Cesur Yeni Dünya - Aldous Huxley // konuk Okan Bayülgen // Ben Okurum

แชร์
ฝัง
  • เผยแพร่เมื่อ 3 พ.ย. 2024
  • Kitaplara ve çiçeklere düşman bir toplum yetiştirme fikri gayet eskiymiş işte, buyurun! Alem bebeklikten başlıyor beyin yıkamaya. Böyle sistemli çalışıyor. Hayır, bazı toplumların, ismi lazım değil, bu konuda geç kaldığını fark ettim de, arada çıbanbaşları çıkıyor sonra, affedersin bizim gibi kitapseverler, doğaseverler falan… Demek neymiş önlemini erkenden alacakmışsın, böyle ileri yaşlara bırakmayacakmışsın.
    Eski "Ben Okurum"cular beni iyi tanıyor da, aramıza yeni katılanlar varsa, ironi yaptım efendim, hoş size de söylemeye gerek yok ama. Aldous Huxley’nin başyapıtı Cesur Yeni Dünya hakkında bir programa çok daha ciddi bir giriş de yapabilirdim elbette. Tamam, başa saralım, ciddi olalım.
    Ben Okurum’un bu bölümünde distopik bir romanla sizlerle birlikteyiz. İngiliz yazar ve felsefeci Aldous Huxley’nin 1932 yılında yayımlanan eseri Cesur Yeni Dünya’yı konuşacağız. Üreme teknolojileri sayesinde insanların laboratuvarda, zekalarına göre bir çeşit kast sistemiyle üretildiği, bebeklerin uyurken toplumun kurallarına göre şartlandırıldığı bir ileri zaman dünyası bu. Londra’dayız ama yüzyıllar sonrasının Londra’sında. İnsanlar mutlu. Mutlu olmak için üretilmişler. Çalışıyorlar, “Herkes herkes içindir” mottosuyla sınırsızca birbirleriyle sevişiyorlar, bir çeşit uyuşturucu olan soma ile pembe bir dünyada yaşıyorlar. Hamile kalmak yasak. Annelik kutsal olmak bir yana, pornografik olarak görülüyor. Aşk da yasak! Eh ne de olsa “herkes herkes içindir”. Öyle bir kişiye bağlanmak, derin hisler beslemek olacak iş değil. İnsani duyguların tümü kalkmış ortadan. Üst yönetim karar veriyor insanların her türlü davranışına. Üretim önemli, sadece üretim, mutluluk hissi de üretime hiç ara vermeden devam edebilmek için gerekli. Kitaplar özgür düşünceyi ve duyguları tetikleyerek, şartlandırmada bir sızıntı yaratabilecekleri için zararlı, doğa sevgisinin yerini doğa sporları almış çünkü kırlar, çiçekler bedavayken, spor aletleri ve malzemeleri satmak ve üretmek sistemin devamı için yararlı. Ve Tanrı’nın yerini Fordumuz almış. Evet, Amerikan otomotiv sanayi devi Henry Ford’dan alıyor bu yeni dünya düzeninin tanrısı adını. İşte böyle bir yer Cesur Yeni Dünya.
    Bu distopik dünyanın içine hep birlikte gireceğiz birazdan. Konuğum da oyuncu, şovmen, yönetmen, yapımcı ve seslendirme sanatçısı Okan Bayülgen. Storytel için o okudu Cesur Yeni Dünya’yı. Profesyonel bir okuyucunun seslendirdiği metinlere nasıl yaklaştığını da merak edersiniz diye düşündüm. Hem bilim kurgu edebiyatını derinden etkilemiş bir romanı konuşacağız hem de biraz sesli kitap dünyasını. Eh hem de Okan Bayülgen ile konuşacağız, daha ne değil mi? Önce sesli kitaplardan başlayalım mı sohbete?
    “Odanın diğer ucunda dikilmekte olan Baş Hemşire küçük bir kolu indirdi.
    Şiddetli bir patlama oldu. Gittikçe tizleşen bir siren ötmeye başladı. Alarm zilleri delirtircesine çalıyordu.
    Ürken çocuklar çığlıklar atmaya başladılar; yüzleri dehşetle şekilden şekle giriyordu.
    “Şimdi de,” diye bağırdı Müdür (çünkü gürültü sağır ediciydi),”şimdi de dersi hafif bir elektrik şokuyla pekiştirelim.”
    Elini yine salladı ve Baş Hemşire ikinci bir kolu indirdi. Bebeklerin çığlıklarının tonu aniden değişti. Şimdi çıkardıkları keskin, kasılmalı haykırışlarda delice bir çaresizlik vardı. Küçük bedenleri titreyip kasılıyor, kol ve bacakları, görünmez teller tarafından çekiliyormuşçasına sarsılıyordu.
    Müdür açıklarcasına, “Zeminin bu bölümünün tamamına elektrik verebiliriz,” diye bağırdı. “Ama bu kadarı yeter,” dedi ve hemşireye işaret verdi.
    Patlamalar ve ziller durdu, sirenlerin ötüşü bir tondan diğerine geçerken kesildi. Gergin şekilde sarsılan bedenler gevşedi ve çıldırmış bebek çığlıkları ve hıçkırık dolu ağlamalar, bir kez daha olağan dehşetten kaynaklanan normal inlemelere döndü.
    “Çiçekleri ve kitapları tekrar yaklaştırın.”
    Hemşireler emre uydular, ama bebekler; güller yaklaştırıldığında, cıvıl cıvıl renkli kedicik, öten horoz, meleyen kara koyun resimlerini görür görmez dehşetle uzaklaşmaya çalıştılar ve çığlıklarının şiddeti aniden yükseldi.
    Müdür zafer edasıyla, “Dikkatle gözlemleyin,” dedi, “gözlemleyin.”
    Kitaplar ve şiddetli gürültüler, çiçekler ve elektrik şokları; az da olsa bu kavramlar bebeklerin zihinlerinde birbiriyle ilişkilendirilmişti; aynı ya da benzeri dersler iki yüz kere tekrarlandığında ayrılmaz bir biçimde birleştirilecekti. İnsanın birleştirdiğini ayırmaya doğanın gücü yetmezdi.
    “Kitaplara ve çiçeklere, eskiden psikologların ‘içgüdüsel’ dediği bir nefret besleyerek büyüyecekler. Refleksleri değişmez bir biçimde şartlandırılır. Hayatları boyunca kitaplardan ve botanikten uzakta, güvende olacaklar.” Müdür hemşirelere dönüp, “Götürün onları,” dedi.”
    #denizyücebaşarır #benokurum #okanbayülgen #cesuryenidünya #aldoushuxley #ithaki

ความคิดเห็น • 15