Bu türkünün hikayesi: Murat Duman 18 ARALIK 2014 TARİHİNDE YEDİGÜN GAZATESİ DUMANLI BELDE KÖŞEMDE YAYINLANAN KÖŞE YAZIMDIR YOL ÜSTÜNDE KARAKOL TÜRKÜSÜ Murat DUMAN Yol üstünde karakol belalım (amman aman) Nerden gider yâre yol Dost yârim perişan hâlım Şu karşıki tepeden belalım (amman aman) Belki gider yâre yol Dost yârim perişan hâlım Evinin önü pınar belalım (maman aman) Hep kuşlar ona konar Dost yârim perişan hâlım Bugün yari göremedim belalım (amman aman) Yüreğim ona yanar Dost yârim perişan hâlım Bu yollar meste gider belalım (amman aman) Dolanır dosta gider Dost yârim perişan hâlım Yıkılası gurbet el belalım (amman aman) Sağ gelen hasta gider Dost yârim perişan hâlım Yöre : Kangal/Sivas Derleyen : Orhan Gazi Yılmaz Kaynak : Zeliha Şahin-Mediha Yılmaz Posta sistemlerinin gelişmediği yıllarda bu işler, jandarma karakolları tarafından yapılırdı. Sivas’ın Kangal ilçesi Alacahan bucağı Jandarma Karakolu’ndan posta işlerine bakan bir er, Akgedik Tren İstasyonu’na gider. Trenle gelen mektup ve evrakları alıp karakola getirir, daha sonra askerler tarafından köylere dağıtılırdı. İstasyona devamlı gidip mektup ve evrakları alan er Mustafa, tren istasyonunun makasçısı Muharrem’in kızı Döne’yi görünce gönlü kayar, sevdalanır. Döne kız da bu sevdaya duyarsız kalmaz. Bu aşk, aylarca ateşlenerek devam eder. Fakat Mustafa’nın Döne kızı babasından isteyecek kimsesi yoktur. Günden güne üzüntü içinde yanmaktadır. Karakol komutanı onun bu dalgın durumun hisseder ve emir verip yanına çağırtarak; “Oğlum, bir derdin mi var? Hep sıkıntılı görüyorum seni.” der. Er Mustafa; “Hayır komutanım, ben iyiyim.” der ama komutanı onun bu sözüne inanmayıp takibe alır. Mustafa’nın arkadaşları da onun bu durumundan ve üzüntüsünden rahatsız olmuşlardır. Ama onlar da ne yapacaklarını bilmez durumda konuyu komutanlarına aksettirirler. Komutan, tekrar çağırtır Mustafa’yı. Mustafa, utana sıkıla tren istasyonundaki makasçının kızına âşık olduğunu, kızın da kendisini sevdiğini anlatır. Komutan; “Makasçıyı karakola çağırayım da durumu söyleyeyim.” der. Mustafa, komutanının bu yaklaşımından çok hoşnut olmuştur. Makasçı karakola çağırılıp durum anlatılır. Makasçı; “Komutanım, ben kızımı Karasüver köyünde bacımın oğlu Hasan’a vereceğim.” deyip bu konuda elinden bir şey gelmeyeceğini söyler. Komutan, bu güzel aşkı yaşayan iki gönlü birleştirmek ister, ama babasının tutumundan dolayı durum olumsuzdur. Bir müddet sonra komutan durumu Alcahan’ın ağası ve beylerinden Mahmut Bey’e anlatır. Mahmut Bey, Döne kızın babasıyla görüşür, ama sonuç yine değişmez. Makasçı, olan biten bu durumdan epey rahatsız olmuştur. Bir an önce kızının düğünü yapmak üzere işi hızlandırır. Kızın annesine de baskı yaparak; “Ne olursa olsun, bu kızı bacımın oğlu Hasan’a vereceğim.” diyerek evdeki şiddetini artırır. Ama gel gör ki, kışın ortasında düğün yapmak ne mümkün. Zaten elde yoktur, avuçta yoktur. Mecburen harman sonunu beklemek durumundadırlar. Döne’nin gönlüde ise varsa yoksa Mustafa’sıdır. Ama derdini kimseye anlatıp dinletemez. Sevdasını içine gömer ve yüreği kan aylayarak gelin olacağı günü beklemeye başlar. Harman hasadı yapıldıktan sonra elde edilen gelirle kızın babası düğünü yapar. Döne kız, yüreği kanaya kanaya gelin gider. Kocası Hasan’a da derdini anlatamaz ve aşkını içine gömerek kaderine razı olur. Bu arada Döne’nin gelin gittiğini duyan Mustafa, üzüntüden hastalanır ve hastaneye kaldırılır. Memleketine hava değişimine gönderilir. Aylar sonra karakola bir haber gelir. Mustafa, kara sevdandan kurtulamayıp Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Onun ölüm haberi, tren istasyonundan mektup ve evrakları almaya giden başka bir er tarafından Döne’nin ailesine duyurulur. Döne kızın ise o eski güzelliğinden zaten eser kalmamıştır. Hastalanır. Sivas’a hastaneye götürülüp getirilir. Ama ne çare ki, o da aşk ateşinden verem olmuştur. Bu derdine o zamanın koşullarına göre çare de yoktur. Gün gittikçe hastalığı ağırlaşır ve babasının evine gelir. Annesiyle eski günlerden, Mustafa’sından konuşarak rahatlamaya çalışır. Sürekli dertleştiği annesi sonunda dayanamayarak sevdiğinin öldüğü haberini verir biricik kızına. “Kızım, biz çoktandır biliyoruz, ama sana duyurmadık.” der. Döne kız ellerini yüzüne kapatıp ağlayarak; “Ah anacığım ah! Babam beni de Mustafa’yı da cehennem ateşinde kavurdu.” deyip feryat figan eder. Aradan iki sene gibi bir zaman geçer. Döne kız da hastalığa daha fazla dayanamayıp Hakk’ın rahmetine kavuşur. Bu iki sevdalının aşklarıysa dilden dile dolaşmaya başlar. Karasüver köyünün kadınları tarafından yakılan, yukarıda sözlerini verdiğimiz yürek yakan bu türkü TRT sanatçılarından, aynı zamanda da Karasüver köyü doğumlu olan Orhan Gazi Yılmaz tarafından Zeliha Şahin ve öz annesi Mediha Yılmaz’dan derlenip TRT Repertuvarına kazandırılır. Şu anda hayatta olan ve yukarıdaki türkü gibi yüzlerce hikâyeli türküyü derleyip repertuvarımıza kazandıran Orhan hocamıza ne kadar teşekkür etsek azdır. NOT - Bu türkü hikayesiyle, sözleriyle ve ses ahenginin güzeliği ile yürekleri yakan duygu dolu tınısıyla 1939 ila 40 lı yıllarda yaşanmış olup bir çok T.R.T Sanatçısının yanımda T.R.T Sanatçısı Zeynep CİHAN Hocamızın sesinede güzelliği yakalayarak aşağıdaki sözleriyle gönüllere tam oturmuştur emeği geçenlerin başarılarının devamını dilerim ....
Bu türkünün hikayesi: Murat Duman
18 ARALIK 2014 TARİHİNDE YEDİGÜN GAZATESİ DUMANLI BELDE KÖŞEMDE YAYINLANAN KÖŞE YAZIMDIR
YOL ÜSTÜNDE KARAKOL TÜRKÜSÜ
Murat DUMAN
Yol üstünde karakol belalım (amman aman)
Nerden gider yâre yol
Dost yârim perişan hâlım
Şu karşıki tepeden belalım (amman aman)
Belki gider yâre yol
Dost yârim perişan hâlım
Evinin önü pınar belalım (maman aman)
Hep kuşlar ona konar
Dost yârim perişan hâlım
Bugün yari göremedim belalım (amman aman)
Yüreğim ona yanar
Dost yârim perişan hâlım
Bu yollar meste gider belalım (amman aman)
Dolanır dosta gider
Dost yârim perişan hâlım
Yıkılası gurbet el belalım (amman aman)
Sağ gelen hasta gider
Dost yârim perişan hâlım
Yöre : Kangal/Sivas
Derleyen : Orhan Gazi Yılmaz
Kaynak : Zeliha Şahin-Mediha Yılmaz
Posta sistemlerinin gelişmediği yıllarda bu işler, jandarma karakolları tarafından yapılırdı.
Sivas’ın Kangal ilçesi Alacahan bucağı Jandarma Karakolu’ndan posta işlerine bakan bir er, Akgedik Tren İstasyonu’na gider. Trenle gelen mektup ve evrakları alıp karakola getirir, daha sonra askerler tarafından köylere dağıtılırdı.
İstasyona devamlı gidip mektup ve evrakları alan er Mustafa, tren istasyonunun makasçısı Muharrem’in kızı Döne’yi görünce gönlü kayar, sevdalanır. Döne kız da bu sevdaya duyarsız kalmaz. Bu aşk, aylarca ateşlenerek devam eder. Fakat Mustafa’nın Döne kızı babasından isteyecek kimsesi yoktur. Günden güne üzüntü içinde yanmaktadır. Karakol komutanı onun bu dalgın durumun hisseder ve emir verip yanına çağırtarak; “Oğlum, bir derdin mi var? Hep sıkıntılı görüyorum seni.” der. Er Mustafa; “Hayır komutanım, ben iyiyim.” der ama komutanı onun bu sözüne inanmayıp takibe alır.
Mustafa’nın arkadaşları da onun bu durumundan ve üzüntüsünden rahatsız olmuşlardır. Ama onlar da ne yapacaklarını bilmez durumda konuyu komutanlarına aksettirirler. Komutan, tekrar çağırtır Mustafa’yı. Mustafa, utana sıkıla tren istasyonundaki makasçının kızına âşık olduğunu, kızın da kendisini sevdiğini anlatır.
Komutan; “Makasçıyı karakola çağırayım da durumu söyleyeyim.” der.
Mustafa, komutanının bu yaklaşımından çok hoşnut olmuştur. Makasçı karakola çağırılıp durum anlatılır. Makasçı; “Komutanım, ben kızımı Karasüver köyünde bacımın oğlu Hasan’a vereceğim.” deyip bu konuda elinden bir şey gelmeyeceğini söyler.
Komutan, bu güzel aşkı yaşayan iki gönlü birleştirmek ister, ama babasının tutumundan dolayı durum olumsuzdur. Bir müddet sonra komutan durumu Alcahan’ın ağası ve beylerinden Mahmut Bey’e anlatır. Mahmut Bey, Döne kızın babasıyla görüşür, ama sonuç yine değişmez.
Makasçı, olan biten bu durumdan epey rahatsız olmuştur. Bir an önce kızının düğünü yapmak üzere işi hızlandırır. Kızın annesine de baskı yaparak; “Ne olursa olsun, bu kızı bacımın oğlu Hasan’a vereceğim.” diyerek evdeki şiddetini artırır. Ama gel gör ki, kışın ortasında düğün yapmak ne mümkün. Zaten elde yoktur, avuçta yoktur. Mecburen harman sonunu beklemek durumundadırlar.
Döne’nin gönlüde ise varsa yoksa Mustafa’sıdır. Ama derdini kimseye anlatıp dinletemez. Sevdasını içine gömer ve yüreği kan aylayarak gelin olacağı günü beklemeye başlar. Harman hasadı yapıldıktan sonra elde edilen gelirle kızın babası düğünü yapar. Döne kız, yüreği kanaya kanaya gelin gider. Kocası Hasan’a da derdini anlatamaz ve aşkını içine gömerek kaderine razı olur. Bu arada Döne’nin gelin gittiğini duyan Mustafa, üzüntüden hastalanır ve hastaneye kaldırılır. Memleketine hava değişimine gönderilir. Aylar sonra karakola bir haber gelir. Mustafa, kara sevdandan kurtulamayıp Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Onun ölüm haberi, tren istasyonundan mektup ve evrakları almaya giden başka bir er tarafından Döne’nin ailesine duyurulur.
Döne kızın ise o eski güzelliğinden zaten eser kalmamıştır. Hastalanır. Sivas’a hastaneye götürülüp getirilir. Ama ne çare ki, o da aşk ateşinden verem olmuştur. Bu derdine o zamanın koşullarına göre çare de yoktur. Gün gittikçe hastalığı ağırlaşır ve babasının evine gelir. Annesiyle eski günlerden, Mustafa’sından konuşarak rahatlamaya çalışır. Sürekli dertleştiği annesi sonunda dayanamayarak sevdiğinin öldüğü haberini verir biricik kızına. “Kızım, biz çoktandır biliyoruz, ama sana duyurmadık.” der.
Döne kız ellerini yüzüne kapatıp ağlayarak; “Ah anacığım ah! Babam beni de Mustafa’yı da cehennem ateşinde kavurdu.” deyip feryat figan eder.
Aradan iki sene gibi bir zaman geçer. Döne kız da hastalığa daha fazla dayanamayıp Hakk’ın rahmetine kavuşur. Bu iki sevdalının aşklarıysa dilden dile dolaşmaya başlar.
Karasüver köyünün kadınları tarafından yakılan, yukarıda sözlerini verdiğimiz yürek yakan bu türkü TRT sanatçılarından, aynı zamanda da Karasüver köyü doğumlu olan Orhan Gazi Yılmaz tarafından Zeliha Şahin ve öz annesi Mediha Yılmaz’dan derlenip TRT Repertuvarına kazandırılır. Şu anda hayatta olan ve yukarıdaki türkü gibi yüzlerce hikâyeli türküyü derleyip repertuvarımıza kazandıran Orhan hocamıza ne kadar teşekkür etsek azdır.
NOT - Bu türkü hikayesiyle, sözleriyle ve ses ahenginin güzeliği ile yürekleri yakan duygu dolu tınısıyla 1939 ila 40 lı yıllarda yaşanmış olup bir çok T.R.T Sanatçısının yanımda T.R.T Sanatçısı Zeynep CİHAN Hocamızın sesinede güzelliği yakalayarak aşağıdaki sözleriyle gönüllere tam oturmuştur emeği geçenlerin başarılarının devamını dilerim ....
çok duygusal be.