Keşke devamını da okusaydınız. O kadar güzel sesiniz var ki, öyle duygulu okuyorsunuz ki... Ah'lar Ağacı en sevdiğim şiirdir benim, her gün okurum ve her gün okuduğum halde aynı duyguya kapılırım. Çok teşekkür ederim bu şiiri okuduğunuz için...
Bir ilaç içsem bari diye düşündüm, Biraz kolonya sürünsem, Ferahlasam, pencereyi açsam. Şöyle bir şey yazdım sonra: Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde. Berbattı, Bir şiire böyle başlanmazdı.İç ses diye söylendim, Ardından Yıldırım Gürses... Aptal aptal güldüm bir de buna. Ayşecik vazoyu kırıyor Ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına. Yapıştırsam da parçalarını hayatımın Su sızdırıyordu çatlaklarından. Karnabahar kızartmıyordu asla Başrolde kadınlar.Güçlü bir el silkeledi beni sonra Sanırım Tanrı’nın eliydi. Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan. Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi, Çok şey görmüşüm gibi, Ve çok şey geçmiş gibi başımdan, Ah...dedim sonra Ah! İç ses, diye söylendim Çocukken şöyle dua ederdim Tanrı’ya: Tanrım bana hiç erimeyen, Kırmızı bir bonbon şekeri yolla. Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik Kardeşimle kendimize durmadan, Olmayan çayları, Olmayan fincanlardan içerdik. Olmayan kapıları açardık, Olmayan ziller çaldığında. Siyah papyonlu olurdu mutlaka Resim defterimizdeki damat. Yedi günde yarattığımız dünya Mutlu olurduk pastel koksa.Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya: Olanlar oldu tanrım Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla! Kaybolmak istemiştim bir zamanlar Kapının arkasında yokum demiştim Ve divanın altında da. Bulamazsınız ki artık beni, Hayatın ortasında. Kaybolmak istemiştim bir zamanlar Beni kimse bulamazdı Tanrı’nın arkasına saklansam. O Kocamandı, en kocamandı o. Bir kız çocuğunun hayalleri kadar.Bir zamanlar kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım. Kaç metredir benim yokluğum? Benden daha çok var sanmıştım. Benim yokluğumdan dünyaya Bir elbise çıkar sanmıştım. Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan Sonunda ben de alıştım. Ah...dedim sonra, Ah! Güzin Ablası kitaplar olan bir kızdım, İçim sıkılmasa o kadar Tek bir satır bile okumazdım. Taş bebeğim ters çevrilince ağlardı Bir derdi var derdim. Derdimi demeyi ben taşbebeğimden öğrendim. Ninni derdim, ninni bebeğim! Cam gözlerini kapardı, naylon kirpiklerini. Plastik gözkapaklarının ardında, Bilirdim rüyaları yoktu bebeğimin, Gözyaşları da. Ağladıkça tükürüğümden sürerdim gözaltlarına. Bu kadar kolay harcamazdım rüyalarımı, Kırmızı çantamda bayram harçlıklarım olmasa.İnsan çıtır ekmeği ısırdığında, Kırıklar dolar kucağına, İşte orası umudun tarlasıdır. Ve orada başaklar ağırlaştığında, Sayısız ah dökülür toprağa.İç ses, diye söylendim Ve ah dedim sonra, Böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim.Dallarına salıncak kurardı çocuklar, Hızlı yaşanan bir hayatın şarkılarıydı salıncaklar. Meyveleri tatsızdı Eski bir lanetten dolayı Herkes dişlerdi acı meyvelerini, Ve herkes söverdi ona. İsmini yazardı herkes onun bağrına, Ah derdi o. Ah! Bıçağın ucundaydı insanların hafızası ‘İnsan unutandır ve insan unutulmaya mahkum olandır.’ Tanrı şöyle derdi o zaman: Ah! Ne çok dikeni vardı ahlat ağacının tanrım, Ulaşılamazdı, Sen sarılmak istesen ona, O sana sarılmazdı. Ne çok dikenin vardı Tanrım! Ne çok isterdim, Sana sarılamazdım. Ve şöyle derdim o zaman: Ah! Ahlat ahların ağacıydı, Yaşlanmaya başlayanların, İtiraf edilememiş aşkların, Evde kalmış kızların. Ahlat ahların ağacıydı, Cezayir nasıl cezaların ülkesiyse, Öyleydi işte.Ve etimoloji Eti’lerden kalma Bir zaman birimiydi yanılmıyorsam. Ve yanılmıyorsam yalnız insanların, Kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmuş o zaman. Mesela o zamanlar Mutsuz olduğunda insanlar, Yok olurmuş bazı dakikalar.Gülümsedim o sıra, Bazen sevinirim, Sevinmek nedense hep yedi yaşında Ve ah... dedim sonra, Ah! Bazen ah diyorum durmadan, Şimdi ben ahlatın başında, Otuz iki yaşımda. Ahlar ağacı gibi. Rengarenk çaputlar bağladım yıllarca dallarıma, Mavi, mor, kırmızı ve yeşil, İstedim, hep istedim, Sen iste derdim, iste yeter ki Vereyim. Her istediğimi verdim.Arttım, fazlalaştım, Eksikli yaşamaktan. Ahlar ağacıyım, gibisi fazla. Başka bir şey istemem Artık beyazlaşan üç-beş tel saçıma, Hesabımı vermekten başka.Vasiyetimdir: Dalgınlığınıza gelmek istiyorum Ve kaybolmak o dalgınlıkta.At arabasıyla kağıt toplardı Her sabah çingene kadınlar. Üst üste yığılırdı buruşuk kirli kağıtlar Şaşırırdım Kadınların mı yoksa kağıtların mı memeleri kocaman? Bir zamanlar öfkem beni zora koşardı. Kızıl yelelerim yapışırdı terli alnıma Ne eğere gelirsin ne de semere derledi bana, Yeniden doğmuş olurdum oysa, Öldüğümü sandıklarında, Yalnızca kağıtlarda iyi koşan bir at olarak.Vasiyetimdir: En güçlülerinden seçilsin Beni taşıyacak olanlar. Ahtım olsun, Yükleri ağırlaşsın diye iyice, Tabutumun içinde tepineceğim.2- Bir göl vardı evimizin karşısında, Mavi gözleri olan, Kara yağız bir şehirde yaşamışım meğer yıllarca.Ya siz, Nasıl bilirdiniz çocukluğunuzu ey cemaat? Nasıldı Öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak? İlk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç Annem sevindiydi hatırlarım. Ah demişti. Ah! Üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona. Annem çok sevinmelerin kadınıydı. Bazen sevinince annem gibi, Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına. Annem çok sevinmelerin kadınıydı, Sıcak yemeklerin. Başına diktikleri o taş, Ne zaman dokunsam soğuktur oysa. Ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz.İç ses! Bu bahsi kapa! Mutfağa gidip domates çorbası pişirdim. Çoktandır öksüz olan mutfakta Buğulandı ve ağladı camlar, Gözyaşlarını kuruladım perdelerin ucuyla. Çoktandır öksüz olan dünyaya baktım, Allah babasıyla baş başa kalmış insanlara, Poşetin tamamını beş bardak suya boşaltınca, Sanki biraz rahatladım. Kazanlar dolusu çorba kaynatsam sanki, Artık kimse mutsuz olmayacaktı. Ah...dedim sonra, Ah! İç sıkıntımla çektirdiğimiz bu fotoğrafta, Aynı vampir gibi çıkacağız. Kırmızı çorbama ekmek doğrayınca, Sanki biraz ferahladım. Karıştırdım ve iç ses diye fısıldadım: Hala aç mısın? Bir tren geçti yine tam o sıra Ustura gibi kara, Düdük çala çala, Geçti şiirimin ortasından. Kes şunu dedim, kes artık! Oldu olacak, Kan kardeşi olsun ruhumla yollar. Merak ederdim, Kesik başları ve sarı ışıklarıyla Nereye gider bu insanlar? Raylar uzanırdı içimde kilometrelerce Bir kara yılan gibi, Bilemezdim menzil neresi? Ah...dedim sonra Ve acilen makas değiştirdim. İç ses, diye söylendim, Raydan çıkma bundan sonra.Kuyruk sallardı, annemden kalma maaşım her üç ayın sonunda. Sevinirdi, Kocaman bir kara kediyi okşamış gibi ellerim. Sarımsak kokulu fötr şapkalı amcalarla, Muhabbet ederdik kuyrukta. Bizler sarımsak kokan uzun bir dizenin, Fötr şapkalı kelimeleriydik, Çürük dişlerimizle bizler, Dökülmüş harfler gibi kelimelerden, Saf ve pembe gülümserdik. Bizler her üç ayın sonunda yeniden doğan bebeklerdik. Neden ilerlemiyor bu kuyruk derdik, Neden hep aynı yerdeyiz, Hayattan söz edilirdi, Zor denirdi, Ve ardından susulurdu mutlaka.Fötr şapkalı amcalardan biri Ah derdi sonra, Ah! Kuyruk öfkeyle kıpırdanırdı o zaman.3- “Bir Arap şairi şöyle demiş, Savaşta yenilen halkına, Ağlamayın, ağlamayın, acınız azalır”Uzun bir dize dayardı hayat her sabah karnıma Şiir için düelloya gelmiş bir sevgili gibi, Sorardı: Daha yazacak mısın? Hayır derdim, Artık yazmayacağım. Ama şöyle denir: Kılıç çeken kılıçla ölür. Ama şöyle denir: Kaderden kaçılmaz.Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi, Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan. Yıllarca biriktirdim rengarenk çokomel kağıtlarını kitap aralarında. Aşık olduğumda, Çikolata kokardı kırmızı yazgım. hayatıma hayat diyemem artık. sarı yazgım her sonbahar onu biraz daha fazla, ömür yaptı. Maviye de, yeşile de dili dönmez ömrümün artık.Kara yazgımı şimdi kim bilir Hangi kitabın arasında saklıyorsun tanrım? Ah.. dedim sonra Ah! İç ses, diye söylendim, Başımda rüzgar vardı Başımda uğultular... Kalbim usulca kıpırdardı Ve ses çıkarırdı dokununca Çan çiçeğiyle karıştırırdı onu belki Bir başkası olsa. Başımda rüzgar vardı, Yine esiyordum Hızla dönmeye başladı kalbim Rüzgargülüyle karıştırırdı onu belki Bir başkası olsa. Başımda uğultular... Fırtına çıktı sonra, Yaşadığını anladı kalbim, Böyle yaşanamaz derdi Bir başkası olsa.Bir zamanlar meydan okumak isterdim. Kaç meydanını okudum da bu hayatın. Yalnızca iki harfini öğrendim: A H! Ah benim nergis kokulu cehaletim... Ruj lekeleri bıraktın bardaklarda Anlatmak isterdin kendini durmadan Bir bardağa bile olsa. Ne diyecektin, ne söyleyecektin Şairlerin şahı olsan, Bir AH’dan başka. Ah benim nergis kokulu cehaletim Bana yıllarca, bunca sözü boşa söylettin. AH! Güçlü bir el silkeledi beni sonra Sanırım tanrının eliydi, Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan, Çok şey geçmiş gibi başımdan Ah dedim sonra, Ah! İç ses, diye söylendim. Gel! Ahlar ağacından sen de biraz meyve topla.Vasiyetimdir: Bin ahımın hakkı toprağa kalsın...
tesekkurler semra hanım🙏 en sevdigim siir, tum didem madak yorumlarınızı cok begenerek dinliyorum. muhtesemsiniz. devami olsun cok isterdim. okumaniz hic bitmesin istiyorum. tekrar tesekkurler, esenlikler
Efendim Didem Madak hanımefendiyi çok severim, sizin ağzınızdan dinlerken sanki kendisinden dinliyormuş gibi hissediyorum..Yani şiiri iliklerime kadar hissediyorum..Varolun !
Ben şiir sevmeyen, şiir okumaya tahammül edemeyecek kadar sevmeyen bir insandım. Şimdi şiirler sizin sesinizle bir anlam kazandı benim için. Çok teşekkürler.
Yıllarca babamın hastanede yattığı, her seferinde bu kez son galiba artık nefes almayacak diye korkuyla bekledigim ve benim için en travmatik mekan olarak hafızama kazınan hastanede yıllar sonra yeniden kalmak zorunda kaldım ve en kötüsü bu kez annem için. Korkularimla ve geçmişimle baş edemiyorum. Babamin özlemiyle de. Annemin rahatlayıp uykuya dalmasi ve babam öldükten sonra onla yaşadığımız yerler içinde değişmeyen, ondan hala izler taşıyan bir yerde bulunuyor olmadi (burası hastane bile olsa) bana biraz huzur verdi. Hüzünle, korkuyla karişik bir huzur. Seni çok seviyorum ve çok özlüyorum baba.
Annemin odasına geçerken sanki 8 yaşıma dönüyorum ve seni hastanede ziyarete geliyormuş gibi hissediyorum. 20 sene sonra bile insan 8 yaşındaki aldığı kokuyu alıp aynı şeyleri hissedebiliyormus demek.
Umarım dinleyiciler samimi ve içten okuyucunun isminin ve hashtag'lerin altında yer alan kimi uzun kim kısa, eserden AN'ları yansıtan notları kaçırmıyordur...
Ah, yazık; çok yazık, ahhh... Ahlat ağacının köklerini sımsıkı sarmış toprakta yatan güzel insan, ince bir ozan Didem Madak'ı rastlantıyla yeni tanıdım. Ah, keşke çok önceden tanısaydım... Ah, neyse, geç olsa da iyi ki tanıdım...
çok kişi Didem Madak öldü ve aramızdan sessizce ayrıldı sanıyor, öldü, sessizdi, doğru ama giderken bir kalbi olan herkesin yüreğine bir çivi çaktı, Didem'i tanıyan iflah olmaz ( size de çok teşekkürler Semra Hanım, bu şiirleri (aslında bunlar şiir değil, Didem'in dünyadan intikamı) sizden iyi yorumlayan yok )
Keşke devamını da okusaydınız. O kadar güzel sesiniz var ki, öyle duygulu okuyorsunuz ki... Ah'lar Ağacı en sevdiğim şiirdir benim, her gün okurum ve her gün okuduğum halde aynı duyguya kapılırım. Çok teşekkür ederim bu şiiri okuduğunuz için...
Kaç yıl geçti . Kaç gece sarılıp uyudum bu şiirle. Teşekkürler. Teşekkürler her şey için,
Bir ilaç içsem bari diye düşündüm,
Biraz kolonya sürünsem,
Ferahlasam, pencereyi açsam.
Şöyle bir şey yazdım sonra:
Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre
Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde.
Berbattı,
Bir şiire böyle başlanmazdı.İç ses diye söylendim,
Ardından Yıldırım Gürses...
Aptal aptal güldüm bir de buna.
Ayşecik vazoyu kırıyor
Ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına.
Yapıştırsam da parçalarını hayatımın
Su sızdırıyordu çatlaklarından.
Karnabahar kızartmıyordu asla
Başrolde kadınlar.Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı’nın eliydi.
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
Ah...dedim sonra
Ah! İç ses, diye söylendim
Çocukken şöyle dua ederdim Tanrı’ya:
Tanrım bana hiç erimeyen,
Kırmızı bir bonbon şekeri yolla.
Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik
Kardeşimle kendimize durmadan,
Olmayan çayları,
Olmayan fincanlardan içerdik.
Olmayan kapıları açardık,
Olmayan ziller çaldığında.
Siyah papyonlu olurdu mutlaka
Resim defterimizdeki damat.
Yedi günde yarattığımız dünya
Mutlu olurduk pastel koksa.Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya:
Olanlar oldu tanrım
Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla! Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Kapının arkasında yokum demiştim
Ve divanın altında da.
Bulamazsınız ki artık beni,
Hayatın ortasında.
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Beni kimse bulamazdı
Tanrı’nın arkasına saklansam.
O Kocamandı, en kocamandı o.
Bir kız çocuğunun hayalleri kadar.Bir zamanlar kendimi
Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.
Kaç metredir benim yokluğum?
Benden daha çok var sanmıştım.
Benim yokluğumdan dünyaya
Bir elbise çıkar sanmıştım.
Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan
Sonunda ben de alıştım.
Ah...dedim sonra,
Ah! Güzin Ablası kitaplar olan bir kızdım,
İçim sıkılmasa o kadar
Tek bir satır bile okumazdım.
Taş bebeğim ters çevrilince ağlardı
Bir derdi var derdim.
Derdimi demeyi ben taşbebeğimden öğrendim.
Ninni derdim, ninni bebeğim!
Cam gözlerini kapardı, naylon kirpiklerini.
Plastik gözkapaklarının ardında,
Bilirdim rüyaları yoktu bebeğimin,
Gözyaşları da.
Ağladıkça tükürüğümden sürerdim gözaltlarına.
Bu kadar kolay harcamazdım rüyalarımı,
Kırmızı çantamda bayram harçlıklarım olmasa.İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,
Kırıklar dolar kucağına,
İşte orası umudun tarlasıdır.
Ve orada başaklar ağırlaştığında,
Sayısız ah dökülür toprağa.İç ses, diye söylendim
Ve ah dedim sonra,
Böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim.Dallarına salıncak kurardı çocuklar,
Hızlı yaşanan bir hayatın şarkılarıydı salıncaklar.
Meyveleri tatsızdı
Eski bir lanetten dolayı
Herkes dişlerdi acı meyvelerini,
Ve herkes söverdi ona.
İsmini yazardı herkes onun bağrına,
Ah derdi o. Ah! Bıçağın ucundaydı insanların hafızası
‘İnsan unutandır
ve insan unutulmaya mahkum olandır.’
Tanrı şöyle derdi o zaman:
Ah! Ne çok dikeni vardı ahlat ağacının tanrım,
Ulaşılamazdı,
Sen sarılmak istesen ona,
O sana sarılmazdı.
Ne çok dikenin vardı Tanrım!
Ne çok isterdim,
Sana sarılamazdım.
Ve şöyle derdim o zaman:
Ah! Ahlat ahların ağacıydı,
Yaşlanmaya başlayanların,
İtiraf edilememiş aşkların,
Evde kalmış kızların.
Ahlat ahların ağacıydı,
Cezayir nasıl cezaların ülkesiyse,
Öyleydi işte.Ve etimoloji Eti’lerden kalma
Bir zaman birimiydi yanılmıyorsam.
Ve yanılmıyorsam yalnız insanların,
Kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmuş o zaman.
Mesela o zamanlar
Mutsuz olduğunda insanlar,
Yok olurmuş bazı dakikalar.Gülümsedim o sıra,
Bazen sevinirim,
Sevinmek nedense hep yedi yaşında
Ve ah... dedim sonra,
Ah! Bazen ah diyorum durmadan,
Şimdi ben ahlatın başında,
Otuz iki yaşımda.
Ahlar ağacı gibi.
Rengarenk çaputlar bağladım yıllarca dallarıma,
Mavi, mor, kırmızı ve yeşil,
İstedim, hep istedim,
Sen iste derdim, iste yeter ki
Vereyim.
Her istediğimi verdim.Arttım, fazlalaştım,
Eksikli yaşamaktan.
Ahlar ağacıyım, gibisi fazla.
Başka bir şey istemem
Artık beyazlaşan üç-beş tel saçıma,
Hesabımı vermekten başka.Vasiyetimdir:
Dalgınlığınıza gelmek istiyorum
Ve kaybolmak o dalgınlıkta.At arabasıyla kağıt toplardı
Her sabah çingene kadınlar.
Üst üste yığılırdı buruşuk kirli kağıtlar
Şaşırırdım
Kadınların mı yoksa kağıtların mı memeleri kocaman? Bir zamanlar öfkem beni zora koşardı.
Kızıl yelelerim yapışırdı terli alnıma
Ne eğere gelirsin ne de semere derledi bana, Yeniden doğmuş olurdum oysa,
Öldüğümü sandıklarında,
Yalnızca kağıtlarda iyi koşan bir at olarak.Vasiyetimdir:
En güçlülerinden seçilsin
Beni taşıyacak olanlar.
Ahtım olsun,
Yükleri ağırlaşsın diye iyice,
Tabutumun içinde tepineceğim.2-
Bir göl vardı evimizin karşısında,
Mavi gözleri olan,
Kara yağız bir şehirde yaşamışım meğer yıllarca.Ya siz,
Nasıl bilirdiniz çocukluğunuzu ey cemaat?
Nasıldı
Öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak? İlk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç
Annem sevindiydi hatırlarım.
Ah demişti.
Ah!
Üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı.
Bazen sevinince annem gibi,
Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı,
Sıcak yemeklerin.
Başına diktikleri o taş,
Ne zaman dokunsam soğuktur oysa.
Ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz.İç ses!
Bu bahsi kapa! Mutfağa gidip domates çorbası pişirdim.
Çoktandır öksüz olan mutfakta
Buğulandı ve ağladı camlar,
Gözyaşlarını kuruladım perdelerin ucuyla.
Çoktandır öksüz olan dünyaya baktım,
Allah babasıyla baş başa kalmış insanlara,
Poşetin tamamını beş bardak suya boşaltınca,
Sanki biraz rahatladım.
Kazanlar dolusu çorba kaynatsam sanki,
Artık kimse mutsuz olmayacaktı.
Ah...dedim sonra,
Ah!
İç sıkıntımla çektirdiğimiz bu fotoğrafta,
Aynı vampir gibi çıkacağız.
Kırmızı çorbama ekmek doğrayınca,
Sanki biraz ferahladım.
Karıştırdım ve iç ses diye fısıldadım:
Hala aç mısın? Bir tren geçti yine tam o sıra
Ustura gibi kara,
Düdük çala çala,
Geçti şiirimin ortasından.
Kes şunu dedim, kes artık!
Oldu olacak,
Kan kardeşi olsun ruhumla yollar.
Merak ederdim,
Kesik başları ve sarı ışıklarıyla
Nereye gider bu insanlar?
Raylar uzanırdı içimde kilometrelerce
Bir kara yılan gibi,
Bilemezdim menzil neresi? Ah...dedim sonra
Ve acilen makas değiştirdim.
İç ses, diye söylendim,
Raydan çıkma bundan sonra.Kuyruk sallardı,
annemden kalma maaşım
her üç ayın sonunda.
Sevinirdi,
Kocaman bir kara kediyi okşamış gibi ellerim.
Sarımsak kokulu fötr şapkalı amcalarla,
Muhabbet ederdik kuyrukta.
Bizler sarımsak kokan uzun bir dizenin,
Fötr şapkalı kelimeleriydik,
Çürük dişlerimizle bizler,
Dökülmüş harfler gibi kelimelerden,
Saf ve pembe gülümserdik.
Bizler her üç ayın sonunda yeniden doğan bebeklerdik.
Neden ilerlemiyor bu kuyruk derdik,
Neden hep aynı yerdeyiz,
Hayattan söz edilirdi,
Zor denirdi,
Ve ardından susulurdu mutlaka.Fötr şapkalı amcalardan biri
Ah derdi sonra,
Ah!
Kuyruk öfkeyle kıpırdanırdı o zaman.3-
“Bir Arap şairi şöyle demiş,
Savaşta yenilen halkına,
Ağlamayın, ağlamayın, acınız azalır”Uzun bir dize dayardı hayat her sabah karnıma
Şiir için düelloya gelmiş bir sevgili gibi,
Sorardı:
Daha yazacak mısın?
Hayır derdim,
Artık yazmayacağım.
Ama şöyle denir:
Kılıç çeken kılıçla ölür.
Ama şöyle denir:
Kaderden kaçılmaz.Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi,
Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan.
Yıllarca biriktirdim
rengarenk çokomel kağıtlarını kitap aralarında.
Aşık olduğumda,
Çikolata kokardı kırmızı yazgım.
hayatıma hayat diyemem artık.
sarı yazgım her sonbahar onu
biraz daha fazla, ömür yaptı.
Maviye de, yeşile de dili dönmez ömrümün artık.Kara yazgımı şimdi kim bilir
Hangi kitabın arasında saklıyorsun tanrım?
Ah.. dedim sonra
Ah! İç ses, diye söylendim,
Başımda rüzgar vardı
Başımda uğultular...
Kalbim usulca kıpırdardı
Ve ses çıkarırdı dokununca
Çan çiçeğiyle karıştırırdı onu belki
Bir başkası olsa.
Başımda rüzgar vardı,
Yine esiyordum
Hızla dönmeye başladı kalbim
Rüzgargülüyle karıştırırdı onu belki
Bir başkası olsa.
Başımda uğultular...
Fırtına çıktı sonra,
Yaşadığını anladı kalbim,
Böyle yaşanamaz derdi
Bir başkası olsa.Bir zamanlar meydan okumak isterdim.
Kaç meydanını okudum da bu hayatın.
Yalnızca iki harfini öğrendim:
A
H! Ah benim nergis kokulu cehaletim...
Ruj lekeleri bıraktın bardaklarda
Anlatmak isterdin kendini durmadan
Bir bardağa bile olsa.
Ne diyecektin, ne söyleyecektin
Şairlerin şahı olsan,
Bir AH’dan başka.
Ah benim nergis kokulu cehaletim
Bana yıllarca, bunca sözü boşa söylettin.
AH! Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım tanrının eliydi,
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan,
Çok şey geçmiş gibi başımdan
Ah dedim sonra,
Ah! İç ses, diye söylendim.
Gel!
Ahlar ağacından sen de biraz meyve topla.Vasiyetimdir:
Bin ahımın hakkı toprağa kalsın...
Şahanesiniz. Diyecek başka hiçbir söz bulamıyorum. Didem Madak'ın ruhu sükut içindedir eminim.
Çook teşekkürler 😊❤
tesekkurler semra hanım🙏 en sevdigim siir, tum didem madak yorumlarınızı cok begenerek dinliyorum. muhtesemsiniz. devami olsun cok isterdim. okumaniz hic bitmesin istiyorum. tekrar tesekkurler, esenlikler
🤗❤️
Efendim Didem Madak hanımefendiyi çok severim, sizin ağzınızdan dinlerken sanki kendisinden dinliyormuş gibi hissediyorum..Yani şiiri iliklerime kadar hissediyorum..Varolun !
Harikasiniz dinleye dinleye eskitemedim senelerdir🥰
Ses bulmuş
Sesini bulmuş
Yaşamış Didem Madak rengarenk tonladığınız sesininizde
Teşekkürler;-)
+Levent Karataş Ben teşekkür ederim selamlar:)
Vasiyetimdir en güçlülerinden seçilsin beni taşıyacak olanlar...
sesinize sağlık
Çok teşekkür ederim, efendim.
Sonsuz ruhunuza sağlık...
Didem ruhunuza...
+Sebuhi Novruzovich Ben teşekkür ederim
"Bir zamanlar kendimi bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım kaç metredir benim yokluğum."
Ya siz sürekli şiir okuyun. Uyanıyorum sizi dinliyorum, kalkıyorum sizi dinliyorum. Muhteşemsiniz.
Ben şiir sevmeyen, şiir okumaya tahammül edemeyecek kadar sevmeyen bir insandım. Şimdi şiirler sizin sesinizle bir anlam kazandı benim için. Çok teşekkürler.
+Büşra ŞAHİN Ben çok teşekkür ederim Büşra nasıl sevindim aramıza hoş geldin :)
Ne kadar naziksiniz. Araniza katılmak çok güzel ❤
😊💜
şiirin arkasındaki müzik kimin...müziği de o kadar güzel ki...şiiri ancak sizin sesinizden dinleyebiliyorum...ağzınıza sağlık...
Semra Altun Teşekkürler Semra hanım...vâr olun...hoşçakalın...
Muhteşem çok duygusal ve doğru sözler
Cidden mükemmel seslendirmişsiniz. 14 yaşında ki kızım önermeseydi bu şiiri belki de bu mükemmel seslendirmeyi bilmeyecektim !
Teşekkürler :)
Yıllarca babamın hastanede yattığı, her seferinde bu kez son galiba artık nefes almayacak diye korkuyla bekledigim ve benim için en travmatik mekan olarak hafızama kazınan hastanede yıllar sonra yeniden kalmak zorunda kaldım ve en kötüsü bu kez annem için. Korkularimla ve geçmişimle baş edemiyorum. Babamin özlemiyle de. Annemin rahatlayıp uykuya dalmasi ve babam öldükten sonra onla yaşadığımız yerler içinde değişmeyen, ondan hala izler taşıyan bir yerde bulunuyor olmadi (burası hastane bile olsa) bana biraz huzur verdi. Hüzünle, korkuyla karişik bir huzur. Seni çok seviyorum ve çok özlüyorum baba.
Annemin odasına geçerken sanki 8 yaşıma dönüyorum ve seni hastanede ziyarete geliyormuş gibi hissediyorum. 20 sene sonra bile insan 8 yaşındaki aldığı kokuyu alıp aynı şeyleri hissedebiliyormus demek.
Sırf izlenme artsın diye indirmeyip hep youtube'dan dinliyorum
Sesine sağlık abla :')
:))
Didem deyince içime o ağaçtan bir ahh düşüyorr 😔
Valse..şiir..sesiniz'in uyumu cok yerinde olmus.
Umarım dinleyiciler samimi ve içten okuyucunun isminin ve hashtag'lerin altında yer alan kimi uzun kim kısa, eserden AN'ları yansıtan notları kaçırmıyordur...
Lütfen daha çok şiir seslendirin, insan alışınca sizin sesinize, başka birinden dinleyemiyor gerçekten 🌸
Biliyorum zaman meselesi ama daha çok şiir istiyoruz Sem'den. Çok çok şiir, çok çok çok masal diyarı ve çok çok çoktan çok fazla tebessüm ve huzur:)
+murat karagöz :) Teşekkür ederim
"Her şeye rağmen ellerin üşürse beni unutma"
Ah, yazık; çok yazık, ahhh...
Ahlat ağacının köklerini sımsıkı sarmış toprakta yatan güzel insan, ince bir ozan Didem Madak'ı rastlantıyla yeni tanıdım.
Ah, keşke çok önceden tanısaydım...
Ah, neyse, geç olsa da iyi ki tanıdım...
Bütün mümkünlerin kıyısında bir gün bunu dinlemen dileğiyle. Yüzünün güldüğünü görmek istiyorum.
Yedi günde yarattığımız dünya, mutlu olurduk pastel koksa...
indireyim de kaybolmasın bu güzel sesli güzel şiir
O kadar güzel ki...
+by esmeranka teşekkür ederim :)
Olanlar oldu Tanrım.
Mesela şiir dinlemek değil şiir okumak lazım. Şiiri okuduktan sonra gelenlere selam olsun
😊😊😊
Harika. Lütfen daha çok şiir yorumlayın :)
Çağla Öztürk Teşekkürler 😊
sevgiler
Beni kimse bulamazdı Tanrı' nın arkasına saklansam.
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Kapının arkasında yokum demiştim
Ve divanın altında da...
çok kişi Didem Madak öldü ve aramızdan sessizce ayrıldı sanıyor, öldü, sessizdi, doğru ama giderken bir kalbi olan herkesin yüreğine bir çivi çaktı, Didem'i tanıyan iflah olmaz ( size de çok teşekkürler Semra Hanım, bu şiirleri (aslında bunlar şiir değil, Didem'in dünyadan intikamı) sizden iyi yorumlayan yok )
🌹🌹🌹🌹🌹🌹💚
Didem madak için özel olarak birçok şiirini okusanız. Size en çok Didem madak yakışıyor.
Tebrik ederim tonlama, yorum çok güzel. Fon müziğini öğrenebilir miyim ?
Mert Sarıca evgeny Grinko - Valse geç olsun güç olmasın 🙃
@@gulcenazoktay4844 teşekkür ederim çok düşüncelisiniz. Evgeny Grinko tanımakta biraz geç kalmışım maalesef ama epeydir öğrendim ve dinliyorum. :))
Siz çok hoşsunuz
evgny grinko valse güzel olmuş
Şu fon beni mahvediyo
Yüz defa dinledim neredeyse ve hergun birkaç defa dinlerim. Bir insan didem madagin şiirlerini bukadarmı güzel seslendirir.
❤❤❤❤❤
❤️❤️❤️
Semra hanım , iyi ki varsınız . size twitterdan özel mesaj attım lütfen bakar mısınız ?
lütfen
Bu arada Semra hanım istegramdan bulamadım sizi ,😔
yazanı yansıtabilmeye yakınmıydı ruhu ki sardı ruhunu kendini dinleyenin