Tabii 😊 She eats very fast when she's hungry. Açken çok hızlı yer. The rumors about the new product spread quickly through the office. Yeni ürün hakkındaki dedikodular ofiste hızla yayıldı. The rapid growth of technology in recent years has transformed many industries. Son yıllarda teknolojinin hızlı büyümesi birçok endüstriyi dönüştürdü. The courier service is very speedy; they delivered my package in just one day. Kurye servisi çok hızlı; paketimi sadece bir günde teslim ettiler. Her swift response to the emergency saved many lives. Acil duruma olan hızlı (çabuk) tepkisi birçok hayatı kurtardı. X The computer was running slow, so I decided to restart it. Bilgisayar yavaş çalışıyordu, bu yüzden yeniden başlatmaya karar verdim. The traffic was so sluggish this morning that I was late for my appointment. Bu sabah trafik o kadar yavaştı ki randevuma geç kaldım. She sipped her coffee leisurely while reading the morning paper. Sabah gazetesini okurken kahvesini yavaşça yudumladı. On hot summer days, the city takes on a languid pace. Sıcak yaz günlerinde, şehir yavaş bir tempo alır. The response to the application was so delayed that we thought they had forgotten about us. Başvuruya verilen yanıt o kadar yavaş geldi ki (gecikti ki), bizi unuttuklarını düşündük.
Cümle içinde kullanılmış hallerini de gösterebilir misin ? Yani ornek 1 cümle.
Tabii 😊
She eats very fast when she's hungry.
Açken çok hızlı yer.
The rumors about the new product spread quickly through the office.
Yeni ürün hakkındaki dedikodular ofiste hızla yayıldı.
The rapid growth of technology in recent years has transformed many industries.
Son yıllarda teknolojinin hızlı büyümesi birçok endüstriyi dönüştürdü.
The courier service is very speedy; they delivered my package in just one day.
Kurye servisi çok hızlı; paketimi sadece bir günde teslim ettiler.
Her swift response to the emergency saved many lives.
Acil duruma olan hızlı (çabuk) tepkisi birçok hayatı kurtardı.
X
The computer was running slow, so I decided to restart it.
Bilgisayar yavaş çalışıyordu, bu yüzden yeniden başlatmaya karar verdim.
The traffic was so sluggish this morning that I was late for my appointment.
Bu sabah trafik o kadar yavaştı ki randevuma geç kaldım.
She sipped her coffee leisurely while reading the morning paper.
Sabah gazetesini okurken kahvesini yavaşça yudumladı.
On hot summer days, the city takes on a languid pace.
Sıcak yaz günlerinde, şehir yavaş bir tempo alır.
The response to the application was so delayed that we thought they had forgotten about us.
Başvuruya verilen yanıt o kadar yavaş geldi ki (gecikti ki), bizi unuttuklarını düşündük.