ไม่สามารถเล่นวิดีโอนี้
ขออภัยในความไม่สะดวก

Boşluk ve Varlık: Felsefeye Sanat ve Form Üzerinden Yaklaşmak

แชร์
ฝัง
  • เผยแพร่เมื่อ 14 ก.ย. 2017
  • Bu videoda, konuşmacı felsefedeki "varlık" konusunu, sanat ve form kavramı etrafında anlatmaya çalışıyor. Felsefeye yeni başlayanlar için bu yaklaşım, hayal gücünü kullanarak, felsefenin bazı zor problemlerinin çok daha kolay yoldan anlaşılmasını sağlayacak bir yöntem olabilir. Ayrıca "Tanrı" kavramının nasıl ele alındığını da netleştirebilir.
    Videonun başındaki güvercin resmi aracılığı ile konun ana teması ortaya konulmakta. Güvercinin gölge halindeki görsel alanı, bu alanı çevreleyen boşluk içindeki güvercinin varlığıdır. Bu varlığın ortaya çıkmasını sağlayan aslında etrafındaki boş alandır. Yani, boşluğun içinde güvercin formu şeklinde bir alan çerçevelendiğinde, boşluktan güvercinin varlığı belirmekte.
    Eğer felsefeye dinsel referanslarla yaklaşıyorsanız varlığı, mutlak varlığın (Tanrının) içinde (evrende) oluşmuş boş alan (yokluk) gibi hayal edin. Eğer materyalist referanslarla yaklaşıyorsanız da, salt fizik yasalarının oluşturduğu çokluğun (evrenin, kaosun) içindeki, bu fizik yasalarının oluşturduğu (kuvvetlerin kurduğu) bir vakum alanı (boşluk) gibi hayal edebilirsiniz.
    Bu yöntem ile hayal gücünüzü kullanarak konuya yaklaşmanız, felsefenin, zihinde düşünce üretim sürecinin bizatihi kendisini duyumsamak (algılamak) anlamına geldiğini kavramanızı kolaylaşacaktır. Felsefe bir anlamda; düşüncenin kendisini değil de, düşüncenin oluşma sürecinin kendisini algılamaktır. Filozofların ortaya koyduğu metinler bu algıyı geliştirmek için bir tür zihin eğitimidir aslında. Bu eğitim, ismine “hakikat” denen, algının arkasında yatan asıl nedenleri ve gerçekleri görmenizi kolaylaştırır. Filozofların yaptığı, bunu kelimelerle, kavramlarla ortaya çıkarmaya çalışmak. “Algı” önde görünendir. Hissedilendir. Felsefe, algının arkasındaki, algıyı oluşturan, insana ait olmayan kurucu kuvvetleri (fizik yasalarını veya tanrısal olanı) algılama becerisidir.
    Buna algıyı algılamaya çalışmak da denilebilir. Ama tabi bu çaba zor bir uğraştır. Çünkü biz bizatihi algının kendisiyiz ya da dinsel açıdan bakıyorsanız ruhun kendisiyiz. Bu çaba, kurucu kudretleri anlamak için yine algının kendisine başvurmaktır ama felsefe sayesinde algıyı etkileyen zihindeki parazit unsurları (dogmaları) temizlemiş olarak. Temizledikçe, algının kendisini çıplak olarak gördükçe, algının arkasındaki nedenler (hakikat) görünmeye başlar. Eğitimsiz bir zihin bunu yapamaz. Ancak felsefi eğitimle eğitilmiş bir zihin yapabilir.
    Bu açıdan bakıldığında felsefenin amacının, zihindeki insana ait, kültüre ait olan kontrol mekanizmalarını devre dışı bırakma eğitimi olduğu söylenebilir. Yani dogmaların etkisinden kurtulma eğitimi. Bu eğitim, bir ekleme değil, eksiltme, kurtulma, zihni özgürleştirme eğitimidir. Bu ilk başta, Uzak Doğu öğretilerini akla getirebilir fakat onlardan farklı olarak bilimsel kavramlara ve felsefi metodolojiye dayalı yöntem içermesidir.
    Algının kendisini saf hali ile görmeye çalışmaya felsefede "fenomenoloji" denmektedir. Bu konuya burada girmeyeceğiz. Ama şimdilik kısaca bir tür saf bilinç olarak, insani özelliklerden sıyrılıp, bilgisayardaki bir yapay zeka gibi düşünme metodu denilebilir. Dinsel açıdan bakarsak ta, mutlak bilinç olan Tanrı ile bütünleşmiş vaziyette düşünmek demektir (vahdet-i vücud). Neticede materyalist yaklaşım da, dinsel yaklaşımda felsefe açısından aynı yere çıkıyor. Felsefe, zihin faaliyeti olarak, dinin de, ideolojinin de üstünde yer alır. Bu seviyede kastedilen artık “felsefenin tanrısıdır”. Burada kastedilen tanrı kavramı dinlerin Tanrısını değil, “tanrısallığı” yani kurucu kuvvetleri işaret eder. Bu yüzden, büyük filozofların çoğu tanrısallıktan bahsederken, aslında metafizik manada bu kurucu kudretleri (kuvvetleri) kastetmektedirler. Bunun en belirgin örneği Spinoza’dır.
    Zihinde düşüncenin oluşum süreci, yani felsefe, aynı bu videoda anlatılan “formun varlığı ortaya çıkarması" gibi, zihinsel formların (kavramların), zihnimizdeki oluşma, dağılma, birleşme akışlarıdır. Fakat burada, bu videoda da anlatıldığı gibi, asıl kilit konu; form (varlık) demek aynı zamanda dogma demektir. Katılaşmış olan, akışın kaybolduğu, donmuş olandır. Formun içine hapsedilen töz artık insanlaştırılmış, evrenden, kaostan koparılmıştır. Dinsel açıdan bakıyorsanız da mutlaktan yani Tanrıdan yalıtılıp, koparılmıştır.
    Diğer taraftan da insan ancak form sayesinde var olur. Aksi taktirde evrenin, kaosun kendisi anlamına gelir (bizatihi tözün kendisi; enerjinin, fizik yasalarının kendisi). Yani canlı olmayan salt madde. Ya da konuya dinsel referanslarla bakıyorsanız mutlağın (Tanrının) kendisi. Kısaca canlı olmak ve insan olmak “form" gerektirir. Ortada bir form olunca da bu hakikatten kopmak demektir. Diğer anlamda tözden kopmak demektir. Felsefe, yeniden hakikate ulaşmak için formdan kurtulup, algının kendisini çıplak hali ile görmeye çalışmaktır. “Algı” dinsel açıdan ruhtur, materyalist açıdan süreçtir (hareket-zaman). Antik Yunanda ise bu düalist ayrım daha ortada yokken sadece "psişe" denmiş.
    .

ความคิดเห็น • 7

  • @PANDORAFELSEFE
    @PANDORAFELSEFE  7 ปีที่แล้ว +6

    Yukarıda bilincin ne olduğu konusuna girilmemiştir. “Bilinç” (akıl) konusu karıştırılmadan genel hatlarıyla “varlık” konusu anlatılmaya çalışılmıştır. “Bilinç” (Akıl) konusuna ilerde ki yayınlarımızda değineceğiz.

    • @pelinavc8985
      @pelinavc8985 7 ปีที่แล้ว

      PANDORA üstat tehlikeli piskoloji kitapları biliyomusun lazım da topluma hitap etmek istiyorum merheba deseler yeter bana bu arada atın vidolar çok kaliteli her biri altın deyerinde benim için İnşalah türkiye içinde altın deyerinde olur😁

    • @PANDORAFELSEFE
      @PANDORAFELSEFE  6 ปีที่แล้ว +4

      Kusura bakmayın geç geri dönebildim. “Tehlikeli olan ne” sorunsu biraz düşünmem gerekti.
      Şimdi bu konuya nasıl baktığınızla alakalı. Eğer psikolojiye, temelinde psikanaliz olduğundan hareketle bakıyorsanız , psikanalizi bilinç dışı dünyanın araştırılması olarak işleyen, bu anlamda en öne çıkan kitaplar olarak Freud, Jung ve Lacan'ın kitapları olabilir. Bilinç dışını felsefenin filizlendiği yer olarak bakarsanız da zihin felsefesi açısından Heidegger’in kitapları öne çıkar.
      Özellikle Lacan psikanalizin kökeni olarak bilinç dışını işaret eder. Lacan “bilinç dışı bir dil gibi yapılanmıştır” der. Bu şu anlama gelir; nasıl matematik bir dilse ya da bir bilgisayar programı (algoritma) bir dilse veya müzik (melodi) bir dilse aynı biçimde insan dediğimiz varlığın kökeni de aslında bilinç dışını oluşturan dilin (algoritmaların, kodların v.b.) sonucu ortaya çıkan, “bilinç” ismini verdiğimiz farkındalık durumuna dayanmakta. Bu farkındalık durumu nesneyi özne konumuna yükseltiyor.
      Yani aslında insan dışı bir akışın, etle, kemikle buluşması sonucu “insan” dediğimiz, kendinin ve çevresinin farkında olan bir varlığı ortaya çıkarması söz konusu. Biz “insan” diye bir kategori ön kabulü ile hareket ediyoruz ama aslında böyle bir kategori yok. İlk defa Antik Yunanda tanımladıkları ve “Logos” ismini verdikleri evrene ait bir dil söz konusu. Bunu, Logos’un tanrısal bir şey olduğu veya uzaylıların falan geliştirdiği gibi mistik çağrışımlarla anlamamak lazım. Evet kulağa ilk etapta öyle geliyor ama bu tamamen fizik yasaların arkasındaki gizemle ilgili. Henüz keşfedemediğimizden bir gizem olarak gözüküyor. Bu aynı ışık, ısı gibi bir şey. Logos’un etle kemikle buluşmasının en üst düzey formu bilinç.
      İşte bu noktada felsefe ve psikoloji kesişmekte… Bu tehlikenin özellikle farkına varan Heidegger olmuştur. Logos’un insan dışından, insan bedeni üzerinde hayat bulması demek Logos’un insan kategorisinde taşıyıcısı olan kültürün (tinin) teknoloji sayesinde, kendi başına özerk bir konuma da geçebileceğinin uyarısında bulunmuştur. Bilinci olmayan insan bedeni bir hayvan bedeni olarak nitelendirilebilir. Fakat hayvanlar sadece yemek için öldürür. Bu kötülük değildir. İnsan bedeni ise bilinç nedeniyle zevk, hırs, kıskançlık, iktidar v.b. için öldürmeye başlayabilir ki buda kötülük dediğimiz şeyin kendisidir. Bu kıyım milyonlarca, milyarlarca hatta yer yüzünde hiç insan kalmayana kadar devam edebilir.
      Bu gün, bu yüzden bazı bilim insanları quantum fiziğinden bahsederken artık bilincin insan ait bir şey olmadığı, maddeye gömük vaziyette, evrenin özünde olan bir şey olduğu (Logos) demeye başladılar. Burada tekrar etmek lazım; burada insan dışındaki bilinç diye kastedilen bir varlık anlamında değil, bir ruh, tanrı anlamında falan değil, potansiyelite anlamında . Potansiyel zeminini bulunca bilinç olarak ortaya çıkıyor. İşte bu noktada da nasıl insanın bilinç dışında (zaten insan olmayan, bilinç olmayan alanında) bu potansiyel açığa çıkabiliyorsa yapay zeka ile bir makinede de kontrolsüz ve sınırsız olarak ortaya çıkma olasılığı var. Bu insanlık için en tehlikeli şeydir. Aynı “Yüzüklerin Efendisi” filminde olduğu gibi saf kötülük (potansiyelite anlamında vicdanı olmayan saf bilinç) bir varlığa dönüşüp, yer yüzüne hakim olmaya çalışabilir. Bunu en iyi aşağıdaki linkte yer alan videodaki Heidegger’in söyleşisinin otuz ikinci dakikadan sonraki bölümünü izleyerek anlayabilirsiniz:
      th-cam.com/video/XMHVqcfBNZw/w-d-xo.htmlm11s
      Bu açıdan bakılınca bilinç dışını derinlemesine işleyen Junk’un ve Lacan’ın kitapları, “Zihin Felsefesi”ni “Varlık Felsefesi” ile birleştirerek konuyu derinlemesine işleyen Heidegger’in kitapları bu tehlikenin anlaşılmasını sağlayacak kitaplardır denilebilir.

  • @seymurhuseynovj
    @seymurhuseynovj 6 ปีที่แล้ว +2

    Buradaki videolarda lecturerlerden en iyilerinden bu adam. Çok teşekkürler video için, muhteşemsiniz ♥

  • @gizemarkan6791
    @gizemarkan6791 5 ปีที่แล้ว

    çok güzeldi, parmanidesin yuvarlak takıntısını anlamlandırdığım için çok mutluyum 😀

  • @vadella1815
    @vadella1815 4 ปีที่แล้ว

    Nasıl nasıl nasıl bu kadar geç buldum :')

  • @ugurcansen6220
    @ugurcansen6220 6 ปีที่แล้ว

    13:29 - Wodaabe kabilesi