Dorian Gray'in Portresi - Oscar Wilde // konuk Hamdi Koç // Deniz Yüce Başarır ile Ben Okurum

แชร์
ฝัง
  • เผยแพร่เมื่อ 16 ก.ย. 2024
  • İlk kez 1890 yılında bir dergide, yazarından habersiz sansürlenmiş olarak, yayımlanan; bir yıl sonra bu sefer yazarının da bilgisi dahilinde yine sansürlenerek ama yeni bölümler eklenerek kitap haline gelen, tüm kesmeler biçmelere rağmen yine de eleştiri oklarından kurtulamayan, dünya edebiyatının en ilgi çekici isimlerinden birinin imzasını taşıyan bir roman var bu kez Ben Okurum’da: "Dorian Gray’in Portresi". İrlandalı şair, öykücü ve oyun yazarı Oscar Wilde’ın biricik romanı. Eleştiri okları dediysek, öyle ‘olmamış, bu roman bana hitap etmedi, kurguda aksamalar var’ falan gibi hafif oklar değil bunlar. Mesela Daily Chronicle, zehirli diye tanımlıyor Wilde’ın romanını, St James Gazzette, dozu artırıyor, iğrenç, mide bulandırıcı gibi laflar sarf ediyor, hatta Başbakanlık ve Ahlâk kurumuna, Oscar Wilde’a dava açmayı düşünür mü diye soruyor; Scots Observer ise nerdeyse bir suç duyurusunda bulunuyor sayfalarından: Dorian Gray’in Portresi’nin cinayet masasını ilgilendirecek bir konusu olduğunu ve ancak yasadışı ilan edilen soylularla, sapık oğlanların ilgisini çekebileceğini iddia ediyor. Ve bu iddia, o günlerde patlak vermiş olan, genç erkeklerin çalıştığı genelevlerle ilgili bir skandala gönderme yapıyor. Wilde, ‘bir sanat eserinin nasıl olup da ahlâki açıdan değerlendirildiğini anlamıyorum’ diyerek eserini cansiparane savunuyor tüm bu eleştirilere karşı. Ama kitabın yayımlanmasından beş yıl sonra kendini hapishanede buluyor. Homoseksüel ilişkiler ve ahlâksızlık nedeniyle…
    Çünkü Oscar Wilde erkeklerden hoşlandığını saklamayan, bir kadınla evli olmasına rağmen erkeklerle de ilişki içinde olan bir erkek. Dorian Gray’in Portresi de ana kahramanlarından ressam Basil Hallward’ın açılıştaki bölümden de anlayabileceğiniz gibi genç ve güzel bir delikanlı olan Dorian Gray’e duyduğu ilgiden yola çıkan, Basil’in dostu Lord Henry’nin devreye girmesiyle de Dorian’ı yoldan çıkaran bir hikaye anlatıyor bize.
    Çenem düştü yine, öyle cesur ve bir yandan da öyle hüzünlü bir hikâyesi var ki Oscar Wilde’ın kendimi kaptırıp, anlatırken nerde duracağımı bilemeyebilirim. En iyisi konuğumu devreye sokayım ben. İngiliz edebiyatı söz konusu madem, bu işi okulunda okumuş, çevirmenlik de yapan sevgili yazar dostum Hamdi Koç’u sohbete davet edeyim dedim. Evet efendim, Bodrum’a bağlanıyoruz, hattın diğer ucunda Hamdi var.
    Oscar Wilde 1854 yılında Dublin’de entelektüel bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası İrlanda’nın önemli göz ve kulak cerrahlarından biriydi ve tarihi eserler konusunda uzmandı, annesi ise İrlanda milliyetçisi bir şair. Önce doğduğu şehirde Trinity College’a gitti ve orada Yunan edebiyatına ilgi duymaya başladı. Trinity’de geçirdiği üç yılın ardından kazandığı bir burs sayesinde hayatının dönüm noktası olarak değerlendirdiği Oxford Üniversitesi’ne bağlı Magdelen Koleji’ne geçti. Oxford onun için bir keşifler bahçesi olacaktı. Uzun saçları, onun yaşındaki erkeklerin aksine spordan hiç hazzetmediğini söylemesine rağmen atletik yapısı, belirgin İrlanda aksanı, fütursuzca sergilediği zekâsı ve bilgisiyle hem insanları kendine çekiyor hem de itiyordu. Akademik başarısının yanı sıra müthiş bir konuşmacıydı da. Eh, ne de olsa, aile evindeki sofralarında birçok önemli kişiyle sohbetlere katılmıştı.
    Arayışlarının ekseninde din, masonluk ve cinsellik vardı. Hepsinde de bir uçtan diğerine gidip geliyordu. Mezhep değiştirmeye yelteniyor vazgeçiyor, masonluğa ilgi duyuyor geri adım atıyor, bir genç kızla evlenmek istiyor erkeklerle ilişki kuruyordu. Viktorya dönemi Britanyası’nın çirkin gerçeklerine tepki olarak ortaya çıkmış olan Estetikçi Akım da çok ilgisini çekiyordu. Özellikle Rönesans Tarihi Üzerine Araştırmalar adlı eseriyle büyük tartışmalara neden olan Walter Pater ile tanıştıktan sonra bu akımın ateşli bir savunucusu haline geldi. Odasını mavi porselen objeler, tavus kuşu tüyleri, ayçiçekleri ve beyaz zambaklarla donattı. Doğal güzelliğin peşinde, güzelliğin barındırdığı güce inanarak, gençliği yücelterek bir hayat kuruyordu kendine. Bu arada şiirleri ve sanat eleştirileri de yayımlanmaya başlamıştı. Edebi hayatı da gençlik ve güzellik kavramlarının çevresinde örülüyordu ister istemez.
    #denizyücebaşarır #benokurum #oscarwilde #doriangray #hamdikoç #everestyayınları

ความคิดเห็น • 1

  • @halilkus7621
    @halilkus7621 2 หลายเดือนก่อน +2

    Sadakat aşkın, tutarlılık aydının celladidir."der bu romanda.Vurulmustum bu cümleye.