Selamünaleyküm dualarımızı kendi dilimizde yapabiliriz ama Namazda Kur'an ve sünnete uymak mecburiyetindeyiz ayetler ve hadis ile destekli diyanetin açıklaması aşağıdadır Namazda sûrelerin Türkçe tercümesi okunabilir mi? Namazda sûrelerin Türkçe tercümesinin okunması caiz değildir. Konu ile ilgili olarak, Din İşleri Yüksek Kurulunun 04.12.1997 tarihinde aldığı 103 numaralı kararda şöyle denilmektedir: Kur’an-ı Kerim’in namazda Türkçe tercümesinin okunmasına gelince: Kur’an-ı Kerim’de “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” (Müzzemmil, 73/20) buyrulduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) de bütün namazlarda Kur’an-ı Kerim okumuş ve namaz kılmayı iyi bilmeyen bir sahabiye namaz kılmayı tarif ederken “...sonra Kur’an’dan hafızanda bulunanlardan kolayına geleni oku.” (Müslim, Salât, 45) buyurmuştur. Bu itibarla namazda kıraat yani Kur’an okumak, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır. Bilindiği üzere Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfâzın ismidir. Sadece mana olarak değil, Resûlullah’ın (s.a.s.) kalbine lafızları (sözleri) ile indirilmiştir. Bu itibarla bu lafızlardan anlaşılan ve başka lafızlarla ifade edilen mana Kur’an değildir. Çünkü indirildiği elfâzın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana Cenab-ı Hakk’ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığı yorumdur. Oysa Kur’an kavramının içeriğinde, sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfâzı da vardır. Nitekim; “Şüphesiz O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Rûhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuarâ, 26/192-195); “İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik...” (Tâhâ, 20/113); “Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer, 39/28); “Bu bilen bir toplum için, âyetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3) gibi tam on ayrı yerde (Yûsuf, 12/2; Ra’d, 13/37; Nahl, 16/103; Şûra, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkâf, 46/12) Kur’an’ın Arapça olduğunu ifade eden âyetlerden, sadece mananın değil, lafızlarının da Kur’an kavramının içeriğine dâhil olduğu açık ve kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki, tercümesine Kur’an denilemeyeceği ve tercümesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir. Bilindiği üzere tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir tercüme aslının yerini tutamaz ve hiçbir tercümede her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O hâlde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı hâiz bir kitabın aslı ile tercümesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun âciz beyanı. Hiç böylesi bir tercümenin, Allah kelamının yerine konulması ve onunla aynı hükümde tutulması mümkün olur mu? Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün Müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir. Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Hz. Peygamberin (s.a.s.) öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz birtakım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak birtakım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır. Öte yandan, sayısı yüzleri aşan tercüme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve bunu herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir. Türkçe tercüme ile namaz kılmak ve Türkçe dua etmek birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır. Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden biri de i’cazıdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur’an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i’cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, “onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun” anlamındaki tehaddi (meydan okuma) âyetlerinden (Bakara, 2/23-24; Yûnus, 10/37-38; Hûd, 11/13; İsrâ, 17/88; Tûr, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden İsrâ suresinin 88. âyet-i kerimesinden de, Kur’an’ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercümesinin Kelâmullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyla namazda tercümesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim 1926 yılında İstanbul Göztepe Camii İmam-Hatibi Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesini okumasıyla ilgili olarak İstanbul Müftülüğü’nün 20 Mart 1926 tarih ve 92-93 sayılı yazısı üzerine, altında Atatürk tarafından göreve getirilen ilk Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin imzası bulunan 9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti kararında: “Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’îsinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbûre mecasereti sabit olan merkûm Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri hâlini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir. Şüphesiz bir Müslümanın en azından namazda okuduğu Kur’an-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi ve namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve bu zor da değildir. Ancak manasını anlamak, onun hidayetinden faydalanmak ve Yüce Rabbimizin emir, yasak ve öğütlerinin neler olduğunu öğrenmek için Kur’an-ı Kerim’i tercüme etmenin ve bu maksatla meal, tercüme ve tefsirlerini okumanın hükmü başka; bu tercümeleri Kur’an yerine koymanın ve Kur’an hükmünde tutmanın hükmü yine başkadır. Namazda ve ibadet olarak Kur’an-ı Kerim, aslî lafızları ile okunur. Yüce Rabbimizin bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak maksadıyla ise, tercüme, meal ve açıklamaları okunur. Bu maksatla Kur’an-ı Kerim’in tercüme, meal ve açıklamalarını okumak da çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir. kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/145/namazda-surelerin-turkce-tercumesi-okunabilir-mi-
@@safak__Yaratılan kulun Elmalili Hamdi Yazır veya Diyanetin aciz beyanında Fatiha da ilk 2 ayetten örnek verirsek söyle deniliyor. Hamd Alemlerin rabbii Allaha mahsustur. O Rahman ve Rahimdir. Yüce Allahın beyanindada Elhamdülillah rabbil alemin errahmanirrahim diyor. Şimdi cevap ver bakalım. Allah kelamı ile yaratılan kulun beyanı yani tercümesi aynı deyilse Sen Turksen Allah kelamı olan Arapça Elhamdülillah Rabbil alemin Errahmanirrahim ayetlerinin ne anlama geldigini aciklarmisin. Allah kelamı bu 2 ayet Türkçe mealinden ayrı anlama geliyorsa bu ayrı anlamı neyse açıkladıda öğrenelim. Sen Arapsan Arapça ne anlama geliyor onuda açıkla.onuda öğrenelim. Yok ben Türküm ama sadece arapça okuyorum diyorsan okuduğunu anlamadan anlamadığın bir dilde Allaha samimiyetini ictenligini nasıl dile getiriyorsun. Bende tercüme deki gibi bu ayetleri anlıyorum ve bu şekilde ibadet ediyorum diyorsan niye boş yere martaval okuyorsun. O kadar ayet örnek vermişsin. Ama Fussilet 44 te Yüce Allah bozulmuş yoldan çıkmış Arap kavmini yola getirmek için kendi dilinde bir kitap daha öncede kendi kavmin den Peygamber gönderdiğimi beyan etmiştir. A,ette Araplara hitaben peygamber bizim kavmi izden ama anlamadığımız dilde bir kitap Bu ayetleri biz nasıl anlarız derler diye Allah Kuranı Arapça olarak indirdiğini beyan ediyor. Ayete göre Turkler İran veya başka milletler biz Arapçadan anlamıyoruz anlamadığımız kitaptan nasıl sorguya çekiliriz derlerse ne olacak. İşte bu ayetle Allah tüm insanların bu kitabı kendi diline çevirip anlasın ve kullugunu yapsın ki bu kitaptan sorguya çekilsin diye işaret ediyor. Çünkü kuran tüm insanlığa gönderilmiş sadece Araplara deyil yeryüzünde Müslüman olarak sadece Araplar mi var.Kuran kutsaldir ama arapça kutsal deyildir. İşinize geldim mezheplere laf konusturmassiniz. Mezhep İmamı Ebu Hanife Anadilde ibadete Cevaz vermiş. Neden uymuyorsunuz. Yok efendim umum ulema ictihadla birleşerek anadilde ibadet olmaz demiş diyorsunuz. İşinize geldim Mezhepler böyle diyor. İşinize gelmedimi İmamına bile uymuyorsunuz. Adam açıklıyor Selman Farisinin Fatihayı. Farsçaya çevirdiğini ve bunu Peygamber efendimizin oluruyla yaptığıni. Olmaz neden çünkü millet Kuranı anlarsa hocalara şeylere tarikatlara gerek kalmaz. Bu gün milyonlarca insan namazda okuduğu sürelerin anlamını bilmiyor ve bilmeden olup gidiyor. Fussilet 44 ayetin Diyanetin tefsirini bak orada kuranın diğer Müslüman olan milletlerin diline çevrilmesi gerektiğini yazıyor. Evrensellik diyorsun bir İngiliz ve Fransızi islama davet etmek Kuranı tanıştırmak istediğinizde onlara önce Arapça öğreneceksin dersek onları kuranla bulusturabilirmiyiz ? Kuran başka dile çevrilmez cevrilirse anlamı bozulur demek Kuranın evrensenligini baltalamaktir. . Namazda duayı Türkçe okuyorsunda süreyi neden okumuyorsun İbrahim süresi 40 ayet dua deyilmi orda Kul yani bizler Allahım beni ve benim zurriyetimden olanları namazı doğru ve sürekli kılanlar dan eyle. Rabbım duamı kabul et diyoruz Bu ayet dua deyilmi? Tahiyatta okuduğumuz Rabbena firli diye başladığımız ayet İbrahim suredi 41 ayet dua deyilmi? Burda Ey bizim Rabbimize beni, anamı ve babamı ve bütün müminleri hesap gününde bağışla.diye dua ediyoruz. Ayrıca Rabbena atina diye başladığımız ayeti Bakara 201 ayet dua deyilmi? burda da Rabbım bize bu dünyada iyilik ve güzellik ver. Ahirettede iyilik ve güzellik ver. Bizi Ateşin azabından koru.diye dua ediyoruz. Diyorsun ya namazda Türkçe dua edilir ama süre okunmaz al sana örnek verdiğim süreler bunlar da bir dua o halde bu dualar namazda neden Türkçe okunmasın açıkla?
@@safak__ Diyanetin görüşü problemli bir görüştür. En başta sünnilik dininin kurumsal temsilcisi ve malum cemaatin etkisiyle oluşan kurumun akıl hocaları sünniliğe sıkı sıkıya bağlıyken, kendi dilinde namaz kılmalarına izin veren imam Hanefi'nin bu görüşünden bahsetmemesi çelişkidir. Sultan Murad'ın şeyhülislamından Osmanlı'da bir çok din alimine hatta Cumhuriyet dönemi karar verilirken muhalif olan alimler nedeniyle böyle bir görüş birliği olduğu doğru değildir. Kuran'ın Arapça indirilmesi , Peygamberimizin anadili olduğu için gayet doğaldır. Önce Peygamberimiz anlayacak ki başkalarına anlatsın. Ancak her milletin dili farklı. Allah da bunu bilmeyecek değil, büyük çoğunluğu daha 4 işlem yapmayı beceremezken milyarlarca insandan 2 dil öğrenmesini istemiş olabilir mi? Okuyup anlamalarını emretmiş elbette. 2 tane emir var, namazda ne söylediğini bileceksin ve Kuran okurken vurgusuyla vs. doğru düzgün okuyacaksın. Namaz kılanların kaçı bunu becerebilir? Kaç kişinin Arapça'ya dili dönüyor, kaç kişi okuduğunun anlamını öğrenmiş? Öte tarafta bakıyorsun insanların Kuran'ı anlamaması ve kendi öğrettikleri dini İslam olarak kabul etmeleri için yoğun çaba var, hatta hoca, şeyh vs. olmadan sen anlamazsın o nedenle Kuran okuman bile günah denecek seviyeye gelinmiş. İyi niyetli birkaç kişi olabilir ama çoğunluğun, insanlar Kuran'ı anlamasın kendi anlattıkları dine tabi olsunlar diye bu konuda böyle ısrarcı olduklarına eminim.
2 ปีที่แล้ว +2
Maşallah subhanallah gerçeği haykıran ömrünü insanların dinlerini öğrenmeleri için adayan hiçbir beklentisi olmadan gece gündüz bunun için uğraşan Emre Hocamızdan RABBİMİZ razı olsun inşallah..Amin☝️
Herkes kendi dilinde istediği kadar ibadet edebilir. İster namaz kılar kendi dilinde, ister dua eder.. Emre Bey'in sadece arapça okuyunca icsellesemiyorsa meal okumali tarzinda yorumu doğru bulmuyorum. Ben arapça ezberlemek zorunda değilim. Ben kendi dilime çevirip onu okurum. Mesele Allah ile iletişim kurmak. Hâşa Allah sadece arapça dil biliyor gibi imalarda bulunan kişileri de Allah'a havale ediyorum
Emre beyi anlamamışsınız arapça okuyunca anlamıyorsanız kendi dilinizde okuyabilirsiniz diyor bunda ne var katılmadiginiz anladığınız dilde okuyun diyor
@@eyyuptensi5080 benim söylediğimi siz anlamışsınızdır, "Arapçayı anlamamisssaniz diyor" ben arapcayi anlasam bile kendi dilimde okurum onu ifade ediyorum. Emre hocadan da bunu duymak isterdim . Size ne oluyor?
Ama buket hanım siz kendi diliniz ile namaz kılarsanız bu sizin kendi başınıza kalkıştığınız bir iş olur.. namazın orijinalliğini bozmuş olursunuz, ibadetler bellidir ve değiştirilemez.. ve maalesef kendi diliniz ile kıldığınız namaz,namaz olmaz.. kurallar kişiye göre değil topluma göre belirlenir eğer dediğiniz gibi ana dil ile namaz kılınmaya izin verilseydi camiler, cemaat hatta Kabe olmazdı çünkü bunların amaçlarından biri bütün müslümanları biraraya toplamak ve kaos ortamı olmadan aynı dilde ve düzende ibadet etmek ve kaynaşmaktır… ama duayı istediğimiz dilde edebiliriz ❤
@@zehrakaraca2442 hakim olmadığınız konularda ne kadar da emin konuşuyorsunuz.. kimleri okuyor , kimleri izliyor, neye inaniyorsunuz bilmiyorum fakat arapça kutsal değildir. Namaz kul içindir. Allah her dilde ibadeti serbest bıraktığı gibi senin niyetine bakar sadece, Kur'an meali dışında başka kaynakları da bir tutarsak işler sarpa sarar.
@@buketecemaltntas1432 gerçekten çok üzgünüm siz bu gibi sahtekar hocalara inanmışsınız ama peygamber efendimizin sözlerini belli ki duymamışsınız ya da bu gibi kuranı kendi kafasından yorumlayan hocalara daha çok değer veriyorsunuz bilmiyorum,neye inandığımı sormuşsunuz tabii ki peygamberimizin anlattığı dine. Sizin fikrinizi değiştirmek bana düşmez ama yanlışa yanlış demeliydim.. iyi günler
Selamünaleyküm dualarımızı kendi dilimizde yapabiliriz ama Namazda Kur'an ve sünnete uymak mecburiyetindeyiz ayetler ve hadis ile destekli diyanetin açıklaması aşağıdadır Namazda sûrelerin Türkçe tercümesi okunabilir mi? Namazda sûrelerin Türkçe tercümesinin okunması caiz değildir. Konu ile ilgili olarak, Din İşleri Yüksek Kurulunun 04.12.1997 tarihinde aldığı 103 numaralı kararda şöyle denilmektedir: Kur’an-ı Kerim’in namazda Türkçe tercümesinin okunmasına gelince: Kur’an-ı Kerim’de “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” (Müzzemmil, 73/20) buyrulduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) de bütün namazlarda Kur’an-ı Kerim okumuş ve namaz kılmayı iyi bilmeyen bir sahabiye namaz kılmayı tarif ederken “...sonra Kur’an’dan hafızanda bulunanlardan kolayına geleni oku.” (Müslim, Salât, 45) buyurmuştur. Bu itibarla namazda kıraat yani Kur’an okumak, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır. Bilindiği üzere Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfâzın ismidir. Sadece mana olarak değil, Resûlullah’ın (s.a.s.) kalbine lafızları (sözleri) ile indirilmiştir. Bu itibarla bu lafızlardan anlaşılan ve başka lafızlarla ifade edilen mana Kur’an değildir. Çünkü indirildiği elfâzın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana Cenab-ı Hakk’ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığı yorumdur. Oysa Kur’an kavramının içeriğinde, sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfâzı da vardır. Nitekim; “Şüphesiz O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Rûhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuarâ, 26/192-195); “İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik...” (Tâhâ, 20/113); “Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer, 39/28); “Bu bilen bir toplum için, âyetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3) gibi tam on ayrı yerde (Yûsuf, 12/2; Ra’d, 13/37; Nahl, 16/103; Şûra, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkâf, 46/12) Kur’an’ın Arapça olduğunu ifade eden âyetlerden, sadece mananın değil, lafızlarının da Kur’an kavramının içeriğine dâhil olduğu açık ve kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki, tercümesine Kur’an denilemeyeceği ve tercümesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir. Bilindiği üzere tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir tercüme aslının yerini tutamaz ve hiçbir tercümede her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O hâlde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı hâiz bir kitabın aslı ile tercümesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun âciz beyanı. Hiç böylesi bir tercümenin, Allah kelamının yerine konulması ve onunla aynı hükümde tutulması mümkün olur mu? Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün Müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir. Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Hz. Peygamberin (s.a.s.) öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz birtakım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak birtakım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır. Öte yandan, sayısı yüzleri aşan tercüme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve bunu herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir. Türkçe tercüme ile namaz kılmak ve Türkçe dua etmek birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır. Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden biri de i’cazıdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur’an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i’cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, “onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun” anlamındaki tehaddi (meydan okuma) âyetlerinden (Bakara, 2/23-24; Yûnus, 10/37-38; Hûd, 11/13; İsrâ, 17/88; Tûr, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden İsrâ suresinin 88. âyet-i kerimesinden de, Kur’an’ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercümesinin Kelâmullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyla namazda tercümesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim 1926 yılında İstanbul Göztepe Camii İmam-Hatibi Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesini okumasıyla ilgili olarak İstanbul Müftülüğü’nün 20 Mart 1926 tarih ve 92-93 sayılı yazısı üzerine, altında Atatürk tarafından göreve getirilen ilk Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin imzası bulunan 9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti kararında: “Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’îsinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbûre mecasereti sabit olan merkûm Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri hâlini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir. Şüphesiz bir Müslümanın en azından namazda okuduğu Kur’an-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi ve namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve bu zor da değildir. Ancak manasını anlamak, onun hidayetinden faydalanmak ve Yüce Rabbimizin emir, yasak ve öğütlerinin neler olduğunu öğrenmek için Kur’an-ı Kerim’i tercüme etmenin ve bu maksatla meal, tercüme ve tefsirlerini okumanın hükmü başka; bu tercümeleri Kur’an yerine koymanın ve Kur’an hükmünde tutmanın hükmü yine başkadır. Namazda ve ibadet olarak Kur’an-ı Kerim, aslî lafızları ile okunur. Yüce Rabbimizin bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak maksadıyla ise, tercüme, meal ve açıklamaları okunur. Bu maksatla Kur’an-ı Kerim’in tercüme, meal ve açıklamalarını okumak da çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir. kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/145/namazda-surelerin-turkce-tercumesi-okunabilir-mi-
Bu konuda size katilmiyorum.hangi dil basja bir dile TAM olarak cevrilebilir.sanirim ki siz hiç yabanci dil bilmiyorsunuz. Bana HAMD in tam turkce karşiligini verebilir misiniz? Insanimiź herşeye vakit buluyor da arapcaya mi vakit bulamiyor.isterse bulur.olabilir bazi harfleri zor telaffuz eder ama hic olmazsa ugraşir , onemser
@@thegraywolf1048 teşeķkurler .hamď: övgü , teşeķkur , yüceltmek demek .ama hangisi hamd' ı tam anlatır.Biz sadece Yaratanımıza hamd ederiz.insanlara hamď edemeyız.bu lafız Rabbimize ozeldir.başka hic bir yabancı kelime , hamd ' ı tam olarak açıklayamaz.boyle pek çok lafız var Kur' animizda.bu nedenle Ibadet dili orjinal Kur ' an dili olmali ama duani , tovbeni (ki arapcada tevbe ' dir asli )istedigin dilde yapabilirsin
@@turkaybilisik9927 İnsanları övebiliyor olmamız Allah'ı överken, insanları övdüğümüz gibi öveceğiz anlamı taşımaz. Kelime kullanıldığı yere göre anlam kazanır, önemli olan anlamdır. Sen hangi anlamı kastediyorsan önemli olan odur.
Namaz ; duadır. Duanın dili olmaz .Allah her dili bildiğine göre, dil ayrımı yapmak saçma. Herkes anadilinde ibadet etmeli ki huşu içinde olabilsin,Rabbimizin bizden istedigi ibadet esnasinda huşu içinde, gönül ve kalp odaklı, içten, ibadet etmemiz ve bu; ne dedigini bilmeden olmuyor .Bu şekilde ki dua sadece telaffuzdur.
Herkes anadilinde namaz kılarsa kaos ortamı oluşur ve namazlarımız başkalaşır dinimizin en önem verdiği şey ise birlik beraberlik ve ırk farketmeksizin tek vücut olmaktır.. cemaat şuru kaybolur.. namazı ana dilimiz ile kılmak yerine okuduğumuz surelerin ne dediğini öğrensek anlayarak okusak sorun ortadan kalkar, tembelliğimize kılıf uydurup namazı değiştirmeye kalkmasın kimse LÜTFEN!?
@@zehrakaraca2442 Allah a şükür ki tembellik etmeyip namaz süreleri diye geçen sürelerin tümünün Mealini ezberledim ve namazlarımı Türkçesini okuyarak kılıyorum ayrica Kur'an i kerim in icinde bircok dua var onlari da ezberledim ve namazlarim da okuyorum.Rabbim kabul etsin cümlesi ile birlikte.Kur anın hiçbir ayetinde şu dil ile bu dil ile okuyun,kılın demez",Kur'an dan kolayiniza geleni" okuyun der. Düşünün; hiç bir şekilde ezber yapamayan, Arapça ya da başka bir lisana dili dönmeyen biri ne yapacak? Namaz kılıp ibadet etmeyecek mi? Din de zorlama yoktur,dinimiz kolaylaştırır, zorlaştırmaz.
@@zeynepmendi6439 maalesef bu konuda eksik bilginiz var size kızmıyorum ama bu hoca gibi görünen sahtekarlara kızıyorum çünkü sizde onlara güvenip bunu yapıyorsunuz ama yanlışa yanlış demeliyiz namazı biz icat etmedik o yüzden biz değiştiremeyiz tembellikten kastım Arapça zor geliyor diyip kolaya kaçanlara… Türkçe ezberleyebiliyorsanız pekala Arapça da ezberleyebilirsiniz. Ve dinde zorlama yoktur hadisi şerifini yanlış yorumluyoruz peygamber efendimiz (sav) bu sözü inanmayanlar için söylemiştir yani onları din değiştirmek için zorlamayın anlamında.. peki madem namazı eğer Türkçe kılıyorsanız nasıl camiye gidip cemaat olacaksınız veya hac ? müslümanlar için farz olan ibadetlerimizden biri Kabeye onlarca ülkeden insanlar geliyor nasıl beraber düzen içinde olabilirsiniz, herkes kendi dilin de namaz kılarsa oluşabilecek kaos mantıklı geliyor mu size… inshallah bir gün kutsal toprakları ziyaret etmek nasip olur size ne demek istediğimi o zaman daha iyi anlarsınız.. Allah insanları ırk farketmeksizin aynı çatı altında toplamak ve tek vücut halinde ibadet etmemizi istiyor,gruplaşmayı değil 💐🤍
@@zehrakaraca2442 Hoca gibi görünen sahtekar lafı hiç yakışmadı. Özür dinlemenizi ya da Sözünüzü geri almanızı öneririm. Bura da önemli olan kalp kırmadan bazı şeyleri açığa kavusturmaktir görüşüne katılmıyor olabilirsiniz ama bu size hakaret etme hakkı vermez.Merak ettim ana dili ile ibadet etmenin neyi kaos oluşturur.Ayrica sizin yanıldığınız şey de Arapçayı kutsallastirmaniz.Arapca kutsal bir dil değildir. O günkü toplum Arap toplumu olduğu ve anlayabilmeleri için Kuran Arapça inmiştir. Kutsal olan Kur an ayetleridir.Her dilde anlaşılması zor ise nasıl evrensel bir din oluyor İslam dini peki? Ve peygamberimiz tüm insanlığa gönderiliyor.Ummet dediğiniz şey sadece Müslüman olanlar değil tüm insanlıktır. Madem dualar kendi dilinde edilemez ve anlaşılamaz ise neden Allah bir sürü dil yarattı. Neyse herkes bildiği yolda gitsin sonuçta Rabbimize döneceğiz ve o bize yapıp etmiş olduklarımızı haber verecektir.Ama kalp kırmadan!!Selametle.
@@zeynepmendi6439 ben hakaret etmedim doğruyu söylüyorum hırsıza hırsız demek hakaret olur mu ? eğer ki yanlış bilgiyi bile bile yayıyorsa bu kişi nasıl hoca olabilir benim için sahtekardır ve kuran peygamberimize indi o yüzden ondan dinlemek ve onun yaptığı gibi yapmak gerekmez mi?? Ama bu dinlediğiniz hoca peygamberimizin söylediklerini yok sayıyor ama Allah kuran da buyuruyor ki “Peygamber size her ne getirirse onu alın, sizi neden menederse ondan da sakının.” (Haşir, 59/7) Namaz da kuran ayetleri okuruz, mesele Türkçe, İngilizce, Arapça değildir mesele namazda kuranı orijinaliğini bozmadan okuyarak kılmaktır, diğer ibadetler serbest istediğiniz dil de dua edebiliriz🫶🏻🫶🏻😌
Emre hocanın zikr ettiği 4:43'e ilaveten Musa (a.s.)' gelen Namaz emri de önemli. Acaba Musa Peygamber hangi dilde namazını eda etti? Veya diğer bütün kavimlere yollanan peygamberler ve kavimleri? Hepsi arapça mı kıldı? Kitapları arapça mıydı? Diyanet Meali: 20.14 - Şüphe yok ki ben Allah'ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.
Selamünaleyküm dualarımızı kendi dilimizde yapabiliriz ama Namazda Kur'an ve sünnete uymak mecburiyetindeyiz ayetler ve hadis ile destekli diyanetin açıklaması aşağıdadır Namazda sûrelerin Türkçe tercümesi okunabilir mi? Namazda sûrelerin Türkçe tercümesinin okunması caiz değildir. Konu ile ilgili olarak, Din İşleri Yüksek Kurulunun 04.12.1997 tarihinde aldığı 103 numaralı kararda şöyle denilmektedir: Kur’an-ı Kerim’in namazda Türkçe tercümesinin okunmasına gelince: Kur’an-ı Kerim’de “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” (Müzzemmil, 73/20) buyrulduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) de bütün namazlarda Kur’an-ı Kerim okumuş ve namaz kılmayı iyi bilmeyen bir sahabiye namaz kılmayı tarif ederken “...sonra Kur’an’dan hafızanda bulunanlardan kolayına geleni oku.” (Müslim, Salât, 45) buyurmuştur. Bu itibarla namazda kıraat yani Kur’an okumak, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır. Bilindiği üzere Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfâzın ismidir. Sadece mana olarak değil, Resûlullah’ın (s.a.s.) kalbine lafızları (sözleri) ile indirilmiştir. Bu itibarla bu lafızlardan anlaşılan ve başka lafızlarla ifade edilen mana Kur’an değildir. Çünkü indirildiği elfâzın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana Cenab-ı Hakk’ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığı yorumdur. Oysa Kur’an kavramının içeriğinde, sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfâzı da vardır. Nitekim; “Şüphesiz O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Rûhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuarâ, 26/192-195); “İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik...” (Tâhâ, 20/113); “Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer, 39/28); “Bu bilen bir toplum için, âyetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3) gibi tam on ayrı yerde (Yûsuf, 12/2; Ra’d, 13/37; Nahl, 16/103; Şûra, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkâf, 46/12) Kur’an’ın Arapça olduğunu ifade eden âyetlerden, sadece mananın değil, lafızlarının da Kur’an kavramının içeriğine dâhil olduğu açık ve kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki, tercümesine Kur’an denilemeyeceği ve tercümesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir. Bilindiği üzere tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir tercüme aslının yerini tutamaz ve hiçbir tercümede her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O hâlde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı hâiz bir kitabın aslı ile tercümesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun âciz beyanı. Hiç böylesi bir tercümenin, Allah kelamının yerine konulması ve onunla aynı hükümde tutulması mümkün olur mu? Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün Müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir. Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Hz. Peygamberin (s.a.s.) öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz birtakım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak birtakım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır. Öte yandan, sayısı yüzleri aşan tercüme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve bunu herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir. Türkçe tercüme ile namaz kılmak ve Türkçe dua etmek birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır. Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden biri de i’cazıdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur’an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i’cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, “onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun” anlamındaki tehaddi (meydan okuma) âyetlerinden (Bakara, 2/23-24; Yûnus, 10/37-38; Hûd, 11/13; İsrâ, 17/88; Tûr, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden İsrâ suresinin 88. âyet-i kerimesinden de, Kur’an’ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercümesinin Kelâmullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyla namazda tercümesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim 1926 yılında İstanbul Göztepe Camii İmam-Hatibi Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesini okumasıyla ilgili olarak İstanbul Müftülüğü’nün 20 Mart 1926 tarih ve 92-93 sayılı yazısı üzerine, altında Atatürk tarafından göreve getirilen ilk Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin imzası bulunan 9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti kararında: “Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’îsinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbûre mecasereti sabit olan merkûm Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri hâlini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir. Şüphesiz bir Müslümanın en azından namazda okuduğu Kur’an-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi ve namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve bu zor da değildir. Ancak manasını anlamak, onun hidayetinden faydalanmak ve Yüce Rabbimizin emir, yasak ve öğütlerinin neler olduğunu öğrenmek için Kur’an-ı Kerim’i tercüme etmenin ve bu maksatla meal, tercüme ve tefsirlerini okumanın hükmü başka; bu tercümeleri Kur’an yerine koymanın ve Kur’an hükmünde tutmanın hükmü yine başkadır. Namazda ve ibadet olarak Kur’an-ı Kerim, aslî lafızları ile okunur. Yüce Rabbimizin bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak maksadıyla ise, tercüme, meal ve açıklamaları okunur. Bu maksatla Kur’an-ı Kerim’in tercüme, meal ve açıklamalarını okumak da çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir. kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/145/namazda-surelerin-turkce-tercumesi-okunabilir-mi-
ya bence arapça kılarken icinizden de turkcesini düşünün veya kildiktan sonra hemen meallerine bakın ne okuduysaniz gitgide namazda kildikca arapcasini okurken akliniza turkcesi gelir zamanla
Müzzemmil 20. ayette ; ''Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını, üçte birini ibadetle geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir grubun da (böyle yaptığını) rabbin elbette bilir. Gece ve gündüzü belirleyen ancak Allah’tır. O, sizin (istenen) vakti tesbit edemeyeceğinizi bilmektedir. Bu yüzden de sizi bağışlamıştır. ARTIK KURANDAN KOLAYINIZA GELENİ OKUYUN. Allah bilmektedir ki içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah’ın lutfundan rızık aramak üzere yeryüzünde yol tepecek, diğerleri de Allah yolunda çarpışacaktır. O HALDE ONDAN( KURANDAN) KOLAYINIZA GELENİ OKUYUN. Namazı kılın, zekâtı ödeyin, Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; işte bu daha iyidir ve mükâfatı daha büyüktür. Allah’tan bağışlanmayı dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı çok esirgeyicidir. '' Rabbimiz; ''Kurandan kolayınıza geleni okuyun buyuruyor '' Bu emir aynı ayette iki kez tekrar edilmektedir. Arap dilindeki bazı KELİMELERİN TAM KARŞILIĞINI ifade edecek Türkçe kelimelerin olmadığından haberiniz vardır, sanırım. Allah cc her millet namaz kılarken kendi dilinde DUA EDEBİLİR, KURAN MEALİ OKUYABİLİR demeyi bilmiyor muydu ! Mesela siz namaz kılarken hangi meali okuyorsunuz; Abdülaziz Bayındırın mealini mi, Edip Yükselin mealini mi, Elmalılının mealini mi, Ya da Diyanetin mealini mi yoksa Mustafa Öztürkün ya da başka birinin mealini mi? Hiçbir mealde ayetlerin birbiriyle aynı anlamda olmadığı, birnin ak dediğine diğerlerinin kara dediği bir mealler çeşitliliğini düşünün! Böyle bir durum söz olduğu halde SİZ NASIL OLUR DA BUNDAN HABERSİZMİSCESİNE İNSAN KENDİ DİLİNDE MEAL OKUYABİLİR DİYE BEYANDA BULUNURSUNUZ! Size göre Allah cc FARKLI ANLAMLAR VERİLEN AYETLERİ İHTİVA EDEN MEALLERLE KENDİSİNE İBADET EDİLMESİNE RAZI OLUR MU? Bu hususta deliliniz nedir, bu konuda açıklama yapmak ihtiyacı hissetmiyor musunuz? Başkalarını haklı olarak delilleri olmaması nedeniyle eleştirirken aynı şekilde davranmak bir ilim adamına yakışır mı?! Sizin ilim adamı anlayışınız bu mudur?
Ayetin hitap ettiği Peygamberimiz ve çevresinde gece boyu ibadetle geçiren ve anadili Arapça olanlar. Arapça'da tam karşılığını bulamadığımız kelimeler olması onları anlayamayacağımız anlamına gelmez. Kendi dilimizde anladığımızı ifade ederken başka kelime kullanırız evet ama maksat aynı anlamı vermektir. Aynı anlamı vermez demek hiledir. Aynı anlamı veremiyorsan, sen anlamıyorsun, gel ben sana anlatırım demektir ki kafana göre istediğini anlatma fırsatı bulursun. Allah ne dediğinizi bilene kadar namaza yaklaşmayın diyor, mealini okuyup anlaman için daha ne desin? Meallerde birinin ak dediğine diğeri kara demiyor, kimisi üstü örtülü veya akı anlatırken pamuk beyazıyla yumurta beyazı olarak ifade ediyor, kömür karası demiyor. İnsan meal okuyabilir değil, mutlaka okumak mecburiyetindedir. Allah söylediklerinin anlaşılması için kitap indirmiş, ayetler apaçıktır. Arapçayı anadilin gibi öğrenmeden bunu yapmanın yolu yoktur. Birçoğu 4 işlem dahi yapamayan insanlardan Allah 2. dili anadili gibi öğrenmesini beklememiştir, öyle değil mi? Allah'ın razı olmaması için mantıklı bir sebep yok, bırakın başka dilde konuşulanı, Allah kalplerde olanı dahi bilen bir varlıktır. Allah'la insanın arasına dil problemi ve başka engeller sokmak ard niyetlidir, hangi ard niyetler olduğu da gayet bellidir.
Hangi dilde olursa olsun BİR METİN BAŞKA BİR DİLE ÇEVRİLDİĞİNDE, İÇERDİĞİ ANLAMLARDA KAYMALAR OLUR ve YAZILDIĞI DİLDE TAŞIMIŞ OLDUĞU ANLAMI ASLA TAŞIMAZ.
Selamünaleyküm dualarımızı kendi dilimizde yapabiliriz ama Namazda Kur'an ve sünnete uymak mecburiyetindeyiz ayetler ve hadis ile destekli diyanetin açıklaması aşağıdadır Namazda sûrelerin Türkçe tercümesi okunabilir mi? Namazda sûrelerin Türkçe tercümesinin okunması caiz değildir. Konu ile ilgili olarak, Din İşleri Yüksek Kurulunun 04.12.1997 tarihinde aldığı 103 numaralı kararda şöyle denilmektedir: Kur’an-ı Kerim’in namazda Türkçe tercümesinin okunmasına gelince: Kur’an-ı Kerim’de “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” (Müzzemmil, 73/20) buyrulduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) de bütün namazlarda Kur’an-ı Kerim okumuş ve namaz kılmayı iyi bilmeyen bir sahabiye namaz kılmayı tarif ederken “...sonra Kur’an’dan hafızanda bulunanlardan kolayına geleni oku.” (Müslim, Salât, 45) buyurmuştur. Bu itibarla namazda kıraat yani Kur’an okumak, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır. Bilindiği üzere Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfâzın ismidir. Sadece mana olarak değil, Resûlullah’ın (s.a.s.) kalbine lafızları (sözleri) ile indirilmiştir. Bu itibarla bu lafızlardan anlaşılan ve başka lafızlarla ifade edilen mana Kur’an değildir. Çünkü indirildiği elfâzın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana Cenab-ı Hakk’ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığı yorumdur. Oysa Kur’an kavramının içeriğinde, sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfâzı da vardır. Nitekim; “Şüphesiz O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Rûhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuarâ, 26/192-195); “İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik...” (Tâhâ, 20/113); “Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer, 39/28); “Bu bilen bir toplum için, âyetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3) gibi tam on ayrı yerde (Yûsuf, 12/2; Ra’d, 13/37; Nahl, 16/103; Şûra, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkâf, 46/12) Kur’an’ın Arapça olduğunu ifade eden âyetlerden, sadece mananın değil, lafızlarının da Kur’an kavramının içeriğine dâhil olduğu açık ve kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki, tercümesine Kur’an denilemeyeceği ve tercümesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir. Bilindiği üzere tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir tercüme aslının yerini tutamaz ve hiçbir tercümede her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O hâlde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı hâiz bir kitabın aslı ile tercümesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun âciz beyanı. Hiç böylesi bir tercümenin, Allah kelamının yerine konulması ve onunla aynı hükümde tutulması mümkün olur mu? Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün Müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir. Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Hz. Peygamberin (s.a.s.) öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz birtakım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak birtakım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır. Öte yandan, sayısı yüzleri aşan tercüme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve bunu herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir. Türkçe tercüme ile namaz kılmak ve Türkçe dua etmek birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır. Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden biri de i’cazıdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur’an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i’cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, “onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun” anlamındaki tehaddi (meydan okuma) âyetlerinden (Bakara, 2/23-24; Yûnus, 10/37-38; Hûd, 11/13; İsrâ, 17/88; Tûr, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden İsrâ suresinin 88. âyet-i kerimesinden de, Kur’an’ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercümesinin Kelâmullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyla namazda tercümesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim 1926 yılında İstanbul Göztepe Camii İmam-Hatibi Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesini okumasıyla ilgili olarak İstanbul Müftülüğü’nün 20 Mart 1926 tarih ve 92-93 sayılı yazısı üzerine, altında Atatürk tarafından göreve getirilen ilk Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin imzası bulunan 9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti kararında: “Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’îsinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbûre mecasereti sabit olan merkûm Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri hâlini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir. Şüphesiz bir Müslümanın en azından namazda okuduğu Kur’an-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi ve namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve bu zor da değildir. Ancak manasını anlamak, onun hidayetinden faydalanmak ve Yüce Rabbimizin emir, yasak ve öğütlerinin neler olduğunu öğrenmek için Kur’an-ı Kerim’i tercüme etmenin ve bu maksatla meal, tercüme ve tefsirlerini okumanın hükmü başka; bu tercümeleri Kur’an yerine koymanın ve Kur’an hükmünde tutmanın hükmü yine başkadır. Namazda ve ibadet olarak Kur’an-ı Kerim, aslî lafızları ile okunur. Yüce Rabbimizin bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak maksadıyla ise, tercüme, meal ve açıklamaları okunur. Bu maksatla Kur’an-ı Kerim’in tercüme, meal ve açıklamalarını okumak da çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir. kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/145/namazda-surelerin-turkce-tercumesi-okunabilir-mi-
Sünni değilim ama 1. soru yanlış bir soru. Diğer peygamberler vasıtasıyla da kitap indi ama o kitapların isimleri başka, bu nedenle Kuranlar diye sorulması yanlış. Hükmü elbette Kuran ile verdi, Kuran hükmü gelmemiş olan konularda yanlış yaptığı yerlerde de ayetlerle uyarılıp düzeltildi. Başka sünneti olmadı ama din kuralı olmayacak konularda yani sakal bırakma, oturarak su içme vs. gibi şeyler bu sünnete katılarak ve tarih boyu birçok hile ile sünnet uydurarak konu manüple edildi. Kendi sözünü din olarak tebliğ etmesi de başka bir yanlış soru, zaten Kuran'ı din olarak tebliğ etmiş, bunun dışında Kuran'a uygun emirleri ve söyledikleri zaten Kuran'a uygun olduğu için dine dahil, buradaki fark Kuran değişmeden geldiği halde söylediği iddia edilen hadisleri gerçekten söyleyip söylemediği, çünkü güvenilir dense de bu kayıtlar Kuran gibi bir mushaf halinde değildir, birçoğu hilelidir, çarpıtmadır, Kuran'a uygun olanlar ise zaten her halükarda dinin içerisinde sayılır. Mezhebi fırkası olmadı, yaratmadı, tebliğ dışında İslam'ı yaymakla uğraştı. Mezhep olması için bir bölünme gerekir, Peygamber zamanında tek otorite Peygamber olduğu için de mezhep olması imkansızdır, olmayan bir şeye de mezhepsiz din olmaz diyemezdi. Kuran işlerine gelmediği için uzak duruyorlar, insan yapısı gereği çıkarcıdır, açgözlüdür, tembeldir, çıkarlarını ön planda tutar, Kuran'da insanın bu yönlerini sınırlayan emirler vardır, bu nedenle işlerine gelmez, Kuran yerine işlerine gelecek kurallara sarılırlar. Bu nedenle mezheplerde olsun, tarikatlarda olsun, insanların bu ihtiyacına cevap veren, İslami kuralların çarpıtılmasıyla oluşmuş kurallara sarılırlar.
valla türkçe ne kadar dua ettiysem allah belamı verdi😊kaç kere dedim ya rabbi ben niye derdimi anlatamıyorum ne zaman ki allahın kuranda peygamberlere tavsiye ettiği dualarla dua ettim hamdolsun hayatımda önemli şeyler oldu.tabiki allah ettiğimiz türkçe duaları anlyor ama biz yanlş ifade edip zihnimizi o yanlşa koşullyorz.
bence ayetleri arapça okumamız doğrudur. çünkü mealde yanlışlık olur ve sapmalara neden oluruz ve en büyük sorunda hangi meale göre okuyacaksın. dua etmede zaten kendi dilini kullan. camilerde bile arapça edilen dualara karşıyım. çünkü neye amin dediğimi bilmiyorum.
Neye amin dediğini bilmekten çekiniyorsun da Allah'a ne söylediğini bilmemekten mi çekinmiyorsun? 50 tane meal varsa 50 sini de oku zaten farklı kelimeleri kullansalar da aynı anlamı veriyorlar. ak dediğini kara olarak anlıyorsan anlama veya anlamak istememe problemi var demektir.
Israr ile Namazı Türkçe kılacağım diyenlere, kılamazsınız çünkü okuduğumuz surelerde tam türkçe kelime karşılığı olmayanlar var, nasıl kılacaksınız merak ettim doğrusu? Bir zahmet namaz surelerinin anlamını öğrenin çok mu zor nedir bu zorlama?
Anlamadığım nokta şu: Türkçe’ye çeviremiyorsak arapçayı bilmemiz gerekmez mi? Arapçayı biliyor muyuz? Diyelim ki anlamını öğreneceğiz. O anlamı da Türkçe okuyup anlamıyor muyuz? Yani arapçasını okurken anladığımızı Türkçe’den anlıyoruz zaten. Peki son olarak bir düşünelim bakalım kaçımız okuduğumuz Fatiha sûresinin anlamını biliyoruz. Çoğumuz 10 saniye içinde Fatiha sûresini okuyor.
Bu argümanlara şöyle bir örnek vermek istiyorum o zaman sen sureyi okurken dilinin uymadığı dönmediği yerler olabiliyor aynı kapıya çıkmıyor mu? evet çıkıyor
Müslümanların inandığı Allah bütün dilleri hatta kalplerden geçeni biliyor o nedenle dert etme. Karşılığında kullandığın kelimeyi zaten aynı anlamı vermek için kullanıyorsun. Hadi kafası çalışıp emek harcayan bir grup insan anlamını öğrendi, peki Arapça okurken doğru düzgün okuyabiliyorlar mı, dilleri dönüyor mu sanıyorsun? Bebeklikten beri gırtlak bile farklı gelişiyor, vurguları ayrı zorluk, yazılışı bile ters yönde, 4 işlem yapamayan onca insandan bunu mu becermesini istiyorsun? Bunlar şekilcilerin işleri, Allah kılla tüyle, parmağın ileri mi bakmış çapraz mı bunlara bakıyorsa ben yanarım, yok eğer söylediğinin anlamına kalbinden geçene, ne yaptığına bakıyorsa da bu şekilciler yanar.
Selamünaleyküm dualarımızı kendi dilimizde yapabiliriz ama Namazda Kur'an ve sünnete uymak mecburiyetindeyiz ayetler ve hadis ile destekli diyanetin açıklaması aşağıdadır Namazda sûrelerin Türkçe tercümesi okunabilir mi? Namazda sûrelerin Türkçe tercümesinin okunması caiz değildir. Konu ile ilgili olarak, Din İşleri Yüksek Kurulunun 04.12.1997 tarihinde aldığı 103 numaralı kararda şöyle denilmektedir: Kur’an-ı Kerim’in namazda Türkçe tercümesinin okunmasına gelince: Kur’an-ı Kerim’de “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” (Müzzemmil, 73/20) buyrulduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) de bütün namazlarda Kur’an-ı Kerim okumuş ve namaz kılmayı iyi bilmeyen bir sahabiye namaz kılmayı tarif ederken “...sonra Kur’an’dan hafızanda bulunanlardan kolayına geleni oku.” (Müslim, Salât, 45) buyurmuştur. Bu itibarla namazda kıraat yani Kur’an okumak, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır. Bilindiği üzere Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfâzın ismidir. Sadece mana olarak değil, Resûlullah’ın (s.a.s.) kalbine lafızları (sözleri) ile indirilmiştir. Bu itibarla bu lafızlardan anlaşılan ve başka lafızlarla ifade edilen mana Kur’an değildir. Çünkü indirildiği elfâzın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana Cenab-ı Hakk’ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığı yorumdur. Oysa Kur’an kavramının içeriğinde, sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfâzı da vardır. Nitekim; “Şüphesiz O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Rûhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuarâ, 26/192-195); “İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik...” (Tâhâ, 20/113); “Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer, 39/28); “Bu bilen bir toplum için, âyetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3) gibi tam on ayrı yerde (Yûsuf, 12/2; Ra’d, 13/37; Nahl, 16/103; Şûra, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkâf, 46/12) Kur’an’ın Arapça olduğunu ifade eden âyetlerden, sadece mananın değil, lafızlarının da Kur’an kavramının içeriğine dâhil olduğu açık ve kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki, tercümesine Kur’an denilemeyeceği ve tercümesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir. Bilindiği üzere tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir tercüme aslının yerini tutamaz ve hiçbir tercümede her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O hâlde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı hâiz bir kitabın aslı ile tercümesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun âciz beyanı. Hiç böylesi bir tercümenin, Allah kelamının yerine konulması ve onunla aynı hükümde tutulması mümkün olur mu? Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün Müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir. Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Hz. Peygamberin (s.a.s.) öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz birtakım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak birtakım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır. Öte yandan, sayısı yüzleri aşan tercüme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve bunu herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir. Türkçe tercüme ile namaz kılmak ve Türkçe dua etmek birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır. Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden biri de i’cazıdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur’an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i’cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, “onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun” anlamındaki tehaddi (meydan okuma) âyetlerinden (Bakara, 2/23-24; Yûnus, 10/37-38; Hûd, 11/13; İsrâ, 17/88; Tûr, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden İsrâ suresinin 88. âyet-i kerimesinden de, Kur’an’ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercümesinin Kelâmullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyla namazda tercümesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim 1926 yılında İstanbul Göztepe Camii İmam-Hatibi Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesini okumasıyla ilgili olarak İstanbul Müftülüğü’nün 20 Mart 1926 tarih ve 92-93 sayılı yazısı üzerine, altında Atatürk tarafından göreve getirilen ilk Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin imzası bulunan 9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti kararında: “Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’îsinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbûre mecasereti sabit olan merkûm Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri hâlini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir. Şüphesiz bir Müslümanın en azından namazda okuduğu Kur’an-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi ve namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve bu zor da değildir. Ancak manasını anlamak, onun hidayetinden faydalanmak ve Yüce Rabbimizin emir, yasak ve öğütlerinin neler olduğunu öğrenmek için Kur’an-ı Kerim’i tercüme etmenin ve bu maksatla meal, tercüme ve tefsirlerini okumanın hükmü başka; bu tercümeleri Kur’an yerine koymanın ve Kur’an hükmünde tutmanın hükmü yine başkadır. Namazda ve ibadet olarak Kur’an-ı Kerim, aslî lafızları ile okunur. Yüce Rabbimizin bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak maksadıyla ise, tercüme, meal ve açıklamaları okunur. Bu maksatla Kur’an-ı Kerim’in tercüme, meal ve açıklamalarını okumak da çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir. kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/145/namazda-surelerin-turkce-tercumesi-okunabilir-mi-
Nesrin hanım, korkma, mesela bir Çinli 60 yaşında Müslüman olsa ona namaz farz olacakmı, tabiki olacak, eeeeee 60 yaşındaki bir insan hangi süreyi ezberleyip nasıl kılacak mesala ben 64 yaşındayım yeni bir sure ezberlemeyi beceremiyorum,,bilmem anlatabildim mi
@@muhsincolakk9247 ama Türkçesi ni ezberliye biliyorsunuz değil mi demek ki sorun yok, Arapçayı da çok kolay ezberlersiniz ibadet bizim insiyatifimizde değildir nasıl ki dünya için çalışır çabalar para kazanırız ahiret için de aynı çaba sergilenmeli… ve yüce rabbimiz diyor ki “ elbette her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” ana dil ile namaz olmaz dini gerçek anlamda araştıran herkes bunu bilir bu hoca gibi görünenlere inanmayın
Kuranın anlaşılması için başka dile çevrilmesi başka bir şeydir, Namazda herkesin kendi dilinde duygularını içinden geldiği gibi söylemesi başka bir şeydir. Allah cc, Kurandan kolayınıza geleni okuyun dediği halde, Allah sınır koymamış diyorsunuz! Dürüst davranın! Kuranın ayetlerini tahrif etmeyin!
Kuran ayetlerini bağlamından koparıp kullanmayın. Bu bir hilededir. O ayetin geçtiği yerde gece ibadetinden bahsediliyor, insanları zorlayan gece ibadetini kolaylaştırmak için söylenmiş bir ayet.
Selamünaleyküm dualarımızı kendi dilimizde yapabiliriz ama Namazda Kur'an ve sünnete uymak mecburiyetindeyiz ayetler ve hadis ile destekli diyanetin açıklaması aşağıdadır Namazda sûrelerin Türkçe tercümesi okunabilir mi? Namazda sûrelerin Türkçe tercümesinin okunması caiz değildir. Konu ile ilgili olarak, Din İşleri Yüksek Kurulunun 04.12.1997 tarihinde aldığı 103 numaralı kararda şöyle denilmektedir: Kur’an-ı Kerim’in namazda Türkçe tercümesinin okunmasına gelince: Kur’an-ı Kerim’de “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” (Müzzemmil, 73/20) buyrulduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) de bütün namazlarda Kur’an-ı Kerim okumuş ve namaz kılmayı iyi bilmeyen bir sahabiye namaz kılmayı tarif ederken “...sonra Kur’an’dan hafızanda bulunanlardan kolayına geleni oku.” (Müslim, Salât, 45) buyurmuştur. Bu itibarla namazda kıraat yani Kur’an okumak, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır. Bilindiği üzere Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfâzın ismidir. Sadece mana olarak değil, Resûlullah’ın (s.a.s.) kalbine lafızları (sözleri) ile indirilmiştir. Bu itibarla bu lafızlardan anlaşılan ve başka lafızlarla ifade edilen mana Kur’an değildir. Çünkü indirildiği elfâzın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana Cenab-ı Hakk’ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığı yorumdur. Oysa Kur’an kavramının içeriğinde, sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfâzı da vardır. Nitekim; “Şüphesiz O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Rûhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuarâ, 26/192-195); “İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik...” (Tâhâ, 20/113); “Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer, 39/28); “Bu bilen bir toplum için, âyetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3) gibi tam on ayrı yerde (Yûsuf, 12/2; Ra’d, 13/37; Nahl, 16/103; Şûra, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkâf, 46/12) Kur’an’ın Arapça olduğunu ifade eden âyetlerden, sadece mananın değil, lafızlarının da Kur’an kavramının içeriğine dâhil olduğu açık ve kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki, tercümesine Kur’an denilemeyeceği ve tercümesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir. Bilindiği üzere tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir tercüme aslının yerini tutamaz ve hiçbir tercümede her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O hâlde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı hâiz bir kitabın aslı ile tercümesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun âciz beyanı. Hiç böylesi bir tercümenin, Allah kelamının yerine konulması ve onunla aynı hükümde tutulması mümkün olur mu? Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün Müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir. Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Hz. Peygamberin (s.a.s.) öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz birtakım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak birtakım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır. Öte yandan, sayısı yüzleri aşan tercüme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve bunu herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir. Türkçe tercüme ile namaz kılmak ve Türkçe dua etmek birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır. Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden biri de i’cazıdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur’an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i’cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, “onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun” anlamındaki tehaddi (meydan okuma) âyetlerinden (Bakara, 2/23-24; Yûnus, 10/37-38; Hûd, 11/13; İsrâ, 17/88; Tûr, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden İsrâ suresinin 88. âyet-i kerimesinden de, Kur’an’ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercümesinin Kelâmullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyla namazda tercümesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim 1926 yılında İstanbul Göztepe Camii İmam-Hatibi Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesini okumasıyla ilgili olarak İstanbul Müftülüğü’nün 20 Mart 1926 tarih ve 92-93 sayılı yazısı üzerine, altında Atatürk tarafından göreve getirilen ilk Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin imzası bulunan 9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti kararında: “Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’îsinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbûre mecasereti sabit olan merkûm Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri hâlini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir. Şüphesiz bir Müslümanın en azından namazda okuduğu Kur’an-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi ve namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve bu zor da değildir. Ancak manasını anlamak, onun hidayetinden faydalanmak ve Yüce Rabbimizin emir, yasak ve öğütlerinin neler olduğunu öğrenmek için Kur’an-ı Kerim’i tercüme etmenin ve bu maksatla meal, tercüme ve tefsirlerini okumanın hükmü başka; bu tercümeleri Kur’an yerine koymanın ve Kur’an hükmünde tutmanın hükmü yine başkadır. Namazda ve ibadet olarak Kur’an-ı Kerim, aslî lafızları ile okunur. Yüce Rabbimizin bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak maksadıyla ise, tercüme, meal ve açıklamaları okunur. Bu maksatla Kur’an-ı Kerim’in tercüme, meal ve açıklamalarını okumak da çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir. kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/145/namazda-surelerin-turkce-tercumesi-okunabilir-mi-
Siz ISTIKLAL MARŞINI ingilizce okuyun bakalım .ayni manayı , ruhu , ayni sayıda kelimeyle bunu başarabilir misiniz ? HAYIRRRR bir milli marşimizi nasil başka bir dilde okuyamiyorsak KUTSAL KITABIMIN ANA DILININ haricinde başka bir dilde de ibadet EDEMEMMMM Size pek çok konu da katiliyordum ama bu konuda katılmiyorummm
Türkçe bilmeyen biri istiklal marşımızı okuduğunda türkçe bilen gibi anlayabilir mi? Saçma olmuş benzetmeniz.yani bildiğin dili anlarsın ve hissedersin.bilmediğini ezberden okumuş olursun o kadar
İstiklal marşı türklere özgüdür ama islam tüm islam alemine anlamadm bilmedim birseyi okuycama anlayarak dua etmek çok daha mantıklı bundan dolayı günahada girmem
Çok saçma, mantık hatası. İstiklal marşı Türk milletinine özgüdür oysa Kuran tüm insanlık içindir. Bu nedenle marşı sadece Türk milleti anlayabilir, Kuran'ı tüm insanlar.
Dualarımızı Türkçe mealinde okuduğum zaman çok daha fazla içselleştirebiliyorum... İnsanın içinden geçeni, niyetini Rabbim' im bilmesi yetmez mi ?
Selamünaleyküm dualarımızı kendi dilimizde yapabiliriz ama Namazda Kur'an ve sünnete uymak mecburiyetindeyiz ayetler ve hadis ile destekli diyanetin açıklaması aşağıdadır
Namazda sûrelerin Türkçe tercümesi okunabilir mi?
Namazda sûrelerin Türkçe tercümesinin okunması caiz değildir. Konu ile ilgili olarak, Din İşleri Yüksek Kurulunun 04.12.1997 tarihinde aldığı 103 numaralı kararda şöyle denilmektedir:
Kur’an-ı Kerim’in namazda Türkçe tercümesinin okunmasına gelince:
Kur’an-ı Kerim’de “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” (Müzzemmil, 73/20) buyrulduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) de bütün namazlarda Kur’an-ı Kerim okumuş ve namaz kılmayı iyi bilmeyen bir sahabiye namaz kılmayı tarif ederken “...sonra Kur’an’dan hafızanda bulunanlardan kolayına geleni oku.” (Müslim, Salât, 45) buyurmuştur. Bu itibarla namazda kıraat yani Kur’an okumak, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır.
Bilindiği üzere Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfâzın ismidir. Sadece mana olarak değil, Resûlullah’ın (s.a.s.) kalbine lafızları (sözleri) ile indirilmiştir. Bu itibarla bu lafızlardan anlaşılan ve başka lafızlarla ifade edilen mana Kur’an değildir. Çünkü indirildiği elfâzın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana Cenab-ı Hakk’ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığı yorumdur. Oysa Kur’an kavramının içeriğinde, sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfâzı da vardır. Nitekim;
“Şüphesiz O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Rûhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuarâ, 26/192-195); “İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik...” (Tâhâ, 20/113); “Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer, 39/28); “Bu bilen bir toplum için, âyetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3) gibi tam on ayrı yerde (Yûsuf, 12/2; Ra’d, 13/37; Nahl, 16/103; Şûra, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkâf, 46/12) Kur’an’ın Arapça olduğunu ifade eden âyetlerden, sadece mananın değil, lafızlarının da Kur’an kavramının içeriğine dâhil olduğu açık ve kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki, tercümesine Kur’an denilemeyeceği ve tercümesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir.
Bilindiği üzere tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir tercüme aslının yerini tutamaz ve hiçbir tercümede her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O hâlde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı hâiz bir kitabın aslı ile tercümesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun âciz beyanı. Hiç böylesi bir tercümenin, Allah kelamının yerine konulması ve onunla aynı hükümde tutulması mümkün olur mu?
Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün Müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir.
Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Hz. Peygamberin (s.a.s.) öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz birtakım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak birtakım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Öte yandan, sayısı yüzleri aşan tercüme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve bunu herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir.
Türkçe tercüme ile namaz kılmak ve Türkçe dua etmek birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır.
Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden biri de i’cazıdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur’an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i’cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, “onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun” anlamındaki tehaddi (meydan okuma) âyetlerinden (Bakara, 2/23-24; Yûnus, 10/37-38; Hûd, 11/13; İsrâ, 17/88; Tûr, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden İsrâ suresinin 88. âyet-i kerimesinden de, Kur’an’ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercümesinin Kelâmullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyla namazda tercümesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim 1926 yılında İstanbul Göztepe Camii İmam-Hatibi Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesini okumasıyla ilgili olarak İstanbul Müftülüğü’nün 20 Mart 1926 tarih ve 92-93 sayılı yazısı üzerine, altında Atatürk tarafından göreve getirilen ilk Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin imzası bulunan 9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti kararında:
“Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’îsinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbûre mecasereti sabit olan merkûm Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri hâlini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir.
Şüphesiz bir Müslümanın en azından namazda okuduğu Kur’an-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi ve namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve bu zor da değildir. Ancak manasını anlamak, onun hidayetinden faydalanmak ve Yüce Rabbimizin emir, yasak ve öğütlerinin neler olduğunu öğrenmek için Kur’an-ı Kerim’i tercüme etmenin ve bu maksatla meal, tercüme ve tefsirlerini okumanın hükmü başka; bu tercümeleri Kur’an yerine koymanın ve Kur’an hükmünde tutmanın hükmü yine başkadır.
Namazda ve ibadet olarak Kur’an-ı Kerim, aslî lafızları ile okunur. Yüce Rabbimizin bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak maksadıyla ise, tercüme, meal ve açıklamaları okunur. Bu maksatla Kur’an-ı Kerim’in tercüme, meal ve açıklamalarını okumak da çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir.
kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/145/namazda-surelerin-turkce-tercumesi-okunabilir-mi-
@@safak__Yaratılan kulun Elmalili Hamdi Yazır veya Diyanetin aciz beyanında Fatiha da ilk 2 ayetten örnek verirsek söyle deniliyor. Hamd Alemlerin rabbii Allaha mahsustur. O Rahman ve Rahimdir. Yüce Allahın beyanindada Elhamdülillah rabbil alemin errahmanirrahim diyor.
Şimdi cevap ver bakalım. Allah kelamı ile yaratılan kulun beyanı yani tercümesi aynı deyilse Sen Turksen Allah kelamı olan Arapça Elhamdülillah Rabbil alemin Errahmanirrahim ayetlerinin ne anlama geldigini aciklarmisin. Allah kelamı bu 2 ayet Türkçe mealinden ayrı anlama geliyorsa bu ayrı anlamı neyse açıkladıda öğrenelim. Sen Arapsan Arapça ne anlama geliyor onuda açıkla.onuda öğrenelim. Yok ben Türküm ama sadece arapça okuyorum diyorsan okuduğunu anlamadan anlamadığın bir dilde Allaha samimiyetini ictenligini nasıl dile getiriyorsun.
Bende tercüme deki gibi bu ayetleri anlıyorum ve bu şekilde ibadet ediyorum diyorsan niye boş yere martaval okuyorsun.
O kadar ayet örnek vermişsin. Ama Fussilet 44 te Yüce Allah bozulmuş yoldan çıkmış Arap kavmini yola getirmek için kendi dilinde bir kitap daha öncede kendi kavmin den Peygamber gönderdiğimi beyan etmiştir.
A,ette Araplara hitaben peygamber bizim kavmi izden ama anlamadığımız dilde bir kitap Bu ayetleri biz nasıl anlarız derler diye Allah Kuranı Arapça olarak indirdiğini beyan ediyor.
Ayete göre Turkler İran veya başka milletler biz Arapçadan anlamıyoruz anlamadığımız kitaptan nasıl sorguya çekiliriz derlerse ne olacak. İşte bu ayetle Allah tüm insanların bu kitabı kendi diline çevirip anlasın ve kullugunu yapsın ki bu kitaptan sorguya çekilsin diye işaret ediyor.
Çünkü kuran tüm insanlığa gönderilmiş sadece Araplara deyil yeryüzünde Müslüman olarak sadece Araplar mi var.Kuran kutsaldir ama arapça kutsal deyildir.
İşinize geldim mezheplere laf konusturmassiniz. Mezhep İmamı Ebu Hanife Anadilde ibadete Cevaz vermiş. Neden uymuyorsunuz.
Yok efendim umum ulema ictihadla birleşerek anadilde ibadet olmaz demiş diyorsunuz. İşinize geldim Mezhepler böyle diyor. İşinize gelmedimi İmamına bile uymuyorsunuz. Adam açıklıyor Selman Farisinin Fatihayı. Farsçaya çevirdiğini ve bunu Peygamber efendimizin oluruyla yaptığıni.
Olmaz neden çünkü millet Kuranı anlarsa hocalara şeylere tarikatlara gerek kalmaz. Bu gün milyonlarca insan namazda okuduğu sürelerin anlamını bilmiyor ve bilmeden olup gidiyor.
Fussilet 44 ayetin Diyanetin tefsirini bak orada kuranın diğer Müslüman olan milletlerin diline çevrilmesi gerektiğini yazıyor.
Evrensellik diyorsun bir İngiliz ve Fransızi islama davet etmek Kuranı tanıştırmak istediğinizde onlara önce Arapça öğreneceksin dersek onları kuranla bulusturabilirmiyiz ? Kuran başka dile çevrilmez cevrilirse anlamı bozulur demek Kuranın evrensenligini baltalamaktir. .
Namazda duayı Türkçe okuyorsunda süreyi neden okumuyorsun
İbrahim süresi 40 ayet dua deyilmi orda Kul yani bizler Allahım beni ve benim zurriyetimden olanları namazı doğru ve sürekli kılanlar dan eyle. Rabbım duamı kabul et diyoruz Bu ayet dua deyilmi?
Tahiyatta okuduğumuz Rabbena firli diye başladığımız ayet İbrahim suredi 41 ayet dua deyilmi? Burda Ey bizim Rabbimize beni, anamı ve babamı ve bütün müminleri hesap gününde bağışla.diye dua ediyoruz. Ayrıca Rabbena atina diye başladığımız ayeti Bakara 201 ayet dua deyilmi? burda da Rabbım bize bu dünyada iyilik ve güzellik ver. Ahirettede iyilik ve güzellik ver. Bizi Ateşin azabından koru.diye dua ediyoruz.
Diyorsun ya namazda Türkçe dua edilir ama süre okunmaz al sana örnek verdiğim süreler bunlar da bir dua o halde bu dualar namazda neden Türkçe okunmasın açıkla?
@@safak__ Diyanetin görüşü problemli bir görüştür. En başta sünnilik dininin kurumsal temsilcisi ve malum cemaatin etkisiyle oluşan kurumun akıl hocaları sünniliğe sıkı sıkıya bağlıyken, kendi dilinde namaz kılmalarına izin veren imam Hanefi'nin bu görüşünden bahsetmemesi çelişkidir. Sultan Murad'ın şeyhülislamından Osmanlı'da bir çok din alimine hatta Cumhuriyet dönemi karar verilirken muhalif olan alimler nedeniyle böyle bir görüş birliği olduğu doğru değildir. Kuran'ın Arapça indirilmesi , Peygamberimizin anadili olduğu için gayet doğaldır. Önce Peygamberimiz anlayacak ki başkalarına anlatsın. Ancak her milletin dili farklı. Allah da bunu bilmeyecek değil, büyük çoğunluğu daha 4 işlem yapmayı beceremezken milyarlarca insandan 2 dil öğrenmesini istemiş olabilir mi? Okuyup anlamalarını emretmiş elbette. 2 tane emir var, namazda ne söylediğini bileceksin ve Kuran okurken vurgusuyla vs. doğru düzgün okuyacaksın. Namaz kılanların kaçı bunu becerebilir? Kaç kişinin Arapça'ya dili dönüyor, kaç kişi okuduğunun anlamını öğrenmiş? Öte tarafta bakıyorsun insanların Kuran'ı anlamaması ve kendi öğrettikleri dini İslam olarak kabul etmeleri için yoğun çaba var, hatta hoca, şeyh vs. olmadan sen anlamazsın o nedenle Kuran okuman bile günah denecek seviyeye gelinmiş. İyi niyetli birkaç kişi olabilir ama çoğunluğun, insanlar Kuran'ı anlamasın kendi anlattıkları dine tabi olsunlar diye bu konuda böyle ısrarcı olduklarına eminim.
Maşallah subhanallah gerçeği haykıran ömrünü insanların dinlerini öğrenmeleri için adayan hiçbir beklentisi olmadan gece gündüz bunun için uğraşan Emre Hocamızdan RABBİMİZ razı olsun inşallah..Amin☝️
Teşekkürler, açıklamalar oldukça faydalı.
Herkes kendi dilinde istediği kadar ibadet edebilir. İster namaz kılar kendi dilinde, ister dua eder.. Emre Bey'in sadece arapça okuyunca icsellesemiyorsa meal okumali tarzinda yorumu doğru bulmuyorum. Ben arapça ezberlemek zorunda değilim. Ben kendi dilime çevirip onu okurum. Mesele Allah ile iletişim kurmak. Hâşa Allah sadece arapça dil biliyor gibi imalarda bulunan kişileri de Allah'a havale ediyorum
Emre beyi anlamamışsınız arapça okuyunca anlamıyorsanız kendi dilinizde okuyabilirsiniz diyor bunda ne var katılmadiginiz anladığınız dilde okuyun diyor
@@eyyuptensi5080 benim söylediğimi siz anlamışsınızdır, "Arapçayı anlamamisssaniz diyor" ben arapcayi anlasam bile kendi dilimde okurum onu ifade ediyorum. Emre hocadan da bunu duymak isterdim . Size ne oluyor?
Ama buket hanım siz kendi diliniz ile namaz kılarsanız bu sizin kendi başınıza kalkıştığınız bir iş olur.. namazın orijinalliğini bozmuş olursunuz, ibadetler bellidir ve değiştirilemez.. ve maalesef kendi diliniz ile kıldığınız namaz,namaz olmaz.. kurallar kişiye göre değil topluma göre belirlenir eğer dediğiniz gibi ana dil ile namaz kılınmaya izin verilseydi camiler, cemaat hatta Kabe olmazdı çünkü bunların amaçlarından biri bütün müslümanları biraraya toplamak ve kaos ortamı olmadan aynı dilde ve düzende ibadet etmek ve kaynaşmaktır… ama duayı istediğimiz dilde edebiliriz ❤
@@zehrakaraca2442 hakim olmadığınız konularda ne kadar da emin konuşuyorsunuz.. kimleri okuyor , kimleri izliyor, neye inaniyorsunuz bilmiyorum fakat arapça kutsal değildir. Namaz kul içindir. Allah her dilde ibadeti serbest bıraktığı gibi senin niyetine bakar sadece, Kur'an meali dışında başka kaynakları da bir tutarsak işler sarpa sarar.
@@buketecemaltntas1432 gerçekten çok üzgünüm siz bu gibi sahtekar hocalara inanmışsınız ama peygamber efendimizin sözlerini belli ki duymamışsınız ya da bu gibi kuranı kendi kafasından yorumlayan hocalara daha çok değer veriyorsunuz bilmiyorum,neye inandığımı sormuşsunuz tabii ki peygamberimizin anlattığı dine. Sizin fikrinizi değiştirmek bana düşmez ama yanlışa yanlış demeliydim.. iyi günler
Çok teşekkürler Emre Bey, bu konuyu çok merak ediyordum
Selamünaleyküm dualarımızı kendi dilimizde yapabiliriz ama Namazda Kur'an ve sünnete uymak mecburiyetindeyiz ayetler ve hadis ile destekli diyanetin açıklaması aşağıdadır
Namazda sûrelerin Türkçe tercümesi okunabilir mi?
Namazda sûrelerin Türkçe tercümesinin okunması caiz değildir. Konu ile ilgili olarak, Din İşleri Yüksek Kurulunun 04.12.1997 tarihinde aldığı 103 numaralı kararda şöyle denilmektedir:
Kur’an-ı Kerim’in namazda Türkçe tercümesinin okunmasına gelince:
Kur’an-ı Kerim’de “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” (Müzzemmil, 73/20) buyrulduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) de bütün namazlarda Kur’an-ı Kerim okumuş ve namaz kılmayı iyi bilmeyen bir sahabiye namaz kılmayı tarif ederken “...sonra Kur’an’dan hafızanda bulunanlardan kolayına geleni oku.” (Müslim, Salât, 45) buyurmuştur. Bu itibarla namazda kıraat yani Kur’an okumak, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır.
Bilindiği üzere Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfâzın ismidir. Sadece mana olarak değil, Resûlullah’ın (s.a.s.) kalbine lafızları (sözleri) ile indirilmiştir. Bu itibarla bu lafızlardan anlaşılan ve başka lafızlarla ifade edilen mana Kur’an değildir. Çünkü indirildiği elfâzın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana Cenab-ı Hakk’ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığı yorumdur. Oysa Kur’an kavramının içeriğinde, sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfâzı da vardır. Nitekim;
“Şüphesiz O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Rûhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuarâ, 26/192-195); “İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik...” (Tâhâ, 20/113); “Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer, 39/28); “Bu bilen bir toplum için, âyetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3) gibi tam on ayrı yerde (Yûsuf, 12/2; Ra’d, 13/37; Nahl, 16/103; Şûra, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkâf, 46/12) Kur’an’ın Arapça olduğunu ifade eden âyetlerden, sadece mananın değil, lafızlarının da Kur’an kavramının içeriğine dâhil olduğu açık ve kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki, tercümesine Kur’an denilemeyeceği ve tercümesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir.
Bilindiği üzere tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir tercüme aslının yerini tutamaz ve hiçbir tercümede her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O hâlde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı hâiz bir kitabın aslı ile tercümesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun âciz beyanı. Hiç böylesi bir tercümenin, Allah kelamının yerine konulması ve onunla aynı hükümde tutulması mümkün olur mu?
Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün Müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir.
Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Hz. Peygamberin (s.a.s.) öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz birtakım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak birtakım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Öte yandan, sayısı yüzleri aşan tercüme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve bunu herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir.
Türkçe tercüme ile namaz kılmak ve Türkçe dua etmek birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır.
Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden biri de i’cazıdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur’an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i’cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, “onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun” anlamındaki tehaddi (meydan okuma) âyetlerinden (Bakara, 2/23-24; Yûnus, 10/37-38; Hûd, 11/13; İsrâ, 17/88; Tûr, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden İsrâ suresinin 88. âyet-i kerimesinden de, Kur’an’ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercümesinin Kelâmullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyla namazda tercümesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim 1926 yılında İstanbul Göztepe Camii İmam-Hatibi Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesini okumasıyla ilgili olarak İstanbul Müftülüğü’nün 20 Mart 1926 tarih ve 92-93 sayılı yazısı üzerine, altında Atatürk tarafından göreve getirilen ilk Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin imzası bulunan 9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti kararında:
“Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’îsinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbûre mecasereti sabit olan merkûm Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri hâlini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir.
Şüphesiz bir Müslümanın en azından namazda okuduğu Kur’an-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi ve namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve bu zor da değildir. Ancak manasını anlamak, onun hidayetinden faydalanmak ve Yüce Rabbimizin emir, yasak ve öğütlerinin neler olduğunu öğrenmek için Kur’an-ı Kerim’i tercüme etmenin ve bu maksatla meal, tercüme ve tefsirlerini okumanın hükmü başka; bu tercümeleri Kur’an yerine koymanın ve Kur’an hükmünde tutmanın hükmü yine başkadır.
Namazda ve ibadet olarak Kur’an-ı Kerim, aslî lafızları ile okunur. Yüce Rabbimizin bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak maksadıyla ise, tercüme, meal ve açıklamaları okunur. Bu maksatla Kur’an-ı Kerim’in tercüme, meal ve açıklamalarını okumak da çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir.
kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/145/namazda-surelerin-turkce-tercumesi-okunabilir-mi-
Bu konuda size katilmiyorum.hangi dil basja bir dile TAM olarak cevrilebilir.sanirim ki siz hiç yabanci dil bilmiyorsunuz.
Bana HAMD in tam turkce karşiligini verebilir misiniz?
Insanimiź herşeye vakit buluyor da arapcaya mi vakit bulamiyor.isterse bulur.olabilir bazi harfleri zor telaffuz eder ama hic olmazsa ugraşir , onemser
Hamd; övgü demektir. Muhammed; övülmüş olan demektir.
@@thegraywolf1048 teşeķkurler .hamď: övgü , teşeķkur , yüceltmek demek .ama hangisi hamd' ı tam anlatır.Biz sadece Yaratanımıza hamd ederiz.insanlara hamď edemeyız.bu lafız Rabbimize ozeldir.başka hic bir yabancı kelime , hamd ' ı tam olarak açıklayamaz.boyle pek çok lafız var Kur' animizda.bu nedenle Ibadet dili orjinal Kur ' an dili olmali ama duani , tovbeni (ki arapcada tevbe ' dir asli )istedigin dilde yapabilirsin
@@turkaybilisik9927 İnsanları övebiliyor olmamız Allah'ı överken, insanları övdüğümüz gibi öveceğiz anlamı taşımaz. Kelime kullanıldığı yere göre anlam kazanır, önemli olan anlamdır. Sen hangi anlamı kastediyorsan önemli olan odur.
Namaz ; duadır. Duanın dili olmaz .Allah her dili bildiğine göre, dil ayrımı yapmak saçma. Herkes anadilinde ibadet etmeli ki huşu içinde olabilsin,Rabbimizin bizden istedigi ibadet esnasinda huşu içinde, gönül ve kalp odaklı, içten, ibadet etmemiz ve bu; ne dedigini bilmeden olmuyor .Bu şekilde ki dua sadece telaffuzdur.
Herkes anadilinde namaz kılarsa kaos ortamı oluşur ve namazlarımız başkalaşır dinimizin en önem verdiği şey ise birlik beraberlik ve ırk farketmeksizin tek vücut olmaktır.. cemaat şuru kaybolur.. namazı ana dilimiz ile kılmak yerine okuduğumuz surelerin ne dediğini öğrensek anlayarak okusak sorun ortadan kalkar, tembelliğimize kılıf uydurup namazı değiştirmeye kalkmasın kimse LÜTFEN!?
@@zehrakaraca2442 Allah a şükür ki tembellik etmeyip namaz süreleri diye geçen sürelerin tümünün Mealini ezberledim ve namazlarımı Türkçesini okuyarak kılıyorum ayrica Kur'an i kerim in icinde bircok dua var onlari da ezberledim ve namazlarim da okuyorum.Rabbim kabul etsin cümlesi ile birlikte.Kur anın hiçbir ayetinde şu dil ile bu dil ile okuyun,kılın demez",Kur'an dan kolayiniza geleni" okuyun der. Düşünün; hiç bir şekilde ezber yapamayan, Arapça ya da başka bir lisana dili dönmeyen biri ne yapacak? Namaz kılıp ibadet etmeyecek mi? Din de zorlama yoktur,dinimiz kolaylaştırır, zorlaştırmaz.
@@zeynepmendi6439 maalesef bu konuda eksik bilginiz var size kızmıyorum ama bu hoca gibi görünen sahtekarlara kızıyorum çünkü sizde onlara güvenip bunu yapıyorsunuz ama yanlışa yanlış demeliyiz namazı biz icat etmedik o yüzden biz değiştiremeyiz tembellikten kastım Arapça zor geliyor diyip kolaya kaçanlara… Türkçe ezberleyebiliyorsanız pekala Arapça da ezberleyebilirsiniz. Ve dinde zorlama yoktur hadisi şerifini yanlış yorumluyoruz peygamber efendimiz (sav) bu sözü inanmayanlar için söylemiştir yani onları din değiştirmek için zorlamayın anlamında.. peki madem namazı eğer Türkçe kılıyorsanız nasıl camiye gidip cemaat olacaksınız veya hac ? müslümanlar için farz olan ibadetlerimizden biri Kabeye onlarca ülkeden insanlar geliyor nasıl beraber düzen içinde olabilirsiniz, herkes kendi dilin de namaz kılarsa oluşabilecek kaos mantıklı geliyor mu size… inshallah bir gün kutsal toprakları ziyaret etmek nasip olur size ne demek istediğimi o zaman daha iyi anlarsınız.. Allah insanları ırk farketmeksizin aynı çatı altında toplamak ve tek vücut halinde ibadet etmemizi istiyor,gruplaşmayı değil 💐🤍
@@zehrakaraca2442 Hoca gibi görünen sahtekar lafı hiç yakışmadı. Özür dinlemenizi ya da Sözünüzü geri almanızı öneririm. Bura da önemli olan kalp kırmadan bazı şeyleri açığa kavusturmaktir görüşüne katılmıyor olabilirsiniz ama bu size hakaret etme hakkı vermez.Merak ettim ana dili ile ibadet etmenin neyi kaos oluşturur.Ayrica sizin yanıldığınız şey de Arapçayı kutsallastirmaniz.Arapca kutsal bir dil değildir. O günkü toplum Arap toplumu olduğu ve anlayabilmeleri için Kuran Arapça inmiştir. Kutsal olan Kur an ayetleridir.Her dilde anlaşılması zor ise nasıl evrensel bir din oluyor İslam dini peki? Ve peygamberimiz tüm insanlığa gönderiliyor.Ummet dediğiniz şey sadece Müslüman olanlar değil tüm insanlıktır. Madem dualar kendi dilinde edilemez ve anlaşılamaz ise neden Allah bir sürü dil yarattı. Neyse herkes bildiği yolda gitsin sonuçta Rabbimize döneceğiz ve o bize yapıp etmiş olduklarımızı haber verecektir.Ama kalp kırmadan!!Selametle.
@@zeynepmendi6439 ben hakaret etmedim doğruyu söylüyorum hırsıza hırsız demek hakaret olur mu ? eğer ki yanlış bilgiyi bile bile yayıyorsa bu kişi nasıl hoca olabilir benim için sahtekardır ve kuran peygamberimize indi o yüzden ondan dinlemek ve onun yaptığı gibi yapmak gerekmez mi?? Ama bu dinlediğiniz hoca peygamberimizin söylediklerini yok sayıyor ama Allah kuran da buyuruyor ki “Peygamber size her ne getirirse onu alın, sizi neden menederse ondan da sakının.” (Haşir, 59/7)
Namaz da kuran ayetleri okuruz, mesele Türkçe, İngilizce, Arapça değildir mesele namazda kuranı orijinaliğini bozmadan okuyarak kılmaktır, diğer ibadetler serbest istediğiniz dil de dua edebiliriz🫶🏻🫶🏻😌
Emre hocanın zikr ettiği 4:43'e ilaveten Musa (a.s.)' gelen Namaz emri de önemli. Acaba Musa Peygamber hangi dilde namazını eda etti? Veya diğer bütün kavimlere yollanan peygamberler ve kavimleri? Hepsi arapça mı kıldı? Kitapları arapça mıydı?
Diyanet Meali:
20.14 - Şüphe yok ki ben Allah'ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.
Selamünaleyküm dualarımızı kendi dilimizde yapabiliriz ama Namazda Kur'an ve sünnete uymak mecburiyetindeyiz ayetler ve hadis ile destekli diyanetin açıklaması aşağıdadır
Namazda sûrelerin Türkçe tercümesi okunabilir mi?
Namazda sûrelerin Türkçe tercümesinin okunması caiz değildir. Konu ile ilgili olarak, Din İşleri Yüksek Kurulunun 04.12.1997 tarihinde aldığı 103 numaralı kararda şöyle denilmektedir:
Kur’an-ı Kerim’in namazda Türkçe tercümesinin okunmasına gelince:
Kur’an-ı Kerim’de “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” (Müzzemmil, 73/20) buyrulduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) de bütün namazlarda Kur’an-ı Kerim okumuş ve namaz kılmayı iyi bilmeyen bir sahabiye namaz kılmayı tarif ederken “...sonra Kur’an’dan hafızanda bulunanlardan kolayına geleni oku.” (Müslim, Salât, 45) buyurmuştur. Bu itibarla namazda kıraat yani Kur’an okumak, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır.
Bilindiği üzere Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfâzın ismidir. Sadece mana olarak değil, Resûlullah’ın (s.a.s.) kalbine lafızları (sözleri) ile indirilmiştir. Bu itibarla bu lafızlardan anlaşılan ve başka lafızlarla ifade edilen mana Kur’an değildir. Çünkü indirildiği elfâzın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana Cenab-ı Hakk’ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığı yorumdur. Oysa Kur’an kavramının içeriğinde, sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfâzı da vardır. Nitekim;
“Şüphesiz O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Rûhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuarâ, 26/192-195); “İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik...” (Tâhâ, 20/113); “Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer, 39/28); “Bu bilen bir toplum için, âyetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3) gibi tam on ayrı yerde (Yûsuf, 12/2; Ra’d, 13/37; Nahl, 16/103; Şûra, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkâf, 46/12) Kur’an’ın Arapça olduğunu ifade eden âyetlerden, sadece mananın değil, lafızlarının da Kur’an kavramının içeriğine dâhil olduğu açık ve kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki, tercümesine Kur’an denilemeyeceği ve tercümesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir.
Bilindiği üzere tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir tercüme aslının yerini tutamaz ve hiçbir tercümede her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O hâlde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı hâiz bir kitabın aslı ile tercümesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun âciz beyanı. Hiç böylesi bir tercümenin, Allah kelamının yerine konulması ve onunla aynı hükümde tutulması mümkün olur mu?
Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün Müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir.
Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Hz. Peygamberin (s.a.s.) öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz birtakım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak birtakım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Öte yandan, sayısı yüzleri aşan tercüme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve bunu herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir.
Türkçe tercüme ile namaz kılmak ve Türkçe dua etmek birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır.
Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden biri de i’cazıdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur’an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i’cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, “onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun” anlamındaki tehaddi (meydan okuma) âyetlerinden (Bakara, 2/23-24; Yûnus, 10/37-38; Hûd, 11/13; İsrâ, 17/88; Tûr, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden İsrâ suresinin 88. âyet-i kerimesinden de, Kur’an’ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercümesinin Kelâmullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyla namazda tercümesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim 1926 yılında İstanbul Göztepe Camii İmam-Hatibi Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesini okumasıyla ilgili olarak İstanbul Müftülüğü’nün 20 Mart 1926 tarih ve 92-93 sayılı yazısı üzerine, altında Atatürk tarafından göreve getirilen ilk Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin imzası bulunan 9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti kararında:
“Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’îsinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbûre mecasereti sabit olan merkûm Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri hâlini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir.
Şüphesiz bir Müslümanın en azından namazda okuduğu Kur’an-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi ve namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve bu zor da değildir. Ancak manasını anlamak, onun hidayetinden faydalanmak ve Yüce Rabbimizin emir, yasak ve öğütlerinin neler olduğunu öğrenmek için Kur’an-ı Kerim’i tercüme etmenin ve bu maksatla meal, tercüme ve tefsirlerini okumanın hükmü başka; bu tercümeleri Kur’an yerine koymanın ve Kur’an hükmünde tutmanın hükmü yine başkadır.
Namazda ve ibadet olarak Kur’an-ı Kerim, aslî lafızları ile okunur. Yüce Rabbimizin bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak maksadıyla ise, tercüme, meal ve açıklamaları okunur. Bu maksatla Kur’an-ı Kerim’in tercüme, meal ve açıklamalarını okumak da çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir.
kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/145/namazda-surelerin-turkce-tercumesi-okunabilir-mi-
Hocam kimin mealine göre okuyacagiz herkes farklı birşey okumuş olmaz mı böyle bir durumda ?
Anlam önemli, farklı meallerden farklı anlam çıkmıyor. Tutarsız bir şey görürsen öbür meallere bakarsın, tutarlı olanı takip edersin.
kılınabilir mi şeklinde yazılır
ya bence arapça kılarken icinizden de turkcesini düşünün veya kildiktan sonra hemen meallerine bakın ne okuduysaniz gitgide namazda kildikca arapcasini okurken akliniza turkcesi gelir zamanla
Müzzemmil 20. ayette ; ''Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını, üçte birini ibadetle geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir grubun da (böyle yaptığını) rabbin elbette bilir. Gece ve gündüzü belirleyen ancak Allah’tır. O, sizin (istenen) vakti tesbit edemeyeceğinizi bilmektedir. Bu yüzden de sizi bağışlamıştır. ARTIK KURANDAN KOLAYINIZA GELENİ OKUYUN. Allah bilmektedir ki içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah’ın lutfundan rızık aramak üzere yeryüzünde yol tepecek, diğerleri de Allah yolunda çarpışacaktır. O HALDE ONDAN( KURANDAN) KOLAYINIZA GELENİ OKUYUN. Namazı kılın, zekâtı ödeyin, Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; işte bu daha iyidir ve mükâfatı daha büyüktür. Allah’tan bağışlanmayı dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı çok esirgeyicidir. ''
Rabbimiz; ''Kurandan kolayınıza geleni okuyun buyuruyor '' Bu emir aynı ayette iki kez tekrar edilmektedir. Arap dilindeki bazı KELİMELERİN TAM KARŞILIĞINI ifade edecek Türkçe kelimelerin olmadığından haberiniz vardır, sanırım.
Allah cc her millet namaz kılarken kendi dilinde DUA EDEBİLİR, KURAN MEALİ OKUYABİLİR demeyi bilmiyor muydu !
Mesela siz namaz kılarken hangi meali okuyorsunuz; Abdülaziz Bayındırın mealini mi, Edip Yükselin mealini mi, Elmalılının mealini mi, Ya da Diyanetin mealini mi yoksa Mustafa Öztürkün ya da başka birinin mealini mi?
Hiçbir mealde ayetlerin birbiriyle aynı anlamda olmadığı, birnin ak dediğine diğerlerinin kara dediği bir mealler çeşitliliğini düşünün!
Böyle bir durum söz olduğu halde SİZ NASIL OLUR DA BUNDAN HABERSİZMİSCESİNE İNSAN KENDİ DİLİNDE MEAL OKUYABİLİR DİYE BEYANDA BULUNURSUNUZ!
Size göre Allah cc FARKLI ANLAMLAR VERİLEN AYETLERİ İHTİVA EDEN MEALLERLE KENDİSİNE İBADET EDİLMESİNE RAZI OLUR MU? Bu hususta deliliniz nedir, bu konuda açıklama yapmak ihtiyacı hissetmiyor musunuz? Başkalarını haklı olarak delilleri olmaması nedeniyle eleştirirken aynı şekilde davranmak bir ilim adamına yakışır mı?!
Sizin ilim adamı anlayışınız bu mudur?
Ayetin hitap ettiği Peygamberimiz ve çevresinde gece boyu ibadetle geçiren ve anadili Arapça olanlar. Arapça'da tam karşılığını bulamadığımız kelimeler olması onları anlayamayacağımız anlamına gelmez. Kendi dilimizde anladığımızı ifade ederken başka kelime kullanırız evet ama maksat aynı anlamı vermektir. Aynı anlamı vermez demek hiledir. Aynı anlamı veremiyorsan, sen anlamıyorsun, gel ben sana anlatırım demektir ki kafana göre istediğini anlatma fırsatı bulursun. Allah ne dediğinizi bilene kadar namaza yaklaşmayın diyor, mealini okuyup anlaman için daha ne desin? Meallerde birinin ak dediğine diğeri kara demiyor, kimisi üstü örtülü veya akı anlatırken pamuk beyazıyla yumurta beyazı olarak ifade ediyor, kömür karası demiyor. İnsan meal okuyabilir değil, mutlaka okumak mecburiyetindedir. Allah söylediklerinin anlaşılması için kitap indirmiş, ayetler apaçıktır. Arapçayı anadilin gibi öğrenmeden bunu yapmanın yolu yoktur. Birçoğu 4 işlem dahi yapamayan insanlardan Allah 2. dili anadili gibi öğrenmesini beklememiştir, öyle değil mi? Allah'ın razı olmaması için mantıklı bir sebep yok, bırakın başka dilde konuşulanı, Allah kalplerde olanı dahi bilen bir varlıktır. Allah'la insanın arasına dil problemi ve başka engeller sokmak ard niyetlidir, hangi ard niyetler olduğu da gayet bellidir.
Hangi dilde olursa olsun BİR METİN BAŞKA BİR DİLE ÇEVRİLDİĞİNDE, İÇERDİĞİ ANLAMLARDA KAYMALAR OLUR ve YAZILDIĞI DİLDE TAŞIMIŞ OLDUĞU ANLAMI ASLA TAŞIMAZ.
Çeviri olmadan yabancı bir dil öğrenemezsin, öğrenemezsen de yabancı biriyle anlaşamazsın. Ama insanlar anlaşıyor, demek ki oluyormuş.
Selamünaleyküm dualarımızı kendi dilimizde yapabiliriz ama Namazda Kur'an ve sünnete uymak mecburiyetindeyiz ayetler ve hadis ile destekli diyanetin açıklaması aşağıdadır
Namazda sûrelerin Türkçe tercümesi okunabilir mi?
Namazda sûrelerin Türkçe tercümesinin okunması caiz değildir. Konu ile ilgili olarak, Din İşleri Yüksek Kurulunun 04.12.1997 tarihinde aldığı 103 numaralı kararda şöyle denilmektedir:
Kur’an-ı Kerim’in namazda Türkçe tercümesinin okunmasına gelince:
Kur’an-ı Kerim’de “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” (Müzzemmil, 73/20) buyrulduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) de bütün namazlarda Kur’an-ı Kerim okumuş ve namaz kılmayı iyi bilmeyen bir sahabiye namaz kılmayı tarif ederken “...sonra Kur’an’dan hafızanda bulunanlardan kolayına geleni oku.” (Müslim, Salât, 45) buyurmuştur. Bu itibarla namazda kıraat yani Kur’an okumak, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır.
Bilindiği üzere Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfâzın ismidir. Sadece mana olarak değil, Resûlullah’ın (s.a.s.) kalbine lafızları (sözleri) ile indirilmiştir. Bu itibarla bu lafızlardan anlaşılan ve başka lafızlarla ifade edilen mana Kur’an değildir. Çünkü indirildiği elfâzın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana Cenab-ı Hakk’ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığı yorumdur. Oysa Kur’an kavramının içeriğinde, sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfâzı da vardır. Nitekim;
“Şüphesiz O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Rûhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuarâ, 26/192-195); “İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik...” (Tâhâ, 20/113); “Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer, 39/28); “Bu bilen bir toplum için, âyetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3) gibi tam on ayrı yerde (Yûsuf, 12/2; Ra’d, 13/37; Nahl, 16/103; Şûra, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkâf, 46/12) Kur’an’ın Arapça olduğunu ifade eden âyetlerden, sadece mananın değil, lafızlarının da Kur’an kavramının içeriğine dâhil olduğu açık ve kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki, tercümesine Kur’an denilemeyeceği ve tercümesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir.
Bilindiği üzere tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir tercüme aslının yerini tutamaz ve hiçbir tercümede her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O hâlde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı hâiz bir kitabın aslı ile tercümesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun âciz beyanı. Hiç böylesi bir tercümenin, Allah kelamının yerine konulması ve onunla aynı hükümde tutulması mümkün olur mu?
Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün Müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir.
Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Hz. Peygamberin (s.a.s.) öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz birtakım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak birtakım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Öte yandan, sayısı yüzleri aşan tercüme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve bunu herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir.
Türkçe tercüme ile namaz kılmak ve Türkçe dua etmek birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır.
Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden biri de i’cazıdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur’an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i’cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, “onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun” anlamındaki tehaddi (meydan okuma) âyetlerinden (Bakara, 2/23-24; Yûnus, 10/37-38; Hûd, 11/13; İsrâ, 17/88; Tûr, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden İsrâ suresinin 88. âyet-i kerimesinden de, Kur’an’ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercümesinin Kelâmullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyla namazda tercümesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim 1926 yılında İstanbul Göztepe Camii İmam-Hatibi Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesini okumasıyla ilgili olarak İstanbul Müftülüğü’nün 20 Mart 1926 tarih ve 92-93 sayılı yazısı üzerine, altında Atatürk tarafından göreve getirilen ilk Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin imzası bulunan 9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti kararında:
“Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’îsinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbûre mecasereti sabit olan merkûm Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri hâlini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir.
Şüphesiz bir Müslümanın en azından namazda okuduğu Kur’an-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi ve namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve bu zor da değildir. Ancak manasını anlamak, onun hidayetinden faydalanmak ve Yüce Rabbimizin emir, yasak ve öğütlerinin neler olduğunu öğrenmek için Kur’an-ı Kerim’i tercüme etmenin ve bu maksatla meal, tercüme ve tefsirlerini okumanın hükmü başka; bu tercümeleri Kur’an yerine koymanın ve Kur’an hükmünde tutmanın hükmü yine başkadır.
Namazda ve ibadet olarak Kur’an-ı Kerim, aslî lafızları ile okunur. Yüce Rabbimizin bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak maksadıyla ise, tercüme, meal ve açıklamaları okunur. Bu maksatla Kur’an-ı Kerim’in tercüme, meal ve açıklamalarını okumak da çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir.
kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/145/namazda-surelerin-turkce-tercumesi-okunabilir-mi-
Şu sorular sünniler için👇
Lütfen şu 13 sorumu cevaplandıran bir insan olursa çok mutlu olurum.
1. Allah'ın sonuncu Resulü olan Muhammed'e VEHİ olarak inmiş sonuncu din kitabının ismi Kur'an-ı Kerim'dir, Allah resulü Muhammed'e VEHİ olarak başka bir dini kur'anlar indirildi mi???
2. Allah Resulü Muhammed HÖKÜM ve FETVAyi Kur'an'la mı verdi, yoksa Allah Resulü Muhammed kendinden uydurarak (HÖKÜM ve FETVA) verdi???
3. Allah Resulü Muhammed Kur'an-ı Kerim'e aykırı ve çekişmeli bir söz söyliyerek HÖKÜM ve FETVA VERDİ mi???
4. Allah resulü Muhammed'in kur'an-ı Kerim'den başka bir sünneti oldu mu???
5. Allah Rasulu Muhammed Kur'an'dan başka bir sunna kitablarına tabi oldu mu???
6. Allah Resulü Muhammed İslam dinini insanlara Kuran'dan başka bir kitapla tebliğ etti mi???
7. Allah Resulü Muhammed kendi sözünü Kur'an'a katarak şu da dindir şu da Allahtandır deye insanlara tebliğ etti mi???
8. Allah Resulü Muhammed'in herhangi bir mezhebi ve ya firkasi oldumu???
9. Allah Resulü Muhammed herhangi bir mezhep ve firka yarattı mı???
Mesela👉sünnü, şia, vehabi, selafi, sufi, alavi, hqseyni v.s kibi
10. Allah Resulü Muhammed Müslümanlara herhangi bir mezhep yaratmayı ve ya mezheplere ayrılmayı söyledi mi???
11. Allah Resulü Muhammed mezhepsiz Din olmaz söyledi mi???
12. Lütfen bir kimse beni anlatabilir mi? sünni, şia, vahabi kendilerine müselman diyorlar ama 99,99% sünni, şia, vahabi Allah'ın kitabını bilmiyor. Kur'an-ı Kerim'de ne yazıldığını hiç farkında değiller.. Bu neden böyle???
13. Lütfen söylermisiniz şu Kur'an-ı Kerim ayetleride sünneResulullah kelmesi var mı???👇👇👇
2:104
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَقُولُوا رَاعِنَا وَقُولُوا انْظُرْنَا وَاسْمَعُوا ۗ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ
3:32
قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ ۖ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
4:13
تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ ۚ وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ وَذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
8:1
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْأَنْفَالِ ۖ قُلِ الْأَنْفَالُ لِلَّهِ وَالرَّسُولِ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْ ۖ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ
8:20
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنْتُمْ تَسْمَعُونَ
8:24
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ ۖ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
8:46
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ ۖ وَاصْبِرُوا ۚ إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
24:54
قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ ۖ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ ۖ وَإِنْ تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا ۚ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
33:31
وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا
33:33
وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَىٰ ۖ وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا
49:14
قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا ۖ قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَلَٰكِنْ قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ ۖ وَإِنْ تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُمْ مِنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
58:13
أَأَشْفَقْتُمْ أَنْ تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ ۚ فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
59:7
مَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَىٰ فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاءِ مِنْكُمْ ۚ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Özel olarak 13 soru sordum ve NET olarak cevaplar bekliyorum lütfen. Şu 13 sorularıma numaralarla NET olarak cevap verin, bekliyorum👈
Lütfen şu videoyu izleyin.👇👇👇👇
m.th-cam.com/video/oH3DuUBkQtk/w-d-xo.html
Sünni değilim ama 1. soru yanlış bir soru. Diğer peygamberler vasıtasıyla da kitap indi ama o kitapların isimleri başka, bu nedenle Kuranlar diye sorulması yanlış. Hükmü elbette Kuran ile verdi, Kuran hükmü gelmemiş olan konularda yanlış yaptığı yerlerde de ayetlerle uyarılıp düzeltildi. Başka sünneti olmadı ama din kuralı olmayacak konularda yani sakal bırakma, oturarak su içme vs. gibi şeyler bu sünnete katılarak ve tarih boyu birçok hile ile sünnet uydurarak konu manüple edildi. Kendi sözünü din olarak tebliğ etmesi de başka bir yanlış soru, zaten Kuran'ı din olarak tebliğ etmiş, bunun dışında Kuran'a uygun emirleri ve söyledikleri zaten Kuran'a uygun olduğu için dine dahil, buradaki fark Kuran değişmeden geldiği halde söylediği iddia edilen hadisleri gerçekten söyleyip söylemediği, çünkü güvenilir dense de bu kayıtlar Kuran gibi bir mushaf halinde değildir, birçoğu hilelidir, çarpıtmadır, Kuran'a uygun olanlar ise zaten her halükarda dinin içerisinde sayılır. Mezhebi fırkası olmadı, yaratmadı, tebliğ dışında İslam'ı yaymakla uğraştı. Mezhep olması için bir bölünme gerekir, Peygamber zamanında tek otorite Peygamber olduğu için de mezhep olması imkansızdır, olmayan bir şeye de mezhepsiz din olmaz diyemezdi. Kuran işlerine gelmediği için uzak duruyorlar, insan yapısı gereği çıkarcıdır, açgözlüdür, tembeldir, çıkarlarını ön planda tutar, Kuran'da insanın bu yönlerini sınırlayan emirler vardır, bu nedenle işlerine gelmez, Kuran yerine işlerine gelecek kurallara sarılırlar. Bu nedenle mezheplerde olsun, tarikatlarda olsun, insanların bu ihtiyacına cevap veren, İslami kuralların çarpıtılmasıyla oluşmuş kurallara sarılırlar.
Hz Adem den bu yana namaz secde vardır
Esselamu aleykum
Duanizi turkce yapabilirsiniz ama ibadette hayırrr.
Ve aleyküm selam doğru söylüyorsunuz
İbadetimi anadilimde yapamayacağıma dair bir ayet veya sahih hadis gösterir misiniz?
@@cuneyd5901 sen , bana demek istiyorsun ki Istiklal marşimi ben ingilizce okurum .okumama engel var mi ? gibi biŕ şey
Kaynak ?
@@turkaybilisik9927 evet okuyabılırsın
valla türkçe ne kadar dua ettiysem allah belamı verdi😊kaç kere dedim ya rabbi ben niye derdimi anlatamıyorum ne zaman ki allahın kuranda peygamberlere tavsiye ettiği dualarla dua ettim hamdolsun hayatımda önemli şeyler oldu.tabiki allah ettiğimiz türkçe duaları anlyor ama biz yanlş ifade edip zihnimizi o yanlşa koşullyorz.
Amma sallamışsın
bence ayetleri arapça okumamız doğrudur. çünkü mealde yanlışlık olur ve sapmalara neden oluruz ve en büyük sorunda hangi meale göre okuyacaksın. dua etmede zaten kendi dilini kullan. camilerde bile arapça edilen dualara karşıyım. çünkü neye amin dediğimi bilmiyorum.
Neye amin dediğini bilmekten çekiniyorsun da Allah'a ne söylediğini bilmemekten mi çekinmiyorsun? 50 tane meal varsa 50 sini de oku zaten farklı kelimeleri kullansalar da aynı anlamı veriyorlar. ak dediğini kara olarak anlıyorsan anlama veya anlamak istememe problemi var demektir.
Israr ile Namazı Türkçe kılacağım diyenlere, kılamazsınız çünkü okuduğumuz surelerde tam türkçe kelime karşılığı olmayanlar var, nasıl kılacaksınız merak ettim doğrusu?
Bir zahmet namaz surelerinin anlamını öğrenin çok mu zor nedir bu zorlama?
Anlamadığım nokta şu: Türkçe’ye çeviremiyorsak arapçayı bilmemiz gerekmez mi? Arapçayı biliyor muyuz? Diyelim ki anlamını öğreneceğiz. O anlamı da Türkçe okuyup anlamıyor muyuz? Yani arapçasını okurken anladığımızı Türkçe’den anlıyoruz zaten. Peki son olarak bir düşünelim bakalım kaçımız okuduğumuz Fatiha sûresinin anlamını biliyoruz. Çoğumuz 10 saniye içinde Fatiha sûresini okuyor.
Bu argümanlara şöyle bir örnek vermek istiyorum o zaman sen sureyi okurken dilinin uymadığı dönmediği yerler olabiliyor aynı kapıya çıkmıyor mu? evet çıkıyor
Müslümanların inandığı Allah bütün dilleri hatta kalplerden geçeni biliyor o nedenle dert etme. Karşılığında kullandığın kelimeyi zaten aynı anlamı vermek için kullanıyorsun. Hadi kafası çalışıp emek harcayan bir grup insan anlamını öğrendi, peki Arapça okurken doğru düzgün okuyabiliyorlar mı, dilleri dönüyor mu sanıyorsun? Bebeklikten beri gırtlak bile farklı gelişiyor, vurguları ayrı zorluk, yazılışı bile ters yönde, 4 işlem yapamayan onca insandan bunu mu becermesini istiyorsun? Bunlar şekilcilerin işleri, Allah kılla tüyle, parmağın ileri mi bakmış çapraz mı bunlara bakıyorsa ben yanarım, yok eğer söylediğinin anlamına kalbinden geçene, ne yaptığına bakıyorsa da bu şekilciler yanar.
Hiçbir meal kuranın aslının yerine geçmediği için namazda kuran yerine okunmaz
Anlam ve kelime farklı ama ilişkili şeyler. Bunu okurken kelimeleri harfleri görüyorsun anacak önemli olan onların anlamıdır.
Ben 4 rekatlik namazda, ilk iki rekatı Türkçe, kalan iki rekatı arapça kılıyorum.
Selamünaleyküm dualarımızı kendi dilimizde yapabiliriz ama Namazda Kur'an ve sünnete uymak mecburiyetindeyiz ayetler ve hadis ile destekli diyanetin açıklaması aşağıdadır
Namazda sûrelerin Türkçe tercümesi okunabilir mi?
Namazda sûrelerin Türkçe tercümesinin okunması caiz değildir. Konu ile ilgili olarak, Din İşleri Yüksek Kurulunun 04.12.1997 tarihinde aldığı 103 numaralı kararda şöyle denilmektedir:
Kur’an-ı Kerim’in namazda Türkçe tercümesinin okunmasına gelince:
Kur’an-ı Kerim’de “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” (Müzzemmil, 73/20) buyrulduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) de bütün namazlarda Kur’an-ı Kerim okumuş ve namaz kılmayı iyi bilmeyen bir sahabiye namaz kılmayı tarif ederken “...sonra Kur’an’dan hafızanda bulunanlardan kolayına geleni oku.” (Müslim, Salât, 45) buyurmuştur. Bu itibarla namazda kıraat yani Kur’an okumak, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır.
Bilindiği üzere Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfâzın ismidir. Sadece mana olarak değil, Resûlullah’ın (s.a.s.) kalbine lafızları (sözleri) ile indirilmiştir. Bu itibarla bu lafızlardan anlaşılan ve başka lafızlarla ifade edilen mana Kur’an değildir. Çünkü indirildiği elfâzın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana Cenab-ı Hakk’ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığı yorumdur. Oysa Kur’an kavramının içeriğinde, sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfâzı da vardır. Nitekim;
“Şüphesiz O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Rûhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuarâ, 26/192-195); “İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik...” (Tâhâ, 20/113); “Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer, 39/28); “Bu bilen bir toplum için, âyetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3) gibi tam on ayrı yerde (Yûsuf, 12/2; Ra’d, 13/37; Nahl, 16/103; Şûra, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkâf, 46/12) Kur’an’ın Arapça olduğunu ifade eden âyetlerden, sadece mananın değil, lafızlarının da Kur’an kavramının içeriğine dâhil olduğu açık ve kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki, tercümesine Kur’an denilemeyeceği ve tercümesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir.
Bilindiği üzere tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir tercüme aslının yerini tutamaz ve hiçbir tercümede her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O hâlde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı hâiz bir kitabın aslı ile tercümesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun âciz beyanı. Hiç böylesi bir tercümenin, Allah kelamının yerine konulması ve onunla aynı hükümde tutulması mümkün olur mu?
Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün Müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir.
Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Hz. Peygamberin (s.a.s.) öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz birtakım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak birtakım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Öte yandan, sayısı yüzleri aşan tercüme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve bunu herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir.
Türkçe tercüme ile namaz kılmak ve Türkçe dua etmek birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır.
Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden biri de i’cazıdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur’an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i’cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, “onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun” anlamındaki tehaddi (meydan okuma) âyetlerinden (Bakara, 2/23-24; Yûnus, 10/37-38; Hûd, 11/13; İsrâ, 17/88; Tûr, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden İsrâ suresinin 88. âyet-i kerimesinden de, Kur’an’ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercümesinin Kelâmullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyla namazda tercümesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim 1926 yılında İstanbul Göztepe Camii İmam-Hatibi Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesini okumasıyla ilgili olarak İstanbul Müftülüğü’nün 20 Mart 1926 tarih ve 92-93 sayılı yazısı üzerine, altında Atatürk tarafından göreve getirilen ilk Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin imzası bulunan 9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti kararında:
“Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’îsinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbûre mecasereti sabit olan merkûm Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri hâlini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir.
Şüphesiz bir Müslümanın en azından namazda okuduğu Kur’an-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi ve namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve bu zor da değildir. Ancak manasını anlamak, onun hidayetinden faydalanmak ve Yüce Rabbimizin emir, yasak ve öğütlerinin neler olduğunu öğrenmek için Kur’an-ı Kerim’i tercüme etmenin ve bu maksatla meal, tercüme ve tefsirlerini okumanın hükmü başka; bu tercümeleri Kur’an yerine koymanın ve Kur’an hükmünde tutmanın hükmü yine başkadır.
Namazda ve ibadet olarak Kur’an-ı Kerim, aslî lafızları ile okunur. Yüce Rabbimizin bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak maksadıyla ise, tercüme, meal ve açıklamaları okunur. Bu maksatla Kur’an-ı Kerim’in tercüme, meal ve açıklamalarını okumak da çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir.
kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/145/namazda-surelerin-turkce-tercumesi-okunabilir-mi-
Internetten kopyalayıp yapistirinca kendini bir şey mi sandın Şafak
Sen nasıl garantici bir adamsın kardeşim. Tebrik ederim. :D
Emre beyin çok düşüncesini kabul ederim. Ancak, bu fikrine katılmıyorum
Nesrin hanım, korkma, mesela bir Çinli 60 yaşında Müslüman olsa ona namaz farz olacakmı, tabiki olacak, eeeeee 60 yaşındaki bir insan hangi süreyi ezberleyip nasıl kılacak mesala ben 64 yaşındayım yeni bir sure ezberlemeyi beceremiyorum,,bilmem anlatabildim mi
Mantığa uyğun konuşuyor
@@muhsincolakk9247 ama Türkçesi ni ezberliye biliyorsunuz değil mi demek ki sorun yok, Arapçayı da çok kolay ezberlersiniz ibadet bizim insiyatifimizde değildir nasıl ki dünya için çalışır çabalar para kazanırız ahiret için de aynı çaba sergilenmeli… ve yüce rabbimiz diyor ki “ elbette her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” ana dil ile namaz olmaz dini gerçek anlamda araştıran herkes bunu bilir bu hoca gibi görünenlere inanmayın
@@muhsincolakk9247 Türkçesini ezberleyen insan Arapçasınıda ezberler
@@zehrakaraca2442 Hangi ayette geçiyor bu
Yaratan Rabbinin ibadetleri nasıl makbul edeceğinede "hoca" karar vermeye başladı. 🤔🤔🤔 Şeytanın okadar vesvesesi bitmiş gibi bide hocalar çıktı.
👏👏👏👏🙏🙏🙏🙏💐
Kuranın anlaşılması için başka dile çevrilmesi başka bir şeydir, Namazda herkesin kendi dilinde duygularını içinden geldiği gibi söylemesi başka bir şeydir. Allah cc, Kurandan kolayınıza geleni okuyun dediği halde, Allah sınır koymamış diyorsunuz! Dürüst davranın!
Kuranın ayetlerini tahrif etmeyin!
Kuran ayetlerini bağlamından koparıp kullanmayın. Bu bir hilededir. O ayetin geçtiği yerde gece ibadetinden bahsediliyor, insanları zorlayan gece ibadetini kolaylaştırmak için söylenmiş bir ayet.
geçici olarak izin verilmiş o kadar🙁🙁🙁
Selamünaleyküm dualarımızı kendi dilimizde yapabiliriz ama Namazda Kur'an ve sünnete uymak mecburiyetindeyiz ayetler ve hadis ile destekli diyanetin açıklaması aşağıdadır
Namazda sûrelerin Türkçe tercümesi okunabilir mi?
Namazda sûrelerin Türkçe tercümesinin okunması caiz değildir. Konu ile ilgili olarak, Din İşleri Yüksek Kurulunun 04.12.1997 tarihinde aldığı 103 numaralı kararda şöyle denilmektedir:
Kur’an-ı Kerim’in namazda Türkçe tercümesinin okunmasına gelince:
Kur’an-ı Kerim’de “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” (Müzzemmil, 73/20) buyrulduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) de bütün namazlarda Kur’an-ı Kerim okumuş ve namaz kılmayı iyi bilmeyen bir sahabiye namaz kılmayı tarif ederken “...sonra Kur’an’dan hafızanda bulunanlardan kolayına geleni oku.” (Müslim, Salât, 45) buyurmuştur. Bu itibarla namazda kıraat yani Kur’an okumak, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır.
Bilindiği üzere Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfâzın ismidir. Sadece mana olarak değil, Resûlullah’ın (s.a.s.) kalbine lafızları (sözleri) ile indirilmiştir. Bu itibarla bu lafızlardan anlaşılan ve başka lafızlarla ifade edilen mana Kur’an değildir. Çünkü indirildiği elfâzın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana Cenab-ı Hakk’ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığı yorumdur. Oysa Kur’an kavramının içeriğinde, sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfâzı da vardır. Nitekim;
“Şüphesiz O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Rûhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuarâ, 26/192-195); “İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik...” (Tâhâ, 20/113); “Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer, 39/28); “Bu bilen bir toplum için, âyetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3) gibi tam on ayrı yerde (Yûsuf, 12/2; Ra’d, 13/37; Nahl, 16/103; Şûra, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkâf, 46/12) Kur’an’ın Arapça olduğunu ifade eden âyetlerden, sadece mananın değil, lafızlarının da Kur’an kavramının içeriğine dâhil olduğu açık ve kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki, tercümesine Kur’an denilemeyeceği ve tercümesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir.
Bilindiği üzere tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir tercüme aslının yerini tutamaz ve hiçbir tercümede her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O hâlde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı hâiz bir kitabın aslı ile tercümesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun âciz beyanı. Hiç böylesi bir tercümenin, Allah kelamının yerine konulması ve onunla aynı hükümde tutulması mümkün olur mu?
Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün Müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir.
Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Hz. Peygamberin (s.a.s.) öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz birtakım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak birtakım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Öte yandan, sayısı yüzleri aşan tercüme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve bunu herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir.
Türkçe tercüme ile namaz kılmak ve Türkçe dua etmek birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır.
Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden biri de i’cazıdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur’an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i’cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, “onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun” anlamındaki tehaddi (meydan okuma) âyetlerinden (Bakara, 2/23-24; Yûnus, 10/37-38; Hûd, 11/13; İsrâ, 17/88; Tûr, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden İsrâ suresinin 88. âyet-i kerimesinden de, Kur’an’ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercümesinin Kelâmullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyla namazda tercümesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim 1926 yılında İstanbul Göztepe Camii İmam-Hatibi Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesini okumasıyla ilgili olarak İstanbul Müftülüğü’nün 20 Mart 1926 tarih ve 92-93 sayılı yazısı üzerine, altında Atatürk tarafından göreve getirilen ilk Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin imzası bulunan 9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti kararında:
“Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’îsinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbûre mecasereti sabit olan merkûm Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri hâlini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir.
Şüphesiz bir Müslümanın en azından namazda okuduğu Kur’an-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi ve namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve bu zor da değildir. Ancak manasını anlamak, onun hidayetinden faydalanmak ve Yüce Rabbimizin emir, yasak ve öğütlerinin neler olduğunu öğrenmek için Kur’an-ı Kerim’i tercüme etmenin ve bu maksatla meal, tercüme ve tefsirlerini okumanın hükmü başka; bu tercümeleri Kur’an yerine koymanın ve Kur’an hükmünde tutmanın hükmü yine başkadır.
Namazda ve ibadet olarak Kur’an-ı Kerim, aslî lafızları ile okunur. Yüce Rabbimizin bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak maksadıyla ise, tercüme, meal ve açıklamaları okunur. Bu maksatla Kur’an-ı Kerim’in tercüme, meal ve açıklamalarını okumak da çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir.
kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/145/namazda-surelerin-turkce-tercumesi-okunabilir-mi-
Bu geçici izni uyduranlar Allah bilir günümüzde kul hakkı yenmeden yaşanmaz, kul hakkı yemek de geçici hükümdür diyecek kimselerdir.
Siz
ISTIKLAL MARŞINI ingilizce okuyun bakalım .ayni manayı , ruhu , ayni sayıda kelimeyle bunu başarabilir misiniz ? HAYIRRRR
bir milli marşimizi nasil başka bir dilde okuyamiyorsak KUTSAL KITABIMIN ANA DILININ haricinde başka bir dilde de ibadet EDEMEMMMM
Size pek çok konu da katiliyordum ama bu konuda katılmiyorummm
Türkçe bilmeyen biri istiklal marşımızı okuduğunda türkçe bilen gibi anlayabilir mi? Saçma olmuş benzetmeniz.yani bildiğin dili anlarsın ve hissedersin.bilmediğini ezberden okumuş olursun o kadar
Dostum ikisi çok farklı metinler
İstiklal marşı türklere özgüdür ama islam tüm islam alemine anlamadm bilmedim birseyi okuycama anlayarak dua etmek çok daha mantıklı bundan dolayı günahada girmem
Çok saçma, mantık hatası. İstiklal marşı Türk milletinine özgüdür oysa Kuran tüm insanlık içindir. Bu nedenle marşı sadece Türk milleti anlayabilir, Kuran'ı tüm insanlar.
Vallahi ben namazı arada bir kılarım namaz kılmadım halde Birsü gönülden dua ettim hepside kabul oldu olmycak duayada amin demek tabi