Çargâh Mevlevi Âyîn-i Şerîf'i - Kutbü’n Nâyî Osman Dede

แชร์
ฝัง
  • เผยแพร่เมื่อ 16 พ.ย. 2024

ความคิดเห็น • 1

  • @talkative2002tr
    @talkative2002tr 8 หลายเดือนก่อน

    1. Selam
    Âteş ne-zened der dil-i mâ illâ hû
    Kûteh ne-küned menzil-i mâ illâ hû
    Ger âlemiyan cümle tabîban bâşend
    Hallî ne-küned müşkil-i mâ illâ hû
    [Bizim gönlümüzü tutuşturan odur (hû’dur) ancak. Yolumuzu kısaltan odur ancak. Bütün insanlar hekim olsa, (yine de) derdimize deva olan odur ancak.]
    Bâ an ki ez peyvestegî men aşk geştem aşk men
    Bîgâne mî bâşem çünin bâ aşk ez dest-i fiten
    [(Aşkla) o kadar birleştim ki ben aşk oldum, aşk da ben… Böylece aşkla fitneler elinden kurtuluyorum]
    İmrûz semâast ü müdâmest ü sakâyî
    Gerdan şüde ber cem‘ kadehhâ-yı atâyî
    Fermân-i sakallâh resîdest bi-nûşîd
    İn ten heme can şevk zi ihvân-ı safâyî
    [Bugün semâ var, şarap var, sâki var; sunulan kadehler, mecliste döndürülüyor. Hakk’ın “İçiniz” buyruğu erişti; âfiyet olsun. Safâ ehli olan kardeşlerin şevkiyle bu beden tamamiyle can (kesildi).]
    Bi-yâyîd bi-yâyîd ki dil-dâr resîdest
    Bi-yâyîd bi-yâyîd ki gülzâr demîdest
    [Gelin, gelin sevgili geldi; gelin gelin gül bahçesi şenlendi.]
    Sûre-i Ve’l-leyli dîdem vasf-ı gîsû-yi şümâst
    Ve’d-duhâ handem serâser nüsha-i rûy-i şümâst
    Âyet âyet tâ be sûy-i kâbe kavseyn âmedem
    Çün nazar kerdem bi-dîdem tâ ki ebrû-yi şümâst
    [Senin zülfünün vasfını, Ve’l-leyli Sûresi’nde gördüm. Yüzündeki nüshada baştan başa Ve’d-duhâ (Sûresi’ni) okudum. Âyet âyet “Kâbe kavseyn”e kadar geldim; bakınca gördüm ki (o) sizin kaşınız imiş.]
    Bi-yâyîd bi-yâyîd ki dil-dâr resîdest
    Bi-yâyîd bi-yâyîd ki gülzâr demîdest
    [Gelin, gelin sevgili geldi; gelin gelin gül bahçesi şenlendi.]
    Bâ an ki ez peyvestegî men aşk geştem aşk men
    Bîgâne mî bâşem çünin bâ aşk ez dest-i fiten
    [(Aşkla) o kadar birleştim ki ben aşk oldum, aşk da ben… Böylece aşkla fitneler elinden kurtuluyorum.]
    2. Selam
    Sultân-ı menî sultân-ı menî
    Ender dil ü can îmân-ı menî
    Der men bi-demî men zinde şevem
    Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
    [Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.]
    Ey âşıkan ey âşıkan men hâk râ gevher künem
    Ey mutriban ey mutriban deff-i şümâ pür-zer künem
    [Ey âşıklar, ey âşıklar, ben toprağı mücevher yaparım; ey mutripler ey mutripler, definizi altınla doldururum.]
    3. Selam
    Ey şehd-nûşîn-i lebet pâk ez heme âlûdegî
    Bin’şin ki tâ bâz îsted çeşmem zi hun-pâlûdegî
    [Ey (sevgili)! Dudağının tatlı balı, bulanıklıktan tamamen arınmıştır. (Karşımda) otur ki gözüm kana boyanmaktan kurtulsun.]
    Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
    Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
    Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
    Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
    [Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.]
    İn hâne ki peyveste der ô çeng u çeğânest
    Ez hâce bi-pürsîd ki in hâne çi hânest
    Çün rûz-i kıyâmet ki kesî râ ser-i kes nîst
    Ez zevk ne-dânist ü fülânest ü fülânest
    [Bu ev bir ev ki içinde devamlı cenk çalınıyor, müzik dinleniyor; ev sahibine sorun: Nasıl ev, bu ev? Mahşer günü gibi kimsenin kimseye baktığı yok; zevkten kimse bilmiyor ki falan kimdir, filan kimdir?]
    Biş’nev tü zi ney çihâ çihâ mî gûyed
    Esrâr-ı nühüfte kibriyâ mî gûyed
    Ruh zerd derun tehî vü ser dâde be bâd
    Bî-nutk-ı zeban Hudâ Hudâ mî gûyed
    [Dinle neyden; neler neler söylüyor; gizli sırları, (ilâhî) yüceliği anlatıyor. Yüzü sararmış, içi boşalmış, başını (neyzenin) nefesine vermiş; dili konuşmaksızın Hüdâ Hüdâ diyor.]
    Mevlâye ene’t-tâibü mimmâ selefâ
    Hel yukbelü özrü âşıkın kad telefâ
    İn kâne nedâmetî sudûran ve cefâ
    Mevlâye afallâhu afallâhu afâ
    [Ey Allah! Geçmiş günahlarıma tevbe ediyorum. Kendinden geçmiş bir âşığın özrünü kabul eder misin? Benim pişmanlığım bile bir (varlık) ifadesi ve eziyet ise de ey Mevlâm sen affet, sen affet, sen affet!]
    Bâz resîdîm zi mey-hâne mest
    Bâz rehîdîm zi bâlâ vü pest
    [Yine meyhaneden sarhoş geldik; yine yukarıdan, aşağıdan kurtulduk.]
    Bâz ez an kûh-i kâf âmed ankâ-yı aşk
    Bâz ber âmed zi can na‘ra-i heyhây-i aşk
    Aşk nidâ-yi bülend kerd be âvâz-i pest
    K’ey dil-i bâlâ niger der kad-i bâlâ-yı aşk
    [Yine aşk ankası, o kaf dağından çıkageldi; yine candan, aşk hayhuyunun narası çıkmaya başladı. Aşk, hafif bir sesle yüce bir seslenişte bulundu; (dedi ki) ey yüce gönül! Aşkın yüce boyuna bak.]
    Kücâst mutrib-i dil tâ zi na‘rehâ-yi salâ
    Der efkened dem-i ô der hezâr ser sevdâ
    Çü âfitâb-ı cemâlet ber âmed ez meşrik
    Zi zerre zerre şinîdem ki ni‘me mevlânâ
    [Gönül çalgıcısı nerede ki haydi seslerinden binlerce baş, sevdalarla dolsun. Güneş (gibi) yüzün doğudan doğunca zerre-zerre (her şeyden), “ne de güzel efendimiz!” (sesini) duydum.]
    4. Selam
    Sultân-ı menî sultân-ı menî
    Ender dil ü can îmân-ı menî
    Der men bi-demî men zinde şevem
    Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
    [Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.]