Değinilen eserlerden bazıları: • Aristoteles, “Hayvan Araştırmaları”, VIII, 40, 624b6-8. • [Mustafa Kemal Atatürk], “Geometri”, 3. baskı, TDK, Ankara, 1981. • Emile Benveniste, “Genel Dilbilim Sorunları”, çeviren Erdim Öztokat, YKY, Istanbul, 1995. • Michael C. Corballis, “From Hand to Mouth: the Origins of Language”, Princeton Üniversitesi Yayınları, 2002. • Gilles Deleuze ve Félix Guattari, “Mille plateaux”, Minuit, Paris 1980. • Karl von Frisch, “The Dance Language and Orientation of Bees”, çev. Leigh Chadwick, Harvard Üniversitesi Yayınları, Cambridge, 1993. • Maurice Merleau-Ponty, “Algılanan Dünya”, çeviren Ömer Aygün, 6. baskı, Metis Yayınları, İstanbul, 2005. Ek okuma önerileri: • J. B. S. Haldane, “Aristotle’s Account of Bees ‘Dances’”, The Journal of Hellenic Studies, 75. cilt (1955), 24-25. sayfalar. • Robbins Burling, “The Talking Ape”, Oxford Üniversitesi Yayınları, Oxford, 2002. • Rudolf Botha ve Martin Everaert (yayına hazırlayanlar), “The Evolutionary Emergence of Language: Evidence and Inference”, Oxford Üniversitesi Yayınları, Oxford, 2013. • James L. Gould ve Carol Grant Gould, “Hayvan Zihni”, çeviren Deniz Yurtören, Dördüncü baskı, Tübitak Yayınları, Ankara, 2001.
İlker sana ne kadar tesekkur etsek az gercekten, ne kadar guzel insanlarla tanistiriyorsun insanlari, hakikaten yaptigin is buyuk takdiri hakediyor. Tekrar cok tesekkur ederim kendi adima, hepinizi cok seviyoruz.
Çizgi filmlerde etrafından yıldızlar saçılan karakterler gibisiniz hocam. Kültür akıyor konuştukça, acaba daha ne kadar bilgi var içinde diye merak ediyor insan. Tebrik ederim. Flu Tv yi ayrıca tebrik ederim, bütün konuşmacılar özenle seçilmiş çok özel insanlar 👏👏👏
Çok beğendim bu programı :) Bir Türkçe Öğretmeni ve alanında yüksek lisans yapan biri olarak o kadar mutlu oldum ki izlerken. Özellikle dilbilim ve Chomsky okumaları yaptığım şu sıralarda izlemek ve doğru bakış açılarını duymak hayli keyiflendirdi. Teşekkürler, yeni programları dört gözle bekliyorum. :)
Ömer bey inanılmaz dolu birisi ve böyle olmasına rağmen bu kadar mütavazi konuşması o kadar hoşuma gidiyor ki... tasarım ve çizim yaparken sizi dinlemek dünyanın en iyi keyiflerinden biri benim için
Şu sohbeti hiç bir arkadaşımla yapmam mümkün değil. Karşı tarafın birikiminden dolayı değil, karşılıklı birikimsizliğimiz diyelim. Kaldı ki sanat-tasarım okudum ve icra ediyorum. Şiir gibi, müzik gibi. Ne bileyim, böyle bi resme uzun süre bakar gibi izliyorum bu video serisini. Değerlisiniz.
Türkçe konusuna eğilmişliğiniz beni çok mutlu etti. Birşeyler üretmeye başladığımdan beri bu konuda düşünüyor ve katkı vermeye çalışıyorum. Dil inanılmaz güzel bir araç, aşk gibi.
Olmaz Öyle Saçma Felsefe'nin bence en güzel bölümüydü. Çoğu insanın kafasının karışık olduğu bir meselede zihin açıcı bir sohbet oldu. Lütfen bir hatta birkaç bölüm daha dil konuşun.
Chomsky'nin Generative Grammar Teorisi 50lilerden beri çok değişime uğradı. Hoşuma giden, insanın ana dilinin basit yapısını kavradığında sonsuz cümle kurma yetisine sahip olduğunu öngörmesiydi. Geçerliliği bir kenara, Chomsky'nin On Language kitabı enteresan :)
Normalde ilgimi çekmeyecek konular böyle profesyonelleri tarafından açıklayıcı bir şekilde anlatılınca inanılmaz ilgili oluyorum. Bir gün dil bilimci, bir gün yönetmen, bir gün tarihçi olasım geliyor. İnanılmaz iyisiniz. İNANILMAZ
Sevgili İlker hoca iyi ki varsın iyi ki bizimlesin! Bu sosyal mecrada belki de asla rastlamayacağımız çok değerli bir sürü harika insanla bir araya getiriyorsun. Sizlerden çok fazla şey öğreniyorum. Sizleri gönülden seviyorum. Sağlıkla kalın..
Hastasıyız böyle kaliteli sohbetlerin🤤🤤🤤🤤 Yalnız ben Ömer hocanin programlarında kendimi daha bir yetersiz daha bir cahil hissediyorum. Okumaya, araştırmaya ve öğrenmeye böylece hayat kalitemizi yukarı taşımaya devam. Teşekkürler İlker ve Ömer hocalarım.
Çabuk bitmesin diye 10 dakika 10 dakika izlediğim bir bölüm oldu. Ne desem az...İki hocama da uzun ömürler diliyorum...Merci Mösyö Canikligil,Mösyö Aygün...
Hay ağzınıza sağlık. "Kelime türetme" nedir bilmeyen, dilin canlı, yaşayan bir varlık olduğunu görmek istemeyen pek çok kişi kelimelerin "uyduruk" olduğu savını ileri sürüyor. Halbuki tüm kelimeler uydurulmuştur. Varlıkların dildeki sembolleridir. Bu yanıyla somut şeyler değil sadece insanların bir anlam verdiği ses işaretleridir. Anlam verme işlemi de dil yaşadıkça sürer. Neyse...
@@randomhuman5525 "Kurum" kelimesini küçümsemek için uydurulmuş baca örneğini bir kenara bırakacak olursak, lisanımızda bütün canlılığıyla yaşayan ve asırlarca kullandığımız kelimelerin sırf Arapça ve Farsça olduğu için lisandan atılmaya kalkışılmasından ve yerine yanlış ek ve kökten uydurulmuş güya "öztürkçe" kelimeler türetilmesinden dolayı insanların aşırıya varan özleştirme hareketlerine karşı çıkması çok doğaldır. Sırf bu özleştirme hevesi yüzünden Türkçe bir eşanlam bulamacı haline gelmiştir. Misalleriyle aşağıya naklediyorum: Müessese-Kurum Kelime-Sözcük Cümle-Tümce Lugat-Sözlük Sıfat- Ön Ad Zamir-Adıl Zarf-Belirteç Mektep-Okul Talebe-Öğrenci Muallim-Öğretmen Hâkim-Yargıç Kanun-Yasa İçtima-Toplantı Cemiyet-Toplum İçtimai-Toplumsal/Sosyal Hür-Özgür Hürriyet-Özgürlük Hakimiyet-Egemenlik Millet-Ulus Millî-Ulusal İstiklâl-Bağımsızlık Müstakil-Bağımsız Hadise-Olay Şart-Koşul Müspet-Olumlu Menfi-Olumsuz Tenkit-Eleştiri Kâinat-Evren Tekamül-Evrim İnkılap-Devrim bir çırpıda aklıma gelenler bunlar. Bunun gibi daha yüzlercesi var. Şimdi size soruyorum: Yerine türettiğimiz kelimeler lisanımızda yaşıyorlar peki, yerine türetilenler yaşamıyor mu? Bir lisanda hiçbir nüansla ayrılmayan yüzlerce eşanlamlı kelime bulunması ve bunların her iki türünün de hayatta, sağlıklı olması olayın vehametini apaçık bize göstermez mi? Elinizi vicdanınıza koyun ve lütfen bütün nesnelliğinizle cevap verin.
@@randomhuman5525 Evvela, soru yerine sual diyebilirim; ikisi de menşelerinden bağımsız olarak Türkçedir, bunun ayrımını yapabil önce. Sonra bütün diller tabii ki uydurmadır fakat bu demek değildir ki, Türkçede bin yıldan fazla mazisi olan kelimeleri atmaya kalkıp yerine "öztürkçe" kelimeleri kaim edebilesin. Bu dilin doğal gelişim safhasında geçirdiği değişimlerle mukayese edilebilir bir durum değildir. Bu baştan dil yaratmaya kalkışmaktır ki, bu da bugün Türk çocuklarının 300-400 kelimeyle hayatlarını idame ettirmesine, Tevfik Fikret'i, Namık Kemal'i, hatta Peyami Safa'yı, hatta ve hatta Gazi Paşa'yı okuyamamasına sebebiyet verir. Bununla birlikte bir dilin kuvveti "öz kelimelerine" bakılarak ölçülmez, nüans ve mânâları ne nispette ifade edebildiğine bakılarak ölçülür. Tıpkı İngilizce'nin %70'inden fazlasını; Almanca, Fransızca, Latince, Yunanca vb. kelimeler teşkil ediyor olmasına rağmen, 600 binden fazla lugatıyla dünyanın en kuvvetli dili olması gibi. Sırf Arap düşmanlığı yapılacak diye dilde yapılan kıyıma da onay verilemez. Buna da senin düşüncesizce yaptığın gibi gericilik denemez. Türkçe; ne kadar sevmesek, kültür ve yaşam biçimlerini ne kadar reddedersek edelim, Arapça ve Farsçanın tesirinde doğal gelişimini tamamlamıştır. Bizim yapmamız gereken Türkçenin yapısını ve kimliğini bozmadan, Fransızcanın Latince ve Yunancadan beslenerek yeni terim ve mânâ bulması gibi Arapça ve Farsçanın da Türkçenin, Latince ve Yunanca olmasını sağlamaktı. Böylelikle dilin tabiatını bozmadan dünya dilleriyle yarışır bir noktaya getirebilirdik Türkçeyi. Osmanlıca bilgin epey zayıf olacak ki, Osmanlıca denilince aklına 16. yy'daki şiirler ya da padişahın fermanları geliyor. Haliyle Türkçenin öz evladı hükmündeki kelimelerin atılmasından dolayı artık Türkçe konuşabildiğini zannediyorsun. Sana tavsiyem, bu konuyu tarafsız ve objektif ele alan Geoffrey Lewis'in "Trajik Başarı" adlı kitabını okumandır. O zaman söylediklerime ideolojik çerçeveden değil, itidal ve anlayış çerçevesi içinden bakmış olursun diye ümit ediyorum.
@@randomhuman5525 Siz de kendinize iyi bakın fakat sizden tek bir ricam var: Lütfen yazımda okumanızı salık verdiğim yapıtı okuyunuz. Fikriniz değişmese dahi en azından bu konuya dair olan bilginiz artar. Kalın sağlıcakla.
@@alifuataksu , konu son derece basit aslında. İslam kültür dairesine girişimizden sonra Türkçe'ye Türkçe içinden kazandırılmış yeni sözcük sayısı kaçtır? Sıfır. Dil devrimi, bin yıl boyunca köylüye ve köylü askere terkedilmiş, Batı dillerini bin yıl geriden izleyen bir Türkçe devraldı; başka birçok konuda olduğu gibi dilde de halimiz perişandı. Diğer tüm konularda olduğu gibi, az zamanda çok ve büyük işler başardık, kimi durumda birkaç yüz, kimi durumda bin yıllık mesafenin kabasını aldık. Elbette, 1950 sonrası devrimler tersine çevrilmeye çalışılmasaydı bugün daha da iyi bir noktada olurduk. Zararı yok, uygarlık yolculuğu tersine çevrilemiyor, birkaç onyıl gecikmeyle de olsa arzu ettiğimiz yere varacağız. Bugünün gençlerinin kötü Türkçesine gelince, son yetmiş yılın altmışında iktidarda olan anti-CHP koalisyonların eğitim ve kültür politikalarını atlayıp suçu dil devrimine yıkmak ne çeşit bir saldırganlıktır? Yeliz denen tuhaf yaratığın yirmi yıldır tek başına iktidarda olan şahıs tarafından TBMM milli eğitim komisyonuna gönderildiği bir ülkede bu nasıl bir insafsızlık? Duyan da Arap gençleri birer kültür deryası, her ağızlarını açtıklarında edebiyat şaheserleri saçıyor sanacak, sanki dil devriminden önce sokaktaki adam bilgin miydi? Yoksa bir gecede cahil mi kaldık?
25:25 It is our responsibility to be understood diyorum ve hocamiza cok ama cok tesekkur ediyorum. Sizleri anlayabilecek kivama ancak 35 yasimda geldim ama olsundu.
Şahane bir program. Özellikle, Tūrkçe adres tarifi yapamayan bir nesille, ingilizce konuşmanın veya konuşamamanın dayanılmaz sancısını "duymadan", onlarla bir arada yaşayabilme becerisini gelìştirme "işkencesine", "sessiz kalma" sanatı icra edenlerimiz için harika bir video. Çok teşekkūr ederim.Hakikaten her cūmlesi ile dinlenesi bir sunum. Saygı duygusu ile.🍰☕
Hangi kelimelerin yabancı kökenliği olduğunu anlayabilmemiz için belli kurallar olduğu öğretiliyor aslında ama dediğiniz gibi hangisi farsça hangisi arapça söz arasında geçirilip özel olarak öğretilmiyor. Dolayısıyla bize de çok önemli değilmiş gibi geliyor ama programdan sonra her şeyi eksik ve yanlış öğrendiğimizi düşünmeye başladım teşekkür ediyorum. :)
Etimoloji ile yine bu kanalda tanışmıştım, kelimeleri araştırmaya devam ettikçe hem kökenini hem de kullanım alanını kavradığım için ufkumun açıldığını hissettim.Bir süre sonra kullandığım çoğu kelimenin nereden geldiğini ve gerçekten neyi ifade ettiğini bildiğimi fark ettim.Bunun için size ayrı bir teşekkür borçluyum. Ek olarak, her bölüm için ''bu bölüm en iyi bölümdü'' diyorum ama aslında bir sıralama yapmam mümkün değil çünkü hepsi çok kaliteli. Sağlıcakla Kalın
İkinizden çeviri bilim ile alakalı bir video görmek çok güzel olurdu. Çeviri bilimin içeriği çok boyutlu ve hâlen gelişmekte olan bir eylem. Umarım yakında sizden böyle bir video görebiliriz.
Açıp açıp eskileri izliyorum, yeni bölümü dört gözle bekliyorum.
4 ปีที่แล้ว +36
Bu programa ba-yıl-dım. (İçinde adım geçtiği için değil 😃) Sanırım en çok dilden söz ettiğiniz için... Bir tek konuda katılamayacağım naçizane. Evet normal hayatta büyük bir önem taşımıyor ama 6-7 yaşlarında okumayı yeni söken bir çoçuğa “hala” hâlâ” farkını nasıl anlatacağız. Okurken bu ayrımı nasıl anlayacak?
@@aerias72 Ne yazık ki, bu gerçek bir sorun. Bu ayrımı gözüyle görmediğinde konuşma diline de yansıtmıyor; çünkü onun için yok hükmünde. Salt dinleme ile bunu taklit de edemez mi? Gözlediğim kadarıyla pek etmiyor, zira artık kulaklarımıza o canım TRT Türkçesi dolmuyor. Kendi kuşağımda hiç rastlamadığım bir hataya benden sonraki kuşaklarda sıkça rastlamamın nedeni de bu bence. Benim yaşıtlarım arasında 'zeka'yı yanlış telaffuz edene hiç rastlamadım; şimdi çok rastlıyorum. Şapkanın varlığını bilmek farklı bir sesin varlığını bilmeyi sağlıyor. Bu doğru telaffuzu garanti etmese bile ona katkıda bulunur diye düşünüyorum.
Çocuklar anadillerindeki böyle kelimelerin arasındaki farklardan çok daha büyük sorun teşkil edebilecek yabancı dildeki kelimelerin anlamlarını bile bağlam kullanarak kabul edilebilir bir doğrulukla tahmin edebiliyor. İnsan zihni bir kelimeyi ilk duyduğunda ona dair lexical probability(kelimesel olasıklar) ve grammatical probability(dil bilgisel olasılıklar) olmak üzere iki düşünce dizisi başlatıyor. Cümle ilerledikçe kelimeden sonra gelen diğer kelimeler bu olasılık listesini daraltarak olası anlamına yaklaştırıyor. Bu yetideki bir diğer etken ise çocuğun arka plan bilgisi olarak tabir edilen bilgi.
Çok güzel bir bölümdü, evrimsel öncü fikirlerden başlayıp "değiştiği için çalışıra" gelene kadar her bir başlığı haz verdi desem abartmış olurum lakin bu bölüm bu yükselmeyi hakediyor.
Temel düşünce, dolayısıyla, temel hayat aracımız olduğu için ana dilimizi iyi öğrenmek bence de son derece önemli. Ömer Hocanın “dilin anlaşılır biçimde kullanılması gerekliliği” uyarısı ise ÇOK DEĞERLİ🙏 AMA: Sizin de takdir ettiğiniz gibi bugüne kadar hiç bir dile nasip olmamış bir yaygınlığa ve etkinliğe sahip İngilizce’nin önemli ölçüde “Almanca ve Latince’nin Enkaz Altında Kalmış Halleri” olduğu da hiç gözardı edilmemeli.😁 Programa emek verenlere teşekkür ederim.🖖
Arılarda, birinci aktarıcı dışındaki ikincillerin diğerlerine aktaramaması, hafıza mekanizmaları ile ilgili olabilir. Yani sensörleriyle edinemediği bilginin geçici hafızayı işgal etmesi gibi. Karıncalarda da benzer şekilde nöral ağ üzerinden bilgiyi birbirlerine sürekli aktararak besin / yuva adreslemesini yapıyorlar.
Flu TV yi ilk izlemeye başladığımda kendimi çok yetersiz hissediyordum ama şimdilerde yani nasıl olsa hiçbir zaman bu kadar entelektüel olamayacağımı anladığımdan beri en azından sıkılmadan izleyebildiğim içim zevk alıyorum
Abi şu listeleri eskiden yeniye yapsanız daha iyi olmaz mı ? Akış yeniden eskiye doğru olunca eski videolara atıf yaptığı zaman huzursuz ediyor insanı :)
"Çünkü" kelimesinin doğru kullanımı "Çün ki" (ki ayrı) şeklinde olmalı aslında. Türkçe'de ilk hece hariç, "o,ö,u,ü" gibi sesli harfler sonraki hecelerde kullanılmaz. Aslında sözcüğün kökü "çün" kelimesidir ve "dolayı (sebep)" anlamına gelir, "çünkü" ise "dolayısı ile, bundan dolayı" anlamlarına gelir. Söylerken kullanılan "niçin" kelimesinin de aslı "ne çün"dür ve "niçün" olarak kullanan çok vardır. İkinci hecedeki "ü" harfi yüzünden yukarıda bahsettiğim kural dolayısı ile "niçin" olarak evrilmiştir. Yazarken "ne için" olarak ve genellikle "neden (sebep)" olarak kullanılır. Fakat dilde söylerken bu yuvarlanır. Aslında esas olan halkın kullanımıdır. Kurallar da bu şekilde belirlenir. Mesela, Türkçe'de "R" harfiyle kelime başlamaz. Anadolu'da "İrecep", "İramazan" derler.
Yabancı kelime kullanımının sorumluluk koşuluna bağlanması çok iyi bir temel, örnek alınmalı bence de. "çünkü" kelimesi diksiyon kuralları gereğince de "çünki" şeklinde okunur. Kaynak: İsmini hatırlamıyorum ama kendisi TRT'de seslendirme yapıyordu. Hacette Üniversitesi'nde diksiyon dersi veriyordu.
harika bir programdı. Ömer Hoca'nın dil ile ilgili konuştuğunda nasıl "açıldığını" görmek heyecan verici. "Ari Çokona diye birisi" kısmında biraz durakladım sadece:) Dil'e değen yeni bir programı bekliyoruz.
Ömer Bey'le olan videolardan çok keyif alıyoruz. Dil üzerine, biraz daha bilimsel yaklaşılan bir video gelirse tadından yenmez. Bir de sürekli edebiyat yapılıyor bu kanalda. Ama özellikle edebiyat üstüne durduğunuz bir içerik çok hoşumuza gidecektir diye düşünüyorum.Valla biz mühendisler bu konudan biraz uzağız. Biraz tadına baktırsanız, müteşşekir oluruz.
çöplükte açan bir çiçek gibi bir video olmuş çok beğendim. Özellikle bilinç konusunda çok düşündürücüydü, her saniyesinden verim aldığım bir video oldu. Bilinç gibi geniş bir konu üzerine daha fazla konusma görmeyi isterim siz güzel insanlardan. Emeginize sağlık.
Açıkcası ben köpeklerin konuşmasını bekliyorum. Çünkü bize bağımlılık olarak kedilerden çok daha ileri seviyedeler, yani eğer yaşamlarını sürdürmek veya kalitesini arttırmaları için bizimle sürekli iletişim halinde olmaları gerekiyor. Bu yüzden bizimle ne kadar iyi ve sağlıklı iletişim kurarlarsa okadar uzun, sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürer. Bu düşüncelerime dayanarak da köpeklerin evrim sürecinin devamında bir noktada bizimle bizim dilimizde iletişim kuracaklardır.
wuhuu efsanesiniz efem... sanırım en çok ikinizin muhabbetini seviyorum. Ama işte kediler konuşurlar aslında. Tespit edilmiş yaklaşık 14 farklı lehçeleri olduğu söyleniyor. Benim kedi kardeşim mesela benimle konuşur, çünkü ben onunla çok konuştum, o da kendince sürekli bana cevap veriyor ve benim çıkarttığım sese benzetmeye çalışıyor. Ayrıca kediler bizim duymadığımız frekanlarda ses üretir ve duyarlar. Yani dil denen şey, iletişim amacını öncelersek pek çok hayvanda var. Örneğin kediler bizimle konuştuklarında farklı sesler, daha çok bebek ya da insan çocuklarına benzer sesler çıkartırlarken, aslan, kaplan ve diğer kedigillerde bunu göremezsiniz. Bizimle birlikte yaşamayı daha karlı gördükleri için, bizi bizim onları gözlemlediğimizden daha fazla gözlemlemiş olacaklarını tahmin ediyorum. Bize seslenirken kullandıkları sesler ile kendi aralarında kullandıkları sesler, jestler farklıdır. Bize en yakın kuzenlerimiz şempanze ve bonobolarda seslerle değil yine jestlerle ve davranışlarla daha yakın bir iletişim dili vardır. Bu nedenle 20. yyda ısrarla konuşma dili öğretilmeye çalışılan ve bu konuda başarılı olamayan şempanzelere işaret dili öğretildiğinde çok daha aktif bir biçimde kullandıkları görülmüş. Vokalizasyonlarımız aynı soy ağacından geldiğimiz primatlardan çok kuşlarla benzeşir. Yani bu bir memeli türü olan yarasanın, kuşlarınkine benzer kanatlarının gelişmesine benzer bir evrimdir. Analog benzeşim deriz buna. Bizde kültürel olarak kuşların çok etkisi vardır. Dans, bale, örneğin reverans, kuş gibi süslenmek vs. kuşlardan taklid ettiğimiz pek çok şey var gibi duruyor. Benim teorimde bu. Zaten taklid ederek öğrendiğimiz ve bunu hikayelerle süslediğimiz için doğa içindeki canlılardan çok fazla etkilendiğimiz de aşikar. Tavuk ve horozların kültürlerinde, her gün güneş doğarken bağırmak güneşi karşılamak için yapılan bir ritüel gibidir mesela. Örneğin karga toplumlarında, on yıllar önce gerçekleşmiş bir olayın hem toplumdaki bireylere hem de yeni kuşaklara anlatıldığını tespit ettiler. Daha önce zararını gördükleri insanları onlarca yıl sonra o toplumun tekrar hatırladığını ve tepki gösterdiğini biliyoruz. Üstelik bunu insanların yüzlerini tanıyarak yapıyorlar. Benim en kuvvetli savım, ki çocukluğumdan beri bunu gözlemliyorum, bir biçimde hayvanlarla olan farklılıkların bizi üstün kıldığına dair inancı sürdürme isteği. Özel olduğumuzu söyleyen tüm arkaik hikayelere, bilimde özellikle 20. yyda zeka, dil becerisi vs. üzerinden insanı olmadığı kadar yüce, hayvanı da olmadığı kadar aşağı göstererek aradaki farklı sürekli koruma ihtiyacına yenileri eklendi. O tarihe kadar birlikte balina avalayan insan ve yunus türleri, yunusun belirli bir işaretiyle harekete geçen balıkçılar tüm okyanuslarda vardılar. Bu sadece bir örnek böyle binlerce insan deneyimi görmezden gelinerek, hayvanlar otomata indirgendi. İnsan o kadar özeldi ki, insana ait bir özellik olduğu düşünülen her hangi bir şey bir başka hayvanda tespit edildiği anda, hemen insan tanımı yenilenirdi. Ama sanat yapamazlar, konçerto yazamazlar denirdi. Balinalar on binlerce yıldır şarkı söylüyorlar oysaki mesela. Ya da kuşlar baya baya dans ediyor hatta baleye benzer zarif hareketler yapıyorlar, kaldı ki dediğim gibi ben zaten figürler olarak düşündüğünüzde çok fazla esinlendiğimizi düşünüyorum. İşte o zaman da şu konuşulurdu, hayvanlar bunu üremek için, çiftleşmek için yapıyorlar. İyi de bizde de aynı sebeple yapılıyor. Üstelik şu anda bile bir kadının ya da adamın, milyonlarca adam ya da kadını cinsel olarak etkileyeceği biçimde imajlar daha fazla popüler oluyor zaten. Ha konu klasik müzik yapmak ise, o zaten dünyevi olmayan, dinden gelen ve öte dünyaya ait bir müzik türü. Üstün insanlar içinde, onlardan da üstün bir grup insanın yapacağı ya da dinleyeceği bir tür, dönemi içinde. Yani bir hayvan türü olmayalım da, empati yeteneğimiz dahi olmasa psikopat filan bile olsak daha iyi insan kültüründe. Ay madem dil, dilden devam etsenize acık, sevgiler...
Söylenen bir şeyler yüzünden kendimi başka konulara dalmış düşünürken bulup, sonra videoyu hattan çıktığım kısma geri aldığım ve bunun defalarca olduğu tek program.
Burada olmayan hakkında konuşmak Türkçede soyutluk özelliği olarak geçer hocam. Geleceği ve geçmişi, burada olmayanı konuşmak, hayallerden bahsetmek, olmayanı hayal etmek vb. Dilin soyutluk özelliği.
Müthişsiniz! Dilden bağımsız düşünce konusu aklıma hemen müziği getirdi. Müzik kesinlikle bir dil, sözcüklerle ifade edilemeyecek bir dil. Tek başına yaşayan biri olarak, uzun süre kimseyle konuşmadan piyano başında çalıştığımda, düşüncelerimin de sözcüklerden bağımsız oluşabildiğini gözlemliyorum. Dahası, örneğin Mahler'in senfonileri veya Beethoven'ın sonatları gibi günlük yaşamın ötesinde anlatıları içeren eserlerle haşır neşir olunca, bu eserlerin içindeki bazı öğeler hakkında konuşmak zorunda kaldığımda kendimi çeviri yapıyormuş gibi hissettiğim çok olmuştur. Nicanor Parra'nın sevdiğim bir sözü var: "Düşünce ağızda ölür". Kesinlikle bunu herkesten daha yoğun deneyimlediğimi söyleyebilirim.
Benim de üzerine düşündüğüm konuyu konuşmuşsunuz be sonunda. Güzel bir kaynak oldu benim için zira bu konularla alakalı bir video planlıyordum. Süpersiniz.
Ben de kedimle bir gün konuşabileceğimi umardım ama orada evrimden çok teknolojiye güveniyordum... Kedim hayatta olmasa da bir gün mutlaka bunun gerçekleşeceğine inancım tam...
cok guzel bi sohbet olmus. bana eylemlerin sonuna 'yapmak, etmek, olmak' ekleyerek turkcelestirmek cok da sacma gelmiyo. modernize etmek gibi. bunu elestirenler tesekkur etmek'i de elestirmeli. madem modernize etmek'in turkce olmasini istiyorsunuz o halde konsepti siz veya ben bulsaydik. literature biz kazandirsaydik.
Değinilen eserlerden bazıları:
• Aristoteles, “Hayvan Araştırmaları”, VIII, 40, 624b6-8.
• [Mustafa Kemal Atatürk], “Geometri”, 3. baskı, TDK, Ankara, 1981.
• Emile Benveniste, “Genel Dilbilim Sorunları”, çeviren Erdim Öztokat, YKY, Istanbul, 1995.
• Michael C. Corballis, “From Hand to Mouth: the Origins of Language”, Princeton Üniversitesi Yayınları, 2002.
• Gilles Deleuze ve Félix Guattari, “Mille plateaux”, Minuit, Paris 1980.
• Karl von Frisch, “The Dance Language and Orientation of Bees”, çev. Leigh Chadwick, Harvard Üniversitesi Yayınları, Cambridge, 1993.
• Maurice Merleau-Ponty, “Algılanan Dünya”, çeviren Ömer Aygün, 6. baskı, Metis Yayınları, İstanbul, 2005.
Ek okuma önerileri:
• J. B. S. Haldane, “Aristotle’s Account of Bees ‘Dances’”, The Journal of Hellenic Studies, 75. cilt (1955), 24-25. sayfalar.
• Robbins Burling, “The Talking Ape”, Oxford Üniversitesi Yayınları, Oxford, 2002.
• Rudolf Botha ve Martin Everaert (yayına hazırlayanlar), “The Evolutionary Emergence of Language: Evidence and Inference”, Oxford Üniversitesi Yayınları, Oxford, 2013.
• James L. Gould ve Carol Grant Gould, “Hayvan Zihni”, çeviren Deniz Yurtören, Dördüncü baskı, Tübitak Yayınları, Ankara, 2001.
Teşekkürler :)
🤓👍
Değinilmeyen filozoflardan biri Ludwig Wittgenstein
@@blackwallalphan teşekkür ederim
@@blackwallalphan özellikle dil konusunda çok önemli bir filozof
Hocam saclar uzayinca iyice antik yunan felsefecilerine benzediniz, bir dahaki bolume romalilarin giydigi togayla cikin.
İlker sana ne kadar tesekkur etsek az gercekten, ne kadar guzel insanlarla tanistiriyorsun insanlari, hakikaten yaptigin is buyuk takdiri hakediyor. Tekrar cok tesekkur ederim kendi adima, hepinizi cok seviyoruz.
Ömer Aygün ile yapılan bu içerik o kadar kaliteli ki. Umarım uzun süre devam eder bu seri. 💙
sosyal medyasi var mi omer hocanin?
Sanırım İlker hoca, "kedili videoların daha çok izlenmesi" gerçeğini çok yanlış anladı 😂
müthiş program olmuş ne kadar keyif aldığımı ifade etmekte yetersiz hissettiğim dile sitem ediyorum.💛
Bu nasıl güzel bir programdır ya? 30 dakikalık kültür şöleni. Her kuruşu, her desteği sonuna kadar hak ediyorsunuz.
Çizgi filmlerde etrafından yıldızlar saçılan karakterler gibisiniz hocam. Kültür akıyor konuştukça, acaba daha ne kadar bilgi var içinde diye merak ediyor insan. Tebrik ederim. Flu Tv yi ayrıca tebrik ederim, bütün konuşmacılar özenle seçilmiş çok özel insanlar 👏👏👏
Çok beğendim bu programı :) Bir Türkçe Öğretmeni ve alanında yüksek lisans yapan biri olarak o kadar mutlu oldum ki izlerken. Özellikle dilbilim ve Chomsky okumaları yaptığım şu sıralarda izlemek ve doğru bakış açılarını duymak hayli keyiflendirdi. Teşekkürler, yeni programları dört gözle bekliyorum. :)
Ilker bey siz bir içerik ureticisi kanal yöneticisi olmak için doğmuşsunuz yönetmen olmak için değil. Her konuk mu nokta atışı olur brova valla
Ömer bey inanılmaz dolu birisi ve böyle olmasına rağmen bu kadar mütavazi konuşması o kadar hoşuma gidiyor ki... tasarım ve çizim yaparken sizi dinlemek dünyanın en iyi keyiflerinden biri benim için
Nefis bir programdı. Bir dahaki dil mevzusunda Yalın Alpay da olsun lütfen.
1:54 : "Onu öyle düşünüyorsan olabilir ama değil."
Ömer Hoca'mızı seviyoruz.
Sizler gerçekten harika insanlarsınız. Seviyoruz ailecek.
Bu kadar yetkin insanı bir araya getirebilmek gerçekten takdire değer bir iş. Eksik olmayın.
Sizi geç tanımış bir insan olarak, sizin yaptığınız işe dijital üniversite gözü ile bakmaktayım. Bunun için size ve ekibinize çok teşekkür ederim.
Flu tv kalitesi kalp ben...
Şu sohbeti hiç bir arkadaşımla yapmam mümkün değil. Karşı tarafın birikiminden dolayı değil, karşılıklı birikimsizliğimiz diyelim. Kaldı ki sanat-tasarım okudum ve icra ediyorum.
Şiir gibi, müzik gibi. Ne bileyim, böyle bi resme uzun süre bakar gibi izliyorum bu video serisini. Değerlisiniz.
Altyazı aktif olsa işitme engeli olanlarda izleyebilir
@@eferenkaya kanalın açması lazım ilk
Türkçe konusuna eğilmişliğiniz beni çok mutlu etti.
Birşeyler üretmeye başladığımdan beri bu konuda düşünüyor ve katkı vermeye çalışıyorum.
Dil inanılmaz güzel bir araç, aşk gibi.
Hayvanlar neden emekli olamaz?
Ömer Bey:
-Primlerini yatırmadıkları için!
Çok çok iyi bölüm yine. Dil üzerine birkaç program daha yapın lütfen :)
Çok eğitici, izlemesi keyifli, bittiğinde düşündüren bir program. 👏👏👏
Bu kadar güzel konuları sıkıcı olmayacak şekilde kurgulayarak harika işler yapıyorsunuz. Tebrik ederim, umarım çok daha başarılı olursunuz.
Olmaz Öyle Saçma Felsefe'nin bence en güzel bölümüydü. Çoğu insanın kafasının karışık olduğu bir meselede zihin açıcı bir sohbet oldu. Lütfen bir hatta birkaç bölüm daha dil konuşun.
Ömer hoca ne kadar tatlı konuşuyor. Ne söylediğine bile bakmaksızın saatlerce dinleyebilirsin.
Dil olmadan kültür olmuyor. Bir sonraki bölüm siyaset felsefesinden gelecek hissi var. Ömer Aygün'e saygılar...
Chomsky'nin Generative Grammar Teorisi 50lilerden beri çok değişime uğradı. Hoşuma giden, insanın ana dilinin basit yapısını kavradığında sonsuz cümle kurma yetisine sahip olduğunu öngörmesiydi. Geçerliliği bir kenara, Chomsky'nin On Language kitabı enteresan :)
@@randomhuman5525 önemli olan söylemin ne olduğu şekilcilik yapmayın. Ayrıca enteresan Türkçeleşmiş bir kelimedir artık.
@@randomhuman5525 Tetiklenme de güzel kelime olmuş bak :)
Normalde ilgimi çekmeyecek konular böyle profesyonelleri tarafından açıklayıcı bir şekilde anlatılınca inanılmaz ilgili oluyorum. Bir gün dil bilimci, bir gün yönetmen, bir gün tarihçi olasım geliyor. İnanılmaz iyisiniz. İNANILMAZ
Sevgili İlker hoca iyi ki varsın iyi ki bizimlesin! Bu sosyal mecrada belki de asla rastlamayacağımız çok değerli bir sürü harika insanla bir araya getiriyorsun. Sizlerden çok fazla şey öğreniyorum. Sizleri gönülden seviyorum. Sağlıkla kalın..
Hastasıyız böyle kaliteli sohbetlerin🤤🤤🤤🤤
Yalnız ben Ömer hocanin programlarında kendimi daha bir yetersiz daha bir cahil hissediyorum. Okumaya, araştırmaya ve öğrenmeye böylece hayat kalitemizi yukarı taşımaya devam.
Teşekkürler İlker ve Ömer hocalarım.
Çabuk bitmesin diye 10 dakika 10 dakika izlediğim bir bölüm oldu. Ne desem az...İki hocama da uzun ömürler diliyorum...Merci Mösyö Canikligil,Mösyö Aygün...
Ömer Aygun gerçekten ilgimi çekip beni bağladı bu seriye anlatımı harika
Hay ağzınıza sağlık. "Kelime türetme" nedir bilmeyen, dilin canlı, yaşayan bir varlık olduğunu görmek istemeyen pek çok kişi kelimelerin "uyduruk" olduğu savını ileri sürüyor. Halbuki tüm kelimeler uydurulmuştur. Varlıkların dildeki sembolleridir. Bu yanıyla somut şeyler değil sadece insanların bir anlam verdiği ses işaretleridir. Anlam verme işlemi de dil yaşadıkça sürer. Neyse...
aynen öyle tüm kelimeler uydurmadır ...
@@randomhuman5525 "Kurum" kelimesini küçümsemek için uydurulmuş baca örneğini bir kenara bırakacak olursak, lisanımızda bütün canlılığıyla yaşayan ve asırlarca kullandığımız kelimelerin sırf Arapça ve Farsça olduğu için lisandan atılmaya kalkışılmasından ve yerine yanlış ek ve kökten uydurulmuş güya "öztürkçe" kelimeler türetilmesinden dolayı insanların aşırıya varan özleştirme hareketlerine karşı çıkması çok doğaldır. Sırf bu özleştirme hevesi yüzünden Türkçe bir eşanlam bulamacı haline gelmiştir. Misalleriyle aşağıya naklediyorum:
Müessese-Kurum
Kelime-Sözcük
Cümle-Tümce
Lugat-Sözlük
Sıfat- Ön Ad
Zamir-Adıl
Zarf-Belirteç
Mektep-Okul
Talebe-Öğrenci
Muallim-Öğretmen
Hâkim-Yargıç
Kanun-Yasa
İçtima-Toplantı
Cemiyet-Toplum
İçtimai-Toplumsal/Sosyal
Hür-Özgür
Hürriyet-Özgürlük
Hakimiyet-Egemenlik
Millet-Ulus
Millî-Ulusal
İstiklâl-Bağımsızlık
Müstakil-Bağımsız
Hadise-Olay
Şart-Koşul
Müspet-Olumlu
Menfi-Olumsuz
Tenkit-Eleştiri
Kâinat-Evren
Tekamül-Evrim
İnkılap-Devrim bir çırpıda aklıma gelenler bunlar. Bunun gibi daha yüzlercesi var. Şimdi size soruyorum: Yerine türettiğimiz kelimeler lisanımızda yaşıyorlar peki, yerine türetilenler yaşamıyor mu? Bir lisanda hiçbir nüansla ayrılmayan yüzlerce eşanlamlı kelime bulunması ve bunların her iki türünün de hayatta, sağlıklı olması olayın vehametini apaçık bize göstermez mi? Elinizi vicdanınıza koyun ve lütfen bütün nesnelliğinizle cevap verin.
@@randomhuman5525 Evvela, soru yerine sual diyebilirim; ikisi de menşelerinden bağımsız olarak Türkçedir, bunun ayrımını yapabil önce. Sonra bütün diller tabii ki uydurmadır fakat bu demek değildir ki, Türkçede bin yıldan fazla mazisi olan kelimeleri atmaya kalkıp yerine "öztürkçe" kelimeleri kaim edebilesin. Bu dilin doğal gelişim safhasında geçirdiği değişimlerle mukayese edilebilir bir durum değildir. Bu baştan dil yaratmaya kalkışmaktır ki, bu da bugün Türk çocuklarının 300-400 kelimeyle hayatlarını idame ettirmesine, Tevfik Fikret'i, Namık Kemal'i, hatta Peyami Safa'yı, hatta ve hatta Gazi Paşa'yı okuyamamasına sebebiyet verir. Bununla birlikte bir dilin kuvveti "öz kelimelerine" bakılarak ölçülmez, nüans ve mânâları ne nispette ifade edebildiğine bakılarak ölçülür. Tıpkı İngilizce'nin %70'inden fazlasını; Almanca, Fransızca, Latince, Yunanca vb. kelimeler teşkil ediyor olmasına rağmen, 600 binden fazla lugatıyla dünyanın en kuvvetli dili olması gibi.
Sırf Arap düşmanlığı yapılacak diye dilde yapılan kıyıma da onay verilemez. Buna da senin düşüncesizce yaptığın gibi gericilik denemez. Türkçe; ne kadar sevmesek, kültür ve yaşam biçimlerini ne kadar reddedersek edelim, Arapça ve Farsçanın tesirinde doğal gelişimini tamamlamıştır. Bizim yapmamız gereken Türkçenin yapısını ve kimliğini bozmadan, Fransızcanın Latince ve Yunancadan beslenerek yeni terim ve mânâ bulması gibi Arapça ve Farsçanın da Türkçenin, Latince ve Yunanca olmasını sağlamaktı. Böylelikle dilin tabiatını bozmadan dünya dilleriyle yarışır bir noktaya getirebilirdik Türkçeyi.
Osmanlıca bilgin epey zayıf olacak ki, Osmanlıca denilince aklına 16. yy'daki şiirler ya da padişahın fermanları geliyor. Haliyle Türkçenin öz evladı hükmündeki kelimelerin atılmasından dolayı artık Türkçe konuşabildiğini zannediyorsun. Sana tavsiyem, bu konuyu tarafsız ve objektif ele alan Geoffrey Lewis'in "Trajik Başarı" adlı kitabını okumandır. O zaman söylediklerime ideolojik çerçeveden değil, itidal ve anlayış çerçevesi içinden bakmış olursun diye ümit ediyorum.
@@randomhuman5525 Siz de kendinize iyi bakın fakat sizden tek bir ricam var: Lütfen yazımda okumanızı salık verdiğim yapıtı okuyunuz. Fikriniz değişmese dahi en azından bu konuya dair olan bilginiz artar. Kalın sağlıcakla.
@@alifuataksu , konu son derece basit aslında. İslam kültür dairesine girişimizden sonra Türkçe'ye Türkçe içinden kazandırılmış yeni sözcük sayısı kaçtır? Sıfır. Dil devrimi, bin yıl boyunca köylüye ve köylü askere terkedilmiş, Batı dillerini bin yıl geriden izleyen bir Türkçe devraldı; başka birçok konuda olduğu gibi dilde de halimiz perişandı. Diğer tüm konularda olduğu gibi, az zamanda çok ve büyük işler başardık, kimi durumda birkaç yüz, kimi durumda bin yıllık mesafenin kabasını aldık. Elbette, 1950 sonrası devrimler tersine çevrilmeye çalışılmasaydı bugün daha da iyi bir noktada olurduk. Zararı yok, uygarlık yolculuğu tersine çevrilemiyor, birkaç onyıl gecikmeyle de olsa arzu ettiğimiz yere varacağız.
Bugünün gençlerinin kötü Türkçesine gelince, son yetmiş yılın altmışında iktidarda olan anti-CHP koalisyonların eğitim ve kültür politikalarını atlayıp suçu dil devrimine yıkmak ne çeşit bir saldırganlıktır? Yeliz denen tuhaf yaratığın yirmi yıldır tek başına iktidarda olan şahıs tarafından TBMM milli eğitim komisyonuna gönderildiği bir ülkede bu nasıl bir insafsızlık? Duyan da Arap gençleri birer kültür deryası, her ağızlarını açtıklarında edebiyat şaheserleri saçıyor sanacak, sanki dil devriminden önce sokaktaki adam bilgin miydi? Yoksa bir gecede cahil mi kaldık?
25:25 It is our responsibility to be understood diyorum ve hocamiza cok ama cok tesekkur ediyorum. Sizleri anlayabilecek kivama ancak 35 yasimda geldim ama olsundu.
Baş döndürücü bir bölüm...İyi ki varsınız
Şahane bir program.
Özellikle, Tūrkçe adres tarifi yapamayan bir nesille, ingilizce konuşmanın veya konuşamamanın dayanılmaz sancısını "duymadan", onlarla bir arada yaşayabilme becerisini gelìştirme "işkencesine", "sessiz kalma" sanatı icra edenlerimiz için harika bir video.
Çok teşekkūr ederim.Hakikaten her cūmlesi ile dinlenesi bir sunum.
Saygı duygusu ile.🍰☕
TH-cam Türkiye'de daha kaliteli bir kanal görmedim ben. Müthişsiniz
Hangi kelimelerin yabancı kökenliği olduğunu anlayabilmemiz için belli kurallar olduğu öğretiliyor aslında ama dediğiniz gibi hangisi farsça hangisi arapça söz arasında geçirilip özel olarak öğretilmiyor. Dolayısıyla bize de çok önemli değilmiş gibi geliyor ama programdan sonra her şeyi eksik ve yanlış öğrendiğimizi düşünmeye başladım teşekkür ediyorum. :)
İnsanlar neden miyavlamaz? '' Bide böyle düşün ''
Ben miyavlıyorum
@@loranburuc4438 süt yenmi
10 numara bölüm. Umarım bunu dinleyip anlayabilen insan sayısı fazladır.
adam bu kadar samimi olup bu kadar cool olmayı nasıl beceriyor ya?
böyle türkçe içerikler var mıydı ya? tam anlamıyla harika
en ayrıcalıklı hislerimle size iyi günler diliyorum
Bizde sizleri dinleme şerefine mazhar olduğumuz için kendimizi ayrıcalık hissediyoruz
Etimoloji ile yine bu kanalda tanışmıştım, kelimeleri araştırmaya devam ettikçe hem kökenini hem de kullanım alanını kavradığım için ufkumun açıldığını hissettim.Bir süre sonra kullandığım çoğu kelimenin nereden geldiğini ve gerçekten neyi ifade ettiğini bildiğimi fark ettim.Bunun için size ayrı bir teşekkür borçluyum.
Ek olarak, her bölüm için ''bu bölüm en iyi bölümdü'' diyorum ama aslında bir sıralama yapmam mümkün değil çünkü hepsi çok kaliteli.
Sağlıcakla Kalın
İkinizden çeviri bilim ile alakalı bir video görmek çok güzel olurdu. Çeviri bilimin içeriği çok boyutlu ve hâlen gelişmekte olan bir eylem. Umarım yakında sizden böyle bir video görebiliriz.
Açıp açıp eskileri izliyorum, yeni bölümü dört gözle bekliyorum.
Bu programa ba-yıl-dım. (İçinde adım geçtiği için değil 😃) Sanırım en çok dilden söz ettiğiniz için...
Bir tek konuda katılamayacağım naçizane. Evet normal hayatta büyük bir önem taşımıyor ama 6-7 yaşlarında okumayı yeni söken bir çoçuğa “hala” hâlâ” farkını nasıl anlatacağız. Okurken bu ayrımı nasıl anlayacak?
Çok doğru bir nokta!!
"Kar elde etti."..devam eden soru: " Baba, kar nasıl elde edilir ki?" (Elde edilen aslında kârdır)
Konteksten çıkarabilir kolayca. Bu gerçek bir sorun değil.
@@aerias72 tabi..elbette ancak okuma-yazmaya yeni başlayan bir çocuk için bu sorun olabiliyor...
@@aerias72 Ne yazık ki, bu gerçek bir sorun. Bu ayrımı gözüyle görmediğinde konuşma diline de yansıtmıyor; çünkü onun için yok hükmünde. Salt dinleme ile bunu taklit de edemez mi? Gözlediğim kadarıyla pek etmiyor, zira artık kulaklarımıza o canım TRT Türkçesi dolmuyor. Kendi kuşağımda hiç rastlamadığım bir hataya benden sonraki kuşaklarda sıkça rastlamamın nedeni de bu bence. Benim yaşıtlarım arasında 'zeka'yı yanlış telaffuz edene hiç rastlamadım; şimdi çok rastlıyorum. Şapkanın varlığını bilmek farklı bir sesin varlığını bilmeyi sağlıyor. Bu doğru telaffuzu garanti etmese bile ona katkıda bulunur diye düşünüyorum.
Çocuklar anadillerindeki böyle kelimelerin arasındaki farklardan çok daha büyük sorun teşkil edebilecek yabancı dildeki kelimelerin anlamlarını bile bağlam kullanarak kabul edilebilir bir doğrulukla tahmin edebiliyor. İnsan zihni bir kelimeyi ilk duyduğunda ona dair lexical probability(kelimesel olasıklar) ve grammatical probability(dil bilgisel olasılıklar) olmak üzere iki düşünce dizisi başlatıyor. Cümle ilerledikçe kelimeden sonra gelen diğer kelimeler bu olasılık listesini daraltarak olası anlamına yaklaştırıyor. Bu yetideki bir diğer etken ise çocuğun arka plan bilgisi olarak tabir edilen bilgi.
Çok güzel bir bölümdü, evrimsel öncü fikirlerden başlayıp "değiştiği için çalışıra" gelene kadar her bir başlığı haz verdi desem abartmış olurum lakin bu bölüm bu yükselmeyi hakediyor.
Temel düşünce, dolayısıyla, temel hayat aracımız olduğu için ana dilimizi iyi öğrenmek bence de son derece önemli.
Ömer Hocanın “dilin anlaşılır biçimde kullanılması gerekliliği” uyarısı ise ÇOK DEĞERLİ🙏
AMA:
Sizin de takdir ettiğiniz gibi bugüne kadar hiç bir dile nasip olmamış bir yaygınlığa ve etkinliğe sahip İngilizce’nin önemli ölçüde “Almanca ve Latince’nin Enkaz Altında Kalmış Halleri” olduğu da hiç gözardı edilmemeli.😁
Programa emek verenlere teşekkür ederim.🖖
Arılarda, birinci aktarıcı dışındaki ikincillerin diğerlerine aktaramaması, hafıza mekanizmaları ile ilgili olabilir. Yani sensörleriyle edinemediği bilginin geçici hafızayı işgal etmesi gibi. Karıncalarda da benzer şekilde nöral ağ üzerinden bilgiyi birbirlerine sürekli aktararak besin / yuva adreslemesini yapıyorlar.
Robert Fulford'un Anlatının Gücü kitabı çevrildi. İlgililere duyurulur. Ömer Hoca yine zihnimizi açtı, teşekkürler.
Umarim ihtiyaclarimizi karsiladiginizin farkindasinizdir. Yine harika bir program. Tesekkurler.
Değerini geç anladığım bu fevkalade neşriyat için Flu TV zevat-ı kiramına teşekkürü bir borç bilirim efenim.
Flu TV yi ilk izlemeye başladığımda kendimi çok yetersiz hissediyordum ama şimdilerde yani nasıl olsa hiçbir zaman bu kadar entelektüel olamayacağımı anladığımdan beri en azından sıkılmadan izleyebildiğim içim zevk alıyorum
Düzenli takip ettiğim tek kanal! İyi ki varsınız...
Keyifli bir bölüm olmuş, emeğinize sağlık. Tadı damağımda kaldı.
Harika programdı. İçerik kalitesi, mizahi ton, kadraj, ışık, valla bravo. Avamdan ikinize de selamlar.
çok güzelya bu programada bayıldım hiç bir program böyle zevkde vermiyor. herşeyim oldu bu program
Geçen video yüklendiğinde dil hakkında bir içerik çekseler güzel olur diye düşündükten sonra bu videonun gelmesi 😍
Muhterem ve değerli zătlar harikasınız 🙏
Abi şu listeleri eskiden yeniye yapsanız daha iyi olmaz mı ? Akış yeniden eskiye doğru olunca eski videolara atıf yaptığı zaman huzursuz ediyor insanı :)
Çok açıklayıcı ve ufuk açıcı bir anlatım ya, BAYILDIM. 🥳
Her şey bir yana kamera açısı ve arka planı flu görmek harika olmuş.
"Çünkü" kelimesinin doğru kullanımı "Çün ki" (ki ayrı) şeklinde olmalı aslında. Türkçe'de ilk hece hariç, "o,ö,u,ü" gibi sesli harfler sonraki hecelerde kullanılmaz. Aslında sözcüğün kökü "çün" kelimesidir ve "dolayı (sebep)" anlamına gelir, "çünkü" ise "dolayısı ile, bundan dolayı" anlamlarına gelir. Söylerken kullanılan "niçin" kelimesinin de aslı "ne çün"dür ve "niçün" olarak kullanan çok vardır. İkinci hecedeki "ü" harfi yüzünden yukarıda bahsettiğim kural dolayısı ile "niçin" olarak evrilmiştir. Yazarken "ne için" olarak ve genellikle "neden (sebep)" olarak kullanılır. Fakat dilde söylerken bu yuvarlanır. Aslında esas olan halkın kullanımıdır. Kurallar da bu şekilde belirlenir. Mesela, Türkçe'de "R" harfiyle kelime başlamaz. Anadolu'da "İrecep", "İramazan" derler.
Yabancı kelime kullanımının sorumluluk koşuluna bağlanması çok iyi bir temel, örnek alınmalı bence de.
"çünkü" kelimesi diksiyon kuralları gereğince de "çünki" şeklinde okunur. Kaynak: İsmini hatırlamıyorum ama kendisi TRT'de seslendirme yapıyordu. Hacette Üniversitesi'nde diksiyon dersi veriyordu.
kanalın en sağlam içerikleri ömer reis ile yapılanlar, keşke daha fazla video gelse.
hem felsefe hem bilim programlarıyla ortak determinizm bölümü olursa çok hoş olur, pek güzel olur, acayip leziz olur.
"Hep iyi ve kötü arasında düşünüyorsun" = Sığ düşünüyorsun. Üstat çok kibar ve daima alttan alıyor, karşısındakinin seviyesine göre regüle oluyor.
harika bir programdı. Ömer Hoca'nın dil ile ilgili konuştuğunda nasıl "açıldığını" görmek heyecan verici. "Ari Çokona diye birisi" kısmında biraz durakladım sadece:) Dil'e değen yeni bir programı bekliyoruz.
Ülkenin başına gelmiş en iyi şey bu kanal yahu. Cansınız
efsane program olmuş. çok kaliteli içerik. devamını bekliyoruz.
Ikilinin en iyi bolumu buydu sanki. Ama dile olan özel ilgimden bana öyle gelmiş olabilir. Çok keyif aldım. Akliniza ve dilinize sağlık. 😍👍👌🙏
Ömer Bey'le olan videolardan çok keyif alıyoruz. Dil üzerine, biraz daha bilimsel yaklaşılan bir video gelirse tadından yenmez. Bir de sürekli edebiyat yapılıyor bu kanalda. Ama özellikle edebiyat üstüne durduğunuz bir içerik çok hoşumuza gidecektir diye düşünüyorum.Valla biz mühendisler bu konudan biraz uzağız. Biraz tadına baktırsanız, müteşşekir oluruz.
çöplükte açan bir çiçek gibi bir video olmuş çok beğendim. Özellikle bilinç konusunda çok düşündürücüydü, her saniyesinden verim aldığım bir video oldu. Bilinç gibi geniş bir konu üzerine daha fazla konusma görmeyi isterim siz güzel insanlardan. Emeginize sağlık.
Açıkcası ben köpeklerin konuşmasını bekliyorum. Çünkü bize bağımlılık olarak kedilerden çok daha ileri seviyedeler, yani eğer yaşamlarını sürdürmek veya kalitesini arttırmaları için bizimle sürekli iletişim halinde olmaları gerekiyor. Bu yüzden bizimle ne kadar iyi ve sağlıklı iletişim kurarlarsa okadar uzun, sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürer. Bu düşüncelerime dayanarak da köpeklerin evrim sürecinin devamında bir noktada bizimle bizim dilimizde iletişim kuracaklardır.
Bence hocam sayesinde felsefe programları da kanalda sabitlendi. Çok güzel lütfen devamını getirin
Çok mukemmeldi ...devamını bekliyoruz
24:55 hocam çok güzel konuştunuz. Düşüncelerimi dile getirdiniz.
İyi ki flu tv var, ne çok şey öğrendim sayenizde
lisede aldığım felsefe dersi sayesinde(!) kaçardım felsefeden.. şimdi sizleri dinlemek zevk veriyor. :) emekleriniz için teşekkür ederim.
wuhuu efsanesiniz efem... sanırım en çok ikinizin muhabbetini seviyorum. Ama işte kediler konuşurlar aslında. Tespit edilmiş yaklaşık 14 farklı lehçeleri olduğu söyleniyor. Benim kedi kardeşim mesela benimle konuşur, çünkü ben onunla çok konuştum, o da kendince sürekli bana cevap veriyor ve benim çıkarttığım sese benzetmeye çalışıyor. Ayrıca kediler bizim duymadığımız frekanlarda ses üretir ve duyarlar. Yani dil denen şey, iletişim amacını öncelersek pek çok hayvanda var. Örneğin kediler bizimle konuştuklarında farklı sesler, daha çok bebek ya da insan çocuklarına benzer sesler çıkartırlarken, aslan, kaplan ve diğer kedigillerde bunu göremezsiniz. Bizimle birlikte yaşamayı daha karlı gördükleri için, bizi bizim onları gözlemlediğimizden daha fazla gözlemlemiş olacaklarını tahmin ediyorum. Bize seslenirken kullandıkları sesler ile kendi aralarında kullandıkları sesler, jestler farklıdır. Bize en yakın kuzenlerimiz şempanze ve bonobolarda seslerle değil yine jestlerle ve davranışlarla daha yakın bir iletişim dili vardır. Bu nedenle 20. yyda ısrarla konuşma dili öğretilmeye çalışılan ve bu konuda başarılı olamayan şempanzelere işaret dili öğretildiğinde çok daha aktif bir biçimde kullandıkları görülmüş. Vokalizasyonlarımız aynı soy ağacından geldiğimiz primatlardan çok kuşlarla benzeşir. Yani bu bir memeli türü olan yarasanın, kuşlarınkine benzer kanatlarının gelişmesine benzer bir evrimdir. Analog benzeşim deriz buna. Bizde kültürel olarak kuşların çok etkisi vardır. Dans, bale, örneğin reverans, kuş gibi süslenmek vs. kuşlardan taklid ettiğimiz pek çok şey var gibi duruyor. Benim teorimde bu. Zaten taklid ederek öğrendiğimiz ve bunu hikayelerle süslediğimiz için doğa içindeki canlılardan çok fazla etkilendiğimiz de aşikar. Tavuk ve horozların kültürlerinde, her gün güneş doğarken bağırmak güneşi karşılamak için yapılan bir ritüel gibidir mesela. Örneğin karga toplumlarında, on yıllar önce gerçekleşmiş bir olayın hem toplumdaki bireylere hem de yeni kuşaklara anlatıldığını tespit ettiler. Daha önce zararını gördükleri insanları onlarca yıl sonra o toplumun tekrar hatırladığını ve tepki gösterdiğini biliyoruz. Üstelik bunu insanların yüzlerini tanıyarak yapıyorlar. Benim en kuvvetli savım, ki çocukluğumdan beri bunu gözlemliyorum, bir biçimde hayvanlarla olan farklılıkların bizi üstün kıldığına dair inancı sürdürme isteği. Özel olduğumuzu söyleyen tüm arkaik hikayelere, bilimde özellikle 20. yyda zeka, dil becerisi vs. üzerinden insanı olmadığı kadar yüce, hayvanı da olmadığı kadar aşağı göstererek aradaki farklı sürekli koruma ihtiyacına yenileri eklendi. O tarihe kadar birlikte balina avalayan insan ve yunus türleri, yunusun belirli bir işaretiyle harekete geçen balıkçılar tüm okyanuslarda vardılar. Bu sadece bir örnek böyle binlerce insan deneyimi görmezden gelinerek, hayvanlar otomata indirgendi. İnsan o kadar özeldi ki, insana ait bir özellik olduğu düşünülen her hangi bir şey bir başka hayvanda tespit edildiği anda, hemen insan tanımı yenilenirdi. Ama sanat yapamazlar, konçerto yazamazlar denirdi. Balinalar on binlerce yıldır şarkı söylüyorlar oysaki mesela. Ya da kuşlar baya baya dans ediyor hatta baleye benzer zarif hareketler yapıyorlar, kaldı ki dediğim gibi ben zaten figürler olarak düşündüğünüzde çok fazla esinlendiğimizi düşünüyorum. İşte o zaman da şu konuşulurdu, hayvanlar bunu üremek için, çiftleşmek için yapıyorlar. İyi de bizde de aynı sebeple yapılıyor. Üstelik şu anda bile bir kadının ya da adamın, milyonlarca adam ya da kadını cinsel olarak etkileyeceği biçimde imajlar daha fazla popüler oluyor zaten. Ha konu klasik müzik yapmak ise, o zaten dünyevi olmayan, dinden gelen ve öte dünyaya ait bir müzik türü. Üstün insanlar içinde, onlardan da üstün bir grup insanın yapacağı ya da dinleyeceği bir tür, dönemi içinde. Yani bir hayvan türü olmayalım da, empati yeteneğimiz dahi olmasa psikopat filan bile olsak daha iyi insan kültüründe. Ay madem dil, dilden devam etsenize acık, sevgiler...
Ömer hocamı izlemek keyifli oluyor valla. Kanalını da takibe aldım 😌
Söylenen bir şeyler yüzünden kendimi başka konulara dalmış düşünürken bulup, sonra videoyu hattan çıktığım kısma geri aldığım ve bunun defalarca olduğu tek program.
Yakışmadı Vincent Cassel, nasıl Fransızcayı sevmem dersin?
Burada olmayan hakkında konuşmak Türkçede soyutluk özelliği olarak geçer hocam. Geleceği ve geçmişi, burada olmayanı konuşmak, hayallerden bahsetmek, olmayanı hayal etmek vb. Dilin soyutluk özelliği.
Müthişsiniz! Dilden bağımsız düşünce konusu aklıma hemen müziği getirdi. Müzik kesinlikle bir dil, sözcüklerle ifade edilemeyecek bir dil. Tek başına yaşayan biri olarak, uzun süre kimseyle konuşmadan piyano başında çalıştığımda, düşüncelerimin de sözcüklerden bağımsız oluşabildiğini gözlemliyorum. Dahası, örneğin Mahler'in senfonileri veya Beethoven'ın sonatları gibi günlük yaşamın ötesinde anlatıları içeren eserlerle haşır neşir olunca, bu eserlerin içindeki bazı öğeler hakkında konuşmak zorunda kaldığımda kendimi çeviri yapıyormuş gibi hissettiğim çok olmuştur. Nicanor Parra'nın sevdiğim bir sözü var: "Düşünce ağızda ölür". Kesinlikle bunu herkesten daha yoğun deneyimlediğimi söyleyebilirim.
Mükemmel bir program; izlemekte çok geç kalmışım.
Arılar belgeselinde bu hayvanların mucizelerine tanık oluyoruz. Doğa mükemmel bir düzen
munir özkul da filmde çocuklarına "yürüyin! yürüyin!" diye bağırıyodu.
Dinlemesi, seyretmesi keyifli bir sohbetti
Harika bir program. Ellerinize sağlık
Benim de üzerine düşündüğüm konuyu konuşmuşsunuz be sonunda. Güzel bir kaynak oldu benim için zira bu konularla alakalı bir video planlıyordum. Süpersiniz.
Ben de kedimle bir gün konuşabileceğimi umardım ama orada evrimden çok teknolojiye güveniyordum... Kedim hayatta olmasa da bir gün mutlaka bunun gerçekleşeceğine inancım tam...
Bu seriyi ne kadar çok sevdiğimi ifade edemiyorum. Dil konusunda biraz daha kendimi geliştirmem gerekiyor :)
keyifli bir programdı teşekkürler
cok guzel bi sohbet olmus. bana eylemlerin sonuna 'yapmak, etmek, olmak' ekleyerek turkcelestirmek cok da sacma gelmiyo. modernize etmek gibi. bunu elestirenler tesekkur etmek'i de elestirmeli. madem modernize etmek'in turkce olmasini istiyorsunuz o halde konsepti siz veya ben bulsaydik. literature biz kazandirsaydik.
Ayrıcalıklı hislerimizle ikinci bir dil programını heyecanla bekliyoruz sevgili hocalarım...
kaliteli bir yayın olmuş haz aldım ilker hozom
bravo lan. nefis bir bolum daha. (lan kullanimi, icten gorusumu katmerlemesi babinda mecburi oldu)