Nadir SARI-İNSAN KISIM KISIM

แชร์
ฝัง
  • เผยแพร่เมื่อ 8 ม.ค. 2025
  • İNSAN KISIM KISIM
    Hüseyin Sivas'ın Şarkışla İlçesi Sarıkaya Köyü'nde 1907 yılında doğmuş. Ana babasını da küçükken yitirmiş. Köyde okul olmadığı için okuyamamış. Ama okuma yazmayı köydeki Abdullah ve Ali Efendi'den öğrenmiş Hüseyin. Askere gidene dek hiç ayrılmamış köyünden. Ne zaman ki askerliğini yapmış dönmüş köye, hısım akraba bir olup dengince biriyle evermişler Hüseyin'i. Şehriban, aynı köyden. İyi, güzel. O da Hüseyin gibi yoksul. İyi ama, geçim zor. Tarla, takım hak getire. Şu kapı senin, bu kapı benim. Irgatlık, çobanlık karın doyurmuyor ki. Üç günlük yiyecek çıkıyor, sonrası yok. Bir gün karısına "Bak hanım, ikiydik üç olduk. Bu geçim geçim değil. Bir şeyler yapmak gerek. Ben gurbete çıkıp iş tutmak istiyorum diyerek ayrılır köyünden. Ankara’da Yıllarca çalışır gurbette.
    Sıla özlemi bir yandan; geçim derdi bir yandan. Bir de yalnızlık sarmış ki duygularını. Eh!.. Yüzbinlik bir kent; bir tek de Hüseyin. Yollar sokaklar insan seli. İnsanlar şen, insanlar şakrak. Bir tek Hüseyin garip. Boynu bükük Hüseyin'in. Efkârını kemanesiyle paylaşıyor sık sık. Tek dostu elinden düşürmediği yanından ayırmadığı kemanesi. Arada bir de kalabalıklara çalıyor kemanını. Yayı bir çekişi var ki, iliğine işliyor insanın. Ayşe'yi de böyle bir günde, bir salonda kemane çalarken tanıyor. Arada görüşüp konuşuyorlar. Dostluk öylesine gelişiyor ki, gün geliyor Hüseyin onsuz; o Hüseyin'siz olamayacağını anlıyor. Uzun sözün kısası evleniyorlar. İyi ama Hüseyin evli zaten. Köyde bekleyeni var. Ama gönül ferman dinler mi? Kimbilir, gönül mü ferman dinlemedi, yoksa Hüseyin aradığını bulduğu için mi başka şeyi düşünemedi, orası kayıp! Bir de şu var ki, köyünde evlenirken hiçbir tercihi olmamıştı Hüseyin'in. Yani, "Şu kız mı, bu kız mı?" dememişti. "Dengi dengine" demişti yakınları, o kadar! Görüşmediği, huyunu suyunu bilmediği biriyle evlendirilmişti Hüseyin. Bütün bunları bir yana itmiş miydi, Yakınlarından, köyünden kopmuş muydu Hüseyin?. İşte orasını biliyoruz işin. Eğer köyünden yakınlarından, karısından kopsa, öyküsünü sunduğumuz türkü olmayacaktı bugün. Çok geçmeden birlikte köye dönmüşler. Dönmüşler ya, Ayşe Ankara kızı. Ne de olsa konuşması, giyinişi, davranışı değişik. İyi, hoş! Öyle kendini beğenmiş cinsinden değil. Zaten öyle olsa, kalkar alıştığı çevreyi bırakıp, köyün şartlarına razı olur muydu? Olurdu olmazdı! Sorun o değil. Asıl sorun, kentte doğmuş büyümüş kızın, köy şartlarına tez zamanda uyamaması.
    "Bu böyle sürüp gidemez, bir şeyler yapmak gerek" diyor ve kararını veriyor. "Haydi Ankara'ya gidiyoruz. Ananı babanı özlemişsindir. Aylar geçti göremedin onları" diyor Ayşe'ye. Ayşe itiraz edecek oluyor. "Değmez o yolu çekmeye. Hele yaz olsun. Gidip gelmesi kolay olur" diyorsa da Hüseyin kararlı. Artık bu huzursuzluğa bir son verecek. Kalkıp düşüyorlar yola. Karaözü'ne gelip, biniyorlar trene. İkinci istasyona geldiklerinde, Hüseyin bir elinde kemanesi, bir elinde su testisi iniyor aşağı. Su doldurup geleceğini söylüyor. İniş o iniş. İki dakika. Üç dakika geçiyor Hüseyin yok. Tren usul usul hareket ediyor, yine ortalıkta yok. Ayşe, bir bekliyor, iki bekliyor, sarkıyor pencereden çevreyi gözetliyor. Hüseyin yok! Arka kapılardan binmiştir deyip oturuyor yerine. Aşağıda Hüseyin, trenin hareketiyle çıkıyor gizlendiği yerden. Alıyor kemanı eline. Oturuyor bir taşın üstüne. Basıyor tellerine kemanın, basıyor ki, kızgın, öfkeli, özlemli. Yalvarıyor mu, bir şeylere baş mı kaldırıyor, orası kayıp!
    İnsan kısım kısım, yer damar damar,
    Kaşların lamelif, gözlerin kamer,
    İnce bel üstüne olayım kemer,
    Yakışır güzelim, sar beni beni. (Kısaltılmıştır)
    Kaynak:
    Yaşar Özürküt
    Öyküleriyle Türküler -3
    İstanbul-2002

ความคิดเห็น • 1

  • @Emil-er7dk
    @Emil-er7dk 7 วันที่ผ่านมา

    Yüreğine , diline sağlık öğretmenim ❤