Cin, şeytan ve ifritlerin insanoğluna hizmet ettirilmeleri mümkün mü, örneği var mı?

แชร์
ฝัง
  • เผยแพร่เมื่อ 28 ส.ค. 2024
  • Konu:
    Yirminci Söz
    Yirminci Sözün İkinci Makamı
    Mu’cizât-ı enbiya yüzünde parlayan bir lem’a-i i’câz-ı Kur’ân
    (Âhirdeki iki sual ve iki cevaba dikkat et.)
    بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
    وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ اِلاَّ فِى كِتَابٍ مُبِينٍ (Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.) (“Yaş ve kuru ne varsa apaçık bir kitapta yazılmıştır.” En’am Sûresi: 59.)
    Hem meselâ, yine Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm cin ve şeytanları ve ervâh-ı habîseyi teshîr edip, şerlerini men ve umûr-u nâfiada istihdam etmeyi ifade eden şu âyetler:
    مُقَرَّنِينَ فِى اْلاَصْفَادِ
    (“Asi olan şeytanları ise zincirlerle bağlı olarak ona boyun eğdirdik.” Sâd Sûresi: 38.) ilaahir,
    وَمِنَ الشَّيَاطِينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلوُنَ عَمَلاً دُونَ ذٰلِكَ
    (“Denize dalarak onun için cevherler çıkaran ve başka işler de gören şeytanları yine onun emrine verdik.” Enbiyâ Sûresi: 82.) ilaahir, âyetiyle diyor ki: Yerin insandan sonra zîşuur olarak en mühim sekenesi olan cin, insana hizmetkâr olabilir. Onlarla temas edilebilir. Şeytanlar da düşmanlığı bırakmaya mecbur olup, ister istemez hizmet edebilirler ki; Cenâb-ı Hakkın evâmirine musahhar olan bir abdine onları musahhar etmiştir.Cenâb-ı Hak, mânen şu âyetin lisân-ı remziyle der ki: "Ey insan! Bana itaat eden bir abdime cin ve şeytanları ve şerirlerini itaat ettiriyorum. Sen de Benim emrime musahhar olsan, çok mevcudât, hattâ cin ve şeytan dahi musahhar olabilirler."İşte, beşerin, san’at ve fennin imtizâcından süzülen, maddî ve mânevî fevkalâde hassâsiyetinden tezâhür eden ispirtizma gibi celb-i ervâh ve cinlerle muhâbereyi, şu âyet en nihayet hududunu çiziyor ve en faydalı sûretlerini tâyin ediyor ve ona yolu dahi açıyor. Fakat, şimdiki gibi, bâzan kendine emvât nâmını veren cinlere ve şeytanlara ve ervâh-ı habîseye musahhar ve maskara olup oyuncak olmak değil, belki tılsımât-ı Kur’âniye ile onları teshîr etmektir, şerlerinden kurtulmaktır.
    Hem temessül-ü ervâha işaret eden, Hazret-i Süleyman Aleyhisselâmın ifritleri celp ve teshirine dair âyetler, hem فَاَرْسَلْنَاۤ اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِيّاً (“Derken ona Cebrâil’i gönderdik; o da aynen bir beşer sûretinde ona görünüverdi.” Meryem Sûresi: 17.) misillü bazı âyetler, ruhanîlerin temessülüne işaret etmekle beraber, celb-i ervâha dahi işaret ediyorlar. Fakat işaret olunan celb-i ervâh-ı tayyibe ise, medenîlerin yaptığı gibi hezeliyat suretinde bazı oyuncaklara o pek ciddî ve ciddî bir âlemde olan ruhlara hürmetsizlik edip, kendi yerine ve oyuncaklara celb etmek değil, belki ciddî olarak ve ciddî bir maksat için, Muhyiddin-i Arabî gibi zatlar ki, istediği vakit ervah ile görüşen bir kısım ehl-i velâyet misillü onlara müncelip olup münasebet peyda etmek ve onların yerine gidip âlemlerine bir derece takarrüb etmekle ruhaniyetlerinden mânevî istifade etmektir ki, âyetler ona işaret eder ve işaret içinde bir teşviki ihsas ediyorlar ve bu nevi san’at ve fünun-u hafiyenin en ileri hududunu çiziyor ve en güzel suretini gösteriyorlar.
    Hem meselâ, Hazret-i Dâvud Aleyhisselâmın mu’cizelerine dair
    اِنَّا سَخَّرْناَ الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِىِّ وَاْلاِشْراَقِ - يَا جِبَالُ اَوِّبِى مَعَهُ وَالطَّيْرَ وَاَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ - عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ
    (“Biz dağları onun emrine verdik ki, akşam sabah onunla beraber tesbih eder.” Sâd sûresi: 18. “ ‘Ey dağlar ve kuşlar, onunla beraber tesbih edin’ dedik. Demiri de onun için yumuşattık.” Sebe’ Sûresi: 10 “Bize kuşların dili öğretildi.”Neml Sûresi: 16. “Kuşlar da onun etrafında toplanırdı.” Sâd Sûresi: 19.) âyetler delâlet ediyor ki, Cenâb-ı Hak, Hazret-i Dâvud Aleyhisselâmın tesbihatına öyle bir kuvvet ve yüksek bir ses ve hoş bir eda vermiştir ki, dağları vecde getirip, birer muazzam fonoğraf misillü ve birer insan gibi, bir serzâkirin ertafında ufkî halka tutup bir daire olarak tesbihat ediyorlardı. Acaba bu mümkün müdür, hakikat midir?
    Evet, hakikattir. Mağaralı her dağ, her insanla ve insanın diliyle, papağan gibi konuşabilir. Çünkü, aksisada vasıtasıyla, dağın önünde sen “Elhamdülillâh” de; dağ da aynen senin gibi “Elhamdülillâh” diyecek. Madem bu kabiliyeti Cenâb-ı Hak dağlara ihsan etmiştir. Elbette, o kabiliyet inkişaf ettirilebilir ve o çekirdek sünbüllenir.
    Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat: İstanbul, Şubat 2004, s. 407-410.

ความคิดเห็น •