Merhaba iyi günler. Biraz matematik ve fizik üzerinden dertlerimi dile getirmek istiyorum. Genç birisi olduğunuz için yaşlı proflara göre sizi kendime daha yakın hissettim ve size danışmak istedim. Ben lise 10.sınıfta iken matematik = ispat farkındalığını biraz olsun kazanmış birisiydim. O zamanlar kendi seviyeme göre biraz komplike gelen ikinci dereceden denklem formülü ve disktiminant formüllerinin ispatını yapmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Ben basit bi Anadolu lisesi mezunu olduğum için arkadaşlarımdan ziyade matematik öğretmenleriyle kendi kendime yarışmaya girip soruları daha erken çözmeye çalışırdım. 12. Sınıf pandemi dönemine denk geldi ve logaritma, diziler, trigonometri, dönüşümler, limit, türev, integral ve çemberin analitik incelemesi konularını online derslere katılmaya lüzum görmeden ve youtubedan eğitici videoları da izlemeye gerek duymadan 400 sayfalık MEB konu anlatım kitabından okuyarak kendim öğrendim. Bu beni İngilizce bilmem şartıyla matematikteki her konuyu gerekli kitapları sağladıktan sonra kendi kendime öğrenebileceğim konusunda heyecanlandırdı. Fiziği ise sevmemin nedenlerinden biri matematikle içli dışlı olması. Hangisini daha çok seviyorum diye sorsak bi sıralama yapamam ama Fizik okumayı tercih ederdim çünkü bir taşla iki kuş avlayacağımı düşünüyorum: hem Fizik hem Matematik. Ama sadede gelecek olursak ben şuan tıp 3.sınıf öğrencisiyim. Tahmin edileceği üzere aile baskısı, gelecek kaygısı gibi problemler yüzünden. Benim bu konuda en çok cevaba muhtaç olduğum sorum şu: odtü fizik okursam ileride akademisyen olma şansım var mı? Kötü üniversitelerde bile kadro bulmaya razıyım eğer akademisyen olabileceksem. Bu korkumu şöyle temellendirebilirim: 1)Akademi bir piramit şemadır: her basamakta bir öncekinden daha az insan olmak zorunda. Bu şansınızı önemli ölçüde azaltıyor. Kimse sizi yüksek lisans veya doktora öğrencisi olma yolunda durduramaz çünkü kadrolu akademisyen değilsiniz, beleşe iş gücü sağlayan insanlarsınız. Devlete yük değilsiniz veya bir yere yerleştirilme zorunluluğunuz yok. 2) Global rakipler: yurtdışına kaçmak bir kurtuluş gibi gözüksede küresel rakipleriniz var. Ayrıca oradaki üniversitelerde liyakat var. Günde 40 saat çalışan uzak doğu ve asyalı rakipleriniz karşısında mücadele etme şansınız zor. Yurtdışı akademisyenlik fikri de bence en az Türkiye kadar zor. 3)Akademisyenliğe giden yolda bir şekilde makale kasmanız gerekecek. O zamanki trend konu ve bütçe en çok nereye aktarılıyorsa şansınızı artırmak için o konulara yönelmeniz gerkecek. Sevgi, tutku ve heves duygularını bir kenara bırakmanız gerekebilir. Beni en korkutan durumlardan biri temel bilim diplomasıyla mezun olduktan sonra alanınız dışı işlerde çalışmak. Buna lise öğrencilerine özel ders vermekte dahil çünkü siz matematiğin ve fiziğin derin sularında yüzdükten sonra bi basit parabol dersi vermek ya da bi basit düzgün çembersel hareket özel dersi vermek size ne hissettirir? Lvl 100 matematikçi olmuşken lvl 10 işlerle uğraşmak (lise matematiği gibi) size üzücü gelmez mi? Zaten IT sektörüne kayanlara değinmiyorum bile. Yüksek lisanstan sonra yolun yol olmadığını anlayıp artık ekonomik özgürlüğünü elde etmek isteyen temel bilimciler, henüz 22 yaşında ve bu işin eğitimini almış taze mezun bilgisayar mühendisleriyle rakip olacak. Belki siz 30 larına dayanacak ve alanınız dışı işlere kayacaksınız. Teknolojinin uç sınırlarında gezen bir ar-ge kuruluşunda değilseniz ben sanmıyorum IT sektöründe matematik ve fizik becerilerinizi kullanacağınızı. Diğer mühendislik vari ve bankacılık, finans gibi sektörlere girmek te yolun çıkmaz sokak olduğunun göstergesidir. Dünyanın ve Türkiyenin ihtiyacı olan akademisyen sayısı belli. Tr de 200 üniversite olduğunu düşünün, her birinde matematik anabilim dalı olsun ve ortalama 15 akademisyen içeriyor olsun. 200×15=3000 yapar. Üstelik kümülatif bir yığılım var. On yıllarca matematikçi mezunu veren üniversiteler var. Bu 3000 sayısının büyük çoğunluğu zaten halihazırda çalışan kesim. Bir prof 15 doktora öğrencisi yetiştirse onun yerine geçebilecek kişi sayısı da bir olur. Diğer 14 kişi elenir. Boş kadro bulmak için ya akademisyenin biri emekli olacak ya vefat edecek ya da yeni üniversiteler açılıp matematik bölümlerinin sayısı artırılacak. Ki son dediğim pek mümkün değil çünkü TR de zaten gereksiz sayıda fazla üniversite olduğunu düşünenler var. Geri kalan iki senaryoya odaklanacak olursak diyelimki her sene emekli olanlar ve vefat edenler ile birlikte 50 boş kadro açılsın. Yahu bu 50 kişilik boş yeri sırf ODTÜ, Bilkent, Boğaziçi, Hacettepe, Ankara üniversitesi gibi birkaç üniversiteden mezun olanlar şak diye kapar. Tabi liyakat varsa. Sadede gelecek olursak benim akademisyen olma şansım belki %1'den de az. Belki köpek gibi çalışsam bile bu şans %5'i geçmez. Ve ben akademisyen olamayacaksam hiç bu işlere girmem. Ya hep ya hiç mentalitesi. 4 sene bir temel bilim lisans programında sırf okumak için okumak zengin çocukların işi olur, maalesef benim gibilerin işi olmaz. Benim 3 senedir moralim bozuk çünkü bu sevdamdan vaz geçmek zorunda kaldım. Hayat beni buna mecbur bıraktı ve artık ben optimist nihilist gibi bir şeyim. Hayata 10 kere de gelseniz tam olarak tatmin olamayacaksınız, mutlu olamayacaksınız. Sevdiğiniz bölümü okusanız bile böyledir çünkü mezun olduktan sonrası meçhul. Ben idealar dünyasında yaşamak isteyen ama acılar dünyasında yaşıyan bir kimseyim. Buraya kadar okuyanlara selam olsun. Fizik ve matematikle uğraşmak bir insanı en çok yücelten şeylerdir bence, bendeki sevda o kadar işte, öyle söyleyim. Ne diyeyim? Yanındakiyle yaşar aklındakiyle ölürsün.
Dinlemeye değer konular anlatıyorsunuz hocam. Ayrıca kahverengi size çok yakışmış 🤎
Sizin o güzel görüşünüzde saklı kahverenginin güzelliği. 🤎
Merhaba iyi günler. Biraz matematik ve fizik üzerinden dertlerimi dile getirmek istiyorum. Genç birisi olduğunuz için yaşlı proflara göre sizi kendime daha yakın hissettim ve size danışmak istedim. Ben lise 10.sınıfta iken matematik = ispat farkındalığını biraz olsun kazanmış birisiydim. O zamanlar kendi seviyeme göre biraz komplike gelen ikinci dereceden denklem formülü ve disktiminant formüllerinin ispatını yapmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Ben basit bi Anadolu lisesi mezunu olduğum için arkadaşlarımdan ziyade matematik öğretmenleriyle kendi kendime yarışmaya girip soruları daha erken çözmeye çalışırdım. 12. Sınıf pandemi dönemine denk geldi ve logaritma, diziler, trigonometri, dönüşümler, limit, türev, integral ve çemberin analitik incelemesi konularını online derslere katılmaya lüzum görmeden ve youtubedan eğitici videoları da izlemeye gerek duymadan 400 sayfalık MEB konu anlatım kitabından okuyarak kendim öğrendim. Bu beni İngilizce bilmem şartıyla matematikteki her konuyu gerekli kitapları sağladıktan sonra kendi kendime öğrenebileceğim konusunda heyecanlandırdı. Fiziği ise sevmemin nedenlerinden biri matematikle içli dışlı olması. Hangisini daha çok seviyorum diye sorsak bi sıralama yapamam ama Fizik okumayı tercih ederdim çünkü bir taşla iki kuş avlayacağımı düşünüyorum: hem Fizik hem Matematik. Ama sadede gelecek olursak ben şuan tıp 3.sınıf öğrencisiyim. Tahmin edileceği üzere aile baskısı, gelecek kaygısı gibi problemler yüzünden. Benim bu konuda en çok cevaba muhtaç olduğum sorum şu: odtü fizik okursam ileride akademisyen olma şansım var mı? Kötü üniversitelerde bile kadro bulmaya razıyım eğer akademisyen olabileceksem.
Bu korkumu şöyle temellendirebilirim:
1)Akademi bir piramit şemadır: her basamakta bir öncekinden daha az insan olmak zorunda. Bu şansınızı önemli ölçüde azaltıyor. Kimse sizi yüksek lisans veya doktora öğrencisi olma yolunda durduramaz çünkü kadrolu akademisyen değilsiniz, beleşe iş gücü sağlayan insanlarsınız. Devlete yük değilsiniz veya bir yere yerleştirilme zorunluluğunuz yok.
2) Global rakipler: yurtdışına kaçmak bir kurtuluş gibi gözüksede küresel rakipleriniz var. Ayrıca oradaki üniversitelerde liyakat var. Günde 40 saat çalışan uzak doğu ve asyalı rakipleriniz karşısında mücadele etme şansınız zor. Yurtdışı akademisyenlik fikri de bence en az Türkiye kadar zor.
3)Akademisyenliğe giden yolda bir şekilde makale kasmanız gerekecek. O zamanki trend konu ve bütçe en çok nereye aktarılıyorsa şansınızı artırmak için o konulara yönelmeniz gerkecek. Sevgi, tutku ve heves duygularını bir kenara bırakmanız gerekebilir.
Beni en korkutan durumlardan biri temel bilim diplomasıyla mezun olduktan sonra alanınız dışı işlerde çalışmak. Buna lise öğrencilerine özel ders vermekte dahil çünkü siz matematiğin ve fiziğin derin sularında yüzdükten sonra bi basit parabol dersi vermek ya da bi basit düzgün çembersel hareket özel dersi vermek size ne hissettirir? Lvl 100 matematikçi olmuşken lvl 10 işlerle uğraşmak (lise matematiği gibi) size üzücü gelmez mi?
Zaten IT sektörüne kayanlara değinmiyorum bile. Yüksek lisanstan sonra yolun yol olmadığını anlayıp artık ekonomik özgürlüğünü elde etmek isteyen temel bilimciler, henüz 22 yaşında ve bu işin eğitimini almış taze mezun bilgisayar mühendisleriyle rakip olacak. Belki siz 30 larına dayanacak ve alanınız dışı işlere kayacaksınız.
Teknolojinin uç sınırlarında gezen bir ar-ge kuruluşunda değilseniz ben sanmıyorum IT sektöründe matematik ve fizik becerilerinizi kullanacağınızı. Diğer mühendislik vari ve bankacılık, finans gibi sektörlere girmek te yolun çıkmaz sokak olduğunun göstergesidir. Dünyanın ve Türkiyenin ihtiyacı olan akademisyen sayısı belli. Tr de 200 üniversite olduğunu düşünün, her birinde matematik anabilim dalı olsun ve ortalama 15 akademisyen içeriyor olsun. 200×15=3000 yapar. Üstelik kümülatif bir yığılım var. On yıllarca matematikçi mezunu veren üniversiteler var. Bu 3000 sayısının büyük çoğunluğu zaten halihazırda çalışan kesim. Bir prof 15 doktora öğrencisi yetiştirse onun yerine geçebilecek kişi sayısı da bir olur. Diğer 14 kişi elenir. Boş kadro bulmak için ya akademisyenin biri emekli olacak ya vefat edecek ya da yeni üniversiteler açılıp matematik bölümlerinin sayısı artırılacak. Ki son dediğim pek mümkün değil çünkü TR de zaten gereksiz sayıda fazla üniversite olduğunu düşünenler var. Geri kalan iki senaryoya odaklanacak olursak diyelimki her sene emekli olanlar ve vefat edenler ile birlikte 50 boş kadro açılsın. Yahu bu 50 kişilik boş yeri sırf ODTÜ, Bilkent, Boğaziçi, Hacettepe, Ankara üniversitesi gibi birkaç üniversiteden mezun olanlar şak diye kapar. Tabi liyakat varsa.
Sadede gelecek olursak benim akademisyen olma şansım belki %1'den de az. Belki köpek gibi çalışsam bile bu şans %5'i geçmez. Ve ben akademisyen olamayacaksam hiç bu işlere girmem. Ya hep ya hiç mentalitesi. 4 sene bir temel bilim lisans programında sırf okumak için okumak zengin çocukların işi olur, maalesef benim gibilerin işi olmaz.
Benim 3 senedir moralim bozuk çünkü bu sevdamdan vaz geçmek zorunda kaldım. Hayat beni buna mecbur bıraktı ve artık ben optimist nihilist gibi bir şeyim. Hayata 10 kere de gelseniz tam olarak tatmin olamayacaksınız, mutlu olamayacaksınız. Sevdiğiniz bölümü okusanız bile böyledir çünkü mezun olduktan sonrası meçhul. Ben idealar dünyasında yaşamak isteyen ama acılar dünyasında yaşıyan bir kimseyim. Buraya kadar okuyanlara selam olsun. Fizik ve matematikle uğraşmak bir insanı en çok yücelten şeylerdir bence, bendeki sevda o kadar işte, öyle söyleyim. Ne diyeyim? Yanındakiyle yaşar aklındakiyle ölürsün.
Ben bunu ramanujenden önce buldum ramanujen balon
Doğrudur hocam.
Elinize sağlık hocam
Teşekkürler Umut, sağ ol.