@@robertmuller2317 bitte hast keine angst für aussprache. viele können, wer türkish als fremdsprache lernen, ein bischen haben wegen des dialects aber wir kann einfach verstanden.
Yabancıların Türkçe öğrenmesi o kadar kolay değil. Özellikle tümce yapısı. Bizde özne-nesne-yüklem dizilimi varken, onlarda özne-yüklem-nesne. 1933'te Nazilerden kaçan yahudi kökenli Alman hukukçu Ernst Eduard Hirsch,Türkiye'de üniversiteden davet almış. Yalnız 4.yıldan itibaren derslerini Türkçe anlatması şart koşulmuş. ''Viyana'dan Almanlar için Türkçe öğreten yeni bir kitap satın aldım. Uzun tren yolculuğu sırasında bu kitabı okuyarak bir şeyler öğrenmeye çabalıyordum. Yataklı vagon kompartımanını paylaştığım diğer yolcu,az çok Türkçe bilen Avusturyalı bir ihracatçıydı. Benim ciddi çabalamama bakıp eğleniyordu. Sohbete koyulduk. Nereden gelip nereye gittiğimi anlattım ona.İmzaladığım sözleşmeye göre ilk üç yıl derslerimi Almanca verebileceğimi,ama dördüncü yıldan sonra Türkçe ders vermek zorunda olduğumu da söyledim.Yol arkadaşım,gülümseyerek başını iki yana salladı. Böyle bir sözleşme şartını, ancak benim gibi hayattan kopuk, Türkiye'deki şartlardan ve durumdan habersiz bir profesör imzalayabilirdi.Aralarında Almanların da bulunduğu yabancı uzmanlar,daha Osmanlı İmparatorluğu zamanında ve son yıllarda da Cumhuriyet'in ilanından bu yana,Türk hükümeti tarafından görevlendirilegelmişti.Bu yabancılarla, Fransızca konuşuluyordu.Fransızca,aydın zümrenin ve iş çevrelerinin ortak diliydi.Yabaancı uzmanların belli bir süre içinde Türkçe'yi öğrenme ve kullanma zorunluluğu,bu güne kadar kulağına gelmemişti.Zaten,Türkiye'de doğup büyümüş olmayan bir yabancının bu dli doğru dürüst öğrenmesi de imkânsızdı.Türkiye'de büyüme azınlıklar,Ermeniler,Rumlar,Yahudi ve Levantenler bile,bu dili bir türlü öğrenememişler, bunların konuştuğu 'Türkçe' öteden beri alay konusu olmuş,mizahta kullanılmıştır.Alışılagelmiş deyimleri,kelimeleri,sayıları,ölçüleri,ağırlıkları ve günlük hayatta kullanılan kelimeleri öğrenmek ve bunları,düzgünce telaffuz edebilmek bile hatırı sayılır ve Türklerin takdirini toplayacak bir başarıdır.Türkçe'yi yanlışsız ve kusursuz konuşabilmek için,evvela Türkçe düşünmesini öğrenmek gerekir,çünkü Türkçe'nin dil mantığı germen ya da romen dillerinin mantığından farklıdır.Oldukça zengin bir kelime dağarcığımız bile olsa,tek bir yanlışsız cümle kurabilmek için ,önce kendi dilimizde düşünmeyi unutup Türkçe düşünmesini öğrenmemiz gerekir. Elinizdeki ders kitabının ilk sahifelerine bir göz atın hele,dedi.Almanca'daki 'haben' fiiliin Türkçe'de karşılığı yoktur.Dolayısıyla diyelim ki,'İch habe geld' diyebilmek için, önce başka türlü düşünmelisiniz.'Geld meines vorhanden(ya da 'nicht vorhanden') ist-'param vardır (ya da param yoktur)-.Bütün bunlara ilaveten,bir de 'ünlülerin uyumu' diye bir şey vardır.Bu ses uyumunun kurallarına göre,Almanca ist e tekabül eden son ek,kendinden bir önceki sesli harfe bağlı olarak,bazen 'dir',bazen 'dır',bazen 'dur 'olur çıkar. Gerçi Türk grameri zor değildir,çünkü Türkçe'de cins eki ve belirli harf-i tarif(bestimmter Artikel)yoktur.İsim ve fiil çekimleri ise,insanın aklını karıştıracak kadar çok sayıda soneklerle yapılır ki,bunları sözünü ettiğim ünlü uyumuna uuygun biçimde doğru olarak ardarda dizmek çok önemlidir. Türkçe ünlüsü bol olan bir dilir.Özellikle de 'i' ^ve 'ü',büyük bir rol oynar. Yol arkadaşım,'ü ' ünlüsüne özel bir önem atfettiği pek çok örnek saydı.'Tütününüz var mıdır cümlesinde Türk tütününün tadı geliyordu ağzınıza, 'gül' sözcüğünde ise gülün tatlı kokusu içimizi bayıltıyor, 'bülbül' sözcüğünde sanki kuş cıvıltısı kulağımızda şakıyor, 'ümit' sözcüğünde iyi bir geleceğe beslenen özlem adeta elle tutulur hale dönüşmekte ve 'Ne güzel'ünleminde bakıp görülen şeyden duyulan sevinç sanki dalgalanmaktadır. ''İn Wien hatte ich heine neu erschienene türkische sprachlehre für Deutsche erworben,in die ich mich bereits während der langen Eisenbahnfahrt einzulesen versuchte.Mein Abteilgefährte im Schlafwagen,ein österreichischer Exportkaufmann mit türkischen Sprachkenttnissen,amüsierte sich sichtlich über meine ernsthaften Bemühungen.Wir kamen ins Gespräch.İch berichtete über mein Woher und Wohin und erwähnte dabei,nach meinem Anstellungsvertrag könne ich meine Lehrveranstaltungen in den ersten drei Jahren noch in Deutscher Spreche abhalten, hätte mich aber verpflichtet,vom vierten jahr ab in Türkischer Sprache zu lehren.Mein Mitreisender schüttelte lächelnd den Kopf.So eine Klausel könne nur-ich müsse schon entschuldigen-ein lebensfremder professor unterschreiben,der von den wirklichen Zuständen und Verh ältnissen in der Türkei nichts wisse. Ausländische Spezialisten,darunter auch deutsche,seien schon zu den Zeiten des Osmanischen Reichs und auf in den letzten Jahren seit der Ausrufung der Republik von der türkischen Regierung engagierd worden.Die Verständigung erfolge auf Französisch,das die Sprache der Gebildeten und der Geschäftswelt sei.Von einer Verpflichtung ausländischer Spezialisten,innerhalb einer bestimmten Frist die Türkische Sprache zu erlernen und sich ihrer zu bedienen.,habe or noch nie etwas gehört.Eine derartige Verpflichtung sei unerfüllbar.Ein nicht im Lande geborener und aufgewachsener Ausländer könne diese Sprache niemals richtig erlernen.Das könnten noch nicht einmal die im Lande selbst groß gewordenen Angehörigen der sog.Minderheiten,die Armenier,Griechen,Juden und Levantiner,deren 'Türkisch' nur anlaß zu Spott und Witzen gebe.Wenn es mir gelänge,die üblichen Redewendungen, und Floskeln,die Zahlen,Mäsen und Gewichte sowie die Bezeichnungen für die Gegenstände des taglichen Bedarfs zu erlernen und sie Einigermaßen verständlich auszusprechen,wäre dies bereits eine beachtenswerte, von den Türken mit Wohlgefallen aufgenommene Leistung.Um richtig und perfekt Türkisch sprechen zu können ,müsse man Türkisch denken lernen, weil die Sprachslogik des Türkischen eine völlig andere als die der germanischen oder romanischen Sprachen sei.Man müsse zunächst einmal das Umdenken erlernen,bevor man selbst bei einem reichen Wortschatz einen einzigen Satz fehlerfrei bilden könne. İch solle doch nur einmal in die ersten Seiten meiner Sprachlechre schauen; Für das deutsche Zeitwort 'haben' gebe es keine Entsprechung im Türkischen.Man müsse deshalb stets zunächst umdenken, also z.B. den Satz ''ich habe geld'' oder 'İch habe kein geld' umdenken 'Geld meines Vorhanden' (bzw. nicht vorhanden) ist''(param vardir bzw param yoktur)Hinzu käme die sog 'Vokalharmonie' nach deren Gesetzen die dem deutschen ''ist'' entsprechende Türkische endung je nach dem vorhergehenden Vokal bald 'dir',bald 'dır' bald 'dur' laute. Die Grammatik sei zwar einfach,weil die Türkische Sprache weder ein grammatisches Geschlecht noch den bestimmten artikel kenne.Deklination und Konjugation aber seien nur unter Verwendung einer verwirrend großen Anzahl von Suffixen möglich,deren richtige Aneinanderreihung unter Einhaltung der Vokabelharmonie von besonderer Wichtigkeit sei.Der Türkische Wortschatz sei sehr vokalreich.Vor allem die hellen Vokale i und ü spielten eine große rolle.Mein Mitreisender gab einige Beispiele, wobei er dem Vokal 'ü' eine besondere Bedeutung beimaß:Ob man nicht in dem Sätzchen,'tütününüz var mıdır?'(=haben sie Tabak?) die Würze des Türkischen Tabaks spüre,in dem Wort 'gül' nicht den süßen Duft der Rose atme, in dem Wort 'bülbül'(=Nactigall) nicht dem Schmelz des Vogellautes vernehme, in dem Wort 'ümit' (=Hoffnung) nicht die Sehnsucht nach einer guten Zukunft spüre und dem Ausruf 'ne güzel'(=wie schön) nicht das Entzücken über das geschaute entnehme?' Ernst Eduard Hirsch ein deutscher Jurist und Rechtssoziologe.
Selam👏Ben Çinliyim ,İzmirde yaşıyorum !Çok teşekkür ederim,harika videoyu yaptınız ,dün akşamdan beri sizin videonuzu izliyorum,daha Türk gibi konuşabilirim temenni ediyorum !siz de kolay gelsin !
The Turks fought with the chinese for centuries. That's why they built the great wall. Also what your country is doing to our Uyghur Turk brothers is disgusting.
@@thefenerbahcesk4156kardeşim iyi misin ? İtici olma. Çinlilerin de iyisi kötüsü var. Belki de iyisi türklere oranla daha iyidir . Toksik olmana gerek yok. Bir de yerel halk ile hükümeti bir tutma. 2 farklı şeyler.
@@thefenerbahcesk4156 Chinese people are very friendly and sincere. There's no need to act like a child. Not every person is the same and it's their government who's disgusting. Don't blame it on innocent people.
Mükemmel video. Türkçedeki popüler deyimler ifadeler ve atasözleri için bence daha çok böyle videolar yapılmalı. Türkçe öğrenmeye başladığımda, sözlerini anladığım ama anlamını anlamadığım bir sürü ifade vardı. birkaç örnekler vereyim gözün arkanda kalmasın....başa çıkamazsın ....her şey ortada... falan fılan
Çok faydalı bir video. Uzun zamandır "kanka" kelimesinin nereden geldiğini merak ediyordum. Tüm örnekleri ilginç ve önemli buldum. Bulgaristan'dan Selâmlar!
Bu kanka sözcüğü,Ruhsar dizisinde kullanılırdı,sonra bir ara hiç kullanılmadı,15 yıl kadardır iyice yaygınlaştı. Bir de şimdi o kadar dinlenilmeyen M .Kırmızıgül'Buradayım' şarkısında,'şerefsizlere yenilmedim buradayım' diye bir söz vardı.Allah,artık uzun süre herkes yerli yersiz kızdıklarına şerefsiz demeye başladı.Son bir kaç yıldır artık çok az söyleniyor.
@@rifkicelik3239 Bazen böyle sözcükler geçici olarak meşhur olur. Sonra unutulur. Yine de, çok ilginç şeyler anlatmışsın. Ruhsar dizisini ilk kez duyuyorum.
Kanka was derived from the phrase 'kan kardeşi.' Kan kardeşliği, blood brotherhood, was an old tradition in the Turkish culture. The word kanka is the shortened form if kan kardeşi.
The word for father in Turkmen is _kaka_. _Kaka_ has the same meaning as abi (older brother) in some parts of Turkey. Actually in Turkmen, my dad would always call my uncle (his older brother) kaka, but I think this is because my uncle had the same first name as my father's grandfather. I always thought kanka was related to that.
Acaba şaka mı yaptınız diye "sazan" olmamak için kontrol ettim internetten. Biliyorsunuzdur kaka yazdığınız şekilde, biz de tamamen farklı bir anlamı var. Ama biz büyük erkek kardeşe ağabey ve belirttiğiniz gibi kısaca abi deriz. Bir de ağababa, büyük baba (dede) anlamına gelir. Ama kaka şeklinde yazılsa da Türkmen telaffuzu muhtemelen aga ya da yakındır. Yani, tahminim, baştaki k harfi, h ile k arası bir sesle, ya da g ye yakın bir sesle telaffuz ediliyordur. Bizde, yani Türkiye'de, o gırtlak doğuda var, batıya doru kh (q) sesi kaybolur. Örneğin, bazı Kazak, Türkmen, Azerbaycan şarkılarını İstanbul ya da batı şiveli bir anadolu Türkü söylese, müzik aynı olsa da aynı lezzeti vermez, yetenekli biri, yetenekli bir şarkıcı tabiki benzetebilir ama biz o sesleri tam çıkaramayız, çünkü gırtlak farklı. selamlar.
Yine çok faydalı bir video olmuş, ellerinize ağzınıza sağlık! Bu kelimeler ve kalıplar bize daha çok anadili Türkçe olan biri gibi konuşmak gerçekten yardımcı olacak. Daha gelsinler inşallah. 😉 Hem kızlar arasındaki şakalar, takılmalar, ve dostluk çok tatlıydı yaaa maşallah. 🌸
Yabancıların Türkçe öğrenmesi o kadar kolay değil. Özellikle tümce yapısı. Bizde özne-nesne-yüklem dizilimi varken, onlarda özne-yüklem-nesne. 1933'te Nazilerden kaçan yahudi kökenli Alman hukukçu Ernst Eduard Hirsch,Türkiye'de üniversiteden davet almış. Yalnız 4.yıldan itibaren derslerini Türkçe anlatması şart koşulmuş. ''Viyana'dan Almanlar için Türkçe öğreten yeni bir kitap satın aldım. Uzun tren yolculuğu sırasında bu kitabı okuyarak bir şeyler öğrenmeye çabalıyordum. Yataklı vagon kompartımanını paylaştığım diğer yolcu,az çok Türkçe bilen Avusturyalı bir ihracatçıydı. Benim ciddi çabalamama bakıp eğleniyordu. Sohbete koyulduk. Nereden gelip nereye gittiğimi anlattım ona.İmzaladığım sözleşmeye göre ilk üç yıl derslerimi Almanca verebileceğimi,ama dördüncü yıldan sonra Türkçe ders vermek zorunda olduğumu da söyledim.Yol arkadaşım,gülümseyerek başını iki yana salladı. Böyle bir sözleşme şartını, ancak benim gibi hayattan kopuk, Türkiye'deki şartlardan ve durumdan habersiz bir profesör imzalayabilirdi.Aralarında Almanların da bulunduğu yabancı uzmanlar,daha Osmanlı İmparatorluğu zamanında ve son yıllarda da Cumhuriyet'in ilanından bu yana,Türk hükümeti tarafından görevlendirilegelmişti.Bu yabancılarla, Fransızca konuşuluyordu.Fransızca,aydın zümrenin ve iş çevrelerinin ortak diliydi.Yabaancı uzmanların belli bir süre içinde Türkçe'yi öğrenme ve kullanma zorunluluğu,bu güne kadar kulağına gelmemişti.Zaten,Türkiye'de doğup büyümüş olmayan bir yabancının bu dli doğru dürüst öğrenmesi de imkânsızdı.Türkiye'de büyüme azınlıklar,Ermeniler,Rumlar,Yahudi ve Levantenler bile,bu dili bir türlü öğrenememişler, bunların konuştuğu 'Türkçe' öteden beri alay konusu olmuş,mizahta kullanılmıştır.Alışılagelmiş deyimleri,kelimeleri,sayıları,ölçüleri,ağırlıkları ve günlük hayatta kullanılan kelimeleri öğrenmek ve bunları,düzgünce telaffuz edebilmek bile hatırı sayılır ve Türklerin takdirini toplayacak bir başarıdır.Türkçe'yi yanlışsız ve kusursuz konuşabilmek için,evvela Türkçe düşünmesini öğrenmek gerekir,çünkü Türkçe'nin dil mantığı germen ya da romen dillerinin mantığından farklıdır.Oldukça zengin bir kelime dağarcığımız bile olsa,tek bir yanlışsız cümle kurabilmek için ,önce kendi dilimizde düşünmeyi unutup Türkçe düşünmesini öğrenmemiz gerekir. Elinizdeki ders kitabının ilk sahifelerine bir göz atın hele,dedi.Almanca'daki 'haben' fiiliin Türkçe'de karşılığı yoktur.Dolayısıyla diyelim ki,'İch habe geld' diyebilmek için, önce başka türlü düşünmelisiniz.'Geld meines vorhanden(ya da 'nicht vorhanden') ist-'param vardır (ya da param yoktur)-.Bütün bunlara ilaveten,bir de 'ünlülerin uyumu' diye bir şey vardır.Bu ses uyumunun kurallarına göre,Almanca ist e tekabül eden son ek,kendinden bir önceki sesli harfe bağlı olarak,bazen 'dir',bazen 'dır',bazen 'dur 'olur çıkar. Gerçi Türk grameri zor değildir,çünkü Türkçe'de cins eki ve belirli harf-i tarif(bestimmter Artikel)yoktur.İsim ve fiil çekimleri ise,insanın aklını karıştıracak kadar çok sayıda soneklerle yapılır ki,bunları sözünü ettiğim ünlü uyumuna uuygun biçimde doğru olarak ardarda dizmek çok önemlidir. Türkçe ünlüsü bol olan bir dilir.Özellikle de 'i' ^ve 'ü',büyük bir rol oynar. Yol arkadaşım,'ü ' ünlüsüne özel bir önem atfettiği pek çok örnek saydı.'Tütününüz var mıdır cümlesinde Türk tütününün tadı geliyordu ağzınıza, 'gül' sözcüğünde ise gülün tatlı kokusu içimizi bayıltıyor, 'bülbül' sözcüğünde sanki kuş cıvıltısı kulağımızda şakıyor, 'ümit' sözcüğünde iyi bir geleceğe beslenen özlem adeta elle tutulur hale dönüşmekte ve 'Ne güzel'ünleminde bakıp görülen şeyden duyulan sevinç sanki dalgalanmaktadır. ''İn Wien hatte ich heine neu erschienene türkische sprachlehre für Deutsche erworben,in die ich mich bereits während der langen Eisenbahnfahrt einzulesen versuchte.Mein Abteilgefährte im Schlafwagen,ein österreichischer Exportkaufmann mit türkischen Sprachkenttnissen,amüsierte sich sichtlich über meine ernsthaften Bemühungen.Wir kamen ins Gespräch.İch berichtete über mein Woher und Wohin und erwähnte dabei,nach meinem Anstellungsvertrag könne ich meine Lehrveranstaltungen in den ersten drei Jahren noch in Deutscher Spreche abhalten, hätte mich aber verpflichtet,vom vierten jahr ab in Türkischer Sprache zu lehren.Mein Mitreisender schüttelte lächelnd den Kopf.So eine Klausel könne nur-ich müsse schon entschuldigen-ein lebensfremder professor unterschreiben,der von den wirklichen Zuständen und Verh ältnissen in der Türkei nichts wisse. Ausländische Spezialisten,darunter auch deutsche,seien schon zu den Zeiten des Osmanischen Reichs und auf in den letzten Jahren seit der Ausrufung der Republik von der türkischen Regierung engagierd worden.Die Verständigung erfolge auf Französisch,das die Sprache der Gebildeten und der Geschäftswelt sei.Von einer Verpflichtung ausländischer Spezialisten,innerhalb einer bestimmten Frist die Türkische Sprache zu erlernen und sich ihrer zu bedienen.,habe or noch nie etwas gehört.Eine derartige Verpflichtung sei unerfüllbar.Ein nicht im Lande geborener und aufgewachsener Ausländer könne diese Sprache niemals richtig erlernen.Das könnten noch nicht einmal die im Lande selbst groß gewordenen Angehörigen der sog.Minderheiten,die Armenier,Griechen,Juden und Levantiner,deren 'Türkisch' nur anlaß zu Spott und Witzen gebe.Wenn es mir gelänge,die üblichen Redewendungen, und Floskeln,die Zahlen,Mäsen und Gewichte sowie die Bezeichnungen für die Gegenstände des taglichen Bedarfs zu erlernen und sie Einigermaßen verständlich auszusprechen,wäre dies bereits eine beachtenswerte, von den Türken mit Wohlgefallen aufgenommene Leistung.Um richtig und perfekt Türkisch sprechen zu können ,müsse man Türkisch denken lernen, weil die Sprachslogik des Türkischen eine völlig andere als die der germanischen oder romanischen Sprachen sei.Man müsse zunächst einmal das Umdenken erlernen,bevor man selbst bei einem reichen Wortschatz einen einzigen Satz fehlerfrei bilden könne. İch solle doch nur einmal in die ersten Seiten meiner Sprachlechre schauen; Für das deutsche Zeitwort 'haben' gebe es keine Entsprechung im Türkischen.Man müsse deshalb stets zunächst umdenken, also z.B. den Satz ''ich habe geld'' oder 'İch habe kein geld' umdenken 'Geld meines Vorhanden' (bzw. nicht vorhanden) ist''(param vardir bzw param yoktur)Hinzu käme die sog 'Vokalharmonie' nach deren Gesetzen die dem deutschen ''ist'' entsprechende Türkische endung je nach dem vorhergehenden Vokal bald 'dir',bald 'dır' bald 'dur' laute. Die Grammatik sei zwar einfach,weil die Türkische Sprache weder ein grammatisches Geschlecht noch den bestimmten artikel kenne.Deklination und Konjugation aber seien nur unter Verwendung einer verwirrend großen Anzahl von Suffixen möglich,deren richtige Aneinanderreihung unter Einhaltung der Vokabelharmonie von besonderer Wichtigkeit sei.Der Türkische Wortschatz sei sehr vokalreich.Vor allem die hellen Vokale i und ü spielten eine große rolle.Mein Mitreisender gab einige Beispiele, wobei er dem Vokal 'ü' eine besondere Bedeutung beimaß:Ob man nicht in dem Sätzchen,'tütününüz var mıdır?'(=haben sie Tabak?) die Würze des Türkischen Tabaks spüre,in dem Wort 'gül' nicht den süßen Duft der Rose atme, in dem Wort 'bülbül'(=Nactigall) nicht dem Schmelz des Vogellautes vernehme, in dem Wort 'ümit' (=Hoffnung) nicht die Sehnsucht nach einer guten Zukunft spüre und dem Ausruf 'ne güzel'(=wie schön) nicht das Entzücken über das geschaute entnehme?'
bakmak=look when you say "Beraber bakalım" it means "Let's look (at it) together" "Gel, bu soruya beraber bakalım!" "Come, let's look at this question together!"
. İngilizce 'de sadece iki fiil zamanı var. Şimdi ve geçmiş. Gelecek zamanı anlatmak için,'go' fiili yardıma çağrılır. 'İngilizce öğreneceğim' ifadesi,İ am going to learn English. Gelecek zamanı ifade etmeye yarayan 'will'yardımcı fiili,aslında irade anlamına gelmektedir.' Ayşe will go there'dediğinizde,Ayşe'nin oraya gitmeye yetenekli olduğunu anlatmış olursunuz. Gelecek zamanı anlatmak için kullanılan 'shall'ise aslında görev, yükümlülük demektir. 'Ayşe shall go there' dediğinizde,bu,oraya gitmek Ayşe'nin görevidir anlamını iletir. Ben bunu 1999'da yazılmış bir dergide okudum. Çok acaibime gitti.Yani '.... yapacağım' yokmuş İngilizcede, 'yapmaya gidiyorum','yapmaya yetenekliyim, 'yapmak benim görevimdir' varmış.
Like the video showed, Kanka is like a "bro" on the other hand, lan is similar to "Yo", think of Jesse Pinkman's way of speech. It is mostly an aggressive way of talking, especially when said towards others.
Nice Content for Germans like me who wants to learn Turkish 👏🏼 tessekürler
@@robertmuller2317 bitte hast keine angst für aussprache. viele können, wer türkish als fremdsprache lernen, ein bischen haben wegen des dialects aber wir kann einfach verstanden.
Yabancıların Türkçe öğrenmesi o kadar kolay değil. Özellikle tümce yapısı. Bizde özne-nesne-yüklem dizilimi varken, onlarda özne-yüklem-nesne.
1933'te Nazilerden kaçan yahudi kökenli Alman hukukçu Ernst Eduard Hirsch,Türkiye'de üniversiteden davet almış. Yalnız 4.yıldan itibaren derslerini Türkçe anlatması şart koşulmuş.
''Viyana'dan Almanlar için Türkçe öğreten yeni bir kitap satın aldım. Uzun tren yolculuğu sırasında bu kitabı okuyarak bir şeyler öğrenmeye çabalıyordum. Yataklı vagon kompartımanını paylaştığım diğer yolcu,az çok Türkçe bilen Avusturyalı bir ihracatçıydı. Benim ciddi çabalamama bakıp eğleniyordu. Sohbete koyulduk. Nereden gelip nereye gittiğimi anlattım ona.İmzaladığım sözleşmeye göre ilk üç yıl derslerimi Almanca verebileceğimi,ama dördüncü yıldan sonra Türkçe ders vermek zorunda olduğumu da söyledim.Yol arkadaşım,gülümseyerek başını iki yana salladı. Böyle bir sözleşme şartını, ancak benim gibi hayattan kopuk, Türkiye'deki şartlardan ve durumdan habersiz bir profesör imzalayabilirdi.Aralarında Almanların da bulunduğu yabancı uzmanlar,daha Osmanlı İmparatorluğu zamanında ve son yıllarda da Cumhuriyet'in ilanından bu yana,Türk hükümeti tarafından görevlendirilegelmişti.Bu yabancılarla, Fransızca konuşuluyordu.Fransızca,aydın zümrenin ve iş çevrelerinin ortak diliydi.Yabaancı uzmanların belli bir süre içinde Türkçe'yi öğrenme ve kullanma zorunluluğu,bu güne kadar kulağına gelmemişti.Zaten,Türkiye'de doğup büyümüş olmayan bir yabancının bu dli doğru dürüst öğrenmesi de imkânsızdı.Türkiye'de büyüme azınlıklar,Ermeniler,Rumlar,Yahudi ve Levantenler bile,bu dili bir türlü öğrenememişler, bunların konuştuğu 'Türkçe' öteden beri alay konusu olmuş,mizahta kullanılmıştır.Alışılagelmiş deyimleri,kelimeleri,sayıları,ölçüleri,ağırlıkları ve günlük hayatta kullanılan kelimeleri öğrenmek ve bunları,düzgünce telaffuz edebilmek bile hatırı sayılır ve Türklerin takdirini toplayacak bir başarıdır.Türkçe'yi yanlışsız ve kusursuz konuşabilmek için,evvela Türkçe düşünmesini öğrenmek gerekir,çünkü Türkçe'nin dil mantığı germen ya da romen dillerinin mantığından farklıdır.Oldukça zengin bir kelime dağarcığımız bile olsa,tek bir yanlışsız cümle kurabilmek için ,önce kendi dilimizde düşünmeyi unutup Türkçe düşünmesini öğrenmemiz gerekir.
Elinizdeki ders kitabının ilk sahifelerine bir göz atın hele,dedi.Almanca'daki 'haben' fiiliin Türkçe'de karşılığı yoktur.Dolayısıyla diyelim ki,'İch habe geld' diyebilmek için, önce başka türlü düşünmelisiniz.'Geld meines vorhanden(ya da 'nicht vorhanden') ist-'param vardır (ya da param yoktur)-.Bütün bunlara ilaveten,bir de 'ünlülerin uyumu' diye bir şey vardır.Bu ses uyumunun kurallarına göre,Almanca ist e tekabül eden son ek,kendinden bir önceki sesli harfe bağlı olarak,bazen 'dir',bazen 'dır',bazen 'dur 'olur çıkar. Gerçi Türk grameri zor değildir,çünkü Türkçe'de cins eki ve belirli harf-i tarif(bestimmter Artikel)yoktur.İsim ve fiil çekimleri ise,insanın aklını karıştıracak kadar çok sayıda soneklerle yapılır ki,bunları sözünü ettiğim ünlü uyumuna uuygun biçimde doğru olarak ardarda dizmek çok önemlidir.
Türkçe ünlüsü bol olan bir dilir.Özellikle de 'i' ^ve 'ü',büyük bir rol oynar. Yol arkadaşım,'ü ' ünlüsüne özel bir önem atfettiği pek çok örnek saydı.'Tütününüz var mıdır cümlesinde Türk tütününün tadı geliyordu ağzınıza, 'gül' sözcüğünde ise gülün tatlı kokusu içimizi bayıltıyor, 'bülbül' sözcüğünde sanki kuş cıvıltısı kulağımızda şakıyor, 'ümit' sözcüğünde iyi bir geleceğe beslenen özlem adeta elle tutulur hale dönüşmekte ve 'Ne güzel'ünleminde bakıp görülen şeyden duyulan sevinç sanki dalgalanmaktadır.
''İn Wien hatte ich heine neu erschienene türkische sprachlehre für Deutsche erworben,in die ich mich bereits während der langen Eisenbahnfahrt einzulesen versuchte.Mein Abteilgefährte im Schlafwagen,ein österreichischer Exportkaufmann mit türkischen Sprachkenttnissen,amüsierte sich sichtlich über meine ernsthaften Bemühungen.Wir kamen ins Gespräch.İch berichtete über mein Woher und Wohin und erwähnte dabei,nach meinem Anstellungsvertrag könne ich meine Lehrveranstaltungen in den ersten drei Jahren noch in Deutscher Spreche abhalten, hätte mich aber verpflichtet,vom vierten jahr ab in Türkischer Sprache zu lehren.Mein Mitreisender schüttelte lächelnd den Kopf.So eine Klausel könne nur-ich müsse schon entschuldigen-ein lebensfremder professor unterschreiben,der von den wirklichen Zuständen und Verh ältnissen in der Türkei nichts wisse. Ausländische Spezialisten,darunter auch deutsche,seien schon zu den Zeiten des Osmanischen Reichs und auf in den letzten Jahren seit der Ausrufung der Republik von der türkischen Regierung engagierd worden.Die Verständigung erfolge auf Französisch,das die Sprache der Gebildeten und der Geschäftswelt sei.Von einer Verpflichtung ausländischer Spezialisten,innerhalb einer bestimmten Frist die Türkische Sprache zu erlernen und sich ihrer zu bedienen.,habe or noch nie etwas gehört.Eine derartige Verpflichtung sei unerfüllbar.Ein nicht im Lande geborener und aufgewachsener Ausländer könne diese Sprache niemals richtig erlernen.Das könnten noch nicht einmal die im Lande selbst groß gewordenen Angehörigen der sog.Minderheiten,die Armenier,Griechen,Juden und Levantiner,deren 'Türkisch' nur anlaß zu Spott und Witzen gebe.Wenn es mir gelänge,die üblichen Redewendungen, und Floskeln,die Zahlen,Mäsen und Gewichte sowie die Bezeichnungen für die Gegenstände des taglichen Bedarfs zu erlernen und sie Einigermaßen verständlich auszusprechen,wäre dies bereits eine beachtenswerte, von den Türken mit Wohlgefallen aufgenommene Leistung.Um richtig und perfekt Türkisch sprechen zu können ,müsse man Türkisch denken lernen, weil die Sprachslogik des Türkischen eine völlig andere als die der germanischen oder romanischen Sprachen sei.Man müsse zunächst einmal das Umdenken erlernen,bevor man selbst bei einem reichen Wortschatz einen einzigen Satz fehlerfrei bilden könne.
İch solle doch nur einmal in die ersten Seiten meiner Sprachlechre schauen; Für das deutsche Zeitwort 'haben' gebe es keine Entsprechung im Türkischen.Man müsse deshalb stets zunächst umdenken, also z.B. den Satz ''ich habe geld'' oder 'İch habe kein geld' umdenken 'Geld meines Vorhanden' (bzw. nicht vorhanden) ist''(param vardir bzw param yoktur)Hinzu käme die sog 'Vokalharmonie' nach deren Gesetzen die dem deutschen ''ist'' entsprechende Türkische endung je nach dem vorhergehenden Vokal bald 'dir',bald 'dır' bald 'dur' laute. Die Grammatik sei zwar einfach,weil die Türkische Sprache weder ein grammatisches Geschlecht noch den bestimmten artikel kenne.Deklination und Konjugation aber seien nur unter Verwendung einer verwirrend großen Anzahl von Suffixen möglich,deren richtige Aneinanderreihung unter Einhaltung der Vokabelharmonie von besonderer Wichtigkeit sei.Der Türkische Wortschatz sei sehr vokalreich.Vor allem die hellen Vokale i und ü spielten eine große rolle.Mein Mitreisender gab einige Beispiele, wobei er dem Vokal 'ü' eine besondere Bedeutung beimaß:Ob man nicht in dem Sätzchen,'tütününüz var mıdır?'(=haben sie Tabak?) die Würze des Türkischen Tabaks spüre,in dem Wort 'gül' nicht den süßen Duft der Rose atme, in dem Wort 'bülbül'(=Nactigall) nicht dem Schmelz des Vogellautes vernehme, in dem Wort 'ümit' (=Hoffnung) nicht die Sehnsucht nach einer guten Zukunft spüre und dem Ausruf 'ne güzel'(=wie schön) nicht das Entzücken über das geschaute entnehme?'
Ernst Eduard Hirsch ein deutscher Jurist und Rechtssoziologe.
Selam👏Ben Çinliyim ,İzmirde yaşıyorum !Çok teşekkür ederim,harika videoyu yaptınız ,dün akşamdan beri sizin videonuzu izliyorum,daha Türk gibi konuşabilirim temenni ediyorum !siz de kolay gelsin !
The Turks fought with the chinese for centuries. That's why they built the great wall. Also what your country is doing to our Uyghur Turk brothers is disgusting.
@@thefenerbahcesk4156kardeşim iyi misin ? İtici olma. Çinlilerin de iyisi kötüsü var. Belki de iyisi türklere oranla daha iyidir . Toksik olmana gerek yok. Bir de yerel halk ile hükümeti bir tutma. 2 farklı şeyler.
@@thefenerbahcesk4156 Chinese people are very friendly and sincere. There's no need to act like a child. Not every person is the same and it's their government who's disgusting. Don't blame it on innocent people.
Kelime seçimleri cidden çok iyi. Tebrik ederim.
Mükemmel video. Türkçedeki popüler deyimler ifadeler ve atasözleri için bence daha çok böyle videolar yapılmalı. Türkçe öğrenmeye başladığımda, sözlerini anladığım ama anlamını anlamadığım bir sürü ifade vardı. birkaç örnekler vereyim gözün arkanda kalmasın....başa çıkamazsın ....her şey ortada... falan fılan
Tavsiyeniz için teşekkür ederiz! ☺️
I’m actually going to Turkey tomorrow😍🤞
Where will you visit? 🚗
@@EasyTurkish Antalya ☀️ Btw your videos are really helpful, I will try to practice as much Turkish as possible there!😁
Thank you so much ... absolutely useful and fun video ... please keep them coming :)
Harikaydı lütfen bu videonun devamı da gelein 😢😢😢😢
bu videoyu izlerken üç sayfa yazdım. o kadar faydalı çıktı benim için. 😊
Ne mutlu bize! 😊
Elinize emeğinize sağlık çok güzel bir video olmuş
Teşekkür ederiz. 😊
Teşekkür ederiz 🤍
Mükemmel!
Çok faydalı bir video. Uzun zamandır "kanka" kelimesinin nereden geldiğini merak ediyordum. Tüm örnekleri ilginç ve önemli buldum. Bulgaristan'dan Selâmlar!
Bol şans knk :d
Selamlar. 👋🏻
Bölümü beğenmenize sevindik!!
Bu kanka sözcüğü,Ruhsar dizisinde kullanılırdı,sonra bir ara hiç kullanılmadı,15 yıl kadardır iyice yaygınlaştı.
Bir de şimdi o kadar dinlenilmeyen M .Kırmızıgül'Buradayım' şarkısında,'şerefsizlere yenilmedim buradayım' diye bir söz vardı.Allah,artık uzun süre herkes yerli yersiz kızdıklarına şerefsiz demeye başladı.Son bir kaç yıldır artık çok az söyleniyor.
@@rifkicelik3239 Bazen böyle sözcükler geçici olarak meşhur olur. Sonra unutulur. Yine de, çok ilginç şeyler anlatmışsın. Ruhsar dizisini ilk kez duyuyorum.
Another wonderful vlog mam love from Pakistan 🙂🇵🇰🇹🇷🥰😍. May Allah SWT bless Turkey and it's beautiful people from Pakistan 🙂🇵🇰🇹🇷🥰😍.
Vallahi çok beğendim 👍🌹🎉🤩💯🎉🌹👍
Kanka was derived from the phrase 'kan kardeşi.' Kan kardeşliği, blood brotherhood, was an old tradition in the Turkish culture. The word kanka is the shortened form if kan kardeşi.
The word for father in Turkmen is _kaka_. _Kaka_ has the same meaning as abi (older brother) in some parts of Turkey. Actually in Turkmen, my dad would always call my uncle (his older brother) kaka, but I think this is because my uncle had the same first name as my father's grandfather. I always thought kanka was related to that.
Acaba şaka mı yaptınız diye "sazan" olmamak için kontrol ettim internetten. Biliyorsunuzdur kaka yazdığınız şekilde, biz de tamamen farklı bir anlamı var. Ama biz büyük erkek kardeşe ağabey ve belirttiğiniz gibi kısaca abi deriz. Bir de ağababa, büyük baba (dede) anlamına gelir. Ama kaka şeklinde yazılsa da Türkmen telaffuzu muhtemelen aga ya da yakındır. Yani, tahminim, baştaki k harfi, h ile k arası bir sesle, ya da g ye yakın bir sesle telaffuz ediliyordur. Bizde, yani Türkiye'de, o gırtlak doğuda var, batıya doru kh (q) sesi kaybolur. Örneğin, bazı Kazak, Türkmen, Azerbaycan şarkılarını İstanbul ya da batı şiveli bir anadolu Türkü söylese, müzik aynı olsa da aynı lezzeti vermez, yetenekli biri, yetenekli bir şarkıcı tabiki benzetebilir ama biz o sesleri tam çıkaramayız, çünkü gırtlak farklı. selamlar.
Yine çok faydalı bir video olmuş, ellerinize ağzınıza sağlık! Bu kelimeler ve kalıplar bize daha çok anadili Türkçe olan biri gibi konuşmak gerçekten yardımcı olacak. Daha gelsinler inşallah. 😉 Hem kızlar arasındaki şakalar, takılmalar, ve dostluk çok tatlıydı yaaa maşallah. 🌸
Ana dil ayrı yazılır, ek olarak "daha da gelirler inşallah" daha doğru bir tabir olur. Türkçe öğrenmekte başarılar. 👋
Yabancıların Türkçe öğrenmesi o kadar kolay değil. Özellikle tümce yapısı. Bizde özne-nesne-yüklem dizilimi varken, onlarda özne-yüklem-nesne.
1933'te Nazilerden kaçan yahudi kökenli Alman hukukçu Ernst Eduard Hirsch,Türkiye'de üniversiteden davet almış. Yalnız 4.yıldan itibaren derslerini Türkçe anlatması şart koşulmuş.
''Viyana'dan Almanlar için Türkçe öğreten yeni bir kitap satın aldım. Uzun tren yolculuğu sırasında bu kitabı okuyarak bir şeyler öğrenmeye çabalıyordum. Yataklı vagon kompartımanını paylaştığım diğer yolcu,az çok Türkçe bilen Avusturyalı bir ihracatçıydı. Benim ciddi çabalamama bakıp eğleniyordu. Sohbete koyulduk. Nereden gelip nereye gittiğimi anlattım ona.İmzaladığım sözleşmeye göre ilk üç yıl derslerimi Almanca verebileceğimi,ama dördüncü yıldan sonra Türkçe ders vermek zorunda olduğumu da söyledim.Yol arkadaşım,gülümseyerek başını iki yana salladı. Böyle bir sözleşme şartını, ancak benim gibi hayattan kopuk, Türkiye'deki şartlardan ve durumdan habersiz bir profesör imzalayabilirdi.Aralarında Almanların da bulunduğu yabancı uzmanlar,daha Osmanlı İmparatorluğu zamanında ve son yıllarda da Cumhuriyet'in ilanından bu yana,Türk hükümeti tarafından görevlendirilegelmişti.Bu yabancılarla, Fransızca konuşuluyordu.Fransızca,aydın zümrenin ve iş çevrelerinin ortak diliydi.Yabaancı uzmanların belli bir süre içinde Türkçe'yi öğrenme ve kullanma zorunluluğu,bu güne kadar kulağına gelmemişti.Zaten,Türkiye'de doğup büyümüş olmayan bir yabancının bu dli doğru dürüst öğrenmesi de imkânsızdı.Türkiye'de büyüme azınlıklar,Ermeniler,Rumlar,Yahudi ve Levantenler bile,bu dili bir türlü öğrenememişler, bunların konuştuğu 'Türkçe' öteden beri alay konusu olmuş,mizahta kullanılmıştır.Alışılagelmiş deyimleri,kelimeleri,sayıları,ölçüleri,ağırlıkları ve günlük hayatta kullanılan kelimeleri öğrenmek ve bunları,düzgünce telaffuz edebilmek bile hatırı sayılır ve Türklerin takdirini toplayacak bir başarıdır.Türkçe'yi yanlışsız ve kusursuz konuşabilmek için,evvela Türkçe düşünmesini öğrenmek gerekir,çünkü Türkçe'nin dil mantığı germen ya da romen dillerinin mantığından farklıdır.Oldukça zengin bir kelime dağarcığımız bile olsa,tek bir yanlışsız cümle kurabilmek için ,önce kendi dilimizde düşünmeyi unutup Türkçe düşünmesini öğrenmemiz gerekir.
Elinizdeki ders kitabının ilk sahifelerine bir göz atın hele,dedi.Almanca'daki 'haben' fiiliin Türkçe'de karşılığı yoktur.Dolayısıyla diyelim ki,'İch habe geld' diyebilmek için, önce başka türlü düşünmelisiniz.'Geld meines vorhanden(ya da 'nicht vorhanden') ist-'param vardır (ya da param yoktur)-.Bütün bunlara ilaveten,bir de 'ünlülerin uyumu' diye bir şey vardır.Bu ses uyumunun kurallarına göre,Almanca ist e tekabül eden son ek,kendinden bir önceki sesli harfe bağlı olarak,bazen 'dir',bazen 'dır',bazen 'dur 'olur çıkar. Gerçi Türk grameri zor değildir,çünkü Türkçe'de cins eki ve belirli harf-i tarif(bestimmter Artikel)yoktur.İsim ve fiil çekimleri ise,insanın aklını karıştıracak kadar çok sayıda soneklerle yapılır ki,bunları sözünü ettiğim ünlü uyumuna uuygun biçimde doğru olarak ardarda dizmek çok önemlidir.
Türkçe ünlüsü bol olan bir dilir.Özellikle de 'i' ^ve 'ü',büyük bir rol oynar. Yol arkadaşım,'ü ' ünlüsüne özel bir önem atfettiği pek çok örnek saydı.'Tütününüz var mıdır cümlesinde Türk tütününün tadı geliyordu ağzınıza, 'gül' sözcüğünde ise gülün tatlı kokusu içimizi bayıltıyor, 'bülbül' sözcüğünde sanki kuş cıvıltısı kulağımızda şakıyor, 'ümit' sözcüğünde iyi bir geleceğe beslenen özlem adeta elle tutulur hale dönüşmekte ve 'Ne güzel'ünleminde bakıp görülen şeyden duyulan sevinç sanki dalgalanmaktadır.
''İn Wien hatte ich heine neu erschienene türkische sprachlehre für Deutsche erworben,in die ich mich bereits während der langen Eisenbahnfahrt einzulesen versuchte.Mein Abteilgefährte im Schlafwagen,ein österreichischer Exportkaufmann mit türkischen Sprachkenttnissen,amüsierte sich sichtlich über meine ernsthaften Bemühungen.Wir kamen ins Gespräch.İch berichtete über mein Woher und Wohin und erwähnte dabei,nach meinem Anstellungsvertrag könne ich meine Lehrveranstaltungen in den ersten drei Jahren noch in Deutscher Spreche abhalten, hätte mich aber verpflichtet,vom vierten jahr ab in Türkischer Sprache zu lehren.Mein Mitreisender schüttelte lächelnd den Kopf.So eine Klausel könne nur-ich müsse schon entschuldigen-ein lebensfremder professor unterschreiben,der von den wirklichen Zuständen und Verh ältnissen in der Türkei nichts wisse. Ausländische Spezialisten,darunter auch deutsche,seien schon zu den Zeiten des Osmanischen Reichs und auf in den letzten Jahren seit der Ausrufung der Republik von der türkischen Regierung engagierd worden.Die Verständigung erfolge auf Französisch,das die Sprache der Gebildeten und der Geschäftswelt sei.Von einer Verpflichtung ausländischer Spezialisten,innerhalb einer bestimmten Frist die Türkische Sprache zu erlernen und sich ihrer zu bedienen.,habe or noch nie etwas gehört.Eine derartige Verpflichtung sei unerfüllbar.Ein nicht im Lande geborener und aufgewachsener Ausländer könne diese Sprache niemals richtig erlernen.Das könnten noch nicht einmal die im Lande selbst groß gewordenen Angehörigen der sog.Minderheiten,die Armenier,Griechen,Juden und Levantiner,deren 'Türkisch' nur anlaß zu Spott und Witzen gebe.Wenn es mir gelänge,die üblichen Redewendungen, und Floskeln,die Zahlen,Mäsen und Gewichte sowie die Bezeichnungen für die Gegenstände des taglichen Bedarfs zu erlernen und sie Einigermaßen verständlich auszusprechen,wäre dies bereits eine beachtenswerte, von den Türken mit Wohlgefallen aufgenommene Leistung.Um richtig und perfekt Türkisch sprechen zu können ,müsse man Türkisch denken lernen, weil die Sprachslogik des Türkischen eine völlig andere als die der germanischen oder romanischen Sprachen sei.Man müsse zunächst einmal das Umdenken erlernen,bevor man selbst bei einem reichen Wortschatz einen einzigen Satz fehlerfrei bilden könne.
İch solle doch nur einmal in die ersten Seiten meiner Sprachlechre schauen; Für das deutsche Zeitwort 'haben' gebe es keine Entsprechung im Türkischen.Man müsse deshalb stets zunächst umdenken, also z.B. den Satz ''ich habe geld'' oder 'İch habe kein geld' umdenken 'Geld meines Vorhanden' (bzw. nicht vorhanden) ist''(param vardir bzw param yoktur)Hinzu käme die sog 'Vokalharmonie' nach deren Gesetzen die dem deutschen ''ist'' entsprechende Türkische endung je nach dem vorhergehenden Vokal bald 'dir',bald 'dır' bald 'dur' laute. Die Grammatik sei zwar einfach,weil die Türkische Sprache weder ein grammatisches Geschlecht noch den bestimmten artikel kenne.Deklination und Konjugation aber seien nur unter Verwendung einer verwirrend großen Anzahl von Suffixen möglich,deren richtige Aneinanderreihung unter Einhaltung der Vokabelharmonie von besonderer Wichtigkeit sei.Der Türkische Wortschatz sei sehr vokalreich.Vor allem die hellen Vokale i und ü spielten eine große rolle.Mein Mitreisender gab einige Beispiele, wobei er dem Vokal 'ü' eine besondere Bedeutung beimaß:Ob man nicht in dem Sätzchen,'tütününüz var mıdır?'(=haben sie Tabak?) die Würze des Türkischen Tabaks spüre,in dem Wort 'gül' nicht den süßen Duft der Rose atme, in dem Wort 'bülbül'(=Nactigall) nicht dem Schmelz des Vogellautes vernehme, in dem Wort 'ümit' (=Hoffnung) nicht die Sehnsucht nach einer guten Zukunft spüre und dem Ausruf 'ne güzel'(=wie schön) nicht das Entzücken über das geschaute entnehme?'
Bayıldım!
☺️
what does beraber bakalım mean? what does bakalım mean?
bakmak=look
when you say "Beraber bakalım" it means "Let's look (at it) together"
"Gel, bu soruya beraber bakalım!"
"Come, let's look at this question together!"
"we shall take a look together" :😊
. İngilizce 'de sadece iki fiil zamanı var. Şimdi ve geçmiş. Gelecek zamanı anlatmak için,'go' fiili yardıma çağrılır. 'İngilizce öğreneceğim' ifadesi,İ am going to learn English. Gelecek zamanı ifade etmeye yarayan 'will'yardımcı fiili,aslında irade anlamına gelmektedir.' Ayşe will go there'dediğinizde,Ayşe'nin oraya gitmeye yetenekli olduğunu anlatmış olursunuz. Gelecek zamanı anlatmak için kullanılan 'shall'ise aslında görev, yükümlülük demektir. 'Ayşe shall go there' dediğinizde,bu,oraya gitmek Ayşe'nin görevidir anlamını iletir. Ben bunu 1999'da yazılmış bir dergide okudum. Çok acaibime gitti.Yani '.... yapacağım' yokmuş İngilizcede, 'yapmaya gidiyorum','yapmaya yetenekliyim, 'yapmak benim görevimdir' varmış.
beraber bakalım:let's look together.
Bakalım:let's see.
Beles is also in arabic balash
İlk yorum benden 😂😂😂😂❤❤❤❤
☺️
What is the difference between "kanka" and "lan"?
There is big difference between them...
@@muhsinozturk2373 wow great answer, that explains everything xD
Like the video showed, Kanka is like a "bro" on the other hand, lan is similar to "Yo", think of Jesse Pinkman's way of speech. It is mostly an aggressive way of talking, especially when said towards others.
Unless you're talking to a friend who knows you well, don't use lan. It could come off as offensive. It comes from oğlan (boy).
So when a close friend uses lan towards you, are they angry about something?
Hadi gel abla beleşe lahmacun var 😂