak hayal yetisine sahip olduğunu görüp işittiklerini iddia eder. Bu düşüncenin kökenleri Sabii inancına dayanır.
- Pratik olandan pratik olanın bilincine yaklaşıldıkça tanrıya kötü sıfatlar yakıştırılmamaya başlanır. Bunun en önemli karşılığı mitostan logosa geçişin görüldüğü 5. yüzyıldadır. Gazali ile Mevlana ilgili anlatılanlar ve onlara yakıştırılanlar bedensel güçle ilgilidir. Cinsel gücün isnadı doğaya hakim olmakla ilişkilendirilmekte böylece tanrıya yakınlığın işareti olarak aktarılmaktadır. Oysa bedensel erdem hayvanlarda da varken tinsel erdem insana mahsustur. Burada söz konusu yakıştırmaların hangi insanlara ve çağa ait olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
- Düşünmeyle inanç bir araya gelmeli. Düşünen birey kafasını kuma gömmelidir. Ancak böyle inanç sarsılmaz. İnanan insan kendi iç tutarlılığını koruması adına bunu yapmalıdır.
- Goethe önce eylem vardı der. Çünkü 18-19 yüzyılda eylem öne çıkmış, düşünce eleştirilmiştir. Düşünme eylem karşıtlığı öncelikle düşünmenin içsel eylemin dışsal olmasıyla alakalıdır. Hangisinin önce olduğuna bağlı olarak bir hiyerarşi ortaya çıkar. (Tartışmaya dair; arenada hakikat aranmaz)
- İnanç, buyruğa neden olur, buyruk itaati, itaat ise eylemi doğurur.
- Düşünmenin üzerine düşünme felsefenin düşünmesidir. Eylem hesaba katılmaz. Teorisyenler kılı kırk yaranlardır. Yaşamla düşünme yan yana gelemez. Dinde bu nedenle düşünme olmaz. Eşarilik ve Maturidilik’in düşünmesi savunma amaçlıdır ve hakikate karşı tarafsız değildir.
- İnançla düşüncenin karşıtlığa girmesinin nedeni inançla eylemin özdeşliğe girmesidir. Düşünme ile eylem arasındaki ilişki İslam dünyasındaki ilk problemlerinden biridir. Hariciler imanla ameli aynı şey yaptılar. Ameldeki en küçük kusur imandaki kusur olarak görüldü ve çok kan döküldü. Ebu Hanife “dinde fıkıh ahkâmdaki fıkıhtan efdaldir” diyerek amelle iman ayrımı yapmış, ilk kez düşünce ile eylem ayrımına gitmiştir. Kendisinden sonra tercüme dönemiyle zaten bu ayrım İslam dünyasına girmiştir.
- Gövde ve dal ayrımı, usul(kelam) ve füru(fıkıh) ayrımıdır. Usul; ulûhiyet, nübüvvet ve meadden, füru ise ibadet ve muamelattan oluşur. Kelam ilmine Ebu Hanife El-Fıkhu’l Ekber demektedir.
- Dindar bilincin en tipik tavrı muhatabının düşüncesine saygı duymayı becerememesidir. Düşünce ile eylemin ayrılması insanın kendi önüne kendini nesne olarak koyması çok zordur.
- Eşari, Hanbelilerle ilgili “Onlar asla nasıl ve niçin sorusunu sormazlar çünkü bu bidattır” der ve kendisi de buna katılır. Oysa nasıl ve niçin demeden düşünülemez, nasıl demeden bilim niçin demeden felsefe olmaz. Eşari’nin çağdaşı Berbehârî ise risalesinde “ Biz Allah hakkında tefekkürden, itikat hakkında konuşmadan nehyolduk. Selef; Allah’ın isimleri, sıfatları hakkında tartışmaktan nehyolunmuştur” demektedir.
- İslam dünyasının ilk çağları ( sahabe,tabiin) rivayetlerin ve ayetlerin merkezde olduğu cihad ve iç savaşların yaşandığı dönemdir .Bu dönemde düşünce denebilecek ilk şeyler iki alanda ortaya çıkmıştır. Bunların birincisi kadere ikincisi mümin kimdir kâfir kimdir sorularına dairdir. Münafıklık üzerinden hiç tartışma olmamıştır çünkü hukuki sonuçları yoktur. Tercüme dönemiyle birlikte Kufe, Basra, Bağdat merkezli olarak düşüncenin önemi artmıştır.
- Bidat yeni, modern olandır. İnanç ruhun geçmişte kalmasıdır. Bedenin güncelde olup ruhun geçmişte kalması ruhun hastalığı sorununu doğurur. İlk İslam fetihlerinde yeni toplumlarla karşılaşılmasının doğurduğu sorunlar nasıl ve niçin sorularının yasaklanmasıyla aşılmaya çalışılmıştır. İmam Şafi eliyle dinde fıkıh reddedilerek fıkıh ahkâma indirgenmiştir. İlk kelam savunusunu Hanbelilere karşı Eşari yapmıştır. Daha sonra Gazali metinlerine Allah’ın zatı hakkında düşünmek vaciptir şeklinde başlamıştır.
- Prometheus, tilki,cin ve şeytanın aynı sınıfı temsil ettiği söylenir. Bunlar hesap ehlidir. Tüccar da aynı sınıfta yer alır. 21. yüzyılda bitcoin örneğinde görüldüğü gibi insanlık bilinci hala soyut hakkında düşünmeye alışamamıştır.
- O dönemde ancak işitme ve görme bilme aracıdır ve onun üstüne çıkılamamıştır. Kuran'daki akletme ile felsefi anlamda akıl alakasızdır. Çünkü Kuran'ın muhataplarından bu şekilde bir düşünme beklenilemez. Farabi'nin akıl risalesi okunduğunda akletmeye 6 farklı anlam verildiği görülecektir. Kuran'da isim olarak akıl yoktur, fiil olarak vardır. Akletmek zihinsel işlem olarak kullanılmıştır ve merkezi kalptir. Teorik olarak düşünmeyi düşünmeye rastlanılmaz.
Divan kelimesinin etimolojisi çok ilginç. Araplar zeki ve kurnaz insana hıı ente şeytaaan derler hâlâ hınzır bir gülümsemeyle.
Çok aydınlatıcı bir konuşma.teşekkürler.
gecenin karanlığının derinliğinde... yalnızlıkta, sessizlikte... ilim, şifâ, sükûnet.
Hocam sizi tanıma şansı elde ettiğim için çok şanslıyım. Sonsuz Farkındalık yolculuğunda yeni yollar açıyorsunuz, farklı bakış açıları getiriyorsunuz. tamamen yabancısı olduğunuz bir kitabın dış kapağını yada içinde şöyle bir göz atmayla hemen gerçek fikir edinemeyebiliyorsunuz. bazen şanslısınızdır hemen zihninizde şimşekler çakılır , en nihayette hedeflenen niyet farkedilir. bazende zaman alır. bazende şöyle bir bakar ve geçersiniz. Dunyadaki tum faydalı bilgiyede vakıf olma ve dokunma şansımız ne yazıkki hiç yok. farkındalık yada niyetmi diyelim işte tamamen yabancısı olduğumuz o dünyaya acaba gözüyle bagajlardan önyargılardan kurtulmuş olarak yorum getirme çabasıdır , yorumlamaya çalışmakdır , teşebbüsde bulunmak doğruya bir adım daha yaklaşmaktır. Bir adımla oncekine gore daha yakınsısınızdır artık.
Sorduğunuz soruya gelincede benim ilk aklıma gelen tanrının sıfatları ile müslümanın sıfatları dolayısıyla muslumanların yaşadığı sıkıntıların kaynağı birbirinden bağımsız bence. Tanrıya bahsettiğiniz sıfatları vermiş olsaydık yine bu kaçınılmaz sondan kurtulamazdık.
buna belkide en guzel cevap goren işiten bilen sıfatlarına rağmen muslumanların her şeyi yapıyor olması derdim. yani kaçınılmaz sona mani olmazdı.
yani ha hicretten 900 sene sonra kaçınılmaz sona uğramışsınız ha 2000 sene sonra. 2000 sene sonrada bir felsefecide çıkıp bu sefer elindeki o veriyle başka turlu yaklaşırdı buyuk ihtimal sizin sorduğunuz bu soruya.
bazen insan bir donguye giriyor ve o donguden çıkması kolay olmayabiliyor. paradigma değişimi gibi birşeye ihtiyacı var uynabilmesi , farkedebilmesi için.
eğer elinizde iyi hazırlanmış iyi bir yol haritası varsa her zorlukta nasıl süreçler izleyeceğiniz yada dinamik kendini guncelleyen geliştirilen bir procedureleriniz varsa kolay kolay zorlanmazsınız , bir şekilde çözümler üretirsiniz. daha sistematik çalışmak (tabii dinamik ve her zaman değişenduurmlara gore guncellenen ) çoğunlukla kazandırır.
Çünkü değişen şartlara ayak uydurmak için boyle hazırlıklı insan sayısı her zaman çok azdır. bazıları daha hazırlıklıdır çünkü değişen şartların göbeğinde illa birileri olur ve onnlar istemeden avantajlı olurlar ama kim bahsettiğim o çizgide hareket ederse avantajlı kesim haricindekiler dışında daha avantajılı durumda olacklardır. çünkü diğerlerine gore daha hazırlıksızlar içinde daha hazırlıklı ellerinde bir yol haritaları vardır.
Hocam sizi dinlerken sadece ve sadece sevgi muhabbet hissediyorum .Hep oralarda olun,bizim samimi hocalara ihtiyacımız var .Hem derya deniz hem anlaşılır insana dokunuyorsunuz
Ve derler ki: "Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık."
(MÜLK SURESİ / 10)
﴾50﴿ Ey peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği câriyelerini, seninle birlikte hicret eden amca kızlarını, hala kızlarını, dayı kızlarını, teyze kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca mümin bir kadın kendini peygambere mehirsiz olarak bağışlar, peygamber de onunla evlenmek isterse, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere, onu da sana helâl kıldık. Müminlere eşleri ve sahip oldukları câriyeleri hakkında hangi kuralları geçerli kıldığımızı biliyoruz. Sana mahsus olanı güçlük çekmeyesin diye meşrû kıldık. Allah çok bağışlayıcı, pek esirgeyicidir.) ........Yahu herkes helal olmuş peygambere istediğini, yakaladığını götürebilirsin diyor, bu mu bize doğruyu gösterecek kitap ki cehennemle korkutuyor bizi
@@ilhanyaldz649 bu ayeti kurandan aldığına emin misin ?! 10 yıldır kuranla hemhâlim asla böyle bir ayet okumadım.
@@HerTeldenVlogg evet ahzap 50 aç bak demek ki bakmamışın veya görmek istememişsin
@@HerTeldenVlogg Dinsizler kadar din ile hasbihal olmuş kimse yoktur.
@@HerTeldenVlogg Daha ahzap 50 neki? Muhammed hafsanın gününde kıpti cariye mariayla hafsanın yatağında yakalanınca hanımlar ayaklanınca muhammed hemen hanımlarını boşamayla tehdit ayetini yapıştırıveriyor.
Misafirler kalkmıyor ayet çakıyor.
Muhammedi öğlen uykusundan uyandırıyorlar muhammed çakıyor ayeti. Ayşeyi ben alırım diyene hemen çakıyor ayeti.
Ama ifk hadisesinde muhammed hemen ayet çakamıyor 40 gün bekliyor. Belliki muhammedde şüphe içindedir.
Yani anlayacağın vahiy palavradır.
Muhammedin ihtiyaca göre uydurduklarıdır.
Vahiy alıyor olsa, arkasında ellahı olsa medineye niye kaçsın?
Mekkede koskoca 11 yılda ancak 100 civarı kişiyi kandırabiliyor.
Medineye kaçıp medinede terörle siyasi ideolojisini oturtuyor.
Değerli hocam banka muhasebeye kimsenin aklı ermez ilken nasıl felsefeyi anlasın! Muhteşemsiniz
Hocam Hakikat yolunda cesur düşüncelerinizi takdir ediyorum..Ben hep şunu düşünürdüm Dostoyevskinin kitapları bile çok daha edebi eserlerdir..İnsana ve hayata dair birçok gerçeği bünyesinde taşır..Dindar bilinç ise Dostoyevskinin bi sözünü paylaşsanız hemen Peygamber efendimiz de şunu demiştir O daha değerlidir bizim için tarzında yorum yapar..Dindar bilinçte çoğu kez gördüğüm kötü durum şudur ki Onlar Geçmişte yaşamış çok değerli filozofları ve Çok büyük yazarları yani düşünen insanları aşağılama yok görme değersizleştirmekten hiç çekinmezler..Nietzsche çok büyük bir düşünür ama onlara göre Cehennemde yanacak bir odundur..Yani hiç acımaları yok..Kendileri gibi düşünmeyen herkesi yok etmek istiyorlar..Saygılar..
Tesekürler
Fırsat buldukça dinliyorum faydalanıyorum video lar içinde teşşekkur ediyorum saygı duyuyorum
teşekkürler hocam, ''kur'an'daki allah akletmiyor ve düşünmüyorsa bu, hz. muhammed'in ve toplumunun akletme ve düşünme kabiliyeti ile alakalıdır'', öz olarak bunu anladım.
Tanri ile para soyutlaması efsane oldu. Hocam emeğinize sağlık!! Sizi çok seviyorum!!
Hocam bu sohpetleriniz, sizi canli yayinda dinlemek okadar degerli ki kendimi cok özel hissediyorum.yıllar sonra gecmişe dönüp baktıgımda hayatimin en degerli anlarindan biri olarak hatirlayacagim unarim bir gün ayni ortamda sizi dinleme sansı bulurum.Belki sizi tam olarak anlayamiyorum anladigimdan cok daha fazlasini anlattiginizi biliyorum iyiki varsiniz.yorum yaoan ahmak trollere takilmayin cok egitimli bir kitle sizi sesizce dinliyor. Tekrar tesekkurler
@@user-nq2xh 👍
Okudukça, okumam gereken daha ne ne kadar çok kitap var, diye düşünmekten yoruldum...ki bu tatlı bir yorgunluk!..
Sizi izlemek de keyif...Ömrünüze bereket sayın Hocam.
Teşekkür ederim.
Hocam teşekkür ederim:Zeka- Akıl ayrımı açıklamanız için. Yıllardır öğrencilerime bunu anlatırım.
Acaba bu hoca nediyor diye 2 senedir tüm videolarını defalarca dinliyorum , not alıyorum.bazı kısımlarını defalarca dinliyorum.Onca kitabın ve deneyimlerin özetini sunduğunu anlıyorum, teşekkür ediyorum
üstadım, her dinlediğimde yeni bilgilerle karşılaştığım pek ender insanlardan birisiniz. çok değerli buluyorum. teşekkürler, iyi ki varsınız.
Sanırım dünyada insanın sahip olabileceği en büyük değer en iyi şekilde düşünebilmek.
th-cam.com/video/feCQVxR8xoQ/w-d-xo.html
@@user-nq2xh Mümkün olduğu kadarıyla her konuda diyeyim o zaman. Hayal olması ayrı konu. Tabiki insan bildiği konular hakkında kendi çapında en iyi şekilde düşünebilir, bilmediği konular hakkında değil. Benim tabirim genel bir tabirdi. Beyni kullanmak anlamında söyledim. Bu yeterli olmaz mı sizce? Eğer isterseniz her konu detaylı olarak tartışılabilir ama ben detay vermedim genel söyledim.
@@user-nq2xh pekiyi👍
2.soru
Tanrı niçin işitir görür ama koklamaz?
Koklamak üzerine çözümleme
İçtenlikle beklediğim bir ders
Belkide tanrı sandığımız gibi bir tanrı değildir.
Sınırsız düşüncenin bizi götüreceği son kıyamet olacaktır.
Dücane hoca bir güce yaslanmak istese, inanın bunu en üst sevyede yapabilirdi. Ama o birçok kişinin hayır diyemeyeceği maddi malzemeyi elinin tersiyle itti; kendini yalnızlığa mahkum etti.Yani zoru seçti. Beğen beğenme, ama tercihini zordan yana kullandı; takdir etmek lazım👏🏼👏🏼👏🏼
Bunu da farketmek her kişinin işi değildir👏
Ada alabilecekken adalarda paralar istifleyecekken bir adaya cekilmek cok zor acaba bunu nasil basardi keske onu da anlatsa
(İyi) doğruyu ve hakikati örtmek için görmezden gelmek için kullanılan bir argümandır
Teşekkürler
en çok güldüklerim , güllü yasin kitabı... Kant'ın uçanı kaçanı affetmemesi , chat de müsilaj geyiği...ve chatte biri muhafazakar lık insanın kendini muhafaza etmesidir dediii:))... en çok sevdiğim , Dücane hocanın ,ben bir tamirciyim demesi , kavramın düşünmeye , tikelin zekaya yakın olması , ebu hanifenin iman la , ameli ayırması..
Thanks!
Basir(Gören)-Semi(İşiten)-Alim(Herşeyi bilen)-Hakim(Her şeyin hikmetini bilen ve hikmetle yaratan)...
Bir zamandır ben de tekrar bir arayış içerisindeyim ve bir vakit aklıma Allah'ın neden koku sıfatı yok sorusu gelmişti, tabiki yine Allah'ın doğası ve görme-duyma sıfatlarının anlatmaya çalıştıkları hakkındaki düşüncelerimin ironi kısmıydı. Bu videoyu görünce belki konu benzerdir diye aklıma gelmişti, koku sıfatının örnek olarak verilmesi bir içimi gıdıkladı doğrusu.
Düşünce mi önce gelir, eylem mi sözü kesinlikle anlamsız bir ifadedir ve yürümek mi önce gelir el sallamak mı demek ile aynı şeydir. Bir tıp doktoru olarak kesin bir bilgiyle söyleyebilirim ki; düşünmek de bir eylemdir. Kendi isteğiniz ile fiziksel bir uzvunuzu hareket ettirdiğiniz gibi, düşünce de kendi isteğiniz ile ilgili (düşüncenin konusu olan) norosinaptik yolaklarınızı harekete geçirirsiniz. Düşünce ve eylem arasındaki fark yalnızca uzuvsal ve mekansal bir farktır ve hakikatte her ikisi de hareketin iki farklı türüdür...
Keşke herkes dinlese.. belki idrak yolları açılır.. bir kurtulamadık şu idrak yolu enfeksiyonundan..100 yıldır kronik
Başlangıçta ben de 19 sistemine iman etmiştim ve sonra saçma olduğunu düşündüm ve ducane hocayı keşfettim.Hakikati ararken bir şeylet kaybettik tabbi...
Uyurken youtube açıyorum sabah 7.13 te uyandım karşımda siz anlatıyordunuz güzel güzel bende abone oldum.. ❤️ Rüyamda bir şehirdeydim yeni taşınmışım, zemin kattı, dışarıya çıktım sokak sakindi ve birden karşımda boynuzsuz geyik gördüm, bu nasıl buraya gelmiş diye düşünürken arkasında fil gördüm, işler yolunda değil herhalde bunlar şehire indiğine göre derken, en arkada onları kovalayan bir domuz çıktı, bana saldırdı ama ısıramadı, oğluma evin kapısını kapat diye bağırmak isterken sesim çıkmıyordu ağaca tırmandım rüya bitti karşımda sizi gördüm 😅bu, arada domuzun ağzında boğazında beyaz bir ip halan gibi bişey vardı yutmuş herhalde.
Ne iyi geldi pazar pazar,, zihin açıcı ma aile dinliyoruz ama tek not alma ihtiyacı alan benim.. emeğinize sağlık
İşitmek ve görmek daha somut bir kavramken düşünmek ve akletmek işitmek ve görmeye göre daha soyut kalmıyor mu hocam? Her yerde oluşu da akletmek ve düşünmeye göre daha somuttur. İşitmede "ses", görmede görüntü oluşturan her şey varken akletmek ve düşünme karşılığında konulabilecek şey muallakta kalıyor. Akledilen ve düşünülen şey kime göre ve neye göredir. Ama işitme ve görme nettir. Bizi düşünmeye sevk ettiğiniz ve ufkumuzu açtığınız için müteşekkiriz.
Hocam teşekkür ederim emekleriniz için... Konu kimin umrunda olur ki diyorsunuz "bir siyasal konu olmayıp gundemden uzak olsada, verdiğiniz bilgilerle daha eğitimli "kendi sürecim içerisinde "olarak siyasal konusmayi yada tv programlarını dinleyip retorik mı cedel mı yoksa hakikat peşinde mı gibi noktaları bile sorgular hale geldik. Bu yayınınız da neden bu haldeyizin en azından kıyısından köşesinden dokunuyor. Iyi ki yayınlar var ki her videoyu tekrar tekrar izleme şansımız var. Sayenizde kısık ateşte pişiyoruz...
Üstadım bu soruyu ilk defa duydum ve düşündüm çünkü cevabimi içimde hep vermişim galiba.... Her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten niye akletsin ki ? Fakat hemen şunu fark ettim her şeyi bilen neden gücü olsun ki veya tersi herşeye gücü yeten niye herşeyi bilsin ki ...gene geldik akla... Eylemde bulunmak ysni düşünmek eylemi deneye değil zihne bağlıdır
Ayrıca doğru/ iyi/ güzel üçlemesinin ilk iki nitelemesini karşıtlık ilişkisiyle bağladığımızda niteleme kendiliğinden ikiye düşer.
İyi ve doğru arasında karşıtlık ilişkisi zorunlu değil yalnızca mümkün. Bunu olmayana ergime ile ispatlayabiliriz. Sözgelimi su içmek hem doğrudur hem iyi. Spor yapmak hem doğrudur hem iyi.
Su içmek veya spor yapmak hasıl doğru oluyor, açıklamayı dener misiniz? (Açıklayamayacaksınız, çünkü zihniniz su içmek ile zehir/sigara içmek ya da spor yapmak ile yan gelip yatmak arasındaki karşıtlığa dayanıyor. Söyleneni anlamak istiyorsanız, önce "doğru" kavramını belirlemeye çalıışmalısınız.)
@@DucaneCundiogluResmiKanal Öyleyse sizin örneğiniz üzerinden gidecek olursak, ben kanser değilsem, doktorun bana "kanser değilsin" demesi doğrudur. Geriye iyi olması kalıyor. Eh, sanırım iyidir. Kanser olmadığımı öğrenince yüksek moralle yaşarım, bu da faydalıdır.
Hocam emekleriniz için teşekkür ederim.Sabrınız için de kutluyorum sizi...(Canlı yayında, dersi kaynatmak için alakasız konularda konuşan öğrenciler gibi yazan takipçilerinize katlanma sabrınızı kast ediyorum.Nadiren bakıyorum canlı yayını izlerken ve her seferinde "Ya sabır, bunlar Dücane hocanın ne dediğini hiç anlamamış yahu !!! deyip bakmamayı seçiyorum..)
Sorunuzun Cevbı:
Tanrılar vasıfsız, güçleri sınırlı
ALLAH Noksan sıfatlardan uzak,Sonsuz güçlüdür.
Emeğinize sağlık
Zaman zorunlu olarak kendisine tabi kılıyor herşeyi. Bilim dünyası da, düşünce dünyası da, inanç dünyası da zamana boyun eğmek zorunda. Ama geçmişi olmayan gelecek olmaz geçmiş daima geleceği etkiliyor, hep aktif. Gelecek geçmişi hem yıkıyor, hem de ona muhtaç.
Tanrı mutlaktır. Zamanın kendisi
Teşekkür ederim Hocam emeklerinize sağlık
"İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez. Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez...Ziya paşa.
TESEKKURLER EFENDIM...
Akletmek eksiklerin yükselme gayretidir. Allah mutlak olduğunu belirttigine göre akletmesi sozkonusu olmayabilir.
Sizi zevkle dinliyorum ve anlıyorum.. inanılmaz hassas bir ruh haliniz olduğana eminim..ama yaptığınız iş diyalektikten, müsamereden karşılıklı fikir teatisinden çok çok daha önemli.. bu yüzden konuşurken sürekli açıklamalar yapma gereksinimi dinleyiciyi yoruyor..lütfen kimin ne dediği değil sizin bir bütünlük içinde ne dediğiniz önemli..zira yaptığınız konuşmalar gösterdiğiniz fedakarlığın değerinin bugünden anlaşılması olanaksız..çok teşekkürler
çünkü düşünmek bilinmeyen karşısında bir eksiklik biçimidir. yani düşünmek bir tür eksiklikten ortaya çıkar. tanrı herşeye gücü yeten ve herşeyi bilen olduğundan bir tür eksiklikten kaynaklanan "düşünmek"ten münezzehtir.
Bu zaten malum, sorunun amacı, işitme ve görme de bir eksiklik olduğu halde her şeye gücü yeten ve herşeyi bilen tanrı niçin işitmeye ve görmeye ihtiyaç duyuyor? (Soruyu anlamak bu kadar mı zor?)
@@DucaneCundiogluResmiKanal anlıyorum ne demek istediğinizi. Ancak düşünmenin acziyet içeren bir eylem olduğunu görmenin veya duymanın olmadığını söylemeye çalışıyorum. Görme ve duyma acziyet içeren bir ihtiyaçtan doğmaz, default. Ama acze düşmeyen düşünmez. Mesela göz hep görür, tehlikeyle (söz gelimi aslanla) karşılaştığında görmeye başlamaz. Ama düşünce default değil. Düşünce acze düşünce başlar. Yani düşünmeye eşlik eden acziyet duygusunu tanrıya yakıştıramayız o yüzden. O'nun herşeye gücü yeten olması ile çelişir. Yanlış düşünüyor da olabilirim. Saygılarımla. Sizden çok şey öğrendim. Teşekkür etme fırsatı bulmuş oldum bu vesileyle. Teşekkürler bana kattıklarınız için. 😀
@@tugrulsarikaya Yanlış. Mesela görme fiilini düşünelim. Önünüzde bir vazo, bir bardak veya bir sandalye olduğunu görerek anlarsınız. Yani vazo ve bardağın belirli bir zamanda belirli bir mekanda var olduğunu. Peki Tanrı neden görmeye ihtiyaç duyar ki? Zaten o nesneleri o mekanda ve o zamanda var eden kendisi.
Dücane Bey bu güzel konuşma için teşekkürler, gayet açıklayıcı bir çalışmaydı. Malum Kur'an'da akıl rasyonalizmdeki akılcılıkla hiçbir ilgisi yoktur. Sezgisel akıldır yani soyut ve metafizik kavramlarda içeren dini olguları kavrayıp, yaşama uyarlayan aracı bir kavramdır. Alimin, bilim adamı anlamında olmadığı gibi...
Teşekkür ederim Dücane bey
Not: Yazdığım yorumların silinmemesini istirham ediyorum. Buraya yorum yazmak için de emek ve zaman harcıyoruz. Sayın Video Sahibi.
iyi ile doğru konusuna çok iyi yaklaşmışsınız.
Buna bence iyi orneklerden biri hemen aklıma gelen Hz. Musa ile Hızırın yolculuğu mesela.
Mesela Muslumanların ilk donemi , ozellikle 4 halife donemine kadar derdim. Tabii tartışmaları çoktur. İslamın bu donemini şöyle değerlendiriyorum. hayatın Çağın gerçeklerinden kopmadan yaşamışlar. Her kes İslam öncesinde uğraşısı neyse ona devam ediyor ama islamın getirdiği bazı hassasiyetler dahilinde. hayattan el çekmiyorlar , munzevi değiller. tam tersine hayatın içindeler ve hayatın sorunlarından tüm güçleriyle mücadele ediyorlar çözümler arıyorlar gerekirse savaşıyorlar , çok cesurlar , tüccarlar , girişkenler . dağ başında yada bir tekkede inzivaya çekilmiyorlar. Cesaretle atılıyorlar ve sorunları islamın bazı hassasiyetleri içinde çözümler üretmeye çalışıyorlar. Savaşçılar. Siyasetçiler. devlet adamılar. Yargıçlar. Maliyeyle uğraşıyorlar.
Müthiş bir içselleştirme ve cesaretle atılma görüyorum.
iyiyle doğrunun karşıtlığında yada çelişiyor gibi gorunmesinde etkenlerden birininde zihinsel gücün ve bilginin yetersizliğinin daha ön planda olduğunu düşünüyorum. Maddi güç yada Güç diyelim (bu herşey olabilir aslında) sadece planların istenilen sonucu elde edilebilmesi için belli bir %x kadar etki ile hızlandırır. ama zihinsel guc mukkemlse diğer güçleriniz %0.00001 dahi olsa siz 100 bin hamle sonrasını hesaplayıp istediğiniz sonucu alabiliyorsanız çelişmezsiniz ve yıkılmazsınız.
insan olduğumuziçin bunu yapamıyoruz ve tum sorunlarımız buradan başlıyor.
Neyi kastediyorum. Satrançdaki 10 hamle 100 hamle sonrası gibi bir hesaplamayı. yada zihinsel dayanıklılığı yıkılmamayı.
Adil nusirevan geldi sık sık bu sohbeti dinlerken aklıma nedense...
ben olan ''ben'' in bana ait olduğunu ve ben olduğunu kavrayabilirsem biraz olsun rahatlıcam..bana ait olmadığını gösteren o kadar çok düşünce biçimim varken hangi mantıksal düşünceyle bana ait olduğunu kavrıycam oda epeyce büyük sorunsalım..
Video başlığını gördüğümde ilk aklıma gelen cevap; "Tanrı'nın düşünmeye neden ihtiyacı olsun ki. Sonuçta düşünmekten maksat bilgiye erişimdir. El Alim olanın düşünmesi abes olur. Hatta bu bağlamda düşünmenin bir eksiklik olduğu bile iddia edilebilir" olmuştu . Fakat videoyu izledikten sonra mevzunun biraz daha derin olduğunu anladım. Şimdi karşı sorum şu ; madem ki teorik aklın eylemi soyutlama, yani kendine yabancılaşma ile başlıyor. O halde "şah damarımızdan daha yakın" olacak kadar içkin ve O her yerde denecek kadar aşkın bir varlığın kendine yabancılaşması mümkün müdür? Hem bu sorunun hem de Dücane Hoca'nın sorusunun faal aklın özgür iradesi problemi ile bağdaştırırsak ilginç açılımlara kapı aralanabileceğini "seziyorum"(orhan veli'nin şiiri gibi duyuyorum, ama anlatamıyorum:)). Ayrıca Kuran'da "mekerallahi" ifadesinden pratik aklın Tanrı'ya izafe edildiği sonucu çıkar mı?
Teşekkürler hocam. Düşünmenin şeytani görülmesinin, konuşmanızda değindiğiniz phronesis ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Bilginin getirdiği öngörme kabiliyeti, pratik olarak Tanrı'nın inayetine ve kadere "yararlı" bir alternatif doğuruyor. Bu ise geleceği Tanrı'nın kudretinin dışında hesaplayabilmeyi mümkün kılıyor. Yani Tanrı'ya imanı temin eden bir bilinmezliğin ve acizliğin teorize edilebilmesi ve öngörülebilmesi temelde Tanrı inancına karşı bir durum. Bunu Enok'un kitabında daha net ifadelerle görebiliyoruz. Pznzmue, Azazzl ve diğer meleklerin insanlara doğa bilgilerini öğretmesi inancın büyüsünü bozuyor ve insanları "yozlaştırıyor."
Efenim saygılar iyiki sizi tanıdım. herkes kendinden büyük bir şeye ait olma ihtiyacı duyar ve bu basit olarak sadece YALNIZLIK KORKUSU mudur . Din birlikten kuvvet doğar mekanizmasını işleten en güzel organizasyon mudur vede faydalısı.
Teşekürler hocam.
dücane hoca, ben bugün gördüm ve izledim bu anlatımınızı. sizinde belkide bilginiz olduğu ama sadece bende söylemek isterim ki tanrının akıl etmesi olayı yunan felsefesinde tartışıldığı gibi daha çok ibn i sina işarat kitabında bizim islami tanrı tasavvurumuza yaklaştıra bilmek için bu konu üzerine çabalar ve yorum getirmeye çalışır. ama aklın mantıktaki anlamına göre onu tanrı tasavvurunda aramamız sanki mümkün olmayacak gibi. çünkü insandaki akıl etme olayının temelindeki yatan şey ile bizim semavi dinler dediğimiz islam v.s tanrı tasavvurunun temelinde çok büyük fark olduğundan kavram aynı gibi dursada anlam açısından çok farklı olduğu için tanrının akıl etmesi biraz farklı biçimde tartışılmıştır.
düşüncelerinizi bizimle paylaştığınız için minnettarız
tomurcukları toplayalım bu konu çok mühim emeğinize sağlık hocam
Bende hep sorardım tanrı işitir görür ve sever ama niye canımı sıkıldı da bizi yarattı dediğim de hemen şu cevap la karşılaşırdim tanrı da insani duygular olmaz derlerdi bende ozamm sevmekte insani bi duygu nasıl seviyor tanrı derdim susarlardı hocam emeğinize sağlık agizini za sağlık keyifle diliyorum sizi
aklı yaratmıştır akıllı değildir zekayı yaratmıştır zeki değildir hayatı yaratmıştır HAYY'dır CANLI değildir
her şeyi kuşatmışdır ama hic bir şeyi yoktur...!
Görmeyi yaratmıştır ama gören değildir duymayı yaratmıştır ama duyan değildir bu mantıkla bakarsak bunu da söyleyebiliriz
aynen 😉
Zıttı olmadığı icin hic bir şeyle izafe edilemez anlatılamaz ve asla bilinemez..
@@user-nq2xh işte bu yüzden Allah a merhametli ya da iyi demek saçma çünkü iyiliği yaratmıştır ama kendi iyi değildir ya da merhameti yaratmıştır ama kendi merhametli değildir nasıl ki kötülüğü yaratıp kendinin kötü olmadığı gibi ya da kibri yaratıp kendinin kibirli olmadığı gibi
@@user-nq2xh yani kısaca Allah merhametli mi diyosun anlamıyorum lafı ağzında geveleme
Evet saf düşünce iyi ama saflıktan uzaklaşan düşünce ise kötüdür.
3 sene once Kutsal kitaplarin kaynaklari adli kitabi okudum, artik gokten indigi zannedilen kitaplarin ne kadar "ilkel" olduguna kanaat getirdim.
Kuran-ı Kerim’in en çarpıcı 2 mucizevi özelliği:
1. (Kuran’da bildirilen) Allah’ın vasıflarındaki kusursuzluk:
Alemlerin Rabbi olması (Fatiha, 2) O’ndan başka ilah olmaması (Al-i İmran, 2) Kıyameti istediği zaman koparacak olması (A’raf, 187)...
“Gözler O'nu görmez, O bütün gözleri görür. O Latif'tir, haberdardır.” (En’am 103) “Sözünüzü ister gizleyin isterse açığa vurun; unutmayın ki O, kalplerin içindekini bilmektedir.” (Mülk suresi, 13) “Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’am, 59)
Allahın insanların içinden geçenleri bilmesi (Mülk, 13) İnsanların rüyalarını belirlemesi (Saffat, 102 ) Ahirette insanları diriltecek olması (Abese, 22) Kimsenin O'nu görememesi ve O’nun her şeyi görmesi (En’am, 103) , Her şeyi bilmesi (Enam, 59)...
2. “İman etmiyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin!” (Şuara, 3) ayeti ve bunun gibi Hz. Muhammed’in ruh halini ortaya koyan, onu ve mü’minleri eleştiren, ilahi tepki niteliğindeki ayetler.
Örnek:
Abese suresinin ilk ayetleri:
“Yüzünü ekşitip başını çevirdi. Görme engelli o kişi geldi diye. Ama (ey Peygamber!) Sen nereden bileceksin, belki o kendini arındıracaktı. Yahut o bir öğüt alacak, bu öğüt kendisine fayda verecekti. Sen ise kendini her bakımdan ihtiyaçsız görenle ilgileniyorsun. Onun arınmamasından sen sorumlu tutulmayacaksın ki! Gönlünde Allah korkusu taşıyarak koşup sana geleni umursamıyorsun!” (Abese, 1-10)
Diyanet tefsirinden:
“Hz. Peygamber putperest önderlerin ikna edilmesi halinde onları izleyen halkın İslâm’ı daha kolay benimseyecekleri düşüncesiyle onlarla da meşgul oluyordu. Böyle biriyle yaptığı görüşmenin ortasında yanlarına gelen görme engelli sahâbî Abdullah İbn Ümmü Mektûm’un kendisine yönelttiği sorudan rahatsız olarak yüzünü ekşitmiş, ona cevap vermemişti. Bunun üzerine Allah Teâlâ, resulünü âyetlerdeki sitemli ifadelerle uyardı. Bundan etkilenen Hz. Peygamber’in, daha sonra zaman zaman Abdullah’ı gördüğünde, “Kendisinden dolayı rabbimin beni azarladığı şahsa merhaba!” diyerek ona iltifatta bulunduğu rivayet edilir (Hattâbî, Me‘âlimü’s-Sünen, III, 3; Sa‘lebî, el-Keşf ve’l-Beyân, X, 131; Begavî, Tefsîru’l-Beğavî, V, 210).” kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Abese-suresi/5759/1-10-ayet-tefsiri
Kuran-ı Kerim’in mucizevi özelliklerine örnekler (1-15):
1. (Kuran’da bildirilen) Allah’ın vasıflarındaki kusursuzluk: Alemlerin Rabbi olması (Fatiha, 2) O’ndan başka ilah olmaması (Al-i İmran, 2) Kıyameti istediği zaman koparacak olması (A’raf, 187)...
“Gözler O'nu görmez, O bütün gözleri görür. O Latif'tir, haberdardır.” (En’am 103) “Sözünüzü ister gizleyin isterse açığa vurun; unutmayın ki O, kalplerin içindekini bilmektedir.” (Mülk suresi, 13) “Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’am, 59)
2. Allahın insanların içinden geçenleri bilmesi (Mülk, 13) İnsanların rüyalarını belirlemesi (Saffat, 102 ) Ahirette insanları diriltecek olması (Abese, 22) Kimsenin O'nu görememesi ve O’nun her şeyi görmesi (En’am, 103) , Her şeyi bilmesi (Enam, 59)...
3.“İman etmiyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin!” (Şuara, 3) ayeti ve bunun gibi Hz. Muhammed’in ruh halini ortaya koyan, onu ve mü’minleri eleştiren, ilahi tepki niteliğindeki ayetler (örnek: Abese suresinin ilk ayetleri)…
4. Bebeğin Oluşumu Mucizesi
th-cam.com/video/A3043ikEbks/w-d-xo.html
kurandaceliskiyoktur.com/kuran-mucizeleri/insan-yaratilisindaki-mucizeler/
5. Rum suresindeki gelecekle ilgili iddianın gerçekleşmesi(sorularlaislamiyet.com/rum-suresinde-belirtilen-rumlarin-iranlilara-perslere-galibiyeti-kac-yil-sonra-gerceklesmistir)
6. Bir diğer Kuran mucizesi: Atmosfer Basıncı,
alhudagroup-tr.com/web/tr/article-text/106/1/005-Kuran%C4%B1-Kerimdeki-Mucizeler-Y%C3%BCkseklikte-Bas%C4%B1n%C3%A7-ve-Oksijenin-Azalmas%C4%B1
7. Bir diğer mucize: Evrenin Genişlediğinin Kuran’da bildirilmesi:
“Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz.” (Zariyat Suresi: 47) kuran-ikerim.org/evrenin-genislemesi
8. Kuran’ın diğer mucizevi özellikleri: Kur’an’ın vahiy sürecini ayrıntılı açıklaması: “Onu zihnine bir an önce kaydetmek için, okumada acele etme. Onu zihninde toplayıp okumanı sağlama işi bize aittir. O halde onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et. Sonra onu anlatmak elbette bize aittir. (Kıyamet, 16-19)”.
9. İmanla ilgili ayetlerdeki kusursuz ayrıntı:
“İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedî kalırlar.” (Maide 10) Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyenler, “Bir kısmına inanırız ama bir kısmına inanmayız” diyenler ve bunlar arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu, işte gerçek kâfirler bunlardır ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır (Nisa 150-151)
“Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bu şekilde davranan birinin dünya hayatındaki cezası ancak rezil rüsvâ olmaktır; kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine itilirler.” (Bakara 85)
10. Bal Arısı Ayetleri:
kuranmucizeler.com/bal-arisi-ve-kuran-mucizesi-32-allah-gecer
11. İki Deniz Arasında Engel Bulunduğunu bildiren ayet (kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Furk%C3%A2n-suresi/2908/53-ayet-tefsiri)
12. Kur’an ayetleri kendisine vahyedildiğinde Hz. Muhammed’de sıradışı haller görülmesi:""Bazen bana çan sesine benzer bir sesle hitap edilir. Bu bana en ağır gelen vahiy şeklidir. Melek benden ayrılıp giderken, ben de gelen vahyi tastamam hıfzetmiş olurum." kuran-ikerim.org/vahiy-nedir-vahyin-mahiyeti-ve-cesitleri-nelerdir-kuranda-vahyin-cesitleri-gecmekte-midir)…
13. Kuran’daki tutarlılığa örnek: Münafıkları kınayan onlarca ayet, hatta sure bile varken Kur’an’da münafıklığı öven bir tane ayetin olmaması…Kur’an’da inkarcıların “hayvanlardan daha aşağı olduğunu” (Furkan, 44) belirten ayet varken küfre, şirke methiyeler düzen bir tane bile ayet olmaması…
14. Kuran’daki tutarlılığa bir diğer örnek:
Aklını kullanmamayı kınayan (“O, aklını kullanmayanlara kötü bir azab verir” (Yunus, 100).) ayetler içeren Kur’an’da aptallığı, ahlaksızlığı teşvik eden bir tane bile ayet olmaması…
15. İnsanın zamandan ve mekandan bağımsız olarak hayatta karşılaşabileceği ya da karşılaşacağı temel haller/koşullar için Kur’an’da bir hükmün olması, yani her temel durumda müslümanın yapması gerekenin açıkça bildirilmesii (Kuran’ın aksine örneğin İncil’de - tahrif edilmiş olduğundan- çeşitli tutarsızlıklar olmasının yanında mirasın nasıl paylaşılması, kişinin ölmek üzere olduğunda ne yapması gerektiği gibi konularla ilgili bir ayet yoktur...)
Örnekler:
1. Evlilikte eşlerin birbirine nasıl davranması gerektiğini bildiren ayetler (örnek: Nisa, 34)… Boşanmış olan bir müslüman kadının yapması gerekenlerle ilgili ayetler (ör: Bakara, 228)
2. Zengin müslümanların yapması/yapmaması gerekenlerle ilgili ayetler (ör: Kasas, 76-81)
3. Fakirlikle yüzleşen müslümanların yapması/yapmaması gerekenlerle ilgili ayetler (ör: Bakara, 273)…
4. Kötülüğe karşı müslümanların tavırlarının ne olması gerektiğini bildiren ayetler (ör: Hac, 41) Kuran ayetleriyle alay edildiğine tanık olan müslümanlara yönelik emirler (ör: Nisa, 140)…
5. Şeytansı düşünceler zihinlerine üşüştüğünde müminlerin (yani müslümanların) yapmaları gerekenleri bildiren ayetler (ör: Fussilet, 36) Günah işlemiş olan müminlere yönelik emirler (ör: Nisa, 17)…
6. Kendilerine laf atıldığında, bir musibetle karşılaştıklarında, sinirlendiklerinde, zulme maruz kaldıklarında, kendilerine ölüm geldiğinde,… müminlerin yapmaları gerekenleri bildiren ayetler (ör: Furkan, 63; Rum, 36; Şura, 37,…)
@@islamvedeistateistfikirler3968 ustat sizin cenahtan Ebubekir Sifil soru soruyor, "Kurani Kerim in son kitap oldugunu ispatla", karsisindaki kisi de ayni senin gibi su ayet surda son kitap oldugu yaziyor. adam da diyor ki "birsey kendine ispat olmaz". sen de costurmussun ayetleri. fakat tarif edilen tavuk gibi botanik hayati betimleyen cennetle ilgili ilkelligi goremezsin. rahmetli Turgay Yildiz bir skecinde "ben peygamberim. bana inanmiyorsaniz, ölünce görürsünüz" demisti. bilinmezlik, tanri korkusu, ölüm korkusu, cehennem korkusu ile insanlari teslimiyete razi etme cabasi. baskan "akil, us" nerde. ustadi nerenden izliyosun, arap ilkeli gibi buraya ayet dizmissin. al sana ayet, al imran 124. bedir savasini muhammet kazansin diye sayisi 3000den 5000e cikarilmis nisanli (egitimli) melek gondermis tanri. kimi kekliyosunuz
@@schachspieler3254 “fakat tarif edilen tavuk gibi botanik hayati betimleyen cennetle ilgili ilkelligi goremezsin.”
Cevabım:
“Orada onların duaları, “Sen bütün noksan sıfatlardan uzaksın Allahım!”; karşılıklı iyi dilekleri de “selâm” şeklinde olacaktır. Duaları da, “Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun” diyerek son bulur.” (Yunus Suresi, 10)
Yukarıdaki ayet cennette mü’minlerin sözlerinin kontrollü olacağını belirtmektedir. Allah Teala cennetliklerin kalplerinde kin barındırmayacağı için onların duyguları da kontrol altında olacaktır. Yani cennetlikler arasında gerçekleşen diyaloglarda kızgınlık ya da küskünlük gibi duygusal zaaflar vuku bulmayacaktır.
“Orada boş söz işitmezler, kendilerine yalnız esenlikler dilenir. Orada, sabah akşam rızıkları hazırdır.” (Meryem Suresi, 62)
İlgili ayette, cennette insanların ne tür sözler sarfedecekleri bildirilmemiş olsa da, cennette “boş sözün işitilmeyeceği” ifadesinden insanların, orada günah içeren ya da argo olarak bilinen sözler sarfetmelerini önleyecek şekilde düşüncelerinin ve davranışlarının kontrollü olacağını çıkarmak mümkün. Bunun yanısıra cennette “yalnızca selam sözünü işitmenin” gerçek anlamı dikkate alındığında bu eylemin, normal şartlarda oldukça sıkıcı olsa da cennette insanların fiziksel ve psikolojik durumları kontrollü olacağından cennetliklere bıkkınlık vermeyeceği düşünülebilir.
“Sonra siz ey yoldan sapmış inkârcılar! Mutlaka zakkum ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız. Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz. Hem de susamış develerin suya kanmaz içişleriyle.” (Vakıa Suresi, 51-55)
Açıklamam:
Cehennemliklerin “susamış develerin içişleriyle” kaynar su içecekleri ifadesi, dünyevi hayattan farklı olarak, dünyevi hayatta hiç kimse kaynar su içemeyeceği için ahiretteki davranışlarını kontrol edemeyeceklerini ima etmektedir.
“Dünya hayatının aldattığı, dinlerini bir oyuncak ve eğlence edinen kimseleri bir tarafa bırak. Yaptıkları sebebiyle hiç kimsenin bir felâket yaşamaması için Kur’an ile nasihat et. O kimse için, Allah’tan başka ne koruyucu vardır ne de şefaatçi!.O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar, yapıp ettikleri yüzünden felâkete sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.” (Enam Suresi, 70)
Açıklamam:
Dünya hayatına aldanan ve “dinlerini bir oyuncak ve eğlence edinen” kişiler bizce kafirler ve fasıklar (günahkar mü’minler)dır. Fasıklar çeşitli günahlara dalarak ya da ibadet, cihad gibi temel farzları yerine getirmeden yaşadıklarından bu kategoriye girerler. Kafirler (günümüzdeki bütün gayrimüslimler) ise genellikle dünyevi hedeflere odaklandıklarından inançla ilgili temel meseleler hakkında derin düşünmezler. Bundan dolayı İslam’ın tek hak din olduğunu ve dünya hayatının bir imtihan olduğunu anlamadan yaşarlar.
“Kalplerinizdekini en iyi bilen rabbinizdir. Eğer iyi olursanız bilesiniz ki Allah kendisine yönelenleri bağışlayıcıdır.” (İsra Suresi, 25)
th-cam.com/video/czi1pzIvod0/w-d-xo.html
“arap ilkeli gibi buraya ayet dizmissin.”
Halbuki ben bu sıralar Kuran’a ilkelce yaklaşan adamlara video dizmekle uğraşıyorum (yazdıklarımı anlayan birileri çıkar ümidiyle)…
th-cam.com/video/0FFJcxYKiMk/w-d-xo.html
Oy verecek olanda vermez hocam. Sizin videolarınızı ödül görseler :)))))
Hakikatin en büyük gizemi olmayışıdır. Bu sayede hep varolur ve hep farklı görüngülerle.
Bu da senin haikkatin gerçeğin değil
@@delilbilgi7073 Farketmez. Senin gerçekliğini bilme olasılığım yok ama bildiğim tek şey metni anlamadığın ve hakikati yanlış yazdığın. Benim hakikatimi ve gerçekliğimi bildiğini düşünüp bunu yazmanda ve aslında bilmemende ve yine sanmanda ayrı bir gerçeklik. Elbette senin özensiz gerçekliğin. Ama hakikat değil. En azından dil geleneği açısından haikkatin değil.
Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur'an kıldık.
(ZUHRUF SURESİ / 3)
Kime hitap ettiği belli, 7 ci yüzyıl arap toplumuna siz anlayasınız diyr arapça indirdik diyor. Evrensel diyeceksek ayete hepimizin arap olması gerek. Ki zaten ümmetçilik altında araplaştırma siyaseti yürür.
Kur'anda sadece Kalb geçmez,Fuad,Basar, Semâ kavramlarıda geçer.Yani düşünmenin ve akletmenin sac ayaklarını ortaya koyarak ve o dönemin insanlarının zihin kodlarını da gözeterek bir prosesten bahsetmektedir.Yine gelelim Tanrı'nın düşünmesi mevzusuna.Üstad Tanrı, ZAMANDAN ve MEKANDAN münezzehtir.Düşünmek için zaman ve mekan olmazsa olmazdır.
Konuyu anlamadığınızı dürüstçe kendinize itiraf etmezseniz başkalarınızı kendinize tebessüm ettirecek beylik laflar etmekten nasıl kurtulabilirsiniz?
@@DucaneCundiogluResmiKanal Peki düşünen ve fikir ortaya koyan insanları sırf size muhalif bir kaç kelam etti diye yaftalamanızı ve üst perdeden konuşmanızı nereye koyacağız.Sizdeki mevcut o koca "Tanrı egonuz" burnunuzun önündeki Hakikatleri görmenize mani oluyor.Ve bende bunu tebessümle izliyorum.
ALLAH ; ARŞ ın Dışında, Üstünde, Arştan Ayrıdır.
Dücane=çalışma+tutku+dürüstlük+nezaket saygılar.
Çok teşekkür ederiz 🌲
Çünkü düşünmek bilinmeyene ulaşmak içindir. Oysa Tanrı her şeyi önceden bilir. Neden akletmek gereği duysun ki? Kuranda işitir ve görür ifadesinden kasıt bilir anlamındadır zaten. Arap dilinde o niyetle kullanıyor. Mesele kelimelerle ilgili.
Dücane hocam öncelikle sohbetiniz için çok teşekkür ederim.Yaktıkça yakıyor, yaktıkça yakıyor çok öfkeli yani..dediğiniz de kahkahayı bastım ister istemez ((:
Var olduğuna inandığı tanrı hakkında felsefe yapmak akıl dışı bir eylemdir.
Nefesinize sağlık…
Evett... Ben cennettr daha tinsel ödüllendirmeler olması gerektiğini düşünüyorum. İnsan olarak bu daha tatmin edici olurdu.
Şu soru aklıma geldı Kuran indiği dönemde kuran tam olarak anlaşıldı mı bilimin bile yakın tarihlerde ortaya çıkardığı gerçekleri o dönemdeki insanlar anladı mı?
(önceki yazımın devamı)
Allah Teala’nın düşünme eylemini gerçekleştirdiği ise şöyle açıklanabilir. Kainatın başlangıcından gezegenlerin ve dünyanın oluşumuna ve insan da dahil canlıların oluşumuna kadar olan süreç ve kainattaki halihazırdaki denge (yani mesela dünyanın insan hayatının devamını sağlayacak şekilde varlığını devam ettirmesi, güneşin dünyayı aşırı derecede ısıtmayacak şekilde konunlanması) bir yaratıcı düşünme ve plan/hesaplama gerektirir ve dolayısıyla düşünme eyleminin Allah için geçerli olduğunu kanıtlar çünkü Allak kainatın yaratıcısıdır (bu sürecin yönetilmesi, örneğin milyarlarca galaksi, yıldız oluşurken meydana gelmesi muhtemel çarpışmalar ve ortaya çıkan yeni durumda nasıl bir müdahele yapılması gerektiğinin, bu süreçte muazzam bir hesaplama gerektiğinin karşılığı mühendislik alalnında var, ama bundan size bahsetmeyeceğim…) .
Önceki yazdıklarımda belirttiğim gibi Kuran-ı Kerim ve tabiyki önceki peygamberlere gönderilen ayetler, Allah’ın insanlığa tepkisi niteiğindedir. Bu tepki kelimelerle ifade edildiği için ve (muhtemelen bildiğiniz gibi) Kuran’daki birçok ayet belirli bir olay üzerine indirildiği için Allah için düşünce eylemi devam etmektedir.
Şöyle bir örnekle açıklamama devam edeyim:
İnsanın hız ve hafıza kapasitesi sonsuza yakın olan bir bilgisayarla süreli satranc oynadığını düşünün. Bilgisayar insanın satranç esnasında her durumda ne yapacağını bilir ve hesaplamalar sonucunda en iyi hamleyi yapar. Bu nedenle bu satranç oyununda her insan mat olacaktır. Ama satranç süreli olduğu için, mesela iki dk. içinde hamle yapmak zorunda olduğu için, kimisi bir iki hamlede, kimisi beş on hamlede, kimisi de mesela yirmi hamlede mat olacaktır. Bu örnekte mat olmak ölüme sonsuz hız ve hafızaya sahip bilgisayar ise Allah Teala’ya benzetilebilir.
Dolayısıyla bu oyunda mutlak galip Allah’tır. İnkarcılar ve fasıklar dünya hayatında bu satranç oyununu ya kuralına göre oynamadıklarından ya da bu oyunu oynamak zorunda bırakıldıklarının farkında olmadıklarından oyunu kaybetmişlerdir, yani ahirette ateşe atılacaklardır. Müslümanlar ise Allah’ın Kuran’da bildirdiği emir ve yasaklara göre bu satranç oyununu oynadıkları takdirde (mesela süreye ve oyunun kurallarına uygun şekilde ve dikkatlice, yani basit hata yapmayarak oynadıkları takdirde) dünyevi anlamda her insan gibi oyunu kaybedecek (yani ölecek), ama ahirette sonsuz cennet hayatıyla ödüllendirilecekler.
Benim dini bilgilerime göre Allah’ın herşeyi bilmesi insan faaliyetleri bakımından kişinin her durumda yapabileceklerini bilmesi anlamına gelir (bilgisayarın satrancta olası her hamlenizi bilmesi, hamle yaptığınızda çok hızlı bir şekilde en iyi hamleyi yapması gibi). Yani sizin (ve her insanın), örneğin bugün her saniye, her dakika gerçekleştireceğiniz olası eylemler (sözleriniz, bankaya mı gideceksiniz, kitap mı okuyacaksınız, namaz mı kılacaksınız, vs.) Allah tarafından bilinmektedir. (Yine benim bilgilerime ve çıkarımlarıma göre) Allah tarafından bilinmeyen ise bu olası eylemlerden hangisini seçeceğiniz.
Bu noktada Allah Teala’nın düşüncede de aktif olduğu onun insanlığın ve dünyanın gidişatına yağtığı müdahelerden anlaşılır. Yani Allah yarattığı insanlarla dünyanın gidişatına müdahele eder. O’nun muradı İslamiyet’in bütün dünyada hakim olması olduğundan (“Fitne ortadan kalkıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın; fakat vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına saldırmak yoktur.” (Bakara 193)) örneğin kimin erkek, kimin kız doğacağını belirleyerek müdahelede bulunur. Mesela Türkiye’deki İslami hareket bakımından düşünecek olursak Necmettin Erbakan Hoca’nın erkek olarak dünyaya gelmesi, Allah’ın onu uzun yıllar yaşatması bence Allah’ın muradının bir tecellisidir…
Allah adalette de kusursuz olduğundan İslam’ın aleyhine çalışan, İslam’a büyük zarar vermiş olanlara da ömür verir. Ama onların etkisini ortadan kaldıracak nitelikte ve yetkinlikte kullar yaratarak dolaylı olarak dünyanın akışına müdahelede bulunur.
Şimdi örneğini verdiğiim satranç oyunu bağlamında sizin konuşmanın başlığında sorduğunuz sorunun yanlışlığını görebilmeniz lazım… Yani sizin müslüman olarak hayatınızda sormanız gereken soru şuydu:
Ahiretteki muazzam azaptan kurtulmak için bu satranç oyununda nasıl bir strateji uygulamam gerekir? (dikkat edin, hangi hamleyi yapmam gerekir demiyorum). Satrançta kolay yenilmemek için bir stratejinizin olması gerekir. Yani hayatta yalnızca inançta değil, diğer alanlarda da stratejik ve sistematik düşünerek, plan yaparak başarılı olunabilir…
Mesela, faiz Kuran’da haram kılındığına göre faizin olmadığı bir sistem nasıl gerçekleşebilir? Kuran Allah kelamı olduğu gerçeği felsefi, düşünsel perspektiften nasıl ispatlanır, vb.? Zihninizi bu tür sorularla meşgul etmeniz gerekirdi…
İsmet Özel gibi, “İslamcı mısınız” sorusuna, “hem de nasıl!” cevabını verecek bir konumda olmanız gerekirken, hakiki bir müslümanın niçin İslamcı olması gerektiğini kitlelelere açıklamanız gerekirken vaziyetinize bakın… (bu arada malesef şu an Türkiye’de İslamcılar denince AKP akla geliyor, benim neyi kastettiğimin aşağıda yazdıklarımdan anlaşılması lazım)
İslam, özünde, insanın yalnızca Allah’a kulluk etmesi (Araf Suresi, 70; Rad Suresi, 36) ilkesini barındırmasından dolayı “yeni bir düşünme yoludur”. Başka bir deyişle sözkonusu yenilik, bu dinin, bireyin özgürlüğünü, onun her istediğini yapabilme hürriyeti olarak değil de yalnızca Allah’a kulluk etmesi olarak tanımlamasıdır. Bu bağlamda insan, 7. Yüzyıl Arap toplumunda görüldüğü gibi bir başkasının, ya da günümüzde olabildiği gibi büyüklerinin, din adamlarının, ebeveynlerinin ve hatta kendi heva ve heveslerinin isteklerini Allah’ın emir ve yasaklarına tercih ettiğinde Allah’a değil de onlara kulluk etmiş, dolayısıyla özgürlüğünü kaybetmiş olur. Bu noktada ‘kulluk etme’ ifadesi aşağıdaki hadisten anlaşıldığı üzere ‘ibadet etme’ anlamına gelir:
“Tirmizi’nin Adiyy b. Hatem’den rivayet ettiğine göre, Allah Rasulu’nün daveti ona ulaştğında Şam’a kaçtı. Cahiliye döneminde Hristiyan idi. Kız kardeşi ile kavminden bir grup esir alınmıştı. Sonra Allah Rasulu kızkardeşine iyilikte bulundu, serbest bıraktı. O da kardeşine gitti. İslam’ı ona sevdirdi. Allah Rasulu’nin yanına girdiğinde halk onun gelişini konuşuyordu. Yanına geldiğinde Adiyy’in boynunda gümüşten bir haç vardı. O an Allah Rasulu “Allah’ı bırakıp da haham ve rahiplerini Rabler edindiler” ayetini okuyordu. Adiyy diyor ki: Onlara ibadet etmediklerini söyledim. Buyurdu ki: Hayır, ettiler. Helali haram, haramı da helal kıldıkları zaman, onlar bunlara uydular. Bu, onların yaptığı ibadettir.”” (Seyyid Kutub)
İslam’a göre Allah, göklerin Rabbi olduğu gibi yeryüzünün de Rabbidir; yani kanun koyma yetkisi yalnızca Allah’a aittir, zira ‘hüküm, yalnızca Allah’ındır’ (Yusuf, 40). Dolayısıyla Allah’ın emir ve yasaklarının aksini savunan ya da icbar eden her türlü düzen sahte bir Rab’lık, yani ilahlık iddiasında bulunmuş olur.
“İnsanlık tarihi boyunca İslam’ın üzerine kurulduğu teorik temel “Allah’tan başka tanrının bulunmadığına şehadet etmekti.” Yani Allah’ı uluhiyette, Rububiyette, varlıkta, egemenlikte birlemek. Onu, vicdanlarda kabul edilen itikatta, yapılan ibadette, günlük hayatta uygulanan şeriatte birlemek.” (Seyyid Kutub) “Bu din, yeryüzünde insanın kula kulluktan - insanın hevasına ibadet etmesi de kula kulluktur - kurtarılmasının genel bir ilanıdır.” (Seyyid Kutub)
Son olarak da (yukarıdaki örnek bağlamında) hepimizin tek tek satranç oynamak zorunda bırakıldığımız bu dünyada süre hızla ilerliyor…Ümid ediyorum ki size yaptığım eleştiriler ışığında oyun stratejinizi gözden geçirirsiniz ve sizin için artık çok geç değildir… (“Umut karamsar olanın hakkı”, www.yenisafak.com/arsiv/2002/aralik/07/dcundioglu.html)
@Amenemhat "Niçin akletmekten bahsetmiyor diye soruyor Dücane bey." Videonun başlığını dikkatli okursanız sorunun bile zihinleri bulandırdığını farkedersiniz. Yani Dücane C. "neden düşünüp akletmez?" diyor; neden akletmekten bahsetmiyor demiyor. Konuşmada da başlıktaki gibi sorunlu birçok cümle var
Kendini çok zorlamışsın be arkadaş.
Senin bir sürü yetkiler güç ve özellikler yüklediğin arap tanrısı ellah bölgesel lokal bir varsayımdır.
Tüm yaratıcı varsayımları insan zihninin ürünüdür. İnsanın güçsüzlüğü çaresizliği yüzünden sığındığı bir limandır ellah olgusu.
@@ahmetcosar8930 "Kuran niçin bütünüyle Allah kelamıdır? Bİr Akademisyenden Açıklamalar:" baslikli yazimi okuman/dinlemen ve anlaman temennisiyle...
th-cam.com/video/PizINN0fmRM/w-d-xo.html
@@islamvedeistateistfikirler3968 Yazık çok safsınız. Hayatınızı boşa bu din uyuşturucusuyla uyuşarak geçiriyorsunuz.
Bende aynıydım zamanında.
Ama ilhan arseli arif tekini turan dursunu cazim gürbüzü okudukça aydınlandım.
Sanada tavsiye ederim. İlkel dönemlerin uydurması din yalanı allah masalıdır. Egemenlerin toplumları sömürme argümanı dindir. Bir yaratıcı sizi o topraklara varis kıldık dermi?
Adımı yayın diyecek kadar aciz olurda tetikçi kullarını katliama sevkedermi? Peygamberlik bir yahudi mesleğidir.
Muhammedde bu yahudi modası mesleği kendi liderlik hırslarına alet etmiştir. Hepsi muhammedin uydurması ve bir kısmıda eskilerin masallarıdır.
Yedi uyurlar nuh efsanesi bile eski masallardır. Karıncayla konuşma, hüthütle konuşma göktrn ordular uçurma balık karnında yaşama denizi yarma òlüyü diriltme vesaire hepside çok eski deli saçması efsanelerdir. Kurandaki herşey kuranın herhangi bir yaratıcıdan gelmediğine kanıttır.
El-ilah ellah allah zaten lokal bölgesel bir arap tanrısıdır.
Muhammed putların yerine kendini oturttu.
Aracı benim dedi.
@@ahmetcosar8930 sen de masallah zihnini baya kirletmissin.. elestiri yapiyorsan belli bir mantigi, sistematigi olmali...yoksa niye ciddiye alinasin ki...?
Eskiden insan İçin en önemli sorunun evrende Tanrının var olup olmadığı idi , şimdi ise daha önemli bir soru olduğunu düşünüyorum , Evren’de önemlimiyiz ? Sorusu , hocam sizce de daha önemli sorular var mıdır ?
Düşünce elzem kabul edilmiyor, insanların ihtiyaçları bedenseldir.
Çok iyi.🌼NEVZAT KAYA ile bir söyleşi yaparmisiniz.ona da aynı mesajı attık.
"Düşünme ve emek olmadan eylem olamaz" diye düşünüyorum. Dolayısıyla Tanrının evreni yaratması bir eylemdir, emektir. Düşünme ve akletmeden bağımsız, zar atar misali evreni yarattığına ihtimal dahi vermiyorum. Eğer ortada üstün bir bilinç varsa, üstün akletme ve üstün düşünme de mutlaka vardır.
Bana mantıklı geldi..tabi insandan farklı şekilde ne biliim düşünce ve eylem aynı anda gerçekleşiyordur filan gibi
@@user-nq2xh İlk verdiğiniz örneğin insanın doğal fıtratına kodlanmış bir özellik olduğunu, diğer örneklerin de bilginin konusu olduğunu düşünüyorum. İlk örnekte bilmenize gerek yoktur ama diğer örneklerde bilmeniz kaçınılmazdır. Ezbere davranmak için bile o konuda bilgi sahibi olmanız gerekir. Daha da genişletmiş olayım; Bilgi,düşünce,emek olmadan eylem olmaz. Dünyayı değiştiren şahsiyetler hiçbir zaman ezbere eyleme geçmemiştir.
Hocam insan tanrıyla olan ilişki ve iletişim biçimine göre onda niteleme yapıyor. İnsanoğlu tanrıya yakarıyor. İstekte bulunuyor bu nedenle tanrının duyması gerektiğini düşünüyor. Bu nedenle tanrı işitiyor. İşitmesi gerekiyor. Görmek de öyle insanoğlu ona görünmek istiyor. Ya da tanrının bazı hallerimizi görmesini arzuluyoruz. Bu nedenle tanrı görmeli. Ama koku ile ilgili bir arzumuz yok. Bu nedenle koklama. Akletmeye gelince akletme bir çaba gerektirir oysa tanrıya çabalamak yakıştırılamaz.
ellisinden sonra detay bilgilere onem veremiyorum ancak tanri kavrsmsalinin tarihsel surec icerisinde nasil sekillendigini iyi kotu gormus oldum. dusunmenin de bildigimden daha ote, cok daha ciddi bir faaliyet oldugunu kavradim. bir de icinde bulundugum var olus, hayat muammasinin halen bir muamma oldugunu bilebiliyorum. du bakalim daha neler gorecegiz? bu muazzam caba gerektiren bilgi ve tecrubeleri paylasmaniz cok degerli. kendi adima tesekkur ederim. katil isini iki kez denedim banka nedense islemi supheli gorup karti kullanim disi birakiyor.
Cunku akli yaratan da Allahdir
Zeka dusunur mu? "Ikisine de dusunme diyebilirsiniz" diyorsunuz. Zekanin dusunmesi devinim midir? Hocam simdi yolda yuruyorum karsima yilan cikti, irkildim ve durdum, bunu "dusunerek" mi yaptim? Bir devinim sonucu mu bu tepkiyi verdim?