34. Ders -Namazın İçindeki Şartlar ve Kıyam- -namazın rükünlerini sıralayacağız. ilki, iftitah tekbiridir. diğer adı, tekbiri tahrîmdir. fıkıhtaki asıl ismi budur. ikincisi, kıyam. üçüncüsü, kıraat. dördüncüsü rükû. beşincisi, secde. altıncısı, kâdei âhîradır. kâde, oturuş demek. âhîra, son demek. yani son otutuş demek. birinci oturuş veya ikinci oturuş ifadesini kulkanmıyoruz çünkü sabah namazında bir oturuş var, o farz. öğle namazında iki oturuş var, ikincisi farz. akşam namazında iki oturuş var, ikincisi farz. onun için kâdei ahîra, son oturuş ifadesini kullanıyoruz. -iftitah tekbirinden başlayalım. allahu ekber, demektir. bu surada eller kalkar. hanefilere göre erkeklerde, baş parmaklar kulak hizasına kadar kalkar. bu şekilde iftitah tekbiri getirilir. şafiilerde ise eller, omuz hizasına kadar kaldırılarak iftitah tekbiri getirilir. bizde bayanlarda omuz hizasına kadar el kaldırırlar. üzerinde ittifak edilen siğgası da allahu ekber denilmesidir. böykece namaza başlanılmış olur. bu tekbiri namazın içinden mi dışından mı diye sayanlar vardır. "namazın dışındadır. tekbir getirildikten sonra namaza girilir." diyenler, allahu ekber demeden önce kaldırılmasını, kaldırıldıktan sonra allahu ekber denilmesini tavsiye ediyorlar. namazın içinde olduğunu söyleyenler de tekbir için kaldırılan eller, bağlanmak için indirilirken allahu ekber denilmesini tavsiye ederler. namazın içindendir diyenlerin tavsiyesi daha gönül ısıtıcıdır. ekseri ilim ehli, namazın içinden saymışlardır. tekbirimizi getirdik. getirdiğimşz andan itibaren, namazın yasakları çerçevesine girmiş oluruz. hacc'da ihrama girikir mesela. niyet edip telbiye getirenler bir yasaklar çerçevesine girerler. bu çerçeve, ibadetin ruhuna uygun bir çerçevedir. yasak olsun dite değil, ibadetle uyum göstersin ve sıradan bir yerde olunmadığı, ibadetle iç içe olunduğu anlaşılsın, buna göre gönül hûşû kazansın, öyke hareket edilsin diyedir. nasıl koku sürünmek, tıraş olmak vb. caiz değilse, orucun yasakları kendine uygundur, namazın yasakları kendine uygundur. allahu ekber deyip el bağladıpınız an, artık konuşamazsınız, gülüp oynayamazsınız, namaza uyan şeyleri yapacaksınız demektir. bu gereklerden bir taanesi; şafiiler, hanbeliler ve hanefilerde ortak olan sünnet, elin bağlanmasıdır. sahih hadis vardır. el bağlanırken sağ elin, sol elin üzerinde olması gerektiğini anlatan hadisi şerif de vardır. 'sağ elini, sol elinin üzerine koydu.' diye de hadis vardır. buna dayanarak, el bağlamak sünnetten kabul edilir. imam malik rahimehullah, medineli'nin ameline dayanarak, el bağlamanın sünnet olmadığı kanaatindedir. el bağlamayan bir malikiler bir de şiiler vardır. malikilerşn sebebi, medineli'nin amelidir ama şiilerin sebebi, ehli sünnete muhalif olmaktır. iki türlü hadis var dedim dikkat ederseniz; eli üstü üste koyma, el bağlama. son devir kaynaklarında, iki yolu birleştireblere de işaret ediliyor. iki yolu birleştirmek, hem bağlama hem de koymayı gerçekleştirmek demektir. iki sünnete de uyulmuş olur, diyorlar. bu doğru. buna muhalif olan ilim ehli de var. evet, bu şekilde iki sünnet de gerçekleşir ama rasulullah aleyhisselam'ın böyle yaptığına dair hiçbir haber yok, diyorlar. o zaman ya kıyma şeklini ya da bağlama şeklini tercih etmek, rasulullah aleyhissrlam'ın fiilen yaptığı bir şeyi tercih etmektir, diyorlar. bu daha mâkule benziyor. şimdi elimizi bağladık ya da üst üste koyduk. peki bu eller vücudun neresinden duracak? nerede bağlanacak? bununla ilgili iki hadis geliyor. gelen rivayetler çok güçlü değiller. her ne kadar göğüse bağlamayla ilgili gelen rivayeti ibni hâcer merhum daha güçlü görüyor ise de hocası olan ve kolay kokay da verdiği hüküm sekmeyen, titiz ve tarafsız olan iman zeylaî, bu hadislerin ikisinin de güçlü olmadığını söylüyor. dolayısıyla direkt hadis yerine şöyke bir delil getiriyorlar; elinizş bağladığınız zaman, elinizi kendi hâline bırakın, nerede duruyorsa orası olsa gerektir diyorlar. o da göbek altında duruyor. arkasından bakıyoruz ki diyorlar, namazın hûşûsuna da bu uygun. devam ediyorlar; ali radıyallahu anh'tan gelen ve mürsel (rasulullah aleyhisselam'dan kimin duyduğu net olmayan hadistir) olan hadiste de bunu teyid eden bir rivayet var; el el üstünde göbek altında bağlamak sünnettendir, diye hadis var. güçlü değildir ama bağlama var, sağ elin sol elin üstünde olacağı var. bağlamadaki o üslubu tasdik edici ve destekleyicidir. dolayısıyla amel ediliyor. bizim kaynaklarımızda, el elin üstünde bağlamak sünnettir ama göbekte durma, müstehaptır veya menduptur şeklinde geliyor. bu rivayey sebebiyle. imam şafii'ye göre ise göğüste bağlamak daha güçlüdür. şafiiler genelde göğüs üstünde bağlarlar. hanımlar için şafiiler ve hanefiler arasında bir fark yok. selefi meyilli kardeşlerimiz genellikle, erkeklerle fark yoktur, diyorlar. ama dört mezhebin dördünde de kadınların ester olanı tercih etmeleri daha doğrudur. sahabelerden de bu konuya ayrıca vurgu yapanlar vardır. günümüzde bir insan elini bağlamıyorsa ve bunu maliki olarak yapıyorsa, bir şeyi söylemekte fayda var. bir insan elini bağlamasa, namazı bütün imamlara gmre sahihtir. sünnet elbette kıymetlidir ama namazkn sıhhatıne tesir etmez. göbek altı bağlamada da göğsünde bağladı, sünneti yerine getirmiştir. belki de daha faziletli olanı yerine getirmemiştir. dolayısıyla hoş karşılanmalıdır. ancak bir sıkıntı var; bunu farklı görüneyim, belli bir grubu temsil edeyim, başkalarından daha bilgili olduğumu göstereyim, birisi beni ikaz ederse şöyle şöyle diyeyim diye yapıyorsa, bu doğru bir tavır değildir. normal tavır, mü'minlerin aktığı mecrada akmayı başarmaktır. ana nehirden kopmamayı başarmaktır. bulanık akmalardan uzak olarak, berrak ve gürül gürül akmayı başarmaktır. "kim mü'minlerin seçtiği yoldan başka bir yol seçerse" anlayışıyla mücadele etmelidir her mü'min. düşünmemiz gereken çizgi şudur; ecdad yıllarca böyle yapmış veya imam şafii, imam ebu hanife böyke demiş. acaba neden demiş? bu işin aslında bir şey olmasa böyle demezlerdi. işin altyapısını öğreneceğiz ve bilerek yapacağız. çevremizdeki insanları da biz evvelden böyle yapıyoruz ama işin aslı buymuş, o yğzden öyle yapıyormuşuz, diye bilinçlendireceğiz. onlar da artık davranışlarını şuurla yapacaklar. hayır budur, inad etmek değildir. birbirimizden ayrılmanın değil, birbirimizle bütünleşmenin azmi, gayreti ve şevki içinde olmamız gerekir. "kim ana cemaatten ayrılırsa, nâra (ateşe) doğru ayrılır." var. "kim mü'minlerin seçtiği yoldan başka bir yol seçerse..." ayeti var. daha nice örnekler verilebilir. bilmese bile, ayeti kerimeleri doğru düzgün okuyamasa bile, camiye gelen köylümüz, büyüğümüz, küçüğümüz, bizim parçamızdır. gerekirse, "amca ben okuyayım bir dinle de eksiğim varsa söyle." diyeceğiz. kırmadan, incitmeden, öğretmenin yolunu bulacağız, büyüklük taslamanın değil.
-elimizi bağladık. arkasından subhaneke duasını okuyoruz. bu sünnettir. bunda bir de "ve celle senâuk" var. ve celle senauk rivayeti zayıftır. ancak bu lafız, hem kur'an lafzına hem de namazın genel yapısındaki elfaza uyumludur ve namaza zarar vermeyecek yapıya sahiptir. bu yüzden ilim ehli; ve celle senauk bölümünü söylemeyen insan ikaz edilmez, söyleyen insana da "niçin söylüyorsun?" denilmez, diyor. cenaze namazındaki ve celle senauk nereden geliyor, ben bilmiyorum. cenazeyle hiçbir bağlantısı yoktur. cenaze namazında okunur da normal namazda okunmaz diye hiçbir bilgi yoktur. subhanekeyi okuduk. ferdi namaz kılarken, arkasından "euzu billahi min'eş şeytani'r racîm" diyoruz. çünkü arkasından kur'an okuyacağız. "kur'an okuyacağın zaman lanetlenmiş şeytandan allah'a sığınarak oku." diye emir var. arkasından "bismillahirrahmanirrahîm" diyoruz. burada ihtilaf var. biz besmeleyi kıraate başlayacağımız için mi söylüyoruz, yoksa o besmele, fatiha suresi'nin 1. ayeti, fatiha suresi'ni okumaya mı başlıyoruz? hadisi lerif var, "besmeleyle ve hamd ile başlamayan her iş noksandır." diye. bunun bir gereği olarak mı besmele getiriyoruz veya surelerin başında olduğu için mi veyahut da fatiha suresi'nin ilk ayeti diye mi? şu anda elimizdeki mushaflarda, besmeleyi 1. ayet olarak gösterir. bu, imam şafii'nin kanaatidir. ona göre besmele, hem fatiha'nın hem de başında bulunduğu her surenin 1. ayetidir. imam malik ve imam ahmed'e göre öyle değildir. onkara göre imam şafii, 113 ayet daha fazla söylemektedir. kur'an'daki ayet sayısk da bazen bu sebeple bazen de duraklar sebebiyle değişiyor. bu değişmenin sebebi budur. kur'an'da 114 tane besmele vardır. 113 tanesi sure başında, bir tanesi de neml اِّن هُ ِّم ْن يْ ٰم َن " .içindedir nin'suresi َواِّن هُ بِّ ْسِّم هللاِّ ال ر ْح ٰم ِّن ال ر۪حيِّ م/ َ لُس mektup süleyman'dan gelmekte, rahman ve rahîm olan allah'ın adıyla başlamaktadır." şeklindedir. besmelenin, kur'an'dan olduğuna dair ittifak var. surelerin başındaki ayet mi drğil mi ihtilaf var. imam şafii diyor ki; kur'an cem edilirken sahabeler arasında bir karar alınmıştır. zeyd ibni sabit radıyallahu anh, dünya kadar sahabeyle istişare etmiştir. bu alınan kararlardan bir tanesi de kur'an'dan olmayan hiçbir şeyi kur'n'a yazmamaktır. hizb, cüz, secde ayeti, mekki veya medeni sure vs. gibi bilgiler yoktur. bu besmelelerin hepsi, o günden bugüne kadar kur'n'da var. o zaman bu besmeleler, o surelerin 1. ayetiydi sahabe böyle karar verdi ve böyle hazırladı. imam şafii rahimehullah'ın delili budur. aynı zamanda bu, hanefilerin de delilidir. hanefikere göre; başında buludnuğu surelerin 1. ayeti değildir ama her biri müstakil ayettir. yeni bir surenin başladığını bildiren ayettir. hanefiler bu görüşte. imam şafii'nin bir kanaati de ittifakla fatiha suresi 7 ayettir. ebu hanife'ye göre de 7 ayettir ama besmelede değil, ط َرا َصِّ ۪ذي َن اَنْعَ ال ْم َت ِّهْم ِّر َيْ َعل ُضو ِّب َغيْ َمغْ ْ ِّهْم ال َو ن َل َعلَيْ ۪ ي ال َٓض الَ bölümünde yani ğayril mağdu bi aleyhim'de bir ayet vardır. bir de "kur'an'ı kerim'de 30 ayetlik bir sure var ki fazileti şudur şudur." diye söylenilen sure, mülk suresi'dir. o surenin ayetinin 30 olduğunda ittifak vardır. rasulullah aleyhisselam, ayetin rsayısını söylüyor. hanefiler; eğer besmeleyi de sayacak olsak, 31 ediyor, diyor. abdullah ibni mesud radıyallahu anh'tan gelen bir rivayette; "biz kevser suresi'nde besmele bize gelinceue kadar ve surelerin arasına belli eden bilgi gelinceye kadar, surelerin nerede başlayıp nerede bittiğini anlamakta zorluk çekiyorduk." diyor. her surenin 1. ayeti olup olmaması ayrı bir öenm taşıyor, fatiha suresi'nin ilk ayeti olup olmaması ayrı bir öenm taşıyor. çünkü imam şafii, imam malik, imam ahmed'e göre de fatiha namazın rüknüdür, fatiha okumayanın namazı yoktur. besmele, fatiha'dan bir ayet ise o ayeti okuyamanın da namazı yoktur. kur'an daha sonraki yıllarda çoğaltılırken, fatiha'nın ilk ayetine 1. ayet denmiştir. bu nüshalar hanefi diyarlarında da yayıldığı hâlde, hanefi alimleri bunu buradan çıkarın vs. dememişlerdir. mezheb farklılıklarına, inceliklerşne hürmet vardır. allahu akem belki de onlar haklıdır, denilmiştir. siyasi mülahazaların dışında, dört mezheb arasında ciddi bir kavga, kırıklık olmamıştır. olanlar ya abartılmıştır ya da siyasi kaynaklıdır. ayrıca bir hanefinin de fatiha okurken besmelesiz okumaması doğru olandır. ayrıca müstehaptır. -kıraate gelelim. kıraat, ilk önce fatiha'yı sonra da sure okumaktır. dikkat ederseniz, kıraat dedik ama fatiha'yı kıraat demedik. yaptığımız sıralama hanefilere göredir. şafiilere göre olsa, fatiha'yı okumak kıraat etmektir, diyecektik. çünkü fatiha onlara göre rükündür. مْ َم ْن لَ َصالَةَ ِّل لَ ْ َرأ يَق بِّفَاتِّ َح ِّة ِّكتَاب ْ ْ ال sebepleri de bu hadisi şeriftir. ve hadis sahihtir. "kitabullah'ın başlangıcı olan fatiha'yı okumayan kimsenin, namazk yoktur." bu direkt emirdir, başka manası yoktur, diyorlar. bu, hadisin manasını direkt almaktır. ebu hanife; dopru ama biz bu hadisi bu kadar kesin çizgi olarak anlayamıyoruz. ilk delil ا " َر ُؤُ۫ تَيَس ِّم َن ن َم َر فَاق ا ْ ٰ ْرا قُ ْ ال " ۚ ۚ ayetidir. kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun, demektir. benim kolayıma gelen fatiha olmayabilir. kokayına gelen bu değil de başka bir sure olabilir. ebu hanife rahimehullah, bu hadis fatiha'nın ne kadar ama ne kadar öenmli oldupunu gösteriyor kanaatindedir. böyle bir ayet oldupundam farz değildir ama sünnete göre de ağır bir ifade vardır, demek ki bu ikisinin arasında bir basamak olan vacip olamlıdır, diyorlar. vacibi şafiiler hep farz manasında anlarlar. ama onlar da aynı sıkıntıyı hacc'da çekiyorlar. mina'daki taşlamaya ne diyeceksiniz? rükün diyemiyorsunuz, taşlama olmadan da hacc olabiliyor. rasulullah akeyhisselam, "arafat'ta vakfede bulunan, gelip farz tavafı yapanın haccı hacc'tır." diyor. bu sefer vacip kelimesini hacc'da kullanmak zorunda kalıyorlar. demek ki fatiha'nın mutlaka okuması, rükün olmasa da sünnetten kuvvetlidşr ve vaciptir. bir başka hadiste, "fatiha suresi'ni okumayan kimsenin namazı, noksandır noksandır noksandır." buyuruluyor. ebu hanife rahimehullah bu hadisi, diğer hadisin tercümanı olarak kullanıyor. demek ki önceki hadisten murad, namazın bütünüyle yokluğu değil de noksanlığına ve fatiha'nın önemine vurgu içindi. bizşm de demeye çalıştığımız budur. vacibin terki, namazı hepyen yok etmez ama noksan bırakır. bunun telafisş sehiv secdesiyle mümkündür ama namazda her mü'minin fatiha okumaya dikkat etmesi gerekir. rasulullah aleyhisselam bütün namazlarında fatiha okumuştur. ebu hanife rahimehullah bu kanaattedir. ittifak edilen bir nokta da diyelim ki imam fatiha'yı okuyuo bitirdikten sonra cemaate yetiştik ve dolayısıyla fatiha'yı okuyamadık. ittifakla namazımız sahihtir. fatiha'yı okuyoruz. amin diyoruz. bu amin cemaatle olunca bizde sessiz, diğerlerinde seslidir. arkasından zammî sure okunur. doğru olan; en kısa sure uzunluğundan dahabkısa olmamasıdır. en kısa sure, kevser suresidir. en az ayetli olan üç sure vardır; asr suresi, kevser suresi, nasr suresi. kevser suresi'nden daha kısa olmamalıdır. kur'an denilebilecek bir ayet de okunsa namaz sahihtir, ifadesi de var. doğru olan, namazdaki kıraatin de hakkını vermektir. diğer imamların da kanaatini gözetmek gerekir. iki ayet fazla okumakla kimsenin dili kopmaz. en az 3 ayet okuyacağız, dolu dolu da okuyacağız. bu kıraatın mükrofonla yapılması ve insanların bunu mikrofon kanalıyla duyması meselesi var. bına leri lerifte bir mani olduğu kanaatini taşımıyoruz. şöyle bir iddia var ki bu iddiayı da en çok dile getiren işid denilen grup; imamın mikrofondan çıkan sesi, asıl sesi değildir, drğişime uğrar, diyorlar. değişirse değişsin. rasulullah aleyhisselam, veda hutbesi'ni okuyor. veda hutbesi'ni tekrar eden sahabelerin sesi, rasulullah aleyhisselam'ın sesi değildi. en sondaki şahsa kadar iletildi. biz basit bir konuya takılıyoruz. çiğnediğimiz şeyler dağları tutuyor.
Allah razı olsun hocam🌿
Allah razı olsun
Allah razı olsun hocam
🌹
34. Ders -Namazın İçindeki Şartlar ve Kıyam-
-namazın rükünlerini sıralayacağız. ilki, iftitah tekbiridir. diğer adı, tekbiri tahrîmdir.
fıkıhtaki asıl ismi budur.
ikincisi, kıyam.
üçüncüsü, kıraat.
dördüncüsü rükû.
beşincisi, secde.
altıncısı, kâdei âhîradır. kâde, oturuş demek. âhîra, son demek. yani son otutuş
demek. birinci oturuş veya ikinci oturuş ifadesini kulkanmıyoruz çünkü sabah
namazında bir oturuş var, o farz. öğle namazında iki oturuş var, ikincisi farz. akşam
namazında iki oturuş var, ikincisi farz. onun için kâdei ahîra, son oturuş ifadesini
kullanıyoruz.
-iftitah tekbirinden başlayalım. allahu ekber, demektir. bu surada eller kalkar.
hanefilere göre erkeklerde, baş parmaklar kulak hizasına kadar kalkar. bu şekilde
iftitah tekbiri getirilir. şafiilerde ise eller, omuz hizasına kadar kaldırılarak iftitah tekbiri
getirilir. bizde bayanlarda omuz hizasına kadar el kaldırırlar. üzerinde ittifak edilen
siğgası da allahu ekber denilmesidir. böykece namaza başlanılmış olur. bu tekbiri
namazın içinden mi dışından mı diye sayanlar vardır. "namazın dışındadır. tekbir
getirildikten sonra namaza girilir." diyenler, allahu ekber demeden önce kaldırılmasını,
kaldırıldıktan sonra allahu ekber denilmesini tavsiye ediyorlar. namazın içinde
olduğunu söyleyenler de tekbir için kaldırılan eller, bağlanmak için indirilirken allahu
ekber denilmesini tavsiye ederler. namazın içindendir diyenlerin tavsiyesi daha gönül
ısıtıcıdır. ekseri ilim ehli, namazın içinden saymışlardır.
tekbirimizi getirdik. getirdiğimşz andan itibaren, namazın yasakları çerçevesine girmiş
oluruz. hacc'da ihrama girikir mesela. niyet edip telbiye getirenler bir yasaklar
çerçevesine girerler. bu çerçeve, ibadetin ruhuna uygun bir çerçevedir. yasak olsun
dite değil, ibadetle uyum göstersin ve sıradan bir yerde olunmadığı, ibadetle iç içe
olunduğu anlaşılsın, buna göre gönül hûşû kazansın, öyke hareket edilsin diyedir. nasıl
koku sürünmek, tıraş olmak vb. caiz değilse, orucun yasakları kendine uygundur,
namazın yasakları kendine uygundur. allahu ekber deyip el bağladıpınız an, artık
konuşamazsınız, gülüp oynayamazsınız, namaza uyan şeyleri yapacaksınız demektir.
bu gereklerden bir taanesi; şafiiler, hanbeliler ve hanefilerde ortak olan sünnet, elin
bağlanmasıdır. sahih hadis vardır. el bağlanırken sağ elin, sol elin üzerinde olması
gerektiğini anlatan hadisi şerif de vardır. 'sağ elini, sol elinin üzerine koydu.' diye de
hadis vardır. buna dayanarak, el bağlamak sünnetten kabul edilir. imam malik
rahimehullah, medineli'nin ameline dayanarak, el bağlamanın sünnet olmadığı
kanaatindedir. el bağlamayan bir malikiler bir de şiiler vardır. malikilerşn sebebi,
medineli'nin amelidir ama şiilerin sebebi, ehli sünnete muhalif olmaktır.
iki türlü hadis var dedim dikkat ederseniz; eli üstü üste koyma, el bağlama. son devir
kaynaklarında, iki yolu birleştireblere de işaret ediliyor. iki yolu birleştirmek, hem
bağlama hem de koymayı gerçekleştirmek demektir. iki sünnete de uyulmuş olur,
diyorlar. bu doğru. buna muhalif olan ilim ehli de var. evet, bu şekilde iki sünnet de
gerçekleşir ama rasulullah aleyhisselam'ın böyle yaptığına dair hiçbir haber yok,
diyorlar. o zaman ya kıyma şeklini ya da bağlama şeklini tercih etmek, rasulullah
aleyhissrlam'ın fiilen yaptığı bir şeyi tercih etmektir, diyorlar. bu daha mâkule benziyor.
şimdi elimizi bağladık ya da üst üste koyduk. peki bu eller vücudun neresinden
duracak? nerede bağlanacak? bununla ilgili iki hadis geliyor. gelen rivayetler çok
güçlü değiller. her ne kadar göğüse bağlamayla ilgili gelen rivayeti ibni hâcer
merhum daha güçlü görüyor ise de hocası olan ve kolay kokay da verdiği hüküm
sekmeyen, titiz ve tarafsız olan iman zeylaî, bu hadislerin ikisinin de güçlü olmadığını
söylüyor. dolayısıyla direkt hadis yerine şöyke bir delil getiriyorlar; elinizş bağladığınız
zaman, elinizi kendi hâline bırakın, nerede duruyorsa orası olsa gerektir diyorlar. o da
göbek altında duruyor. arkasından bakıyoruz ki diyorlar, namazın hûşûsuna da bu
uygun. devam ediyorlar; ali radıyallahu anh'tan gelen ve mürsel (rasulullah
aleyhisselam'dan kimin duyduğu net olmayan hadistir) olan hadiste de bunu teyid
eden bir rivayet var; el el üstünde göbek altında bağlamak sünnettendir, diye hadis
var. güçlü değildir ama bağlama var, sağ elin sol elin üstünde olacağı var.
bağlamadaki o üslubu tasdik edici ve destekleyicidir. dolayısıyla amel ediliyor. bizim
kaynaklarımızda, el elin üstünde bağlamak sünnettir ama göbekte durma,
müstehaptır veya menduptur şeklinde geliyor. bu rivayey sebebiyle. imam şafii'ye
göre ise göğüste bağlamak daha güçlüdür. şafiiler genelde göğüs üstünde
bağlarlar. hanımlar için şafiiler ve hanefiler arasında bir fark yok. selefi meyilli
kardeşlerimiz genellikle, erkeklerle fark yoktur, diyorlar. ama dört mezhebin dördünde
de kadınların ester olanı tercih etmeleri daha doğrudur. sahabelerden de bu konuya
ayrıca vurgu yapanlar vardır.
günümüzde bir insan elini bağlamıyorsa ve bunu maliki olarak yapıyorsa, bir şeyi
söylemekte fayda var. bir insan elini bağlamasa, namazı bütün imamlara gmre
sahihtir. sünnet elbette kıymetlidir ama namazkn sıhhatıne tesir etmez. göbek altı
bağlamada da göğsünde bağladı, sünneti yerine getirmiştir. belki de daha faziletli
olanı yerine getirmemiştir. dolayısıyla hoş karşılanmalıdır. ancak bir sıkıntı var; bunu
farklı görüneyim, belli bir grubu temsil edeyim, başkalarından daha bilgili olduğumu
göstereyim, birisi beni ikaz ederse şöyle şöyle diyeyim diye yapıyorsa, bu doğru bir
tavır değildir. normal tavır, mü'minlerin aktığı mecrada akmayı başarmaktır. ana
nehirden kopmamayı başarmaktır. bulanık akmalardan uzak olarak, berrak ve gürül
gürül akmayı başarmaktır. "kim mü'minlerin seçtiği yoldan başka bir yol seçerse"
anlayışıyla mücadele etmelidir her mü'min. düşünmemiz gereken çizgi şudur; ecdad
yıllarca böyle yapmış veya imam şafii, imam ebu hanife böyke demiş. acaba neden
demiş? bu işin aslında bir şey olmasa böyle demezlerdi. işin altyapısını öğreneceğiz
ve bilerek yapacağız. çevremizdeki insanları da biz evvelden böyle yapıyoruz ama
işin aslı buymuş, o yğzden öyle yapıyormuşuz, diye bilinçlendireceğiz. onlar da artık
davranışlarını şuurla yapacaklar. hayır budur, inad etmek değildir. birbirimizden
ayrılmanın değil, birbirimizle bütünleşmenin azmi, gayreti ve şevki içinde olmamız
gerekir. "kim ana cemaatten ayrılırsa, nâra (ateşe) doğru ayrılır." var. "kim mü'minlerin
seçtiği yoldan başka bir yol seçerse..." ayeti var. daha nice örnekler verilebilir.
bilmese bile, ayeti kerimeleri doğru düzgün okuyamasa bile, camiye gelen köylümüz,
büyüğümüz, küçüğümüz, bizim parçamızdır. gerekirse, "amca ben okuyayım bir dinle
de eksiğim varsa söyle." diyeceğiz. kırmadan, incitmeden, öğretmenin yolunu
bulacağız, büyüklük taslamanın değil.
-elimizi bağladık. arkasından subhaneke duasını okuyoruz. bu sünnettir. bunda bir de
"ve celle senâuk" var. ve celle senauk rivayeti zayıftır. ancak bu lafız, hem kur'an
lafzına hem de namazın genel yapısındaki elfaza uyumludur ve namaza zarar
vermeyecek yapıya sahiptir. bu yüzden ilim ehli; ve celle senauk bölümünü
söylemeyen insan ikaz edilmez, söyleyen insana da "niçin söylüyorsun?" denilmez,
diyor.
cenaze namazındaki ve celle senauk nereden geliyor, ben bilmiyorum. cenazeyle
hiçbir bağlantısı yoktur. cenaze namazında okunur da normal namazda okunmaz
diye hiçbir bilgi yoktur.
subhanekeyi okuduk. ferdi namaz kılarken, arkasından "euzu billahi min'eş şeytani'r
racîm" diyoruz. çünkü arkasından kur'an okuyacağız. "kur'an okuyacağın zaman
lanetlenmiş şeytandan allah'a sığınarak oku." diye emir var. arkasından
"bismillahirrahmanirrahîm" diyoruz. burada ihtilaf var. biz besmeleyi kıraate
başlayacağımız için mi söylüyoruz, yoksa o besmele, fatiha suresi'nin 1. ayeti, fatiha
suresi'ni okumaya mı başlıyoruz? hadisi lerif var, "besmeleyle ve hamd ile başlamayan
her iş noksandır." diye. bunun bir gereği olarak mı besmele getiriyoruz veya surelerin
başında olduğu için mi veyahut da fatiha suresi'nin ilk ayeti diye mi? şu anda
elimizdeki mushaflarda, besmeleyi 1. ayet olarak gösterir. bu, imam şafii'nin
kanaatidir. ona göre besmele, hem fatiha'nın hem de başında bulunduğu her
surenin 1. ayetidir. imam malik ve imam ahmed'e göre öyle değildir. onkara göre
imam şafii, 113 ayet daha fazla söylemektedir. kur'an'daki ayet sayısk da bazen bu
sebeple bazen de duraklar sebebiyle değişiyor. bu değişmenin sebebi budur.
kur'an'da 114 tane besmele vardır. 113 tanesi sure başında, bir tanesi de neml
اِّن هُ ِّم ْن يْ ٰم َن " .içindedir nin'suresi
َواِّن هُ بِّ ْسِّم هللاِّ ال ر ْح ٰم ِّن ال ر۪حيِّ م/ َ
لُس mektup süleyman'dan gelmekte,
rahman ve rahîm olan allah'ın adıyla başlamaktadır." şeklindedir. besmelenin,
kur'an'dan olduğuna dair ittifak var. surelerin başındaki ayet mi drğil mi ihtilaf var.
imam şafii diyor ki; kur'an cem edilirken sahabeler arasında bir karar alınmıştır. zeyd
ibni sabit radıyallahu anh, dünya kadar sahabeyle istişare etmiştir. bu alınan
kararlardan bir tanesi de kur'an'dan olmayan hiçbir şeyi kur'n'a yazmamaktır. hizb,
cüz, secde ayeti, mekki veya medeni sure vs. gibi bilgiler yoktur. bu besmelelerin
hepsi, o günden bugüne kadar kur'n'da var. o zaman bu besmeleler, o surelerin 1.
ayetiydi sahabe böyle karar verdi ve böyle hazırladı. imam şafii rahimehullah'ın delili
budur. aynı zamanda bu, hanefilerin de delilidir. hanefikere göre; başında
buludnuğu surelerin 1. ayeti değildir ama her biri müstakil ayettir. yeni bir surenin
başladığını bildiren ayettir. hanefiler bu görüşte. imam şafii'nin bir kanaati de ittifakla
fatiha suresi 7 ayettir. ebu hanife'ye göre de 7 ayettir ama besmelede değil, ط َرا َصِّ
۪ذي َن
اَنْعَ ال ْم َت
ِّهْم
ِّر َيْ
َعل
ُضو ِّب َغيْ
َمغْ
ْ
ِّهْم ال
َو ن َل َعلَيْ
۪ ي
ال
َٓض الَ bölümünde yani ğayril mağdu bi aleyhim'de bir
ayet vardır. bir de "kur'an'ı kerim'de 30 ayetlik bir sure var ki fazileti şudur şudur." diye
söylenilen sure, mülk suresi'dir. o surenin ayetinin 30 olduğunda ittifak vardır. rasulullah
aleyhisselam, ayetin rsayısını söylüyor. hanefiler; eğer besmeleyi de sayacak olsak, 31
ediyor, diyor. abdullah ibni mesud radıyallahu anh'tan gelen bir rivayette; "biz kevser
suresi'nde besmele bize gelinceue kadar ve surelerin arasına belli eden bilgi
gelinceye kadar, surelerin nerede başlayıp nerede bittiğini anlamakta zorluk
çekiyorduk." diyor. her surenin 1. ayeti olup olmaması ayrı bir öenm taşıyor, fatiha
suresi'nin ilk ayeti olup olmaması ayrı bir öenm taşıyor. çünkü imam şafii, imam malik,
imam ahmed'e göre de fatiha namazın rüknüdür, fatiha okumayanın namazı yoktur.
besmele, fatiha'dan bir ayet ise o ayeti okuyamanın da namazı yoktur. kur'an daha
sonraki yıllarda çoğaltılırken, fatiha'nın ilk ayetine 1. ayet denmiştir. bu nüshalar
hanefi diyarlarında da yayıldığı hâlde, hanefi alimleri bunu buradan çıkarın vs.
dememişlerdir. mezheb farklılıklarına, inceliklerşne hürmet vardır. allahu akem belki
de onlar haklıdır, denilmiştir. siyasi mülahazaların dışında, dört mezheb arasında ciddi
bir kavga, kırıklık olmamıştır. olanlar ya abartılmıştır ya da siyasi kaynaklıdır. ayrıca bir
hanefinin de fatiha okurken besmelesiz okumaması doğru olandır. ayrıca
müstehaptır.
-kıraate gelelim. kıraat, ilk önce fatiha'yı sonra da sure okumaktır. dikkat ederseniz,
kıraat dedik ama fatiha'yı kıraat demedik. yaptığımız sıralama hanefilere göredir.
şafiilere göre olsa, fatiha'yı okumak kıraat etmektir, diyecektik. çünkü fatiha onlara
göre rükündür. مْ
َم ْن لَ
َصالَةَ ِّل
لَ
ْ
َرأ
يَق بِّفَاتِّ َح ِّة ِّكتَاب ْ
ْ
ال sebepleri de bu hadisi şeriftir. ve hadis sahihtir.
"kitabullah'ın başlangıcı olan fatiha'yı okumayan kimsenin, namazk yoktur." bu direkt
emirdir, başka manası yoktur, diyorlar. bu, hadisin manasını direkt almaktır. ebu
hanife; dopru ama biz bu hadisi bu kadar kesin çizgi olarak anlayamıyoruz. ilk delil
ا "
َر ُؤُ۫
تَيَس ِّم َن ن َم َر فَاق ا ْ
ٰ
ْرا
قُ
ْ
ال " ۚ ۚ ayetidir. kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun, demektir. benim
kolayıma gelen fatiha olmayabilir. kokayına gelen bu değil de başka bir sure olabilir.
ebu hanife rahimehullah, bu hadis fatiha'nın ne kadar ama ne kadar öenmli
oldupunu gösteriyor kanaatindedir. böyle bir ayet oldupundam farz değildir ama
sünnete göre de ağır bir ifade vardır, demek ki bu ikisinin arasında bir basamak olan
vacip olamlıdır, diyorlar. vacibi şafiiler hep farz manasında anlarlar. ama onlar da
aynı sıkıntıyı hacc'da çekiyorlar. mina'daki taşlamaya ne diyeceksiniz? rükün
diyemiyorsunuz, taşlama olmadan da hacc olabiliyor. rasulullah akeyhisselam,
"arafat'ta vakfede bulunan, gelip farz tavafı yapanın haccı hacc'tır." diyor. bu sefer
vacip kelimesini hacc'da kullanmak zorunda kalıyorlar. demek ki fatiha'nın mutlaka
okuması, rükün olmasa da sünnetten kuvvetlidşr ve vaciptir. bir başka hadiste, "fatiha
suresi'ni okumayan kimsenin namazı, noksandır noksandır noksandır." buyuruluyor.
ebu hanife rahimehullah bu hadisi, diğer hadisin tercümanı olarak kullanıyor. demek
ki önceki hadisten murad, namazın bütünüyle yokluğu değil de noksanlığına ve
fatiha'nın önemine vurgu içindi. bizşm de demeye çalıştığımız budur. vacibin terki,
namazı hepyen yok etmez ama noksan bırakır. bunun telafisş sehiv secdesiyle
mümkündür ama namazda her mü'minin fatiha okumaya dikkat etmesi gerekir.
rasulullah aleyhisselam bütün namazlarında fatiha okumuştur. ebu hanife
rahimehullah bu kanaattedir. ittifak edilen bir nokta da diyelim ki imam fatiha'yı
okuyuo bitirdikten sonra cemaate yetiştik ve dolayısıyla fatiha'yı okuyamadık. ittifakla
namazımız sahihtir. fatiha'yı okuyoruz. amin diyoruz. bu amin cemaatle olunca bizde
sessiz, diğerlerinde seslidir.
arkasından zammî sure okunur. doğru olan; en kısa sure uzunluğundan dahabkısa
olmamasıdır. en kısa sure, kevser suresidir. en az ayetli olan üç sure vardır; asr suresi,
kevser suresi, nasr suresi. kevser suresi'nden daha kısa olmamalıdır. kur'an
denilebilecek bir ayet de okunsa namaz sahihtir, ifadesi de var. doğru olan,
namazdaki kıraatin de hakkını vermektir. diğer imamların da kanaatini gözetmek
gerekir. iki ayet fazla okumakla kimsenin dili kopmaz. en az 3 ayet okuyacağız, dolu
dolu da okuyacağız.
bu kıraatın mükrofonla yapılması ve insanların bunu mikrofon kanalıyla duyması
meselesi var. bına leri lerifte bir mani olduğu kanaatini taşımıyoruz. şöyle bir iddia var
ki bu iddiayı da en çok dile getiren işid denilen grup; imamın mikrofondan çıkan sesi,
asıl sesi değildir, drğişime uğrar, diyorlar. değişirse değişsin. rasulullah aleyhisselam,
veda hutbesi'ni okuyor. veda hutbesi'ni tekrar eden sahabelerin sesi, rasulullah
aleyhisselam'ın sesi değildi. en sondaki şahsa kadar iletildi. biz basit bir konuya
takılıyoruz. çiğnediğimiz şeyler dağları tutuyor.
Allah razı olsun @@daisyy.0046
Allah razı olsun
Qpq
Allah razı olsun hocam
Allah razı olsun
@@sumeyrayilman7189 Amin Ecmain