Attilâ İlhan - Lili Marlen Türküsü
ฝัง
- เผยแพร่เมื่อ 9 ส.ค. 2018
- Attilâ İlhan (d. 15 Haziran 1925 - ö. 11 Ekim 2005), Türk şair, romancı, denemeci, gazeteci ve eleştirmen. Entelektüel çalışmalarıyla Türk edebiyat ve düşünce dünyasına önemli katkıları olmuş bir aydındır. 15 Haziran 1925'te Menemen'de doğdu. Tam ismi, Attilâ Hamdi İlhan'dır. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı bölgelerde tamamladı. İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiirleriyle yakalanmasıyla 1941 Şubat'ında, 16 yaşındayken tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Üç hafta gözetim altında kaldı. İki ay hapiste yattı. Türkiye'nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve İstanbul Işık Lisesi'ne yazıldı. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanı'nda Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü pek çok ünlü şairi geride bırakarak aldı. 1946'ta mezun oldu. İstanbul Hukuk Fakültesi'ne kaydoldu. Üniversite hayatının başarılı geçen yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayımlanmaya başladı. 1948'de ilk şiir kitabı Duvar'ı kendi imkânlarıyla yayımladı. 1948 yılında, üniversite ikinci sınıftayken Nâzım Hikmet'i kurtarma hareketine katılmak üzere ilk kez Paris'e gitti. Bu harekette aktif rol oynadı. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan birçok karakter ve olaya temel oluşturmuştur. Türkiye'ye geri dönüşünde başı sık sık polisle derde girdi. Sansaryan Han'daki sorgulamalar ölüm, tehlike, gerilim temalarının işlendiği eserlerinde önemli rol oynamıştır. Şair bu gerilim havasını ilk şiirlerinde olmasa da özellikle Bela Çiçeği gibi kitaplarında eski günlerini yad ettiği ya da eleştirdiği şiirlerini yayımladı. Birkaç kez gözaltına alındı. Yazarın "olgunluk dönemi" diye tanımlanabilecek edebiyat süreci Kurtlar Sofrası ile başlar. Sokaktaki Adam'da ne istediğini değil, ne istemediğini bilen biri anlatılırken; Zenciler Birbirine Benzemez'de Mehmed-Ali istedikleri ile istemedikleri arasında mütereddit bir karakteri yansıtmaktadır. Oysa Kurtlar Sofrası'nda Mahmud ne istediğini çok iyi bilen bir karakteri çizer. Bu üç romanıyla Attilâ İlhan Türk aydınına farklı açılardan bakar, fikirlerini diyalektik-materyalist bir sentez içinde derleyerek Türkiye için bir sentez önerir- ki sonradan yazdığı yedi kitaplık Aynanın İçindekiler serisi de bu zemine oturmaktadır. Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak, Dersaadet'te Sabah Ezanları, O Karanlıkta Biz, Allah'ın Süngüleri: Reis Paşa ve Gazi Paşa bu seriyi oluşturan romanlardır. Her romanda yer alan karakterler, Türkiye'nin tarihinde köşebaşlarını oluşturmuş dönemlere ayna tutan aydınlardır. Tarihi olaylar, politik ve sosyal dengelerle ele alınır. Birbirleriyle bağlantısı olan karakterlerden herbiri bir romanda ön plana çıkar ve olaylar onun gözlemleriyle aktarılır. Bu serinin bütünü irdelendiğinde yine, yazarın Türk aydınına yakın tarihimize bir bakma şansı tanıdığını ve kendi toplumcu-gerçekçi bakış açısıyla önergeler sunduğu görülür. Attilâ İlhan ilk kalp krizini 1985 yılında geçirdi. Bu tarihten sonra kardiyolojik sorunları devam eden İlhan'ın 2004'ten itibaren sağlık durumu daha da bozuldu. 11 Ekim 2005'te İstanbul'daki evinde geçirdiği ikinci kalp krizi sonucu hayata veda ettiğinde 80 yaşındaydı. 2003 Sertel Demokrasi Ödülü'ne layık görülmüştür. 1946 CHP Şiir Yarışması İkinciliği 1974 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü tutuklunun Günlüğü ile 1975 Yunus Nadi Roman Armağanı Sırtlan Payı ile vefatından sonra 2007 yılında kurulan Attilâ İlhan Bilim Sanat Kültür Vakfı çalışmalarına devam etmektedir.
Her mısra birbirinden dehşet verici bir güzellikte. Mekanın cennet olsun usta.
Aslen 1. Dunya Savasi yillarina dayanan bir siir ama 2. Dunya Savasi yillarinda sarki olarak meshur olan bu eserin hikâyesi oldukça ilginçtir:
Birinci Dünya Savaşının epey çalkantılı olduğu zamanlar…
Hans Leip adındaki öğretmen, Alman ordusu tarafından askere çağrılır.
Leip, Berlin’deki eğitiminin ardından Doğu cephesi (Alman-Rus cephesi) ve Karpatlarda görev yaparken içindekileri dökmek için bir şiir yazar: “Lambanın Altındaki Kız”.
Bu siirin hikayesi de cephede Lili ve Marlen adli iki kadinla yasadigi aska dayanir ve onlari tek kadin olarak imgesel bir butunluge kavusturmustur.
Alman askeri Hans Leib’in kışla önünde sokak lambasının altında nöbetteyken sevgilisiyle buluşmasını ve sonrasında iki aşığın hüzünlü vedasını konu alır. 1915 yılında Hans Leib’in Birinci Dünya Savaşı sırasında cephede aşık olduğu Lili ve Marlen aslında iki farklı kadındır ve Leib’in düşlerinde tek bir kadına dönüşmüştür...
Kışla kapısının önündeki fener
Eskiden de oradaydı, şimdi de orada
Orada tekrar görüşsek ya
Dursak yine lambanın altında
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
İkimizin gölgesi sanki birdi
Birbirimizi nasıl sevdiğimiz kolayca görülebilirdi
Ve herkes yine görmeli
Bizi lambanın altında
Eskisi gibi, Lili Marleen
Eskisi gibi, Lili Marleen
Derken nöbetçi seslendi
‘Yat borusunu çalıyorlar, üç gün cezası var!’ dedi
‘Hemen geliyorum, yoldaş’ dedim
Ve sana veda ettim
Ah, oysa ki nasıl isterdim gelmeyi
Seninle, Lili Marleen
Seninle, Lili Marleen
Yerinde adımların, zarif yürüyüşün
Akşam boyu parlıyordur, ama beni unutalı çok olsa gerek
Bana bir şey olursa eğer
Kim kalacak lambanın altında
Seninle, Lili Marleen?
Seninle, Lili Marleen?
Sessiz odalardan, yerin yatağından
Aşk dolu dudakların, bir rüya gibi, beni kaldırıyor
Sabahın sisi dağıldığında
Lambanın altında olacağım
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
Yıllar sonra bu şiir “Lili Marlen” olarak bestelenir.
Besteci, İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanlar için Almanya Propaganda Bakanı Joseph Goebbels denetiminde propaganda marşları yazan Norbert Arnold Wilhelm Richard Schultze’dir.
Söz konusu beste, ilk kez 1939’da Lale Andersen adındaki şarkıcı tarafından okunur.
Şarkı, en başlarda beklenen ilgiyi görmemesine rağmen kısa bir sure sonra şöhretin yolu aralanır.
Aynı yıl, Marlene Deitrich’in şarkıyı okumasıyla şiirin sözleri daha popüler bir hale gelir.
1941’de Almanya’nın Yugoslavya’yı işgal etmesi ve Belgrad radyosundan yayinlanmasi donum noktasi olmustur.
(Atilla İlhan’ın Lili Marlen şiirindeki Zagreb radyosu aslında Belgrad radyosudur)
Her akşam saat 21:55’te tüm cephelere yayın yapabilen Belgrad Radyosu’nda bu şarkı çalınıyordu. Şarkıyı ilginç kılan nokta ise aynı anda karşı cephedeki askerlerin de siperlerinde şarkı ile kendilerinden geçmeleridir. Hatta düşman askerler siperlerinden başlarını çıkararak Almanlar’a, “Radyonuzun sesini biraz daha açar mısınız” diye seslenirlermiş. Şarkı bitene kadar ise cephelerde bulunan hiçbir asker tek bir kurşun bile atmaz, hayallere dalarak geride bıraktıkları sevdiklerini düşleyerek şarkının sona ermesini beklermiş. Böylece Lili Marlen türküsü hiçbir komutanın emri olmadan savaş durduran tek şarkı olarak tarihteki yerini aldı.
Akdeniz ve Avrupa’daki Alman cephelerine yayın yapması, şarkının milyonların diline düşmesine vesile olur.
Savaş şarkı uzunluğu süresince durur, şarkı sona erince tekrar devam ederdi. Böylece umutlar, hayaller ve yitik aşkların sessizliği kaplardı savaş meydanını.
Şarkı her ne kadar 1942 sonrası Nazi Propagandası olarak kullanılsa da zamanla 42 dile çevrilmiştir. Soğuk kış gecelerinde siperlerde sevgilisini bekleyen bir adamın yazdığı şiir yıllar sonra herkesin bir umut bulduğu bir şarkı olur. Önce Alman askerleri, daha sonra diğer cephedeki askerlerin dilinde dolanır. İtalya’da, müttefikler tarafından sözleri değiştirilerek D-Day Dodgers şarkısı yapılır sonra da Ruslar ve İngilizlerce şarkının kendi versiyonları ortaya çıkar.
Aslinda Ahmet Kaya da benzer sekilde Turk sisyasetinde yasanan ic catismalarda sag ve sol tandansli goruslerin ortak sanatcisi olmustur.
Herkesin kendi Ahmet Kayasi vardir. Hem "Sagci Mukaddesatci Ulkuculerin" hem de "Solcu Sosyalist Devrimcilerin".
Gorusleri ne olursa olsun, Ahmet Kaya caldiginda herkeste "Lili Marlen Turkusu" etkisi yapar.
Seni çok özlüyoruz
Hürriyet için Hürriyet Aşkına dipçik tutan el dert görmesin.
Ruhun şaad olsun
Marş Söylemeden ölmek bize yakışmaz
Perfecto
Bu şarkı Alman ordusundan bir askere ait. (1. Dünya Savaşı'nda yazılmış.)
Marlene Dietrichin soyledigi asıl lili marlen
Aslen 1. Dunya Savasi yillarina dayanan bir siir ama 2. Dunya Savasi yillarinda sarki olarak meshur olan bu eserin hikâyesi oldukça ilginçtir:
Birinci Dünya Savaşının epey çalkantılı olduğu zamanlar…
Hans Leip adındaki öğretmen, Alman ordusu tarafından askere çağrılır.
Leip, Berlin’deki eğitiminin ardından Doğu cephesi (Alman-Rus cephesi) ve Karpatlarda görev yaparken içindekileri dökmek için bir şiir yazar: “Lambanın Altındaki Kız”.
Bu siirin hikayesi de cephede Lili ve Marlen adli iki kadinla yasadigi aska dayanir ve onlari tek kadin olarak imgesel bir butunluge kavusturmustur.
Alman askeri Hans Leib’in kışla önünde sokak lambasının altında nöbetteyken sevgilisiyle buluşmasını ve sonrasında iki aşığın hüzünlü vedasını konu alır. 1915 yılında Hans Leib’in Birinci Dünya Savaşı sırasında cephede aşık olduğu Lili ve Marlen aslında iki farklı kadındır ve Leib’in düşlerinde tek bir kadına dönüşmüştür...
Kışla kapısının önündeki fener
Eskiden de oradaydı, şimdi de orada
Orada tekrar görüşsek ya
Dursak yine lambanın altında
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
İkimizin gölgesi sanki birdi
Birbirimizi nasıl sevdiğimiz kolayca görülebilirdi
Ve herkes yine görmeli
Bizi lambanın altında
Eskisi gibi, Lili Marleen
Eskisi gibi, Lili Marleen
Derken nöbetçi seslendi
‘Yat borusunu çalıyorlar, üç gün cezası var!’ dedi
‘Hemen geliyorum, yoldaş’ dedim
Ve sana veda ettim
Ah, oysa ki nasıl isterdim gelmeyi
Seninle, Lili Marleen
Seninle, Lili Marleen
Yerinde adımların, zarif yürüyüşün
Akşam boyu parlıyordur, ama beni unutalı çok olsa gerek
Bana bir şey olursa eğer
Kim kalacak lambanın altında
Seninle, Lili Marleen?
Seninle, Lili Marleen?
Sessiz odalardan, yerin yatağından
Aşk dolu dudakların, bir rüya gibi, beni kaldırıyor
Sabahın sisi dağıldığında
Lambanın altında olacağım
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
Yıllar sonra bu şiir “Lili Marlen” olarak bestelenir.
Besteci, İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanlar için Almanya Propaganda Bakanı Joseph Goebbels denetiminde propaganda marşları yazan Norbert Arnold Wilhelm Richard Schultze’dir.
Söz konusu beste, ilk kez 1939’da Lale Andersen adındaki şarkıcı tarafından okunur.
Şarkı, en başlarda beklenen ilgiyi görmemesine rağmen kısa bir sure sonra şöhretin yolu aralanır.
Aynı yıl, Marlene Deitrich’in şarkıyı okumasıyla şiirin sözleri daha popüler bir hale gelir.
1941’de Almanya’nın Yugoslavya’yı işgal etmesi ve Belgrad radyosundan yayinlanmasi donum noktasi olmustur.
(Atilla İlhan’ın Lili Marlen şiirindeki Zagreb radyosu aslında Belgrad radyosudur)
Her akşam saat 21:55’te tüm cephelere yayın yapabilen Belgrad Radyosu’nda bu şarkı çalınıyordu. Şarkıyı ilginç kılan nokta ise aynı anda karşı cephedeki askerlerin de siperlerinde şarkı ile kendilerinden geçmeleridir. Hatta düşman askerler siperlerinden başlarını çıkararak Almanlar’a, “Radyonuzun sesini biraz daha açar mısınız” diye seslenirlermiş. Şarkı bitene kadar ise cephelerde bulunan hiçbir asker tek bir kurşun bile atmaz, hayallere dalarak geride bıraktıkları sevdiklerini düşleyerek şarkının sona ermesini beklermiş. Böylece Lili Marlen türküsü hiçbir komutanın emri olmadan savaş durduran tek şarkı olarak tarihteki yerini aldı.
Akdeniz ve Avrupa’daki Alman cephelerine yayın yapması, şarkının milyonların diline düşmesine vesile olur.
Savaş şarkı uzunluğu süresince durur, şarkı sona erince tekrar devam ederdi. Böylece umutlar, hayaller ve yitik aşkların sessizliği kaplardı savaş meydanını.
Şarkı her ne kadar 1942 sonrası Nazi Propagandası olarak kullanılsa da zamanla 42 dile çevrilmiştir. Soğuk kış gecelerinde siperlerde sevgilisini bekleyen bir adamın yazdığı şiir yıllar sonra herkesin bir umut bulduğu bir şarkı olur. Önce Alman askerleri, daha sonra diğer cephedeki askerlerin dilinde dolanır. İtalya’da, müttefikler tarafından sözleri değiştirilerek D-Day Dodgers şarkısı yapılır sonra da Ruslar ve İngilizlerce şarkının kendi versiyonları ortaya çıkar.
Aslinda Ahmet Kaya da benzer sekilde Turk sisyasetinde yasanan ic catismalarda sag ve sol tandansli goruslerin ortak sanatcisi olmustur.
Herkesin kendi Ahmet Kayasi vardir. Hem "Sagci Mukaddesatci Ulkuculerin" hem de "Solcu Sosyalist Devrimcilerin".
Gorusleri ne olursa olsun, Ahmet Kaya caldiginda herkeste "Lili Marlen Turkusu" etkisi yapar.
👏👏👏
Güneş baht olasın civan oğlum
Cok büyük sahirlerimizden dost ağlar karanfilim marş söyleyelim bize takım elbise gravat yakışır
2.
Hürriyet için dipçik tutan el...
resneli niyazi bey e selam olsun.
Ahmet Kaya ve tasviri bir de onu dinleyin ♥
sozler kursun gibi agir...