1. Selam Âteş ne-zened der dil-i mâ illâ hû Kûteh ne-küned menzil-i mâ illâ hû Ger âlemiyan cümle tabîban bâşend Hallî ne-küned müşkil-i mâ illâ hû [Bizim gönlümüzü tutuşturan odur (hû’dur) ancak. Yolumuzu kısaltan odur ancak. Bütün insanlar hekim olsa, (yine de) derdimize deva olan odur ancak.] Bâ an ki ez peyvestegî men aşk geştem aşk men Bîgâne mî bâşem çünin bâ aşk ez dest-i fiten [(Aşkla) o kadar birleştim ki ben aşk oldum, aşk da ben… Böylece aşkla fitneler elinden kurtuluyorum] İmrûz semâast ü müdâmest ü sakâyî Gerdan şüde ber cem‘ kadehhâ-yı atâyî Fermân-i sakallâh resîdest bi-nûşîd İn ten heme can şevk zi ihvân-ı safâyî [Bugün semâ var, şarap var, sâki var; sunulan kadehler, mecliste döndürülüyor. Hakk’ın “İçiniz” buyruğu erişti; âfiyet olsun. Safâ ehli olan kardeşlerin şevkiyle bu beden tamamiyle can (kesildi).] Bi-yâyîd bi-yâyîd ki dil-dâr resîdest Bi-yâyîd bi-yâyîd ki gülzâr demîdest [Gelin, gelin sevgili geldi; gelin gelin gül bahçesi şenlendi.] Sûre-i Ve’l-leyli dîdem vasf-ı gîsû-yi şümâst Ve’d-duhâ handem serâser nüsha-i rûy-i şümâst Âyet âyet tâ be sûy-i kâbe kavseyn âmedem Çün nazar kerdem bi-dîdem tâ ki ebrû-yi şümâst [Senin zülfünün vasfını, Ve’l-leyli Sûresi’nde gördüm. Yüzündeki nüshada baştan başa Ve’d-duhâ (Sûresi’ni) okudum. Âyet âyet “Kâbe kavseyn”e kadar geldim; bakınca gördüm ki (o) sizin kaşınız imiş.] Bi-yâyîd bi-yâyîd ki dil-dâr resîdest Bi-yâyîd bi-yâyîd ki gülzâr demîdest [Gelin, gelin sevgili geldi; gelin gelin gül bahçesi şenlendi.] Bâ an ki ez peyvestegî men aşk geştem aşk men Bîgâne mî bâşem çünin bâ aşk ez dest-i fiten [(Aşkla) o kadar birleştim ki ben aşk oldum, aşk da ben… Böylece aşkla fitneler elinden kurtuluyorum.] 2. Selam Sultân-ı menî sultân-ı menî Ender dil ü can îmân-ı menî Der men bi-demî men zinde şevem Yek cân çi şeved sad cân-ı menî [Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.] Ey âşıkan ey âşıkan men hâk râ gevher künem Ey mutriban ey mutriban deff-i şümâ pür-zer künem [Ey âşıklar, ey âşıklar, ben toprağı mücevher yaparım; ey mutripler ey mutripler, definizi altınla doldururum.] 3. Selam Ey şehd-nûşîn-i lebet pâk ez heme âlûdegî Bin’şin ki tâ bâz îsted çeşmem zi hun-pâlûdegî [Ey (sevgili)! Dudağının tatlı balı, bulanıklıktan tamamen arınmıştır. (Karşımda) otur ki gözüm kana boyanmaktan kurtulsun.] Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur [Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.] İn hâne ki peyveste der ô çeng u çeğânest Ez hâce bi-pürsîd ki in hâne çi hânest Çün rûz-i kıyâmet ki kesî râ ser-i kes nîst Ez zevk ne-dânist ü fülânest ü fülânest [Bu ev bir ev ki içinde devamlı cenk çalınıyor, müzik dinleniyor; ev sahibine sorun: Nasıl ev, bu ev? Mahşer günü gibi kimsenin kimseye baktığı yok; zevkten kimse bilmiyor ki falan kimdir, filan kimdir?] Biş’nev tü zi ney çihâ çihâ mî gûyed Esrâr-ı nühüfte kibriyâ mî gûyed Ruh zerd derun tehî vü ser dâde be bâd Bî-nutk-ı zeban Hudâ Hudâ mî gûyed [Dinle neyden; neler neler söylüyor; gizli sırları, (ilâhî) yüceliği anlatıyor. Yüzü sararmış, içi boşalmış, başını (neyzenin) nefesine vermiş; dili konuşmaksızın Hüdâ Hüdâ diyor.] Mevlâye ene’t-tâibü mimmâ selefâ Hel yukbelü özrü âşıkın kad telefâ İn kâne nedâmetî sudûran ve cefâ Mevlâye afallâhu afallâhu afâ [Ey Allah! Geçmiş günahlarıma tevbe ediyorum. Kendinden geçmiş bir âşığın özrünü kabul eder misin? Benim pişmanlığım bile bir (varlık) ifadesi ve eziyet ise de ey Mevlâm sen affet, sen affet, sen affet!] Bâz resîdîm zi mey-hâne mest Bâz rehîdîm zi bâlâ vü pest [Yine meyhaneden sarhoş geldik; yine yukarıdan, aşağıdan kurtulduk.] Bâz ez an kûh-i kâf âmed ankâ-yı aşk Bâz ber âmed zi can na‘ra-i heyhây-i aşk Aşk nidâ-yi bülend kerd be âvâz-i pest K’ey dil-i bâlâ niger der kad-i bâlâ-yı aşk [Yine aşk ankası, o kaf dağından çıkageldi; yine candan, aşk hayhuyunun narası çıkmaya başladı. Aşk, hafif bir sesle yüce bir seslenişte bulundu; (dedi ki) ey yüce gönül! Aşkın yüce boyuna bak.] Kücâst mutrib-i dil tâ zi na‘rehâ-yi salâ Der efkened dem-i ô der hezâr ser sevdâ Çü âfitâb-ı cemâlet ber âmed ez meşrik Zi zerre zerre şinîdem ki ni‘me mevlânâ [Gönül çalgıcısı nerede ki haydi seslerinden binlerce baş, sevdalarla dolsun. Güneş (gibi) yüzün doğudan doğunca zerre-zerre (her şeyden), “ne de güzel efendimiz!” (sesini) duydum.] 4. Selam Sultân-ı menî sultân-ı menî Ender dil ü can îmân-ı menî Der men bi-demî men zinde şevem Yek cân çi şeved sad cân-ı menî [Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.]
1. Selam
Âteş ne-zened der dil-i mâ illâ hû
Kûteh ne-küned menzil-i mâ illâ hû
Ger âlemiyan cümle tabîban bâşend
Hallî ne-küned müşkil-i mâ illâ hû
[Bizim gönlümüzü tutuşturan odur (hû’dur) ancak. Yolumuzu kısaltan odur ancak. Bütün insanlar hekim olsa, (yine de) derdimize deva olan odur ancak.]
Bâ an ki ez peyvestegî men aşk geştem aşk men
Bîgâne mî bâşem çünin bâ aşk ez dest-i fiten
[(Aşkla) o kadar birleştim ki ben aşk oldum, aşk da ben… Böylece aşkla fitneler elinden kurtuluyorum]
İmrûz semâast ü müdâmest ü sakâyî
Gerdan şüde ber cem‘ kadehhâ-yı atâyî
Fermân-i sakallâh resîdest bi-nûşîd
İn ten heme can şevk zi ihvân-ı safâyî
[Bugün semâ var, şarap var, sâki var; sunulan kadehler, mecliste döndürülüyor. Hakk’ın “İçiniz” buyruğu erişti; âfiyet olsun. Safâ ehli olan kardeşlerin şevkiyle bu beden tamamiyle can (kesildi).]
Bi-yâyîd bi-yâyîd ki dil-dâr resîdest
Bi-yâyîd bi-yâyîd ki gülzâr demîdest
[Gelin, gelin sevgili geldi; gelin gelin gül bahçesi şenlendi.]
Sûre-i Ve’l-leyli dîdem vasf-ı gîsû-yi şümâst
Ve’d-duhâ handem serâser nüsha-i rûy-i şümâst
Âyet âyet tâ be sûy-i kâbe kavseyn âmedem
Çün nazar kerdem bi-dîdem tâ ki ebrû-yi şümâst
[Senin zülfünün vasfını, Ve’l-leyli Sûresi’nde gördüm. Yüzündeki nüshada baştan başa Ve’d-duhâ (Sûresi’ni) okudum. Âyet âyet “Kâbe kavseyn”e kadar geldim; bakınca gördüm ki (o) sizin kaşınız imiş.]
Bi-yâyîd bi-yâyîd ki dil-dâr resîdest
Bi-yâyîd bi-yâyîd ki gülzâr demîdest
[Gelin, gelin sevgili geldi; gelin gelin gül bahçesi şenlendi.]
Bâ an ki ez peyvestegî men aşk geştem aşk men
Bîgâne mî bâşem çünin bâ aşk ez dest-i fiten
[(Aşkla) o kadar birleştim ki ben aşk oldum, aşk da ben… Böylece aşkla fitneler elinden kurtuluyorum.]
2. Selam
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
[Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.]
Ey âşıkan ey âşıkan men hâk râ gevher künem
Ey mutriban ey mutriban deff-i şümâ pür-zer künem
[Ey âşıklar, ey âşıklar, ben toprağı mücevher yaparım; ey mutripler ey mutripler, definizi altınla doldururum.]
3. Selam
Ey şehd-nûşîn-i lebet pâk ez heme âlûdegî
Bin’şin ki tâ bâz îsted çeşmem zi hun-pâlûdegî
[Ey (sevgili)! Dudağının tatlı balı, bulanıklıktan tamamen arınmıştır. (Karşımda) otur ki gözüm kana boyanmaktan kurtulsun.]
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
[Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.]
İn hâne ki peyveste der ô çeng u çeğânest
Ez hâce bi-pürsîd ki in hâne çi hânest
Çün rûz-i kıyâmet ki kesî râ ser-i kes nîst
Ez zevk ne-dânist ü fülânest ü fülânest
[Bu ev bir ev ki içinde devamlı cenk çalınıyor, müzik dinleniyor; ev sahibine sorun: Nasıl ev, bu ev? Mahşer günü gibi kimsenin kimseye baktığı yok; zevkten kimse bilmiyor ki falan kimdir, filan kimdir?]
Biş’nev tü zi ney çihâ çihâ mî gûyed
Esrâr-ı nühüfte kibriyâ mî gûyed
Ruh zerd derun tehî vü ser dâde be bâd
Bî-nutk-ı zeban Hudâ Hudâ mî gûyed
[Dinle neyden; neler neler söylüyor; gizli sırları, (ilâhî) yüceliği anlatıyor. Yüzü sararmış, içi boşalmış, başını (neyzenin) nefesine vermiş; dili konuşmaksızın Hüdâ Hüdâ diyor.]
Mevlâye ene’t-tâibü mimmâ selefâ
Hel yukbelü özrü âşıkın kad telefâ
İn kâne nedâmetî sudûran ve cefâ
Mevlâye afallâhu afallâhu afâ
[Ey Allah! Geçmiş günahlarıma tevbe ediyorum. Kendinden geçmiş bir âşığın özrünü kabul eder misin? Benim pişmanlığım bile bir (varlık) ifadesi ve eziyet ise de ey Mevlâm sen affet, sen affet, sen affet!]
Bâz resîdîm zi mey-hâne mest
Bâz rehîdîm zi bâlâ vü pest
[Yine meyhaneden sarhoş geldik; yine yukarıdan, aşağıdan kurtulduk.]
Bâz ez an kûh-i kâf âmed ankâ-yı aşk
Bâz ber âmed zi can na‘ra-i heyhây-i aşk
Aşk nidâ-yi bülend kerd be âvâz-i pest
K’ey dil-i bâlâ niger der kad-i bâlâ-yı aşk
[Yine aşk ankası, o kaf dağından çıkageldi; yine candan, aşk hayhuyunun narası çıkmaya başladı. Aşk, hafif bir sesle yüce bir seslenişte bulundu; (dedi ki) ey yüce gönül! Aşkın yüce boyuna bak.]
Kücâst mutrib-i dil tâ zi na‘rehâ-yi salâ
Der efkened dem-i ô der hezâr ser sevdâ
Çü âfitâb-ı cemâlet ber âmed ez meşrik
Zi zerre zerre şinîdem ki ni‘me mevlânâ
[Gönül çalgıcısı nerede ki haydi seslerinden binlerce baş, sevdalarla dolsun. Güneş (gibi) yüzün doğudan doğunca zerre-zerre (her şeyden), “ne de güzel efendimiz!” (sesini) duydum.]
4. Selam
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
[Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.]