kayit yapan arkadaslar, lutfen ses ve video kalitesine dikkat edin. Bu denli onemli bir projenin kusursuz geri dinlenebilmesi gerek. Yusuf Kaplan beyfendiye bu imkani sagladiginiz icin ayrica tesekkur ederim. Allah razi olsun
Sizi ustaca nazik ve incitmeden elestirmenize tesekkür ediyorum. Bu da bir ustaciliktir. Size katiliyorum. Mikrofonu soru soranlara uzatmalari daha kaliteli olur
1:15:54 Hocama katılıyorum. Dikkat ediyorum çoğu mitinglerde ''Ey müslümanlar gelin birlik olalım'' sloganından sonra hemen şöyle bir patalojik cümleyi sonuna eklemeden geçmez arkadaşlarımız ''zira birlikten güç doğar!''. Oysa sağlıklı olan duruş ''zira bizler kardeşiz'' olmalı. Güç için birleşenler gücü elde ettikten sonra birbirini yemeye başlarlar. Evet, birlikten güç doğar lakin güç o birliğin bereketidir, ve asla gayesi olmamalıdır.
1:11:50'de hoca çok önemli bir şey söylüyor. O kısmı dinlerken aklıma Tübitak'ın Robot Hemşire projesi geldi. Bundan 2 ay önce ''hastanelerde yemekleri getirip götüren tekerli robotlar yaptık'' diye övüne övüne bitiremedikleri bir haber geçti. Üstelik 16 mühendis çalışmış bu projede. Yahu siz manyak mısınız, burası hastahane ve hastalara yemeğin insan tarafından getirilmesi, insanla iletişime geçilmesi falan, meseleyi zerre kadar anlamamışlar. Korkunç bir ruhsuzluk hakim yukarılara! Bakın meseleye şöyle bakıyorlar; Avrupa'ya bakıyorlar, ne yok orda diye salak salak düşünüyorlar, ha robot hemşire yok, hemen yapalım, onları geçelim, diyorlar. Korkunç bir sığlık bu. Sığlığında sığlığı bu. Lûgatlerde kelime yok bu hastalığı tarif edecek. Bu aşağılık kompleksinin böyle çarpık yansımalarını gördükçe mideme sancılar giriyor. Vallahi hocam iyi sabrediyor.
Fikir Atölyesi - Yusuf Kaplan [04.01.2017] 3. Hafta Notları Fikir atölyesinde şu 3 temel meseleyi yaşadığımız sorunları da ele alarak geriye doğru arkeolojik bir kazı yaparak anlaşılır bir şekilde ele alacağız: 1. Dil zevki kazandırmak. 2. Medeniyet perspektifi kazandırmak. 3. Müslümanca kavrayış, doyuş ve düşünüş biçimlerini kazandırmak. Güncelin ne tür hadiselerin sonrasında ortaya çıktığını dolayısıyla yakın geçmişten uzak geçmişe doğru derin nefes alarak göreceğiz. Güncel bize sadece kendisinden yola çıkarak ulaşabileceğimiz bir yol haritası sunmaz. Sonucun nedenlerini araştırmamız gerekiyor. Güncel olan en önemli sorun ne? Aslında 200 yıldır yaşadığımız bir sorun ve sürekli olarak başımızı ağrıtan bir mesele: "Laiklik". Türkiye'nin en temel sorunu entelijansiyasının* olmamasıdır. Bu ülkenin ruh köklerinden beslenen, tarihi derinliğinden beslenen medeniyet tecrübesini kavrayabilmiş, özümseyebilmiş, içselleştirebilmiş, eleştirisini yaparak önümüzü açacak öncü kuşakları yok bu ülkenin. Bu ülkenin yaşadığı sorunları bir bütün olarak kavrayabilecek ve bu sorunların neden kaynaklandığını anlamlandırabilecek öncü kuşakları yok. Türkiye dünyada bu açıdan tek ülkedir. Dünyada böyle ikinci bir ülke yok. Mısır’da, İran’da, Hindistan’da, Brezilya’da, Şili’de, Çin’de bizim yaşadığımız soruna benzer bir sorun yaşayan ikinci bir ülke yok. Ayrıntısın ayartısı. *** (İnsanlar algılama melekelerini yıkıyor) Müslümanların son iki yüz yıldır yaşadıkları en temel sorun temsiliyet sorunudur. Müslümanlar herhangi lokal bir sorunla kaldıklarında bu sorunları çözebilecek makamlar, kurumlar yoktu. Hilafetin gitmesinden itibaren bütün Müslümanları bağlayabilecek kurumlar yoktur. İslam dünyası diye bir yer yok. İslam dünyası, İslamın dünyası değil, İslamın şekillendirdiği bir dünya değil. Sömürgeci zihniyetin şekillendirdiği bir dünya. Sonra II. dünya savaşından sonra (poskolonyal süreç) güya bağımsızlıklarını verip yerlerine uzaktan kumanda edecekleri diktatörlükleri yerleştirdiler. İslam dünyası iki asırdır bağımsız değil, köledir. Bütün Arap dünyasındaki diktatörlüklerin arkasında “beyin olarak İngilizler, sopa olarak Amerikalılar (Yahudiler)” vardır. Amerika deyince iki şey anlıyoruz: birincisi Yahudiler, ikincisi Amerika'yı kuran WASP (Beyaz Anglo-Sakson Protestan yani beyazlar). Bunların gerisinde Avrupa var. Amerika'ya en son gelenler ise Yahudilerdir. İki dünya savaşı yaşandı. I. Dünya Savaşı Osmanlıyı durdurmak için yapıldı. Osmanlının dünya tarihini yapan bir aktör olarak tarihten uzaklaştırıldı. Biz I. dünya savaşına tuzakla girdik. Osmanlı zaten Abdülhamit gittikten sonra bitti. (1908) İttihat ve Terakki İngilizlerin kontrol ettiği aktörlerdi. Asıl tezgâhı kuranlarla Tanzimat’tan itibaren İngiliz zihniyeti derinlere nüfuz etmiştir. Aşağılık kompleksini iyice pekiştiren şey ise Fransız kültürüdür. İki kavram: alaturka ve alafranga. Alafranga övülen ve özenilen şeydir. Dolayısıyla alaturka yerilen ve aşağılanan bir şeydir. Bu aşağılık kompleksini gösterir. Bu Fransız kültürünü gösterse de zihin olarak İngilizlerdir. Tanzimatı yaptıranlar III. Selim’in devrimini yaptıranlar esas itibariyle İngilizlerdir. Yaşanan bilfiil durumlardan bahsediyorum. Bütün reform hareketleri bütün İslam dünyasında ve Osmanlıda ıslahatların hepsi çöküntüyle sonuçlanmıştır. * Çünkü dışarıdan dayatmadır. Batıda bütün reform hareketleri sıçramayla, yeni bir doğumla, refahla sonuçlanmıştır. Dışarıdan bize dayatılan şey, onların geliştirdikleri modelleri aynen uygulamaya çalışıyor. Sen kimsin ya? (:)Senin önerdiğin formülle benim yaşadığım gerçeklik arasına hiçbir benzerlik yok ki. Karlofça ve Pasarofçayla birlikte ilk defa toprak kaybettik. Bunun bizi sürüklediği çıkmaz sokak Osmanlının dolayısıyla Müslümanların statüsünü kaybetmesidir. İslam medeniyetinin en son örneği, geliştirdiği kavramların ve kurumların en sofistike örneklerini geliştiren bir medeniyet tecrübesi. “Konuşlandığınız yer konuşmanızın içeriğini belirler.” * Zihin ve zemin kaybı... * Bunun genel sonucu: Kendine olan güvenini kaybetmesi. Bizim yaşadığımız ikinci krizin tahakkuk edişi buraya dayanır. Aşağılık kompleksinin eşiğine sürüklendi. Artık bir özne olma özelliğini yitiriyor. Tarih yapan bir aktör değil, tarihte tatil yapan bir figüran. Tarihi sürükleyen bir özne değil tarihin önünde sürüklenen bir nesneye dönüşüyor. Dolayısıyla yerini kaybediyor. Yerinizi kaybettiğiniz andan itibaren zihni de kaybetmişsiniz demektir. Yerin kaybedilmesi demek Medine’nin yitirilmesi demektir. Medeniyet fikrinin çatırdamaya başlaması demektir. Mekke + Medine = Medeniyet * Bu medeniyet fikrinin aynı zamanda beslendiği kaynak Fussilet suresi 53. Ayettir: Enfüste, akidede, Mekke sürecinde, içe doğru bir yolculuk istiyor. Afakta, Medine sürecinde, dışa doğru bir yolculuk yapmamızı istiyor. Mekke süreci enfüs, Medine süreci afak. Ruh ve beden. İç ve dış. Melekûti alem ve mülk alemi. Bu evrensel bütün insanlık tarihini açıklayacaktır. Bu anlamamızı, anlamlandırmamızı ve açmamızı sağlayacak. Sadece Müslümanların sorunlarını değil bütün insanlığın sorununu anlamamızı, anlamlandırmamızı ve açmamızı sağlayacak bir yolculuğa çıkmamız demektir. Önümüzde böyle muazzam bir şey var ve biz farkında değiliz. Nedeni ise insanlık tarihini bir bütün olarak anlayabilecek, anlamlandırabilecek ve aşmamızı sağlayabilecek bir yolculuk yapmış olmamamız. Halbuki bu din sadece Müslümanlara değil bütün insü cine gönderildi. Kuracağımız cümlelerin sadece Müslümanların sorunlarıyla sınırlı kalma durumunda lokalleşme tehlikesi var. Böyle cümleler kuramayız, Allah'ın kitabına ve hitabına terstir. Biz bugün bir cümle kuracaksak bütün insanlığın sorunlarını çözebilecek cümleler kurmak zorundayız. Bunu anlayabilmek için de üç sorunu iyi kavrayabilmemiz lazım. 1. Dünyanın karşı karşıya kaldığı temel sorunlar 2. Coğrafyamızın karşı temel sorunlar 3. İçinde yaşadığımız ülkenin temel sorunlar Bunlar birbiriyle örtüşür. Zihin ve zemin kaybı: Medine çöktüğü zaman Mekke de çöker. Bizimle ilgili olan tarafı Medine’dir ama biz Mekke olmadan Medine'yi anlamlandıramayız. Eve Dönen Adam, Beşir Ayvazoğlu * (Yahya Kemal'i anlatıyor) Kafası karışık olandan korkmayacaksınız, ortaya karışık olandan korkacaksınız. Bilmediğini bilen biri insanlaşan, derdi olan biridir. Ortaya karışık olan kişi entelektüel geviş getiren kişidir. Fikir çilesinin olmadığı yerde hakikat yeşermez, lutfedilmez. * Tarih tevazuun kanatlarında yükselir. (Mevzi-mevzu-tevazu.) (Vada'a) Kuranı Kerim’de bütün kurucu kilit kavramların hem melekûti aleme bakan yönü hem de melekûti alemden mülk alemine akan bir yönü vardır. İlahi ve beşerî olana çıkıyor. Aynı şekilde vadaa da böyledir. İnsana ilişkin bir özelliktir tevazu ama hükmü koyan Allah'tır. Vaz eden O'dur. Aynı zamanda bizi Yaratıcıya yönlendiriyor. Yaratılanla Yaratan aynı kavram üzerinden ifade edilir. Hem iç tarafı hem dış tarafı. Mekke süreci ve Medine süreci. Mekke süreci tenzihi boyut, Medine süreci teşbihi boyuttur. Tenzihi boyut ilahi olana açılan, teşbihi olan beşerî olana açılan bir yöndür. İkisinin toplamı ise (Tevhid?) Hakikat hayata değmeye başlayınca şekil verir. Tenzih olmadan teşbih olmaz. Akidenin tam olmadığı sürece zemin muhkem olamaz. İlk önce zihnin inşa edilmesi lazım. Medine'den hayat hakikatle buluşuyor. Mekke'de hakikat hayat buldu Medine’de hayatın kendisi oldu. Bütün insanlığa medeniyet sürecinde hayat sundu. Meselenin püf noktası: sekülerizm bütün fikrin yitirilmesidir. Sadece görünen üzerinden her şeyin anlaşılmaya çalışılmasıdır. Bu yüzden insan tanrılaşmıştır. Ama fizik ötesinden gelirseniz, yani melekûti alemden gelirseniz mülk alemini kuşatırsınız ve hiç kimseyi boğmazsınız. Medine’de Hz. Peygamber’in (sav) polisi yoktu. Ordusu vardı ama polis gücü yoktu. Bu ne demek? 30-40 yıl önce Anadolu'da ezan okununca esnaf (sarraflar dahi) kapısına hafif bir örtü ile kapatıp camiye gidiyorlardı. Bu ne demektir?
Osmanlı Devleti kapitalizme karşı geldiği için bilfiil çöktü ama bilkuvve yaşıyor. Bu yüzden İslam dünyası bitti ama İslam bitirilemedi, fosilleştirilemedi. Ama bu fosilleşme nasıl mümkün oluyor? müslümanlar islamı protestanlaştırdıkları zaman mümkün hale geliyor. Selefilik nedir? Sahabeye ve tebei tabiine öncülüğünü yapan insanlara saygımızı eksik etmemek demektir. İşte bu tevazudur. Kemalizm ise tam bir selefsizliktir. Modernliğinin bizatihi kendisi de böyledir. Modernin Türkçedeki tam karşılığı nevzuhurdur. Bu işi kuranlar ne kadar sakat olduğunun farkındalar. Nevzuhurluk hali * M.Ö. 15. yüzyıl ile M.S. 15. yüzyıl insanlık tarihinde iki asimetrik zaman dilimidir. M.Ö. 15. yüzyıl bütün medeniyetler arasında gerçek anlamda bir diyalog gerçekleşiyor. Bu büyük peygamberlerin (ulu'l-azm) tarih sahnesine çıkışı ve ortaya bir paradigmanın çıkışıyla gerçekleşir. Araçlar amaçların önüne geçti. Bizim zihnimiz çağdaş hurafeler çöplüğü. *** İlerleme karşı karşıya kaldığımız en büyük put. Bu’ yüzden Çini dize getirebildiler ama Osmanlıyı dize getiremediler, bilkuvve yaşıyor. Çünkü biz hiçbir zaman araçları amaçlarımızın önüne geçirmedik. Siyaset hakikaten beslenebildiği ölçüde önümüzü açabilir. Siyaseti hakikatin önüne geçirdiğimiz takdirde hakikati parçalamış oluruz. Batı uygarlığı çöktü. Felsefi olarak da 100 sene önce çöktü. "1. Batı uygarlığının tek yeni şey yeni bir şey söyleyemeyeceğimiz gerçeğidir. 2. Avrupa uygarlığı ölüler evini andırıyor. Virüs bütün vücudu kaplamak üzere. Çöl büyüyor! Eğer önümüzdeki 200 yıl içerisinde araçların amaçların önüne geçmesi önlenemezse insan azmanlaşacak. Dolayısıyla insanlığı çok kötü bir felaket bekliyor." Avrupa, gücün zirvesine ulaşıyor ama insanlığın en karanlık tecrübesini üretiyor. Modernliği, seküler tecrübeyi Marks Weber “demir kafes” diye tabir ediyor. "Iron Cage" Weber bu demir kafesin iki büyük kriz ürettiğini söylüyor: 1. Anlam krizi 2. özgürlük kaybı * Türkiye'de laik yaşam tarzı modernleşmek ve özgürlük olarak sıfatlandırılıyor. Bu köşleleme biçimidir! Bu batıyı anlamadığını gösteriyor. Sadece şekle takılıyorlar. Tam anlamıyla çağdaş köleleşme biçimlerinin hükmünü icra ettiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. İnsanların tüketimin, egosunun, kariyerin kölesine dönüştüğü bir zaman diliminde yaşıyoruz. Goethe şöyle demiştir: "En iyi köleler kendilerini özgür zanneden kişilerdir." Michel Foucault "modernlik hapishanesi" der. Batıda postlaikliği ve postmodernliği konuşuyor ama bize hala dayatmaya devam ediyor. Laiklik dediğimiz şey bu toplumun kültürüne ve beynine geçirilmiş bir tasmadır. Bütün laik devletler önce devleti sonra toplumu laikliğe göre tanımlamaya başladılar. önce bütün kurumları İslamdan arındırdılar. "Osmanlı yetmiş iki milleti ırkı dini laiklikle bir arada tutmadı. Çünkü İslam bize yeter. Herkese kol kanat gerer." * Laiklik üzerinden bu toplum parçalandı. Toplum ortadan ikiye bölündü. Seküler laik bir kuşak yetiştirdiler. Kendi medeniyetiyle ilişkileri sıfırlanmış bir kuşak yetişti. Laiklik literatürünü araştıran insanlar bunun ne kadar masal olduğunu bilirler. Laiklik-sekülerizm-demokrasi arasında bir ilişki kurup sundular. William McNeill "Avrupa Tarihinin Oluşumu" kitabına şu cümleyle başlar: "Avrupa tarihi özgürlükler tarihidir diye başlanır cümlelere. Bu bir masaldır." Hegel şöyle der: "Seküler olan her şey sonuçta zalimliğe ve kaprisli bir şiddete dönüşür. Doğu dünyasının aydınlanması olan İslami ilke bu barbarlığı durduran ve dizginleyen ilk ilkedir. İslami ilkenin daha sonra Hristiyanlıktan daha süratli geliştiğine tanık oluyoruz. Oysa Hristiyanlığın siyasi bir form içinde gelişebilmesi için sekiz yüz yıla ihtiyaç duyulmuştur." İslam her alanına müdahale eder. Ama bize yıllarca biz sizin namazınıza orucunuza karışmıyoruz diyerek kaprisli bir şiddet uyguladılar. Luc Ferry (Fransız ateist): "Laiklik sahte dindir." Sil baştan seküler bir eğitim sistemi dayatıldı. Buna diktatörlük denir ama bunu Türkiye'de konuşamıyoruz. Okuldaki öğretmenlerin öğretmenleri de medyadır. :( Kendi medeniyet dinamiklerimiz doğrultusunda yeni bir eğitim sitemi kurmamız gerekiyor. "İNSAN TANRIYA, TABİATA VE KAİNATA AİT BİR VARLIK" İnsanlığın üzerinde ittifak ettiği şeydir bu. "İNSAN TABİATA, TANRIYA VE KAİNATA HAKİM BİR VARLIK" Buysa insanlığın ortak birikimine saldırıdır. Bu marjinal bir tecrübeyi insanlığın en evrensel düşüncesi diye sattılar. İnsanlığın, hızın ve hazzın pençesinde kıvranmasını sağladılar. Niceliğin tahakkümüne mahkûm olmaktan kurtulamadılar. Bu toplum her şeyini yitirmesine rağmen, sömürgeleştirilemediği için ve bin yıl dünya tarihini yaptığı için dolayısıyla tecavüze uğramadığı için dolayısıyla genetik kültürel kodlarımız çok sağlam acayip bir toplum. Bu su akacak ve yatağını bulacaktır. Ama gelecek yüzyılın önümüzdeki on yılda tohumlarını ekemezsek bu iş biter ve biz bunun hesabını veremeyiz. Dışarıdan içeri doğru bir yolculuk yapacağız. "Ümmileşilmeden ümmetleşilemez.” Dolayısıyla çağın ağlarından, bağlarından, bağlamlarından, dünyasından, kavramlarından arınacaksanız. Kendi kavramlarınıza kendi dünyanıza ulaşacaksınız. Bu ümmileşmekle olabilecek bir şeydir. Mekke sürecinde yola çıkacaksınız; Müslüman zihnini, şahsiyetini inşa edeceksiniz. Dolayısıyla Müslüman çağrısını kuracaksınız. Medine'de o zihin zeminini bulacak. O çağrı çağını kuracak. O dil yerine ulaşacak.
Bu denli onemli, gelecege cidden isik tutabilecek bir konusmanin kayidini boyle dandik bir tesisatla kaydetmeye calisan organizasyona yaziklar olsun. ciddi olarak helal etmiyorum hakkimi...
hoca Türkiye nin görüp görebileceği en kafalı adamlardan biridir. Allah ömrüne bereket versin bize de istifade etmeyi nasib etsin.
kayit yapan arkadaslar, lutfen ses ve video kalitesine dikkat edin. Bu denli onemli bir projenin kusursuz geri dinlenebilmesi gerek. Yusuf Kaplan beyfendiye bu imkani sagladiginiz icin ayrica tesekkur ederim. Allah razi olsun
Sizi ustaca nazik ve incitmeden elestirmenize tesekkür ediyorum. Bu da bir ustaciliktir. Size katiliyorum. Mikrofonu soru soranlara uzatmalari daha kaliteli olur
Reisin yerinde ben olsam yusuf hocayi milli egitimin basina getiririm.
Değeri bir gün anlaşılır inşallah
Hocam sizden Allah cc. razı olsun.
1:15:54 Hocama katılıyorum. Dikkat ediyorum çoğu mitinglerde ''Ey müslümanlar gelin birlik olalım'' sloganından sonra hemen şöyle bir patalojik cümleyi sonuna eklemeden geçmez arkadaşlarımız ''zira birlikten güç doğar!''. Oysa sağlıklı olan duruş ''zira bizler kardeşiz'' olmalı. Güç için birleşenler gücü elde ettikten sonra birbirini yemeye başlarlar. Evet, birlikten güç doğar lakin güç o birliğin bereketidir, ve asla gayesi olmamalıdır.
1:11:50'de hoca çok önemli bir şey söylüyor. O kısmı dinlerken aklıma Tübitak'ın Robot Hemşire projesi geldi. Bundan 2 ay önce ''hastanelerde yemekleri getirip götüren tekerli robotlar yaptık'' diye övüne övüne bitiremedikleri bir haber geçti. Üstelik 16 mühendis çalışmış bu projede. Yahu siz manyak mısınız, burası hastahane ve hastalara yemeğin insan tarafından getirilmesi, insanla iletişime geçilmesi falan, meseleyi zerre kadar anlamamışlar. Korkunç bir ruhsuzluk hakim yukarılara! Bakın meseleye şöyle bakıyorlar; Avrupa'ya bakıyorlar, ne yok orda diye salak salak düşünüyorlar, ha robot hemşire yok, hemen yapalım, onları geçelim, diyorlar. Korkunç bir sığlık bu. Sığlığında sığlığı bu. Lûgatlerde kelime yok bu hastalığı tarif edecek. Bu aşağılık kompleksinin böyle çarpık yansımalarını gördükçe mideme sancılar giriyor. Vallahi hocam iyi sabrediyor.
Bu muazzaml fikir şöleni bozuk sea kaydına kurban mı gidecekti, vahh
34.30 lardaki tespiti muhteşem. medeniyetin yaşayıp yaşamadığını harika bir somutlaştırma yaparak inceliyor.
Fikir Atölyesi - Yusuf Kaplan [04.01.2017] 3. Hafta Notları
Fikir atölyesinde şu 3 temel meseleyi yaşadığımız sorunları da ele alarak geriye doğru arkeolojik bir kazı yaparak anlaşılır bir şekilde ele alacağız:
1. Dil zevki kazandırmak.
2. Medeniyet perspektifi kazandırmak.
3. Müslümanca kavrayış, doyuş ve düşünüş biçimlerini kazandırmak.
Güncelin ne tür hadiselerin sonrasında ortaya çıktığını dolayısıyla yakın geçmişten uzak geçmişe doğru derin nefes alarak göreceğiz. Güncel bize sadece kendisinden yola çıkarak ulaşabileceğimiz bir yol haritası sunmaz. Sonucun nedenlerini araştırmamız gerekiyor.
Güncel olan en önemli sorun ne? Aslında 200 yıldır yaşadığımız bir sorun ve sürekli olarak başımızı ağrıtan bir mesele: "Laiklik".
Türkiye'nin en temel sorunu entelijansiyasının* olmamasıdır. Bu ülkenin ruh köklerinden beslenen, tarihi derinliğinden beslenen medeniyet tecrübesini kavrayabilmiş, özümseyebilmiş, içselleştirebilmiş, eleştirisini yaparak önümüzü açacak öncü kuşakları yok bu ülkenin. Bu ülkenin yaşadığı sorunları bir bütün olarak kavrayabilecek ve bu sorunların neden kaynaklandığını anlamlandırabilecek öncü kuşakları yok. Türkiye dünyada bu açıdan tek ülkedir. Dünyada böyle ikinci bir ülke yok. Mısır’da, İran’da, Hindistan’da, Brezilya’da, Şili’de, Çin’de bizim yaşadığımız soruna benzer bir sorun yaşayan ikinci bir ülke yok.
Ayrıntısın ayartısı. *** (İnsanlar algılama melekelerini yıkıyor)
Müslümanların son iki yüz yıldır yaşadıkları en temel sorun temsiliyet sorunudur. Müslümanlar herhangi lokal bir sorunla kaldıklarında bu sorunları çözebilecek makamlar, kurumlar yoktu. Hilafetin gitmesinden itibaren bütün Müslümanları bağlayabilecek kurumlar yoktur. İslam dünyası diye bir yer yok. İslam dünyası, İslamın dünyası değil, İslamın şekillendirdiği bir dünya değil. Sömürgeci zihniyetin şekillendirdiği bir dünya. Sonra II. dünya savaşından sonra (poskolonyal süreç) güya bağımsızlıklarını verip yerlerine uzaktan kumanda edecekleri diktatörlükleri yerleştirdiler. İslam dünyası iki asırdır bağımsız değil, köledir. Bütün Arap dünyasındaki diktatörlüklerin arkasında “beyin olarak İngilizler, sopa olarak Amerikalılar (Yahudiler)” vardır.
Amerika deyince iki şey anlıyoruz: birincisi Yahudiler, ikincisi Amerika'yı kuran WASP (Beyaz Anglo-Sakson Protestan yani beyazlar). Bunların gerisinde Avrupa var. Amerika'ya en son gelenler ise Yahudilerdir.
İki dünya savaşı yaşandı. I. Dünya Savaşı Osmanlıyı durdurmak için yapıldı. Osmanlının dünya tarihini yapan bir aktör olarak tarihten uzaklaştırıldı. Biz I. dünya savaşına tuzakla girdik. Osmanlı zaten Abdülhamit gittikten sonra bitti. (1908) İttihat ve Terakki İngilizlerin kontrol ettiği aktörlerdi. Asıl tezgâhı kuranlarla Tanzimat’tan itibaren İngiliz zihniyeti derinlere nüfuz etmiştir.
Aşağılık kompleksini iyice pekiştiren şey ise Fransız kültürüdür. İki kavram: alaturka ve alafranga. Alafranga övülen ve özenilen şeydir. Dolayısıyla alaturka yerilen ve aşağılanan bir şeydir. Bu aşağılık kompleksini gösterir. Bu Fransız kültürünü gösterse de zihin olarak İngilizlerdir. Tanzimatı yaptıranlar III. Selim’in devrimini yaptıranlar esas itibariyle İngilizlerdir. Yaşanan bilfiil durumlardan bahsediyorum.
Bütün reform hareketleri bütün İslam dünyasında ve Osmanlıda ıslahatların hepsi çöküntüyle sonuçlanmıştır. * Çünkü dışarıdan dayatmadır. Batıda bütün reform hareketleri sıçramayla, yeni bir doğumla, refahla sonuçlanmıştır. Dışarıdan bize dayatılan şey, onların geliştirdikleri modelleri aynen uygulamaya çalışıyor. Sen kimsin ya? (:)Senin önerdiğin formülle benim yaşadığım gerçeklik arasına hiçbir benzerlik yok ki.
Karlofça ve Pasarofçayla birlikte ilk defa toprak kaybettik. Bunun bizi sürüklediği çıkmaz sokak Osmanlının dolayısıyla Müslümanların statüsünü kaybetmesidir. İslam medeniyetinin en son örneği, geliştirdiği kavramların ve kurumların en sofistike örneklerini geliştiren bir medeniyet tecrübesi.
“Konuşlandığınız yer konuşmanızın içeriğini belirler.” *
Zihin ve zemin kaybı... *
Bunun genel sonucu: Kendine olan güvenini kaybetmesi. Bizim yaşadığımız ikinci krizin tahakkuk edişi buraya dayanır. Aşağılık kompleksinin eşiğine sürüklendi. Artık bir özne olma özelliğini yitiriyor. Tarih yapan bir aktör değil, tarihte tatil yapan bir figüran. Tarihi sürükleyen bir özne değil tarihin önünde sürüklenen bir nesneye dönüşüyor. Dolayısıyla yerini kaybediyor. Yerinizi kaybettiğiniz andan itibaren zihni de kaybetmişsiniz demektir. Yerin kaybedilmesi demek Medine’nin yitirilmesi demektir. Medeniyet fikrinin çatırdamaya başlaması demektir.
Mekke + Medine = Medeniyet *
Bu medeniyet fikrinin aynı zamanda beslendiği kaynak Fussilet suresi 53. Ayettir:
Enfüste, akidede, Mekke sürecinde, içe doğru bir yolculuk istiyor.
Afakta, Medine sürecinde, dışa doğru bir yolculuk yapmamızı istiyor.
Mekke süreci enfüs, Medine süreci afak.
Ruh ve beden.
İç ve dış.
Melekûti alem ve mülk alemi.
Bu evrensel bütün insanlık tarihini açıklayacaktır. Bu anlamamızı, anlamlandırmamızı ve açmamızı sağlayacak. Sadece Müslümanların sorunlarını değil bütün insanlığın sorununu anlamamızı, anlamlandırmamızı ve açmamızı sağlayacak bir yolculuğa çıkmamız demektir.
Önümüzde böyle muazzam bir şey var ve biz farkında değiliz. Nedeni ise insanlık tarihini bir bütün olarak anlayabilecek, anlamlandırabilecek ve aşmamızı sağlayabilecek bir yolculuk yapmış olmamamız. Halbuki bu din sadece Müslümanlara değil bütün insü cine gönderildi. Kuracağımız cümlelerin sadece Müslümanların sorunlarıyla sınırlı kalma durumunda lokalleşme tehlikesi var. Böyle cümleler kuramayız, Allah'ın kitabına ve hitabına terstir. Biz bugün bir cümle kuracaksak bütün insanlığın sorunlarını çözebilecek cümleler kurmak zorundayız. Bunu anlayabilmek için de üç sorunu iyi kavrayabilmemiz lazım.
1. Dünyanın karşı karşıya kaldığı temel sorunlar
2. Coğrafyamızın karşı temel sorunlar
3. İçinde yaşadığımız ülkenin temel sorunlar
Bunlar birbiriyle örtüşür.
Zihin ve zemin kaybı: Medine çöktüğü zaman Mekke de çöker. Bizimle ilgili olan tarafı Medine’dir ama biz Mekke olmadan Medine'yi anlamlandıramayız.
Eve Dönen Adam, Beşir Ayvazoğlu * (Yahya Kemal'i anlatıyor)
Kafası karışık olandan korkmayacaksınız, ortaya karışık olandan korkacaksınız. Bilmediğini bilen biri insanlaşan, derdi olan biridir. Ortaya karışık olan kişi entelektüel geviş getiren kişidir.
Fikir çilesinin olmadığı yerde hakikat yeşermez, lutfedilmez. *
Tarih tevazuun kanatlarında yükselir. (Mevzi-mevzu-tevazu.) (Vada'a)
Kuranı Kerim’de bütün kurucu kilit kavramların hem melekûti aleme bakan yönü hem de melekûti alemden mülk alemine akan bir yönü vardır. İlahi ve beşerî olana çıkıyor. Aynı şekilde vadaa da böyledir. İnsana ilişkin bir özelliktir tevazu ama hükmü koyan Allah'tır. Vaz eden O'dur. Aynı zamanda bizi Yaratıcıya yönlendiriyor. Yaratılanla Yaratan aynı kavram üzerinden ifade edilir. Hem iç tarafı hem dış tarafı. Mekke süreci ve Medine süreci. Mekke süreci tenzihi boyut, Medine süreci teşbihi boyuttur. Tenzihi boyut ilahi olana açılan, teşbihi olan beşerî olana açılan bir yöndür. İkisinin toplamı ise (Tevhid?)
Hakikat hayata değmeye başlayınca şekil verir. Tenzih olmadan teşbih olmaz. Akidenin tam olmadığı sürece zemin muhkem olamaz. İlk önce zihnin inşa edilmesi lazım. Medine'den hayat hakikatle buluşuyor. Mekke'de hakikat hayat buldu Medine’de hayatın kendisi oldu. Bütün insanlığa medeniyet sürecinde hayat sundu. Meselenin püf noktası: sekülerizm bütün fikrin yitirilmesidir. Sadece görünen üzerinden her şeyin anlaşılmaya çalışılmasıdır. Bu yüzden insan tanrılaşmıştır. Ama fizik ötesinden gelirseniz, yani melekûti alemden gelirseniz mülk alemini kuşatırsınız ve hiç kimseyi boğmazsınız. Medine’de Hz. Peygamber’in (sav) polisi yoktu. Ordusu vardı ama polis gücü yoktu. Bu ne demek? 30-40 yıl önce Anadolu'da ezan okununca esnaf (sarraflar dahi) kapısına hafif bir örtü ile kapatıp camiye gidiyorlardı. Bu ne demektir?
Osmanlı Devleti kapitalizme karşı geldiği için bilfiil çöktü ama bilkuvve yaşıyor. Bu yüzden İslam dünyası bitti ama İslam bitirilemedi, fosilleştirilemedi. Ama bu fosilleşme nasıl mümkün oluyor? müslümanlar islamı protestanlaştırdıkları zaman mümkün hale geliyor.
Selefilik nedir? Sahabeye ve tebei tabiine öncülüğünü yapan insanlara saygımızı eksik etmemek demektir. İşte bu tevazudur. Kemalizm ise tam bir selefsizliktir. Modernliğinin bizatihi kendisi de böyledir. Modernin Türkçedeki tam karşılığı nevzuhurdur. Bu işi kuranlar ne kadar sakat olduğunun farkındalar.
Nevzuhurluk hali *
M.Ö. 15. yüzyıl ile M.S. 15. yüzyıl insanlık tarihinde iki asimetrik zaman dilimidir. M.Ö. 15. yüzyıl bütün medeniyetler arasında gerçek anlamda bir diyalog gerçekleşiyor. Bu büyük peygamberlerin (ulu'l-azm) tarih sahnesine çıkışı ve ortaya bir paradigmanın çıkışıyla gerçekleşir.
Araçlar amaçların önüne geçti.
Bizim zihnimiz çağdaş hurafeler çöplüğü. ***
İlerleme karşı karşıya kaldığımız en büyük put. Bu’ yüzden Çini dize getirebildiler ama Osmanlıyı dize getiremediler, bilkuvve yaşıyor. Çünkü biz hiçbir zaman araçları amaçlarımızın önüne geçirmedik.
Siyaset hakikaten beslenebildiği ölçüde önümüzü açabilir. Siyaseti hakikatin önüne geçirdiğimiz takdirde hakikati parçalamış oluruz.
Batı uygarlığı çöktü. Felsefi olarak da 100 sene önce çöktü.
"1. Batı uygarlığının tek yeni şey yeni bir şey söyleyemeyeceğimiz gerçeğidir.
2. Avrupa uygarlığı ölüler evini andırıyor. Virüs bütün vücudu kaplamak üzere. Çöl büyüyor! Eğer önümüzdeki 200 yıl içerisinde araçların amaçların önüne geçmesi önlenemezse insan azmanlaşacak. Dolayısıyla insanlığı çok kötü bir felaket bekliyor."
Avrupa, gücün zirvesine ulaşıyor ama insanlığın en karanlık tecrübesini üretiyor.
Modernliği, seküler tecrübeyi Marks Weber “demir kafes” diye tabir ediyor. "Iron Cage"
Weber bu demir kafesin iki büyük kriz ürettiğini söylüyor:
1. Anlam krizi
2. özgürlük kaybı *
Türkiye'de laik yaşam tarzı modernleşmek ve özgürlük olarak sıfatlandırılıyor. Bu köşleleme biçimidir! Bu batıyı anlamadığını gösteriyor. Sadece şekle takılıyorlar. Tam anlamıyla çağdaş köleleşme biçimlerinin hükmünü icra ettiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. İnsanların tüketimin, egosunun, kariyerin kölesine dönüştüğü bir zaman diliminde yaşıyoruz.
Goethe şöyle demiştir: "En iyi köleler kendilerini özgür zanneden kişilerdir."
Michel Foucault "modernlik hapishanesi" der.
Batıda postlaikliği ve postmodernliği konuşuyor ama bize hala dayatmaya devam ediyor.
Laiklik dediğimiz şey bu toplumun kültürüne ve beynine geçirilmiş bir tasmadır.
Bütün laik devletler önce devleti sonra toplumu laikliğe göre tanımlamaya başladılar. önce bütün kurumları İslamdan arındırdılar.
"Osmanlı yetmiş iki milleti ırkı dini laiklikle bir arada tutmadı. Çünkü İslam bize yeter. Herkese kol kanat gerer." *
Laiklik üzerinden bu toplum parçalandı. Toplum ortadan ikiye bölündü. Seküler laik bir kuşak yetiştirdiler. Kendi medeniyetiyle ilişkileri sıfırlanmış bir kuşak yetişti.
Laiklik literatürünü araştıran insanlar bunun ne kadar masal olduğunu bilirler. Laiklik-sekülerizm-demokrasi arasında bir ilişki kurup sundular.
William McNeill "Avrupa Tarihinin Oluşumu" kitabına şu cümleyle başlar: "Avrupa tarihi özgürlükler tarihidir diye başlanır cümlelere. Bu bir masaldır."
Hegel şöyle der: "Seküler olan her şey sonuçta zalimliğe ve kaprisli bir şiddete dönüşür. Doğu dünyasının aydınlanması olan İslami ilke bu barbarlığı durduran ve dizginleyen ilk ilkedir. İslami ilkenin daha sonra Hristiyanlıktan daha süratli geliştiğine tanık oluyoruz. Oysa Hristiyanlığın siyasi bir form içinde gelişebilmesi için sekiz yüz yıla ihtiyaç duyulmuştur."
İslam her alanına müdahale eder. Ama bize yıllarca biz sizin namazınıza orucunuza karışmıyoruz diyerek kaprisli bir şiddet uyguladılar.
Luc Ferry (Fransız ateist): "Laiklik sahte dindir."
Sil baştan seküler bir eğitim sistemi dayatıldı. Buna diktatörlük denir ama bunu Türkiye'de konuşamıyoruz.
Okuldaki öğretmenlerin öğretmenleri de medyadır. :(
Kendi medeniyet dinamiklerimiz doğrultusunda yeni bir eğitim sitemi kurmamız gerekiyor.
"İNSAN TANRIYA, TABİATA VE KAİNATA AİT BİR VARLIK" İnsanlığın üzerinde ittifak ettiği şeydir bu.
"İNSAN TABİATA, TANRIYA VE KAİNATA HAKİM BİR VARLIK" Buysa insanlığın ortak birikimine saldırıdır. Bu marjinal bir tecrübeyi insanlığın en evrensel düşüncesi diye sattılar.
İnsanlığın, hızın ve hazzın pençesinde kıvranmasını sağladılar. Niceliğin tahakkümüne mahkûm olmaktan kurtulamadılar.
Bu toplum her şeyini yitirmesine rağmen, sömürgeleştirilemediği için ve bin yıl dünya tarihini yaptığı için dolayısıyla tecavüze uğramadığı için dolayısıyla genetik kültürel kodlarımız çok sağlam acayip bir toplum. Bu su akacak ve yatağını bulacaktır. Ama gelecek yüzyılın önümüzdeki on yılda tohumlarını ekemezsek bu iş biter ve biz bunun hesabını veremeyiz.
Dışarıdan içeri doğru bir yolculuk yapacağız.
"Ümmileşilmeden ümmetleşilemez.” Dolayısıyla çağın ağlarından, bağlarından, bağlamlarından, dünyasından, kavramlarından arınacaksanız. Kendi kavramlarınıza kendi dünyanıza ulaşacaksınız. Bu ümmileşmekle olabilecek bir şeydir. Mekke sürecinde yola çıkacaksınız; Müslüman zihnini, şahsiyetini inşa edeceksiniz. Dolayısıyla Müslüman çağrısını kuracaksınız. Medine'de o zihin zeminini bulacak. O çağrı çağını kuracak. O dil yerine ulaşacak.
Yıl olmuş 2021 ben daha yeni duydum Yusuf hocamızın medeniyet tasavvuru okulunu. Kendi adıma büyük kayıp 🤦🏻♀️
Hocanın mikrofununda sorun var ses gidip geliyor ilgilenirseniz sevinirim
1.19.35 benim de basmadı anlayan anlatabilir mi
Bu denli onemli, gelecege cidden isik tutabilecek bir konusmanin kayidini boyle dandik bir tesisatla kaydetmeye calisan organizasyona yaziklar olsun. ciddi olarak helal etmiyorum hakkimi...