Yorumlar yine ufuk açıcı. Herbirini okuyoruz. Argümanlara olan itirazlarınız/cevaplarınız ve kitap/belgesel/video önerilerinizi not ettik. Çok teşekkürler herkese!
Metmetcigim moralini bozma, burada Ömer haksiz ve ona laflar hazirladim. icine dogdugun toplum ve buyudugun cevre sadece baslangic sartlarini degistirir. Bundan sonrasi insanin kendi elindedir. Yani maca ben 1-0 onde ama sen 5-0 onde baslayabilirsin. Ama macin sonucunu belirleyecek olan kimin daha iyi oynadigidir. Bunun icinde kucuk bir sans faktoru de var tabi, ama sans bile o anda ona hazir olana fayda saglar.
Selam, Sunni Turk İslam anlayışı Ömer'in görüşüyle nasıl örtüşüyor anlamadım arkadaşlar. İradenin varlığını, etkisini neredeyse yok sayıyor. Tamam kimse aile,çevre, genetik koşulları yok saymıyor ama bu koşullar sebebiyle oluşan şartları imkan ölçüsünde iradesiyle değiştirebilir, gücü yettiği ölçüsünde. Yaratıcı da bunu istiyor bizden, bu sebeple iradeyi yaratıyor zaten. Bu noktada Yaşarın anlatımı daha dengeli, çevre ve genetik etmenleri yok saymayarak kendi irademizle bazı şartları, koşulları iyileştirebiliriz, düzeltebiliriz veya bozabiliriz. Ömerin anlatımından yola çıkarsak bir suçlunun suçu işlemesini geçmiş koşullarına, tecrubesine bağlayabiliriz. O zaman insanın yaşamına, tecrubesine göre ceza vermeliyiz, herkese aynı ceza verilmemeli vs. vs. bu konu uzar gider, bir sürü örnek verilebilir. İslam anlayışında iradenin etkisi,gücü yok sayılamaz bence. İrade kader kavramına karşı, zıt bir şey değildir.
Bu arada "insanın yaşamına, tecrubesine göre ceza vermeliyiz, herkese aynı ceza verilmemeli" düşüncesine ek yapmak istiyorum. Bu düşüncenin bi ileri aşaması bu etkenlerden dolayı bir suçlunun hiç ceza almaması. Çünkü aile ve çevre hayatı ve genetik kodlar onu buna itmiştir denenebilir. Hatta bu şekilde bazı savunlara rastlayabilirsiniz Amerikada. Bir dönem Çocuk istismarı suçunda biri böyle bir tartışma başlatmıştı. Bilimsel çıkarımlarla vatandaşın cinsel yönelimi temellendirip onun suçlanamayacağını söylemişti. Bunu düşünmesi bile ne kadar iğrenç, sapıkça geliyor. İşte irade burda devreye giriyor. Bilimsel açıklaması, yönelimi varsa bile irade bunu devre dışı bırakıyor, bizi rahatlatıyor. Yönelimi olsa bile İradesini koyup da yapmasaydı o yanlışı diyoruz. İnsanlarda şiddet eğilimi de olabiliyor, hatta bazen bizler zor olsa da kendimizi tutarak şiddete başvurmuyoruz. Bunu sağlayan da irademiz. İşte islamda yaratıcının da sınava çekeceğini söylediği şey tam olarak bu, irade ve akıl vermesine rağmen o şiddet, suç, istismar eğilimlerini neden yönetemediği sorulur insana. İslam inancına göre insanı farklı ve özel kılan da bu irade. İnsanın sadece atomların birleşmesinden bir şey olmadığının bir kanıtı da bu. O atomları belli ölçülerde hareket ettirebilme kabileyetimiz de var.
Tabi ki ortadoğu kaderciliğine düşmeyelim ama ilk defa Ömer'e katıldım. Bu ben yaptım ,ben başardım hikayesinin çağın ruhundan kaynaklanan bir varsayım olduğunu düşünüyorum.
ben de ilk defa yaşar'a katıldım. mutluluk potansiyelin 5-8 arasıdır. bu aralığı sen belirleyemezsin kabul ama 5-8 aralığında nerede olacağın senin seçimindir cümlesi en çok katıldığım ifadesi oldu.
Her videoda ömer e daha da fazla hayranlık duymaya başlıyorum. Argümanları o kadar sağlam ve mantıklı ki. Diksiyonu , sempatikliği fln. Münazır ruhu var adamda resmen
Selam kardeşim, maalesef bunu tevekkül olarak adlandırmak çok güç. Özgür iradenin etkisini neredeyse yok sayacak kadar küçümsemek sıkıntılı. Bu irade ile insanlar kendilerini zorlayalarak, istemeyerek da olsa bir şeyler yapabiliyor. A koşullarına adapte olmuş biri, kendini zorlayarak B koşulundaki yaşantıya yaklaşabiliyor. Tabi Ömerin dediği gibi çevre, aile koşullarını, genetik kodları yadsınamaz. Mesela bu etkenler sebebiyle bozuk yollarda giden bir otobüste bulunmak zorunda olsun birey. belki o aracı tamamen pürüzsüz yola yönlendiremez ama şöfor ve yolcularla konuşup, oları en azından bi tık daha iyi yoldan gitme konusunda ikna edebilir, ya da otobüsten inip yürüyerek gider. daha çok yorulur ama o bozukluğa, pürüze daha az maruz kalır. Tamam bu kararı almasında da geçmiş yaşamı, tecrubesi, genetiği var diyeceksin ama insan düşünerek, sorgulayarak farklı kalıplara, şekillere girebiliyor. Yani iradesini ortaya koyup o yolu farklılaştıraviliyor, otobüsten inebiliyor. Kader buna aykırı bir şey değil. Kader tanımı bunu engellemiyor.
Modern insanın bireysel çabayla her şeyi yapabileceğine inandırılması karşısında “hiçbir” şeyi yapamaması günümüz psikolojik buhranın temel sebeplerindendir gibi duruyor
Şimdi aklıma geldi. Poker oynamaya da benziyor biraz. Hayat sana bi kart dağıtıyor, sana gelen eli iyi/kötü oynamak senin elinde. Çok iyi oynayıp eli kaybedebileceğin gibi kötü oynayıp kazanabilirsin de. Kağıtların dağıtımı senin elinde değil. Karşı tarafın oyunu da senin elinde değil. Kartları oynamak senin elinde. İyi oynarsan kazanma ihtimalin artıyor ama %100 olmuyor hiçbir zaman.
Videonun sonunda ömerin de dediği gibi seçenekler arasında her zaman bir seçeneğe daha yatkınız ifadesine katılıyorum. Yaşar’ın da bunun ardından “ama diğer seçeneği seçmek de senin elinde sonuçta” demesine benim şöyle bir argümanım var. Örnek verecek olursak ben çok çalışkan bir insan değilim anca ödev sınav falan varsa çalışırım. Şimdi eve geldiğimde diyelim ki önümde iki seçenek var film izlemek ve ders çalışmak diğer gün sınav yoksa benim kararım zaten verilmiştir. Film izlemek. Evet ders de çalışabilirdim ama bunu yapmayacağım çok belli çünkü böyle bir yapım yok. Eğer ders çalışırsam da öbür gün sınav olacağı içindir. Yani aslında ders çalışmam çoktan belirlenmiştir çünkü bu sefer ders çalışmam için gerekli koşullar sağlanmıştır. Parmak basmak istediğim nokta kısaca her zaman birden çok seçeneğimiz vardır fakat çoğu seçenek illüzyondan ibarettir. hiçbir zaman uygun bir koşul sağlanmadıkça seçilmezler. Seçeceğimiz şeyler zaten çoktan belirlidir. Sahip olduğumuz “özgür” irade nehirde akıntıya karşı veya akıntıyla yüzebilme lüksü tanır, karaya çıkmamız ihtimal dahilinde bile değildir.
Kaderin mutlak bir şekilde varlığına ya da yokluğuna inanmak ve bunun hiçbir şekilde degistirelemeyecegini düşünmek insan için pek de iyi bir şey olmasa gerek. Videoda dediğiniz gibi kaderin mutlak bir şekilde varlığına inanmak insanı çaresizliğe ve sorumluluk almamaya itecekken mutlak şekilde yokluğuna inanmak da insanın elinde olmayan şeyler için kendini paralamasina sebep olabilir. O yüzden bu alan en iyisi gri kalsın. Fakat şahane video olmuş ağzınıza sağlık.
Ömer'in anlattığı bazı şeylere katılmakla beraber ben Yaşar'ın savunmasını daha mantıklı buluyorum (bir de ateş ölçere devam edin böyle daha önce üzerine çok da düşünmediğim konuları sizin sayesinde düşünüyorum güzel oluyo)
İhtimaller var. Bireysel çaba ile bazı olayların olması ihtimalini artırıp azaltabiliyoruz. Hiç antreman yapmadan maraton koşusunu bitirme ihtimalin %5 ise antreman yaparak bitirme ihtimalini %80'e çıkarabilirsin. Ya da bir nehirde akıp gittiğimizi düşünelim, bireysel çaba ile nehrin bizim için daha avantajlı bölgelerine konumlanabilme ihtimalimizi artırıyoruz. Ama iyi dediğimiz yer bir sonraki adımda daha dezavantajlı bir bölgeye sevk de edebilir bizi. Şut çekerken topa falso vermek gibi bir şey. Ticari zeka ve fırsatları görebilme kabiliyetleri yüksek olan insanlar topa daha iyi falso verebiliyor ama yine de golle sonuçlanacağının garantisi yok çünkü kontrolleri dışında olan dış etkenler de var. Bi de başarının ne olduğunu tanımlamak lazım tabi. Aç açıkta kalmadan konforlu ve mutlu bir hayat sürmek lüks olmasa bile başarılıdır bence, zira yolun sonu herkes için aynı.
Bir insan elbette kendi iradesiyle depresif olmayı seçmez ama bilinçli ya da bilinçsizce yaptığı birçok davranış o duruma gelmesinde katkı sağlamıştır. Burada fazlasıyla özgür irade ve seçim var ama bu davranışların özellikleri, neyden kaynaklandıkları kombinasyonları vs vs uç uca eklendiğinde sonsuz bir olasılık ortaya çıkıyor ve bence kader tam olarak bu. Video the stanly parable oyununu hatırlattı bana felsefi düşünmeyi sevenlere tavsiye olunur. Güzel içerik olmuş elinize sağlık..
İkinizide belirli kısımlarda katılıyorum. en başa gittiğimizde biz diye bir şey yok ama mutluluğumuzu 5'den 8'e çekmek de bizim elimizde. yani kısıtlı bir özgür irade diyebiliriz
Tarihçiler olarak en çok tartıştığımız "İnsan iradesi mi yoksa belirlenimcilik mi?" tartışması yaptığınıza sevindim. Normalde varoluşçu felsefede daha Sartrecı bir pozisyonda olmama rağmen gerçek hayattan bahsederken Sartrecılıktan çok ikinizin arasında, biraz daha yapısalcı bir pozisyonda kendimi konumlandırıyorum. Yani insanın kendi iradesi var özgür birer birey olarak, bu kendi hayatına ve hatta bazen ufak da olsa toplumun gidişatına bile yön verebilir ama her zaman aşamayacağımız sınırlar ve koşullar da vardır. Yani milyonlarca seçenekten bir tanesini seçmiyoruz. Elimizin altında imkanlarımızın kısıtlılığından dolayı birkaç seçenek var ve onların arasından biz birisini seçip diğerlerinden vazgeçiyoruz. Zaten Satrecı varoluşsal kriz burada devreye giriyor. Ya diğer ihtimallerden birisini seçseydik hayatımız nasıl olurdu diye sormadan edemiyoruz. Ama şunun da altını çizmek gerekir bence. Hiçbirimiz ne yazık ki eşit bireyler değiliz ve dolayısıyla eşit koşullar altında yarışmıyoruz, eşit koşullar altında karar vermiyoruz veya sonuç elde etmiyoruz. Dolayısıyla bu tarz bir yargılamaya başlamadan önce insanların farklı ayrıcalıkları ve ayrıcalıksızlıkları var, bunu unutmamak gerekiyor diye düşünüyorum. Mesela Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi bölmünden rastgele iki öğrenci seçelim, ikisi de üniversite sınavında aynı puanı alarak girmiş olsun. Bu insanların sınıfsal background farklı ise ister istemez aynı yeri kazansalar da farklı bir çaba sarf etmiş olacaklar. Örneğin bu BOUN SBUİ'de (BOUN'da 3 sene geçirdim ATA'da master yaparken. Bu bölüm çıkışlı çok arkadaşım vardı ama hiçbirinin bölümüne SBUİ dediğini duymadım doğrusunu söylemek gerekirse lol) okuyan Anadolu'nun çok rastgele ücra bir köşesinden ortalama altı bir liseden gelmiş işçi sınıfı A ve bir de Robert Koleji'nden gelmiş bir orta sınıf B olsun. Robert mezunu B'nin BOUN hazırlığını direk atlaması çok büyük bir başarı olarak görülmemeli, çünkü Robert'de zaten iyi bir İngilizce öğrenmiş olması lazım. A için ise durum tam tersi. A ile B'nin de eminim üniversite sınavı hazırlık sürecinde de devasa farklılıklar olmuştur. Malum, birisi zaten ta lisede iyi bir eğitim almış, öteki ise bunu ancak kendi imkanları ile kapatmaya çalışmış olmalı. Yani B x koşmuş ise A'nın 10x koşmuş olması lazım bu yarışta aynı sonucu elde edebilmeleri için. Ve bu konuda B Boğaziçi Üniversitesi'ne girdiğinde de B'yi çok başarılı göremiyorum, sadece zamanında ailesi ne ekmişse onun hasadını toplayan birisi olmuş. Gerçekten başarılı diyebileceğim kişi burada A oluyor, o kadar imkansızlığa rağmen başarabildiği için. Açıkçası bu onun konumundaki herkesin yapabileceği bir şey değil. Bir de olaya negatif pencereden bakalım. Eğer fiziksel veya zihinsel bir engeliniz varsa birçok kapı ne yazık ki size daha başından kapanıyor. Üstelik bir de marjinalize edilmiş kesimdenseniz yani kadınsanız, LGBTI+ bir bireyseniz, etnik/dini/ırksal/kültürel bir azınlıktansanız, göçmen veya mülteciyseniz, işçi veya köylü sınıfındaysanız bu yarışa o kadar geriden başlıyorsunuz. Dolayısıyla bir kişiye Boğaziçi'ni, ODTÜ'yü veya Galatasaray'ı kazanamadığında ona parmak sallayıp "Bu senin başarısızlığındır!" demek inanılmaz derecede yanlış geliyor bana. Adil olmayan bir düzende, oldukça kötü bir eğitim sisteminde, saçma derecede zor ve anlamsız sorulardan oluşan birkaç saatlik sınava girip burada başarısız olması o bireyin suçu olduğunu sanmıyorum. Çok daha yapısal, çok daha sistemsel bir sorun ne yazık ki. Bu ayrıcalık tartışmasına herhalde en iyi ABD demokrasisinden örnek verebilirim. ABD'de de "Amerikan Rüyası" söylemi Amerikan liberal idealizminin meşhur bir sembolü. "Eğer çok çalışırsanız burada başarılı olursunuz, hatta ABD başkanı bile seçilebilirsiniz" bu anlatıya göre. Obama 2008 yılında seçildiğinde de "Amerikan Rüyası gerçekleşti" şeklinde cümleler yer alıyordu birçok gazete ve dergide. Ama dürüst olarak söylemek gerekirse, Obama sıradan bir Siyahi değildi. Oldukça üst sınıf bir aileden gelen iyi eğitimli, Columbia Siyaset ve İngiliz Edebiyatı okumuş, Harvard Hukuk'ta doktora (Juris Doctorate) yapmış, Chicago Üniversitesi'nde hukuk bölümünde ders veren bir akademisyendi Illinois senatörü olmadan önce. Harlem gibi ghettoda yaşayan ortalama bir Afro-Amerikalıdan oldukça farklı bir pozisyondaydı. Dolayısıyla ABD'nin ilk Afro-Amerikalı başkanı aslında sınıfsal olarak hiç ortalama bir Afro-Amerikalı'ya benzemeyen bir Afro-Amerikalı başkandı. Fakat burada bahsettiğim şey kesinlikle Ömer'in başta bahsettiği randomness (rastgelelik) değil, daha çok contingency. Türkçe'ye "tesadüf" diye çevriliyor ama aslında çok sayıda koşulların denk gelmesi sonucunda bir olayın gerçekleşmesi durumu demek daha doğru olacaktır. O sebeple belki "raslantısallık" diye çevirebiliriz. Yani x, y, z olayları ancak aynı zamanda denk geldiyse t sonucu çıkar ama hangisinin öncelikli veya asıl sebep olduğu kesin olarak bilinemez. 2008'deki Obama zaferinden örnek verecek olursak, o seçimi sadece Obama'nın başarısı olarak yorumlamak bence pek doğru değil. 2008 yılındaki olayları hatırlayacak olursak Obama'nın zaferini daha iyi kavrayabiliriz. 8 senelik skandallarla anılan kötü bir savaş çığırtkanı Cumhuriyetçi başkanın yönetimi (Trump sağ olsun o korkunç dönemleri hepimize unutturuverdi), 2008'de çıkan felaket bir ekonomik kriz (the Great Recession), Oprah başta olmak üzere önemli tanınan figürlerden destek alıp onların programlarına çıkması (Şaka değil, Oprah'nın programına çıkıncaya kadar tanınmıyordu Obama), İnternetin ciddi bir alternatif medya boyutuna gelmeye başlaması ve LGBT hakları, Siyahi hakları, kültürel çoğulculuk (burası önseçimlerdeki rakibi Hillary Clinton'ın en zayıf olduğu kısımdı. Malum, kendisi eşcinsel evliliği yasağına New York senatörü olarak senatoda İncil'den referans vererek evet demiş bir figürdü.) gibi konuları önemseyen Progressive gençlerin Demokrat parti içerisinde hakim seçmenler olmaya başlaması ciddi bir etki oldu. Hangisinin daha önemli, belirleyici veya öncelikli olduğundan emin değilim ama bu koşulların denk gelişi kesinlikle sonucu değiştirdi. Sonuç olarak Barack Hussein Obama 2008'de seçilerek ABD'nin ilk Siyahi ve Bush yönetiminden sonraki ilk Demokrat başkanı oldu. Fakat, bu koşulların hiç var olmadığı 90larda, 2000'de veya 2004'te aday olsa Obama'nın o seçimleri kazanabileceğini sanmıyorum. Kısacası 2008'deki Obama'nın zaferi Obama'nın başarısından çok onun doğru zamanda, doğru yerde olması ve doğru koşulların denk gelmesiyle alakalı. Tabi ki Obama'nın seçime girme kararının önemli bir etkisi vardır, ama Obama'nın varlığından çok koşullar belirledi 2008 seçimlerinin sonuçlarını diye düşünüyorum.
Bunun dışında da aşırı determinizme de karşı olduğumu da söyleyeyim. Birincisi, Ömer'in tartışmanın başında söylediği "kader" veya "metafizik şeyler" olarak tanımladığı Teistik bir determinizme hiç katılmıyorum. Biraz aşırı pozitivistlik olabilir ama metafizik kavramlar ne kanıtlanabilir ne de yanlışlanabilir kavramlar olduğundan tartışmalarda haklı argümanlar olarak kullanılabileceğini sanmıyorum. Sonuçta sadece inanca dayalı sübjektif kavramlar, rasyonel bir tartışmada ister istemez objektif argümanlar ya da hiç değilse elinden geldiğince objektif olmaya çalışan argümanlar gerekir. Videonun sonlarına doğru da Ömer Biyolojik Determizm'e değindi. Bu bazı nörologların, evrimsel biyologların ve evrimsel psikologların savunduğu bir görüş. Robert Sapolsky, Sam Harris veya Steven Pinker gibi. Uzmanlık alanım olmadığından sert bir şekilde yorum yapamam bu konu üzerine, fakat birçok aynı alandan gelip bu tarz bir determinizme kısmı veya tamamen karşı olan bilim insanları da var. Biraz popüler bilim dergileri bu tarz biyolojik determinist isimleri yayınlara taşıyarak meşhur etti, genelde de zaten popüler önyargıları doğrulayan bir yaklaşımları var. Haklı olabilirler ama onların da bulgularını kesinmiş gibi ele almamak lazım. Malum, bilim sürekli olarak kendisine eleştirel olarak yaklaşır ve kendi bulgularını çürüterek ilerler. Asla mutlakiyetçi (absolutist) ve muhafazakar (conservative) bir yapısı yoktur bilimin. Bu tip bir aşırı biyolojik determinizmin ciddi bir şekilde bizi öjeniye, Nazi sahte bilimlerine götüreceği tehdidi de varolan tartışmaların arasında. Ama özellikle ekstrem bir biyolojik determinizmin doğru olmadığını gösteren örnekler bulabiliriz diye düşünüyorum. Bunun en güzel örneği insanın değişebilme yeteneği. Herkes belki bu yeteneğe sahip değildir ama insanların bazıları doğru koşullar sağlandığında değişebiliyor. Mesela, eski Neo-Nazilerin kurduğu "Life After Hate*" gibi önemli sivil toplum örgütleri var ABD, Kanada ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde. Burada eskiden Neo-Nazi olup sonradan hayatları düzene girince yaptıklarından pişman olan ve insanları Neo-Nazizm gibi aşırılıkçı düşüncelere karşı uyaran ve hatta oradan çıkmak isteyen insanlara yardım eli uzatmaya çalışan dayanışma örgütleri bunlar. Normalde biyolojik deterministler siyasi görüşlerimizin dahi doğuştan gelen kişilik özelliklerimize dayalı olduğunu söylüyorlardı. Yani "Bazı insanlar doğuştan daha asabi, daha şiddet eğilimli, daha nefrete yatkın veya daha komplo teorilerine inanmaya eğilimli, o zaman o insanlar aşırılıkçı hareketlere kayması beklenir." gibi argümanları vardı ama bu değişim onların argümanlarını çürütüyor. Tamamen çürütmese de (belki gerçekten de hiçbir şekilde değişemeyecek insanlar vardır) en azından bu konuda yapılan genellemeleri yanlışlıyor diyebiliriz, yani herkesin değişime kapalı olmadığını gösteriyor. *Life after Hate'in kurucusu ve bir dönemler California'da bir Neo-Nazi çetesinin lideri olan Christian Picciolini'nin TedX konuşması (İngilizce): th-cam.com/video/SSH5EY-W5oM/w-d-xo.html
Aslında her iksiniz de belli noktaya kadar doğru ifade ettiniz ama özgür irade yok veya tamamıyla özgür irademiz var diyemeyiz. İnsan olarak belli seçimler yapabiliyoruz evet bu bizim cüzi irademiz olduğunu gösteriyor ama esasında yaşadığım hayatta külli iradenin yani Allah'ın bizim için çizmiş olduğu bir kader anlayışın da içinde bulunuyoruz. Ömer'in bahsettiği aile, çevre sebepler vs hep buna giriyor. Ama Yaşar'ın bahsettiği gibi bizim de bir cüzi irademiz var aksi halde bu dünyada imtihan olmamızın mantığı olmazdı. Ufuk açıcı tartışmalar, üzerinde çok kafa yorulması gereken şeyler ... Teşekkürler Ömer ve Yaşar..
Uzun zamandır sizleri takip etmiyordum Ama eskiye nazaran daha iyi bir tartışma ve münazara ortamı oluşturabilmişsiniz. Tebrik ederim. Bu konu hakkında nacizane fikrim hayatta bizim eylem seçme, eyleme geçme irademiz, seçim hakkımız çok daha fazla ama sonuç elde etme de, hedeflere ulaşma noktasında bizim tercih ve kararlarımızın etkisi, bizim yönetim gücümüz çok daha fazla az. Her yeni bir başlangıcımız da, her yeni kararımızda özgür irademizin payı büyüktür ama sonuçlar belirsizdir ve o sonuçlarda özgür irademiz çokta etkili olamıyor.
ömer'in söylediklerinin bir kısmını mantıklı bulsam da kontrolüm dışındaki hiçbir şeye tahammül edemediğimden yaşar'a katılıyor ve "kader/şans ne abi?!" diyerek zihnimi rahatlatıyorum. söylediğiniz gibi, kendimi neoliberal bir özneye indirgediğimi fark ettim ama bu en azından kontrol edilebilir.
Biraz fantastik ama benim hayalim karar verme mekanizması şöyle gerçekleşiyor 100 adet ampul her bir farklı karakterde (örnek aldığın etkilendiğin kişilere benzer ) bu güne kadar gördüğün olaylar ile onların karakterinin (olaylara göre yanıp yanmaması 0-1) değişmesi sonucu herhangi bir karar anında 50 den fazlasının oyu ile kararın verilmesi her olay da bunların şekillenmesi sonucu oluyor ise özgür iradenin olmaması gerekir
Bence kesin olarak adlandırılabileceğimiz bir özgürlük kavramı yok bu dünyaya gelmenin sorumluluğu bende değil yaşadığım şehir görünüşüm ya da içinde bulunmuş olduğum beden insan topluluğundan olmam gibi yani bu kadar çok dış faktör varken bize sadece bulunduğumuz durumdaki belli başlı tercihler kalıyor ne kadar rasyonel bir insan olduğumuz da seçimini yaptığınız tercihler tarafından belirlenebiliyor. Bu tercihler de sadece bu kapitalist sisteme uyumumuzu arttırıyor yapmış olduğumuz bir çok uğraş boşuna zaten. bir sisteme uymaya çalışan bir insanın özgürlüğe bakış açısı da şüphelidir. Olay sadece sisteme ne kadar uymak istediğimiz kısaca sistemin parçası olmak isteyen kişi gereklilikleri yerine getirir o kadar istemeyen de getirmez. En son da tablonun geneline baktığımızda özgür bir irade yoktur çıkıyor benim için. Ve ortada özgür iradeli insan yoksa başarı da ona atfedilemez. Edit:imla
yaşar'ın söylediği mantıklı geliyor. tek değiştirebileceğin faktör kendinmiş gibi. fakat kendini değiştirmeye yönelik irade de mutlak olarak sen tarafından belirlenmiyor bence. elimizdeki tek faktör bile tam elimizde değilmiş gibi.
Videoda Yaşar'ın "ben çalışmazsam başarılı olamam, ancak çabalarsam bir yere gelebilirim" diyerek kaderin etkisine zıt argüman olarak sunduğu gerçeklikler aslında dinî literatürde "sünnetullah / âdetullah" olarak geçen ve kaderin içerisinde bulunan bir nizamın eseri olduğu söylenen şeylerdir. Yani daha basitçe söylemek gerekirse 'çalışanın başarılı olması', 'Yaşar'ın aksiyon gösterdiği için bir yerlerde önünün açılması' veya 'Ömer'in yeterince çalıştığı için arkadaşının tavsiye edeceği o bölümü kazanabilmesi' gibi olaylar kader mantığının içinde bulunan kanunlardandır. Bu kanuna uyduğu için o sonuca ulaşmışlardır. Aslında Ömer'in ne yaparsan içinden çıkamazsın dediği yerle de örtüşüyor. Bir de "kader gayrete aşıktır", "insan için ancak çalıştığının karşılığı vardır" gibi ifadeler düşünülünce kaderin tanımı baya değişiyor aslında. Güzel bir sohbetti ancak bu videoya daha iyi hazırlanılabilirdi diye düşünüyorum, bu konunun alanınız da olmaması sebebiyle biraz daha kendi görüşlerinizin dayanaksız kaldığı bir muhabbet olmuş bence. Biraz felsefe, kelam ve dinî araştırmayla bu video bambaşka seviyelere çıkabilir, çok sevgiler.
İnsanın olduğu bir yerde mutlak bir şeyden (iyilik-kötülük, doğru- yanlış, özgürlük-bağılılık vs ) bahsetmek bence mümkün değil çünkü en başta insanin dunyaya gelişi, varlığı bile kendi iradesinde olan bir şey değil. Her kavram her insan için aynı tanımı aynı derecede ifade etmez. İnsanları kendi sınırları içinde değerlendirirsek herkesin kısmen özgür olduğu noktalar vardır, belli bir oranda kendi iradelerinin ağırlıkta olduğu seçim yapabileceği noktalar.
Olay bilinç dışı ve prefrontal korteks aslında. Kader sandığımız şey daha önce düşündüklerimiz de olabilir bir şekilde duyup hatırlamadığımız şeyler de. Ancak başımıza gelecek olayları biz seçmeyiz. Nasıl biri olacağımızı, durumlara vereceğimiz tepkileri biz seçeriz. Bir kriz, bir olay, bir felaket birilerini yıkıp baştan yaratırken birilerini sadece yıkabilir. İrademiz ve verdiğimiz kararlar %100 başarılı olmamızı sağlamaz ancak büyük oranda ihtimalini artırır. Outliers kitabını okursanız dediğimi anlarsınız, şans da çok önemli bir faktör. Sen hazırsan ve şansın da varsa başarılı oluyorsun.
Özgür irade yok sadece bize dayatılanlar arasında seçim yapmak zorunda kalıyoruz ,ailemizi seçmeden dünyaya gelerek başlıyor maceramız. Yoksa kimse eşit şartlarda degil ,hayata çok önde başlayanlar ve hayatı yakalamaya çalışanların mücadelesi .üzücü...:((
Ömer'in şunu demesini beklerdim, "Bak kardeşim, sen elini kaldır heh kaldırdın mı bak kaldırdığın için yarın ölmeyebilirsin, elini kaldırdığın için arabaya 1 saniye farkla çarpmadın ve ölmedin."
Ve ayrıyeten aklıma bir şey daha geldi. Mesela çevreyi düşünün yaşarın dediği çevreyle olan iletişimimizi biz belirliyoruz biz karar veriyoruz, hadi bunu onaylayalım, pekii çevre dediğimiz şey iletişim alanımız dışındaysa ve bize gelen iletişime karşı bir iletişim kuramıyorsak bunun sonucunda bizim (ilk karar verme) yönelimimizi belirleyen şey bizim iletişimimizin dışındayken nasıl ilk kararı iletişim dahilimiz dışında olan bir şeye karşı seçenek oluşturacağız, senin karar vermeni düşündüren bir olay var ve bu senin aklında olmadığı zaman gerçekleşiyor bu aklında olmayan şeye karşı da bir fikir yürütmeye çalışmanız sizi p1, p2 veya p3 noktasından birine götürüyor, p2'de ölüyordunuz, p3'te yaşar cumhurbaşkanı oluyordu.
Ya kısacası, ne kader ne de özgür irade tek gerçek belirsizlik, kelebek etkisini bilirsiniz beklenmedik büyük bir etkiyi ufacık bir enerji gerçekleştirebiliyorken nasıl olur da ben o enerjiye karşı karar verdim ve böyle oldu vermeseydim böyle olacaktı diyebiliyorsunuz, belki p2, ve p3 kapısı aynı yere götürüyor fakat yolları farklı yol farkı da size farklı bir boyut açar bu yüzden özgür irade diye kesinlik olamaz çünkü insanlar ortalamadır, insanların gelişimi kuşa bakarak uçak yapmaktır, sizi o uçağı yapmaya iten şey de uçan kuştur kuşun uçması da kader derseniz burada da yanılırsınız kader dediğimiz şey de insanların 3. boyutta sınırlı duyu organlarıyla anlamlandırdığı bir şeydir, anlam verdiğimiz şeylerin de anlamsız olabileceğini düşündüğümüzde ortaya KOSKOCA BİR BELİRSİZLİK ÇIKMAKTADIR. Tam burada boyuttan çıktım ama olsun, kader özgür iradeden gözümde daha etkilidir ama kaderin sadece bu boyutta böyle olabileceğini de unutmamak gerekir.
Bence güzel bir tartışma olmuş, zevk alarak dinledim. Teşekkür ediyorum öncelikle böyle bir konuyu gündemimize getirdiğiniz için. Konuştuğunuz iki taraf da bana çok uç noktada geldi. Ne tamamen biz kendi tercihlerimizi yaratırız ne de tamamen her şey zaten paket program olarak yaratıldı genetik kodda var, kısmı. Ben orta noktada buluşmak için bir teklif sunayım istedim :) Gerçekten dikkatli düşündüğümüzde sadece bir şeyleri yapmayı istiyoruz ancak yaratılması için herhangi bir efor sarf etmiyoruz. Hokus pokus yapmıyorum ben mesela. Elimi kaldırmayı istiyorum ve bu isteğimin sonucunda kalktığını görüyorum. Nasıl kalktığını bilmiyorum. Bu noktada " e artık kolun nasıl kalktığı gözlemlenebiliyor" diyebiliriz belki ama bu bilimsel gözlem kolumun kalkmasını veya şu anda klavyedeki parmaklarımın nasıl hareket ettiğini dikkatli incelersek açıklamıyor. Sadece kolumun kalkmasındaki "oluş aşamalarını daha kolay tarif edebilmek için o olaylara isimler takılıyor" olduğunu görürüm. Bu isimlendirme aynı günlük hayattaki bir eşyayı tarif ederken şunu demememiz için yapılmış bir şey gibi: "dört bacağı ve üzerinde düz bir zemin olan malzemenin üzerine porselen diye tarif ettiğimiz içi yuvarlak ve oyuk şekli olan cismi koyar mısın?" demek yerine (bunu derken bile ne kadar çok isimlendirme kullandığımı farketmişsinizdir.) "masanın üzerine kaseyi koyar mısın?" diyoruz. Mantıken aynı yola çıkıyor. Dolayısıyla anlıyoruz ki bilimde de sadece gözlem vardır ve gözlenen olayların daha iyi tarif edilebilmesi için isimler takılır. Ancak ben kaslarımın iskelet sistemimle beraber koordine şekilde çalışıp oradan kolumun kalkmasını sağlayan şey iskelet ve kas sistemlerimdir dersem bu o olayı objektif olarak yorumladığım anlamına gelmez. Kaslarımın ve iskelet sistemimin kolumu kaldırma aşamasında kaslarımın kasıldığını vücudumdaki belli fonksiyonların da bu minvalde çalıştığını gözlemliyorum. Peki ben vücudumdaki bu kasların kendi kendine kasılabileceğini nerden çıkardım veya hiç mi etkisi yok? diyebiliriz. Bu noktada şöyle bir örnek verebilirim: mesela bir proje üzerine çalışıyoruz. O projenin gerçekleşmesi için belli kurallara uymamız gerekiyor. Aynı zamanda o proje hakkında bilgi sahibi olmayı tercih ediyor olmamız lazım ki o proje üzerine çalışabilelim ve bilgili olabilelim. Aynı zamanda o bilgileri doğru kullanmak için doğru tercihler de yapıyor olmamız lazım. Yani doğru bilgiyi bilip yanlış tercih yapmamamız lazım. Şimdi bunu kolumun kalkması olayına uyarlarsam buradaki kaslarımın, kolumun kalkması için vücudumdaki diğer sistemler hakkında bilgisi var mı? Bilmiyorum. Farazi olarak düşünüp bilgileri olduğunu varsaysak bile bu kas hücrelerimin doğru şekilde tercihler yapıyor olması lazım. Yani gerçekten tercih etme özelliğine sahip olması lazım. Ancak burada şöyle bir çelişki ortaya çıkıyor: eğer hücrelerimin irade etme özelliği olsaydı benim bedenimde bulunmak istemeyebilirlerdi. Aynı şekilde diğer hücrelerimin de tercih etme özelliği olsaydı onlar da bedenimden ayrılıp giderlerdi. En azından ben hücre olsam ve benim tercih etme özelliğim olsa kendi bedenimde durmayı tercih etmem dışarıda bir yerde takılmayı tercih ederim :)) O zaman buradan kas hücrelerimizin irade etme özelliği olmadığını da görüyoruz. Yani kas hücrelerimiz herhangi bir projeyi yapabilecek özellikte ve kabiliyette değiller. Peki üzerine o kadar kafa yorduğumuz bir projeyi biz kendi kendine oluşmuştur diyebilir miyiz? Bu, emeklerimizi görmezden geldiğimiz anlamına gelmez mi? O zaman projelerin her zaman bir yapıcı, uygulayıcı, doğruları kasıtlı şekilde tercih edici, ve bunları uygulayabilecek kuvveti olan Birinin yaratarak işletiyor olması gerekiyor, diye bir olguya ulaşabiliriz ki mantıklı da duruyor bu düşünce. Bu bahsettiğim mevzu tamamıyle günlük hayatta yaşadığımız pratik bir meseledir ve her an gözlemlediğimiz olayları dikkatli incelediğimizde bu dünyada "gördüğümüz" hiçbir varlığın yaratıcı olma potansiyellerinin olmadığını görebiliriz diye düşünüyorum. Bu anlattığım ve gözlemlediğim şeyler benim mantığıma yatıyor açıkçası. Sadede gelecek olursam biz bir şeyleri yaratamıyoruz ama yaratılmasını istiyoruz. Yani bir tercih yapıyoruz kolumuzu kaldırmak istiyoruz ve yaratılıyor. O sırada diğer her fonksiyonumuzu da kontrol edecek vücudumuzun diğer parçalarına da direktifler göndermiyoruz. Sadece istiyoruz "özgür irademizle" :) Özgür irade dedim çünkü o sırada kolumuzu kaldırmak istemeyedebiliriz ama kaldırmayı tercih ediyoruz. Dolayısıyla biz ders çalışırken de birşeyleri öğrenmeyi istiyoruz ve yaratılıyor, konuşmak istiyoruz ve yaratılıyor. Yani bence çok duygu yüklü bir tablo da var gibi görünüyor. Her tercihimi yaratıyorsa (tercihlerimin doğru veya yanlış olduğunu bilmesine rağmen, ki bilmeli yoksa yaratıcı olmaz. Mutlak ilmi olmalı.) bu Yaratıcı adaletlidir. Tercih ederken doğrular da yapabilirim yanlışlar da. Ama her şeye rağmen bizim bedenimizdeki ve evrendeki bu kadar ince detay projeyi unutmadan aksatmadan yapması, beni düşünerek yaratması, beni sevdiğinin ve bana değer verdiğinin kocaman bir manifestosu değil midir diyorum kendime ;) Biliyoruz ki sevmediğimiz işte çalışmak istemeyiz. Yaratıcı bizi her an yaratmaya hatalarımıza rağmen devam ediyorsa hala bizi seviyor değer veriyor demektir diye düşünüyorum. Yılmaz Erdoğan bir konuşmasında çok güzel bir şey söylemişti. "Kader insanın Yaratıcıyla beraber yaptığı senaryo çalışmasıdır." diye. Yani ben istiyorum ve O yaratıyor. Ancak ben neyin doğru neyin yanlış olduğunu çoğu zaman göremiyorum, bu konuda yetersizim biliyorum. İnsanım sonuçta. O yüzden senaryoyu yazarken bana yol göstericilik yapıyor sanki :) veya ben ona soruyorum "Yaratıcım sen kimsin bu dünyada görmedim Seni, ama biliyorum varsın. Benim sesimi de duyarsın çünkü mutlaksın. Sence ben burada ne yapmalıyım? diye sormak gayet insani duruyor bana. Bu durum aynı bilmediğim bir dersi hocama sormak gibi bişey. Sonra beraber soruyu çözüyoruz hocamın bana yol göstermesiyle falan filan. Benden de bunlar döküldü bu konuşmanın üzerine 🙃
önümüze birtakım durumlar, pozisyonlar çıkıyor evet ama onları firsat olarak görüp değerlendirmek kişinin elinde. zamanında voleybol için iyi bir eğitim alma şansım varmış çünkü ortaokuldaki antrenörümün verdiği eğitim çok büyük bir fırsattı ama ben bunu ,4 yıl sonra, kendime, öyle bir ortamı nasıl kazanabilirim diye sorarken anladım. farkındalığını olabildiğince geliştirmeye çalışmalı kişi çünkü her an yeni bir pozisyonda bulabiliyoruz kendimizi.
Ömer Bey, Öncelikle bir Müslüman olarak sana seni mutlu edecek bir dua ile sesleniyorum. Allah seni İslam ile şereflendirsin İslam'ı kalbinin derinliklerine yerleştirsin. En zeki ve akılı Müslüman olarak yaşayasın ve ölesin. Seni "Afganistan için En İyisi: Taliban Nasıl Kazandı?" isimli video ile tanıdım. Sonra diğer bir kaç videonu seyrettim. Bu video sana seslenmemi sağladı. Kader hakkında İslami hiçbir kavram kullanmadan İslam'a uygun açıklamalar yaptın. Müslümanların birçoğu senin gibi kaderi açıklayamıyor. Ayrıca senin okuduğun okul ve senin yaşadığın yaşam tarzına sahip birçok insan hem zeki hem kültürlü olmasına rağmen İslam a karşı kasıtlı düşman ve kasıtlı cahiller. Aynısını Müslümanlar da yapıyor tabi ki Perde gerisinden, dahil olmadan yaptığın değerlendirmeleri çok beğendim. Seninle tanışmayı gerçekten çok isterim. İslam ehli olmanı çok isterim. Allah nasip etmez ise İslam a düşman olmadan ömrünü hep objektif tamamlamanı dilerim Kolay gelsin. Videoların devamını bekliyorum. İslam hakkındaki görüşlerini ayrıca merak ediyorum Teşekkürler.
Jorge Bucay - Kendine giden yol Çok basit anlatımlı bi kitap ve birey olarak etki alanlarımızdan, enerjimizi nasıl ve neden bu alana yönlendirmrmiz gerektiğini anlatıyo. Sorumluluk bilincinden bahsediyo
Aslında her şeyde şans faktörü var orta gol örneğinden ilerlersek sen her antrenman yaptığında sadece maçta ortaya kafa vurup gol olma ihtimalini artırmaya çalışıyorsun. bir diğer örnek üniversite sınavı, sen ne kadar çalışsanda o gün başka bir şey olup başaramama ihtimalin her zaman var yani sen çalışarak sadece kazanma ihtimalini artırıyorsun. bu konuda Ömere katılıyorum bence de metafiziksel bir şey var
Gelen o ortaların rasyonel olarak farkına varılıp değerlendirilmesi çok güç bence. Bahsedilen kırılımlardan birinde, kırılım anında daha başarılı/olumlu gelen bir şey sonradan daha başarısız/mutsuz olmaya itebilir. Bu manada "ne kadar hazır olursan ve çalışırsan o kadar olumlu sonuçlar olur" denilemez bence. Bir de diğer bir seçimin sonucunun mutlak olarak iyi mi kötü mü olacağını kestirmek neredeyse imkansızdır.
Ben Yaşarın fikirlerine katılıyorum. Özgür irade yani seçim hakkı çok az da olsa var. Yüzde 20 gibi bir rakam vere bilirim kendi üzerimden. Ama başka birinin özgür iradesi yüzde 40 da ol bilir. Ona da iradeli insan diyoruz. İradeli insanın da iradeli olmayı kendisi seçmediğini ve o irade sahibi beyinle dünyaya geldiğine inanırım. Bu zaman da Ömer haklı çıkmış oluyor. Galiba bu sorunun cevabını bulmamız çok uzun zaman alıcak...
Genetiğimizin ve yetiştiğimiz kültür ortamının aldığımız kararları yaşamımızı ve 'ben' dediğimiz varlığı çok etkilediğini düşünüyorum ama tamamen değil bence. Güzel bir konuydu kafamda soru işaretleriyle ayrılıyorum buradan.
Video yayınlanalı 2 yıl olmuş, benim henüz daha yeni izleme şansım oldu. Ancak videoyu benim gibi yeni izleyenler için yine de küçük bir katkı yapmak istedim. Psikoloji lisans + bilişsel psikoloji master yapınca bu konu üzerine bayağı bir kaynakla karşılaştım ve konuyu özetleyecek olursak literatür Ömer'in konumuna oldukça yakın. Merak edenler genel olarak psikolojideki ve nöroiktisat alanındaki karar verme deneylerine bakabilir, orada görülür ki beyin aslında karar verirken göz önünde bulundurduğu seçeneklere bir "value" yani değer atar ve hangi seçenek daha yüksek değer alırsa o seçenek beyin tarafından seçilir. Buradaki kullandığım "seçilir" kelimesine takılmayın çünkü aslında ortada bir seçim yok, tamamen mekanistik bir sistem var. A seçeneği daha yüksek mi değer aldı, o zaman beyin onu seçer. Aynı suyun 0 altında donması gibi, su 0 altında donup donmamayı seçmez, sadece donar. Peki beyin karar verme sürecinde seçeneklere değer atamasına nasıl yapar? O da Ömerin dediği gibi geçmiş deneyimlere ve biyolojik altyapımızın birbiriyle olan kombinasyonuna göre. Özgür irade fenomeninin gerçekten birer algısal illüzyon olduğunu ortaya koyan bilişsel psikolojide başka deneyler de var. Örneğin, 1960'larda gerçekleştirilen bir deneyde verdiğimiz kararların bilincine vardığımızda, yani ben bunu yapacağım dediğimiz anda, beynin o kararı milisaniyeler öncesinde de olsa çoktan verdiğini gösteriyor. Yani ben bunu yapacağım dediğimiz anda biz sadece o kararı yapacağımızın farkına varıyoruz, karar ise beyin tarafından çoktan verilmiş oluyor (Kaynağı hatırlayamadım, ancak çok ünlü bir deneydir, Tevfik Alıcının gerçek bir yanılsama: bilinç kitabında görmüştüm).
yetiştiğimiz çevre, tecrübeler seçimler üzerinde etkili bir rol oynamakta ama rolün hepsi bunlara ait değil. uzun bir süre tembellik yapmayı alışkanlık haline getirmiş ve ailesi de böyle insanlardan oluşan biri olarak şunu söylemek isterim ki ortada bir sorun olduğunu ve bundan rahatsız olduğumu yüzüme yüzüme vurduktan sonra bu alışkanlığımı değiştirdim. ailemin böyle olmasını ben seçmedim, önümde 2 yol vardı: ya bu alışkanlığı devam ettirmek ya da artık bir dur demek. zaten seçmediğim hiçbir şeyin beni tanımladığına inanmıyorum.
Olaylara etkiyen insanüstü metafizik,kader falan fıstık yoktur sadece biz bir olaya etkiyen bütün olasılıkları hesaplayamadığımız için önümüze gelen olayları tahmin edemiyoruz.
Hayat önümüze seçenekler sunar. Siz o seçenekleri degerlendirebilecek konumda değilseniz. O zaman o seçenekleri kaybedersiniz.... Ve seçim sadece sizin o seçim zamanında ne kadar hazır olup olmadığınızla ilgilidir. Yani hayattaki şans faktörü hayatın size hazırladığınız yerden soru sormasıdır.
Aslında edindiğimiz bir fonksiyonlar kümesi var gibi düşünebiliriz. Neticede biz özelliklerimizi soyumuzu devam ettirme üstüne edindik. Yani belli durumlara, belli girdilere; belli tepkiler, belli çıktılar vermeye programlıyız da diyebiliriz. Ama aynı zamanda içinde bulunduğumuz fonksiyonun içini dallandırabiliriz. Bizi oluşturan çevremizi oluşturan unsurları da küçük ölçüde de olsa değiştirebiliriz. Neticede eğer başka insanlar hayatımıza küçük de olsa etki edebiliyorsa biz de başka insanlara ve kendimize de etkide bulunabiliriz diye düşünüyorum
iradeye bi yüzde bir veya ondan da az bi pay düşüyor ama işin sonunda elimizdeki bu yani mecbur olduğu kadarını deneyeceksin hiç yok demek fazla olur ama sandığımızdan çok daha az.benim anladığım kadarıyla biz genelde bunu bi yüzde elli falan kabul ediyoruz. bu tarz konularda aslında tehlikeli mi değil mi diye düşünmemek lazım çünkü sonuçta gerçek gerçektir yani iyi veya kötü.ama depresyon vesair denmiş o bakımdan hepten kaderci olan bi adam başarısında da kaybında da bir nötr durumda oluyor tam irade yanlısı olanda birinde kibre kadar giden bir sevinç diğerinde de yıkıma kadar giden bir hüzün oluyor bunun bir çözümü yok çünkü kaderci olup olmamayı da seçip secmedigimiz belli değil.dolayisiyla bu bir nevi hissi bir şeydir ben irade az gibi hissediyorum halimden de memnunum çünkü mutluluk aralığım 4-9 arası gibi en kötü durumda bile ortalamadan bi tık düşüğe geliyorum
Ömer'in yaptığı yoruma az da olsa katılıyorum. Ama bazı sorularım var. Birincisi mesela diyelim ki evet bireyleri var olduğu genetik kod çevre vs. belirliyor o zaman toplumları da bireyler oluşturduğuna göre toplumlarda bireyler gibi doğrudan kendi yaşantılarını ve geleceklerini belirleyemiyor sonucunu elde ediyoruz bu da toplumlar kendi geleceklerini kendileri belirler ifadesi ile çelişiyor
bu ikilinin muhabbetlerini müthiş seviyorum. genel olarak görüşlerim ömer'e yakınsıyor. ikimizinde çocuklugu keçiörende geçmiş, keçiören effect galiba :) ama yaşar ın sözünü biraz fazla kesiyorsun o biraz rahatsız edici :) islami bir bakış açısıyla olaya bakacağım zira herhangi bir temele dayanmassan çok rahat özgür irade yoktur, seri katil suçsuzdur noktasına gelebilirsiniz çok tehlikeli. o yüzden neyi temel alarak olaya yaklaştığın önemli. kadercilik noktasında bizi yani insanı 100 birim olarak düşünürsek 80 birim zaten halihazırda mevcut. bu 80 birimde ne var derseniz genetik-içine doğdugun aile ortamı-genel çevre gibi. burada 20 birimlik bir irade payı bırakıyorum. çünkü her seçim aşamasında 20 birimlik pay ile mevcutu yani 80 birimin etkisini bükme şansın var. farklı bir metafor olarak düşünürsek sen bi çorbasın, çorbanın içeriği büyük oranda belli ama sanada bir takım içerikleri katma payı verilmiş ve çorbanın tadına etki etme şansın var. özgür irade ile bu 20lik payı oluşturabiliyorsun ve bütün sorumluluk sende. yani sen herhangi bir yanlış durumda dönüp dönüp suçu 80 lik paya atamıyorsun. kuranı kerimde bakara suresinde hz adem in kıssası ile kadercilik, kader mevzu uzunca işleniyor. orada şeytan orta doğu kadercisi durumda zira allaha karşı "ben ademi saptırmadım çünkü benim böyle bir gücüm yok sen izin verdiğin için ben saptırabildim diyor, aslında hepsini sen yaptın diyor" hz adem ise sorumluluk alıp kurala uymadığını ve kendi hatası oldugunu kabul ediyor ve insanın dünyadaki hikayesi başlıyor.. daha detaylı bir anlatım için bkz: The Fall of Satan and the Rise of Adam - Nouman Ali Khan th-cam.com/video/UpZH1lQmuE4/w-d-xo.html
hukuken bir ceza verirken bile "insan öldürmenin cezası 20 yıldır" gibi bir kalıp oluşturamıyoruz. çevresel etkenler, kişinin bu cinayetteki sorumluluğu da ceza verilmesinde etkili oluyor. bu da yaptıklarımızın %100'ü bizim eserimiz olmasa da belirli düzeyde bir irademiz vardır demek oluyor. ve bu irademizden de belirli ölçüde sorumluyuz.
Sizin kadar birikimli arkadaşların hayatın doğuştan şansla başladığını nasıl göz ardı edebilirsiniz? Doğuştan elde edilmiş kazanımları yada handikapları değiştirilebilmesi yine doğuştan gelen şartların izin verdiği ölçüde olabilir. pazarcı tezgahını açıp başında durursa da 1 şekel kazanır, hiç yerinden kalkmayıp yatsa da: Ama pazarcı yatağından çıkmaz ve tezgahını açmazsa açlıktan ölür :)
Bu olay en çok seri katiller konusunda tartışılıyor. Mesela serikatillerin hepsin de bir takım çocukluk travması var , ama suç işlediklerin de onları hapishaneye atıyoruz. Fakat o suçu işlerken geçmişte ki tecrüblerinden dolayı o suçu işliyorlar. Yani bu özgür irade meselesi aslında bir paradoks.
Ben şöyle düşünüyorum Allah Bizi Yarattı ve Dünyaya Gönderdi Ve Yaratırken Bizim nasıl Hayat yaşayacağımızı bildiği için Kaderimizi Ona göre Yazdı ve Aslında Biz Çogu zaman özgür irademizi kullanıyoruz ama bazı zamanlarda o irademizin Üstünde Allahın iradesi devreye giriyor ve bazen ne kadar cabalassakta çalışsakta takdiri ilahi diyoruz Ama Tamamen özgür irademiz yok diyemem
Ömer'in bahsettiği şeyi daha çok bizlerin "özgür irade"mizle seçtiğimiz şeylerin aslında yalın bir biçimde özgürlükten gelmediği, seçimlerimizin terübe, doğup büyüdüğümüz yer, bulunduğumuz sınıf gibi olgularla alakalı olduğu ve bizleri otomatik olarak birtakım seçeneklere götürdüğü şeklinde anladım. Bu bağlamda aslında mantıklı geliyor. Yani misal ataerkilliği ele alalım; Norveç'te doğmuş biriyle Afganistan'da doğmuş birini ele alırsak aileye ve kadına olan bakışları büyük ölçüde farklılık gösterecektir. Afganistan'da doğup büyümüş o kültürü içselleştirmiş biri istisnalar dışında çoğunlukla kadını daha alt gören birine dönüşecektir bu alt görmenin farklı boyutları olabilir tabi ki ama burada o kişiye verilecek seçenek aslında o farklı boyutlardır. Kadına olan bakış açısı çok aşağı da olabilir ortalama düzeyde de olabilir. Fakat seçimini yaptığı şey kişinin özgür iradesinden ziyade o birtakım dışsal etkenlerin bireyi dönüştürmesiyle ilgilidir. Kadını ortalama olarak görmesi de büyük oranda onun seçimi değil çok daha aşağı görmesi de. Burada pek özgür iradeden bahsetmek mümkün değil gibi. Biraz fazla makro bir örnek fakat aynı mantıkta mikro örneklere de uygulanabilir. Ona da şunu diyebiliriz belki; Şu malum girişimci, kişisel gelişimci instagram sayfalarına bakarak belki bir insan kendini gerçekten bir yerlere getirmiş olabilir. Fakat yine aslında yalın bir biçimde kişinin kökten özgür iradesiyle bir yerlere gelmesinden ziyade yine çevresel koşulların etkili olduğunu görebiliriz. Yani Ömer'in dediği gibi en başından bir şeye sahip değiliz hep bizim dışımızda gerçekleşen bizlere tecrübe katan şeylerin ürünü oluyoruz. Ailesinde böyle bir girişmci kültür olabilir, TH-cam'de birtakım şeyler ile karşılaşmış olabilir (ki dolayısıyla bu internet sitesi olmasa demekki bu tip şeyleri öğrenemeyecekti ve bulunduğu konuma yine gelemeyecekti yine bir birey dışında gerçekleşen çevresel etkenlerden ve bireyi özgür iradesinin dışında yönlendiren dışsal bir etken görüyoruz) Ya da arkadaşının tavsiyesi ile o sayfalara ulaşmış olabilir ki burada da yine dışsal bir etken görmekteyiz. Ama tabi yine de Ömer'in bahsettiği iradeyi sınırlı bir alana koyma durumunu reddetmiyorum. İllaki öyle ya da böyle etki ediyor çünkü.
soylediklerinde katildigm kismlar olsa da sunu soylemeden edemiyecegim verdign ornekten yola cikarsak afganistanda dogmus buyumus bir adamin kadinlari daha asagida gormesi cevresinden dolayi daha muhtemeldir ama adamin kendini farketmesi ve bu konuyu dusunmesi uzerine secim hakki onda olmuyor mu yani hirsizlarla dolu bir cevrede buyumus biri de hirsiz olmaya meyilli gibi bir bakis acisi yerine o kisi bunun yanlis oldugunu farkederse bunu degistirebilr. sonuc olarak bilgiye sahip oldktan sonra insan ozgur iradesiyle secim yapabilr. yani bence 😁😁
Kader yaratıcının her şeyi bilmesidir.İnsandaki ihtiyar cüzzidir.Biz isteriz yaratıcı yaratır. Yartıcıya inanmamak mucizeyi inkär etmekdir. Mucizeyi inkär etmek evreni inkär etmekdir. Çünkü yoklukdan varlığa geçiş mucizedir yaratıcıyı inkar eden kendinide inkar etmiş oluyor. Çünkü yoklukdan hiçbir şey varlığa sebepsiz geçemez.
Yorumlar yine ufuk açıcı. Herbirini okuyoruz. Argümanlara olan itirazlarınız/cevaplarınız ve kitap/belgesel/video önerilerinizi not ettik. Çok teşekkürler herkese!
Metmetcigim moralini bozma, burada Ömer haksiz ve ona laflar hazirladim.
icine dogdugun toplum ve buyudugun cevre sadece baslangic sartlarini degistirir. Bundan sonrasi insanin kendi elindedir.
Yani maca ben 1-0 onde ama sen 5-0 onde baslayabilirsin. Ama macin sonucunu belirleyecek olan kimin daha iyi oynadigidir.
Bunun icinde kucuk bir sans faktoru de var tabi, ama sans bile o anda ona hazir olana fayda saglar.
Açıkçası bende önceden sizin gibi düşünüyordum lakin Spinoza'nın nedenselliği benim özgür iradenin hiç olmadığına ikna etti.
Arthur Schopenhauer'in bu konuya indirgenebilecek mükemmel bir sözü var. "İnsan istediğini yapabilir ama istediğini isteyemez" diye
Ömer'in kader konusundaki yorumları Maturidi ekol ile neredeyse birebir örtüşüyor. Sünnî Türk İslamının son kalesi Ömer Faruk Gemalmaz.
izlerken ben de tam olarak böyle düşündüm. ve Yaşar da farkında olmadan Eşari Atomculuğu'nu savunmuş gibi geldi. İlk kez Ömer Faruk Gemalmaz diyorum.
Ben burada Mutezile bir Yaşar ve Cebriyye'ci bir Ömer gördüm:')
Selam, Sunni Turk İslam anlayışı Ömer'in görüşüyle nasıl örtüşüyor anlamadım arkadaşlar. İradenin varlığını, etkisini neredeyse yok sayıyor. Tamam kimse aile,çevre, genetik koşulları yok saymıyor ama bu koşullar sebebiyle oluşan şartları imkan ölçüsünde iradesiyle değiştirebilir, gücü yettiği ölçüsünde. Yaratıcı da bunu istiyor bizden, bu sebeple iradeyi yaratıyor zaten. Bu noktada Yaşarın anlatımı daha dengeli, çevre ve genetik etmenleri yok saymayarak kendi irademizle bazı şartları, koşulları iyileştirebiliriz, düzeltebiliriz veya bozabiliriz. Ömerin anlatımından yola çıkarsak bir suçlunun suçu işlemesini geçmiş koşullarına, tecrubesine bağlayabiliriz. O zaman insanın yaşamına, tecrubesine göre ceza vermeliyiz, herkese aynı ceza verilmemeli vs. vs. bu konu uzar gider, bir sürü örnek verilebilir. İslam anlayışında iradenin etkisi,gücü yok sayılamaz bence. İrade kader kavramına karşı, zıt bir şey değildir.
Bu arada "insanın yaşamına, tecrubesine göre ceza vermeliyiz, herkese aynı ceza verilmemeli" düşüncesine ek yapmak istiyorum. Bu düşüncenin bi ileri aşaması bu etkenlerden dolayı bir suçlunun hiç ceza almaması. Çünkü aile ve çevre hayatı ve genetik kodlar onu buna itmiştir denenebilir. Hatta bu şekilde bazı savunlara rastlayabilirsiniz Amerikada. Bir dönem Çocuk istismarı suçunda biri böyle bir tartışma başlatmıştı. Bilimsel çıkarımlarla vatandaşın cinsel yönelimi temellendirip onun suçlanamayacağını söylemişti. Bunu düşünmesi bile ne kadar iğrenç, sapıkça geliyor. İşte irade burda devreye giriyor. Bilimsel açıklaması, yönelimi varsa bile irade bunu devre dışı bırakıyor, bizi rahatlatıyor. Yönelimi olsa bile İradesini koyup da yapmasaydı o yanlışı diyoruz. İnsanlarda şiddet eğilimi de olabiliyor, hatta bazen bizler zor olsa da kendimizi tutarak şiddete başvurmuyoruz. Bunu sağlayan da irademiz. İşte islamda yaratıcının da sınava çekeceğini söylediği şey tam olarak bu, irade ve akıl vermesine rağmen o şiddet, suç, istismar eğilimlerini neden yönetemediği sorulur insana. İslam inancına göre insanı farklı ve özel kılan da bu irade. İnsanın sadece atomların birleşmesinden bir şey olmadığının bir kanıtı da bu. O atomları belli ölçülerde hareket ettirebilme kabileyetimiz de var.
Neden bu kadar uzun uzun bi youtube yorumu yaptım bilmiyorum:)))
hepimize bol iradeli günler diliyim 😃
Tabi ki ortadoğu kaderciliğine düşmeyelim ama ilk defa Ömer'e katıldım. Bu ben yaptım ,ben başardım hikayesinin çağın ruhundan kaynaklanan bir varsayım olduğunu düşünüyorum.
vay be
way be
ben de ilk defa yaşar'a katıldım. mutluluk potansiyelin 5-8 arasıdır. bu aralığı sen belirleyemezsin kabul ama 5-8 aralığında nerede olacağın senin seçimindir cümlesi en çok katıldığım ifadesi oldu.
Her videoda ömer e daha da fazla hayranlık duymaya başlıyorum. Argümanları o kadar sağlam ve mantıklı ki. Diksiyonu , sempatikliği fln. Münazır ruhu var adamda resmen
Ömer’in tevekkülü maşallah, göz yaşartıcı
Selam kardeşim, maalesef bunu tevekkül olarak adlandırmak çok güç. Özgür iradenin etkisini neredeyse yok sayacak kadar küçümsemek sıkıntılı. Bu irade ile insanlar kendilerini zorlayalarak, istemeyerek da olsa bir şeyler yapabiliyor. A koşullarına adapte olmuş biri, kendini zorlayarak B koşulundaki yaşantıya yaklaşabiliyor. Tabi Ömerin dediği gibi çevre, aile koşullarını, genetik kodları yadsınamaz. Mesela bu etkenler sebebiyle bozuk yollarda giden bir otobüste bulunmak zorunda olsun birey. belki o aracı tamamen pürüzsüz yola yönlendiremez ama şöfor ve yolcularla konuşup, oları en azından bi tık daha iyi yoldan gitme konusunda ikna edebilir, ya da otobüsten inip yürüyerek gider. daha çok yorulur ama o bozukluğa, pürüze daha az maruz kalır. Tamam bu kararı almasında da geçmiş yaşamı, tecrubesi, genetiği var diyeceksin ama insan düşünerek, sorgulayarak farklı kalıplara, şekillere girebiliyor. Yani iradesini ortaya koyup o yolu farklılaştıraviliyor, otobüsten inebiliyor. Kader buna aykırı bir şey değil. Kader tanımı bunu engellemiyor.
"Özgür iradenin olabilmesi için insanın kendi kendisinin sebebi olması gerekir." bu argümanı düşüneceğim bir müddet
Modern insanın bireysel çabayla her şeyi yapabileceğine inandırılması karşısında “hiçbir” şeyi yapamaması günümüz psikolojik buhranın temel sebeplerindendir gibi duruyor
Yes
yaşar abiyi 15 16 yaş liberallere haddini bildirdiği için tebrik ediyorum
Şimdi aklıma geldi. Poker oynamaya da benziyor biraz.
Hayat sana bi kart dağıtıyor, sana gelen eli iyi/kötü oynamak senin elinde. Çok iyi oynayıp eli kaybedebileceğin gibi kötü oynayıp kazanabilirsin de.
Kağıtların dağıtımı senin elinde değil. Karşı tarafın oyunu da senin elinde değil. Kartları oynamak senin elinde. İyi oynarsan kazanma ihtimalin artıyor ama %100 olmuyor hiçbir zaman.
bütün yorumları okuyorum hepsi başka bir ufuk açıyor
çok güzel bir kitleye ulaşmışsınız
Eyvallah Osman :)
sizi izleyerek "nasıl tartışılır" ı öğreniyorum teşekkürler
Videonun sonunda ömerin de dediği gibi seçenekler arasında her zaman bir seçeneğe daha yatkınız ifadesine katılıyorum. Yaşar’ın da bunun ardından “ama diğer seçeneği seçmek de senin elinde sonuçta” demesine benim şöyle bir argümanım var. Örnek verecek olursak ben çok çalışkan bir insan değilim anca ödev sınav falan varsa çalışırım. Şimdi eve geldiğimde diyelim ki önümde iki seçenek var film izlemek ve ders çalışmak diğer gün sınav yoksa benim kararım zaten verilmiştir. Film izlemek. Evet ders de çalışabilirdim ama bunu yapmayacağım çok belli çünkü böyle bir yapım yok. Eğer ders çalışırsam da öbür gün sınav olacağı içindir. Yani aslında ders çalışmam çoktan belirlenmiştir çünkü bu sefer ders çalışmam için gerekli koşullar sağlanmıştır. Parmak basmak istediğim nokta kısaca her zaman birden çok seçeneğimiz vardır fakat çoğu seçenek illüzyondan ibarettir. hiçbir zaman uygun bir koşul sağlanmadıkça seçilmezler. Seçeceğimiz şeyler zaten çoktan belirlidir. Sahip olduğumuz “özgür” irade nehirde akıntıya karşı veya akıntıyla yüzebilme lüksü tanır, karaya çıkmamız ihtimal dahilinde bile değildir.
Kaderin mutlak bir şekilde varlığına ya da yokluğuna inanmak ve bunun hiçbir şekilde degistirelemeyecegini düşünmek insan için pek de iyi bir şey olmasa gerek.
Videoda dediğiniz gibi kaderin mutlak bir şekilde varlığına inanmak insanı çaresizliğe ve sorumluluk almamaya itecekken mutlak şekilde yokluğuna inanmak da insanın elinde olmayan şeyler için kendini paralamasina sebep olabilir.
O yüzden bu alan en iyisi gri kalsın. Fakat şahane video olmuş ağzınıza sağlık.
Ömer'in anlattığı bazı şeylere katılmakla beraber ben Yaşar'ın savunmasını daha mantıklı buluyorum (bir de ateş ölçere devam edin böyle daha önce üzerine çok da düşünmediğim konuları sizin sayesinde düşünüyorum güzel oluyo)
İhtimaller var. Bireysel çaba ile bazı olayların olması ihtimalini artırıp azaltabiliyoruz.
Hiç antreman yapmadan maraton koşusunu bitirme ihtimalin %5 ise antreman yaparak bitirme ihtimalini %80'e çıkarabilirsin.
Ya da bir nehirde akıp gittiğimizi düşünelim, bireysel çaba ile nehrin bizim için daha avantajlı bölgelerine konumlanabilme ihtimalimizi artırıyoruz. Ama iyi dediğimiz yer bir sonraki adımda daha dezavantajlı bir bölgeye sevk de edebilir bizi.
Şut çekerken topa falso vermek gibi bir şey. Ticari zeka ve fırsatları görebilme kabiliyetleri yüksek olan insanlar topa daha iyi falso verebiliyor ama yine de golle sonuçlanacağının garantisi yok çünkü kontrolleri dışında olan dış etkenler de var.
Bi de başarının ne olduğunu tanımlamak lazım tabi. Aç açıkta kalmadan konforlu ve mutlu bir hayat sürmek lüks olmasa bile başarılıdır bence, zira yolun sonu herkes için aynı.
Bir insan elbette kendi iradesiyle depresif olmayı seçmez ama bilinçli ya da bilinçsizce yaptığı birçok davranış o duruma gelmesinde katkı sağlamıştır. Burada fazlasıyla özgür irade ve seçim var ama bu davranışların özellikleri, neyden kaynaklandıkları kombinasyonları vs vs uç uca eklendiğinde sonsuz bir olasılık ortaya çıkıyor ve bence kader tam olarak bu. Video the stanly parable oyununu hatırlattı bana felsefi düşünmeyi sevenlere tavsiye olunur. Güzel içerik olmuş elinize sağlık..
İkinizide belirli kısımlarda katılıyorum. en başa gittiğimizde biz diye bir şey yok ama mutluluğumuzu 5'den 8'e çekmek de bizim elimizde. yani kısıtlı bir özgür irade diyebiliriz
Ömer çok gerçekçi, derinlikli düşünen çok özel ve farklı bir zeka.
Tarihçiler olarak en çok tartıştığımız "İnsan iradesi mi yoksa belirlenimcilik mi?" tartışması yaptığınıza sevindim. Normalde varoluşçu felsefede daha Sartrecı bir pozisyonda olmama rağmen gerçek hayattan bahsederken Sartrecılıktan çok ikinizin arasında, biraz daha yapısalcı bir pozisyonda kendimi konumlandırıyorum. Yani insanın kendi iradesi var özgür birer birey olarak, bu kendi hayatına ve hatta bazen ufak da olsa toplumun gidişatına bile yön verebilir ama her zaman aşamayacağımız sınırlar ve koşullar da vardır. Yani milyonlarca seçenekten bir tanesini seçmiyoruz. Elimizin altında imkanlarımızın kısıtlılığından dolayı birkaç seçenek var ve onların arasından biz birisini seçip diğerlerinden vazgeçiyoruz. Zaten Satrecı varoluşsal kriz burada devreye giriyor. Ya diğer ihtimallerden birisini seçseydik hayatımız nasıl olurdu diye sormadan edemiyoruz.
Ama şunun da altını çizmek gerekir bence. Hiçbirimiz ne yazık ki eşit bireyler değiliz ve dolayısıyla eşit koşullar altında yarışmıyoruz, eşit koşullar altında karar vermiyoruz veya sonuç elde etmiyoruz. Dolayısıyla bu tarz bir yargılamaya başlamadan önce insanların farklı ayrıcalıkları ve ayrıcalıksızlıkları var, bunu unutmamak gerekiyor diye düşünüyorum. Mesela Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi bölmünden rastgele iki öğrenci seçelim, ikisi de üniversite sınavında aynı puanı alarak girmiş olsun. Bu insanların sınıfsal background farklı ise ister istemez aynı yeri kazansalar da farklı bir çaba sarf etmiş olacaklar. Örneğin bu BOUN SBUİ'de (BOUN'da 3 sene geçirdim ATA'da master yaparken. Bu bölüm çıkışlı çok arkadaşım vardı ama hiçbirinin bölümüne SBUİ dediğini duymadım doğrusunu söylemek gerekirse lol) okuyan Anadolu'nun çok rastgele ücra bir köşesinden ortalama altı bir liseden gelmiş işçi sınıfı A ve bir de Robert Koleji'nden gelmiş bir orta sınıf B olsun. Robert mezunu B'nin BOUN hazırlığını direk atlaması çok büyük bir başarı olarak görülmemeli, çünkü Robert'de zaten iyi bir İngilizce öğrenmiş olması lazım. A için ise durum tam tersi. A ile B'nin de eminim üniversite sınavı hazırlık sürecinde de devasa farklılıklar olmuştur. Malum, birisi zaten ta lisede iyi bir eğitim almış, öteki ise bunu ancak kendi imkanları ile kapatmaya çalışmış olmalı. Yani B x koşmuş ise A'nın 10x koşmuş olması lazım bu yarışta aynı sonucu elde edebilmeleri için. Ve bu konuda B Boğaziçi Üniversitesi'ne girdiğinde de B'yi çok başarılı göremiyorum, sadece zamanında ailesi ne ekmişse onun hasadını toplayan birisi olmuş. Gerçekten başarılı diyebileceğim kişi burada A oluyor, o kadar imkansızlığa rağmen başarabildiği için. Açıkçası bu onun konumundaki herkesin yapabileceği bir şey değil.
Bir de olaya negatif pencereden bakalım. Eğer fiziksel veya zihinsel bir engeliniz varsa birçok kapı ne yazık ki size daha başından kapanıyor. Üstelik bir de marjinalize edilmiş kesimdenseniz yani kadınsanız, LGBTI+ bir bireyseniz, etnik/dini/ırksal/kültürel bir azınlıktansanız, göçmen veya mülteciyseniz, işçi veya köylü sınıfındaysanız bu yarışa o kadar geriden başlıyorsunuz. Dolayısıyla bir kişiye Boğaziçi'ni, ODTÜ'yü veya Galatasaray'ı kazanamadığında ona parmak sallayıp "Bu senin başarısızlığındır!" demek inanılmaz derecede yanlış geliyor bana. Adil olmayan bir düzende, oldukça kötü bir eğitim sisteminde, saçma derecede zor ve anlamsız sorulardan oluşan birkaç saatlik sınava girip burada başarısız olması o bireyin suçu olduğunu sanmıyorum. Çok daha yapısal, çok daha sistemsel bir sorun ne yazık ki.
Bu ayrıcalık tartışmasına herhalde en iyi ABD demokrasisinden örnek verebilirim. ABD'de de "Amerikan Rüyası" söylemi Amerikan liberal idealizminin meşhur bir sembolü. "Eğer çok çalışırsanız burada başarılı olursunuz, hatta ABD başkanı bile seçilebilirsiniz" bu anlatıya göre. Obama 2008 yılında seçildiğinde de "Amerikan Rüyası gerçekleşti" şeklinde cümleler yer alıyordu birçok gazete ve dergide. Ama dürüst olarak söylemek gerekirse, Obama sıradan bir Siyahi değildi. Oldukça üst sınıf bir aileden gelen iyi eğitimli, Columbia Siyaset ve İngiliz Edebiyatı okumuş, Harvard Hukuk'ta doktora (Juris Doctorate) yapmış, Chicago Üniversitesi'nde hukuk bölümünde ders veren bir akademisyendi Illinois senatörü olmadan önce. Harlem gibi ghettoda yaşayan ortalama bir Afro-Amerikalıdan oldukça farklı bir pozisyondaydı. Dolayısıyla ABD'nin ilk Afro-Amerikalı başkanı aslında sınıfsal olarak hiç ortalama bir Afro-Amerikalı'ya benzemeyen bir Afro-Amerikalı başkandı.
Fakat burada bahsettiğim şey kesinlikle Ömer'in başta bahsettiği randomness (rastgelelik) değil, daha çok contingency. Türkçe'ye "tesadüf" diye çevriliyor ama aslında çok sayıda koşulların denk gelmesi sonucunda bir olayın gerçekleşmesi durumu demek daha doğru olacaktır. O sebeple belki "raslantısallık" diye çevirebiliriz. Yani x, y, z olayları ancak aynı zamanda denk geldiyse t sonucu çıkar ama hangisinin öncelikli veya asıl sebep olduğu kesin olarak bilinemez. 2008'deki Obama zaferinden örnek verecek olursak, o seçimi sadece Obama'nın başarısı olarak yorumlamak bence pek doğru değil. 2008 yılındaki olayları hatırlayacak olursak Obama'nın zaferini daha iyi kavrayabiliriz. 8 senelik skandallarla anılan kötü bir savaş çığırtkanı Cumhuriyetçi başkanın yönetimi (Trump sağ olsun o korkunç dönemleri hepimize unutturuverdi), 2008'de çıkan felaket bir ekonomik kriz (the Great Recession), Oprah başta olmak üzere önemli tanınan figürlerden destek alıp onların programlarına çıkması (Şaka değil, Oprah'nın programına çıkıncaya kadar tanınmıyordu Obama), İnternetin ciddi bir alternatif medya boyutuna gelmeye başlaması ve LGBT hakları, Siyahi hakları, kültürel çoğulculuk (burası önseçimlerdeki rakibi Hillary Clinton'ın en zayıf olduğu kısımdı. Malum, kendisi eşcinsel evliliği yasağına New York senatörü olarak senatoda İncil'den referans vererek evet demiş bir figürdü.) gibi konuları önemseyen Progressive gençlerin Demokrat parti içerisinde hakim seçmenler olmaya başlaması ciddi bir etki oldu. Hangisinin daha önemli, belirleyici veya öncelikli olduğundan emin değilim ama bu koşulların denk gelişi kesinlikle sonucu değiştirdi. Sonuç olarak Barack Hussein Obama 2008'de seçilerek ABD'nin ilk Siyahi ve Bush yönetiminden sonraki ilk Demokrat başkanı oldu. Fakat, bu koşulların hiç var olmadığı 90larda, 2000'de veya 2004'te aday olsa Obama'nın o seçimleri kazanabileceğini sanmıyorum. Kısacası 2008'deki Obama'nın zaferi Obama'nın başarısından çok onun doğru zamanda, doğru yerde olması ve doğru koşulların denk gelmesiyle alakalı. Tabi ki Obama'nın seçime girme kararının önemli bir etkisi vardır, ama Obama'nın varlığından çok koşullar belirledi 2008 seçimlerinin sonuçlarını diye düşünüyorum.
Bunun dışında da aşırı determinizme de karşı olduğumu da söyleyeyim. Birincisi, Ömer'in tartışmanın başında söylediği "kader" veya "metafizik şeyler" olarak tanımladığı Teistik bir determinizme hiç katılmıyorum. Biraz aşırı pozitivistlik olabilir ama metafizik kavramlar ne kanıtlanabilir ne de yanlışlanabilir kavramlar olduğundan tartışmalarda haklı argümanlar olarak kullanılabileceğini sanmıyorum. Sonuçta sadece inanca dayalı sübjektif kavramlar, rasyonel bir tartışmada ister istemez objektif argümanlar ya da hiç değilse elinden geldiğince objektif olmaya çalışan argümanlar gerekir.
Videonun sonlarına doğru da Ömer Biyolojik Determizm'e değindi. Bu bazı nörologların, evrimsel biyologların ve evrimsel psikologların savunduğu bir görüş. Robert Sapolsky, Sam Harris veya Steven Pinker gibi. Uzmanlık alanım olmadığından sert bir şekilde yorum yapamam bu konu üzerine, fakat birçok aynı alandan gelip bu tarz bir determinizme kısmı veya tamamen karşı olan bilim insanları da var. Biraz popüler bilim dergileri bu tarz biyolojik determinist isimleri yayınlara taşıyarak meşhur etti, genelde de zaten popüler önyargıları doğrulayan bir yaklaşımları var. Haklı olabilirler ama onların da bulgularını kesinmiş gibi ele almamak lazım. Malum, bilim sürekli olarak kendisine eleştirel olarak yaklaşır ve kendi bulgularını çürüterek ilerler. Asla mutlakiyetçi (absolutist) ve muhafazakar (conservative) bir yapısı yoktur bilimin. Bu tip bir aşırı biyolojik determinizmin ciddi bir şekilde bizi öjeniye, Nazi sahte bilimlerine götüreceği tehdidi de varolan tartışmaların arasında.
Ama özellikle ekstrem bir biyolojik determinizmin doğru olmadığını gösteren örnekler bulabiliriz diye düşünüyorum. Bunun en güzel örneği insanın değişebilme yeteneği. Herkes belki bu yeteneğe sahip değildir ama insanların bazıları doğru koşullar sağlandığında değişebiliyor. Mesela, eski Neo-Nazilerin kurduğu "Life After Hate*" gibi önemli sivil toplum örgütleri var ABD, Kanada ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde. Burada eskiden Neo-Nazi olup sonradan hayatları düzene girince yaptıklarından pişman olan ve insanları Neo-Nazizm gibi aşırılıkçı düşüncelere karşı uyaran ve hatta oradan çıkmak isteyen insanlara yardım eli uzatmaya çalışan dayanışma örgütleri bunlar. Normalde biyolojik deterministler siyasi görüşlerimizin dahi doğuştan gelen kişilik özelliklerimize dayalı olduğunu söylüyorlardı. Yani "Bazı insanlar doğuştan daha asabi, daha şiddet eğilimli, daha nefrete yatkın veya daha komplo teorilerine inanmaya eğilimli, o zaman o insanlar aşırılıkçı hareketlere kayması beklenir." gibi argümanları vardı ama bu değişim onların argümanlarını çürütüyor. Tamamen çürütmese de (belki gerçekten de hiçbir şekilde değişemeyecek insanlar vardır) en azından bu konuda yapılan genellemeleri yanlışlıyor diyebiliriz, yani herkesin değişime kapalı olmadığını gösteriyor.
*Life after Hate'in kurucusu ve bir dönemler California'da bir Neo-Nazi çetesinin lideri olan Christian Picciolini'nin TedX konuşması (İngilizce):
th-cam.com/video/SSH5EY-W5oM/w-d-xo.html
Varlık ve Hiçlik’i okusam kafam ancak bu kadar yanardı.
benim için kırılma geçici izolasyonda can sıkıntısından kafayı yerken bu kanal neymiş diye bakmam ve 49w batağına düşmemdi
Aslında her iksiniz de belli noktaya kadar doğru ifade ettiniz ama özgür irade yok veya tamamıyla özgür irademiz var diyemeyiz.
İnsan olarak belli seçimler yapabiliyoruz evet bu bizim cüzi irademiz olduğunu gösteriyor ama esasında yaşadığım hayatta külli iradenin yani Allah'ın bizim için çizmiş olduğu bir kader anlayışın da içinde bulunuyoruz. Ömer'in bahsettiği aile, çevre sebepler vs hep buna giriyor. Ama Yaşar'ın bahsettiği gibi bizim de bir cüzi irademiz var aksi halde bu dünyada imtihan olmamızın mantığı olmazdı.
Ufuk açıcı tartışmalar, üzerinde çok kafa yorulması gereken şeyler ...
Teşekkürler Ömer ve Yaşar..
Beni meydana getiren faktörler zaten benim. Beni meydana getiren faktörlerden bağımsız bir ben yok. Ben beni meydana getiren her seyim.
İstediğimizi yapabiliriz. Ama isteklerimizi seçmekte özgür değiliz. “Artur Schopenhauer” Ömere katılıyorum...
İzlemesi keyifli video seyrini bize sunduğunuz için teşekkürler
koşun fularsız entelliğin özgür irade podcastini dinleyin. çok iyi bölüm ellerinize sağlık :)
Abi mükemmelsiniz ya bu nasıl bir kanal bu nasıl bir video
Uzun zamandır sizleri takip etmiyordum
Ama eskiye nazaran daha iyi bir tartışma ve münazara ortamı oluşturabilmişsiniz. Tebrik ederim.
Bu konu hakkında nacizane fikrim hayatta bizim eylem seçme, eyleme geçme irademiz, seçim hakkımız çok daha fazla ama sonuç elde etme de, hedeflere ulaşma noktasında bizim tercih ve kararlarımızın etkisi, bizim yönetim gücümüz çok daha fazla az. Her yeni bir başlangıcımız da, her yeni kararımızda özgür irademizin payı büyüktür ama sonuçlar belirsizdir ve o sonuçlarda özgür irademiz çokta etkili olamıyor.
Mülteciler hakkında tartışın. Biriniz entegre olup, ülkeye faydalı olabileceklerini savunsun.
yani saçmalasın
@@ileriekonomi aynen öyle, muhtemelen Yaşar savunur mültecileri
@@backatleden0812 bnce ömer savunur
Çok iyi olur. Biri ülkelere katkıları olur mu ne gibi bir katkıları olur onu savunsun diğeri de ülkelere katkıları olmaz zararları oluru savunsun.
ikisine de belli oranlarda katılıyorum çok güzel bi video olmuş bu tarz konuları konuşmaya devam etmelisiniz bence
4:41 o sen miydin :))
Bir şeyi seçerken, aslında bir şeyden de vazgeçeriz !
Yaşar'ın eldivenleri yoksa izlemem. ✋✋✋
ömer'in söylediklerinin bir kısmını mantıklı bulsam da kontrolüm dışındaki hiçbir şeye tahammül edemediğimden yaşar'a katılıyor ve "kader/şans ne abi?!" diyerek zihnimi rahatlatıyorum. söylediğiniz gibi, kendimi neoliberal bir özneye indirgediğimi fark ettim ama bu en azından kontrol edilebilir.
Biraz fantastik ama benim hayalim karar verme mekanizması şöyle gerçekleşiyor 100 adet ampul her bir farklı karakterde (örnek aldığın etkilendiğin kişilere benzer ) bu güne kadar gördüğün olaylar ile onların karakterinin (olaylara göre yanıp yanmaması 0-1) değişmesi sonucu herhangi bir karar anında 50 den fazlasının oyu ile kararın verilmesi her olay da bunların şekillenmesi sonucu oluyor ise özgür iradenin olmaması gerekir
Özgür irade var olduğuna inanabileceğimiz, kullanışlı bir özelliktir. Ancak büyük ihtimalle de illüzyondan ibarettir.
Brian greene
Determinant'in Turkcesini yazmaniz cok iyi olmus, tesekkurler.
Videolarınız sayesinde sınava 5 ay kala tm geçtim, hayatımın küçük bi kırılma noktası
Ömerin 14.00 dan itibarenki fikirleri aşşırı iyi, aydınlattı resmen kdkdkdkd
Bence kesin olarak adlandırılabileceğimiz bir özgürlük kavramı yok bu dünyaya gelmenin sorumluluğu bende değil yaşadığım şehir görünüşüm ya da içinde bulunmuş olduğum beden insan topluluğundan olmam gibi yani bu kadar çok dış faktör varken bize sadece bulunduğumuz durumdaki belli başlı tercihler kalıyor ne kadar rasyonel bir insan olduğumuz da seçimini yaptığınız tercihler tarafından belirlenebiliyor. Bu tercihler de sadece bu kapitalist sisteme uyumumuzu arttırıyor yapmış olduğumuz bir çok uğraş boşuna zaten. bir sisteme uymaya çalışan bir insanın özgürlüğe bakış açısı da şüphelidir. Olay sadece sisteme ne kadar uymak istediğimiz kısaca sistemin parçası olmak isteyen kişi gereklilikleri yerine getirir o kadar istemeyen de getirmez. En son da tablonun geneline baktığımızda özgür bir irade yoktur çıkıyor benim için. Ve ortada özgür iradeli insan yoksa başarı da ona atfedilemez.
Edit:imla
Spinoza'nın felsefesini anlayana kadar özgür irade var sanırdım.
yaşar'ın söylediği mantıklı geliyor. tek değiştirebileceğin faktör kendinmiş gibi. fakat kendini değiştirmeye yönelik irade de mutlak olarak sen tarafından belirlenmiyor bence. elimizdeki tek faktör bile tam elimizde değilmiş gibi.
th-cam.com/video/nhvAAvwS-UA/w-d-xo.html Robert Sapolsky nin konu üzerine söylediklerine bakabilir meraklılar, çeşitli videolar mevcut.
Bu arada Ömer'den müthiş hukukçu olurdu, iki zıt fikri savunarak kendisiyle tartıştığı bir video konsepti gelir mi hahah istek
Videoda Yaşar'ın "ben çalışmazsam başarılı olamam, ancak çabalarsam bir yere gelebilirim" diyerek kaderin etkisine zıt argüman olarak sunduğu gerçeklikler aslında dinî literatürde "sünnetullah / âdetullah" olarak geçen ve kaderin içerisinde bulunan bir nizamın eseri olduğu söylenen şeylerdir. Yani daha basitçe söylemek gerekirse 'çalışanın başarılı olması', 'Yaşar'ın aksiyon gösterdiği için bir yerlerde önünün açılması' veya 'Ömer'in yeterince çalıştığı için arkadaşının tavsiye edeceği o bölümü kazanabilmesi' gibi olaylar kader mantığının içinde bulunan kanunlardandır. Bu kanuna uyduğu için o sonuca ulaşmışlardır. Aslında Ömer'in ne yaparsan içinden çıkamazsın dediği yerle de örtüşüyor. Bir de "kader gayrete aşıktır", "insan için ancak çalıştığının karşılığı vardır" gibi ifadeler düşünülünce kaderin tanımı baya değişiyor aslında.
Güzel bir sohbetti ancak bu videoya daha iyi hazırlanılabilirdi diye düşünüyorum, bu konunun alanınız da olmaması sebebiyle biraz daha kendi görüşlerinizin dayanaksız kaldığı bir muhabbet olmuş bence. Biraz felsefe, kelam ve dinî araştırmayla bu video bambaşka seviyelere çıkabilir, çok sevgiler.
Bu konsepti çok seviyorum.
İnsanın olduğu bir yerde mutlak bir şeyden (iyilik-kötülük, doğru- yanlış, özgürlük-bağılılık vs ) bahsetmek bence mümkün değil çünkü en başta insanin dunyaya gelişi, varlığı bile kendi iradesinde olan bir şey değil. Her kavram her insan için aynı tanımı aynı derecede ifade etmez. İnsanları kendi sınırları içinde değerlendirirsek herkesin kısmen özgür olduğu noktalar vardır, belli bir oranda kendi iradelerinin ağırlıkta olduğu seçim yapabileceği noktalar.
Olay bilinç dışı ve prefrontal korteks aslında. Kader sandığımız şey daha önce düşündüklerimiz de olabilir bir şekilde duyup hatırlamadığımız şeyler de. Ancak başımıza gelecek olayları biz seçmeyiz. Nasıl biri olacağımızı, durumlara vereceğimiz tepkileri biz seçeriz. Bir kriz, bir olay, bir felaket birilerini yıkıp baştan yaratırken birilerini sadece yıkabilir. İrademiz ve verdiğimiz kararlar %100 başarılı olmamızı sağlamaz ancak büyük oranda ihtimalini artırır. Outliers kitabını okursanız dediğimi anlarsınız, şans da çok önemli bir faktör. Sen hazırsan ve şansın da varsa başarılı oluyorsun.
ömer, black mirror: bandersnatch'ı ilk geriye almada kapatmış gibi duruyor
Özgür irade yok sadece bize dayatılanlar arasında seçim yapmak zorunda kalıyoruz ,ailemizi seçmeden dünyaya gelerek başlıyor maceramız. Yoksa kimse eşit şartlarda degil ,hayata çok önde başlayanlar ve hayatı yakalamaya çalışanların mücadelesi .üzücü...:((
Ömer'e yüzde yüz katılıyorum
çok iyi seri . Bunun eğitim ile ilgili bir videosunu da bekleriz. Ünivesite olan gibi
Yaşar kardeşin haykırışının hastası olduk
Sapolsky konuşmadan nasıl bitirdiniz bu bölümü!! Güzeldi güzeldi
Ulan ne güzel video olmuş emeğinize sağlık
Ömer'e katılıyorum. Keşke çevrenin inşasına etki eden unsurlar biraz da olsa insan ve toplum merkezli olsaydı.
Ömer'in şunu demesini beklerdim, "Bak kardeşim, sen elini kaldır heh kaldırdın mı bak kaldırdığın için yarın ölmeyebilirsin, elini kaldırdığın için arabaya 1 saniye farkla çarpmadın ve ölmedin."
Ve ayrıyeten aklıma bir şey daha geldi. Mesela çevreyi düşünün yaşarın dediği çevreyle olan iletişimimizi biz belirliyoruz biz karar veriyoruz, hadi bunu onaylayalım, pekii çevre dediğimiz şey iletişim alanımız dışındaysa ve bize gelen iletişime karşı bir iletişim kuramıyorsak bunun sonucunda bizim (ilk karar verme) yönelimimizi belirleyen şey bizim iletişimimizin dışındayken nasıl ilk kararı iletişim dahilimiz dışında olan bir şeye karşı seçenek oluşturacağız, senin karar vermeni düşündüren bir olay var ve bu senin aklında olmadığı zaman gerçekleşiyor bu aklında olmayan şeye karşı da bir fikir yürütmeye çalışmanız sizi p1, p2 veya p3 noktasından birine götürüyor, p2'de ölüyordunuz, p3'te yaşar cumhurbaşkanı oluyordu.
Ya kısacası, ne kader ne de özgür irade tek gerçek belirsizlik, kelebek etkisini bilirsiniz beklenmedik büyük bir etkiyi ufacık bir enerji gerçekleştirebiliyorken nasıl olur da ben o enerjiye karşı karar verdim ve böyle oldu vermeseydim böyle olacaktı diyebiliyorsunuz, belki p2, ve p3 kapısı aynı yere götürüyor fakat yolları farklı yol farkı da size farklı bir boyut açar bu yüzden özgür irade diye kesinlik olamaz çünkü insanlar ortalamadır, insanların gelişimi kuşa bakarak uçak yapmaktır, sizi o uçağı yapmaya iten şey de uçan kuştur kuşun uçması da kader derseniz burada da yanılırsınız kader dediğimiz şey de insanların 3. boyutta sınırlı duyu organlarıyla anlamlandırdığı bir şeydir, anlam verdiğimiz şeylerin de anlamsız olabileceğini düşündüğümüzde ortaya KOSKOCA BİR BELİRSİZLİK ÇIKMAKTADIR. Tam burada boyuttan çıktım ama olsun, kader özgür iradeden gözümde daha etkilidir ama kaderin sadece bu boyutta böyle olabileceğini de unutmamak gerekir.
Bence güzel bir tartışma olmuş, zevk alarak dinledim. Teşekkür ediyorum öncelikle böyle bir konuyu gündemimize getirdiğiniz için. Konuştuğunuz iki taraf da bana çok uç noktada geldi. Ne tamamen biz kendi tercihlerimizi yaratırız ne de tamamen her şey zaten paket program olarak yaratıldı genetik kodda var, kısmı. Ben orta noktada buluşmak için bir teklif sunayım istedim :)
Gerçekten dikkatli düşündüğümüzde sadece bir şeyleri yapmayı istiyoruz ancak yaratılması için herhangi bir efor sarf etmiyoruz. Hokus pokus yapmıyorum ben mesela. Elimi kaldırmayı istiyorum ve bu isteğimin sonucunda kalktığını görüyorum. Nasıl kalktığını bilmiyorum. Bu noktada " e artık kolun nasıl kalktığı gözlemlenebiliyor" diyebiliriz belki ama bu bilimsel gözlem kolumun kalkmasını veya şu anda klavyedeki parmaklarımın nasıl hareket ettiğini dikkatli incelersek açıklamıyor. Sadece kolumun kalkmasındaki "oluş aşamalarını daha kolay tarif edebilmek için o olaylara isimler takılıyor" olduğunu görürüm. Bu isimlendirme aynı günlük hayattaki bir eşyayı tarif ederken şunu demememiz için yapılmış bir şey gibi: "dört bacağı ve üzerinde düz bir zemin olan malzemenin üzerine porselen diye tarif ettiğimiz içi yuvarlak ve oyuk şekli olan cismi koyar mısın?" demek yerine (bunu derken bile ne kadar çok isimlendirme kullandığımı farketmişsinizdir.) "masanın üzerine kaseyi koyar mısın?" diyoruz. Mantıken aynı yola çıkıyor. Dolayısıyla anlıyoruz ki bilimde de sadece gözlem vardır ve gözlenen olayların daha iyi tarif edilebilmesi için isimler takılır. Ancak ben kaslarımın iskelet sistemimle beraber koordine şekilde çalışıp oradan kolumun kalkmasını sağlayan şey iskelet ve kas sistemlerimdir dersem bu o olayı objektif olarak yorumladığım anlamına gelmez. Kaslarımın ve iskelet sistemimin kolumu kaldırma aşamasında kaslarımın kasıldığını vücudumdaki belli fonksiyonların da bu minvalde çalıştığını gözlemliyorum.
Peki ben vücudumdaki bu kasların kendi kendine kasılabileceğini nerden çıkardım veya hiç mi etkisi yok? diyebiliriz. Bu noktada şöyle bir örnek verebilirim: mesela bir proje üzerine çalışıyoruz. O projenin gerçekleşmesi için belli kurallara uymamız gerekiyor. Aynı zamanda o proje hakkında bilgi sahibi olmayı tercih ediyor olmamız lazım ki o proje üzerine çalışabilelim ve bilgili olabilelim. Aynı zamanda o bilgileri doğru kullanmak için doğru tercihler de yapıyor olmamız lazım. Yani doğru bilgiyi bilip yanlış tercih yapmamamız lazım. Şimdi bunu kolumun kalkması olayına uyarlarsam buradaki kaslarımın, kolumun kalkması için vücudumdaki diğer sistemler hakkında bilgisi var mı? Bilmiyorum. Farazi olarak düşünüp bilgileri olduğunu varsaysak bile bu kas hücrelerimin doğru şekilde tercihler yapıyor olması lazım. Yani gerçekten tercih etme özelliğine sahip olması lazım. Ancak burada şöyle bir çelişki ortaya çıkıyor: eğer hücrelerimin irade etme özelliği olsaydı benim bedenimde bulunmak istemeyebilirlerdi. Aynı şekilde diğer hücrelerimin de tercih etme özelliği olsaydı onlar da bedenimden ayrılıp giderlerdi. En azından ben hücre olsam ve benim tercih etme özelliğim olsa kendi bedenimde durmayı tercih etmem dışarıda bir yerde takılmayı tercih ederim :)) O zaman buradan kas hücrelerimizin irade etme özelliği olmadığını da görüyoruz. Yani kas hücrelerimiz herhangi bir projeyi yapabilecek özellikte ve kabiliyette değiller. Peki üzerine o kadar kafa yorduğumuz bir projeyi biz kendi kendine oluşmuştur diyebilir miyiz? Bu, emeklerimizi görmezden geldiğimiz anlamına gelmez mi? O zaman projelerin her zaman bir yapıcı, uygulayıcı, doğruları kasıtlı şekilde tercih edici, ve bunları uygulayabilecek kuvveti olan Birinin yaratarak işletiyor olması gerekiyor, diye bir olguya ulaşabiliriz ki mantıklı da duruyor bu düşünce. Bu bahsettiğim mevzu tamamıyle günlük hayatta yaşadığımız pratik bir meseledir ve her an gözlemlediğimiz olayları dikkatli incelediğimizde bu dünyada "gördüğümüz" hiçbir varlığın yaratıcı olma potansiyellerinin olmadığını görebiliriz diye düşünüyorum. Bu anlattığım ve gözlemlediğim şeyler benim mantığıma yatıyor açıkçası.
Sadede gelecek olursam biz bir şeyleri yaratamıyoruz ama yaratılmasını istiyoruz. Yani bir tercih yapıyoruz kolumuzu kaldırmak istiyoruz ve yaratılıyor. O sırada diğer her fonksiyonumuzu da kontrol edecek vücudumuzun diğer parçalarına da direktifler göndermiyoruz. Sadece istiyoruz "özgür irademizle" :) Özgür irade dedim çünkü o sırada kolumuzu kaldırmak istemeyedebiliriz ama kaldırmayı tercih ediyoruz. Dolayısıyla biz ders çalışırken de birşeyleri öğrenmeyi istiyoruz ve yaratılıyor, konuşmak istiyoruz ve yaratılıyor. Yani bence çok duygu yüklü bir tablo da var gibi görünüyor. Her tercihimi yaratıyorsa (tercihlerimin doğru veya yanlış olduğunu bilmesine rağmen, ki bilmeli yoksa yaratıcı olmaz. Mutlak ilmi olmalı.) bu Yaratıcı adaletlidir. Tercih ederken doğrular da yapabilirim yanlışlar da. Ama her şeye rağmen bizim bedenimizdeki ve evrendeki bu kadar ince detay projeyi unutmadan aksatmadan yapması, beni düşünerek yaratması, beni sevdiğinin ve bana değer verdiğinin kocaman bir manifestosu değil midir diyorum kendime ;) Biliyoruz ki sevmediğimiz işte çalışmak istemeyiz. Yaratıcı bizi her an yaratmaya hatalarımıza rağmen devam ediyorsa hala bizi seviyor değer veriyor demektir diye düşünüyorum.
Yılmaz Erdoğan bir konuşmasında çok güzel bir şey söylemişti. "Kader insanın Yaratıcıyla beraber yaptığı senaryo çalışmasıdır." diye. Yani ben istiyorum ve O yaratıyor. Ancak ben neyin doğru neyin yanlış olduğunu çoğu zaman göremiyorum, bu konuda yetersizim biliyorum. İnsanım sonuçta. O yüzden senaryoyu yazarken bana yol göstericilik yapıyor sanki :) veya ben ona soruyorum "Yaratıcım sen kimsin bu dünyada görmedim Seni, ama biliyorum varsın. Benim sesimi de duyarsın çünkü mutlaksın. Sence ben burada ne yapmalıyım? diye sormak gayet insani duruyor bana. Bu durum aynı bilmediğim bir dersi hocama sormak gibi bişey. Sonra beraber soruyu çözüyoruz hocamın bana yol göstermesiyle falan filan.
Benden de bunlar döküldü bu konuşmanın üzerine 🙃
önümüze birtakım durumlar, pozisyonlar çıkıyor evet ama onları firsat olarak görüp değerlendirmek kişinin elinde. zamanında voleybol için iyi bir eğitim alma şansım varmış çünkü ortaokuldaki antrenörümün verdiği eğitim çok büyük bir fırsattı ama ben bunu ,4 yıl sonra, kendime, öyle bir ortamı nasıl kazanabilirim diye sorarken anladım. farkındalığını olabildiğince geliştirmeye çalışmalı kişi çünkü her an yeni bir pozisyonda bulabiliyoruz kendimizi.
Ömer Bey,
Öncelikle bir Müslüman olarak sana seni mutlu edecek bir dua ile sesleniyorum. Allah seni İslam ile şereflendirsin İslam'ı kalbinin derinliklerine yerleştirsin. En zeki ve akılı Müslüman olarak yaşayasın ve ölesin.
Seni "Afganistan için En İyisi: Taliban Nasıl Kazandı?" isimli video ile tanıdım. Sonra diğer bir kaç videonu seyrettim. Bu video sana seslenmemi sağladı.
Kader hakkında İslami hiçbir kavram kullanmadan İslam'a uygun açıklamalar yaptın. Müslümanların birçoğu senin gibi kaderi açıklayamıyor.
Ayrıca senin okuduğun okul ve senin yaşadığın yaşam tarzına sahip birçok insan hem zeki hem kültürlü olmasına rağmen İslam a karşı kasıtlı düşman ve kasıtlı cahiller. Aynısını Müslümanlar da yapıyor tabi ki
Perde gerisinden, dahil olmadan yaptığın değerlendirmeleri çok beğendim. Seninle tanışmayı gerçekten çok isterim.
İslam ehli olmanı çok isterim. Allah nasip etmez ise İslam a düşman olmadan ömrünü hep objektif tamamlamanı dilerim
Kolay gelsin. Videoların devamını bekliyorum.
İslam hakkındaki görüşlerini ayrıca merak ediyorum
Teşekkürler.
Jorge Bucay - Kendine giden yol
Çok basit anlatımlı bi kitap ve birey olarak etki alanlarımızdan, enerjimizi nasıl ve neden bu alana yönlendirmrmiz gerektiğini anlatıyo. Sorumluluk bilincinden bahsediyo
Aslında her şeyde şans faktörü var orta gol örneğinden ilerlersek sen her antrenman yaptığında sadece maçta ortaya kafa vurup gol olma ihtimalini artırmaya çalışıyorsun. bir diğer örnek üniversite sınavı, sen ne kadar çalışsanda o gün başka bir şey olup başaramama ihtimalin her zaman var yani sen çalışarak sadece kazanma ihtimalini artırıyorsun. bu konuda Ömere katılıyorum bence de metafiziksel bir şey var
Ömer i anladım ama tamamen katılmıyorum. İki tarafın argümanlarını da düşündüğüm notlar aldığım bir video oldu. Teşekkürler.
Yaşar hocamın başarılı olduğunu düşünen butonumm
Gelen o ortaların rasyonel olarak farkına varılıp değerlendirilmesi çok güç bence. Bahsedilen kırılımlardan birinde, kırılım anında daha başarılı/olumlu gelen bir şey sonradan daha başarısız/mutsuz olmaya itebilir. Bu manada "ne kadar hazır olursan ve çalışırsan o kadar olumlu sonuçlar olur" denilemez bence. Bir de diğer bir seçimin sonucunun mutlak olarak iyi mi kötü mü olacağını kestirmek neredeyse imkansızdır.
ufffff çok iyi video mşllh 👌🏻👌🏻👌🏻
Ben Yaşarın fikirlerine katılıyorum. Özgür irade yani seçim hakkı çok az da olsa var. Yüzde 20 gibi bir rakam vere bilirim kendi üzerimden. Ama başka birinin özgür iradesi yüzde 40 da ol bilir. Ona da iradeli insan diyoruz. İradeli insanın da iradeli olmayı kendisi seçmediğini ve o irade sahibi beyinle dünyaya geldiğine inanırım. Bu zaman da Ömer haklı çıkmış oluyor. Galiba bu sorunun cevabını bulmamız çok uzun zaman alıcak...
Genetiğimizin ve yetiştiğimiz kültür ortamının aldığımız kararları yaşamımızı ve 'ben' dediğimiz varlığı çok etkilediğini düşünüyorum ama tamamen değil bence. Güzel bir konuydu kafamda soru işaretleriyle ayrılıyorum buradan.
Mutluluk haritasında sondan 130. isek ne mutlu bize
Olm bu Ömer çok doğru konuşuyor yahu.
Video yayınlanalı 2 yıl olmuş, benim henüz daha yeni izleme şansım oldu. Ancak videoyu benim gibi yeni izleyenler için yine de küçük bir katkı yapmak istedim. Psikoloji lisans + bilişsel psikoloji master yapınca bu konu üzerine bayağı bir kaynakla karşılaştım ve konuyu özetleyecek olursak literatür Ömer'in konumuna oldukça yakın. Merak edenler genel olarak psikolojideki ve nöroiktisat alanındaki karar verme deneylerine bakabilir, orada görülür ki beyin aslında karar verirken göz önünde bulundurduğu seçeneklere bir "value" yani değer atar ve hangi seçenek daha yüksek değer alırsa o seçenek beyin tarafından seçilir. Buradaki kullandığım "seçilir" kelimesine takılmayın çünkü aslında ortada bir seçim yok, tamamen mekanistik bir sistem var. A seçeneği daha yüksek mi değer aldı, o zaman beyin onu seçer. Aynı suyun 0 altında donması gibi, su 0 altında donup donmamayı seçmez, sadece donar.
Peki beyin karar verme sürecinde seçeneklere değer atamasına nasıl yapar? O da Ömerin dediği gibi geçmiş deneyimlere ve biyolojik altyapımızın birbiriyle olan kombinasyonuna göre. Özgür irade fenomeninin gerçekten birer algısal illüzyon olduğunu ortaya koyan bilişsel psikolojide başka deneyler de var. Örneğin, 1960'larda gerçekleştirilen bir deneyde verdiğimiz kararların bilincine vardığımızda, yani ben bunu yapacağım dediğimiz anda, beynin o kararı milisaniyeler öncesinde de olsa çoktan verdiğini gösteriyor. Yani ben bunu yapacağım dediğimiz anda biz sadece o kararı yapacağımızın farkına varıyoruz, karar ise beyin tarafından çoktan verilmiş oluyor (Kaynağı hatırlayamadım, ancak çok ünlü bir deneydir, Tevfik Alıcının gerçek bir yanılsama: bilinç kitabında görmüştüm).
Konuyu sulandırmak için yorum yapılmamış 👏🏼👏🏼
Rasgelelik olması özgür iradeyi yok etmez ki, bunu var eder.
Tabi bu tartışmanın başında, özgür irade nedir'i tanımlamak lazım. Bir de bilinci tabi..
Yine " keşke şu tartışmada olsaydım" dediğimiz bir video 😊
yetiştiğimiz çevre, tecrübeler seçimler üzerinde etkili bir rol oynamakta ama rolün hepsi bunlara ait değil. uzun bir süre tembellik yapmayı alışkanlık haline getirmiş ve ailesi de böyle insanlardan oluşan biri olarak şunu söylemek isterim ki ortada bir sorun olduğunu ve bundan rahatsız olduğumu yüzüme yüzüme vurduktan sonra bu alışkanlığımı değiştirdim. ailemin böyle olmasını ben seçmedim, önümde 2 yol vardı: ya bu alışkanlığı devam ettirmek ya da artık bir dur demek. zaten seçmediğim hiçbir şeyin beni tanımladığına inanmıyorum.
Kader hali ve vicdani bir meseledir bu yüzden önce Allahın varlığından emin olun sonra tekrar düşünün.
Yeni kesfettim sabah aksam sizi izliyorum
Her videoya bir imza bırakan Ömer bu vidoda yaptı yapacağını. Hakemide yeneceksin
Steven Gerrard in ayağının kayması ve dembaba nın gol atmasıyla Liverpool un şampiyonluğu kaybetmesi kader değilmidir😊
Budur !
Olaylara etkiyen insanüstü metafizik,kader falan fıstık yoktur sadece biz bir olaya etkiyen bütün olasılıkları hesaplayamadığımız için önümüze gelen olayları tahmin edemiyoruz.
Hayat önümüze seçenekler sunar. Siz o seçenekleri degerlendirebilecek konumda değilseniz. O zaman o seçenekleri kaybedersiniz.... Ve seçim sadece sizin o seçim zamanında ne kadar hazır olup olmadığınızla ilgilidir. Yani hayattaki şans faktörü hayatın size hazırladığınız yerden soru sormasıdır.
Aslında edindiğimiz bir fonksiyonlar kümesi var gibi düşünebiliriz. Neticede biz özelliklerimizi soyumuzu devam ettirme üstüne edindik.
Yani belli durumlara, belli girdilere; belli tepkiler, belli çıktılar vermeye programlıyız da diyebiliriz.
Ama aynı zamanda içinde bulunduğumuz fonksiyonun içini dallandırabiliriz.
Bizi oluşturan çevremizi oluşturan unsurları da küçük ölçüde de olsa değiştirebiliriz.
Neticede eğer başka insanlar hayatımıza küçük de olsa etki edebiliyorsa biz de başka insanlara ve kendimize de etkide bulunabiliriz diye düşünüyorum
iradeye bi yüzde bir veya ondan da az bi pay düşüyor ama işin sonunda elimizdeki bu yani mecbur olduğu kadarını deneyeceksin hiç yok demek fazla olur ama sandığımızdan çok daha az.benim anladığım kadarıyla biz genelde bunu bi yüzde elli falan kabul ediyoruz.
bu tarz konularda aslında tehlikeli mi değil mi diye düşünmemek lazım çünkü sonuçta gerçek gerçektir yani iyi veya kötü.ama depresyon vesair denmiş o bakımdan hepten kaderci olan bi adam başarısında da kaybında da bir nötr durumda oluyor tam irade yanlısı olanda birinde kibre kadar giden bir sevinç diğerinde de yıkıma kadar giden bir hüzün oluyor
bunun bir çözümü yok çünkü kaderci olup olmamayı da seçip secmedigimiz belli değil.dolayisiyla bu bir nevi hissi bir şeydir ben irade az gibi hissediyorum halimden de memnunum çünkü mutluluk aralığım 4-9 arası gibi en kötü durumda bile ortalamadan bi tık düşüğe geliyorum
Ömer'in yaptığı yoruma az da olsa katılıyorum. Ama bazı sorularım var. Birincisi mesela diyelim ki evet bireyleri var olduğu genetik kod çevre vs. belirliyor o zaman toplumları da bireyler oluşturduğuna göre toplumlarda bireyler gibi doğrudan kendi yaşantılarını ve geleceklerini belirleyemiyor sonucunu elde ediyoruz bu da toplumlar kendi geleceklerini kendileri belirler ifadesi ile çelişiyor
bu ikilinin muhabbetlerini müthiş seviyorum. genel olarak görüşlerim ömer'e yakınsıyor. ikimizinde çocuklugu keçiörende geçmiş, keçiören effect galiba :) ama yaşar ın sözünü biraz fazla kesiyorsun o biraz rahatsız edici :) islami bir bakış açısıyla olaya bakacağım zira herhangi bir temele dayanmassan çok rahat özgür irade yoktur, seri katil suçsuzdur noktasına gelebilirsiniz çok tehlikeli. o yüzden neyi temel alarak olaya yaklaştığın önemli. kadercilik noktasında bizi yani insanı 100 birim olarak düşünürsek 80 birim zaten halihazırda mevcut. bu 80 birimde ne var derseniz genetik-içine doğdugun aile ortamı-genel çevre gibi. burada 20 birimlik bir irade payı bırakıyorum. çünkü her seçim aşamasında 20 birimlik pay ile mevcutu yani 80 birimin etkisini bükme şansın var. farklı bir metafor olarak düşünürsek sen bi çorbasın, çorbanın içeriği büyük oranda belli ama sanada bir takım içerikleri katma payı verilmiş ve çorbanın tadına etki etme şansın var. özgür irade ile bu 20lik payı oluşturabiliyorsun ve bütün sorumluluk sende. yani sen herhangi bir yanlış durumda dönüp dönüp suçu 80 lik paya atamıyorsun. kuranı kerimde bakara suresinde hz adem in kıssası ile kadercilik, kader mevzu uzunca işleniyor. orada şeytan orta doğu kadercisi durumda zira allaha karşı "ben ademi saptırmadım çünkü benim böyle bir gücüm yok sen izin verdiğin için ben saptırabildim diyor, aslında hepsini sen yaptın diyor" hz adem ise sorumluluk alıp kurala uymadığını ve kendi hatası oldugunu kabul ediyor ve insanın dünyadaki hikayesi başlıyor.. daha detaylı bir anlatım için bkz: The Fall of Satan and the Rise of Adam - Nouman Ali Khan th-cam.com/video/UpZH1lQmuE4/w-d-xo.html
hukuken bir ceza verirken bile "insan öldürmenin cezası 20 yıldır" gibi bir kalıp oluşturamıyoruz. çevresel etkenler, kişinin bu cinayetteki sorumluluğu da ceza verilmesinde etkili oluyor. bu da yaptıklarımızın %100'ü bizim eserimiz olmasa da belirli düzeyde bir irademiz vardır demek oluyor. ve bu irademizden de belirli ölçüde sorumluyuz.
Sizin kadar birikimli arkadaşların hayatın doğuştan şansla başladığını nasıl göz ardı edebilirsiniz? Doğuştan elde edilmiş kazanımları yada handikapları değiştirilebilmesi yine doğuştan gelen şartların izin verdiği ölçüde olabilir. pazarcı tezgahını açıp başında durursa da 1 şekel kazanır, hiç yerinden kalkmayıp yatsa da: Ama pazarcı yatağından çıkmaz ve tezgahını açmazsa açlıktan ölür :)
Gözüm/kulağım bir Bourdieu referansı aradı ama nafile! Roller tam tersi olsaydı Yaşar kaçırmazdı.
Bu olay en çok seri katiller konusunda tartışılıyor. Mesela serikatillerin hepsin de bir takım çocukluk travması var , ama suç işlediklerin de onları hapishaneye atıyoruz. Fakat o suçu işlerken geçmişte ki tecrüblerinden dolayı o suçu işliyorlar. Yani bu özgür irade meselesi aslında bir paradoks.
Ben şöyle düşünüyorum Allah Bizi Yarattı ve Dünyaya Gönderdi Ve Yaratırken Bizim nasıl Hayat yaşayacağımızı bildiği için Kaderimizi Ona göre Yazdı ve Aslında Biz Çogu zaman özgür irademizi kullanıyoruz ama bazı zamanlarda o irademizin Üstünde Allahın iradesi devreye giriyor ve bazen ne kadar cabalassakta çalışsakta takdiri ilahi diyoruz Ama Tamamen özgür irademiz yok diyemem
Ömer'in bahsettiği şeyi daha çok bizlerin "özgür irade"mizle seçtiğimiz şeylerin aslında yalın bir biçimde özgürlükten gelmediği, seçimlerimizin terübe, doğup büyüdüğümüz yer, bulunduğumuz sınıf gibi olgularla alakalı olduğu ve bizleri otomatik olarak birtakım seçeneklere götürdüğü şeklinde anladım. Bu bağlamda aslında mantıklı geliyor. Yani misal ataerkilliği ele alalım; Norveç'te doğmuş biriyle Afganistan'da doğmuş birini ele alırsak aileye ve kadına olan bakışları büyük ölçüde farklılık gösterecektir. Afganistan'da doğup büyümüş o kültürü içselleştirmiş biri istisnalar dışında çoğunlukla kadını daha alt gören birine dönüşecektir bu alt görmenin farklı boyutları olabilir tabi ki ama burada o kişiye verilecek seçenek aslında o farklı boyutlardır. Kadına olan bakış açısı çok aşağı da olabilir ortalama düzeyde de olabilir. Fakat seçimini yaptığı şey kişinin özgür iradesinden ziyade o birtakım dışsal etkenlerin bireyi dönüştürmesiyle ilgilidir. Kadını ortalama olarak görmesi de büyük oranda onun seçimi değil çok daha aşağı görmesi de. Burada pek özgür iradeden bahsetmek mümkün değil gibi. Biraz fazla makro bir örnek fakat aynı mantıkta mikro örneklere de uygulanabilir. Ona da şunu diyebiliriz belki; Şu malum girişimci, kişisel gelişimci instagram sayfalarına bakarak belki bir insan kendini gerçekten bir yerlere getirmiş olabilir. Fakat yine aslında yalın bir biçimde kişinin kökten özgür iradesiyle bir yerlere gelmesinden ziyade yine çevresel koşulların etkili olduğunu görebiliriz. Yani Ömer'in dediği gibi en başından bir şeye sahip değiliz hep bizim dışımızda gerçekleşen bizlere tecrübe katan şeylerin ürünü oluyoruz. Ailesinde böyle bir girişmci kültür olabilir, TH-cam'de birtakım şeyler ile karşılaşmış olabilir (ki dolayısıyla bu internet sitesi olmasa demekki bu tip şeyleri öğrenemeyecekti ve bulunduğu konuma yine gelemeyecekti yine bir birey dışında gerçekleşen çevresel etkenlerden ve bireyi özgür iradesinin dışında yönlendiren dışsal bir etken görüyoruz) Ya da arkadaşının tavsiyesi ile o sayfalara ulaşmış olabilir ki burada da yine dışsal bir etken görmekteyiz. Ama tabi yine de Ömer'in bahsettiği iradeyi sınırlı bir alana koyma durumunu reddetmiyorum. İllaki öyle ya da böyle etki ediyor çünkü.
soylediklerinde katildigm kismlar olsa da sunu soylemeden edemiyecegim verdign ornekten yola cikarsak afganistanda dogmus buyumus bir adamin kadinlari daha asagida gormesi cevresinden dolayi daha muhtemeldir ama adamin kendini farketmesi ve bu konuyu dusunmesi uzerine secim hakki onda olmuyor mu yani hirsizlarla dolu bir cevrede buyumus biri de hirsiz olmaya meyilli gibi bir bakis acisi yerine o kisi bunun yanlis oldugunu farkederse bunu degistirebilr. sonuc olarak bilgiye sahip oldktan sonra insan ozgur iradesiyle secim yapabilr. yani bence 😁😁
Ömer'e çok katılıyorum aynı onun gibi düşünüyorum
Ömer bey cok yakisiklisiniz
Kader yaratıcının her şeyi bilmesidir.İnsandaki ihtiyar cüzzidir.Biz isteriz yaratıcı yaratır. Yartıcıya inanmamak mucizeyi inkär etmekdir. Mucizeyi inkär etmek evreni inkär etmekdir. Çünkü yoklukdan varlığa geçiş mucizedir yaratıcıyı inkar eden kendinide inkar etmiş oluyor. Çünkü yoklukdan hiçbir şey varlığa sebepsiz geçemez.
yaşar abi kendini zor tutuyor ömer abiyi dövmemek için. Ne sabırlı adamsın be 😄
Abi sizi izleyince kendimi cok vasifsiz hissediyorum ya :D
Spinoza nın bir sözü vardı "havaya atılan bir taş konuşabilseydi bu yolculuğa kendi çıktığını söylerdi diye aklıma direk bu geldi
Ömer❤
Kahretsin, Ömer yine haklı
Abi teknolojinin günümüzde önemini anlatan video hazırlasaz seviniriz, Azərbaycandan izləyirik uğurlar👍