Bu bölümü izlerken daha üniye geçmemiştim ya da hazırlıktaydım. Gece yatmadan önce o eski kablolulu kulakliğimla izler, kahkami zor tutardım diğerlerini uyandirmayayım diye. Şimdi mezun oldum, iş buldum çalışıyorum. Saçim döküldü kilo aldım falan. Yine ayni zevkle ama hafif bir buruklukla izliyorum.
Siz muhteşemsiniz var ya. Moralim bozuk, aç ve yorgunum. Az önce bu videonun bildirimi geldi. Çay koyup izlerim deyip sevindim. Farkındasınız ama söyleyeyim. Bana ve bu insanlara minik güzel anlar yaşatıyorsunuz. Teşekkür ediyorum samimiyetiniz ve içinizin güzelliği için.
Eskide kaldı tüm o geekler , cs , saçma sapan kurgu yorumlardan kopan büyük haykırışlar gülümsemeler Artık meydan vlogçulara ve influencerlara kaldı affedin bizi geekyapar verilmedi bu kanalın değeri...
11 yaşındaydım, 5.sınıf bittiği için gereksiz bir mezuniyet yemeği düzenlemişlerdi. O kadar hazırlığın ve koşuşturmacanın içinde en son öğünümü sabah saatlerinde tüketmiş, oldukça aç bir şekilde mezuniyet yemeğine gitmiştim. Tabii, o zamanlar yemek yemeye aşırı düşkün olduğumu da belirtmem gerekir... Ben açlığımı dindireceğimi sanırken bütün sene boyunca kafamızı ütüledikleri saçma, 11 yaşındaki çocukların iki dönem aldıkları gitar eğitimiyle çalabildiği şarkılardan oluşan bir konseri yemekten önce gerçekleştireceğimizi söylediler. Ben bu yarım saatlik cehennem azabının ardından nihayet yemek yemeye geçeceğimizi sanıyordum ki, velilerin yemeğinden sonra çocuklara yemek çıkarılacağını öğrendim. Artık cam bardaklar bile sindirilebilir geliyordu gözüme... O anda, köfte patates kızartması ve pilavdan oluşan bir tabak geldi. O kadar acıkmıştım ki, gözüm hiçbir şey görmüyordu. Ben yemeğimi kıtlıktan çıkmış gibi yerken uzaktan bir kameranın yaklaştığını fark edip hemen toparlandım. Kamera beni geçtikten sonra aynı hızla yemeğe geri dönmüştüm. Sene sonunda bütün sınıfa mezuniyet yemeğinin bir kopyası bulunan CD'yi karnelerle birlikte dağıtmışlardı. Videoyu açtığımda hesap etmediğim küçük bir detay olduğunu fark ettim. Kameranın açısı benim tahmin ettiğimden çok daha genişti ve ben kamera üstüme geliyor diye heyecanlanmış, çatalı bırakıp patates kızartmalarını köfteyle şişirdiğim yanaklarıma parmaklarımla tıkmıştım... O yediğim yemek hem yediğim en güzel, hem de en kötü yemekti. Hâlâ CD'yi açar patatesleri üçer beşer nasıl parmağımla dalağıma kadar tıktığımı izlerim...
Şu hayatımda tekbir yemek sonsuza dek psikolojimi zedeledi: Üniversitenin birinci senesiydi. Ben de okulun apartman tipi yurtlarından birinde kalıyordum. Bir dairede biri Trabzonlu, Biri Denizlili, Biri Adanalı ve Ben İzmirli olmak üzere fıkra gibi 4 ev arkadaşıydık. Tabi ilk yılımız olduğundan ve hiç bir yemek yapna tecrübemiz olmadığı için ailelerimiz ara ara memleketten yemek yolluyordu. Kimin ailesi ne gönderirse kolileri büyük heyecanla açıp afiyetle yiyorduk. Taki sıra Adanalı arkadaşın annesinin yolladığı düdüklü tencereyi açana kadar... Tencereyi açtığımda şok olmuştum! Suyun içinde yüzen onlarca "kesik penisler" vardı... Şaşkınlıktan dona kalıp anlam veremediğimi gören ev arkadaşım kahkalarla önümde gülme krizine girmişti. "La Kardeşş Şırdan bu şırdan! Aha bak böyle ağzına atıyürsun" diyip gözlerimin önünde o penise benzeyen şeyi iki lokmadan yuttu! Sonra çatalla çıkartıp bi tane de bana uzattı. "İçinde iç pilavı var lağn dolma gibi. Yut bak çok lezzetli" dedi Ben bi taneyi tedirginlikle ısıra ısıra yedikten sonra çok hoşuma gitti. Hafif kokoreçimsi bi tadı vardı. Sonra iki üç dört derken baya bi gömdüm. Gömdüm ama akşam akşam yediğim o şırdanlar beni uyutmadı. Bi yandan mide yanması geçiriyor, bir yandan da Dev Penisler rüyamda beni kovalıyordu. Sabaha karşı uyanıp bolca su içtikten sonra yattım ve ertesi gün okula da gitmedim. (Öğlen kalkıp 2 tane daha yedim)
All new X-Men okurken, geçmişten gelen orijinal 5'li yeni ekipten hep daha çok hoşuma gidiyor. Oysa yeni ekipte storm var, wolverine var, kitty pride var. Ama gelgelelim orijinal beşliyi görmek çok keyif veriyor. İşte... Dönüp dolaşıp bu seriyi izlemek, onun gibi. Bunları ilk izlerken ünide idim, şimdi eşim uyuduktan sonra gece buzdolabını talan ederken izliyorum. Ulan, gözlerim doluyor yaa....
anlatırken bile miğdem bulandı. bundan yaklaşık 10 sene önceydi, annem her gün arkadaşlarından yeni tarifler alıyordu ve evde deniyordu. evde her gün farklı yörelerden farklı yemekler yemekteydik. o gün tarif aldığı komşumuz nereliyse oraya özgü yemekler yiyorduk. yani her gün ülkemizin farklı bir şehrini geziyorduk. komşularının arkadaşları falan derken sınırlar zorlanmaya başladı. hikayemin olduğu güne gelirsek, o gün şansımıza annemin komşusunun trabzonlu arkadaşının tarifi yapıldı annem tarafından. annem baya neşeli ve heyecanla yemeğini yaptı. bu artık annemin en önemli hobisiydi ve gerçekten bizim beğenmemiz annem için çok önemliydi. yemeğin adı hamsikoliydi. ismi yüzünden çok umutluyduk. dayımda misafirlikteydi. yemek önümüze gelince inanamadık. bildiğin kek şeklinde ve içinde hamsiler olan bir brokoli yemeğiydi. babam ve kardeşim ilk lokmada pes ettiler. dayım ve ben de artık pes etmek üzereyken annem durumu fark etti ve resmen göz göre göre mmmm yaparak yemeye başladı. beğenmediği gözlerinden belliydi ama bizim yememiz için hımm ımmm diyerek o iğrenç şeyi yemeye devam etti. annem gözlerimin önünde kendine işkence ediyordu ve ben buna dayanamayıp kendimi feda ederek hepsini yedim. sırf annem üzülmesin diye. diğer herkes yüzünü ekşiterek beni izledi ama yinede annemin üzülmesini engelledim. ve benim yememle annemde yemeyi bıraktı. tek başıma hamsikoli denilen keki yedim ve bitirdim. resmen kendimi feda ettim. sadist gibi yedim iğrene iğrene ve gülümseyerek. hala adı geçince moralim bozulur. annem o günden sonta bu işleri bıraktı ve diğer anneler gibi normal yemek yapma işine döndü(pilav, fasulye vb.) hayatımında yedğim en iğrenç yemek oydu. lanet olası hamsikoli.
Bir akşam eve dönmek üzere Beşiktaytaydım.O gün de hep kokoreç videoları izlemiştim, adam bir galon kokoreçi ağzına sokuyor felan.Her neyse, Beşiktaş sokaklarına karnım guruldar şekilde dolanırken herkesin de kokoreç yediğini gördüm, herkesin aldığı bir yere yaklaştım.Adamdan bir yarım istedim, içeri girip fiş almamı söyledi.Gidip bir kokoreç parası verdim fişimi aldım.Adam kokoreçi hazırlarken "Lütfen içinde domates ve yeşil biber olmasın" dedim.Adam garip bir şekilde "Oğ İğzmir Gokoreç oluyor o 15 lira" dedi.Normal domatesli biberli kokoreç 10 tl bu arada.Neyse, adam böyle diyince ben algılayamadım.Ben adama hala ısrarla diyorum ki yok ben domates ve yeşil biber istemiyorum ama.Adam tekrar aynı cümleyi söyledi.Neyse aldım kokoreçi ilerliyorum.Hala algılayamadım ve çok ilgincime gitmişti.Lan içinde daha az malzeme var daha az uğraştırıcı neden daha pahalı ? Neyse alıp yedim o kokoreçi yerken.Aşırı acıkmış olduğumdan 3 saniye gömdüm.Ama tadı berbattı.Beşiktaşta kokoreç yemeyin.
Bundan 10 sene önce yani ben lise 1deyken Hoşlandığım kızla ilk defa dışarda buluşucaz.Tabi ben mükemmel bi plan yaptım.Sabah okula gitmeden buluşucaz sonra avmlerin açılmasını beklicez.Avm açılınca sinemaya gidip sonrasında yemek yicez.Akşam sevdiceğimle wooper menü eşliğinde vakit geçirmenin hayalini kurmaktan uyuyamamıştım.Neyse biz buluştuk dolaştık sinemaya gittik herşey mükemmel gidiyodu.Kızı etkilemek için upuzun kendimin bile anlamadığı cümleler kuruyodum.Sinemadan çktıktan sonra yemek katına indik.Kız bi anda ben hamburger sevmiyorum dedi.Tabi bende her delikanlının yapması gerektiği gibi anında hamburgerden nefret ettim ve oracıkta burger kinge olan tüm nefretimi kustum.Sonrasında döner yemeye karar verdik ve siparişi alan adam o kritik soruyu sordu 'İÇİNE ACI BİBER OLSUN MU' kız evet dedi.O dakikadan sonra benim hayır deme şansım yoktu.Biraz zorlanarak 'TABİ :)' dedim.Bu bilgiyi biraz geç veriyorum ama acı yediğim ands gözlerim doluyo.Bundan bir şekilde sıyrılmam lazımdı.Ama bi an bunu fırsata çevirebileceğim aklıma geldi.Yemekleri yemek içim masaya geçerken 'sen benim böyle güldüğüme bakma aslınds moralim çok bozuk' dedim.Kız 'neyin var herşeyi benimle paylaşabilirsin dedi.'Yemeğe başlayalım anlatıcam' dedim ve o acı biberi yiyene kadar tek bir kelime etmedim.O acı biber ağzıma geldiği anda gözlerim yaşardı ve ağzımdan şu kelimeler döküldü 'sanırım babam çok hasta ve bana söylemiyolar kendi aralarında konuşurken kanser dediklerini duydum'.Bu cümleden sonra artık ben bir yavru kediydim ben bir unicorndum ben bir ergen kızların sevdiği yaralı erkektim.Kız yemeği bırakıp sandalyeyi yanıma çekti ve bana sarıldı ağlamaya başladı.Ama ben ağlayamıyordum ağlamak için acı bibere gömüldüm.Birlikte ağladık sarılarak 1 saat oturduk ve o gün çıkmaya başladık.Buda benim yediğim en güzel yemeğin hikayesidir.
Baba tarafından bulgaristan göçmeniyiz. Göçmenlerde börek çok fazla yapılır ve sevilir. Halama yemeğe gittik.Tabi birkaç çeşit börek ve yöresel yemek yapmıştı ve midemiz bayram edecek diyerek masaya oturduk. Böreklerden yerken kendimden geçmiştim, duramıyordum. Hayatım boyu yemek yememişçesine bir açlıkla saldırmaya devam ettim. Herkes şaşkınlıkla beni izliyordu. 1,2,3 derken tam 14 parça börek yedim. ON DÖRT. Annemin "sanki evde seni aç bırakıyoruz, eve gidelim sen görürsün." tarzındaki manidar bakışlarına aldırmadan üzerine trileçe yedim. Gecenin geri kalan kısmında uçan balon gibi şişmiştim. Böreklef efsaneviydi. Halam en iyi börek açan ever filandır. Canım kadın. En kötüsü yine bir akraba yemeğinde oldu. Kendini master chef sanan salak kuzenim bilmem ne soslu bilmem ne makarnası yapmış. Makarnaya göz ucuyla baktım. Zeytinler, tavuklar, türlü çeşit soslar ve neye benzediğini bile anlamadığım daha birçok malzemeyle gözlerimi kanatmıştı.İster istemez yemeğe oturdum. Birkaç çatal tadar tatmaz mideme bir kayaç gibi çöktü. Midem bulanmaya bağrsaklarım guruldamaya başladı. Tuvalete zor attım kendimi.Evde 3 tane tuvalet vardı ben en ücra olanına gidip brutal tarzda öğürüyordum. Dakikalarca çıkmadım evde beni arayıp bulamamışlar. En son telefonımu filan aramışlar. Makarnadan soğuttu lanet kadın.
28:47 güzelim filler şakası kaynamış, Ömercan'a burdan bir minik kahkaha ve alkış. 36:50 Sungur'un "askerlik övme" anlarında ve Kayyumlar'ın bu sefer aniden girmesine çok güldüm asdjalskdj :D
Mühendislik mimarlık öğrencisi değilim. 1 sene adobe programları ve autocad öğrenmeye kursa gittim sadece. Okullarında 4 sene boyunca autocad öğrenen öğrencilerin nasıl kullandığını gördükçe gözlerim kanıyor, yüreğim yanıyor. Harbiden çok kötüler :/
Ben küçükken tahin pekmez ve maden suyundan aşırı derecede tiksinirdim.Fakat anneannemlerde kaldığım her gün dedem sabahları kahvaltıda güçlenip büyük adam olacağımı söyleyerek biraz da olsa zorla tahin pekmez yedirirdi.Tadından nefret ederdim.O sıralar biraz ufak olsam da yine dedemle oruç tutmaya çalıştığımı hatırlıyorum. İşte bunlardan bir gün 5.katta balkonda ezan okunmadan hemen önce bana maden suyu uzatmıştı.İlk kez burnumu kapayıp tiksinmeden içtiğim soda o olmuştu .4 sene önce kendisi vefat etti.Bu geçen 3 sene içerisinde ise her hafta nerdeyse 10 adet soda tüketmişimdir. Şu anda tadını her hangi bi gazlı içecekten daha çok seviyorum. Şu anda masamda 2 adet boş maden suyu ve dünden kalan tahin pekmez duruyor.Teşekkürler dede..
Bir zamanlar gazetelerde sporcularin hayati başlığı altinda beslenme tavsiyeleri yayinlanirdi.Sporcularin günlük yaşamda yediği yemekleri,beslenme programlarini falan babam sürekli okurdu.Benim de bir spor ile ilgilenmemi istedigi icin bana neredeyse her gun hayatimda yemedigim yemekleri yedirirdi. Bi gün erkek adamsin diye gazlanarak ceviz yerdim,bi gün Mehmet Okur yiyor diye yumurtanın beyazını yerdim,bi gün prostat olursun denilerek kabak çekirdeği yerdim. Bi gun iştahimi açsın diye bildircin yumurtasi yerdim.Benim yasimdaki cocuklar kemik sagligi icin sut icerken ben kelle paca icerdim.Tam bu işkenceye alışmaya başladim,ben de Mehmet Okur olmaya hazirim derken o kara gün geldi.Sofraya oturdum ve babamin bana zorla yedirmeye hazirlandigi kaşarlanmış mantarı üzerindeki kaşara aldanarak ağzıma attım.Çiğnemeye başladiktan sonra felç geçirmiş Ali Riza Bey gibi sandalyede oturdum kaldim.Mantarin alt kismindaki o siyah yerin agzimda oldugunu dusundukce kusasim geliyordu.Yeri geldiğinde ağzıma zorla çiğ ıspanak tıkan babam bile mantarı ağzımdan çıkarmama bir şey demedi.O günden beri ne babam beslenme programı yazısı okur,ne de ben mantar yerim.
Kore dizilerine merak sardığımız zamanlar (1 ay önce), 3 kişi Bursa'da bir kore restaurantına yemeklerini denemek için gittik. Çok heyecanlıydık. Girdiğimiz gibi burnumuza hoş olmayan kokular geldi, ama biz hala yemekte ısrarlıydık. Oturduk, kimbab siparişi verdik, beklemeye başladık. Önümüze 12 adet kimbab 3 çift chopstick geldi. Siparişlerin gelmesiyle kokunun kaynağını bulduk, yosun ve kokmuş yumurta... Parasını her türlü vereceğimiz için en azından deneyelim dedik. Arkadaşım ısırmayı denedi, yosun dişine yapıştı. Ben içindeki malzemeleri yemeye çalıştım ama çiğ yumurtanın cıvıklığından yiyemedim. Diğer arkadaşım da akıllılık edip çubuklara bile dokunmadı. Midemiz hem kokudan hem de az da olsa yediklerimizden dolayı çok bulandı. Ağzımızdaki tat değişsin diye kore çayı siparişi verdik. Bir çay ne kadar kötü olabilir ki diye düşündük. Çay geldi, en azından kötü kokmuyordu ama kavrulmuş arpa, un ve pirinçten dolayı tadı sulu helva gibiydi. Zorla bir iki yudum içip kendimizi dışarı attık. Yol boyunca Türk yemeklerine şükrettik.
32:55 CT'nin yaptığı espriye sadece kendisinin kudurması, ama tepki gelmeyince bozuntuya vermeden durması muazzam. CS, ÖMCÖR, NEDEN GÜLMEDİNİZ LAN? ps: ben izlerken çıldırdım CT, takma şu şişko rockstarları :D
Bu seriyi liseye hazırlanırken izliyordum. Şimdi üniversiteye hazırlanıyorum ve mimarlık istiyorum :) hele bi kazanayım cs'nin verdiği bütün ipuçlarını kullanacağım.
yıl 2005 falan. ortaokul zamanları. şimdiki gibi fit biri değilim o zamanlar, yemeğe düşkün tombikçe bir çocucuğum. haliyle yılın en sevdiğim zamanlarından biri ramazan ayı. O muhteşem iftar sofraları: pastırmalar, sucuklar, börekler, etler, tatlılar ve daha birsürü güzellik. Oruç tutmasan bile istediğin kadar yiyebiliyosun, muhteşem değil mi ya. Bir iftar için amcamlarda toplanılmıştı. Bende tesadüfen dedemle babannemin arasına denk gelmişim. Tam anlamıyla bir ipek yolu, bir yemek cennetiydi. Masanın büyükleri diye her şey 5 kere önümüzden geçiyordu. Adeta cennetteydim. Uzun iftar sofrasının verdiği rahatlıkla yedimde yedim yedimde yedim. bulutların üstündeydim adeta. muhteşemdi. Peki sonra ne mi oldu. Tabiki sandalyeye sıkıştım. kalkamıyordum. herkes kalkmış beni bekliyordu. ben ise terler içindeydim, olmuyordu. Sonrasında 2 kişi beni 2 kişi de sandalyeyi tutmak suretiyle modülü ana gemiden ayırmayı başardılar. kısacası en iyi ve en rezil yemek anım aynı andadır.
5-6 yıl önce Ramazan ayı Ağustos Temmuza felan denk geliyordu galiba işte ben o yaz Ankara'da teyzemlerde kalmıştım. Oruç tutuyordum ve iftar vakti gelmişti, teyzem ilk olarak portakallı bi çorba yapmış tabii açlıktan yerim heralde dedim başladım yemeye ama tadı öyle böyle kötü değil bitiremedim. Bi taraftan midem bulanıyor, bi taraftan diğer şeyleri yiyemiyordum, bi taraftan da eniştem iştahlı iştahli, şapur şupur gömüyo yemekleri. Sonra masadan kalktım, mutfağın kapısından çıkamadan kusmaya başladım galiba bi önceki gün iftarda sahurda yedigim herseyi kusmustum, tabiri caizse ortalığa sıçtım. Bu da boyle igrenc bir yemek anım
Yediğim en iyi yemeği anlatması zor ama en kötüsünü anlatabilirim. Ortaokulda özel okuldaydım. Gayet iyi yemekleri vardı. Çarşamba günleri pizza veya mantı olurdu yemekhanede. (8 yıl o okulda okudum bünye güzel yemeklere alışmış tabi) 9. Sınıfta devlet okuluna geçtim. Yemeklerin yine güzel olacağını düşünerek yemekhaneye gittim. Keşke gitmeseydim. Ter ve yağ kokan bir ortamda tepside yeşermiş pilav, sulu bir yemek ve yoğurt vardı. (Abartmıyorum cidden yeşildi) Baktım çevremdekiler yiyor yemeği bir kaşık yemeyi denedim. Hala o iğrenç tadı unutamıyorum. 5 saat derse girmiştim zaten inanılmaz açım. Yemeği bırakıp kantine gittim. Kaşarlı tost aldım. Kantinin fiyatlar zaten inanılmaz uçuk bir de yediğim tostun kaşarı erimemiş içerisinde de poşet gibi bir şey unutulmuştu. Ve bu olaylar tesadüf değil hala yemekler böyle. En son makarnanın içerisinden bulaşık teli çıkmış galiba. Okul idaresine defalarca kez söyledik bu durumu. 2 yıldır çözeceğiz diyorlar ama umursadıkları yok. BURADAN HATAY FEN LİSESİ İDARESİNE: OKUL ZATEN DAĞ BAŞINDA YEMEKHANE BERBAT, KANTİN BERBAT. BU YETMEZMİŞ GİBİ DIŞARIDAN YEMEK SÖYLEMEK VE GETİRMEK YASAK. ARTIK AÇLIKTAN ÖĞLE ARASI OKULUN YANINDAN GEÇEN KOYUNLARI YEME SEVİYESİNE GELDİK LÜTFEN BİR ÇÖZÜM BULUN.
Hayatım da yediğim en güzel yemek: fırında çalışıyorum ve dışarıda gavurun amcasının oğlu gibi sıcak var ve ben oruç tutuyorum(o aralar müslümanım tabi).Arkadaşla anlaştık ''gidelim bir lokanta da adam akıllı bir yemek yiyelim''dedik.Güzel bir yere oturduk ama oruç olduğum için fazla yiyemem diyorum.Sonra ezan okundu ben 1-2 derken tam 12 tane kıymalı pide bir de iskender yedim.Arkadaşta 2 adana 3 iskender yedi.Ben pidenin arasına iskender koyuyorum, o pideyi boynuna doluyor falan, böyle kıtlıktan çıkmış gibi değilde kıtlığın sebebi gibi yiyoruz. İlk başta garson servis yapıyordu, sonra mekanın sahibi gelmeye başladı sonlara doğru, biz hürmetten sanıyorduk meğerse geçirmekten gelen bir saygı imiş.Hesap bir geldi ve biz doyduğumuzu anladık 500 lira pavyon hesabı gibi.Biz tabi ramazanın geri kalanı boyunca su ile oruç açıp pide ile karın doyurduk.Hayatımda yediğim en kötü yemek ise:NET MEHMETÇİK PİLAVI ,Asker de fix menü ne yemek olursa olsun yanında mehmetçik pilavı mutlaka oluyordu.Kuskus ve lor peyniriyle yapılan bir kabus, şafağına eklenen bir sayı daha...(bu arada askerliğimi izmir narlıderede yaptım mucks ömercan)
22'li yaşlarıma denk gelir, ki o güne dek sokakta satılan yiyeceklerden hiç yememiştim. üniversitede bir arkadaşımın teşvikiyle seyyar satıcıdan tavuk pilav yemiştim.. "vaaaooowwwww bu pilav bi harika dostum" kafasında anlamsızca mutlu olmuştum. yediğim en iyi yemek hissini veren bir yemek olduğunu söyleyebilirim.
Yıllar önce ilkokul 5. sınıftayken her öğlen yaptığımız gibi yemekhaneye çıkmıştık (özel okuldaydım) neyse işte yemekte mercimek çorbası , tavuk ve pilav vardı hiç unutmam. Bütün okul normal bir şekilde yedi 400 kişi. Akşam eve gittiğimde çok kötü şekilde zehirlenmiştim, etrafa şelale hızında kusuyordum. Sonraki gün okulun yarısı okula gidememiş herkes zehirlenmiş.Müdüre gidip "herkes yaptığınız tavuktan zehirlenmiş" dediğimde bana cevabı "herkes evde yediği birşeyden zehirlenmiştir , bizle alakası yok" olmuştu.
Barış Nazaroğlu yorumun ct tarafından beğenildi ve onaylanıldı haftaya programa çıkma şansı yakaladın çünkü kusmuklu bir yorumu ct asla yetim bırakmaz onu bir evlat gibi sahiplenir kakaya bular ve bağrına basar...
Lise 4'üm, yapmayı bildiğim üçlü; hazır puding, hazır olmayan popcorn ve haşlanmış yumurta. Haftalık rutinim de dersanem olmayan günler 7 tane yumurta gömüp spor salonuna gitmek. Genelde de yumurta pişerken kabuğu erken kırılırsa "kediler yesin" deyip pencereden sitenin bahçesine fırlatıyorum (yiyolar da, inip bakıyom bazen). Yine bi gün spora gitmeden önce yumurtaları suya koydum bi tanesi kırıldı attım aşağıya. Yedim binadan çıktım bi baktım bahçeye, yumurta paramparça olmuş yanında da yatan bi kedi var, yakınına gittim hayvan bayılmış, yumurtayı 3 kattan zavallının kafasına fırlatmışım. Bizim binada her akşam aşağı inip kedileri besleyen bi teyze var, koştum haber verdim kadına, sitenin 2 sokak ilersinde Veteriner varmış tarif etti, karton koliye koyup götürdüm kediyi. Headshot yiyince beyin sarsıntısı geçirmiş hayvan. Neyse 1 saat içinde kendine geldi veterinere 40₺ bayıldım, çıkıp siteye kadar birlikte yürüdük. O günden beri mutfak penceresini açmadım insan gibi inip bırakıyorum cıvık yumurtaları. Kediyle de selamlaşıyoruz ara sıra ismi "Aslı"ymış teyze söyledi.
12-13 sene önce ben daha ortaokulluyum.Bir gün babamın arkadaşı bizi güzel bir lokantaya götürmüştü.Tabi o zamanlar İskender efsanesinden de haberim yok :) Siparişleri verirken bana İskender yermisin dediler bende gaza gelip hep yediğim şey yerim tabi dedim çocukluk işte.Bir buçuk iskender geldi önüme içimde havai fişekler patlıyor bildiğin koca bir tabak dolusu döner :) Yediğim en güzel yemekti.Başladım yavaş yavaş yemeye bi ara baktım babamın arkadaşı bana bakıp gülüyor babamda farketti ve yusuf hepsi et değil altında ekmek de var onları da ye dedi gülümsedi.Tabi bende o an bi mahçubiyet bi hayal kırıklığı ve yediğim en güzel yemek birden en kötü yemek olmuştu.Bende kendime yediremeyip baba ben ekmeklerini sevmem ki al hepsini sen ye demiştim.Bu güzel kıvırmanın ardından babamın arkadaşı bana az bişey daha sade döner istemişti.Yemek tekrardan en güzel yemek olmuştu benim için :) Kısacası bazen de yemeği iyi veya kötü yapan lezzetinden çok o anki psikolojiymiş :) NOT: Eve gidene kadar yediğim dönerin etkisiyle yolda yürüyen dönerler görüyordum dönerden apartmanlar dönerden dönmeyen tekerlekler falan :)
sene 2004 2005, yaz dönemi... O zamanlar Mardin'de yaşıyoruz, ilkokul yıllarımdayım. Her ne kadar annemin ve babamın memleketleri güneydoğuda olmasa da orda doğup 11-12 sene orda yaşamanın verdiği etki ile acayip bir kebap sevdası var bende. Bir gün babam beni aradı ve bir kebapcı bulduğunu söyledi. benim gözler açıldı tabii. anne baba işte ben evde takılıyorum boş boş. ardından annemi de aradık, babamın dediği yere gittik. söylediği yer Eski Mardin'de eski sehir garajının olduğu yerde köhne, yıkık dökük bir alanda adı "Garajlar Kebap" olan bir yerdi. her annede olduğu gibi benim annemde de burası pis, illa mideyi mi bozalım, enfeksiyon kapıcaz şeklinde, hem anne içgüdülerini hem de doktor içgüdülerini konusturuyordu. neyse bir şekilde ikna oldu ve girdik iceri. icerisi 40 metrekare bi alandı ve uçurumun hemen yanındaydı. adrenalin tutkunlarını ve manzara sevdalılarını mest edecek bir yerdi. tabii bir o kadar da pisti. annem hala daha söyleniyor babam da siparişi veriyordu. biraz bekledikten sonra demir küçük tabaklarda hicbir süsleme amaçlı konmuş yeşillik olmadan sadece tırnak pide ve bol yağlı bir adana duruyordu. hemen gömüldük biz babamla. etrafıma bakmıyordum sadece yiyordum. hani zamanında divamız Bülent Ersoy'un dediği gibi "kebap yedin mi bileğinden yağı akacak". aynen böyle yiyordum. bi ara kafami kaldırdım ve babama baktım. babamin kebabi yarim duruyordu ve bu beni ziyadesiyle işkillendirmişti. şaşkın şaşkın anneme bakıyordu. ben de baktım ve ne göreyim... ben daha sonuna yeni gelmişken, ortama o kadar laf eden anam, kebabını bitirmiş, ikinciyi isteme duruşuna geçmiş, bir yandan da bitiremezsem siz yardım edersiniz diyordu. düşünün o muhteşemliği, o lezzeti. bu zamana kadar "dışarda" yediğim en iyi yemek budur. zira genel anlamda anne yemeginden iyisi de yoktur. kötü yemek anısına gelince, hastane yemeklerinin şanını duymayan yoktur. etli bezelye diyip içinde etin olmadığı, fırın kebabı diyip, fırın kebabi dışında her şeye benzeyen birşeyin oldugu, üç gün içinde elde kalan malzemelerden yapılan karma çorbalar falan. ama ben size bunları değil, başka birşeyi anlatıcam. yıllardan bu yıl. sabahın saat 8.30'undaki hasta vizitine Maslak Hastanesine yetişebilmek için Halkalı'dan (Küçükcekmece'de kendisi. bilmeyenler için) 6.45te yola çıkmıştık. (evet abi üniversitemizin 2 tane eğitim araştırma hastanesi olduğundan, ikisine de gitmemiz gerekiyor. biri Halkalı'da diğeri Maslak'ta) 4 arkadaş bir arabada, erkenden gidip bi kahvaltı yapar, öyle çıkarız hocanın yanına demiştik. Her şey plana uygun ilerliyordu. tam zamanında gelmiş, omletlerimizi söylemiş, hazır olmasını bekliyorduk. neyse aradan bi 15 20dk geçti. bizim omletlerden ses seda yok. gidip söyledik, ama her gün orada gördüğümüz, artık neyi nasıl sevdiğimizi bilen şef değişmişti. kısa bir süre sonra geldi omletler. ben görüntüden mest olmuştum. omletin sarılığının sucuk ile eşsiz ahenki... neyse yemeye başladım. sucuk diye yediğim hiçbir sey sucuk tadı vermiyordu. omletin farklı farklı bölgelerinden denemeler yaptım ve toplam 8 denemenin sadece 3ü sucuk çıktı. yeni şef sırf omletin icine sucuğa benziyor diye kuru domates koymuştu. beynimden vurulmuştum. yetmezmis gibi, omletin içinden, o çakma sucuk tabakasının altından, tamı tamına 32 parça çiğ yeşil biber ayıklamıştım. (evet abi o sinirle her ayırdığım biber parçasını saydım). biberler bittikten sonra fark ettim ki, tabakta biberlerin olduğu bölge omletin oldugu bölgeden daha büyük. resmen omletin içine biber değil de, biberin icine omlet koymuş gibiydi. özetle bir cacık yiyemedim aç aç, hoca peşinde hastaları dolandım. öğle yemeğinde de değişik, sebzeli çorba, fırında brokoli falan vardı... herhalde o gün bayaa kilo vermişimdir. bu da böyle bir kötü yemek anımdır.
Tartışmasız en iyi yediğim yemek tabii ki de anne yemeğidir. Bunu üniversite için evden ayrıldığım zaman öğrendim, bir zamanlar burun kıvırdığım o yemekleri şimdi çoook özlüyorum. (canım anam) En kötü yediğim yemekte her öğrencinin (özellikle yurtta kalanların) denemesinin farz olduğu şu hazır iğrenç noodle makarnalardır. Abi iğrenç ya.
anket doldururken bağımlılığın var mı sorusuna SEN NE DİYON YAZMIŞ adamım ben geldi yine o güzel gün salı :D bide geekyapar uygulaması çıkmıyomu ya bi uygulama çıkartın hem site hem muhit için ben bir ANİMEciyim ama filler izlemiyorum kalite takılıyorum mutluyum huzurluyum
Yanlış hatırlamıyorsam 2012 yılı. 2 kuzenimin bir hafta arayla düğünü var. Biz de ailecek uzun kalacağımız için Ordu'ya taşındık desem yeridir. Neyse düğünler için tabi yemekler pişiyor, tatlılar yapılıyor. Düğünden bir gün önce evlenecek kuzenim, eşi, arkadaşları ve diğer kuzenler olarak bir meyhaneye gibi bir yere eğlenmeye gittik, ardından Perşembe iskelesine gittik, biralarımızı içip denizi izliyoruz. Ardından eve döndük haliyle. Ama karnımız acayip aç! Ne yesek ne yesek diye dolanıyoruz, ulaşılabilmesi muhtemel 2 şey var birincisi keşkek, ikincisi ballı burma tatlısı. Tatlıyı da sevdik bari ona gidelim diye karar verdik evin içinde, insanlar yer yataklarında uyurken üstlerinden atlaya atlaya tatlıyı arıyoruz, ama YOK! Teyzem saklamış yemeyelim diye. Neyse damat olacak olan kuzen sanki uyuşturucu satar gibi "gel gel ben ne istediğinizi biliyorum" dedi, bizi balkona tatlıya götürdü. O tatlının tadı hala damağımda. Ballı şurubu, ağızda yayılması. Ben hayatımda böyle güzel başka bir lezzet tatmadım! Uzun bir süre Ordu'ya gidemedim, staj ve işten dolayı. Geçenlerde teyzem bir tepsi tatlı yolladı, tekrar ve tekrar orgazm ola ola yedim. Yaşadığım en kötü yemek deneyimi ise; ben şu an üniversite öğrencisiyim, apranti olarak(rehber yardımcılığı ve muavin karışımı bir şey) çalışıyorum. Sabahın 5'inde tur arabası kalkmış işte 7 buçukta da otobüsteki çocuklara sandviç vereceğim. Bir markanın her benzin istasyonunda bulabileceğiniz sandviçlerinden. 7 buçuk olmasını bekliyorum, bir de acemiyim o zamanlar "Her şey kitabına göre işlemeli"(okursanız, tonlama istiyorum buraya) kafasındayım. Dağıttım sandviçleri, en son çayımı koydum kendime aldım. Saatlerdir aç olduğum için "Kötü olsa bile gömerim" diye düşünüyorum. Aldığım ısırıkla çöp kutusuna tükürmem bir oldu! Ayak kokuyor lan sandviç! Öyle iğrenç bir tat yok! Aklıma geldikçe midem ağzıma geliyor. Daha önce de yemiştim onlardan ama buna baharat mı ne katmışlar iğrenç bir şey olmuş... Öyle yani sonu havada kaldı ama...
Benim için en iyisiyle en kötüsü birbirinin içinde. Yaklaşık 4-5 sene önce üniversitenin en çılgın, en haşin dönemlerinde Makedonyada öğrenimine devam eden bir arkadaşımız ben ve arkadaşım uğuru yanına çağırdı. Oğlum ortam acaip, bayılacaksınız diyerek gazladı bizi. Biz de bir kaç eşya, öte beri ile yola çıktık. Sağolsun bizi çok güzel karşıladı, ağırladı evinde. Velhasılkelam dönmemize 2-3 gün kala bizim fevzi(makedonyadaki arkadaş) "abi ava gidebiliriz bak çok eğleniriz" diyerek kandırdı bizi. Kendisi burda da avlanıyordu biz de fevziye güveniyoruz tabi. Tası tarağı topladık sabaha karşı çıktık bi kampa doğru yola. Kurulma etme aşamasından sonra girdik bi ormanın içine. Plan şu; geldiğimiz bölgede bol bol tavşan ve kuş var. Yani en azından 1-2 tane vurup dönüp pişireceğiz yiyip gideceğiz. Abi saat oldu akşam 8. Acımızdan ölüyoruz can vericez. Arkadaş o kadar ısrarcı ki, yıllardır anlattığı avcılık hikayeleri boşa çıkacak, gözümüzden düşecek korkusuyla durmuyor. Lan oğlum yeter bittik biz sal bizi dönelim diyoruz yok. Uğurla ben zaten toplamda 300 kilo adamlarız, hayatımızın tamamında saat bazında bu kadar aç kalmamışız. Uğur oturdu yere " aga benim çantada yiyecek bişeyler var ama.." dedi. Adeta bir çita çevikliğinde çantasının üzerine atladım. " Annem gelirken koymuştu çantaya" dedi devamında. 5 GÜN ÖNCE YANİ. 5 gündür çantasının içinde tavuklu falan bi sandviç var. Dayanamadık, yedik. Hayatımda yediğim en güzel soğuk sandviçti. Tabi geri kalan 1 hafta boyunca öğrenci evinde işemeli sıçmalı ayinler onu en pisi de yapıyor sanırım.
Benim en iyi ve en kötü deneyimim aynı yemekte yaşandı. Sıcak bir yaz günüydü. Babam, işten dönerken bana hayatımda gördüğüm en büyük dürümü almıştı. Abartmıyorum en az 3 dürüm boyundaydı. Ben de o zamanlar biraz kiloluydum. Haliyle gömdüm bütün dürümü. Hayallerim gerçek olmuştu. Dürümün verdiği hazzı daha önce hiçbir yemekte almamıştım. 1 saat kadar sonra midemde hareketlenmeler başladı. Midem bulanıyordu, kusma ihtiyacı hissettim. Hemen tuvalete koştum ve deliler gibi kustum. Tam rahatladım dedim, arkasından bidaha ve bidaha kustum. En son çıkaracak birşey kalmayana kadar devam etti bu. Sonra hastaneye gittik. Dürümden zehirlenmişim. O gün bu gündür fazla yemekten kaçınıyorum. Fazla kilolarımı verdim. Mutluyum!!!
4 yaşındaydım hala hatırlarım o tadı. O zamanlar kiracıyız işte , bi iki tane de arkadaşım var çevreden ,birisi de evin sahibinin torunu. Biz o zamanlar deli gibi misket oynuyoruz saatlerce. Bir süre sonra arkadaşın babaannesi çağırdı. Bize sandviç hazırlamış.Ekmeğin içindekilerde Peynir ve Taze Soğan. Bende o zamanlar (şuanda öyleyim) biraz yemeğe düşkünüm aldığım gibi saldırdım ekmek arasına.İlk ısırığımı aldıktan sonraki hissettiğim duyguyu hala hatırlarım.Aman allahım o nasıl bir lezzet.Bakın! annem baya iyi yemek yapar(şuanda kilolu olmamın en büyük etkisi o) zeytin yağlı sarmalar mı dersiniz börekler mi dersiniz kurabiyeler kekler mi dersiniz, yok, hiç biri o peynirli ve taze soğanlı ekmek arasının yerini tutmadı.Yediğim en lezzetli şey idi. Yediğim en kötü yemek pek aklıma gelmedi yaa ama bir şey söylemem gerekirse sanırım lise yıllarımda kadıköyden yediğim o iğrenç zurna dönerlerdi :(
3. ya da 4. sınıftaydım. İlkokuldaki en yakın arkadaşımın Sedef Adası'nda bir yazlığı vardı. Onun annesi ve benim annem, bir de birkaç anne daha best kanki grubuydu o zamanlar. Havalar yeni yeni ısınmaya başladığında bir plan yaptılar gidip 1 hafta orda kalalım diye. Gittik biz bu adaya; ev çok güzel, deniz çok güzel, ortam falan şahane. İlk 1-2 gün olaysız geçti. Sonra bütün çocuklar denize girmek istedi, benim çok karnım ağrıdığı için annem izin vermemişti ben de evde kaldım. Akşama doğru hepsi geldiler. O zamanlar 7 yaşında olan Zeynep diye bir kızla benim en yakın arkadaşım dediğim ve ben oturup bir şeyler konuşmaya başladık. Bu sırada Zeynep'in abisi de karnının ağrıdığından şikayet ediyordu. O zamanların popüler şarkısı Atiye ve Teoman'ın Kal diye bir şarkısıydı. Zeynep bu şarkıyı söylerken; "Kal, kaal, kal, kaağğğolfkdlanlkkkkkkkkk" diye arkadaşım ve benim üstümüze kustu. Gülsek mi ağlasak mı derken üst kattan inen bir anne, Zeynep'in abisi Enes'in ishal olduğunun haberini saldı. Gecenin ilerleyen saatlerinde 3 kişilik hasta grubumuza katılım arttı. 4 yaşındaki kardeşim de kusmaya başlamıştı. O gece çok zorlu bir geceydi fakat her gece gibi, o gece de güneş doğdu. Malesef sabahı daha beterdi. 20 kişilik gidilen tatilde bu sabah hasta sayısı daha da artmıştı. Kusan kusana, ishal olan ishal olanaydı. Anneler bir yandan çocuklarının kusmuklarını temizliyor, bir yandan gidip kendileri kusuyorlardı. Ben, best kankim ve bir kankim daha hasta bir şekilde yatakta yatıyorduk ve kendisini azıcık daha iyi hisseden koca yürekli Enes bize bardak bardak su getirip bu bardaklara bildiği duaları okuyordu, biz bu suları içip daha fena kusuyorduk. Bu bütün olayda beni derinden etkileyen 2 an var. Birincisi 10 yaşındaki bir başka erkek çocuğunun misafir yatak odasının bembeyaz yatak örtüsünün her tarafını ishal kakasıyla kaplamasıdır. İkincisiyse 4-5 çocuk büyük L koltukta uzanırken birimizin annesinin elinde çöp poşetleriyle bizim aramızda mekik dokuyuşudur. Sırayla önce birimiz kusuyorduk, sonra birimiz. Evde herkes kusuyor, kusuyor, kusuyordu. Ve o tatilde kusmayan sadece 1 kişi vardı. Sebebi bilinmez, o abla 1 kere bile kusmadı. Malesef 1 hafta dayanamadık ve erken dönmeye karar verdik. Döneceğimiz gün, bu yazlığın sahibi dediğim arkadaşımın anneannesiyle konuşunca öğrendik ki, meğer bizim içtiğimiz su damacanalarını nerden getiriyorlarsa, bu suların son kullanma tarihinin üstünden 6 ay geçmiş. Şifa olsun diye içtiğimiz sular meğer bizi zehirliyormuş. BİR DE, kusmadı dediğim abla adadan dönerken deniz tuttuğu için kusmuştu. Hepimiz kutlamıştık.
Bu iyimi kötümü bilemem,bi ara evde yalnızdım annemlerin eve gelmesine 1 milyar yıl filan var.Bende ''ulan çoktan beri pizza yemedim bi alıyım da yiyim'' dedim kendi kendime.Pizzacı bayağı uzak bende dolmuşla gittim,pizzacıya adım attım ve en bol en büyük pizzayı seçtim üstüne 2.5 L'lik kola.Elimde kalkan kadar büyük bir paketle eve gidiyorum,dolmuştaki herkes bana bakıyo vs. .Sonunda eve geldim açtım bi tane film şimdi hatırlamıyorum.Pizzayı yedikçe kola içiyorum bunu yapınca beynim zayıflıyor sonunda aile boy pizzayı ve 2.5 litrelik kolayı bitirdim ama kendimi tuvallette kusarken buldum ve daha kötüsü o uyuşuklukla kendimi duşun altında uyur şekilde buldum aslında bende bulmadım annem buldu (üstümde kıyafetlerim vardı ve duştan su geliyordu) saat 8'di ben pizzayı almaya gittiğimde 2'ydi bir günüm heba oldu ama pizzada bayağı güzeldi
Slm panda ben Ben.... Kapkaranlık bir gecede ancak yıldızların bizi aydınlattığı, ormanın derinliklerinin içersindeydim (ormanda belediye ışıklandırmaları beklemeyin)Yıllar önce tam doctor who bölümünden alınma bir olay olmuştu.O olay zamanda bir çeşit oynamaydı ve gerçeklik tamamen değişmiş idi.İnsanlığın enerji yoksunu ve bitkin olduğunu biliriz.Bunun sebebi besin eksikliğinden başka birşey değildir.Her şeyin başında gıda, besin vardır.İşte bu dönemde besin, gıda ve su gerçeklikten silinmiş ve eskileri hatırlayan insan denen varlıkların açlıktan gebereceğini bilip gıda arayışı içindeydiler.Herkes ormanın içine yerleşmiş idi bunun sebebi ise çok basit:Çünkü pizza veya başka yemekleri unutun herşey silinmiş ve tek çare ancak ormanda yiyecek bişeyler bulursun ve bazen senin sağlığın için kokusu bile yeter ormanın.Ben de hayvan avlayacaktım sıradan bir gecede.Eve ise içecek olarak hayvan kanı, yemek olarak hayvanın ta kendisi vardı planımda. YIL 2501 ve zaman kaymasının nedenini bilmiyoruz ama eskileri hatırlayan sayılı kişilerdeniz. Tüm ailem için yapacaktım bu hayvan avını ve ormanın daha da derinliklerine inmezsem hayvan bulamayacaktım.Yemyeşil bi alandı.Bunu hissedebiliyordum lakin göremiyordum çünkü hava kapkaranlık idi.Hayvanlar yeni yeni yuvalarından dışarı çıkmış gece seyahati yapıyorlardı.Çalılıkların arkasından bir ses duydum.Bir kıpırtı idi.Korkmuştum ve uzun ve geçmişi köklü olan (öyle gözüküyor)ağacın arkasına saklandım.Tüfeğime güveniyordum.Ama güvenmem çok kısa sürdü.Tüfeğin şarjörü bakıyım dedim ne olur ne olmaz diye ve tahmin edilen üzere boştu ve hay şıçayım böyle işe dedim.Bu tüfeği babam vermişti.Ama o atmosferin o anında herhalde dalgınlığına gelmiştir de bana şarjörü boş olan tüfeği vermiştir dedim ama babam herşeyi hesaplamıştı.Bu sırada hayvan benim ağacın arkasında olduğumu anlamamış bir vaziyette çalılığın arkasından çıkmıştı.Akciğerlerinin sesini duyuyordum.İri bir hayvan olduğu belliydi.Kalın ayakları ile benim arkasında olduğum ağaca yaklaştı.Gittikçe yaklaştığını ve ayaklarını hissediyordum.Ama tam o anda ortalığı sessizlik hakim oldu ve ağacın arkasından hayvana bir bakıyım dedim.Kafamı ona çevirdiğimde arkasını dünmüş Sıçıyordu.Hatta kabızlığın sonunda çıkan o büyük boklardan.Hayvan ayıydı.İşte o anda osurdum.Hay böyle işin içine sokayım dedim.Ayı kakasını yaparken benim osuruğumu duymamazlıktan geldi.Duymamazlıktan geldiğini hissettim.İşi bitince(o büyük boku) oracıktan uzaklaşdı.Bende sessizce oradan uzaklaşdım.Eve bir hayvan avlamamanın üzüntüsüyle dönüyordum.Aç bırakmıştım kendimi ve ailemi.Açlıktan ölme tehlikesiyle mücadele etmek zorunda bırakmıştım kendimi ve ailemi.Eve uzaktan görme mesafesindeydim.Işıkları yanıyordu evin lakin ben karartacaktım onların yüzünü kesin....DEVAM EDECEK......
Öncelikle şunu belirtmesem olmaz.UYARI:Bu metin üstteki metinin devamıdır.Beyniniz yanmasın sakın. Uzaklardan evimi gözlüyordum.Bu saniyeler sürdü.Aklımda düşündüğüm sadece 2 şey vardı.Biri eve gidip şereflice herşeyi açıklamak.İkincisi ise buralardan kaçıp kendimi ormanda değilde dünyanın farklı gizli alanlarına atmak.Böylece bol besin zenginliğini bulmak.Ama aklım ilkine daha yatkındı çünkü bu AYIyı avlamama hatası benim olmayacaktı bana boş şarjörlü tüfek veren babamın hatası olacaktı.Eve bunu düşünerek gittim ve iyi niyetliydim.Ancak babam bu iyi niyetimi süistimal etmiş idi.Eve girdiğimde kapıyı annem açtı.3 kız ablam meraklılıkta nirvanaya ulaştıklarından diye düşünüyorum hemen bana "hani nerede yemekk?"dediler aynı anda..Annem de nazikçe "yoksa yok mu hayvan?"dedi.Bunu sorması gerçekten SAÇMA SAPANDI.Yanımda hiçbir şey olmadığını görerek bu soruyu sordu.Ben de acıların çocuğunun ses tonlamasıyla "malesef"deyip geçirdim.Onlar beni affedecekdi, affetmeyecek olan büyük ayaklarının sesleriyle yavaş adımlarla yanıma doğru gelen babamdı.Bana yaklaştı.Annem ve 3 kız ablalarım suspus kalmışlardı yan yana.Babam Ego the Living Planet idi.Bunu yanıma gelirken bi an aklımdan geçirmiştim ama sonra çatık kaşlarını görünce aklıma SAÇMA SAPAN şeyler gelmiyordu.Ciddiyet geliyordu.Babam "Ulann ben sana demedim mi avlayamassan aç kalıcaz diye eşşek oğlu eşşek"dedi babam.Kulağımın zarını(okey zarı değil) patlatmayı başarmış idi bu da ayrı bir tebrik konusudur.Babama hazır bir cevap verdim ve bu da onun hoşuna gitmedi tabii."Ona şarjör boştu ve hayvan sıçıyordu" dedim.O da cebinden çıkardığı pistol silahı ile göz açıp kapatana dek 4 kurşun sıkmış idi.Anneme ve 3 kız ablama...Bunu neden yapıyorsun diye sordum.Annemin ve ablalarımın kafasından çıkan kanlar görmek beni anında ağlatmıştı.Yaşlı gözlerle sormuştum bu soruyu.O da sesini maksimuna çıkartarak LAN SUS!!!!HEMEN ODANA GİT YATT SIKARIM BUNU SANA YOKSA dedi.Beni pistolu kafama dayayarak yatmamı sağladı ve odamın kapısını kilitledi ama anahtar onda kalmışdı.Ağlıyordum hüngür hüngür.Zırlıyordum.Bağırıyordum.Karşılıklı olarak babam da bağırıyordu KAPA ÇENENİ diye.Uyumak ve rüyalardan çıkmamak istiyordum.......Uyudum.Derin bir uykuydu.Gözümün içine güneş gelmişti ve ormanın kokusundan saatin 06:00 olduğunu tahmin ettim.Yaprakların arasında uyanmıştım çünkü.Sola sağa baktım ve evimizi göremedim..Arkama baktım yine göremedim ama bir şey gördüm.Babamı ve önünde yemiş bir vaziyette duran 4 aile bireyimi:Annem ve 3 ablam.Ağızı,yüzü kanlar içindeydi ve çıplaktı.Görünüşe bakılırsa evi yemişti.......ve ailemi..........Yamyam değildi ULTRA,MEGA VE BU GİBİ ENNN BÜYÜK TABİRLİ YAMYAMDI benim babam.Zombi sesiyle BEN THOMAS VE BEN AÇIM BEN THOMAS VE BEN AÇIM BEN THOMAS VE BEN AÇIM diyordu sürekli.Evimizin camları hariç her şeyini yemiş idi.Annemin ve 3 ablamın amını ısırır iken gördüm yanına yaklaşamadım ve kaçamadım.Çünkü o beni zombi sesiyle tehdit ediyordu.Nefesimi tuttum ve kılımı oynatmadım.15 dakika boyunca 4 kız cinsine ait biri seviştiği 3ü karısının doğurduğu bireyi yiyişini izledim.Piskolojim tamamen boka sardı.Evi nasıl yediğini iyiki görmemişim dedim içimden.Sıra bana da geleceğini biliyordum.Yemiş idi herkesi ve bana BEN THOMAS VE BEN AÇIM BEN THOMAS VE BEN AÇIM diye diye üstüme doğru geliyordu .Yattım ve bayıldım.Üstüme doğru atladı ve iç organlarım sızladı.Bunu baygınken hissettim.O üstte ben altta idim ve bütün kanı bana bulaştırmıştı.Boktan farkı olmayan dişleri bulunan ağzını açtı benim boğazımı ısıracaktı lakin arkadan bir ses duyuldu.Bu ses açlıktan yamyama dönüşen babamın bile durmasını sağladı.Bu ses bir kükremeydi ve bu sesin sahibi ağızında babamın bilerek boş doldurduğu şarjörü ve babamın elindeki tek şarjörlü silah olan pistolu ağızında tutan AYI İDİ.Ayı 2 silahı da yedi.Nasıl ağızına geçtiği bilinmez ama günü kurtaracağı belliydi.......
FINAL PART Babam açgözlü ve gerçek anlamda aç bir adamdı sırf kendisini doyurmak için beni başarızılığa uğratmış (boş şarjörlü tüfek)evimizi ve ailemi yemişti.Bununla kalmayıp beni de yiyecekti ki arkadan ayının sesi duyuldu hatta ayı, boş şarjörlü tüfek ile babamın pistolunu yemişti artık bu kapışma çok adil olacaktı.Herkes sıçmış ve rahatlamış vaziyetteydi.Bu kadar özetleme yeter şimdi hikayeme geçelim. Babam zombi sesiyle BEN THOMAS, BEN AÇIM VE BU AYI KİM?BEN THOMAS, BEN AÇIM VE BU AYI KİM? diye 2 kez tekrarladı üstümden kalktı ve ayıya doğru koşa koşa gitti.Beni tatlı yemek yerine (mesela baklava)yemesi için hiçbir şeyin ona engel olmaması gerekiyordu.Ayı da ona doğru koştu.Ama bu sefer ayı onun üstündeydi o sırada bnde ayağa kalktım ve yavaş yavaş yürüyordum lakin.O sırada babam üzerinde olduğu ayıyı üstünden atmaya çalışırken onun ayağını ısırdı ayı da anırdı..Böylece ayı birkaç adım geriye gitti.Ben de o sırada ayaktaydım ve yerde olan babama yumruğu geçirdim.Tek kan akmayan bölgesi olan burnundan kan çıkartacak derecede sert vurdum.Sonra birdaha vurdum.Biraz daha yavaş bir şekilde birdaha vurdum.Sersemleşmiş olan babamın yanına Ayı da geldi.Ve onu ısırdı ayı.Hatta burnundan.Isırmasıyla birlikte geriye doğru çekti ve burnu koptu....Sevinmiştim.Hem de çok.Çünkü o benim azılı düşmanımdı babam değil.Burnunu kopartış şekli gibi, ayı kocaman ağızı ile babamın kafasını bir lolipop ısırısmış gibi ısırdı ve koparttı.Başsız babam gebermişti.Hesap vaktine kadar kabirde azap çekecekti belki de.Ama bunu hakediyordu.Sonra ayı ile göz göze geldik.1-5 saniye göz göze geldikten sonra bu sefer o osurdu.Benimde bu sefer kakam gelmişti ve evimizi babam yediğinden tualet de onun midesindeydi.Pantolonumu ve donumu çıkarttım ayının gözleri önünde sıçtım.Sıçarken ayının 25 saniyelik osuruşuna güldüm.Sonrasını anlatmam biraz sıkıntı olabilir çünkü sarhoş gibi davranıp ayının gözleri önünde ............................................. Anladınız siz.Sonra donumu ve pantolonumu çektim yukarıya.Ayı bi 25 saniyelik osuruşunu daha dinlettirdi.Günlük 50 saniye osuruyordu.Rahatlamıştık ikimizde.Bizde adeta örf ve adet haline gelmişti osurmak ve sıçmak.Günler sonra bende bir maymuna dönüşmüştüm.Ormanın içindeki insan maymuna......Ayı ile birlikte ormanı inleten maymuna.........(tabi evimiz yuvamız yok ne yapalım??????)
8 9 yaşinda felanım annem bana "gel yavrum seni bir yere götürecem " demişti benimde yarın ödevim olmasına rağmen 1 2 saat gezeriz sonra döneriz felan deyip tabi anne felan dedim. Daha önce gitmediğim bir mahalleye girip bir apartman girdik bende "Anne hasta birini mi ziyaret edicez" dedim.Annem birşey demedi .Bir dairenin önüne geldik zili çaldık ve içeri girdik.Bir yere geçip oturdum ama bir terslik vardı içerideki herkes kadındı ve arada müzik açıp göbek atıyolardı.Meğer kadınlar arasında bir kına gecesiymiş ve annem evde tek kalmamam için beni de getirmiş .Neyse bir tabak aldım birkaç şey alıp kendimi bir odaya attım.Televizyonu açıp cennet mahallesinin yeni bölümünü açtım .Poğaça ,börek sarma felan derken ben tabaktaki her şeyi gömüyorum .En son, o zamanlar en sevdiğim yemek olan kısıra geldi sıra .Bir kaşık alıp ağzıma götürdüm . O an aklımdan bir cümle geçti" ALLAH BU KISIRI YAPANIN BELASINI VERSİN " tadı ciddi ciddi BOK gibiydi. Acilen bu tadı beynimden atmalı ve bunun bir rüya olduğuna inandırmak zorundaydım yanda duran saksıyı aldım içini biraz kazdım ve tabaktaki kısırı atıp geri kapattım.Tuvalete gidip dilimi yıkamaya başladım.En sonunda saatler geçmişti ve bu boktan kına bitmişti .Otobüse bindik ve evimize gitmeye başlamıştık o anda minibüs bir araca çarptı ve ben kafamı vurdum. Sonra saatlerce hastanede durduk . Herkes çocukluğunda Fredy, Chucky gibi karakterlerden korkardı benim o günden sonra en büyük korkum göbek atan teyzeler oldu. O zamandan sonra ne annemle bir yere gittim ne de kısır yedim .Bu bende bir travma etkisi oluşturdu [şuan elinizde son model telefonunuzla bu yorumu okurken haa siktir lann dediğinizi duyar gibiyim ama ne yazık ki böyle bir şey yaşandı ]
Ne kadar yemek sayılır bilmiyorum , 7.sınıftayım muhteşem bir fen dersinde harika muazzam okul laboratuvarında süper kültürlü bir o kadar iyi niyetli fen öğretmenimizle ders işliyoruz. Konu nereden nasıl oraya geldi bilmiyorum bir anda kadın üniversitede sidik içtiğinden ve kendi sidiğini içmeden mezun olamadıklarını anlattı. Çocuk aklı sorduk tadı nasıl falan diye ama suratımızı falan ekşitiyoruz anlam veremiyoruz bir yandan da kadına sidiğini içebildiği için superman gibi davranıyoruz bir ohalamalar bir çıldırmalar. Gaza geldi herhalde birkaç ders sonra sidik kavanozuyla geldi , kimin sidiği , bütün sınıfa yetecek kadar kim işedi o kavanoz ne şekilde doldu bilmiyorum. Oturdu koltuğa gazladı bizi , fen öğrenmek, anlamak için sidik içmemiz gerektiğine manipüle ede ede inandırdı. Bizde saf salak içtik , tadı son derece tuzluydu onun dışında baya suya benziyordu açıkçası vücudumuzdan atmamiz gereken şeyi geri niye aldık seneler geçti hala anlamam , gariptir bütün sınıf kavonozun dibini gördük, 1hafta sonra birkaç öğrencinin velisi gelip olay çıkardı. Fen öğretmenini bizim sınıftan almışlardı. Neyse bu da böyle bir cişten anımdır.
Benim senin kadar moralim bozulmamıştı ya sanırım günlük yaşantıma devam edip okula gelip gittim , neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum ama ailemde dahil olmak üzere kimseye anlatmamıştım herhalde konuşmayınca bu konu hakkında zihnimin derinliklerinde kayboldu. Ama hala o kaşar fenciyi hatırlıyorum siyah küt saçlı, gözlüklü, şişman ve 50lerinde uzun boylu bir kadındı
Ezgi Böö Ctnin alacağı bir başka yorum. TEBRİKLER YORUMUNUZ CT TARAFINDAN ALINAN YORUMLARA EKLENDİ SİDİK VE KAKA FETİŞİ ONU CEZBETTİ bu arada bağımlılık yapan ilker geekyapar ekibi, ct abinin kaka fetişi hikayelerini ne zaman anlatacaksınız
6 veya 7 yaşındayım klasik her ailede olduğu gibi benimde Almanya da oturan dayım vardı. Neyse işte anneannemlerdeyiz onlar geldi diye yemekler mükemmel, o zamanda mutfağa gidip bir şeyler aşırmak çok hoşuma gidiyordu. Gittim bir tepsi pasta gibi olan ama top şeklinde olan şeyleri bitirdim çok güzellerdi ömrümde bir daha yiyemedim üstüne de bir ton azar işittim, ama olsun deydi. En kötüsü de ben ilkokul üç veya dörtteyim yatılı kalıyordum ve yemekleri sıraya girip bölmeli tabaklarda alıyorduk (isimlerini bilmiyorum metal dandik bir şeydi) kalanını da çöpe atıyorduk bizim çok dar bir hocamız vardı kadın yemekleri dökmemize çok kızardı şeytanlar yer günah derdi bir gün yemeği bitiremediğim için çöpe dökecektim tulumba tatlısı cacık pilav birde fasulye vardı ben tam döküyordum bütün her şey tatlının üstüne kadar aktı ve bana 'sakın dökme onu yiyeceksin günah şeytanımı doyurmak istiyorsun' dedi ve cacığa fasulyeye bulanmış tatlıları yiyene kadarda başımda bekledi hatırladıkça midem ağrır.
Tostçu Erolun ilk videolarını biliyorsunuzdur. Daha o zamanlar Tostçu Erol bile değil Mehmet diye kanalı vardı, çok gaza gelip yapmak istemiştim ve kolları sıvadım. Fakat o da ne evde sadece lavaş var. Her şey hazır ben de sağlık olsun diyip bastım lavaşı ama yapışmadı lavaşa yok. Ben de 6 kat lavaşın arasına sardım o iğrenç sucuk ve yumurta bulamaçını. Dilim dilim kestim yemeğe başladım. Ağzımın tadına pişmemiş yumurta, erimemiş kaşar peyniri ve çiğ sucuğun taneleri geliyor. Midem 2.dilimden sonra(12 dilim falan vardı bir kangal sucuk boşa gitmişti içim acır) bana sinyaller göndermeye başladı. Ne kadar dilim varsa hepsini bir poşete attım, mutfak penceresine doğru koşmaya başladım koşarken de poşete kusup etrafı batırmamaya çalışıyorum kusarken koşmak da ayrı bir deneyim oldu koşmamın sebebi ise ailemin direk eve geliceği düşüncesi. Kusmuklu ve tostlu(?) poşeti mutfak penceresinden karşı binadaki bir balkona atıp kayıplara karıştım. Tost yapmaya tövbe ettim
En güzel yemek deneyimi: Ben 8-9 yaşlarındayken biz bir kış tatil yapmaya uludağa gittik, giderken her şeyi aldık eşyalar tamam her zaman olduğu gibi annemin bavulu yine çok dolu. Şimdi bende de o zamanlar şöyle bir cinslik varmış ben çoğu patates içermeyen şeyi yemezdim mesela bir hamburger mi yiyecem patates kızartmasını arasına koyacam köfte mi yiyecem o köftenin yanında haşlanmış patates olacak yoksa katta zinhar yemezdim böyle de değişik bir insandım. Sonra otele gidince fark ettim burası kış burada pattes nerede olabilir ki dedim annemde olur olur dedi ilk öğle yemeğimizi yeme vaktimiz gelmişti ben bir makarna söyledim sonra anneme sordum anne makarnada patates varmıdır diye annem "evet oglum vardır" dedi ve servis geldiğinde anneme "burada patates göremiyorum anne" dedim annem "aslında makarna patatesten yapılıyor" diyordu. Benim iki tanede abeyim vardı şimdi abeyim olunca tabi bilirsiniz abeyler her zaman kardeşim mutsuz olup onunla dalga geçip eğlenmek isterler, aa belkide sadece benimkiler öyledir... Hmm neyse öğle yemeği bitti. Akşam yemeği vakti geldi akşam yemeğinde annemler söz vermişti Kumpir yiyecektim ama uludağda hiç bir yerde kumpir yoktu babamlar çok arada en azından bana aradıklarını söyledi sonra akşam oldu benim yüzümden herkes aç kaldı abeylerim dışında onlar benim aburcuburlarımı yemişler restorantlar kapandı bende açlıktan ölecektim ve annem çantasına uzandı bir el bombası misali o sarı mucizevi ilahi patatesi çıkardı "böyle bir şey olabileceğini tahmin etmiştim" demişti bilmiyorum ama annemin o günden sonra PatatesWoman diye bir süper kahraman olarak düşünmeye başladım annem bana oracıkta sade kumpir yaptı ketçapla beraber çok güzeldi mikrodalgada her ne kadar kötü olsada çok sevmiştim. İşte bu benim en güzel yemek deneyimim. Annem her ne kadar beyaz yalan söylesede o gerçekleri söylemiyordu o duymak istediklerimi söylüyordu işte bundan dolayı o benim biricik annemdi.Hee birde en kötüsü var en kötüsüde işte Enginarla tanışmam oldu işte.(Ciddi ciddi küçüken patatesiz olmazdı patates benim hayat felsefemdi.)
Artık "SEN NE DİYON" bende bağımlılık yaptı. Haftada 1 gün çıkması ve onunda ortalama 40 dk da bitmesi beni üzüyor ve bende şöyle yapmayı düşünüyorum : Bölümün dakikasına göre 7'ye bölmeyi ve 1 haftaya dağıtmayı.
Ramazanın ilk günleri memlekete gidicektik. Uzun yol gittiğimiz için oruç tutmayabilirdim ama inat edip tutmaya karar verdim. Otobüsle gidiyoduk ve ben o zamanlar uzun yolda midemin bulandığını farketmemiştim, açtım kitap okumaya başladım 1 saat sonra otobüsün beni tutması ve açlığın etkisiyle dehşet bir şekilde midem bulanmaya başladı kalan 5 saati kafamı camdan çıkararak geçirdim. Vardığımızda akşam vakti olmuştu ve biz de oraların meşhur bi lokantasına gittik önce bi çorba ve üzerine de iskender yemeyi planlıyoduk. Önce ekmek ve içecek geldi çorbanız 2 dk ya geliyo dedi garson. Hayatımda yediğim en güzel yemek o 2 dk da yediğim 1.5 pide ve kolaydı. Üzerine çorba içtim ve midem allak bullak olmuştu. Sonra da iskenderin üzerine kustum işte :/ Yediğim en kötü yemek de o iskender değil tabii :D
Çok uzun zaman once Jedi tapınagının kantininden et döner almıştım,döneri yerken ağzımda donerden başka bir şey olduğunu fark ettim.Agzimin içinden upuzun ve yağlı bir saç teli çıktı, hemde telin etrafı küçücük yemek parçaları ile doluydu, o döneri arkadaşıma kakaladim .O günden beri Jedi Tapınağı kantinine gitmem, istesem de gidemem çünkü Anakin'le şu klonları tapinagin içine ettiler."Yoda'yla Qui Gon söyledi size selam"
Yıl: 2015. Yer: İrlanda/Dublin. 11. sınıftayken okulumuzun sağladığı Comenius projesi ile İrlanda'ya gitmeye hak kazandım. Öğrenci değişim programı gibi bir şey bu Comenius. İrlandalı aileler bizleri 5 gün boyunca misafir edecekti. Bir arkadaşım ve ben aynı aileye denk geldik. Bizi alacak olan aileden baba ve oğlu bizi otogarda bekliyordu. Yanlarına '' Hello, how are you ? '' diye gittik. Adam bizi '' hoşgeldiniz gençler yolculuk nasıldı? '' diye karşıladı. Meğerse Türk aileye denk gelmişiz. Adamın adı Osman'dı. Koskaca İrlanda'da tek Türk aileye denk gelmek de ayrı bir şans. Her neyse işte ben içimden geçiriyorum iyi bari 5 gün karnımız doyar Türk yemekleri iyidir güzeldir diye. Neyse iş eve geçtik adam dedi '' Aç mısınız gençler? '' biz de açtık tabi evet dedik sofraya aldı hemen bizi. Klasik Türk yemeklerinden beklerken adam önümüze kuzu haşlama ve 2 adet tanımlanamayan cisim getirdi tabakta. Tabi biz direk kuzuyu gömdük. Sonra ben dedim adam o kadar getirmiş diğerlerinin de tadına bakayım. ( Hayır yani kuzuyu yemişsin sanane dimi geriye kalanlar ) Adama sordum abi bu nedir diye ( havuca benziyordu ama havuçla alakası yok gibiydi ) Dedi o yaban havucu buraya özgü bir şey güzeldir deneyin. Küçük bir kısmını kestim bıçakla ve ağzıma attım. İlk ısırıkla birlikte ölümün tadını hissettim. İkinci ısırıkta ise mezarım hazırdı desem yeridir. Arkadaşımla göz göze geldim o an ve gözlerindeki '' ÖLDÜR BENİ! '' bakışını gördüm. O da havuçtan ısırmıştı... Sonra acilen tabaktaki diğer yemeğe uzandım belki ölümün tadını dindirir diye. Görüntüsü de kurutulmuş pastırmaya benziyordu. Her şey o noktada gerçekleşti. Hemen ağzıma götürdüğüm iki adet SÖZDE kurutulmuş pastırma az önce ölümün ta kendisi olan yaban havucunun kurutulmuş hali çıktı. O gün bugündür havuçlara bi korku ile yaklaşıyorum.
Suan lise 3teyim ve bu olay eskişehirde otururken ilkokul çagında basimiza geliyor.Babamın işinden dolayı Eskişehirde oturuyorduk.Ailecek izmirliyiz 15 tatilde izmire dogru yola cıktık bende o sıralar ilkokuldayım.Yanlış hatırlamıyorsam tam manisa çıkışında bir kamyon devrilmiş ve yolu kapatmışlar.Zaten yollar buzlu ,üstünede trafik gelince ben çok sıkıldım ve acayip acıkmaya başladım.Abartmıyorum 1.5 saat boyunca milim milim ilerledik ve ben iyice acıktım.En sonunda bir restoran gördük ve girdik.Odunda köfte söyledik hepimiz.Hayatımda ,unutamadığım en iyi köfteyi yedim.4 tanesine kişi başı 20 lira verdik aynı zamanda çok içim acımıştı.
hayatımda yediğim en kötü yemek annemin ilk pizza denemesiydi. sene 90lar, ben ortaokuldayım, her yerde pizza hut fırtınası esiyor, sonradan büyükşehir olacak küçük bir şehirdeyiz (izmit). pizza yapan 2 yer var izmitte, daha önce yedim ama öyle her zaman gidemiyoz. anneme hafta sonu pizza yapalım dedim, kadın tamam dedi ''benim yemek kitabında tarifi var''. hafta sonu geldi ve ben heyecanlıyım dolu dolu pizza yiyecem çünkü. kadın başladı yapmaya, heyecanla bekliyorum. pizzalar pişti, kokusu enfes. annem pizzayı dilimlemeye başlarken bir terslik olduğunu sezinlerdim çünkü pizzaları keserken kırt kırt sesler geliyordu. kahvaltıya geçtik, pizza dilimini elime alıp ısırdım ve o da ne? bu pizza değil kurabiyeydi,. yok canım olamaz diyerek bir daha ısırdım ama değişen bir şey yok hala kurabiye. o gerizekalı yemek kitabında nasıl bir hamur tarifi varsa, pizza hamuru yerine kurabiye gibi bir hamur tarifi koymuşlar. koca pizza olmuş sana sucuklu kaşarlı domatesli kurabiye. o gün pizza yiyemedim, yerine annem bana tost yaptı. uzunca bir süre evimizde pizza yapılmadı, ta ki ben üniversitede turizm bölümünü kazanana kadar. çünkü orada bana ekmek hamuruyla pizza yapmayı öğretttiler. birde yoğurtlu kabak sanarak yediğim kereviz salatası var ki, kusmuklu hikaye olduğundan onu es geçtim. hayatımda yediğim en iyi yemek ise benim King od the Meat dediğim, dana pirzola maceram. bundan 3-4 sene önce oturduğumuz yerde bulunan bir süpermarkete antrikot almak için gittim çünkü et krizine girmiştim. girdim marketten içeri ve hemen kasap reyonuna adeta bir flash hızıyla koştum. dedim ''antrikot var mı?'' kasap bana ''abi antrikot yok ama dana pirzola var yeni geldi şahane'' dedi. pirzolaları görmemle aşık olmuştum resmen, her biri kemiksiz 300gr. gelen muhteşem görünüşlü etlerdi. dedim ''hemen 7 tane ver bundan'' kasap tarttı. 2,5 kilo geldi, gözlerim faltaşı gibi açıldı çünkü yüklü bir ücret ödeyecektim ama aşktan gözüm kör olmuştu, tınmıyordum bile. eve geldim, hemen döküm tavayı çıkartım ısıttım ve etleri içine attım. youtubeda ki videolardan öğrendiğim mühürleme işlemini uyguladım ve orta ataşte uzun süre pişirdim. et tam istediğim gibi ortası pempiş ve sulu şekilde kalmıştı. tuzu etin üstüne boca ettim ve hemen bıcakla kesip ilk lokmayı aldım. aman allahım, bu gerçek olamaz böyle bir lezzet yok, bu ne muhteşem et nidaları arasında eti hapır hupur yemeye koyuldum. her parça da ayrı bir orgazm yaşıyordum, kelimelerle tarif edilmezdi bu lezzet.hani Mehmet Yaşin '' damak çatlatan lezzet'' der ya,. işte o gün benim de damağım, dalağım, bütüm organlarım çatladı lezzetten. 3 dilim pirzolayı büyük bir iştahla yedim. sonrasında midem aşırı şişti, 3 tane soda içtim bana mısın demedi ama o etlerin lezzeti her şeye değerdi. daha sonraları da dana pirzola adım ama o pirzolalarda ki lezzeti asla bulamadım. not: destan gibi yazdığımın farkındayım ama üçünüzde yemek yemeyi sever kişiliklersiniz, halimden anlarsınız diye tahmin ediyorum :))
Yediğim en iyi yemek bir restorant da yediğim çiğer şiş idi. Yanında içli köfte,yayık ayran, çiğköfte ve lahmacun da getirmişlerdi her biri teker teker efsane idi En kötüye gelirsek 9.sınıfta okulun yanında bir pideci vardı şu fiyatları ucuz yapalım zaten öğrenci bunlar önlerine ne koysak yiyecekler şeklinde düşünenlerden. Mekanı kötülemek bir yana o mekanda yediğim en kötü yemek tavuk şiş+ayran idi.Onu yediğim günün akşamı aralıksız yarım saat kustum 1 hafta sonra bizim öteki arkadaş da zehirlendi biz de mekanı bıraktık.
Ramazan bitmiş, bayramın birinci günüydü. Bir aylık bir oruç sürecinden çıkınca ister istemez iştahımı tatmin etmek için deli gibi yiyordum. Gittiğimiz her evde standart bir bayram menüsü vardı. Yaprak sarması, baklava, kavurma,pilav,ayran. her gittiğimiz yerde bunlardan ikram edilince hayır demiyor, her geleni yiyordum. bunun üstüne bayram harçlıklarıyla da cips, kola, limonlu maden suyu gibi atıştırmalıklar alıyordum. o günün gecesi nasıl dolduysam evin duvarlarını ve kapısı adeta bir sprey şeklinde kusarak badana yaptım. çok enteresan bir renk cümbüşü vardı. yaprak sarmasını temsilen koyu yeşil ağırlıklıydı. evdeki herkes gülüyor, alay ediyordu ben ise ölüm kalım mücadelesi veriyordum. o günden sonra hiçbir zaman abartarak yemek yemedim.
En başarılısı şuydu sanırım: Bir gün yatağımdan kalktım. Önceki günün öğlesinden beri doğru düzgün bir şey yememiştim. Yani hayvan gibi acıkmıştım. O zaman da evde yalnızdım ve annem bana şu yağda kızartılan lokmalardan bırakmış. Benim de sevdiğimi biliyor. Yani bir numarası yok ama ben severdim. Neyse işte neredeyse bir gündür bir şey yemiyorum. Kalktığım gibi mutfağa koştum. Annemin bana özel bıraktığı mis kokulu lokmaları gördüğümde içim bir hoş olmuştu zaten. Gittim zevkle kahvaltılığı çıkarttım. Artık onda ne varsa zeytin, peynir, salça, kaşar hepsini kombinleyip lokmanın üzerine koyup adeta bir aşk yaşadım. Nasıl acıkmışsam o an bana dünyanın en güzel şeyini yediğimi falan hissettirdi. Uzunca bir süre yedikten sonra o güzel tokluğun verdiği mutlulukla sandalyeden kayıp kendi kendime kıkırdadım. Cidden çıldırmıştım, çok haz vermişti bana bu. En kötü yemek deneyimim de çok saçma bir durumdu. O zaman küçüğüm 6. sınıfta mı neyim işte. Bizim sınıfın bir kısmı da izcilik kulübüne üyeydi. Ben de öyleydim. Neyse işte bir kere 5 günlüğüne yaz kampına gittik. Sınıftan arkadaşlar falan kızlı erkekli baya iyiyiz, eğleniyoruz falan. Şimdi bu yer ucuz bir yerdi. Haliyle yemekleri de öyleydi. Ben genelde yemek vakalarına yakalanan ve bu konuda şanssız olan masum bir çocuktum. Kamptaki yemekleri de sevmesem de yine de yiyordum. 3. günündeydik sanırım. İşte aldık tepsilere yemekleri oturduk masaya falan. Sulu köfteli patates yemeği vardı. O gün de bayağı yorulduk. E haliyle de açız. "Çot" diye başladık yemeye. Ben de işte yiyorum çiğniyorum falan. Dördüncü kaşıkta çiğnemem çok uzun sürdü. Bir türlü parçalayamadı dişlerim çiğnediğim şeyi. O sırada da aç olduğum için ne yemeğin tadına önem veriyorum ne de kalitesine. Bu çiğnemem çok uzayınca dilimi damağıma yapıştırdım ve tel tel bir şey hissettim. Sonra tadının da patates gibi olmadığını farkına varınca ben yine o vakaların beni bulduğunu anladım. Ve fark eder etmez adeta bir lama gibi ağzımdaki o iğrenç canavarı tepsime püskürttüm. Ama o durumu da yaşayan bir ben varım. Bir saç teli olsa tamam derdim de böyle uzuncana birbirine dolanmış bir kıl topluluğu olunca ben dayanamadım sövmeye başladım. "Sıçarım böyle yemeğe" deyip orayı terk ettim. Bizimkiler de gülüyor bana yine bana denk geldi böyle bir bok diye falan. Gittim oradan çıkıp sahile efkarlı efkarlı ergen triplerine girerek hayatın neden bana böyle yaptığını falan düşündüm. O hafta içerisinde de pek bir şey yemedim. Dönüşte de 5 kilo vermişim zaten. O yemekte emeği geçenlere selam olsun burdan pü alla belanızı sizin.
En kötüsü değil de en hayal kırıklığı yaşadığım pasta yapımını... 4 yıl önce falandı internetten karaorman pasta yapımını görmüştüm yapılışı bana göre çok karmaşık geliyordu ama aklıma koymuştum bu pastayı yapıcaktım. İhtiyaç olan her şeyi neredeyse almıştım işte yapmaya başladım yumurta un süt derken şekeri masaya koymamışım dolaptan aldım kullanmaya başladım keki pişirirken ise kremasını yapıyım dedim şekeri bol bol kullanıyorum mükemmel olacak falan diyorum içimden işte kek krema vişne falan derken sadece küçük dokunuşlar kaldı evde pudra şekeri kalmamış bende 30dk falan çabalayıp şekeri iyice ezdim pastaya koydum büyük an gelmişti ailecek tadına bakıcaktık. Kestik dilimledik yemeye başladım lokmayı ağzıma atmam ile tükürmem bir oldu meğerse bol bol kullandığım şeker, şeker değil tuzmuş o an bir üzüntü ile usulca odama gittim...
boluluyum. insanlara bunu söylediğimde ''aaa evinizde güzel yemekler pişiyordur sizin'' cevabı alıyorum. hangi bolulunun evinde güzel yemek pişiyor bilmiyorum ama bizim evimizde hergün kuru fasülye ve pilav pişiyor. artık bıktım. neyse yediğim en kötü yemek kuru fasülye ve pilav, en iyiside tavuk yağında pişirilmiş pilav ve kuru fasülye.
Hayatımda yediğim en iyi yemek, şüphesiz sanayide ara sokakta böyle leş bir mekanda yediğim dumanı üstünde bol tereyağlı mantar kavurma, az yağlı cağ kebap ve yine az yağlı pirzola idi. En kötü yemek ise lükslük seviyesine 10 üstünden bir puan verecek olsak 9 verilecek olan bir mekandı. 9 kişi aile arkadaşları ile gittik oturduk atmosfer harika falan işte siparişi verdik Adana ve Urfa kebaplar geldi yedik, ondan sonra tatlılar geldi onları da mideye indirdik üstüne çaylar içildi tam kalkıcaz ben tuvalete gideyim dedim ama aynı zamanda da içimden "Ulan ne güzel mekan, acaba ne kadar kirası vardır." diye içimden geçiriyorum. Neyse tuvalete gittim masaya dönerken etlerin yapıldığı yerin kapısı aralanmış ve bir grup inan ellerine tükürüyor, ama normal bir tükürme değil genizden getirerek. Ben bunu görünce hemen babama gittim dedim ki "Burada etlere tükürüyorlar." Babamda "evet timuçin zaten bu etteki lezzeti veren şey o tükürük." dedi ve bende bu olaydan sonra bir daha babamgil ile dışarı yemeğe çıkmadım.
hic unutmam birgun okul gezisine gittik eglendik dönüyoruz.haliyle yolda aciktik bir koftecide yiyecegiz yarim saat mola var.herkes masalara dagildi bizim masamizda da ben kiz arkadasim ve 4 kisi daha var. neyse yemekler geldi yiyoruz kisi basi 5 kofte dusuyor. kizlar mirin kirin ediyor yemiyor bilirsiniz boyle masalarda bir tane okuz olur kizlarin koftelerini de yer. bu masadaki okuzde bendim. ordan iki burdan iki derken en son 15. kofteyi yedigimi hatirliyorum. uzerinize afiyet o zamanlarda da biraz usutmusum mideyi. bu kofteler benim mideye bir oturmus acilen tuvalete gitmem lazim. o zamanlarda da iyi oyuncuyum masada kiz varsa sictigimi anlamasin diye midem bulanmis taklidi yapiyorum ki tuvalette ozgurce vakit gecireyim.ben yine kusura bakmayin biraz midem bulaniyor diye kalktim masadan ilerledim biraz bi baktim arkamdan kiz da geliyor . endiselenmis haliyle yardim etmek istiyor.diyorum kizim tamam gelme lutfen falan. aslinda suc bende ye 5 kofteni siktir git 15 kofte senin neyine. neyse bide hoca gelip demez mi cocuklar hadi geciyoruz otobuse son 5 dakika . hoca bir yandan kiz bir yandan alnimdan ecel terleri dokuyorum ben de. sonunda dayanamadim ve 2 yillik samimiyetimize guvenerek kizim ben sicicam dedim. ve tuvalete gittim. hayatimda o kadar rahatladigimi hatirlamiyorum. yolculugumu mutlu bir sekilde tamamladim. iste benim en kotu yemek anim budur.
Lisenin başlarındayız. 2009-2010 civarları. Suşi sever birkaç arkadaşım var. Damağıma çok düşkünümdür; ama o zamanlar suşiye pek ısınamamıştım. Velhasıl, bu arkadaşlarla bir okul çıkışı suşi yemeye gittik. Benden önce restorana gidip oturmuş siparişleri vermişlerdi; zira suşi benim uzmanlık alanımda değildi. Geçtim oturdum tüm gözler üzerimde falan fişman... Yanımdaki arkadaşım şunu yesene dedi. (Gösterdiği şey yeşil) Ben de o saflık ve açlıkla, muntazam bir şekilde suşi şekli verilmiş WASABİ'yi ağzıma attım. Benzin bidonunu kafama dikmiş, ağzıma da bir çakmak atmış gibiydim. Kusursuz şakanın kurbanı olmuştum. Bir yandan içimden çocukları alkışlamak geliyor, bir yandan ölümden önceki rahatlık anına doğru sürükleniyordum. Zira wasabiden yaptıkları suşi gerçekten emek isteyen bir çalışmaydı; ancak üst solunum yollarım komple alev aldığından ne yaptığımı bilmiyordum. Kimse gülmüyor, dehşet içinde beni izliyorlardı. İki gözüm iki çeşme, anında tükürdüğüm wasabi'nin tadından ve acısından kurtulmak üzere yollar arıyordum. O anların bir kısmı bende yok; ama uzakdoğu kültürlerindeki ejderhayı, o gün, çok daha iyi anladım. Korkunç acıdan sonra, arkadaşlarımı centilmence tebrik ettim ve neden gülmediklerini sordum. Korkudan bembeyaz olmuşlardı. "Sana bir şey oldu sandık"; "Alerjin var sandım" vs. gibi cümleler sarf ettiler. Bana zulmetmenin ağırlığını o gün kaldıramadılar ve kendilerini suçlu hissettiler. Şimdi tam bir suşi aşığıyım ve ölçülü de olsa wasabi de yiyorum. Yaşasın yemek yemek! Ayrıca TOFU yiyeceğime wasabileri lüpletirim iğrenç VEGANLAR!
abi 11.sınıfta bir kızı çok sevmiştim(onun sevgilisi vardı tabikide) ben her gün onu görmek için evlerinin önüne giderdim beklerdim balkona çıksın konuşalım diye gece 3te bile gitmişliğim var.neyse bir akşam çok bekledim aradım en son dedemlere gittik geç gelicem dedi.bende bekledim nası seviyorsam artık.çok beklemişim 4 5 saat geçti evden çıkan insanlar alışverişinden geliyor gezmeye gidenler geri dönüyor ben yine aynı yerde pusmuş bekliyorum tüm dünya gezip evine dönerken kız gelmiyordu sıkılmıştım çok açtım ve soğuktu cebimde de 50 kuruşum vardı bakkala girdim hem ısınırım diye geziniyorum bakkalda en son paramın yettiği küçük,kantinlerin para üstü diye verdiği bir çikolata aldım ve benim akşam yemeğim oydu artık.açlığım geçsin diye o küçücük şeyi o kadar çok çiğneyip ağzımda gezdirmiştim ki yutacak bir şey kalmamıştı hem çenem kaydı hemde tadı bok oldu.sonunda kız gelmişti görüp biraz konuştum ve evin yolunu tutum yürürken de aklıma bir şey gelmişti midemi kullanmadan yemek yiyebilirdim sonra çenemin ağrısı aklıma geldi ve sakız çekirdek gibi çok çiğnenen yemekleri yemedim de çiğnemedim de.
Yediğim hem en iyi hem de en kötü yemek şuydu: birgün evde okuldan sonra yemek yiyodum öğrenciyim menü,makarna ve yanında bezelye. Makarnayı aşırı çok beğendim bugün çok farklıydı 2 tabak daha yedim. Değişik bi aroması vardı galiba peynirliydi. Sonra ev arkadaşım geldi ''bu ne amk burası ne kokuyo'' dedi ben de ''ben hiç bi koku almıyorum abi''dedim 2 saat sonra falan bu yemek yemeye mutfağa gitti. ben de yanına gidip ''makarna peynirli miydi bu sefer?'' diye sordum. Bu harika tarifi öğrenmek istemiştim. ''hayır'' dedi birbirimize baktık sessizlik oldu..sonra ağzındaki bi çatal makarnayı aniden tükürdü koşarak banyoya gitti ve bir yandan ''oha mal bu bozuk''diye bağırıyordu. Bense şaşkındım.. aldığım en güzel enfes aromalı tattı bence nasıl olurdu... nasıl...
ailemden farklı şehirde okuyordum. Okuduğum şehirde de teyzemler oturuyorlardı ve ben her hafta ev yemeği yemek için onlara gidiyordum. Bir gün (bundan 6-7 ay önce) şehir dışından kuzenim gelmişti, teyzeme ne yemekler istediğini anlatıyordu ve uzunca bir konuşmadan sonra keşkekte karar kıldılar. Ben daha önce hiç keşkeş yememiştim ve ne olduğunu sordum, anlatmaya başladılar tavuk,buğday falan var içinde diye ve sonra ertesi gün beni yemeğe çağırdılar. Öyle bir anlatmıştılardıki ben yemeği yiyince daha önce yaşamadığım bir haz yaşıcam sanıyorum. Kabul ettim ve ertesi gün teyzemlere gittim. Yemek herkesin önüne kondu ve herkes yemeği yemeye başladı, herkes kıtlıktan çıkmış gibi yiyordu, o kadar çok seviyorlardı. Bir kaşık aldım ve etrafıma bakmaya başladım. Tadı o kadar kötüydüki anlatamam, ağlamak istiyordum ama birşeyde diyemiyodum, diğer herkes camış gibi yiyolardı. ben o tabağı ıkına ıkına ayıp olmasın diye bitirdim ve 1-2 gün canım hiçbir şey yiyemedim. artık yemek yemekten soğumuştum. Allahtan hayvan insanın tekiyimde 3. gün kendime geldim ve yeniden hayvan gibi yemek yemeğe devam ettim. NOT: keşkek resmi gördüğümde bile kusasım geliyo artık.
Hayatımın en kötü yemeklerini yurtta kalırken yedim. Haftanın başında bir kazan pilav yapıyorlardı, bütün hafta boyunca onu ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorlardı. Kendimi adeta Dominik'in ortasında kalmış bi sörvayvır gibi hissediyodum. Ayrıca kuru fasulye ve nohut da taş gibiydi, yediğimiz zaman ertesi gün gazdan iki büklüm dolaşıyoduk. Neyse işte biz en son dayanamadık bu zulme, kızlarla toplaştık gittik teyzelerle konuşmaya, boru mu anasını satayım her ay buraya para yatırıyoruz bari doğru düzgün yemek yiyelim diye. Demez olaydık. O nur yüzlü, ponçik ve 1.50 boyundaki teyzeler adeta bir kaplana dönüşlerek bize pençelerini çıkardılar. Ne damak tadımızın olmadığı kaldı, ne gün görmemişliğimiz, ne de büyüklere hürmetsizliğimiz. Konuşmada net olarak hatırladığım, duyduğum an yarıldığım bi cümle var. En son içlerinden biraz kokanaca olan çıktı dedi ki, "Pilavın hası lapa olandır, siz ne anlarsınız varoşlar!!" Arkadaşlarla her muhabbeti açıldığında yarılırız, bu da böyle bi anım şdkdlsldjljdşlshsşadlsşiqpsjdjjeks
SEN NE DİYON 24 NERDE ABİ!(tamam vurma) benimkinde ikisi de aynı günde oldu abi hayatımda yediğim en iyi yemek 40 kmlik bisiklet yolculuğunda yolun kenarındaki tonton bi teyzenin yaptığı gözleme ve KAFAM KADAR BİRA BARDAĞIYLA içtiğimiz yayık ayrandı.o yemekten öyle bir enerji,şevk aldım ki yokuşlar yardımı ile 12 km yi 15 dakikada falan aldık.Sonra da son 8 kilometrede falan yolda yürüyen öküz bir vatandaşa çarpmamak için kaldırıma uçarak girdim ve ön tekeri patladı makinenin.Her neyse ölmedim falan diye sevinirken evden gelen bir telefon ile ecel terleri dökmeye başladım.1 saat içerisinde eve gelip yemek yemem lazımmış.O anki o kafayla belediye otobüsüne bisikletle girme fikri geldi aklıma ve duraktaki amcalara bu durumdan bahsettiğimde duraktan dışarı atıldım ve ön tekeri patlak bir bisiklet ile 8 km yol gitmeye çalıştım.Yetişebildim mi ? hayır tabii ki de.40km lik yola ailemden izinsiz çıktığım için de geç kaldığım akşam yemeğinde güzel bir fırça yedim.İkisi de aynı gün oldu.Yediğim en güzel yemek O gözleme,en kötü yemek de o fırçaydı. siz siz olun ananıza babanıza haber vermeden artistlik yapmayın sevgili geekler.
1 yıl önceydi. Arkadaşımla LoL oynuyorduk. Dereceli maçındaydık. Ben bir yandan oynuyor bir yandan pizza yiyordum. Arkadaşım elinden geleni yapıyordu ama ben tek elle oynadığımdan habire ölüp duruyor, çok kötü oynuyordum. Oyunu kaybettik. Arkadaşıma Skype'dan "Olsun Hüseyin en azından hayattayız, birbirimize sahibiz." dedim. Arkadaşım çok efendi, terbiyeli ve sakin bir çocuktur. Ben kola içerken "HASSİKTİR ORDAN!" diye bağırdığında bir şok oldum bir gülesim geldi. Bu sırada heralde yemek borum kapanmış soluk borum falan açılmış, kola midem hariç yer yerime doldu. Burnumdan kola fışkırdı ve nefes alamadım kendimi yere attım yerde tepinip böğürüyorum. Arkadaşım da "Ekin ne oldu? İyi misin?" diye bağırıyor. Sonra pizza midemden çıktı ve sucuk parçacıkları burnumdan ağzımdan fışkırmaya başladı. Ben halen nefes alamıyorum. Hayatta ilk defa öleceğimi zannettim. Pizza da büyük boy pizza kus kus bitmedi bi yandan da kola halen fışkırıyor ben ÖÖĞĞKKK ÖĞKĞKKKKK diye sesler çıkarıyorum, evde kimse yok. Hayatım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti. Annemler eve geldiğinde beni kusmukta boğulmuş olarak bulacaklarında verecekleri tepkiyi düşündüm. Bi duygulandım. Tüm yemeği boşalttıktan sonra yeri bir güzel temizledim. İyi bir yemek anım yok çünkü ben yemek yemeyi sevmem.
CS'nin yayınlarında çok övdüğü bir yer var Dürümcü Emmi diye (özellikle beyranını) ben de durmadan denk geliyorum övdüğü anlara. En son dedi ki Dürümcü Emmi'de buluşma olacak. Tarih de belli tam YGS sonrası akşam civarı falan. CS artık reklamcılıkla uğraştığından mıdır ne öyle bir anlatıyor ki beyranını, dürümünü, kebabını benim artık buluşmadan beklentim GeekYapar ekibi falan değil kebap ve beyran oldu artık sadece. Bir de ben 12. sınıfım şu an ve YGS sonrası mis gibi bir plandı benim için, hayallerimi süslüyordu. Daha sonra buluşmaya 1 hafta falan kala yaklaşık iptal oldu. Benim hayallerim yıkıldı, gözlerimin önünden beyranlar ve kebaplar film şeridi gibi geçti tabii. Ama sonra dayanamadım topladım arkadaşları "Anadolu yakasının en iyi dürümcüsüne gidicez abi gelin kesinlikle, bir beyranı var üff." diyerek. (Hayatımda da ilk defa beyran içicem ve ilk defa gidiyorum Dürümcü Emmi'ye nasıl yalan söylüyorum belli değil.) Her neyse bir şekilde toplandık gittik akşam dershane çıkışı mis gibi beyranımızı yedik. Ardından tüm kebapları deneyelim diye karışık kebap söyledik ortaya. Darth Vader'ın Rogue One'ın son sahnelerinde gemisiyle geldiği gibi masamıza geldi tabii kebap tabağı. Başta herkes bir köşeye sahip tabakta diye anlaştık ama o iş yalan oldu tabii. Karnım ağrıyana kadar yedim her şeyi ben. Üzerine de katmer ve künefe yedik hayvanlar gibi. Masadan kalktığımızda ben zor yürüyordum karnımın ağrısından. Bir şekilde dağıldık tabii evlere ama sabah kalktığımda elim hala kebap kokuyodu. (Elimi yiyorum ben bu arada normalde, tırnak değil baya elimi yiyorum. Düşünün artık sabah bile kebabın keyfini sürebildim.) Sungur Bey'e de burdan teşekkürler tavsiyesi için favori çorbam beyran oldu artık.
ben küçükken bazı yıllar ağustos ayı gelince köye çıkardık. uzun süre kalırdık babaannemde ve ben ilk günden sıkılırdım. neyse ki küçük kuzenlerim vardı. onlar, korkunç hikayeler anlatıp iğrenç şeyler yapmaya zorladığım ve böylece beni eğlendirebilen canım kuzenlerimdi. bir gün ormanda açık bir alanda çekirge yakalıyorduk. kuzenim çok güzel, yeşil, kocaman bi çekirge yakaladı. çekirgeye uzun uzun bakıyorum, düşünüyorum ve o sıra aklıma çekirgeyi yiyen asyalı kardeşlerimiz geliyor. yanımızdaki çakmakla çekirgeyi kızarıncaya kadar pişirdim. böyle kıpkırmızı nefis bir görünüm kazandı hayvan. dedim küçük kuzenime "ye bunu". başlarda biraz mırın kırın etti ama "protein var bunda hadi, çok güçlü oluyorsun bunu yediğinde" falan dedim ve zorla yedirdim. artık çekirgeyi nasıl övdüysem kuzenim çekirgenin kafa kısmını hatır hutur yiyip, beğendiğini söyledi. merakıma yenildim, ben de baktım tadına. meğer çocuk benden korktuğu için güzel demiş. içi pişmemişti, tadı da bok gibiydi.
hala çevirip çevirip tekrar izliyorum. artık ezberledim heralde gelen yorumları. bu kadar sevip bağlandığım tek program ve muhteşem 3'lü.
maalesef tekrar tekrar izliyorum keşke yeniden çekseler
@@omerboztepe4701 1 Ağustos Cumartesi 02:12
*2020
+999999999
:(((((((((((((((((( sen ne diyonu baştan baştan izlemekten sıkıldık artık dedeler sofrasını baştan dönüyoruz :D
@@hasanozen5783 aynen
Bu bölümü izlerken daha üniye geçmemiştim ya da hazırlıktaydım. Gece yatmadan önce o eski kablolulu kulakliğimla izler, kahkami zor tutardım diğerlerini uyandirmayayım diye. Şimdi mezun oldum, iş buldum çalışıyorum. Saçim döküldü kilo aldım falan. Yine ayni zevkle ama hafif bir buruklukla izliyorum.
Bende bilgisayar mühendisi oldum cs yüzünden ahskdndoejej
Siz muhteşemsiniz var ya. Moralim bozuk, aç ve yorgunum. Az önce bu videonun bildirimi geldi. Çay koyup izlerim deyip sevindim. Farkındasınız ama söyleyeyim. Bana ve bu insanlara minik güzel anlar yaşatıyorsunuz. Teşekkür ediyorum samimiyetiniz ve içinizin güzelliği için.
Doğru buluyorum.
Onaylıyorum.
Yüsra Temel bu kanalın peşini bırakmayacağız.
Böyle bir şey olabilir
+1
3:40 anüs puhahahah
6:05 hibidi hibidi hibidi
8:55 hiper küp sorusuna CS'nin hocasının bakışı
10:09 CS'nin içindeki kadın
10:21 zeus'la vs
12:17 god of war oynadım!
13:03 james mcavoy'un film arşivinin akıbeti
18:37 yürümeyi unutan geekcan
23:02 CT jhdjhsfg
23:26 witcher, bonomo
23:55 filler bölümleri + CS'nin anime yolculuğu
32:56 al aşık veysel vöğh
35:44 kuleli
37:46 save almayı unutmak
41:39 korsan yazılım, SWAT team
Adamsın
@@yuucins8419 eMeK vAr
@@yuucins8419 ironiydi dimi
@@yuucins8419 iexmeoxmeoxkeuxj ciddi olsaydın çok gülerdim ya eoxneidjeox
@@yuucins8419 kendi çapımda takılıyorum işte öyle
Eskide kaldı tüm o geekler , cs , saçma sapan kurgu yorumlardan kopan büyük haykırışlar gülümsemeler
Artık meydan vlogçulara ve influencerlara kaldı affedin bizi geekyapar verilmedi bu kanalın değeri...
11 yaşındaydım, 5.sınıf bittiği için gereksiz bir mezuniyet yemeği düzenlemişlerdi. O kadar hazırlığın ve koşuşturmacanın içinde en son öğünümü sabah saatlerinde tüketmiş, oldukça aç bir şekilde mezuniyet yemeğine gitmiştim. Tabii, o zamanlar yemek yemeye aşırı düşkün olduğumu da belirtmem gerekir... Ben açlığımı dindireceğimi sanırken bütün sene boyunca kafamızı ütüledikleri saçma, 11 yaşındaki çocukların iki dönem aldıkları gitar eğitimiyle çalabildiği şarkılardan oluşan bir konseri yemekten önce gerçekleştireceğimizi söylediler. Ben bu yarım saatlik cehennem azabının ardından nihayet yemek yemeye geçeceğimizi sanıyordum ki, velilerin yemeğinden sonra çocuklara yemek çıkarılacağını öğrendim. Artık cam bardaklar bile sindirilebilir geliyordu gözüme... O anda, köfte patates kızartması ve pilavdan oluşan bir tabak geldi. O kadar acıkmıştım ki, gözüm hiçbir şey görmüyordu. Ben yemeğimi kıtlıktan çıkmış gibi yerken uzaktan bir kameranın yaklaştığını fark edip hemen toparlandım. Kamera beni geçtikten sonra aynı hızla yemeğe geri dönmüştüm. Sene sonunda bütün sınıfa mezuniyet yemeğinin bir kopyası bulunan CD'yi karnelerle birlikte dağıtmışlardı. Videoyu açtığımda hesap etmediğim küçük bir detay olduğunu fark ettim. Kameranın açısı benim tahmin ettiğimden çok daha genişti ve ben kamera üstüme geliyor diye heyecanlanmış, çatalı bırakıp patates kızartmalarını köfteyle şişirdiğim yanaklarıma parmaklarımla tıkmıştım... O yediğim yemek hem yediğim en güzel, hem de en kötü yemekti. Hâlâ CD'yi açar patatesleri üçer beşer nasıl parmağımla dalağıma kadar tıktığımı izlerim...
insafsızlar!!! bari yıl dönümü diye 1 tane program daha çekin. ezberledim artık yorumları, tepkilerinizi...
Şu hayatımda tekbir yemek sonsuza dek psikolojimi zedeledi:
Üniversitenin birinci senesiydi. Ben de okulun apartman tipi yurtlarından birinde kalıyordum. Bir dairede biri Trabzonlu, Biri Denizlili, Biri Adanalı ve Ben İzmirli olmak üzere fıkra gibi 4 ev arkadaşıydık. Tabi ilk yılımız olduğundan ve hiç bir yemek yapna tecrübemiz olmadığı için ailelerimiz ara ara memleketten yemek yolluyordu. Kimin ailesi ne gönderirse kolileri büyük heyecanla açıp afiyetle yiyorduk. Taki sıra Adanalı arkadaşın annesinin yolladığı düdüklü tencereyi açana kadar... Tencereyi açtığımda şok olmuştum! Suyun içinde yüzen onlarca "kesik penisler" vardı... Şaşkınlıktan dona kalıp anlam veremediğimi gören ev arkadaşım kahkalarla önümde gülme krizine girmişti. "La Kardeşş Şırdan bu şırdan! Aha bak böyle ağzına atıyürsun" diyip gözlerimin önünde o penise benzeyen şeyi iki lokmadan yuttu! Sonra çatalla çıkartıp bi tane de bana uzattı. "İçinde iç pilavı var lağn dolma gibi. Yut bak çok lezzetli" dedi Ben bi taneyi tedirginlikle ısıra ısıra yedikten sonra çok hoşuma gitti. Hafif kokoreçimsi bi tadı vardı. Sonra iki üç dört derken baya bi gömdüm. Gömdüm ama akşam akşam yediğim o şırdanlar beni uyutmadı. Bi yandan mide yanması geçiriyor, bir yandan da Dev Penisler rüyamda beni kovalıyordu. Sabaha karşı uyanıp bolca su içtikten sonra yattım ve ertesi gün okula da gitmedim. (Öğlen kalkıp 2 tane daha yedim)
bunlar seni sevmiyo abi
@@LaKardesLa ya reis her bölüme yorum atmış niye almamislar acaba
"KANKA AL, AŞIK VEYSEL!"
-CT, 2017.
underrated espri
niye bunu cp 2077 diye okudum
Harbiden oje sürüyordum işte interaktif kanal
All new X-Men okurken, geçmişten gelen orijinal 5'li yeni ekipten hep daha çok hoşuma gidiyor. Oysa yeni ekipte storm var, wolverine var, kitty pride var. Ama gelgelelim orijinal beşliyi görmek çok keyif veriyor. İşte... Dönüp dolaşıp bu seriyi izlemek, onun gibi. Bunları ilk izlerken ünide idim, şimdi eşim uyuduktan sonra gece buzdolabını talan ederken izliyorum. Ulan, gözlerim doluyor yaa....
bu serinin tadı bir başka. Çocuklarıma da izleteceğim bir gün :)
Seni bekliyorum bebeğim (lütfen bunu CS abi kadın sesiyle okusun)
Ömercanın1MilyonOluncaÇikolata BanyosuYapacağıLeğen Seni bekliyorum bebeğim
adını yazıcaktım üşendim
2 yıl olmuş hala değiştirmemiş nick'i.
Abi bu tontişlere can kurban
anlatırken bile miğdem bulandı. bundan yaklaşık 10 sene önceydi, annem her gün arkadaşlarından yeni tarifler alıyordu ve evde deniyordu. evde her gün farklı yörelerden farklı yemekler yemekteydik. o gün tarif aldığı komşumuz nereliyse oraya özgü yemekler yiyorduk. yani her gün ülkemizin farklı bir şehrini geziyorduk. komşularının arkadaşları falan derken sınırlar zorlanmaya başladı. hikayemin olduğu güne gelirsek, o gün şansımıza annemin komşusunun trabzonlu arkadaşının tarifi yapıldı annem tarafından. annem baya neşeli ve heyecanla yemeğini yaptı. bu artık annemin en önemli hobisiydi ve gerçekten bizim beğenmemiz annem için çok önemliydi. yemeğin adı hamsikoliydi. ismi yüzünden çok umutluyduk. dayımda misafirlikteydi. yemek önümüze gelince inanamadık. bildiğin kek şeklinde ve içinde hamsiler olan bir brokoli yemeğiydi. babam ve kardeşim ilk lokmada pes ettiler. dayım ve ben de artık pes etmek üzereyken annem durumu fark etti ve resmen göz göre göre mmmm yaparak yemeye başladı. beğenmediği gözlerinden belliydi ama bizim yememiz için hımm ımmm diyerek o iğrenç şeyi yemeye devam etti. annem gözlerimin önünde kendine işkence ediyordu ve ben buna dayanamayıp kendimi feda ederek hepsini yedim. sırf annem üzülmesin diye. diğer herkes yüzünü ekşiterek beni izledi ama yinede annemin üzülmesini engelledim. ve benim yememle annemde yemeyi bıraktı. tek başıma hamsikoli denilen keki yedim ve bitirdim. resmen kendimi feda ettim. sadist gibi yedim iğrene iğrene ve gülümseyerek. hala adı geçince moralim bozulur. annem o günden sonta bu işleri bıraktı ve diğer anneler gibi normal yemek yapma işine döndü(pilav, fasulye vb.) hayatımında yedğim en iğrenç yemek oydu. lanet olası hamsikoli.
oh oh yıllık playlisti başa sarma vaktim vaktim gelmiş
bu sene tekrar geldi
Ohaaa, bilmem kaçıncı izleyişim fakat 11.16'da zeus ile kapışırken sağ alttaki minik CS'yi yeni farkettim
Bir akşam eve dönmek üzere Beşiktaytaydım.O gün de hep kokoreç videoları izlemiştim, adam bir galon kokoreçi ağzına sokuyor felan.Her neyse, Beşiktaş sokaklarına karnım guruldar şekilde dolanırken herkesin de kokoreç yediğini gördüm, herkesin aldığı bir yere yaklaştım.Adamdan bir yarım istedim, içeri girip fiş almamı söyledi.Gidip bir kokoreç parası verdim fişimi aldım.Adam kokoreçi hazırlarken "Lütfen içinde domates ve yeşil biber olmasın" dedim.Adam garip bir şekilde "Oğ İğzmir Gokoreç oluyor o 15 lira" dedi.Normal domatesli biberli kokoreç 10 tl bu arada.Neyse, adam böyle diyince ben algılayamadım.Ben adama hala ısrarla diyorum ki yok ben domates ve yeşil biber istemiyorum ama.Adam tekrar aynı cümleyi söyledi.Neyse aldım kokoreçi ilerliyorum.Hala algılayamadım ve çok ilgincime gitmişti.Lan içinde daha az malzeme var daha az uğraştırıcı neden daha pahalı ? Neyse alıp yedim o kokoreçi yerken.Aşırı acıkmış olduğumdan 3 saniye gömdüm.Ama tadı berbattı.Beşiktaşta kokoreç yemeyin.
moralim bozuktu sen ne diyon bildirimi geldi mutlu oldum :))
ojesini sürüp sen ne diyon izleyenlerden biri olarak çok duygulandım. pek bi hoşuma gitti, aldım selamınızı.
Bundan 10 sene önce yani ben lise 1deyken Hoşlandığım kızla ilk defa dışarda buluşucaz.Tabi ben mükemmel bi plan yaptım.Sabah okula gitmeden buluşucaz sonra avmlerin açılmasını beklicez.Avm açılınca sinemaya gidip sonrasında yemek yicez.Akşam sevdiceğimle wooper menü eşliğinde vakit geçirmenin hayalini kurmaktan uyuyamamıştım.Neyse biz buluştuk dolaştık sinemaya gittik herşey mükemmel gidiyodu.Kızı etkilemek için upuzun kendimin bile anlamadığı cümleler kuruyodum.Sinemadan çktıktan sonra yemek katına indik.Kız bi anda ben hamburger sevmiyorum dedi.Tabi bende her delikanlının yapması gerektiği gibi anında hamburgerden nefret ettim ve oracıkta burger kinge olan tüm nefretimi kustum.Sonrasında döner yemeye karar verdik ve siparişi alan adam o kritik soruyu sordu 'İÇİNE ACI BİBER OLSUN MU' kız evet dedi.O dakikadan sonra benim hayır deme şansım yoktu.Biraz zorlanarak 'TABİ :)' dedim.Bu bilgiyi biraz geç veriyorum ama acı yediğim ands gözlerim doluyo.Bundan bir şekilde sıyrılmam lazımdı.Ama bi an bunu fırsata çevirebileceğim aklıma geldi.Yemekleri yemek içim masaya geçerken 'sen benim böyle güldüğüme bakma aslınds moralim çok bozuk' dedim.Kız 'neyin var herşeyi benimle paylaşabilirsin dedi.'Yemeğe başlayalım anlatıcam' dedim ve o acı biberi yiyene kadar tek bir kelime etmedim.O acı biber ağzıma geldiği anda gözlerim yaşardı ve ağzımdan şu kelimeler döküldü 'sanırım babam çok hasta ve bana söylemiyolar kendi aralarında konuşurken kanser dediklerini duydum'.Bu cümleden sonra artık ben bir yavru kediydim ben bir unicorndum ben bir ergen kızların sevdiği yaralı erkektim.Kız yemeği bırakıp sandalyeyi yanıma çekti ve bana sarıldı ağlamaya başladı.Ama ben ağlayamıyordum ağlamak için acı bibere gömüldüm.Birlikte ağladık sarılarak 1 saat oturduk ve o gün çıkmaya başladık.Buda benim yediğim en güzel yemeğin hikayesidir.
6-*esıa7y4uæ*k üghlkmfğküfgk
hkjşşlkjğlükghğky
Baba tarafından bulgaristan göçmeniyiz. Göçmenlerde börek çok fazla yapılır ve sevilir. Halama yemeğe gittik.Tabi birkaç çeşit börek ve yöresel yemek yapmıştı ve midemiz bayram edecek diyerek masaya oturduk. Böreklerden yerken kendimden geçmiştim, duramıyordum. Hayatım boyu yemek yememişçesine bir açlıkla saldırmaya devam ettim. Herkes şaşkınlıkla beni izliyordu. 1,2,3 derken tam 14 parça börek yedim. ON DÖRT. Annemin "sanki evde seni aç bırakıyoruz, eve gidelim sen görürsün." tarzındaki manidar bakışlarına aldırmadan üzerine trileçe yedim. Gecenin geri kalan kısmında uçan balon gibi şişmiştim. Böreklef efsaneviydi. Halam en iyi börek açan ever filandır. Canım kadın.
En kötüsü yine bir akraba yemeğinde oldu. Kendini master chef sanan salak kuzenim bilmem ne soslu bilmem ne makarnası yapmış. Makarnaya göz ucuyla baktım. Zeytinler, tavuklar, türlü çeşit soslar ve neye benzediğini bile anlamadığım daha birçok malzemeyle gözlerimi kanatmıştı.İster istemez yemeğe oturdum. Birkaç çatal tadar tatmaz mideme bir kayaç gibi çöktü. Midem bulanmaya bağrsaklarım guruldamaya başladı. Tuvalete zor attım kendimi.Evde 3 tane tuvalet vardı ben en ücra olanına gidip brutal tarzda öğürüyordum. Dakikalarca çıkmadım evde beni arayıp bulamamışlar. En son telefonımu filan aramışlar. Makarnadan soğuttu lanet kadın.
28:47 güzelim filler şakası kaynamış, Ömercan'a burdan bir minik kahkaha ve alkış.
36:50 Sungur'un "askerlik övme" anlarında ve Kayyumlar'ın bu sefer aniden girmesine çok güldüm asdjalskdj :D
Mühendislik mimarlık öğrencisi değilim. 1 sene adobe programları ve autocad öğrenmeye kursa gittim sadece. Okullarında 4 sene boyunca autocad öğrenen öğrencilerin nasıl kullandığını gördükçe gözlerim kanıyor, yüreğim yanıyor. Harbiden çok kötüler :/
23:28'de CS'nin bahsettiği kişinin can bonomo olması :D
Şeefiiim
şeefiim
Ben küçükken tahin pekmez ve maden suyundan aşırı derecede tiksinirdim.Fakat anneannemlerde kaldığım her gün dedem sabahları kahvaltıda güçlenip büyük adam olacağımı söyleyerek biraz da olsa zorla tahin pekmez yedirirdi.Tadından nefret ederdim.O sıralar biraz ufak olsam da yine dedemle oruç tutmaya çalıştığımı hatırlıyorum. İşte bunlardan bir gün 5.katta balkonda ezan okunmadan hemen önce bana maden suyu uzatmıştı.İlk kez burnumu kapayıp tiksinmeden içtiğim soda o olmuştu .4 sene önce kendisi vefat etti.Bu geçen 3 sene içerisinde ise her hafta nerdeyse 10 adet soda tüketmişimdir. Şu anda tadını her hangi bi gazlı içecekten daha çok seviyorum. Şu anda masamda 2 adet boş maden suyu ve dünden kalan tahin pekmez duruyor.Teşekkürler dede..
Soruyla alakası yok ama hayatımın tek gülme sebebi oldunuz geekyapar teşekkürler
Bir zamanlar gazetelerde sporcularin hayati başlığı altinda beslenme tavsiyeleri yayinlanirdi.Sporcularin günlük yaşamda yediği yemekleri,beslenme programlarini falan babam sürekli okurdu.Benim de bir spor ile ilgilenmemi istedigi icin bana neredeyse her gun hayatimda yemedigim yemekleri yedirirdi. Bi gün erkek adamsin diye gazlanarak ceviz yerdim,bi gün Mehmet Okur yiyor diye yumurtanın beyazını yerdim,bi gün prostat olursun denilerek kabak çekirdeği yerdim. Bi gun iştahimi açsın diye bildircin yumurtasi yerdim.Benim yasimdaki cocuklar kemik sagligi icin sut icerken ben kelle paca icerdim.Tam bu işkenceye alışmaya başladim,ben de Mehmet Okur olmaya hazirim derken o kara gün geldi.Sofraya oturdum ve babamin bana zorla yedirmeye hazirlandigi kaşarlanmış mantarı üzerindeki kaşara aldanarak ağzıma attım.Çiğnemeye başladiktan sonra felç geçirmiş Ali Riza Bey gibi sandalyede oturdum kaldim.Mantarin alt kismindaki o siyah yerin agzimda oldugunu dusundukce kusasim geliyordu.Yeri geldiğinde ağzıma zorla çiğ ıspanak tıkan babam bile mantarı ağzımdan çıkarmama bir şey demedi.O günden beri ne babam beslenme programı yazısı okur,ne de ben mantar yerim.
Kore dizilerine merak sardığımız zamanlar (1 ay önce), 3 kişi Bursa'da bir kore restaurantına yemeklerini denemek için gittik. Çok heyecanlıydık. Girdiğimiz gibi burnumuza hoş olmayan kokular geldi, ama biz hala yemekte ısrarlıydık. Oturduk, kimbab siparişi verdik, beklemeye başladık. Önümüze 12 adet kimbab 3 çift chopstick geldi. Siparişlerin gelmesiyle kokunun kaynağını bulduk, yosun ve kokmuş yumurta... Parasını her türlü vereceğimiz için en azından deneyelim dedik. Arkadaşım ısırmayı denedi, yosun dişine yapıştı. Ben içindeki malzemeleri yemeye çalıştım ama çiğ yumurtanın cıvıklığından yiyemedim. Diğer arkadaşım da akıllılık edip çubuklara bile dokunmadı. Midemiz hem kokudan hem de az da olsa yediklerimizden dolayı çok bulandı. Ağzımızdaki tat değişsin diye kore çayı siparişi verdik. Bir çay ne kadar kötü olabilir ki diye düşündük. Çay geldi, en azından kötü kokmuyordu ama kavrulmuş arpa, un ve pirinçten dolayı tadı sulu helva gibiydi. Zorla bir iki yudum içip kendimizi dışarı attık. Yol boyunca Türk yemeklerine şükrettik.
karya akbıyıkoğulları +1
karya akbıyıkoğulları +1
32:55 CT'nin yaptığı espriye sadece kendisinin kudurması, ama tepki gelmeyince bozuntuya vermeden durması muazzam.
CS, ÖMCÖR, NEDEN GÜLMEDİNİZ LAN?
ps: ben izlerken çıldırdım CT, takma şu şişko rockstarları :D
Bu seriyi liseye hazırlanırken izliyordum. Şimdi üniversiteye hazırlanıyorum ve mimarlık istiyorum :) hele bi kazanayım cs'nin verdiği bütün ipuçlarını kullanacağım.
yıl 2005 falan. ortaokul zamanları. şimdiki gibi fit biri değilim o zamanlar, yemeğe düşkün tombikçe bir çocucuğum. haliyle yılın en sevdiğim zamanlarından biri ramazan ayı. O muhteşem iftar sofraları: pastırmalar, sucuklar, börekler, etler, tatlılar ve daha birsürü güzellik. Oruç tutmasan bile istediğin kadar yiyebiliyosun, muhteşem değil mi ya.
Bir iftar için amcamlarda toplanılmıştı. Bende tesadüfen dedemle babannemin arasına denk gelmişim. Tam anlamıyla bir ipek yolu, bir yemek cennetiydi. Masanın büyükleri diye her şey 5 kere önümüzden geçiyordu. Adeta cennetteydim. Uzun iftar sofrasının verdiği rahatlıkla yedimde yedim yedimde yedim. bulutların üstündeydim adeta. muhteşemdi. Peki sonra ne mi oldu. Tabiki sandalyeye sıkıştım. kalkamıyordum. herkes kalkmış beni bekliyordu. ben ise terler içindeydim, olmuyordu. Sonrasında 2 kişi beni 2 kişi de sandalyeyi tutmak suretiyle modülü ana gemiden ayırmayı başardılar. kısacası en iyi ve en rezil yemek anım aynı andadır.
ömercan bu hayatta olmak istediğim adam
Bu bölüm bana adobe programlarında belirli aralıklarla auto-save özelliği olduğunu keşfettirdi. Teşekkürler SND!
Tekrar gelse aç susuz saatlerce izlerim offf.
5-6 yıl önce Ramazan ayı Ağustos Temmuza felan denk geliyordu galiba işte ben o yaz Ankara'da teyzemlerde kalmıştım. Oruç tutuyordum ve iftar vakti gelmişti, teyzem ilk olarak portakallı bi çorba yapmış tabii açlıktan yerim heralde dedim başladım yemeye ama tadı öyle böyle kötü değil bitiremedim. Bi taraftan midem bulanıyor, bi taraftan diğer şeyleri yiyemiyordum, bi taraftan da eniştem iştahlı iştahli, şapur şupur gömüyo yemekleri. Sonra masadan kalktım, mutfağın kapısından çıkamadan kusmaya başladım galiba bi önceki gün iftarda sahurda yedigim herseyi kusmustum, tabiri caizse ortalığa sıçtım. Bu da boyle igrenc bir yemek anım
Yediğim en iyi yemeği anlatması zor ama en kötüsünü anlatabilirim. Ortaokulda özel okuldaydım. Gayet iyi yemekleri vardı. Çarşamba günleri pizza veya mantı olurdu yemekhanede. (8 yıl o okulda okudum bünye güzel yemeklere alışmış tabi)
9. Sınıfta devlet okuluna geçtim. Yemeklerin yine güzel olacağını düşünerek yemekhaneye gittim. Keşke gitmeseydim. Ter ve yağ kokan bir ortamda tepside yeşermiş pilav, sulu bir yemek ve yoğurt vardı. (Abartmıyorum cidden yeşildi) Baktım çevremdekiler yiyor yemeği bir kaşık yemeyi denedim. Hala o iğrenç tadı unutamıyorum. 5 saat derse girmiştim zaten inanılmaz açım. Yemeği bırakıp kantine gittim. Kaşarlı tost aldım. Kantinin fiyatlar zaten inanılmaz uçuk bir de yediğim tostun kaşarı erimemiş içerisinde de poşet gibi bir şey unutulmuştu. Ve bu olaylar tesadüf değil hala yemekler böyle. En son makarnanın içerisinden bulaşık teli çıkmış galiba. Okul idaresine defalarca kez söyledik bu durumu. 2 yıldır çözeceğiz diyorlar ama umursadıkları yok. BURADAN HATAY FEN LİSESİ İDARESİNE: OKUL ZATEN DAĞ BAŞINDA YEMEKHANE BERBAT, KANTİN BERBAT. BU YETMEZMİŞ GİBİ DIŞARIDAN YEMEK SÖYLEMEK VE GETİRMEK YASAK. ARTIK AÇLIKTAN ÖĞLE ARASI OKULUN YANINDAN GEÇEN KOYUNLARI YEME SEVİYESİNE GELDİK LÜTFEN BİR ÇÖZÜM BULUN.
Olum videoya çıktın sen
@@cileksepeti5471 1 saat önce 😳
@@speranzediliberta7175 4 week ago 😳😳😳
@@omerboztepe4701 3 week ago
@@cileksepeti5471 olum videoya çıktım ben
Hayatım da yediğim en güzel yemek: fırında çalışıyorum ve dışarıda gavurun amcasının oğlu gibi sıcak var ve ben oruç tutuyorum(o aralar müslümanım tabi).Arkadaşla anlaştık ''gidelim bir lokanta da adam akıllı bir yemek yiyelim''dedik.Güzel bir yere oturduk ama oruç olduğum için fazla yiyemem diyorum.Sonra ezan okundu ben 1-2 derken tam 12 tane kıymalı pide bir de iskender yedim.Arkadaşta 2 adana 3 iskender yedi.Ben pidenin arasına iskender koyuyorum, o pideyi boynuna doluyor falan, böyle kıtlıktan çıkmış gibi değilde kıtlığın sebebi gibi yiyoruz. İlk başta garson servis yapıyordu, sonra mekanın sahibi gelmeye başladı sonlara doğru, biz hürmetten sanıyorduk meğerse geçirmekten gelen bir saygı imiş.Hesap bir geldi ve biz doyduğumuzu anladık 500 lira pavyon hesabı gibi.Biz tabi ramazanın geri kalanı boyunca su ile oruç açıp pide ile karın doyurduk.Hayatımda yediğim en kötü yemek ise:NET MEHMETÇİK PİLAVI ,Asker de fix menü ne yemek olursa olsun yanında mehmetçik pilavı mutlaka oluyordu.Kuskus ve lor peyniriyle yapılan bir kabus, şafağına eklenen bir sayı daha...(bu arada askerliğimi izmir narlıderede yaptım mucks ömercan)
En iyisi okuldaki dürüm en kötüsü de o başka bişey yedirmedi namussuzlar
Yıl 2020 Ağlayarak,Gülerek izliyorum yemin ediyorum...
Selamlar pek sevgili geekler.
22'li yaşlarıma denk gelir, ki o güne dek sokakta satılan yiyeceklerden hiç yememiştim. üniversitede bir arkadaşımın teşvikiyle seyyar satıcıdan tavuk pilav yemiştim.. "vaaaooowwwww bu pilav bi harika dostum" kafasında anlamsızca mutlu olmuştum. yediğim en iyi yemek hissini veren bir yemek olduğunu söyleyebilirim.
Yıllar önce ilkokul 5. sınıftayken her öğlen yaptığımız gibi yemekhaneye çıkmıştık (özel okuldaydım) neyse işte yemekte mercimek çorbası , tavuk ve pilav vardı hiç unutmam. Bütün okul normal bir şekilde yedi 400 kişi. Akşam eve gittiğimde çok kötü şekilde zehirlenmiştim, etrafa şelale hızında kusuyordum. Sonraki gün okulun yarısı okula gidememiş herkes zehirlenmiş.Müdüre gidip "herkes yaptığınız tavuktan zehirlenmiş" dediğimde bana cevabı "herkes evde yediği birşeyden zehirlenmiştir , bizle alakası yok" olmuştu.
Barış Nazaroğlu :D
Barış Nazaroğlu yorumun ct tarafından beğenildi ve onaylanıldı haftaya programa çıkma şansı yakaladın çünkü kusmuklu bir yorumu ct asla yetim bırakmaz onu bir evlat gibi sahiplenir kakaya bular ve bağrına basar...
bunları okumak sonraki bölümden spoiler yemek olmuyor mu yahu
Lise 4'üm, yapmayı bildiğim üçlü; hazır puding, hazır olmayan popcorn ve haşlanmış yumurta. Haftalık rutinim de dersanem olmayan günler 7 tane yumurta gömüp spor salonuna gitmek. Genelde de yumurta pişerken kabuğu erken kırılırsa "kediler yesin" deyip pencereden sitenin bahçesine fırlatıyorum (yiyolar da, inip bakıyom bazen).
Yine bi gün spora gitmeden önce yumurtaları suya koydum bi tanesi kırıldı attım aşağıya. Yedim binadan çıktım bi baktım bahçeye, yumurta paramparça olmuş yanında da yatan bi kedi var, yakınına gittim hayvan bayılmış, yumurtayı 3 kattan zavallının kafasına fırlatmışım.
Bizim binada her akşam aşağı inip kedileri besleyen bi teyze var, koştum haber verdim kadına, sitenin 2 sokak ilersinde Veteriner varmış tarif etti, karton koliye koyup götürdüm kediyi. Headshot yiyince beyin sarsıntısı geçirmiş hayvan. Neyse 1 saat içinde kendine geldi veterinere 40₺ bayıldım, çıkıp siteye kadar birlikte yürüdük.
O günden beri mutfak penceresini açmadım insan gibi inip bırakıyorum cıvık yumurtaları. Kediyle de selamlaşıyoruz ara sıra ismi "Aslı"ymış teyze söyledi.
9 Haziran 2023 Cuma 06.06
Sabah 6 da izlemek iyiymiş tebrik ettim, ben 03 04’lerde izledim maks
12-13 sene önce ben daha ortaokulluyum.Bir gün babamın arkadaşı bizi güzel bir lokantaya götürmüştü.Tabi o zamanlar İskender efsanesinden de haberim yok :) Siparişleri verirken bana İskender yermisin dediler bende gaza gelip hep yediğim şey yerim tabi dedim çocukluk işte.Bir buçuk iskender geldi önüme içimde havai fişekler patlıyor bildiğin koca bir tabak dolusu döner :) Yediğim en güzel yemekti.Başladım yavaş yavaş yemeye bi ara baktım babamın arkadaşı bana bakıp gülüyor babamda farketti ve yusuf hepsi et değil altında ekmek de var onları da ye dedi gülümsedi.Tabi bende o an bi mahçubiyet bi hayal kırıklığı ve yediğim en güzel yemek birden en kötü yemek olmuştu.Bende kendime yediremeyip baba ben ekmeklerini sevmem ki al hepsini sen ye demiştim.Bu güzel kıvırmanın ardından babamın arkadaşı bana az bişey daha sade döner istemişti.Yemek tekrardan en güzel yemek olmuştu benim için :) Kısacası bazen de yemeği iyi veya kötü yapan lezzetinden çok o anki psikolojiymiş :)
NOT: Eve gidene kadar yediğim dönerin etkisiyle yolda yürüyen dönerler görüyordum dönerden apartmanlar dönerden dönmeyen tekerlekler falan :)
10:08 hiperküp nasıl bi şey hocam
sene 2004 2005, yaz dönemi... O zamanlar Mardin'de yaşıyoruz, ilkokul yıllarımdayım. Her ne kadar annemin ve babamın memleketleri güneydoğuda olmasa da orda doğup 11-12 sene orda yaşamanın verdiği etki ile acayip bir kebap sevdası var bende. Bir gün babam beni aradı ve bir kebapcı bulduğunu söyledi. benim gözler açıldı tabii. anne baba işte ben evde takılıyorum boş boş. ardından annemi de aradık, babamın dediği yere gittik. söylediği yer Eski Mardin'de eski sehir garajının olduğu yerde köhne, yıkık dökük bir alanda adı "Garajlar Kebap" olan bir yerdi. her annede olduğu gibi benim annemde de burası pis, illa mideyi mi bozalım, enfeksiyon kapıcaz şeklinde, hem anne içgüdülerini hem de doktor içgüdülerini konusturuyordu. neyse bir şekilde ikna oldu ve girdik iceri. icerisi 40 metrekare bi alandı ve uçurumun hemen yanındaydı. adrenalin tutkunlarını ve manzara sevdalılarını mest edecek bir yerdi. tabii bir o kadar da pisti. annem hala daha söyleniyor babam da siparişi veriyordu. biraz bekledikten sonra demir küçük tabaklarda hicbir süsleme amaçlı konmuş yeşillik olmadan sadece tırnak pide ve bol yağlı bir adana duruyordu. hemen gömüldük biz babamla. etrafıma bakmıyordum sadece yiyordum. hani zamanında divamız Bülent Ersoy'un dediği gibi "kebap yedin mi bileğinden yağı akacak". aynen böyle yiyordum. bi ara kafami kaldırdım ve babama baktım. babamin kebabi yarim duruyordu ve bu beni ziyadesiyle işkillendirmişti. şaşkın şaşkın anneme bakıyordu. ben de baktım ve ne göreyim... ben daha sonuna yeni gelmişken, ortama o kadar laf eden anam, kebabını bitirmiş, ikinciyi isteme duruşuna geçmiş, bir yandan da bitiremezsem siz yardım edersiniz diyordu. düşünün o muhteşemliği, o lezzeti. bu zamana kadar "dışarda" yediğim en iyi yemek budur. zira genel anlamda anne yemeginden iyisi de yoktur.
kötü yemek anısına gelince, hastane yemeklerinin şanını duymayan yoktur. etli bezelye diyip içinde etin olmadığı, fırın kebabı diyip, fırın kebabi dışında her şeye benzeyen birşeyin oldugu, üç gün içinde elde kalan malzemelerden yapılan karma çorbalar falan. ama ben size bunları değil, başka birşeyi anlatıcam. yıllardan bu yıl. sabahın saat 8.30'undaki hasta vizitine Maslak Hastanesine yetişebilmek için Halkalı'dan (Küçükcekmece'de kendisi. bilmeyenler için) 6.45te yola çıkmıştık. (evet abi üniversitemizin 2 tane eğitim araştırma hastanesi olduğundan, ikisine de gitmemiz gerekiyor. biri Halkalı'da diğeri Maslak'ta) 4 arkadaş bir arabada, erkenden gidip bi kahvaltı yapar, öyle çıkarız hocanın yanına demiştik. Her şey plana uygun ilerliyordu. tam zamanında gelmiş, omletlerimizi söylemiş, hazır olmasını bekliyorduk. neyse aradan bi 15 20dk geçti. bizim omletlerden ses seda yok. gidip söyledik, ama her gün orada gördüğümüz, artık neyi nasıl sevdiğimizi bilen şef değişmişti. kısa bir süre sonra geldi omletler. ben görüntüden mest olmuştum. omletin sarılığının sucuk ile eşsiz ahenki... neyse yemeye başladım. sucuk diye yediğim hiçbir sey sucuk tadı vermiyordu. omletin farklı farklı bölgelerinden denemeler yaptım ve toplam 8 denemenin sadece 3ü sucuk çıktı. yeni şef sırf omletin icine sucuğa benziyor diye kuru domates koymuştu. beynimden vurulmuştum. yetmezmis gibi, omletin içinden, o çakma sucuk tabakasının altından, tamı tamına 32 parça çiğ yeşil biber ayıklamıştım. (evet abi o sinirle her ayırdığım biber parçasını saydım). biberler bittikten sonra fark ettim ki, tabakta biberlerin olduğu bölge omletin oldugu bölgeden daha büyük. resmen omletin içine biber değil de, biberin icine omlet koymuş gibiydi. özetle bir cacık yiyemedim aç aç, hoca peşinde hastaları dolandım. öğle yemeğinde de değişik, sebzeli çorba, fırında brokoli falan vardı... herhalde o gün bayaa kilo vermişimdir. bu da böyle bir kötü yemek anımdır.
Tartışmasız en iyi yediğim yemek tabii ki de anne yemeğidir. Bunu üniversite için evden ayrıldığım zaman öğrendim, bir zamanlar burun kıvırdığım o yemekleri şimdi çoook özlüyorum. (canım anam) En kötü yediğim yemekte her öğrencinin (özellikle yurtta kalanların) denemesinin farz olduğu şu hazır iğrenç noodle makarnalardır. Abi iğrenç ya.
Bu serinin podcasti çıkmalı sjsjsjsj Seviliyorsunuz
anket doldururken bağımlılığın var mı sorusuna SEN NE DİYON YAZMIŞ adamım ben geldi yine o güzel gün salı :D bide geekyapar uygulaması çıkmıyomu ya bi uygulama çıkartın hem site hem muhit için
ben bir ANİMEciyim ama filler izlemiyorum kalite takılıyorum mutluyum huzurluyum
Yanlış hatırlamıyorsam 2012 yılı. 2 kuzenimin bir hafta arayla düğünü var. Biz de ailecek uzun kalacağımız için Ordu'ya taşındık desem yeridir. Neyse düğünler için tabi yemekler pişiyor, tatlılar yapılıyor. Düğünden bir gün önce evlenecek kuzenim, eşi, arkadaşları ve diğer kuzenler olarak bir meyhaneye gibi bir yere eğlenmeye gittik, ardından Perşembe iskelesine gittik, biralarımızı içip denizi izliyoruz. Ardından eve döndük haliyle. Ama karnımız acayip aç! Ne yesek ne yesek diye dolanıyoruz, ulaşılabilmesi muhtemel 2 şey var birincisi keşkek, ikincisi ballı burma tatlısı. Tatlıyı da sevdik bari ona gidelim diye karar verdik evin içinde, insanlar yer yataklarında uyurken üstlerinden atlaya atlaya tatlıyı arıyoruz, ama YOK! Teyzem saklamış yemeyelim diye. Neyse damat olacak olan kuzen sanki uyuşturucu satar gibi "gel gel ben ne istediğinizi biliyorum" dedi, bizi balkona tatlıya götürdü. O tatlının tadı hala damağımda. Ballı şurubu, ağızda yayılması. Ben hayatımda böyle güzel başka bir lezzet tatmadım! Uzun bir süre Ordu'ya gidemedim, staj ve işten dolayı. Geçenlerde teyzem bir tepsi tatlı yolladı, tekrar ve tekrar orgazm ola ola yedim.
Yaşadığım en kötü yemek deneyimi ise; ben şu an üniversite öğrencisiyim, apranti olarak(rehber yardımcılığı ve muavin karışımı bir şey) çalışıyorum. Sabahın 5'inde tur arabası kalkmış işte 7 buçukta da otobüsteki çocuklara sandviç vereceğim. Bir markanın her benzin istasyonunda bulabileceğiniz sandviçlerinden. 7 buçuk olmasını bekliyorum, bir de acemiyim o zamanlar "Her şey kitabına göre işlemeli"(okursanız, tonlama istiyorum buraya) kafasındayım. Dağıttım sandviçleri, en son çayımı koydum kendime aldım. Saatlerdir aç olduğum için "Kötü olsa bile gömerim" diye düşünüyorum. Aldığım ısırıkla çöp kutusuna tükürmem bir oldu! Ayak kokuyor lan sandviç! Öyle iğrenç bir tat yok! Aklıma geldikçe midem ağzıma geliyor. Daha önce de yemiştim onlardan ama buna baharat mı ne katmışlar iğrenç bir şey olmuş... Öyle yani sonu havada kaldı ama...
Allaaahhh ben bu bölümü unutmuşum, oje sürerken yakalandım. Size de selam olsun.
Benim için en iyisiyle en kötüsü birbirinin içinde. Yaklaşık 4-5 sene önce üniversitenin en çılgın, en haşin dönemlerinde Makedonyada öğrenimine devam eden bir arkadaşımız ben ve arkadaşım uğuru yanına çağırdı. Oğlum ortam acaip, bayılacaksınız diyerek gazladı bizi. Biz de bir kaç eşya, öte beri ile yola çıktık. Sağolsun bizi çok güzel karşıladı, ağırladı evinde. Velhasılkelam dönmemize 2-3 gün kala bizim fevzi(makedonyadaki arkadaş) "abi ava gidebiliriz bak çok eğleniriz" diyerek kandırdı bizi. Kendisi burda da avlanıyordu biz de fevziye güveniyoruz tabi. Tası tarağı topladık sabaha karşı çıktık bi kampa doğru yola. Kurulma etme aşamasından sonra girdik bi ormanın içine. Plan şu; geldiğimiz bölgede bol bol tavşan ve kuş var. Yani en azından 1-2 tane vurup dönüp pişireceğiz yiyip gideceğiz. Abi saat oldu akşam 8. Acımızdan ölüyoruz can vericez. Arkadaş o kadar ısrarcı ki, yıllardır anlattığı avcılık hikayeleri boşa çıkacak, gözümüzden düşecek korkusuyla durmuyor. Lan oğlum yeter bittik biz sal bizi dönelim diyoruz yok. Uğurla ben zaten toplamda 300 kilo adamlarız, hayatımızın tamamında saat bazında bu kadar aç kalmamışız. Uğur oturdu yere " aga benim çantada yiyecek bişeyler var ama.." dedi. Adeta bir çita çevikliğinde çantasının üzerine atladım. " Annem gelirken koymuştu çantaya" dedi devamında. 5 GÜN ÖNCE YANİ. 5 gündür çantasının içinde tavuklu falan bi sandviç var. Dayanamadık, yedik. Hayatımda yediğim en güzel soğuk sandviçti. Tabi geri kalan 1 hafta boyunca öğrenci evinde işemeli sıçmalı ayinler onu en pisi de yapıyor sanırım.
Güzel günlerdi izledikçe gülüyordum
Benim en iyi ve en kötü deneyimim aynı yemekte yaşandı. Sıcak bir yaz günüydü. Babam, işten dönerken bana hayatımda gördüğüm en büyük dürümü almıştı. Abartmıyorum en az 3 dürüm boyundaydı. Ben de o zamanlar biraz kiloluydum. Haliyle gömdüm bütün dürümü. Hayallerim gerçek olmuştu. Dürümün verdiği hazzı daha önce hiçbir yemekte almamıştım. 1 saat kadar sonra midemde hareketlenmeler başladı. Midem bulanıyordu, kusma ihtiyacı hissettim. Hemen tuvalete koştum ve deliler gibi kustum. Tam rahatladım dedim, arkasından bidaha ve bidaha kustum. En son çıkaracak birşey kalmayana kadar devam etti bu. Sonra hastaneye gittik. Dürümden zehirlenmişim. O gün bu gündür fazla yemekten kaçınıyorum. Fazla kilolarımı verdim. Mutluyum!!!
2021 yıllık SND izleme dönemindeyim 2324123232. seriyi bitirişim
4 yaşındaydım hala hatırlarım o tadı. O zamanlar kiracıyız işte , bi iki tane de arkadaşım var çevreden ,birisi de evin sahibinin torunu. Biz o zamanlar deli gibi misket oynuyoruz saatlerce. Bir süre sonra arkadaşın babaannesi çağırdı. Bize sandviç hazırlamış.Ekmeğin içindekilerde Peynir ve Taze Soğan. Bende o zamanlar (şuanda öyleyim) biraz yemeğe düşkünüm aldığım gibi saldırdım ekmek arasına.İlk ısırığımı aldıktan sonraki hissettiğim duyguyu hala hatırlarım.Aman allahım o nasıl bir lezzet.Bakın! annem baya iyi yemek yapar(şuanda kilolu olmamın en büyük etkisi o) zeytin yağlı sarmalar mı dersiniz börekler mi dersiniz kurabiyeler kekler mi dersiniz, yok, hiç biri o peynirli ve taze soğanlı ekmek arasının yerini tutmadı.Yediğim en lezzetli şey idi.
Yediğim en kötü yemek pek aklıma gelmedi yaa ama bir şey söylemem gerekirse sanırım lise yıllarımda kadıköyden yediğim o iğrenç zurna dönerlerdi :(
"Sen Ne Diyon?"
Legendary Item
+9 Kahkaha Atma,
+9 Moral yükseltme ,
%50 extra geek bilgisi bulma,
%10 Kaka espirisi bulma.
3. ya da 4. sınıftaydım. İlkokuldaki en yakın arkadaşımın Sedef Adası'nda bir yazlığı vardı. Onun annesi ve benim annem, bir de birkaç anne daha best kanki grubuydu o zamanlar. Havalar yeni yeni ısınmaya başladığında bir plan yaptılar gidip 1 hafta orda kalalım diye. Gittik biz bu adaya; ev çok güzel, deniz çok güzel, ortam falan şahane. İlk 1-2 gün olaysız geçti. Sonra bütün çocuklar denize girmek istedi, benim çok karnım ağrıdığı için annem izin vermemişti ben de evde kaldım. Akşama doğru hepsi geldiler. O zamanlar 7 yaşında olan Zeynep diye bir kızla benim en yakın arkadaşım dediğim ve ben oturup bir şeyler konuşmaya başladık. Bu sırada Zeynep'in abisi de karnının ağrıdığından şikayet ediyordu. O zamanların popüler şarkısı Atiye ve Teoman'ın Kal diye bir şarkısıydı. Zeynep bu şarkıyı söylerken; "Kal, kaal, kal, kaağğğolfkdlanlkkkkkkkkk" diye arkadaşım ve benim üstümüze kustu. Gülsek mi ağlasak mı derken üst kattan inen bir anne, Zeynep'in abisi Enes'in ishal olduğunun haberini saldı. Gecenin ilerleyen saatlerinde 3 kişilik hasta grubumuza katılım arttı. 4 yaşındaki kardeşim de kusmaya başlamıştı. O gece çok zorlu bir geceydi fakat her gece gibi, o gece de güneş doğdu. Malesef sabahı daha beterdi. 20 kişilik gidilen tatilde bu sabah hasta sayısı daha da artmıştı. Kusan kusana, ishal olan ishal olanaydı. Anneler bir yandan çocuklarının kusmuklarını temizliyor, bir yandan gidip kendileri kusuyorlardı. Ben, best kankim ve bir kankim daha hasta bir şekilde yatakta yatıyorduk ve kendisini azıcık daha iyi hisseden koca yürekli Enes bize bardak bardak su getirip bu bardaklara bildiği duaları okuyordu, biz bu suları içip daha fena kusuyorduk. Bu bütün olayda beni derinden etkileyen 2 an var. Birincisi 10 yaşındaki bir başka erkek çocuğunun misafir yatak odasının bembeyaz yatak örtüsünün her tarafını ishal kakasıyla kaplamasıdır. İkincisiyse 4-5 çocuk büyük L koltukta uzanırken birimizin annesinin elinde çöp poşetleriyle bizim aramızda mekik dokuyuşudur. Sırayla önce birimiz kusuyorduk, sonra birimiz. Evde herkes kusuyor, kusuyor, kusuyordu. Ve o tatilde kusmayan sadece 1 kişi vardı. Sebebi bilinmez, o abla 1 kere bile kusmadı. Malesef 1 hafta dayanamadık ve erken dönmeye karar verdik. Döneceğimiz gün, bu yazlığın sahibi dediğim arkadaşımın anneannesiyle konuşunca öğrendik ki, meğer bizim içtiğimiz su damacanalarını nerden getiriyorlarsa, bu suların son kullanma tarihinin üstünden 6 ay geçmiş. Şifa olsun diye içtiğimiz sular meğer bizi zehirliyormuş.
BİR DE, kusmadı dediğim abla adadan dönerken deniz tuttuğu için kusmuştu. Hepimiz kutlamıştık.
2020'de bilmemkaçıncı turdayım.. özlendin sen ne diyon
Bu iyimi kötümü bilemem,bi ara evde yalnızdım annemlerin eve gelmesine 1 milyar yıl filan var.Bende ''ulan çoktan beri pizza yemedim bi alıyım da yiyim'' dedim kendi kendime.Pizzacı bayağı uzak bende dolmuşla gittim,pizzacıya adım attım ve en bol en büyük pizzayı seçtim üstüne 2.5 L'lik kola.Elimde kalkan kadar büyük bir paketle eve gidiyorum,dolmuştaki herkes bana bakıyo vs. .Sonunda eve geldim açtım bi tane film şimdi hatırlamıyorum.Pizzayı yedikçe kola içiyorum bunu yapınca beynim zayıflıyor sonunda aile boy pizzayı ve 2.5 litrelik kolayı bitirdim ama kendimi tuvallette kusarken buldum ve daha kötüsü o uyuşuklukla kendimi duşun altında uyur şekilde buldum aslında bende bulmadım annem buldu (üstümde kıyafetlerim vardı ve duştan su geliyordu) saat 8'di ben pizzayı almaya gittiğimde 2'ydi bir günüm heba oldu ama pizzada bayağı güzeldi
düşününce küçük bütçeli bir hangover
Slm panda ben Ben....
Kapkaranlık bir gecede ancak yıldızların bizi aydınlattığı, ormanın derinliklerinin içersindeydim (ormanda belediye ışıklandırmaları beklemeyin)Yıllar önce tam doctor who bölümünden alınma bir olay olmuştu.O olay zamanda bir çeşit oynamaydı ve gerçeklik tamamen değişmiş idi.İnsanlığın enerji yoksunu ve bitkin olduğunu biliriz.Bunun sebebi besin eksikliğinden başka birşey değildir.Her şeyin başında gıda, besin vardır.İşte bu dönemde besin, gıda ve su gerçeklikten silinmiş ve eskileri hatırlayan insan denen varlıkların açlıktan gebereceğini bilip gıda arayışı içindeydiler.Herkes ormanın içine yerleşmiş idi bunun sebebi ise çok basit:Çünkü pizza veya başka yemekleri unutun herşey silinmiş ve tek çare ancak ormanda yiyecek bişeyler bulursun ve bazen senin sağlığın için kokusu bile yeter ormanın.Ben de hayvan avlayacaktım sıradan bir gecede.Eve ise içecek olarak hayvan kanı, yemek olarak hayvanın ta kendisi vardı planımda.
YIL 2501 ve zaman kaymasının nedenini bilmiyoruz ama eskileri hatırlayan sayılı kişilerdeniz.
Tüm ailem için yapacaktım bu hayvan avını ve ormanın daha da derinliklerine inmezsem hayvan bulamayacaktım.Yemyeşil bi alandı.Bunu hissedebiliyordum lakin göremiyordum çünkü hava kapkaranlık idi.Hayvanlar yeni yeni yuvalarından dışarı çıkmış gece seyahati yapıyorlardı.Çalılıkların arkasından bir ses duydum.Bir kıpırtı idi.Korkmuştum ve uzun ve geçmişi köklü olan (öyle gözüküyor)ağacın arkasına saklandım.Tüfeğime güveniyordum.Ama güvenmem çok kısa sürdü.Tüfeğin şarjörü bakıyım dedim ne olur ne olmaz diye ve tahmin edilen üzere boştu ve hay şıçayım böyle işe dedim.Bu tüfeği babam vermişti.Ama o atmosferin o anında herhalde dalgınlığına gelmiştir de bana şarjörü boş olan tüfeği vermiştir dedim ama babam herşeyi hesaplamıştı.Bu sırada hayvan benim ağacın arkasında olduğumu anlamamış bir vaziyette çalılığın arkasından çıkmıştı.Akciğerlerinin sesini duyuyordum.İri bir hayvan olduğu belliydi.Kalın ayakları ile benim arkasında olduğum ağaca yaklaştı.Gittikçe yaklaştığını ve ayaklarını hissediyordum.Ama tam o anda ortalığı sessizlik hakim oldu ve ağacın arkasından hayvana bir bakıyım dedim.Kafamı ona çevirdiğimde arkasını dünmüş Sıçıyordu.Hatta kabızlığın sonunda çıkan o büyük boklardan.Hayvan ayıydı.İşte o anda osurdum.Hay böyle işin içine sokayım dedim.Ayı kakasını yaparken benim osuruğumu duymamazlıktan geldi.Duymamazlıktan geldiğini hissettim.İşi bitince(o büyük boku) oracıktan uzaklaşdı.Bende sessizce oradan uzaklaşdım.Eve bir hayvan avlamamanın üzüntüsüyle dönüyordum.Aç bırakmıştım kendimi ve ailemi.Açlıktan ölme tehlikesiyle mücadele etmek zorunda bırakmıştım kendimi ve ailemi.Eve uzaktan görme mesafesindeydim.Işıkları yanıyordu evin lakin ben karartacaktım onların yüzünü kesin....DEVAM EDECEK......
Öncelikle şunu belirtmesem olmaz.UYARI:Bu metin üstteki metinin devamıdır.Beyniniz yanmasın sakın.
Uzaklardan evimi gözlüyordum.Bu saniyeler sürdü.Aklımda düşündüğüm sadece 2 şey vardı.Biri eve gidip şereflice herşeyi açıklamak.İkincisi ise buralardan kaçıp kendimi ormanda değilde dünyanın farklı gizli alanlarına atmak.Böylece bol besin zenginliğini bulmak.Ama aklım ilkine daha yatkındı çünkü bu AYIyı avlamama hatası benim olmayacaktı bana boş şarjörlü tüfek veren babamın hatası olacaktı.Eve bunu düşünerek gittim ve iyi niyetliydim.Ancak babam bu iyi niyetimi süistimal etmiş idi.Eve girdiğimde kapıyı annem açtı.3 kız ablam meraklılıkta nirvanaya ulaştıklarından diye düşünüyorum hemen bana "hani nerede yemekk?"dediler aynı anda..Annem de nazikçe "yoksa yok mu hayvan?"dedi.Bunu sorması gerçekten SAÇMA SAPANDI.Yanımda hiçbir şey olmadığını görerek bu soruyu sordu.Ben de acıların çocuğunun ses tonlamasıyla "malesef"deyip geçirdim.Onlar beni affedecekdi, affetmeyecek olan büyük ayaklarının sesleriyle yavaş adımlarla yanıma doğru gelen babamdı.Bana yaklaştı.Annem ve 3 kız ablalarım suspus kalmışlardı yan yana.Babam Ego the Living Planet idi.Bunu yanıma gelirken bi an aklımdan geçirmiştim ama sonra çatık kaşlarını görünce aklıma SAÇMA SAPAN şeyler gelmiyordu.Ciddiyet geliyordu.Babam "Ulann ben sana demedim mi avlayamassan aç kalıcaz diye eşşek oğlu eşşek"dedi babam.Kulağımın zarını(okey zarı değil) patlatmayı başarmış idi bu da ayrı bir tebrik konusudur.Babama hazır bir cevap verdim ve bu da onun hoşuna gitmedi tabii."Ona şarjör boştu ve hayvan sıçıyordu" dedim.O da cebinden çıkardığı pistol silahı ile göz açıp kapatana dek 4 kurşun sıkmış idi.Anneme ve 3 kız ablama...Bunu neden yapıyorsun diye sordum.Annemin ve ablalarımın kafasından çıkan kanlar görmek beni anında ağlatmıştı.Yaşlı gözlerle sormuştum bu soruyu.O da sesini maksimuna çıkartarak LAN SUS!!!!HEMEN ODANA GİT YATT SIKARIM BUNU SANA YOKSA dedi.Beni pistolu kafama dayayarak yatmamı sağladı ve odamın kapısını kilitledi ama anahtar onda kalmışdı.Ağlıyordum hüngür hüngür.Zırlıyordum.Bağırıyordum.Karşılıklı olarak babam da bağırıyordu KAPA ÇENENİ diye.Uyumak ve rüyalardan çıkmamak istiyordum.......Uyudum.Derin bir uykuydu.Gözümün içine güneş gelmişti ve ormanın kokusundan saatin 06:00 olduğunu tahmin ettim.Yaprakların arasında uyanmıştım çünkü.Sola sağa baktım ve evimizi göremedim..Arkama baktım yine göremedim ama bir şey gördüm.Babamı ve önünde yemiş bir vaziyette duran 4 aile bireyimi:Annem ve 3 ablam.Ağızı,yüzü kanlar içindeydi ve çıplaktı.Görünüşe bakılırsa evi yemişti.......ve ailemi..........Yamyam değildi ULTRA,MEGA VE BU GİBİ ENNN BÜYÜK TABİRLİ YAMYAMDI benim babam.Zombi sesiyle BEN THOMAS VE BEN AÇIM BEN THOMAS VE BEN AÇIM BEN THOMAS VE BEN AÇIM diyordu sürekli.Evimizin camları hariç her şeyini yemiş idi.Annemin ve 3 ablamın amını ısırır iken gördüm yanına yaklaşamadım ve kaçamadım.Çünkü o beni zombi sesiyle tehdit ediyordu.Nefesimi tuttum ve kılımı oynatmadım.15 dakika boyunca 4 kız cinsine ait biri seviştiği 3ü karısının doğurduğu bireyi yiyişini izledim.Piskolojim tamamen boka sardı.Evi nasıl yediğini iyiki görmemişim dedim içimden.Sıra bana da geleceğini biliyordum.Yemiş idi herkesi ve bana BEN THOMAS VE BEN AÇIM BEN THOMAS VE BEN AÇIM diye diye üstüme doğru geliyordu .Yattım ve bayıldım.Üstüme doğru atladı ve iç organlarım sızladı.Bunu baygınken hissettim.O üstte ben altta idim ve bütün kanı bana bulaştırmıştı.Boktan farkı olmayan dişleri bulunan ağzını açtı benim boğazımı ısıracaktı lakin arkadan bir ses duyuldu.Bu ses açlıktan yamyama dönüşen babamın bile durmasını sağladı.Bu ses bir kükremeydi ve bu sesin sahibi ağızında babamın bilerek boş doldurduğu şarjörü ve babamın elindeki tek şarjörlü silah olan pistolu ağızında tutan AYI İDİ.Ayı 2 silahı da yedi.Nasıl ağızına geçtiği bilinmez ama günü kurtaracağı belliydi.......
Devam edecekkkkkkk
FINAL PART
Babam açgözlü ve gerçek anlamda aç bir adamdı sırf kendisini doyurmak için beni başarızılığa uğratmış (boş şarjörlü tüfek)evimizi ve ailemi yemişti.Bununla kalmayıp beni de yiyecekti ki arkadan ayının sesi duyuldu hatta ayı, boş şarjörlü tüfek ile babamın pistolunu yemişti artık bu kapışma çok adil olacaktı.Herkes sıçmış ve rahatlamış vaziyetteydi.Bu kadar özetleme yeter şimdi hikayeme geçelim.
Babam zombi sesiyle BEN THOMAS, BEN AÇIM VE BU AYI KİM?BEN THOMAS, BEN AÇIM VE BU AYI KİM? diye 2 kez tekrarladı üstümden kalktı ve ayıya doğru koşa koşa gitti.Beni tatlı yemek yerine (mesela baklava)yemesi için hiçbir şeyin ona engel olmaması gerekiyordu.Ayı da ona doğru koştu.Ama bu sefer ayı onun üstündeydi o sırada bnde ayağa kalktım ve yavaş yavaş yürüyordum lakin.O sırada babam üzerinde olduğu ayıyı üstünden atmaya çalışırken onun ayağını ısırdı ayı da anırdı..Böylece ayı birkaç adım geriye gitti.Ben de o sırada ayaktaydım ve yerde olan babama yumruğu geçirdim.Tek kan akmayan bölgesi olan burnundan kan çıkartacak derecede sert vurdum.Sonra birdaha vurdum.Biraz daha yavaş bir şekilde birdaha vurdum.Sersemleşmiş olan babamın yanına Ayı da geldi.Ve onu ısırdı ayı.Hatta burnundan.Isırmasıyla birlikte geriye doğru çekti ve burnu koptu....Sevinmiştim.Hem de çok.Çünkü o benim azılı düşmanımdı babam değil.Burnunu kopartış şekli gibi, ayı kocaman ağızı ile babamın kafasını bir lolipop ısırısmış gibi ısırdı ve koparttı.Başsız babam gebermişti.Hesap vaktine kadar kabirde azap çekecekti belki de.Ama bunu hakediyordu.Sonra ayı ile göz göze geldik.1-5 saniye göz göze geldikten sonra bu sefer o osurdu.Benimde bu sefer kakam gelmişti ve evimizi babam yediğinden tualet de onun midesindeydi.Pantolonumu ve donumu çıkarttım ayının gözleri önünde sıçtım.Sıçarken ayının 25 saniyelik osuruşuna güldüm.Sonrasını anlatmam biraz sıkıntı olabilir çünkü sarhoş gibi davranıp ayının gözleri önünde ............................................. Anladınız siz.Sonra donumu ve pantolonumu çektim yukarıya.Ayı bi 25 saniyelik osuruşunu daha dinlettirdi.Günlük 50 saniye osuruyordu.Rahatlamıştık ikimizde.Bizde adeta örf ve adet haline gelmişti osurmak ve sıçmak.Günler sonra bende bir maymuna dönüşmüştüm.Ormanın içindeki insan maymuna......Ayı ile birlikte ormanı inleten maymuna.........(tabi evimiz yuvamız yok ne yapalım??????)
En iyi yemek : Nenemin yaptigi zeytinyagli yaprak sarmasi.
En kotu yemek : Teyzemin yaptigi zeytinyagli yaprak sarmasi.
Nene bunu beğendi jkhgjşdagşahfg
Neneden paralar yatmış
Teyzeni karşına aldın
8 9 yaşinda felanım annem bana "gel yavrum seni bir yere götürecem " demişti benimde yarın ödevim olmasına rağmen 1 2 saat gezeriz sonra döneriz felan deyip tabi anne felan dedim. Daha önce gitmediğim bir mahalleye girip bir apartman girdik bende "Anne hasta birini mi ziyaret edicez" dedim.Annem birşey demedi .Bir dairenin önüne geldik zili çaldık ve içeri girdik.Bir yere geçip oturdum ama bir terslik vardı içerideki herkes kadındı ve arada müzik açıp göbek atıyolardı.Meğer kadınlar arasında bir kına gecesiymiş ve annem evde tek kalmamam için beni de getirmiş .Neyse bir tabak aldım birkaç şey alıp kendimi bir odaya attım.Televizyonu açıp cennet mahallesinin yeni bölümünü açtım .Poğaça ,börek sarma felan derken ben tabaktaki her şeyi gömüyorum .En son, o zamanlar en sevdiğim yemek olan kısıra geldi sıra .Bir kaşık alıp ağzıma götürdüm . O an aklımdan bir cümle geçti" ALLAH BU KISIRI YAPANIN BELASINI VERSİN " tadı ciddi ciddi BOK gibiydi. Acilen bu tadı beynimden atmalı ve bunun bir rüya olduğuna inandırmak zorundaydım yanda duran saksıyı aldım içini biraz kazdım ve tabaktaki kısırı atıp geri kapattım.Tuvalete gidip dilimi yıkamaya başladım.En sonunda saatler geçmişti ve bu boktan kına bitmişti .Otobüse bindik ve evimize gitmeye başlamıştık o anda minibüs bir araca çarptı ve ben kafamı vurdum. Sonra saatlerce hastanede durduk . Herkes çocukluğunda Fredy, Chucky gibi karakterlerden korkardı benim o günden sonra en büyük korkum göbek atan teyzeler oldu. O zamandan sonra ne annemle bir yere gittim ne de kısır yedim .Bu bende bir travma etkisi oluşturdu [şuan elinizde son model telefonunuzla bu yorumu okurken haa siktir lann dediğinizi duyar gibiyim ama ne yazık ki böyle bir şey yaşandı ]
Ne kadar yemek sayılır bilmiyorum , 7.sınıftayım muhteşem bir fen dersinde harika muazzam okul laboratuvarında süper kültürlü bir o kadar iyi niyetli fen öğretmenimizle ders işliyoruz. Konu nereden nasıl oraya geldi bilmiyorum bir anda kadın üniversitede sidik içtiğinden ve kendi sidiğini içmeden mezun olamadıklarını anlattı. Çocuk aklı sorduk tadı nasıl falan diye ama suratımızı falan ekşitiyoruz anlam veremiyoruz bir yandan da kadına sidiğini içebildiği için superman gibi davranıyoruz bir ohalamalar bir çıldırmalar. Gaza geldi herhalde birkaç ders sonra sidik kavanozuyla geldi , kimin sidiği , bütün sınıfa yetecek kadar kim işedi o kavanoz ne şekilde doldu bilmiyorum. Oturdu koltuğa gazladı bizi , fen öğrenmek, anlamak için sidik içmemiz gerektiğine manipüle ede ede inandırdı. Bizde saf salak içtik , tadı son derece tuzluydu onun dışında baya suya benziyordu açıkçası vücudumuzdan atmamiz gereken şeyi geri niye aldık seneler geçti hala anlamam , gariptir bütün sınıf kavonozun dibini gördük, 1hafta sonra birkaç öğrencinin velisi gelip olay çıkardı. Fen öğretmenini bizim sınıftan almışlardı. Neyse bu da böyle bir cişten anımdır.
Baya şeye benziyor ya, yurdum insanının zeytinin yağını çıkarıp zeytinin üstüne geri dökmesine tuhaftır..
bu ne abi gece gece moralim bozuldu. böyle bir şey olabilir mi ya. :(
Benim senin kadar moralim bozulmamıştı ya sanırım günlük yaşantıma devam edip okula gelip gittim , neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum ama ailemde dahil olmak üzere kimseye anlatmamıştım herhalde konuşmayınca bu konu hakkında zihnimin derinliklerinde kayboldu. Ama hala o kaşar fenciyi hatırlıyorum siyah küt saçlı, gözlüklü, şişman ve 50lerinde uzun boylu bir kadındı
Ezgi Böö Ctnin alacağı bir başka yorum. TEBRİKLER YORUMUNUZ CT TARAFINDAN ALINAN YORUMLARA EKLENDİ SİDİK VE KAKA FETİŞİ ONU CEZBETTİ bu arada bağımlılık yapan ilker geekyapar ekibi, ct abinin kaka fetişi hikayelerini ne zaman anlatacaksınız
@Cherry Bom senin de profil fotoğrafındaki cs beni cezbetti lol
YIL 2020.
Sanırım Sen Ne Diyon serisini karantina süresince bitiricem.
6 veya 7 yaşındayım klasik her ailede olduğu gibi benimde Almanya da oturan dayım vardı. Neyse işte anneannemlerdeyiz onlar geldi diye yemekler mükemmel, o zamanda mutfağa gidip bir şeyler aşırmak çok hoşuma gidiyordu. Gittim bir tepsi pasta gibi olan ama top şeklinde olan şeyleri bitirdim çok güzellerdi ömrümde bir daha yiyemedim üstüne de bir ton azar işittim, ama olsun deydi.
En kötüsü de ben ilkokul üç veya dörtteyim yatılı kalıyordum ve yemekleri sıraya girip bölmeli tabaklarda alıyorduk (isimlerini bilmiyorum metal dandik bir şeydi) kalanını da çöpe atıyorduk bizim çok dar bir hocamız vardı kadın yemekleri dökmemize çok kızardı şeytanlar yer günah derdi bir gün yemeği bitiremediğim için çöpe dökecektim tulumba tatlısı cacık pilav birde fasulye vardı ben tam döküyordum bütün her şey tatlının üstüne kadar aktı ve bana 'sakın dökme onu yiyeceksin günah şeytanımı doyurmak istiyorsun' dedi ve cacığa fasulyeye bulanmış tatlıları yiyene kadarda başımda bekledi hatırladıkça midem ağrır.
Tostçu Erolun ilk videolarını biliyorsunuzdur. Daha o zamanlar Tostçu Erol bile değil Mehmet diye kanalı vardı, çok gaza gelip yapmak istemiştim ve kolları sıvadım. Fakat o da ne evde sadece lavaş var. Her şey hazır ben de sağlık olsun diyip bastım lavaşı ama yapışmadı lavaşa yok. Ben de 6 kat lavaşın arasına sardım o iğrenç sucuk ve yumurta bulamaçını. Dilim dilim kestim yemeğe başladım. Ağzımın tadına pişmemiş yumurta, erimemiş kaşar peyniri ve çiğ sucuğun taneleri geliyor. Midem 2.dilimden sonra(12 dilim falan vardı bir kangal sucuk boşa gitmişti içim acır) bana sinyaller göndermeye başladı. Ne kadar dilim varsa hepsini bir poşete attım, mutfak penceresine doğru koşmaya başladım koşarken de poşete kusup etrafı batırmamaya çalışıyorum kusarken koşmak da ayrı bir deneyim oldu koşmamın sebebi ise ailemin direk eve geliceği düşüncesi. Kusmuklu ve tostlu(?) poşeti mutfak penceresinden karşı binadaki bir balkona atıp kayıplara karıştım. Tost yapmaya tövbe ettim
En güzel yemek deneyimi: Ben 8-9 yaşlarındayken biz bir kış tatil yapmaya uludağa gittik, giderken her şeyi aldık eşyalar tamam her zaman olduğu gibi annemin bavulu yine çok dolu. Şimdi bende de o zamanlar şöyle bir cinslik varmış ben çoğu patates içermeyen şeyi yemezdim mesela bir hamburger mi yiyecem patates kızartmasını arasına koyacam köfte mi yiyecem o köftenin yanında haşlanmış patates olacak yoksa katta zinhar yemezdim böyle de değişik bir insandım. Sonra otele gidince fark ettim burası kış burada pattes nerede olabilir ki dedim annemde olur olur dedi ilk öğle yemeğimizi yeme vaktimiz gelmişti ben bir makarna söyledim sonra anneme sordum anne makarnada patates varmıdır diye annem "evet oglum vardır" dedi ve servis geldiğinde anneme "burada patates göremiyorum anne" dedim annem "aslında makarna patatesten yapılıyor" diyordu. Benim iki tanede abeyim vardı şimdi abeyim olunca tabi bilirsiniz abeyler her zaman kardeşim mutsuz olup onunla dalga geçip eğlenmek isterler, aa belkide sadece benimkiler öyledir... Hmm neyse öğle yemeği bitti. Akşam yemeği vakti geldi akşam yemeğinde annemler söz vermişti Kumpir yiyecektim ama uludağda hiç bir yerde kumpir yoktu babamlar çok arada en azından bana aradıklarını söyledi sonra akşam oldu benim yüzümden herkes aç kaldı abeylerim dışında onlar benim aburcuburlarımı yemişler restorantlar kapandı bende açlıktan ölecektim ve annem çantasına uzandı bir el bombası misali o sarı mucizevi ilahi patatesi çıkardı "böyle bir şey olabileceğini tahmin etmiştim" demişti bilmiyorum ama annemin o günden sonra PatatesWoman diye bir süper kahraman olarak düşünmeye başladım annem bana oracıkta sade kumpir yaptı ketçapla beraber çok güzeldi mikrodalgada her ne kadar kötü olsada çok sevmiştim. İşte bu benim en güzel yemek deneyimim. Annem her ne kadar beyaz yalan söylesede o gerçekleri söylemiyordu o duymak istediklerimi söylüyordu işte bundan dolayı o benim biricik annemdi.Hee birde en kötüsü var en kötüsüde işte Enginarla tanışmam oldu işte.(Ciddi ciddi küçüken patatesiz olmazdı patates benim hayat felsefemdi.)
Patatese mi tapıyon kardeş ne yaptın
O sıkıldıkça patates yalayan çocuk sensin değil mi?
:P
Artık "SEN NE DİYON" bende bağımlılık yaptı. Haftada 1 gün çıkması ve onunda ortalama 40 dk da bitmesi beni üzüyor ve bende şöyle yapmayı düşünüyorum : Bölümün dakikasına göre 7'ye bölmeyi ve 1 haftaya dağıtmayı.
Yıl 2022, dört yıldır herhalde izlemişimdir her yılda bir, bundan sonra her yıl buraya gelip yorum atacağım.
Ramazanın ilk günleri memlekete gidicektik. Uzun yol gittiğimiz için oruç tutmayabilirdim ama inat edip tutmaya karar verdim. Otobüsle gidiyoduk ve ben o zamanlar uzun yolda midemin bulandığını farketmemiştim, açtım kitap okumaya başladım 1 saat sonra otobüsün beni tutması ve açlığın etkisiyle dehşet bir şekilde midem bulanmaya başladı kalan 5 saati kafamı camdan çıkararak geçirdim. Vardığımızda akşam vakti olmuştu ve biz de oraların meşhur bi lokantasına gittik önce bi çorba ve üzerine de iskender yemeyi planlıyoduk. Önce ekmek ve içecek geldi çorbanız 2 dk ya geliyo dedi garson. Hayatımda yediğim en güzel yemek o 2 dk da yediğim 1.5 pide ve kolaydı. Üzerine çorba içtim ve midem allak bullak olmuştu. Sonra da iskenderin üzerine kustum işte :/ Yediğim en kötü yemek de o iskender değil tabii :D
Çok uzun zaman once Jedi tapınagının kantininden et döner almıştım,döneri yerken ağzımda donerden başka bir şey olduğunu fark ettim.Agzimin içinden upuzun ve yağlı bir saç teli çıktı, hemde telin etrafı küçücük yemek parçaları ile doluydu, o döneri arkadaşıma kakaladim .O günden beri Jedi Tapınağı kantinine gitmem, istesem de gidemem çünkü Anakin'le şu klonları tapinagin içine ettiler."Yoda'yla Qui Gon söyledi size selam"
Yıl: 2015. Yer: İrlanda/Dublin.
11. sınıftayken okulumuzun sağladığı Comenius projesi ile İrlanda'ya gitmeye hak kazandım. Öğrenci değişim programı gibi bir şey bu Comenius. İrlandalı aileler bizleri 5 gün boyunca misafir edecekti. Bir arkadaşım ve ben aynı aileye denk geldik. Bizi alacak olan aileden baba ve oğlu bizi otogarda bekliyordu. Yanlarına '' Hello, how are you ? '' diye gittik. Adam bizi '' hoşgeldiniz gençler yolculuk nasıldı? '' diye karşıladı. Meğerse Türk aileye denk gelmişiz. Adamın adı Osman'dı. Koskaca İrlanda'da tek Türk aileye denk gelmek de ayrı bir şans. Her neyse işte ben içimden geçiriyorum iyi bari 5 gün karnımız doyar Türk yemekleri iyidir güzeldir diye. Neyse iş eve geçtik adam dedi '' Aç mısınız gençler? '' biz de açtık tabi evet dedik sofraya aldı hemen bizi. Klasik Türk yemeklerinden beklerken adam önümüze kuzu haşlama ve 2 adet tanımlanamayan cisim getirdi tabakta. Tabi biz direk kuzuyu gömdük. Sonra ben dedim adam o kadar getirmiş diğerlerinin de tadına bakayım. ( Hayır yani kuzuyu yemişsin sanane dimi geriye kalanlar ) Adama sordum abi bu nedir diye ( havuca benziyordu ama havuçla alakası yok gibiydi ) Dedi o yaban havucu buraya özgü bir şey güzeldir deneyin. Küçük bir kısmını kestim bıçakla ve ağzıma attım. İlk ısırıkla birlikte ölümün tadını hissettim. İkinci ısırıkta ise mezarım hazırdı desem yeridir. Arkadaşımla göz göze geldim o an ve gözlerindeki '' ÖLDÜR BENİ! '' bakışını gördüm. O da havuçtan ısırmıştı... Sonra acilen tabaktaki diğer yemeğe uzandım belki ölümün tadını dindirir diye. Görüntüsü de kurutulmuş pastırmaya benziyordu. Her şey o noktada gerçekleşti. Hemen ağzıma götürdüğüm iki adet SÖZDE kurutulmuş pastırma az önce ölümün ta kendisi olan yaban havucunun kurutulmuş hali çıktı. O gün bugündür havuçlara bi korku ile yaklaşıyorum.
Annemin yaptığı son yemek ve Annemin taziyesinde dağıtılan yemek.
Boşver Beni 😢😢naptın dostum
Boşver Beni başın sağolsun kardeşim
Suan lise 3teyim ve bu olay eskişehirde otururken ilkokul çagında basimiza geliyor.Babamın işinden dolayı Eskişehirde oturuyorduk.Ailecek izmirliyiz 15 tatilde izmire dogru yola cıktık bende o sıralar ilkokuldayım.Yanlış hatırlamıyorsam tam manisa çıkışında bir kamyon devrilmiş ve yolu kapatmışlar.Zaten yollar buzlu ,üstünede trafik gelince ben çok sıkıldım ve acayip acıkmaya başladım.Abartmıyorum 1.5 saat boyunca milim milim ilerledik ve ben iyice acıktım.En sonunda bir restoran gördük ve girdik.Odunda köfte söyledik hepimiz.Hayatımda ,unutamadığım en iyi köfteyi yedim.4 tanesine kişi başı 20 lira verdik aynı zamanda çok içim acımıştı.
ibibik ibibik ibibik
Ömer Kahraman glzsgşshşgögls
Hibidi hibidi hibidi
hayatımda yediğim en kötü yemek annemin ilk pizza denemesiydi. sene 90lar, ben ortaokuldayım, her yerde pizza hut fırtınası esiyor, sonradan büyükşehir olacak küçük bir şehirdeyiz (izmit). pizza yapan 2 yer var izmitte, daha önce yedim ama öyle her zaman gidemiyoz. anneme hafta sonu pizza yapalım dedim, kadın tamam dedi ''benim yemek kitabında tarifi var''. hafta sonu geldi ve ben heyecanlıyım dolu dolu pizza yiyecem çünkü. kadın başladı yapmaya, heyecanla bekliyorum. pizzalar pişti, kokusu enfes. annem pizzayı dilimlemeye başlarken bir terslik olduğunu sezinlerdim çünkü pizzaları keserken kırt kırt sesler geliyordu. kahvaltıya geçtik, pizza dilimini elime alıp ısırdım ve o da ne? bu pizza değil kurabiyeydi,. yok canım olamaz diyerek bir daha ısırdım ama değişen bir şey yok hala kurabiye. o gerizekalı yemek kitabında nasıl bir hamur tarifi varsa, pizza hamuru yerine kurabiye gibi bir hamur tarifi koymuşlar. koca pizza olmuş sana sucuklu kaşarlı domatesli kurabiye. o gün pizza yiyemedim, yerine annem bana tost yaptı. uzunca bir süre evimizde pizza yapılmadı, ta ki ben üniversitede turizm bölümünü kazanana kadar. çünkü orada bana ekmek hamuruyla pizza yapmayı öğretttiler. birde yoğurtlu kabak sanarak yediğim kereviz salatası var ki, kusmuklu hikaye olduğundan onu es geçtim.
hayatımda yediğim en iyi yemek ise benim King od the Meat dediğim, dana pirzola maceram. bundan 3-4 sene önce oturduğumuz yerde bulunan bir süpermarkete antrikot almak için gittim çünkü et krizine girmiştim. girdim marketten içeri ve hemen kasap reyonuna adeta bir flash hızıyla koştum. dedim ''antrikot var mı?'' kasap bana ''abi antrikot yok ama dana pirzola var yeni geldi şahane'' dedi. pirzolaları görmemle aşık olmuştum resmen, her biri kemiksiz 300gr. gelen muhteşem görünüşlü etlerdi. dedim ''hemen 7 tane ver bundan'' kasap tarttı. 2,5 kilo geldi, gözlerim faltaşı gibi açıldı çünkü yüklü bir ücret ödeyecektim ama aşktan gözüm kör olmuştu, tınmıyordum bile. eve geldim, hemen döküm tavayı çıkartım ısıttım ve etleri içine attım. youtubeda ki videolardan öğrendiğim mühürleme işlemini uyguladım ve orta ataşte uzun süre pişirdim. et tam istediğim gibi ortası pempiş ve sulu şekilde kalmıştı. tuzu etin üstüne boca ettim ve hemen bıcakla kesip ilk lokmayı aldım. aman allahım, bu gerçek olamaz böyle bir lezzet yok, bu ne muhteşem et nidaları arasında eti hapır hupur yemeye koyuldum. her parça da ayrı bir orgazm yaşıyordum, kelimelerle tarif edilmezdi bu lezzet.hani Mehmet Yaşin '' damak çatlatan lezzet'' der ya,. işte o gün benim de damağım, dalağım, bütüm organlarım çatladı lezzetten. 3 dilim pirzolayı büyük bir iştahla yedim. sonrasında midem aşırı şişti, 3 tane soda içtim bana mısın demedi ama o etlerin lezzeti her şeye değerdi. daha sonraları da dana pirzola adım ama o pirzolalarda ki lezzeti asla bulamadım.
not: destan gibi yazdığımın farkındayım ama üçünüzde yemek yemeyi sever kişiliklersiniz, halimden anlarsınız diye tahmin ediyorum :))
Yediğim en iyi yemek bir restorant da yediğim çiğer şiş idi. Yanında içli köfte,yayık ayran, çiğköfte ve lahmacun da getirmişlerdi her biri teker teker efsane idi En kötüye gelirsek 9.sınıfta okulun yanında bir pideci vardı şu fiyatları ucuz yapalım zaten öğrenci bunlar önlerine ne koysak yiyecekler şeklinde düşünenlerden. Mekanı kötülemek bir yana o mekanda yediğim en kötü yemek tavuk şiş+ayran idi.Onu yediğim günün akşamı aralıksız yarım saat kustum 1 hafta sonra bizim öteki arkadaş da zehirlendi biz de mekanı bıraktık.
Ramazan bitmiş, bayramın birinci günüydü. Bir aylık bir oruç sürecinden çıkınca ister istemez iştahımı tatmin etmek için deli gibi yiyordum. Gittiğimiz her evde standart bir bayram menüsü vardı. Yaprak sarması, baklava, kavurma,pilav,ayran. her gittiğimiz yerde bunlardan ikram edilince hayır demiyor, her geleni yiyordum. bunun üstüne bayram harçlıklarıyla da cips, kola, limonlu maden suyu gibi atıştırmalıklar alıyordum. o günün gecesi nasıl dolduysam evin duvarlarını ve kapısı adeta bir sprey şeklinde kusarak badana yaptım. çok enteresan bir renk cümbüşü vardı. yaprak sarmasını temsilen koyu yeşil ağırlıklıydı. evdeki herkes gülüyor, alay ediyordu ben ise ölüm kalım mücadelesi veriyordum. o günden sonra hiçbir zaman abartarak yemek yemedim.
En başarılısı şuydu sanırım: Bir gün yatağımdan kalktım. Önceki günün öğlesinden beri doğru düzgün bir şey yememiştim. Yani hayvan gibi acıkmıştım. O zaman da evde yalnızdım ve annem bana şu yağda kızartılan lokmalardan bırakmış. Benim de sevdiğimi biliyor. Yani bir numarası yok ama ben severdim. Neyse işte neredeyse bir gündür bir şey yemiyorum. Kalktığım gibi mutfağa koştum. Annemin bana özel bıraktığı mis kokulu lokmaları gördüğümde içim bir hoş olmuştu zaten. Gittim zevkle kahvaltılığı çıkarttım. Artık onda ne varsa zeytin, peynir, salça, kaşar hepsini kombinleyip lokmanın üzerine koyup adeta bir aşk yaşadım. Nasıl acıkmışsam o an bana dünyanın en güzel şeyini yediğimi falan hissettirdi. Uzunca bir süre yedikten sonra o güzel tokluğun verdiği mutlulukla sandalyeden kayıp kendi kendime kıkırdadım. Cidden çıldırmıştım, çok haz vermişti bana bu.
En kötü yemek deneyimim de çok saçma bir durumdu. O zaman küçüğüm 6. sınıfta mı neyim işte. Bizim sınıfın bir kısmı da izcilik kulübüne üyeydi. Ben de öyleydim. Neyse işte bir kere 5 günlüğüne yaz kampına gittik. Sınıftan arkadaşlar falan kızlı erkekli baya iyiyiz, eğleniyoruz falan. Şimdi bu yer ucuz bir yerdi. Haliyle yemekleri de öyleydi. Ben genelde yemek vakalarına yakalanan ve bu konuda şanssız olan masum bir çocuktum. Kamptaki yemekleri de sevmesem de yine de yiyordum. 3. günündeydik sanırım. İşte aldık tepsilere yemekleri oturduk masaya falan. Sulu köfteli patates yemeği vardı. O gün de bayağı yorulduk. E haliyle de açız. "Çot" diye başladık yemeye. Ben de işte yiyorum çiğniyorum falan. Dördüncü kaşıkta çiğnemem çok uzun sürdü. Bir türlü parçalayamadı dişlerim çiğnediğim şeyi. O sırada da aç olduğum için ne yemeğin tadına önem veriyorum ne de kalitesine. Bu çiğnemem çok uzayınca dilimi damağıma yapıştırdım ve tel tel bir şey hissettim. Sonra tadının da patates gibi olmadığını farkına varınca ben yine o vakaların beni bulduğunu anladım. Ve fark eder etmez adeta bir lama gibi ağzımdaki o iğrenç canavarı tepsime püskürttüm. Ama o durumu da yaşayan bir ben varım. Bir saç teli olsa tamam derdim de böyle uzuncana birbirine dolanmış bir kıl topluluğu olunca ben dayanamadım sövmeye başladım. "Sıçarım böyle yemeğe" deyip orayı terk ettim. Bizimkiler de gülüyor bana yine bana denk geldi böyle bir bok diye falan. Gittim oradan çıkıp sahile efkarlı efkarlı ergen triplerine girerek hayatın neden bana böyle yaptığını falan düşündüm. O hafta içerisinde de pek bir şey yemedim. Dönüşte de 5 kilo vermişim zaten. O yemekte emeği geçenlere selam olsun burdan pü alla belanızı sizin.
En kötüsü değil de en hayal kırıklığı yaşadığım pasta yapımını... 4 yıl önce falandı internetten karaorman pasta yapımını görmüştüm yapılışı bana göre çok karmaşık geliyordu ama aklıma koymuştum bu pastayı yapıcaktım. İhtiyaç olan her şeyi neredeyse almıştım işte yapmaya başladım yumurta un süt derken şekeri masaya koymamışım dolaptan aldım kullanmaya başladım keki pişirirken ise kremasını yapıyım dedim şekeri bol bol kullanıyorum mükemmel olacak falan diyorum içimden işte kek krema vişne falan derken sadece küçük dokunuşlar kaldı evde pudra şekeri kalmamış bende 30dk falan çabalayıp şekeri iyice ezdim pastaya koydum büyük an gelmişti ailecek tadına bakıcaktık. Kestik dilimledik yemeye başladım lokmayı ağzıma atmam ile tükürmem bir oldu meğerse bol bol kullandığım şeker, şeker değil tuzmuş o an bir üzüntü ile usulca odama gittim...
Şaşkınlıktan oje şişesini devirdim, her yer battı. Nereden bildiniz?!
42:26 - hadi ya
boluluyum. insanlara bunu söylediğimde ''aaa evinizde güzel yemekler pişiyordur sizin'' cevabı alıyorum. hangi bolulunun evinde güzel yemek pişiyor bilmiyorum ama bizim evimizde hergün kuru fasülye ve pilav pişiyor. artık bıktım. neyse yediğim en kötü yemek kuru fasülye ve pilav, en iyiside tavuk yağında pişirilmiş pilav ve kuru fasülye.
Kıyamam sana
Hayatımda yediğim en iyi yemek, şüphesiz sanayide ara sokakta böyle leş bir mekanda yediğim dumanı üstünde bol tereyağlı mantar kavurma, az yağlı cağ kebap ve yine az yağlı pirzola idi. En kötü yemek ise lükslük seviyesine 10 üstünden bir puan verecek olsak 9 verilecek olan bir mekandı. 9 kişi aile arkadaşları ile gittik oturduk atmosfer harika falan işte siparişi verdik Adana ve Urfa kebaplar geldi yedik, ondan sonra tatlılar geldi onları da mideye indirdik üstüne çaylar içildi tam kalkıcaz ben tuvalete gideyim dedim ama aynı zamanda da içimden "Ulan ne güzel mekan, acaba ne kadar kirası vardır." diye içimden geçiriyorum. Neyse tuvalete gittim masaya dönerken etlerin yapıldığı yerin kapısı aralanmış ve bir grup inan ellerine tükürüyor, ama normal bir tükürme değil genizden getirerek. Ben bunu görünce hemen babama gittim dedim ki "Burada etlere tükürüyorlar." Babamda "evet timuçin zaten bu etteki lezzeti veren şey o tükürük." dedi ve bende bu olaydan sonra bir daha babamgil ile dışarı yemeğe çıkmadım.
hic unutmam birgun okul gezisine gittik eglendik dönüyoruz.haliyle yolda aciktik bir koftecide yiyecegiz yarim saat mola var.herkes masalara dagildi bizim masamizda da ben kiz arkadasim ve 4 kisi daha var. neyse yemekler geldi yiyoruz kisi basi 5 kofte dusuyor. kizlar mirin kirin ediyor yemiyor bilirsiniz boyle masalarda bir tane okuz olur kizlarin koftelerini de yer. bu masadaki okuzde bendim. ordan iki burdan iki derken en son 15. kofteyi yedigimi hatirliyorum.
uzerinize afiyet o zamanlarda da biraz usutmusum mideyi. bu kofteler benim mideye bir oturmus acilen tuvalete gitmem lazim. o zamanlarda da iyi oyuncuyum masada kiz varsa sictigimi anlamasin diye midem bulanmis taklidi yapiyorum ki tuvalette ozgurce vakit gecireyim.ben yine kusura bakmayin biraz midem bulaniyor diye kalktim masadan ilerledim biraz bi baktim arkamdan kiz da geliyor . endiselenmis haliyle yardim etmek istiyor.diyorum kizim tamam gelme lutfen falan. aslinda suc bende ye 5 kofteni siktir git 15 kofte senin neyine. neyse bide hoca gelip demez mi cocuklar hadi geciyoruz otobuse son 5 dakika . hoca bir yandan kiz bir yandan alnimdan ecel terleri dokuyorum ben de. sonunda dayanamadim ve 2 yillik samimiyetimize guvenerek kizim ben sicicam dedim. ve tuvalete gittim. hayatimda o kadar rahatladigimi hatirlamiyorum. yolculugumu mutlu bir sekilde tamamladim. iste benim en kotu yemek anim budur.
Lisenin başlarındayız. 2009-2010 civarları. Suşi sever birkaç arkadaşım var. Damağıma çok düşkünümdür; ama o zamanlar suşiye pek ısınamamıştım. Velhasıl, bu arkadaşlarla bir okul çıkışı suşi yemeye gittik.
Benden önce restorana gidip oturmuş siparişleri vermişlerdi; zira suşi benim uzmanlık alanımda değildi. Geçtim oturdum tüm gözler üzerimde falan fişman... Yanımdaki arkadaşım şunu yesene dedi. (Gösterdiği şey yeşil) Ben de o saflık ve açlıkla, muntazam bir şekilde suşi şekli verilmiş WASABİ'yi ağzıma attım.
Benzin bidonunu kafama dikmiş, ağzıma da bir çakmak atmış gibiydim. Kusursuz şakanın kurbanı olmuştum. Bir yandan içimden çocukları alkışlamak geliyor, bir yandan ölümden önceki rahatlık anına doğru sürükleniyordum. Zira wasabiden yaptıkları suşi gerçekten emek isteyen bir çalışmaydı; ancak üst solunum yollarım komple alev aldığından ne yaptığımı bilmiyordum. Kimse gülmüyor, dehşet içinde beni izliyorlardı. İki gözüm iki çeşme, anında tükürdüğüm wasabi'nin tadından ve acısından kurtulmak üzere yollar arıyordum. O anların bir kısmı bende yok; ama uzakdoğu kültürlerindeki ejderhayı, o gün, çok daha iyi anladım.
Korkunç acıdan sonra, arkadaşlarımı centilmence tebrik ettim ve neden gülmediklerini sordum. Korkudan bembeyaz olmuşlardı. "Sana bir şey oldu sandık"; "Alerjin var sandım" vs. gibi cümleler sarf ettiler.
Bana zulmetmenin ağırlığını o gün kaldıramadılar ve kendilerini suçlu hissettiler.
Şimdi tam bir suşi aşığıyım ve ölçülü de olsa wasabi de yiyorum. Yaşasın yemek yemek! Ayrıca TOFU yiyeceğime wasabileri lüpletirim iğrenç VEGANLAR!
abi 11.sınıfta bir kızı çok sevmiştim(onun sevgilisi vardı tabikide) ben her gün onu görmek için evlerinin önüne giderdim beklerdim balkona çıksın konuşalım diye gece 3te bile gitmişliğim var.neyse bir akşam çok bekledim aradım en son dedemlere gittik geç gelicem dedi.bende bekledim nası seviyorsam artık.çok beklemişim 4 5 saat geçti evden çıkan insanlar alışverişinden geliyor gezmeye gidenler geri dönüyor ben yine aynı yerde pusmuş bekliyorum tüm dünya gezip evine dönerken kız gelmiyordu sıkılmıştım çok açtım ve soğuktu cebimde de 50 kuruşum vardı bakkala girdim hem ısınırım diye geziniyorum bakkalda en son paramın yettiği küçük,kantinlerin para üstü diye verdiği bir çikolata aldım ve benim akşam yemeğim oydu artık.açlığım geçsin diye o küçücük şeyi o kadar çok çiğneyip ağzımda gezdirmiştim ki yutacak bir şey kalmamıştı hem çenem kaydı hemde tadı bok oldu.sonunda kız gelmişti görüp biraz konuştum ve evin yolunu tutum yürürken de aklıma bir şey gelmişti midemi kullanmadan yemek yiyebilirdim sonra çenemin ağrısı aklıma geldi ve sakız çekirdek gibi çok çiğnenen yemekleri yemedim de çiğnemedim de.
kızlada çıkamadık
CAN SUNGUR SEN ADAMIN DİBİSİN. (BUNU İZLEDİĞİM TÜM GEEKYAPAR VİDEOLARININ ALTINA YAZACAĞIM.)
Yediğim hem en iyi hem de en kötü yemek şuydu: birgün evde okuldan sonra yemek yiyodum öğrenciyim menü,makarna ve yanında bezelye. Makarnayı aşırı çok beğendim bugün çok farklıydı 2 tabak daha yedim. Değişik bi aroması vardı galiba peynirliydi. Sonra ev arkadaşım geldi ''bu ne amk burası ne kokuyo'' dedi ben de ''ben hiç bi koku almıyorum abi''dedim 2 saat sonra falan bu yemek yemeye mutfağa gitti. ben de yanına gidip ''makarna peynirli miydi bu sefer?'' diye sordum. Bu harika tarifi öğrenmek istemiştim. ''hayır'' dedi birbirimize baktık sessizlik oldu..sonra ağzındaki bi çatal makarnayı aniden tükürdü koşarak banyoya gitti ve bir yandan ''oha mal bu bozuk''diye bağırıyordu. Bense şaşkındım.. aldığım en güzel enfes aromalı tattı bence nasıl olurdu... nasıl...
ailemden farklı şehirde okuyordum. Okuduğum şehirde de teyzemler oturuyorlardı ve ben her hafta ev yemeği yemek için onlara gidiyordum. Bir gün (bundan 6-7 ay önce) şehir dışından kuzenim gelmişti, teyzeme ne yemekler istediğini anlatıyordu ve uzunca bir konuşmadan sonra keşkekte karar kıldılar. Ben daha önce hiç keşkeş yememiştim ve ne olduğunu sordum, anlatmaya başladılar tavuk,buğday falan var içinde diye ve sonra ertesi gün beni yemeğe çağırdılar. Öyle bir anlatmıştılardıki ben yemeği yiyince daha önce yaşamadığım bir haz yaşıcam sanıyorum. Kabul ettim ve ertesi gün teyzemlere gittim. Yemek herkesin önüne kondu ve herkes yemeği yemeye başladı, herkes kıtlıktan çıkmış gibi yiyordu, o kadar çok seviyorlardı. Bir kaşık aldım ve etrafıma bakmaya başladım. Tadı o kadar kötüydüki anlatamam, ağlamak istiyordum ama birşeyde diyemiyodum, diğer herkes camış gibi yiyolardı. ben o tabağı ıkına ıkına ayıp olmasın diye bitirdim ve 1-2 gün canım hiçbir şey yiyemedim. artık yemek yemekten soğumuştum. Allahtan hayvan insanın tekiyimde 3. gün kendime geldim ve yeniden hayvan gibi yemek yemeğe devam ettim. NOT: keşkek resmi gördüğümde bile kusasım geliyo artık.
1 Dk geç attı BAN !
Hayatımın en kötü yemeklerini yurtta kalırken yedim.
Haftanın başında bir kazan pilav yapıyorlardı, bütün hafta boyunca onu ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorlardı. Kendimi adeta Dominik'in ortasında kalmış bi sörvayvır gibi hissediyodum. Ayrıca kuru fasulye ve nohut da taş gibiydi, yediğimiz zaman ertesi gün gazdan iki büklüm dolaşıyoduk.
Neyse işte biz en son dayanamadık bu zulme, kızlarla toplaştık gittik teyzelerle konuşmaya, boru mu anasını satayım her ay buraya para yatırıyoruz bari doğru düzgün yemek yiyelim diye. Demez olaydık. O nur yüzlü, ponçik ve 1.50 boyundaki teyzeler adeta bir kaplana dönüşlerek bize pençelerini çıkardılar. Ne damak tadımızın olmadığı kaldı, ne gün görmemişliğimiz, ne de büyüklere hürmetsizliğimiz. Konuşmada net olarak hatırladığım, duyduğum an yarıldığım bi cümle var. En son içlerinden biraz kokanaca olan çıktı dedi ki, "Pilavın hası lapa olandır, siz ne anlarsınız varoşlar!!" Arkadaşlarla her muhabbeti açıldığında yarılırız, bu da böyle bi anım şdkdlsldjljdşlshsşadlsşiqpsjdjjeks
SEN NE DİYON 24 NERDE ABİ!(tamam vurma)
benimkinde ikisi de aynı günde oldu
abi hayatımda yediğim en iyi yemek 40 kmlik bisiklet yolculuğunda yolun kenarındaki tonton bi teyzenin yaptığı gözleme ve KAFAM KADAR BİRA BARDAĞIYLA içtiğimiz yayık ayrandı.o yemekten öyle bir enerji,şevk aldım ki yokuşlar yardımı ile 12 km yi 15 dakikada falan aldık.Sonra da son 8 kilometrede falan yolda yürüyen öküz bir vatandaşa çarpmamak için kaldırıma uçarak girdim ve ön tekeri patladı makinenin.Her neyse ölmedim falan diye sevinirken evden gelen bir telefon ile ecel terleri dökmeye başladım.1 saat içerisinde eve gelip yemek yemem lazımmış.O anki o kafayla belediye otobüsüne bisikletle girme fikri geldi aklıma ve duraktaki amcalara bu durumdan bahsettiğimde duraktan dışarı atıldım ve ön tekeri patlak bir bisiklet ile 8 km yol gitmeye çalıştım.Yetişebildim mi ?
hayır tabii ki de.40km lik yola ailemden izinsiz çıktığım için de geç kaldığım akşam yemeğinde güzel bir fırça yedim.İkisi de aynı gün oldu.Yediğim en güzel yemek O gözleme,en kötü yemek de o fırçaydı.
siz siz olun ananıza babanıza haber vermeden artistlik yapmayın sevgili geekler.
ajdbaldjs bir de bu SEN NE DİYON larda belli bir tokvim vor mı obi
Bora Yağmur akdnaldjskhd yavrum sana noldu
amca teker patladı bisikletle otobüs bekliyom
la. galk git skdjsldhlxhxch
Bora Yağmur paragrafın sonundaki "yemek te" yazdığın yerde yanlışlık var. Ayrı yazılan de da eki hiçbir zaman "te, ta"ya dönüşmez
Bora Yağmur kendini bir bok sanma
DOĞA OYUNDA XOXO wut?
EN SEVDIGIM SEN NE DIYON BOLUMLERINDEN BIRI. Efsane olmus hakkaten 👍🏻
1 yıl önceydi. Arkadaşımla LoL oynuyorduk. Dereceli maçındaydık. Ben bir yandan oynuyor bir yandan pizza yiyordum. Arkadaşım elinden geleni yapıyordu ama ben tek elle oynadığımdan habire ölüp duruyor, çok kötü oynuyordum. Oyunu kaybettik. Arkadaşıma Skype'dan "Olsun Hüseyin en azından hayattayız, birbirimize sahibiz." dedim. Arkadaşım çok efendi, terbiyeli ve sakin bir çocuktur. Ben kola içerken "HASSİKTİR ORDAN!" diye bağırdığında bir şok oldum bir gülesim geldi. Bu sırada heralde yemek borum kapanmış soluk borum falan açılmış, kola midem hariç yer yerime doldu. Burnumdan kola fışkırdı ve nefes alamadım kendimi yere attım yerde tepinip böğürüyorum. Arkadaşım da "Ekin ne oldu? İyi misin?" diye bağırıyor. Sonra pizza midemden çıktı ve sucuk parçacıkları burnumdan ağzımdan fışkırmaya başladı. Ben halen nefes alamıyorum. Hayatta ilk defa öleceğimi zannettim. Pizza da büyük boy pizza kus kus bitmedi bi yandan da kola halen fışkırıyor ben ÖÖĞĞKKK ÖĞKĞKKKKK diye sesler çıkarıyorum, evde kimse yok. Hayatım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti. Annemler eve geldiğinde beni kusmukta boğulmuş olarak bulacaklarında verecekleri tepkiyi düşündüm. Bi duygulandım. Tüm yemeği boşalttıktan sonra yeri bir güzel temizledim. İyi bir yemek anım yok çünkü ben yemek yemeyi sevmem.
CS'nin yayınlarında çok övdüğü bir yer var Dürümcü Emmi diye (özellikle beyranını) ben de durmadan denk geliyorum övdüğü anlara. En son dedi ki Dürümcü Emmi'de buluşma olacak. Tarih de belli tam YGS sonrası akşam civarı falan. CS artık reklamcılıkla uğraştığından mıdır ne öyle bir anlatıyor ki beyranını, dürümünü, kebabını benim artık buluşmadan beklentim GeekYapar ekibi falan değil kebap ve beyran oldu artık sadece. Bir de ben 12. sınıfım şu an ve YGS sonrası mis gibi bir plandı benim için, hayallerimi süslüyordu. Daha sonra buluşmaya 1 hafta falan kala yaklaşık iptal oldu. Benim hayallerim yıkıldı, gözlerimin önünden beyranlar ve kebaplar film şeridi gibi geçti tabii. Ama sonra dayanamadım topladım arkadaşları "Anadolu yakasının en iyi dürümcüsüne gidicez abi gelin kesinlikle, bir beyranı var üff." diyerek. (Hayatımda da ilk defa beyran içicem ve ilk defa gidiyorum Dürümcü Emmi'ye nasıl yalan söylüyorum belli değil.) Her neyse bir şekilde toplandık gittik akşam dershane çıkışı mis gibi beyranımızı yedik. Ardından tüm kebapları deneyelim diye karışık kebap söyledik ortaya. Darth Vader'ın Rogue One'ın son sahnelerinde gemisiyle geldiği gibi masamıza geldi tabii kebap tabağı. Başta herkes bir köşeye sahip tabakta diye anlaştık ama o iş yalan oldu tabii. Karnım ağrıyana kadar yedim her şeyi ben. Üzerine de katmer ve künefe yedik hayvanlar gibi. Masadan kalktığımızda ben zor yürüyordum karnımın ağrısından. Bir şekilde dağıldık tabii evlere ama sabah kalktığımda elim hala kebap kokuyodu. (Elimi yiyorum ben bu arada normalde, tırnak değil baya elimi yiyorum. Düşünün artık sabah bile kebabın keyfini sürebildim.) Sungur Bey'e de burdan teşekkürler tavsiyesi için favori çorbam beyran oldu artık.
Eskişehir'e bir daha gelin gene bekleriz ben görüşemedim sizle ıq en büyük fanınız benim öff
ben küçükken bazı yıllar ağustos ayı gelince köye çıkardık. uzun süre kalırdık babaannemde ve ben ilk günden sıkılırdım. neyse ki küçük kuzenlerim vardı. onlar, korkunç hikayeler anlatıp iğrenç şeyler yapmaya zorladığım ve böylece beni eğlendirebilen canım kuzenlerimdi. bir gün ormanda açık bir alanda çekirge yakalıyorduk. kuzenim çok güzel, yeşil, kocaman bi çekirge yakaladı. çekirgeye uzun uzun bakıyorum, düşünüyorum ve o sıra aklıma çekirgeyi yiyen asyalı kardeşlerimiz geliyor. yanımızdaki çakmakla çekirgeyi kızarıncaya kadar pişirdim. böyle kıpkırmızı nefis bir görünüm kazandı hayvan. dedim küçük kuzenime "ye bunu". başlarda biraz mırın kırın etti ama "protein var bunda hadi, çok güçlü oluyorsun bunu yediğinde" falan dedim ve zorla yedirdim. artık çekirgeyi nasıl övdüysem kuzenim çekirgenin kafa kısmını hatır hutur yiyip, beğendiğini söyledi. merakıma yenildim, ben de baktım tadına. meğer çocuk benden korktuğu için güzel demiş. içi pişmemişti, tadı da bok gibiydi.