@@ugurcan7213 şuan ki çağımızda insanlar birbirini anlamak için konuşmuyor çaba sarf etmiyor sorunlarını mutluluklarını paylaşmıyor Günaydın diyeceğin insana bile üstüne başına bakarak dış görünüşüne hareketleriine göre yargılandığın için konuşmak istemiyorsun kısacası önyargı
@@ugurcan7213 dilce susmaktan kasıt insanlar birbilrlerini söylediklerine anllattıklarına göre değil ayakkabısıyla parasıyla elbisesiyle yargılıyor. Sevgisinden saygısından haznesinden ne varsa, sende ne olduğuna göre paylaşıyor.Kalabalıklar içinde yalnızlaşan menfaat temelli ilişkiler toplumun en büyük yarası.Şair kendisinin böyle bir anlayışla bu hayatı yaşamadığını kendisinin anlatacakları ve anlaşılması gerektiğini ama çağın ve insanların böyle olmadığını belirtiyor.Bu yüzden de anlaşılmadığını belirtiyor.
@@ugurcan7213 ALLAH de kardeşim, eyvah demeden önce! Yaşayacağın hayatta bir mana var mana yı anla dünya nın sahte güzelliğine kapılıp sonra 'yı heba etme diyor.
Bu şiiri ilk dinlediğimde içimde anlam veremediğim bir his uyandı, bu hissi çözmek için tekrar ve tekrar dinledim, tekrar ve tekrar dinlemek bu hissin alevlenmesinden öteye geçmedi, hala anlam vermediğim o his var ve hala dinlemekten vazgeçemiyorum..
O hissin sebebi genlerinde yatıyor kardeşim. Atalarının, şanlı Ceddinin davasına duyduğu, dedelerinden dedelerine aktarılan davadan kaynaklanıyor. Bu dava da İslamdır. Bu dava Batıla karşı yapılan savaşın adıdır. Bu dava Şeriat'i Müslimin'in davasıdır. Bu dava Amentü davası, uyuyan Türk'ü uyandırma davasıdır kardeşim. Ya asimile olup gideceğiz, ya da biz olacağız, tekrar batılın kalbine hançeri saplayacağız. Bize özümüzü unutturamazlar. Unuttursalar bile, hislerimizi alamazlar içimizden.
Şu şiiri dinleyen 1.700.000 kişiyi bir araya toplayın ve ne anladınız diye sorun hiçbirinden aynı yanıtları alamazsınız bu şiir o kadar dolu o kadar mânalı
Şiir 3 farklı konu üzerine yazılmış. O üç konudan başka anlam çıkaranlar özeli okumayıp sadece şiirlerini dinleyen tayfa. 1- Müslüman olduğunun beyanıdır. 2- Para için kendisinden vazgeçenlere duyduğu nefret 3- Islam ulkesine müslümanlığı unutmak için elinden geleni yapan kötü insanları anlatıyor.
Şair yaşamı seviyordu...dünya malına tamah etmesede... tek endişesi 63 ten gün alıp haddi aşmaktı, olan oldu...üstad Allah uzun ömürler versin... Amin!!!
İnsan eşref-i mahlûkattır derdi babam bu sözün sözler içinde bir yeri vardı ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman bu söz asıl anlamını kavradı geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı kararmış rakamların yarıklarından sızarak bu söz yüreğime kadar alçaldı damar kesildi, kandır akacak ama kan kesilince damardan sıcak sımsıcak kelimeler boşandı aşk için karnıma ve göğsüme ölüm için yüreğime sürdüğüm eczâ uçtu birden aşk ve ölüm bana yeniden su ve ateş ve toprak yeniden yorumlandı. Dilce susup bedence konuşulan bir çağda biliyorum kolay anlaşılmayacak kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın yanık yağda boğulan yapıların arasında delirmek hakkını elde bulundurmak rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için bana deha değil belgeler gerekli kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza gençken peşpeşe kaç gece yıllarca acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım bilmezdim neden bazı saatler alaturka vakitlere ayarlı neden karpuz sergilerinde lüküs yanar yazgı desem kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma Tokat aklıma bile gelmezdi babam onbeşli olmasa. Meyan kökü kazarmış babam kırlarda ben o yaşta koltuğumda kitaplar işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları kafamda yasak düşünceler, Gide mesela. Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar resimli bir kitaptan çalardım hayatımı oysa hergün merkep kiralayıp da kazılan kökleri Forbes firmasına satan babamdı. Budur işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku işte şehirleri bayındır gösteren yalan işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla güç bela kurduğum cümle işte bu; ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan tenimin olanca ağırlığı yok oldu. Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak bile bir bir çınlayan ihtilal haberidir ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu nisan ayları gelince vücudu hafifletir şahlanan grevler içinde kahkahalarım küstah bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim gider şehre ve şaraba yaltaklanarak biraz ağlayabilmek için fotoğraflar çektirir babam seferberlikte mekkâredir. İnsanın gölgesiyle tanımlandığı bir çağda marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak belki ruhların gölgesi düşer de marşlara mümkün olur babamı varlık sancısıyla çağırmak: Ezan sesi duyulmuyor Haç dikilmiş minbere Kâfir Yunan bayrak asmış Camilere, her yere Öyle ise gel kardeşim Hep verelim elele Patlatalım bombaları Çanlar sussun her yerde Çanlar sustu ve fakat binlerce yılın yabancısı bir ses değdi minarelere:Tanrı uludur Tanrı uludur polistir babam Cumhuriyetin bir kuludur bense anlamış değilim böyle maceralardan ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur yalnız coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan nüfus cüzdanımda tuhaf ekmek damgası durur benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu etin ıslak tadına doğru yavaş yavaş uyanmak çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp hırsız cenazelerine bine bine temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme korkak dualarından cibinlikler kurarak dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz nakışsız yaşamakları silâhlanmak sanarak çıkardım boğaza tıkanan lokmanın hartasını çıkınımda güneşler halka dağıtmak için halkı suvarmak bin saçlarımda bin ırmak ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa fly Pan-Am drink Coca-Cola Tutun ve yüzleştirin hayatları biri kör batakların çırpınışında kutsal biri serkeş ama oldukça da haklı. Ölümler ölümlere ulanmakta ustadır hayatsa bir başka hayata karşı. Orada aşk ve çocuk birbirine katışmaz nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı kendi tehlikesi peşinden gider insan putların dahi damarından aktığı güne kadar sürdürür yorucu kovalamacayı. Hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan? Nerde, hangi yöremizde zihnin tunç surlardan berkitilmiş ülkesi ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahim olan parti broşürleri yoksa kafiyeler mi? Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim takvim yapraklarının arasını dolduran nedir o katı şey ki gücü gönlün dağdağasını durultacak? Hayat dört şeyle kaimdir, derdi babam su ve ateş ve toprak. Ve rüzgâr. ona kendimi sonradan ben ekledim pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu ham yüreğin pütürlerini geçtim gövdemi alemlere zerkederek varoldum kayrasıyla Varedenin eşref-i mahlûkat nedir bildim. (1974) İsmet Özel
@@nefi5693 Ne güzel demiş baban Herşeyi anlamak zorunda değilsin Ne kadar kolay hainlik yaftası anlamadığın zaman Anlamadan yaftalamamayı da öğretseymiş keşke o güzel insan Maksad-ı inkilap mı Tanrıyı ALLAH Gerekmez mi KURTULUŞu FELAH Bunu anlamaya Allah idrak versin Allah Tanrının belasını versin
Bu şiiri 10 yıldır okurum/dinlerim. Her seferinde yeni bir anlam keşfederim. Şair de güzel okumuş kendi şiirini. İftarlık Gazoz filminde de geçiyor bir kısmı. İyi geceler değerli şiir okurları...
Çağlar üstü demek diğer şairleri aşağılamaktır serbest şiirle yazan Özel için yazdıklarının anlamına takılmaktır bu anlam ideolojiktir ve bana kalırsa yanlış ideoloji ırkçı islamcı olmaz
Dinledikçe kendimi bulmak buldukça dinlemek... sonsuz bir döngünün içine adım atmıştım ne huzurlu bir adımdı.Her dinlediğin de farklı bir kıvılcımı oluşturuyordu.
Bugün konya’da Joubran kardeşlerin konser vardı. Masar çalarken her an arkadan İsmet Özel çıkacakmış gibi hissettim. Melodi ve şiir birbirinin içine o denli işlenmiş.
dilce susulup,bedence konuşulan bir çağda biliyorum anlaşılmayacak, kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa... çok derin...
Münacaat ve Amentü özellike Münacaat bir şiir bir insanın hayatını anlatabilir mi evet anlatırmış.Bir şiir bir insanı delirtebilir mi evet delirtebilirmiş.Bir şiir ile insan Allah'a yalvarabilir mi evet Yalvarabilirmiş.Kişisel görüşlerin vs. umrumda değil İsmet Özel Şairliğinle büyük adamsın !
Yıllardır buradayım, ömrüm oldukça da olacağım. Yavaş yavaş eylüle doğru ilerlerken iliştirmek istedim bu satırları buraya. Senin sesini duymak, dizelerini okumak, okuduklarımdan - dinlediklerimden haz duymak bile eşsiz bir his benim için. Dilerim daha nice hayırlı yaşların olsun zira “yaşaman umrumuzdadır.”
@@muhammedeminkaraklc9505 tekbir getirerek insanları boğazlıyorlar, bir düşün bakalım sebebi bu olabilir mi diye ? Tertemiz dini 1400 yılda insanlık ne hale getirdi bir dön bak
Bu şiiri dinlemeye başlayınca çenemi iki avucumun arasına alıp,gözlerimi bir noktaya dikip donuk donuk bakmaktan ve zihnimin hayallere dalmasindan kendimi alamıyorum. MUHTEŞEM
samir, adnan ve wissam joubran kardeşlerden oluşan müzik grubu. ud denen şahane enstrümanı adeta bedenlerinin birer parçasıymış gibi konuşturan, konserlerinde adeta mest eden üç filistinli genç adamdır bunlar. aileleri kuşaklar boyu enstrüman yapımı ve icrasında adeta marka olmuştur. müziğe, sese ve enstrümanlarına o kadar hakimdirler ki, istanbulda verdikleri konserin sonunda bir udu iki kişi çalarak kendilerine hayran bırakmışlardır. bununla birlikte birbirinden mütevazı adamlardır bunlar. şiir'e çok yakışmış.
Öyle büyük bir şair ki. Ne muhafazakar kesim kendinden kabul ediyor ne de solcu kesim. Sadece siyasete kurban gidiyor böyle büyük bir şair, siyaasetin gölgesine kurban gidiyor. Şiir yazan herkes bilir ne kadar büyük bir şair olduğunu. Sadece şiirden anlayanların anlayabileceği kadar büyük bir şair, bu büyüklüğü anlamadan bu hayattan göçecek insanlara ne yazık. Ne kadar büyük bir şey kaçırıyorlar farkında olmadan.
“60’dan sonra, şiir alanında Türk milletine gıda olacak metinleri üretmek kimseye cazip gelmedi. İş başa düştü deyip Partizan şiirini yazdım. Sonrasında kimsenin de niyeti olmadığını görünce Amentü şiirini yazdım.”(İsmet Özel)
Canımın ciğeri en yakın arkadaşımla hep önünden geçtiğimiz bir kitapçı vardı. 2 ya da 3 katlı bir yer. Sürekli eski müzikler çalışıyordu ordan. Bir gün yine meşhur çorbacımızdan çıkıp önünden geçerken bu şiiri duyduk ve içeri girdik. Tavanlar eski gazetelerle döşenmiş her köşesinde ayrı bir detay olan bir yer. İşte tam orada İsmet Özel'e aşık olmuştum...
GERÇEKTEN ANLAMAK İÇİN ÇABA VERDİM.GERÇEKTEN UĞRAŞTIM. BU DÜNYANIN DİLİ DEĞİL KONUŞTUĞU DİL. BU SEBEPTENDİR Kİ DÜNYA DIŞI AHİRETİN SEVDASIYLA BU DÜNYAYA SIKIŞMIŞ BİR İNSAN GÖRDÜM BİR TEK....
OKURSANIZ SEVINIRIM!! Ankarada bir lise öğrencisiyim.şiir sevgim ve ses tonumu beğenen hocalarimla yarışmaya katilmaya karar verdik ve milli eğitim bakanlığının yolladığı listeden bu muhteşem şiiri seçtik. Ezberledim,üstad gibi olmasada okuyordum .Yari finale yükseldim. Yari final programinda milli eğitim bakanlığı bize şiirde geçen bazi kelimeler cümleleri sansurlememizi istedi. Istemeye istemeye çıkardık O halini ezberledim. Ama ülkemizdeki şiire onem -o kadar fazla ki- jürinin sansür olayından haberi yoktu ve ben şiire başlamadan bu şiirin siyasal bir siir olduğunu cok açıkça belirtti.Demem o ki bu bana değil ustada yapilan bir saygısızlıktır.
ben de bir şiir yarışmasında bu şiiri okudum bana da aynısı yapılmak istendi fakat ben haddimi aşıp üstada saygı ve düşünce özgürlüğü istedim ve onlara hakikatten korktuklarını söyledim bunun üzerine tamamıı okuyabildim
Okumuyorum deyip orayı terk etmeliydiniz kanımca, İsmet Özel'in çektiği azap şiirine yapılan hakaretle palazlandı. ' Ne Godiva geçer yoldan, ne kimse kör olur'
Nasibime düşeni alır giderim dedim, sesini duyduğum anda gözlerim doldu, yüreğim aşina sözlerine...Herhangi bir hususta geri kalmak bizim düşüncemize ters, sesin omzumuzdaki yaşamak yüküne yardakçı.Yürüyorum ve arkadan hep sesini duyuyorum.Hayat bir başka hayata karşı.
Şiirleride arıyoruz hayatta anlamını bulamadığımız belirsizliklerin. Belki bir umut. Son çırpınışlar olmasada hepimiz arıyoruz gercek hakikatimizi.. saygılar büyük üstad.
Öyle ki okuyoruz evet şiir fakat her dizesine ayrı ayrı hikayeler sığdırabilmek şairin mahareti. Anlayabilmek için okumalı sayısızca kitap ve öğrenmeli toplumlara ait ayrı ayrı öyküleri. Yoksa okuyup geçiyoruz. Oysa tat almak var şiirlerden.
Okulda düzenlenen şiir okuma yarışmasında okuduğum için sebepsiz yere diskalifiye edildim. Sağolsunlar hala var olduklarını gösterdiler. Ağır geliyor şiir...
İsmet Özel en çok saygı ve hayranlık duyduğum Türk şairidir. Kendi şiirini bu kadar iyi okuması başka bir ustalık. Her cümle de her kelime de alt anlamlar arıyorum.
Beni bir şiir doğurdu. Büyüttü dizelerinde Mısraları doyurdu beni Büyüdüm. Şiirle yürüdüm. Üşüdüm, sardı beni Elinin sıcaklığı yeterdi. Beni bir tek o bildi. Yalnız o sevdi. Sevgisi tüm kâinata yeterdi. Biliyorum... Bütün acılarıma kol kanat gererdi. Ben onun sevinçli yanı, En tatlı anı. Edip Demirtaş
Yıl 2019, ekimin sonunu Ankara’da okuduğum fakültede beklemekteyim. Yüreğimde daimî bir iç sıkıntısı var. Kaldığım yurtta birtakım tahammül sınırlarımı aşan hadiselerle karşılaştım. Nefes nefeseyim, içim sıkılıyor. Fakültedeyim. Fakültem Türkiye’de tektir. Hakikaten tektir. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi. Başka nerede duyulmuştur bu isim? Adı bir yana dursun, eğitimi de muhteşemdir. Ancak benim içim sıkılıyor, nefes nefeseyim. Telefon geliyor, annemin kronik bir hastalığı çıkmış. İçim daha da sıkılıyor. Okula gidip geliyorum, kulaklık kulağımda; İsmet Özel, Amentü. Bu hastalık haberiyle daha da çalkalanıyorum. Her şey içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Dayanılmaz. Vizelere bir buçuk hafta kalmış. Ne büyük cesaretse biletimi Malatya’ya aldım. Sabaha trene bineceğim. Tren. İlk olacak ve bu sebepten merak ve heyecanlıyım. Ancak sabah olmak bilmiyor. Bir de elimde inanılmaz bir telefon var. iPhone 5S. Garip. Telefonu şarjdan çektikten üç beş dakika, bilemedin yarım saat sonra mutlaka kapanır. Sabahı bekliyorum. Telefonun stresi üzerimde. Çileli birkaç haftadan sonra bir günlük bir tren yolculuğu ve telefonun bu batarya problemi. Rezalet bir gece. Sabahı bekliyorum, uyanık bir uykuyla. Gecesinde arkadaşıma mesaj gönderdim: Ben yarın Malatya’ya geçeceğim dostum, annemin birtakım hastalıkları çıkmış. Halihazırda bir de şu yurtta yaşadığım problemler var, bilirsin dostum, hocalar sorarsa bir hastalık sebebiyle memlekete döndü dersin. Sabah oldu. Bütün gece şarja takılı olan telefonumu çektim, çantamı sırtladım. Saat sabah 10, trene gidiyorum. Ankara-Malatya treni 11’de kalkar. Heyecanlı bir yürüyüş. Yurdu ve dertlerini geride bırakıyorum. Anneme gidiyorum. Anneme. Bitkin hissediyorum ancak mutluyum. Memlekete dönüyorum, annemin yanına. Ancak tren heyecanı strese dönüşüyor ve üzerime olanca bir ağırlık veriyor. Bimden abur-cubur alıyorum. Normalde yolculuklarımı dönerle kebapla yapardım, ama acele bir karar aldığım için vakit olmadı, markette ne buldumsa koydum çantama. Ne buldumsa koydum dediğime bakmayın, burs başvuruları henüz sonuçlanmadığı için parasızım. Treni de bu sebepten tercih etmiştim. 20-30 liralık bilet hâliyle. Alışverişten sonra 15 lira kaldı cebimde. Ne yapılır 15 lirayla? Ne yapılmaz ki bu ülke şartlarında!
Trene biniyorum, koltuklar geniş. Ancak prizi bulamıyorum, bunun için endişeleniyorum ve bu endişe hakikaten yersiz değilmiş. Priz yalnızca lavaboda varmış. Haliyle telefonu şarj etmek için tuvalete gidip duracağım. Yüzüklerin Efendisi, Miğferdibi savaşı. İşte başlıyoruz, diyor Theoden. Tren harekete geçiyor, işte başlıyoruz. İçimde büyük bir heyecan, nihayet yurtta yaşadığım dertleri geride bırakıp anneme kavuşuyorum. Mamafih yorgun ve bitkinim. Tren harekete geçiyor. Birkaç dakika sonra Dil-Tarih’in duvarlarını görüyorum. 105 numaralı sınıfta olduğumu hayal ediyorum. Muhteşem bir tren sesi. Kendi kendime: “A a, her sabah saat 11’de duyduğumuz tren sesi Malatya’ya gidiyormuş.” Bir tebessüm. Sonra Ebubekir, Aysu, Murat hocalarımı hatırlayıp bir tebessüm de onlara bırakıyorum. Ne muhteşem öğretmenler bunlar! Diyorum kendi kendime. Etrafımı inceliyorum. Kitap okuyanlar, müzik dinleyenler... Görme engelli arkadaşları da görüyorum, ne muhteşem bir cesaret onlar için bu yolculuk. Şöyle bir düşünüyorum, bilmediğim bir şehre görmeden gitmek. Aman ya Rabbi, bu benim için muhteşem bir imtihan olurdu. İyice solmuş bir dudak, bakışlarımsa beyaz bulutları delip geçiyor. Kulağımda Sauron’un sesi: I see you. İzleniyormuşum gibi bir izlenim bırakıyor bende o sahneler. Her neyse. Treni incelemeye devam ediyorum. Telefonuma bakıyorum, şarjı bitmiş. Zaten haber bekleyenim yok. Ailemin haberi de yok bu yolculuktan. Tren şiddetli bir ray sesiyle ilerlemeye devam ediyor. Yorulmaya başlıyorum. Yolculuklarda uyuyamam, bu sebepten bir şeylerle ilgilenmek mecburiyetindeyim. Bir de şu vaka var ki, beni eritir: mide bulantısı. Aman ya Rabbi. Zar zor dayanıyorum. Büyük bir yorgunluk. Derhâl lavaboya yürüyorum. Prizi görünce bir mutluluk. Üç beş dakika şarj olduktan sonra kapı tıklatılıyor. Mecbur çıkıyorum. Saatlerse en az tren kadar ağır hareket ediyor. Oturuyorum. Bu hareket akşama kadar devam ediyor. Sürekli olarak telefonumu şarj ediyorum ki şiir dinleyeyim. Bir İsmet Özel seslendirmesi beni birkaç saat götürür. Tren Kayseri’yi görünce bir seviniyorum. Haliyle otobüs yolculuklarında Kayseri demek Malatya’ya 5-6 saat kaldı demek. Ama tren mevzuunu hesap edemiyorum.
Aslına bakarsan yanımda sohbet edecek birileri olsa, mutlulukla o yolculuğu çekebilirim. Otobüs kadar yorucu değil nihayetinde. Ancak ne ilgilenecek bir şey, ne de konuşacak bir dost var. Kayseri’de epey inen oluyor, bir hava alayım diye vagondan dışarı çıkıyorum, üşüyorum. Kayseri böyle soğuksa, Malatya’yı hayal bile edemiyorum. Saatler yine geçmiyor. Karnım acıkıyor ve abur-cuburdan da eser kalmadığını görüyorum. Restoran vagonuna gidiyorum. Sıcak bir şeyler var mı diye bir soruyorum. Sadece çay. Ee, yemek falan? Yoktur cevabını alıyorum. 12 liraya soğuk bir sandviç görüyorum ve cebimdeki 15 liraya bakıp neyse alayım diyorum. Yemeye başlayınca bir başkası geliyor, tost istiyor. Sıcacık tostu alıp gidiyor. Sinirleniyorum, sıcak bir şeyler var mı derken bunu da kastettiğimi düşünüyordum ben! Midem sıcak bir şeyler için feryat ediyor sanki. Ah! Telefonumun şarjı yine yok. Artık oturmak istemiyorum ve telefonu lavaboda şarja takıp önünde bekliyorum. Gelene rica ediyorum telefonum şarjda kalsın diye. Sürekli olarak adımlar atıyorum. İlgilenecek bir şeyler arıyorum. Kafamda ise derin bir sızı. Acaba bu hastalık ne kadar ciddi? Fibrolu bir şeydi. Neydi acaba? Fibro... Fibro neydi ya. Fibromiyalji. Hah evet. Bu cevap kafamın içinde dönüp dolaşıyor. Neler yapılmalı ne edilmeli. Kas romatizmasıymış. Annemde sürekli şiddetli bir eklem ağrısı var. Ne büyük bir sızı. Aman ya Rabbi. Sürekli bir ağrı. Ah. Annem. Amentü’yü açıyorum, tekrarlıyorum şiiri. O kadar çok dinledim ki, ezberledim neredeyse. Ben ki ezberi sıfır olan. Trenin karanlığı delip geçişi sürekli olarak devam ediyor. Üşüyorum. Ancak bu, kalın kaban ya da montla geçecek bir üşümek değil. İçten içe bir üşüme. Param da yok ki çay içeyim. Gururum parasız bir içeceğe razı olmaz. Koltuğuma geçiyorum, uykum şiddetle bastırıyor ancak uyuyamıyorum. Koltuk bir oda kadar geniş olsa, yine de koltuktur ve beni uyutmaz. Uyuyamıyorum. Kıvranıp duruyorum. Kafamda müthiş intizamsız düşünceler. Annem, yurt, oda arkadaşlığı, gelecek kaygısı… Alakalı alakasız binlerce düşünce. Nihayet tren Malatya’yı görünce bir nefes alıyorum. İniyorum vagonlardan. Aman ya Rabbi, işte bitti! Ama nasıl ve ne eziyetle! Bir daha asla ama asla diyorum kendi kendime. Asla. Ancak gece 3-4 arası. Telefonum da kapalı. Sağa sola bakıyorum. İnsanlar karınca gibi dağılıyor. Üç beş kişi kalıyor, bankları doldurup uyuyorlar. Nasıl? İnsanlar nasıl olabilir de bulunduğu yerde uyuya kalır? Var mısın yok yere ağlamaya, diyor Özel. İşte gözlerim doluyor. Ancak ben de buradakilere eşlik ediyorum. Banklardan birine oturup gözlerimi kapatıyorum. Ancak vakit yine kitlenmiş, geçmiyor. Kıvranma nöbetleri. Böyle olmaz. Çantamı ve valizimi alıyorum. Ancak nerede olduğumu bilmiyorum. Hangi gar olduğunu bilmiyorum. İlk defa tren garındayım. Ancak Malatya’dayım. Derin bir nefes alıyorum. Çıkıyorum gardan ve çevreme bakıyorum. Tren garının arkasında kocaman bir bina. Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Mutluluk. Ben bu hastanede yıllar önce bademcik ameliyatı olmuştum. Bilirim buraları. Ancak güçlükle yürüyorum. Karanlık ve soğuk. Suni deri montumun altında kalın bir hırka, fakat Malatya soğuğuna nafiledir. Hastanenin dibine kadar yürüyorum. Hastaneyi arkama aldıktan sonra sağa doğru yürüyorum. Yarım saat kadar sonra nereye yürüdüğümü bilmediğimi ve yolu karıştırdığımı fark ediyorum. Yarım saat boyunca tam ters yöne doğru sırtımda ağır bir yük ve kollarımı kahreden valizle yürümüşüm. Fakat iş işten geçmiş.
Merkeze, çarşıya doğru yürümeye koyuluyorum. Bizim ilçeye otobüsler çarşıdan kalkar. Yaklaşık bir buçuk saatlik kahır dolu bir yürüyüş. Kafamı meşgûl eden bir anne ızdırabı. Yürümekten sızlayan ayaklarım ve ağırlık taşımaktan kahrolan kollarım. Çarşıya ulaştığım zaman gözlerimden gözyaşı akıyor. Dayanamıyorum ve ağlayarak yürümeye devam ediyorum. Fakat karanlık hala mevcut. Sabahın beş buçuğu sanırım. Otobüsler Eski Malatya’ya 7’de kalkar. Ne yapmak lazım? Üşüyorum. Bu defa karar alıp 15 dakika yol yürüyerek Merkez Camiî’ye gidiyorum. Ne zamandır namaz kılmamıştım. Ancak sabah ezanı okunmamış hâlâ. Bense titreyerek camiî tuvaletine iniyorum. Sonra şadırvandan abdest alıyorum, ama ne şiddetli bir titreyişle! Camiî içine giriyorum, bir miktar ısınıyorum ve uyuşuyorum. Uyumamak için direniyorum. En ön saflardayım. Aman, ben nasıl eve geçeceğim? Ne biletim var, ne de param. İmam Kur-an okuyor. Mutluluk ve huzur! Yemin ederim, huzur! İmamın ezan sesiyle irkilip uyanıyorum, uyuya kalmışım. Neyseki herkes bir anda saf alıyor. Hâliyle o anki utanç içinde bozulmuş abdestle ben de saf alıyorum. Namazı kılıyoruz. Bu yorgunlukla gözyaşı döküyorum. Hem nasıl. Selam verene kadar gözümden boşalıyor yaşlar. Sonra tesbihat ve Lev Enzelna. İşte huzur. Fakat nasıl eve gideceğim kaygısı içimi eritiyor. Neyse, rica ederim şoförden, bir şekilde giderim. Biraz gözlerimi kapatayım diyorum. Ancak neden sonra ayağa kalkıyorum ve arkamı dönüyorum. Yürümeye başlıyorum. Solumda birini görüyorum. Battal Abi. Kendisi iki sene önce yanında staj yaptığım kadirşinas bir ağabey. Hakkıyla ağabey. Beni görüyor, yüzü gülüyor. Aman ya Rabbi o mutluluk! Gözlerim yine doluyor, akıtıyorum birkaç damla. Aman. Abi, Battal abi, abim. Sarılıyoruz, ne o Hakan özledin mi buraları diyor. Niye bu kadar çabuk geldin? Felaket yorgunum, öyle böyle değil, cevap verecek takatim yok. Aman. Seni evine götüreyim diyor, ilk defa olarak ilk teklifini kabul edip, çok makbule geçer abi diyorum. Beni evime götürüyor. Allah razı olsun nidaları yükseliyor kalbimden. Felaket. Evime ulaşıyorum. 24 saatlik bir uykusuzluk. Felaket. Kapıyı çalıyorum, açıyorlar, hepsi şaşkın içinde. Selam veriyorum, bir iki sohbet, sonra derhal yatmaya gidiyorum. Uyanıyorum, İsmet Özel’den Amentü’yü açıyorum. Annemin şefkatli ve yorgun bakışlarıyla sohbet ediyoruz. Bugün 2021. Bu anıyı yazarken aynı yorgunluğu taşıyorum sanki. Fakat hayat ve ızdırap tecrübelerim çoğalmış durumda. Bu durumdan mutluyum. Ne kadar tecrübem varsa, mutluluğum da o kadar kıymetli olmaya başladı. O gün benim için ölümsüz bir hatıra olarak kalacak. Öğrencilerime anlatacağım. Sizlere anlatıyorum.
@@ahbeyazkaya evladım sabah sabah mahvettiniz beni hâlâ bu duyguları yaşayan birileri varmı ki,küçüklüğüm aklıma geldi kitap okudum sanki , bunalım iyidir insanı olgunlaştırır ama sıkıntıların tek hafifleticisi Allah cc tır kalbinde hep onu hisset bu topraklar gerçekten çok güzel ve inanç insanı ayakta tutan, İsmet Özel boşuna dinlenilmez yüreğinde o yükü bilmesede taşıyanlar dinler ve kalpteki ağırlık bozuk çağın cennetten uzaklaştırdığı ,bir türlü aslını bulamayan insanın düştüğü zorluktan çıkamaması , Rabbim yolunuzu açık etsin annenizede şifa versin
İnsan eşref-i mahlûkattır derdi babam bu sözün sözler içinde bir yeri vardı ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman bu söz asıl anlamını kavradı... Büyüksün üstad.!
"kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm." bilmiyorum bu cümle neden içimi acıtıyor bu kadar. sanırım aynı duyguyu paylaşıyorum, sebebi bilinmez bir leke taşıyorum sanki. tiksiniyorum bir şeyden, tiksiniyorum herkesten ve her şeyden. bazı zamanlar kendimden. ilk kez duyduğumda olduğu gibi içimi acıttı yine, kalp atışlarım yeniden ve yeniden hızlandı.
20 yıl kadar öncesiydi. Üniversite yıllarıydı. Bu şiir aklımdan çıkmaz, dilime dolanır. Her ortamda kendini hatırlatırdı. Şimdi de pek bir şey değişmedi.
Yazgı desem kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma.. / Çünkü kültür'ümüzün yüzyıllarca bile isteye yoğurup ortaya çıkardığ hiç bir değer, kör kütük bir yazgının, anlamsız ca bize miras bıraktığı bir şey değil. Eğer bunu iddia edersek kötü bir şey dokunmuş olur dudaklarımıza..
Yanında uyuyup kaldığımda kulağımda çınlayan şiir. Göğsünde uyuyan ben ve İsmet özel dinleyen biz. Bizim herkesten farkımız bu işte. Şiir sevmek, sevdiğimiz şairlerin bir olması ve bizim hep aynı dizelerde buluşmamız. İnşallah hep böyle oluruz gönül dergahim. 💙M
İsmet Özel başkasın üstadım sen başkasın... Şiirlerin destan gibi... Dinledikçe anlamı derinleşen... Ve marş okur gibi kendi şiirlerini okuyan harika bir yorum...
lise yıllarımda dershaneye giderken ve okuldan eve dönerken delirmiş gibi üst üste dinlerdim. ne anlardım ne kadar anlardım bilinmez hala da bilinmiyor. eve yaklaştığım zaman adımlarımı yavaşlatır yolda oyalanırdım. her bir kelime her bir ses ciğerime işlerdi. buradan edebiyat öğretmenime teşekkürler muhtemelen bir şekilde kesişirdi ismet özel ile yolum ama bunun erken olması bana çok şey kattı. iyi ki varsın ismet özel iyi ki oldun.
Sen gülünce, Gül bahçesinde bulurum kendimi. Her yanım nergis, güller ve papatya. Konar şiirlerim dağ gibi omzuna yuva olur bana Düşüyorum haybeden uçurumlara Sürgün etsende beni senden ırağa Nafile açar çiçekler yine baharda Güzelliğe adanmış ne kadar çiçek varsa, Seninle anlam bulur. Bir aşkın bahanesi olur. Bir diğerinin sevdası... Kiminin umudu... Belki garip bir şairin, Son yolculuğuna hazırlanmış Bir kaç karanfil. Edip Demirtaş
Tamam anladık kimseyle kıyas kabul etmeyecek kadar güzel yazdın,yahu aynı mükemmellikte niye okuyorsun be adam.
Vicdansız işte😏
Bugün sohbetindeydim
@@mutluumutlu bilmiyorum onu
Allah vergisi sanırsam
Ben de kötü bir şey söylüceksin sandım
"Dilce susup bedence konuşulan bir çağda biliyorum kolay anlaşılmayacak."
anlatsana güzel kardeşim yaşımdan dolayı anlamıyorum lütfen
@@ugurcan7213 şuan ki çağımızda insanlar birbirini anlamak için konuşmuyor çaba sarf etmiyor sorunlarını mutluluklarını paylaşmıyor Günaydın diyeceğin insana bile üstüne başına bakarak dış görünüşüne hareketleriine göre yargılandığın için konuşmak istemiyorsun kısacası önyargı
@@ugurcan7213 dilce susmaktan kasıt insanlar birbilrlerini söylediklerine anllattıklarına göre değil ayakkabısıyla parasıyla elbisesiyle yargılıyor. Sevgisinden saygısından haznesinden ne varsa, sende ne olduğuna göre paylaşıyor.Kalabalıklar içinde yalnızlaşan menfaat temelli ilişkiler toplumun en büyük yarası.Şair kendisinin böyle bir anlayışla bu hayatı yaşamadığını kendisinin anlatacakları ve anlaşılması gerektiğini ama çağın ve insanların böyle olmadığını belirtiyor.Bu yüzden de anlaşılmadığını belirtiyor.
Mutlak Gerçekti galiba
@@ugurcan7213 ALLAH de kardeşim, eyvah demeden önce! Yaşayacağın hayatta bir mana var mana yı anla dünya nın sahte güzelliğine kapılıp sonra 'yı heba etme diyor.
Hiç kendi şiirini bu kadar güzel okuyabilen bir şair duymamıştım.
necip fazıl dan Sakarya, zindandan mehmede mektup,bir gençlik şiirlerini dinlemeni öneririm oda en az bu şiir kadar etkileyici
+Özgür lera ne atilla ilhanı ya dalga mı geçiyorsun
Şükrü Erbaşı hiç mi dinlemedin be ihtiyar
yavuz bülent bakiler kardeşim tavsiye ederim
Ömer Bekiroğlu necip Fazıl da güzel
yasayan en büyük sair. türk edebiyatinin sahip oldugu en yüce degerlerden biri. üstad ismet özel bugün 79 yasina basti. ömrü uzun olsun.
Bu şiiri ilk dinlediğimde içimde anlam veremediğim bir his uyandı, bu hissi çözmek için tekrar ve tekrar dinledim, tekrar ve tekrar dinlemek bu hissin alevlenmesinden öteye geçmedi, hala anlam vermediğim o his var ve hala dinlemekten vazgeçemiyorum..
Yemin ediyorum duygularıma tercüman olmuşsun kardeşim
Ölüm
Aynı duygu bizi burada tutan. ANlamsız bir his, adı konulamayan..
Sana o hissi veren Allahu Teala ya dua et kardeşim.
Işte o zaman anlarsın varlığının anlamını
O hissin sebebi genlerinde yatıyor kardeşim. Atalarının, şanlı Ceddinin davasına duyduğu, dedelerinden dedelerine aktarılan davadan kaynaklanıyor. Bu dava da İslamdır. Bu dava Batıla karşı yapılan savaşın adıdır. Bu dava Şeriat'i Müslimin'in davasıdır. Bu dava Amentü davası, uyuyan Türk'ü uyandırma davasıdır kardeşim. Ya asimile olup gideceğiz, ya da biz olacağız, tekrar batılın kalbine hançeri saplayacağız. Bize özümüzü unutturamazlar. Unuttursalar bile, hislerimizi alamazlar içimizden.
Arada uğrar, nâsibimi alır giderim.
Herkes nasibi olanı alır
Buyrunuz yine
Yorum yapalim da nasiplen kardeş.
@@gokhanbuyukaslan7194 ben bile nasiplendim, eyvallah
@@gokhanbuyukaslan7194 eyvallah 😊
"En az anladığım halde en çok anladığım şair."
Ne zaman ruhumu tazelemeye ihtiyaç duysam buraya gelirim.
-Dilce susup bedence konuşulan bir çağda biliyorum kolay anlaşılmayacak.
Şu şiiri dinleyen 1.700.000 kişiyi bir araya toplayın ve ne anladınız diye sorun hiçbirinden aynı yanıtları alamazsınız bu şiir o kadar dolu o kadar mânalı
Şiir 3 farklı konu üzerine yazılmış. O üç konudan başka anlam çıkaranlar özeli okumayıp sadece şiirlerini dinleyen tayfa.
1- Müslüman olduğunun beyanıdır.
2- Para için kendisinden vazgeçenlere duyduğu nefret
3- Islam ulkesine müslümanlığı unutmak için elinden geleni yapan kötü insanları anlatıyor.
Kalabalık kelimeler yazamam anladıgım şey insan eşrefi mahlukattır şerefli halini yükseltmezse mahluk kalır
4.3 milyon olmuş
Şu şiir İsmet Özel 'in yaşadığı iç sancıyı, bir hayat hikayesini, düzen eleştirisini öyle derin yansıtıyor ki.... Şiirlerini marş gibi okuyan adam.
Yaş elli beş,
Sekiz yıl kaldı.
Seviyorum bitpazarlarını,
Bir şey alıp satmasamda...
Şair yaşamı seviyordu...dünya malına tamah etmesede... tek endişesi 63 ten gün alıp haddi aşmaktı, olan oldu...üstad Allah uzun ömürler versin... Amin!!!
İnsan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır akacak
ama kan kesilince damardan sıcak
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm eczâ uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı.
Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
bana deha değil
belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
bilmezdim neden bazı saatler
alaturka vakitlere ayarlı
neden karpuz sergilerinde lüküs yanar
yazgı desem
kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma
Tokat
aklıma bile gelmezdi
babam onbeşli olmasa.
Meyan kökü kazarmış babam kırlarda
ben o yaşta koltuğumda kitaplar
işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı
cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları
kafamda yasak düşünceler, Gide mesela.
Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana
gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar
resimli bir kitaptan çalardım hayatımı
oysa hergün
merkep kiralayıp da kazılan kökleri
Forbes firmasına satan babamdı.
Budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla
güç bela kurduğum cümle işte bu;
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu.
Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak
bile bir bir çınlayan
ihtilal haberidir
ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
nisan ayları gelince vücudu hafifletir
şahlanan grevler içinde kahkahalarım küstah
bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
biraz ağlayabilmek için
fotoğraflar çektirir
babam
seferberlikte mekkâredir.
İnsanın
gölgesiyle tanımlandığı bir çağda
marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak
belki ruhların gölgesi
düşer de marşlara
mümkün olur babamı
varlık sancısıyla çağırmak:
Ezan sesi duyulmuyor
Haç dikilmiş minbere
Kâfir Yunan bayrak asmış
Camilere, her yere
Öyle ise gel kardeşim
Hep verelim elele
Patlatalım bombaları
Çanlar sussun her yerde
Çanlar sustu ve fakat
binlerce yılın yabancısı bir ses
değdi minarelere:Tanrı uludur Tanrı uludur
polistir babam
Cumhuriyetin bir kuludur
bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalnız
coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
ekmek damgası durur
benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu
etin ıslak tadına doğru
yavaş yavaş uyanmak
çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp
hırsız cenazelerine bine bine
temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme
korkak dualarından cibinlikler kurarak
dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz
nakışsız yaşamakları
silâhlanmak sanarak
çıkardım
boğaza tıkanan lokmanın hartasını
çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
halkı suvarmak bin saçlarımda bin ırmak
ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
fly Pan-Am
drink Coca-Cola
Tutun ve yüzleştirin hayatları
biri kör batakların çırpınışında kutsal
biri serkeş ama oldukça da haklı.
Ölümler
ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı.
Orada
aşk ve çocuk
birbirine katışmaz
nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı
kendi tehlikesi peşinden gider insan
putların dahi damarından
aktığı güne kadar
sürdürür yorucu kovalamacayı.
Hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan?
Nerde, hangi yöremizde zihnin
tunç surlardan berkitilmiş ülkesi
ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahim olan
parti broşürleri yoksa kafiyeler mi?
Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim
takvim yapraklarının arasını dolduran
nedir o katı şey
ki gücü
gönlün dağdağasını durultacak?
Hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
Ve rüzgâr.
ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim
gövdemi alemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla Varedenin
eşref-i mahlûkat
nedir bildim.
(1974)
İsmet Özel
Dr. Beşir TOPALOĞLU 👏👏👍
@@nefi5693 kimin şiiri?
@@nefi5693 eline yüreğine sağlık ozaman
@@nefi5693 Ne güzel demiş baban
Herşeyi anlamak zorunda değilsin
Ne kadar kolay hainlik yaftası anlamadığın zaman
Anlamadan yaftalamamayı da öğretseymiş keşke o güzel insan
Maksad-ı inkilap mı Tanrıyı ALLAH
Gerekmez mi KURTULUŞu FELAH
Bunu anlamaya Allah idrak versin
Allah Tanrının belasını versin
Çok teşekkürler
Çıkamıyorum üstadım bu şiirden yüreğime kadar alçaldı nasibimi alıyorum her gün "insan eşref-i mahlukattır"
ve Ahsen-i takvim ve fakat esfele safilin insan
kelimeler resmen uçuşuyor,nasıl bir kafa, nasıl bir yaşantı önünde saygıyla egilmeli insan büyüksün üstat
muharrem emrem Sadece Allah’a eğil.
Bu şiiri 10 yıldır okurum/dinlerim. Her seferinde yeni bir anlam keşfederim. Şair de güzel okumuş kendi şiirini. İftarlık Gazoz filminde de geçiyor bir kısmı. İyi geceler değerli şiir okurları...
Böyle büyük bir Türk şairi, bir daha gelir mi bilinmez. Türk şiirinin zirve noktası İsmet Özel'dir.
gökhan yıldırım Akif o kadar iyi değil şiir tekniği bakımından
***** teknik bakımından sağlam değil bir yahya kemal bir sezai karakoç değil mesela. Daha çok mesaja yönelik yazdığı için şiir yönü zayıf kalıyor
Çağlar üstü demek diğer şairleri aşağılamaktır serbest şiirle yazan Özel için yazdıklarının anlamına takılmaktır bu anlam ideolojiktir ve bana kalırsa yanlış ideoloji ırkçı islamcı olmaz
Destur Attila İlhan var. Yahya Kemal var.
Sezai Karakoç'u da unutmamak gerek diye düşünüyorum.
Her dinlediğimde ayrı his uyandıran, belki çok derin ama çok hisli... Güzel adama selam olsun
İsmet ÖZel sen nasıl bir şairsin tebrik ediyorum.Gururluyum senin gibi bir Türk şair oldugu için.
Dinledikçe kendimi bulmak buldukça dinlemek... sonsuz bir döngünün içine adım atmıştım ne huzurlu bir adımdı.Her dinlediğin de farklı bir kıvılcımı oluşturuyordu.
Yurdumu gurbet ellere getiren ,
beni ise benden götüren şair...
Bugün konya’da Joubran kardeşlerin konser vardı. Masar çalarken her an arkadan İsmet Özel çıkacakmış gibi hissettim. Melodi ve şiir birbirinin içine o denli işlenmiş.
İsmet Özel olmasaydı Masar olmazdı
tarih derslerinde incelenmeli bu şiir , edebiyat derslerinde okutulmalı
Ruhi Bey Kanalıma davetlisiniz. Yoruma bırakacağınız şiirleri seslendiriyorum.! Abone olmayı unutmayın.!
İslam kokan bir şiir cumhuriyeti yergisi aynen okutulsun
Rûhî Bey, nasılsın, nasılım?
Edebiyat derslerinde okutuluyor zaten kardeşim.
@@Mertcanuluerk biz niye okumadik ya da vardida biz mi gormedik
Çağların çok çok ötesinde şariler üstü bir şair,zaman üstü sözcükler ve kelimeler ötesi harflerle yazan muazzam bir şair..
dilce susulup,bedence konuşulan bir çağda biliyorum anlaşılmayacak,
kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa...
çok derin...
Tam da okurken o anda kulaklarda...
"Dilce susup bedence konuşulan bir çağda, biliyorum kolay anlaşılmayacak." 🌾
Münacaat ve Amentü özellike Münacaat bir şiir bir insanın hayatını anlatabilir mi evet anlatırmış.Bir şiir bir insanı delirtebilir mi evet delirtebilirmiş.Bir şiir ile insan Allah'a yalvarabilir mi evet Yalvarabilirmiş.Kişisel görüşlerin vs. umrumda değil İsmet Özel Şairliğinle büyük adamsın !
Mehmet Karaman Kanalıma davetlisiniz. Yoruma bırakacağınız şiirleri seslendiriyorum.! Abone olmayı unutmayın.!
Aynen
Yıllardır buradayım, ömrüm oldukça da olacağım. Yavaş yavaş eylüle doğru ilerlerken iliştirmek istedim bu satırları buraya. Senin sesini duymak, dizelerini okumak, okuduklarımdan - dinlediklerimden haz duymak bile eşsiz bir his benim için. Dilerim daha nice hayırlı yaşların olsun zira “yaşaman umrumuzdadır.”
Canlar sustu fakat
Binlerce yılın yabancısı bir ses
Değdi minarelere
Tanrı uludur, tanrı uludur.
( Ne güzel özetlenmiş herşey)
@@barscanozkan7875 Biz türkçeden rahatsız değiliz, siz tekbirden rahatsızsınız.
Burdan şunu mu demek istediniz, Yunan gitti Atatürk anlaştı savaş bitti 😄 sizin olmayan beyninizi skeyim
@@muhammedeminkaraklc9505 tekbir getirerek insanları boğazlıyorlar, bir düşün bakalım sebebi bu olabilir mi diye ? Tertemiz dini 1400 yılda insanlık ne hale getirdi bir dön bak
@@barscanozkan7875 bizim kadar türk olmadığın kesin.. ismet özelin türk tanimina göre hiç değilsin.. arapca ezanla türklüğün olayi farkli
@@barscanozkan7875 'Tanrı Uludur' un bu topraklardaki eseri sensin maalesef
Amaçlarına kısmen ulaştılar senin gibilerle...
"İnsanın gölgesiyle tanımlandığı bir çağ..." bir cümle bir asrı ancak bu kadar iyi özetleyebilirdi. İsmet özel; büyük şair.. Ömrü uzun olsun.
En büyük mü bilmiyorum ama bu devrin bence tartışmasız en iyi şairi
Allah acil şifalar versin
Bizleri
"YALNIZ BIRAKIP GİTME"
ÜSTAD...
Daha iyi çok şükür..
Gitti malesef 😥
ikinci abin üstad 'bu burda dursun belki tanırsın'
2013'te İsmet Özel okudum. O gün bugündür huzursuzum.
İsmet özel okuyanlar zaten melankolik
Yaşa
Canınızı sıkmaya geldim der kendisi
Geçen yıl -niye bu kadar geç oldu bilmiyorum- İsmet özel ile tanıştım, o gün bugündür ben de eski ben değilim.
Bende aynıyım
9 yıl önce nerdeydim diyorum böyle ufka gönle muteva ruhu veren eserleri görmemekle nasılda kör kalmışız şimdi kulaklarımda çınlama sesi ismet özel.
İsmet Özel'in şiirlerini kendi sesinden duymak bize verilmiş en büyük hediye ❤️
Bu şiiri dinlemeye başlayınca çenemi iki avucumun arasına alıp,gözlerimi bir noktaya dikip donuk donuk bakmaktan ve zihnimin hayallere dalmasindan kendimi alamıyorum. MUHTEŞEM
samir, adnan ve wissam joubran kardeşlerden oluşan müzik grubu. ud denen şahane enstrümanı adeta bedenlerinin birer parçasıymış gibi konuşturan, konserlerinde adeta mest eden üç filistinli genç adamdır bunlar. aileleri kuşaklar boyu enstrüman yapımı ve icrasında adeta marka olmuştur. müziğe, sese ve enstrümanlarına o kadar hakimdirler ki, istanbulda verdikleri konserin sonunda bir udu iki kişi çalarak kendilerine hayran bırakmışlardır. bununla birlikte birbirinden mütevazı adamlardır bunlar. şiir'e çok yakışmış.
Ulan arkadaş ben ki mağara adamı; ne sanattan ne de bir başka şeyden anlarım. Ama bu şiir midir nedir? Günde 4 kere dinliyorum hayret.
Çok iyi ya 😂😂
Yalnız değilsin kral
He vala halo dayı sen hele bana sor ben türkçeyi zor konuşuyorum bu başka bir şey bam başka beni resmen aydınlattı
Sen mağara adamı değilsin. Sanata yatkın tarafını gizlemişsin demek yıllardır. Ben mağara adamları tanırım. Asla bunu kabul etmez.
Bir Yusuf masalı diye 58 dk lık bir anlatısı var. Bir de onu dinle 😌
ilk okuduğum günden beri bu şiirin sancısını çekiyorum
Bilal Selçuk sancilanmamak mümkün mü kardeşim sancilanmamak mümkün mü ....
öyle ise gel kardeşim hep verelim el ele :)
patlatalım bombalarııı
çanlar sussun her yerdeee
Hiç bitmeyecek bu sancı....
Öyle büyük bir şair ki. Ne muhafazakar kesim kendinden kabul ediyor ne de solcu kesim. Sadece siyasete kurban gidiyor böyle büyük bir şair, siyaasetin gölgesine kurban gidiyor. Şiir yazan herkes bilir ne kadar büyük bir şair olduğunu. Sadece şiirden anlayanların anlayabileceği kadar büyük bir şair, bu büyüklüğü anlamadan bu hayattan göçecek insanlara ne yazık. Ne kadar büyük bir şey kaçırıyorlar farkında olmadan.
Allah'ım sen bana İsmet Özel okuyan, dinliyen bir eş nasip et . Amin.
Amin 💮
Çok şey istiyorsun güzel kardeşim. Amin
Amin
Evet ismet özel eşrefi mahlukat 🤔
Kadınlar kadinlar kadinlar
fon müziğini bilmeyenler için:
le trio joubran - masar
Telif hakkı var mıdır acaba 🙄
Mr. beyaz sen adamsın ❤️
@@SelimKMD rica ederim
@@SelimKMD Selim hocam burda denk gelmekte guzelmis
Fondaki müzik şiire bambaşka bir hava vermiş. Müziksiz dinlense aynı duyguları vermez.
"İnsanın
gölgesiyle tanımlandığı bir çağda..."
Vera'da da vardınız. Burada da görünce tanıdığım birini görmüş gibi hissettim. 🌸
“60’dan sonra, şiir alanında Türk milletine gıda olacak metinleri üretmek kimseye cazip gelmedi. İş başa düştü deyip Partizan şiirini yazdım. Sonrasında kimsenin de niyeti olmadığını görünce Amentü şiirini yazdım.”(İsmet Özel)
bir tarih kitabı değerinde bir şiir
"Dilce susup bedence konuşulan bir çağda, biliyorum kolay anlaşılmayacak."
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
Furkan Özdemir oo furkan abi
Saian Kırmızı Çiçeklinin Öyküsü
Furkan Özdemir Kanalıma davetlisiniz. Yoruma bırakacağınız şiirleri seslendiriyorum.! Abone olmayı unutmayın.!
Abi dört gözle 1 nisan 2020 Çarşambayı 22.00'yi bekliyoruz :) Bu yorum da anı olarak kalsın. Hatırladıkça gülümserim.
Furkan hocam, hangi menba'lardan beslendiğiniz anlaşılıyor şimdi😊
Canımın ciğeri en yakın arkadaşımla hep önünden geçtiğimiz bir kitapçı vardı. 2 ya da 3 katlı bir yer. Sürekli eski müzikler çalışıyordu ordan. Bir gün yine meşhur çorbacımızdan çıkıp önünden geçerken bu şiiri duyduk ve içeri girdik. Tavanlar eski gazetelerle döşenmiş her köşesinde ayrı bir detay olan bir yer. İşte tam orada İsmet Özel'e aşık olmuştum...
"Dilce susup bedence konuşulan bir çağda"
GERÇEKTEN ANLAMAK İÇİN ÇABA VERDİM.GERÇEKTEN UĞRAŞTIM. BU DÜNYANIN DİLİ DEĞİL KONUŞTUĞU DİL. BU SEBEPTENDİR Kİ DÜNYA DIŞI AHİRETİN SEVDASIYLA BU DÜNYAYA SIKIŞMIŞ BİR İNSAN GÖRDÜM BİR TEK....
OKURSANIZ SEVINIRIM!!
Ankarada bir lise öğrencisiyim.şiir sevgim ve ses tonumu beğenen hocalarimla yarışmaya katilmaya karar verdik ve milli eğitim bakanlığının yolladığı listeden bu muhteşem şiiri seçtik.
Ezberledim,üstad gibi olmasada okuyordum .Yari finale yükseldim.
Yari final programinda milli eğitim bakanlığı bize şiirde geçen bazi kelimeler cümleleri sansurlememizi istedi. Istemeye istemeye çıkardık O halini ezberledim. Ama ülkemizdeki şiire onem -o kadar fazla ki- jürinin sansür olayından haberi yoktu ve ben şiire başlamadan bu şiirin siyasal bir siir olduğunu cok açıkça belirtti.Demem o ki bu bana değil ustada yapilan bir saygısızlıktır.
vay be şu hallere bak. lise yıllarındayken sana benzer bir durum benimde başıma gelmişti. Safahattan istediğimi okutmamışlardı.
Hangi kısmı ağabey?
Mesela "polistir babam cumhuriyetin bir kuludur" kismi o dönem rejminin elestirisi oldugu soylendi israrla cikarilmak istendi kardeşim
ben de bir şiir yarışmasında bu şiiri okudum bana da aynısı yapılmak istendi fakat ben haddimi aşıp üstada saygı ve düşünce özgürlüğü istedim ve onlara hakikatten korktuklarını söyledim bunun üzerine tamamıı okuyabildim
Okumuyorum deyip orayı terk etmeliydiniz kanımca, İsmet Özel'in çektiği azap şiirine yapılan hakaretle palazlandı. ' Ne Godiva geçer yoldan, ne kimse kör olur'
İlk defa 1974'te, Sezai Karakoç'un çıkardığı 'Diriliş' dergisinde yayımlandı..
Gecenin 3 de 3 defa dinleyince arka arkaya, arkaya bakmadan vazgeçiyor önündeki ümide aşık oluyor insan.
Bu şiir yüksek ihtimal hayatımın son anına kadar ruhumun bir parçası olarak kalacak.
bu şiiri tanımlayabilecek bir sıfat bulamıyorum. muazzamın, harikanın kat be kat ötesi...
Üstadım ellerinden öperim. Rabbim size hayırlı uzun ömürler versin. Siz gibi değerli Ustalar malasef çok az kaldı......
"Orada Aşk ve çocuk birbirine katışmaz..."
çok dikkat edilesi bir detay. .
Nasibime düşeni alır giderim dedim, sesini duyduğum anda gözlerim doldu, yüreğim aşina sözlerine...Herhangi bir hususta geri kalmak bizim düşüncemize ters, sesin omzumuzdaki yaşamak yüküne yardakçı.Yürüyorum ve arkadan hep sesini duyuyorum.Hayat bir başka hayata karşı.
Şiirleride arıyoruz hayatta anlamını bulamadığımız belirsizliklerin. Belki bir umut. Son çırpınışlar olmasada hepimiz arıyoruz gercek hakikatimizi.. saygılar büyük üstad.
Öyle ki okuyoruz evet şiir fakat her dizesine ayrı ayrı hikayeler sığdırabilmek şairin mahareti. Anlayabilmek için okumalı sayısızca kitap ve öğrenmeli toplumlara ait ayrı ayrı öyküleri. Yoksa okuyup geçiyoruz. Oysa tat almak var şiirlerden.
"Ne Godiva gerçer yoldan,ne bir kimse kör olur..."
iki yıldır zehir gibi kanımda, Amentü.
Okulda düzenlenen şiir okuma yarışmasında okuduğum için sebepsiz yere diskalifiye edildim. Sağolsunlar hala var olduklarını gösterdiler. Ağır geliyor şiir...
@CE ciddiyim oldu
Kamal karşıtı ,İslam serefimiz
Lise mıydı kardeşim
@@muhammettsahin evet
Kardeşim agir bir şey yersen mide kaldırmaz kusar. O okuduğun şiir de onlara ağır gelmiş belliki
Yaşadığım yaşamadığım birçok acıyı her seferinde kalbimin ortasına yeniden bırakıyor bu ses.. Ah İsmet Özel çok yaşa!
İsmet Özel en çok saygı ve hayranlık duyduğum Türk şairidir. Kendi şiirini bu kadar iyi okuması başka bir ustalık. Her cümle de her kelime de alt anlamlar arıyorum.
Beni bir şiir doğurdu.
Büyüttü dizelerinde
Mısraları doyurdu beni
Büyüdüm.
Şiirle yürüdüm.
Üşüdüm, sardı beni
Elinin sıcaklığı yeterdi.
Beni bir tek o bildi.
Yalnız o sevdi.
Sevgisi tüm kâinata yeterdi.
Biliyorum...
Bütün acılarıma kol kanat gererdi.
Ben onun sevinçli yanı,
En tatlı anı.
Edip Demirtaş
Yıl 2019, ekimin sonunu Ankara’da okuduğum fakültede beklemekteyim. Yüreğimde daimî bir iç
sıkıntısı var. Kaldığım yurtta birtakım tahammül sınırlarımı aşan hadiselerle
karşılaştım. Nefes nefeseyim, içim sıkılıyor.
Fakültedeyim. Fakültem Türkiye’de tektir. Hakikaten tektir. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi.
Başka nerede duyulmuştur bu isim? Adı bir yana dursun, eğitimi de muhteşemdir.
Ancak benim içim sıkılıyor, nefes nefeseyim.
Telefon geliyor, annemin kronik bir hastalığı çıkmış. İçim daha da sıkılıyor. Okula gidip
geliyorum, kulaklık kulağımda; İsmet Özel, Amentü.
Bu hastalık haberiyle daha da çalkalanıyorum. Her şey içinden çıkılmaz bir hâl
alıyor. Dayanılmaz. Vizelere bir buçuk hafta kalmış. Ne büyük cesaretse
biletimi Malatya’ya aldım. Sabaha trene bineceğim. Tren. İlk olacak ve bu
sebepten merak ve heyecanlıyım. Ancak sabah olmak bilmiyor. Bir de elimde inanılmaz
bir telefon var. iPhone 5S. Garip. Telefonu şarjdan çektikten üç beş dakika,
bilemedin yarım saat sonra mutlaka kapanır. Sabahı bekliyorum. Telefonun stresi
üzerimde. Çileli birkaç haftadan sonra bir günlük bir tren yolculuğu ve
telefonun bu batarya problemi. Rezalet bir gece. Sabahı bekliyorum, uyanık bir
uykuyla.
Gecesinde arkadaşıma mesaj gönderdim: Ben yarın Malatya’ya geçeceğim dostum, annemin birtakım hastalıkları çıkmış. Halihazırda bir de şu yurtta yaşadığım problemler var,
bilirsin dostum, hocalar sorarsa bir hastalık sebebiyle memlekete döndü dersin.
Sabah oldu. Bütün gece şarja takılı olan telefonumu çektim, çantamı sırtladım. Saat sabah 10,
trene gidiyorum. Ankara-Malatya treni 11’de kalkar. Heyecanlı bir yürüyüş.
Yurdu ve dertlerini geride bırakıyorum. Anneme gidiyorum. Anneme. Bitkin hissediyorum
ancak mutluyum. Memlekete dönüyorum, annemin yanına. Ancak tren heyecanı strese
dönüşüyor ve üzerime olanca bir ağırlık veriyor. Bimden abur-cubur alıyorum. Normalde
yolculuklarımı dönerle kebapla yapardım, ama acele bir karar aldığım için vakit
olmadı, markette ne buldumsa koydum çantama. Ne buldumsa koydum dediğime
bakmayın, burs başvuruları henüz sonuçlanmadığı için parasızım. Treni de bu
sebepten tercih etmiştim. 20-30 liralık bilet hâliyle. Alışverişten sonra 15
lira kaldı cebimde. Ne yapılır 15 lirayla? Ne yapılmaz ki bu ülke şartlarında!
Trene biniyorum, koltuklar geniş. Ancak prizi bulamıyorum, bunun için endişeleniyorum ve bu endişe hakikaten yersiz değilmiş. Priz yalnızca lavaboda varmış. Haliyle telefonu şarj etmek için tuvalete gidip duracağım.
Yüzüklerin Efendisi, Miğferdibi savaşı. İşte başlıyoruz, diyor Theoden. Tren harekete geçiyor, işte başlıyoruz.
İçimde büyük bir heyecan, nihayet yurtta yaşadığım dertleri geride bırakıp anneme kavuşuyorum. Mamafih yorgun ve bitkinim. Tren harekete geçiyor. Birkaç dakika sonra Dil-Tarih’in duvarlarını görüyorum. 105 numaralı sınıfta olduğumu hayal ediyorum. Muhteşem bir tren sesi. Kendi kendime: “A a, her sabah saat 11’de duyduğumuz tren sesi Malatya’ya gidiyormuş.” Bir tebessüm. Sonra Ebubekir, Aysu, Murat hocalarımı hatırlayıp bir tebessüm de onlara bırakıyorum. Ne muhteşem öğretmenler bunlar! Diyorum kendi kendime.
Etrafımı inceliyorum. Kitap okuyanlar, müzik dinleyenler... Görme engelli arkadaşları da görüyorum, ne muhteşem bir cesaret onlar için bu yolculuk. Şöyle bir düşünüyorum, bilmediğim bir şehre görmeden gitmek. Aman ya Rabbi, bu benim için muhteşem bir imtihan olurdu.
İyice solmuş bir dudak, bakışlarımsa beyaz bulutları delip geçiyor. Kulağımda Sauron’un sesi: I see you. İzleniyormuşum gibi bir izlenim bırakıyor bende o sahneler. Her neyse. Treni incelemeye devam ediyorum. Telefonuma bakıyorum, şarjı bitmiş. Zaten haber bekleyenim yok. Ailemin haberi de yok bu yolculuktan. Tren şiddetli bir ray sesiyle ilerlemeye devam ediyor. Yorulmaya başlıyorum. Yolculuklarda uyuyamam, bu sebepten bir şeylerle ilgilenmek mecburiyetindeyim. Bir de şu vaka var ki, beni eritir: mide bulantısı. Aman ya Rabbi. Zar zor dayanıyorum. Büyük bir yorgunluk. Derhâl lavaboya yürüyorum. Prizi görünce bir mutluluk. Üç beş dakika şarj olduktan sonra kapı tıklatılıyor. Mecbur çıkıyorum. Saatlerse en az tren kadar ağır hareket ediyor. Oturuyorum.
Bu hareket akşama kadar devam ediyor. Sürekli olarak telefonumu şarj ediyorum ki şiir dinleyeyim. Bir İsmet Özel seslendirmesi beni birkaç saat götürür. Tren Kayseri’yi görünce bir seviniyorum. Haliyle otobüs yolculuklarında Kayseri demek Malatya’ya 5-6 saat kaldı demek. Ama tren mevzuunu hesap edemiyorum.
Aslına bakarsan yanımda sohbet edecek birileri olsa, mutlulukla o yolculuğu çekebilirim. Otobüs kadar yorucu değil nihayetinde. Ancak ne ilgilenecek bir şey, ne de konuşacak bir dost var. Kayseri’de epey inen oluyor, bir hava alayım diye vagondan dışarı çıkıyorum, üşüyorum. Kayseri böyle soğuksa, Malatya’yı hayal bile edemiyorum.
Saatler yine geçmiyor. Karnım acıkıyor ve abur-cuburdan da eser kalmadığını görüyorum. Restoran vagonuna gidiyorum. Sıcak bir şeyler var mı diye bir soruyorum. Sadece çay. Ee, yemek falan? Yoktur cevabını alıyorum. 12 liraya soğuk bir sandviç görüyorum ve cebimdeki 15 liraya bakıp neyse alayım diyorum. Yemeye başlayınca bir başkası geliyor, tost istiyor. Sıcacık tostu alıp gidiyor. Sinirleniyorum, sıcak bir şeyler var mı derken bunu da kastettiğimi düşünüyordum ben! Midem sıcak bir şeyler için feryat ediyor sanki. Ah!
Telefonumun şarjı yine yok. Artık oturmak istemiyorum ve telefonu lavaboda şarja takıp önünde bekliyorum. Gelene rica ediyorum telefonum şarjda kalsın diye. Sürekli olarak adımlar atıyorum. İlgilenecek bir şeyler arıyorum.
Kafamda ise derin bir sızı. Acaba bu hastalık ne kadar ciddi? Fibrolu bir şeydi. Neydi acaba? Fibro... Fibro neydi ya. Fibromiyalji. Hah evet. Bu cevap kafamın içinde dönüp dolaşıyor. Neler yapılmalı ne edilmeli. Kas romatizmasıymış. Annemde sürekli şiddetli bir eklem ağrısı var. Ne büyük bir sızı. Aman ya Rabbi. Sürekli bir ağrı. Ah. Annem.
Amentü’yü açıyorum, tekrarlıyorum şiiri. O kadar çok dinledim ki, ezberledim neredeyse. Ben ki ezberi sıfır olan. Trenin karanlığı delip geçişi sürekli olarak devam ediyor. Üşüyorum. Ancak bu, kalın kaban ya da montla geçecek bir üşümek değil. İçten içe bir üşüme. Param da yok ki çay içeyim. Gururum parasız bir içeceğe razı olmaz.
Koltuğuma geçiyorum, uykum şiddetle bastırıyor ancak uyuyamıyorum. Koltuk bir oda kadar geniş olsa, yine de koltuktur ve beni uyutmaz. Uyuyamıyorum. Kıvranıp duruyorum. Kafamda müthiş intizamsız düşünceler. Annem, yurt, oda arkadaşlığı, gelecek kaygısı… Alakalı alakasız binlerce düşünce.
Nihayet tren Malatya’yı görünce bir nefes alıyorum. İniyorum vagonlardan. Aman ya Rabbi, işte bitti! Ama nasıl ve ne eziyetle! Bir daha asla ama asla diyorum kendi kendime. Asla.
Ancak gece 3-4 arası. Telefonum da kapalı. Sağa sola bakıyorum. İnsanlar karınca gibi dağılıyor. Üç beş kişi kalıyor, bankları doldurup uyuyorlar. Nasıl? İnsanlar nasıl olabilir de bulunduğu yerde uyuya kalır? Var mısın yok yere ağlamaya, diyor Özel. İşte gözlerim doluyor. Ancak ben de buradakilere eşlik ediyorum. Banklardan birine oturup gözlerimi kapatıyorum. Ancak vakit yine kitlenmiş, geçmiyor. Kıvranma nöbetleri. Böyle olmaz. Çantamı ve valizimi alıyorum. Ancak nerede olduğumu bilmiyorum. Hangi gar olduğunu bilmiyorum. İlk defa tren garındayım. Ancak Malatya’dayım. Derin bir nefes alıyorum. Çıkıyorum gardan ve çevreme bakıyorum. Tren garının arkasında kocaman bir bina. Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Mutluluk.
Ben bu hastanede yıllar önce bademcik ameliyatı olmuştum. Bilirim buraları. Ancak güçlükle yürüyorum. Karanlık ve soğuk. Suni deri montumun altında kalın bir hırka, fakat Malatya soğuğuna nafiledir. Hastanenin dibine kadar yürüyorum. Hastaneyi arkama aldıktan sonra sağa doğru yürüyorum. Yarım saat kadar sonra nereye yürüdüğümü bilmediğimi ve yolu karıştırdığımı fark ediyorum. Yarım saat boyunca tam ters yöne doğru sırtımda ağır bir yük ve kollarımı kahreden valizle yürümüşüm. Fakat iş işten geçmiş.
Merkeze, çarşıya doğru yürümeye koyuluyorum. Bizim ilçeye otobüsler çarşıdan kalkar.
Yaklaşık bir buçuk saatlik kahır dolu bir yürüyüş. Kafamı meşgûl eden bir anne ızdırabı. Yürümekten sızlayan ayaklarım ve ağırlık taşımaktan kahrolan kollarım. Çarşıya ulaştığım zaman gözlerimden gözyaşı akıyor. Dayanamıyorum ve ağlayarak yürümeye devam ediyorum. Fakat karanlık hala mevcut. Sabahın beş buçuğu sanırım. Otobüsler Eski Malatya’ya 7’de kalkar. Ne yapmak lazım?
Üşüyorum. Bu defa karar alıp 15 dakika yol yürüyerek Merkez Camiî’ye gidiyorum. Ne zamandır namaz kılmamıştım. Ancak sabah ezanı okunmamış hâlâ. Bense titreyerek camiî tuvaletine iniyorum. Sonra şadırvandan abdest alıyorum, ama ne şiddetli bir titreyişle! Camiî içine giriyorum, bir miktar ısınıyorum ve uyuşuyorum. Uyumamak için direniyorum. En ön saflardayım. Aman, ben nasıl eve geçeceğim? Ne biletim var, ne de param. İmam Kur-an okuyor. Mutluluk ve huzur! Yemin ederim, huzur!
İmamın ezan sesiyle irkilip uyanıyorum, uyuya kalmışım. Neyseki herkes bir anda saf alıyor. Hâliyle o anki utanç içinde bozulmuş abdestle ben de saf alıyorum.
Namazı kılıyoruz. Bu yorgunlukla gözyaşı döküyorum. Hem nasıl. Selam verene kadar gözümden boşalıyor yaşlar. Sonra tesbihat ve Lev Enzelna. İşte huzur. Fakat nasıl eve gideceğim kaygısı içimi eritiyor. Neyse, rica ederim şoförden, bir şekilde giderim. Biraz gözlerimi kapatayım diyorum. Ancak neden sonra ayağa kalkıyorum ve arkamı dönüyorum. Yürümeye başlıyorum. Solumda birini görüyorum. Battal Abi.
Kendisi iki sene önce yanında staj yaptığım kadirşinas bir ağabey. Hakkıyla ağabey. Beni görüyor, yüzü gülüyor. Aman ya Rabbi o mutluluk! Gözlerim yine doluyor, akıtıyorum birkaç damla. Aman. Abi, Battal abi, abim.
Sarılıyoruz, ne o Hakan özledin mi buraları diyor. Niye bu kadar çabuk geldin? Felaket yorgunum, öyle böyle değil, cevap verecek takatim yok. Aman.
Seni evine götüreyim diyor, ilk defa olarak ilk teklifini kabul edip, çok makbule geçer abi diyorum.
Beni evime götürüyor. Allah razı olsun nidaları yükseliyor kalbimden. Felaket.
Evime ulaşıyorum. 24 saatlik bir uykusuzluk. Felaket.
Kapıyı çalıyorum, açıyorlar, hepsi şaşkın içinde. Selam veriyorum, bir iki sohbet, sonra derhal yatmaya gidiyorum.
Uyanıyorum, İsmet Özel’den Amentü’yü açıyorum. Annemin şefkatli ve yorgun bakışlarıyla sohbet ediyoruz.
Bugün 2021. Bu anıyı yazarken aynı yorgunluğu taşıyorum sanki. Fakat hayat ve ızdırap tecrübelerim çoğalmış durumda. Bu durumdan mutluyum. Ne kadar tecrübem varsa, mutluluğum da o kadar kıymetli olmaya başladı.
O gün benim için ölümsüz bir hatıra olarak kalacak.
Öğrencilerime anlatacağım.
Sizlere anlatıyorum.
@@ahbeyazkaya evladım sabah sabah mahvettiniz beni hâlâ bu duyguları yaşayan birileri varmı ki,küçüklüğüm aklıma geldi kitap okudum sanki , bunalım iyidir insanı olgunlaştırır ama sıkıntıların tek hafifleticisi Allah cc tır kalbinde hep onu hisset bu topraklar gerçekten çok güzel ve inanç insanı ayakta tutan, İsmet Özel boşuna dinlenilmez yüreğinde o yükü bilmesede taşıyanlar dinler ve kalpteki ağırlık bozuk çağın cennetten uzaklaştırdığı ,bir türlü aslını bulamayan insanın düştüğü zorluktan çıkamaması , Rabbim yolunuzu açık etsin annenizede şifa versin
Yolu birlikte tamamladık gibi oldu.
Her dinlediğimde daha da çok anlıyorum bu eseri, zevkle dinliyorum her kelamını. Vakti geldikçe uğrayacağım buraya inşaAllah.
Babası Olmayan Çocukların Bu Şiiri Dinlemesi Ne Acı Vericidir...
Kesinlikle. Bugün aklıma geldi, açtım ve büyük bir huzurla dinliyorum şuan
o acıyı kendime hep yaşattım hala da yaşatıyorum
Her gün yeniden Amentü...
Yeniden iman, hakikat ve necat
İnsan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı...
Büyüksün üstad.!
Allah tekrarını yaşatmasın kardeşim. :(
gülmedim
intihar ettin sandı heralde
Çok güzel
Alucard I
Hayatımıza güzel şiir okuyan biri girse sevinsek, dinlesek, dinlesek bikmasak
her defasinda de ilk dinleyişim gibi urperiyorum. Tek kelimeyle harkülade...
İlk şiirimsin,annemsin,babamsın,arkadaşımsın her çıkmaza girdiğim gecemde yol göstericimsin var ol
Bu hafta en büyük çıkmazdayım yine sendeyim yine sendeyim lütfen arındır beni bu ülkenin huzursluğundan.. (Maraş depremi)
Ses tonu ve şairliği bu kadar iyi olan baska bir türk şair var mi?
Çok güzel yazmış şiiri
Çok güzel okumuş.
Var ol üstad, hem bu dünyada hem öte dünyada
Kendi tehlikesi peşinden gider insan..
Kelimelerle arasına mesafe koymayan yüreği kaleminde atan şair bir şiir bu kadar güzel yazılır ve yorumlanır🙏
İsmet Özel yaşayan en büyük şair.. Kıymetin varlığında yeterince bilinmiyor olsa da İsmet Özel diye bir hakikat var Türk Edebiyatında
Ne güzel yazmışsınız ne güzel okumuşsunuz kaç kez dinlesem biliyorum hiç bıkmayacağım,siz hep var olun yüreğinize kaleminize ağzınıza sağlık üstad 🌸🍃
Ruhumu her dinlemek istediğimde tekrar tekrar buraya uğrarım.
Aşk ve ölüm bana yeniden yorumlandı
Sözlerin sözler içinde yeri varmış üstat Allah senden razı olsun
"kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm."
bilmiyorum bu cümle neden içimi acıtıyor bu kadar. sanırım aynı duyguyu paylaşıyorum, sebebi bilinmez bir leke taşıyorum sanki. tiksiniyorum bir şeyden, tiksiniyorum herkesten ve her şeyden. bazı zamanlar kendimden. ilk kez duyduğumda olduğu gibi içimi acıttı yine, kalp atışlarım yeniden ve yeniden hızlandı.
"İnsan eşref'i mahlûkat derdi babam" ..dilce susup,bedence konuşmak..Sen ne güzel bi şairsin İSMET ÖZEL ..her kelimesi anlam dolu. Ağzına sağlık..
Şiire katkı yapan bütün arkadaşlara;minnet ile selam ediyorum. Şiir değil bu ;bir destan;bir filozof haykırışı...
20 yıl kadar öncesiydi. Üniversite yıllarıydı. Bu şiir aklımdan çıkmaz, dilime dolanır. Her ortamda kendini hatırlatırdı. Şimdi de pek bir şey değişmedi.
Her çıkmaz sokağın çıkmaz olduğunu anlamak için sonuna kadar yürümek zorunda bırakıldık.
*İsmet Özel*
Ya da saflığımız galip geldi hep..
İsmetin mi bu söz
Yaşaman umrumuzdadır...
Sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde...
Rabia Kılıç bin demir kapıyla savaşmaktan omzun çürümeli
Eşrefi mahlukat sözünü anladığı şiirinden belli olan üstadım Allah razı olsun
"bilmezdim neden bazı saatler, alaturka vakitlere ayarlı"
Yazgı desem kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma.. / Çünkü kültür'ümüzün yüzyıllarca bile isteye yoğurup ortaya çıkardığ hiç bir değer, kör kütük bir yazgının, anlamsız ca bize miras bıraktığı bir şey değil. Eğer bunu iddia edersek kötü bir şey dokunmuş olur dudaklarımıza..
Çanlar sustu ve fakat binlerce yılın yabancısı bir ses değdi minarelere!!! Tanrı uludur!!! Ne hazin yaşanmış bir durum.
Yanında uyuyup kaldığımda kulağımda çınlayan şiir. Göğsünde uyuyan ben ve İsmet özel dinleyen biz. Bizim herkesten farkımız bu işte. Şiir sevmek, sevdiğimiz şairlerin bir olması ve bizim hep aynı dizelerde buluşmamız. İnşallah hep böyle oluruz gönül dergahim.
💙M
İnsan yaradılışın en yüce makamıdır, yani Eşref-i Mahlûkattır.
İsmet Özel başkasın üstadım sen başkasın... Şiirlerin destan gibi... Dinledikçe anlamı derinleşen... Ve marş okur gibi kendi şiirlerini okuyan harika bir yorum...
Adamın coca cola deyişi bile şairane
Her deger gibi yasarken degeri bilinmeyen, kaybedildiginde ahlarla vahlarla keske diyecegimiz buyuk degerlerden biridir ustad. iyiki varsin
arayıp bulacakların azlığı değil derinliği kıymetli.
Türünün tek örneği.. Henüz yeni keşfetmiş olmaktan utanıyorum.
lise yıllarımda dershaneye giderken ve okuldan eve dönerken delirmiş gibi üst üste dinlerdim. ne anlardım ne kadar anlardım bilinmez hala da bilinmiyor. eve yaklaştığım zaman adımlarımı yavaşlatır yolda oyalanırdım. her bir kelime her bir ses ciğerime işlerdi. buradan edebiyat öğretmenime teşekkürler muhtemelen bir şekilde kesişirdi ismet özel ile yolum ama bunun erken olması bana çok şey kattı. iyi ki varsın ismet özel iyi ki oldun.
Bir şiir size bütün duyguları aynı anda yaşatabilir mi? Evet, yaşatır.
üstad şiiri o kadar güzel yorumlamış ki, resmen yaşıyor...
babam seferberlikle mekkaredir derken o hüznü hissetmemek elde değil...
Sen gülünce,
Gül bahçesinde bulurum kendimi.
Her yanım nergis, güller ve papatya.
Konar şiirlerim dağ gibi omzuna
yuva olur bana
Düşüyorum haybeden uçurumlara
Sürgün etsende beni senden ırağa
Nafile açar çiçekler yine baharda
Güzelliğe adanmış ne kadar çiçek varsa,
Seninle anlam bulur.
Bir aşkın bahanesi olur.
Bir diğerinin sevdası...
Kiminin umudu...
Belki garip bir şairin,
Son yolculuğuna hazırlanmış
Bir kaç karanfil.
Edip Demirtaş
Böyle muhteşem bir okuyuşa müzik eziyettir be kardeşim:(
Dur elleme.