Türklerin Oğuz Kağan Üzerinden Kadim Tarihi Anlatılıyor - Gök Kubbemiz - TRT Avaz

แชร์
ฝัง
  • เผยแพร่เมื่อ 18 พ.ย. 2024

ความคิดเห็น • 31

  • @meldencarnielo9877
    @meldencarnielo9877 2 ปีที่แล้ว +3

    Ne mutlu türkim diyene

    • @TarihFanKanali
      @TarihFanKanali 2 ปีที่แล้ว +2

      Zü'l-Karneyn Oğuz Han mıdır?
      Osmanlı Tarihçilerinden biri olan Neşri “Zü'l-Karneyn belki de Oğuz Handır" demiştir.
      Yine Osmanlı devrinde yazılmış tarih kitaplarından bir diğeri olan Rüstem Paşanın; "Tevârih-i Âl-i Osman" adındaki eserinde şöyle denilmektedir; " Kur'an-ı Kerimde bahsedilen Zülkarneyn meğer bu Oğuz Han’dır.
      Türk âlimi ve müfessiri Vanî M. Efendi şöyle demiştir; "Türkler Kuranda bahsi geçen Zü'l-Karneyn'den maksat Oğuz Han olduğunu söylerler ki; bu hususta tereddüt edilecek bir şey yoktur.
      İbn İshak Zü’l-Karneyn’in yafesin Türk adındaki oğlunun soyundan gelindiğini” söylemiştir.Ayrıca,
      Hızır aleyhi’sselam; Zülkarneyn’in askerlerinin önünde yürüdü, onun öncü komutanı idi. Onun baş müşaviri, sanki hükümdarın veziri makamında bir kimse idi.” Demiştir. “Hızır’ın; Hazreti İbrahim’in teyzesinin oğlu olduğu, Zü’l-Karneyn’in onu, kendisine baş danışman tayin ettiği ve önemli konularda onunla istişarelerde bulunduğu ve bu sayede birçok zaferler kazandığı bildirilmektedir.”
      Zü’l-Karneyn; gelmiş geçmiş en büyük Dünya Fatihlerinden biridir. Asıl Adı Oğuz Handır. Hazreti İbrahim zamanında yani Milattan önce 18. asırda yaşamıştır. Onun telkin ve irşadı ile, Haniflik dinini kabul etmiş ve onu Tûran Yurdu merkez olmak üzere Büyük Okyanustan Nil Nehri sahillerine kadar yayılan koca bir îmân hâkimiyeti hâline getirmiştir.
      Zü’l-Karneyn’i Cihan Oğuz Han’ın, milli kaynaklarımızda 116 sene yaşadığı kaydedilmektedir. O, bir asrı geçen bu uzun zaman şeridi içinde, Batı, Doğu”, “Kuzey”, “Güney” istikametinde birçok ilâhi büyük askeri seferlere çıkmış, kendi kurduğu bu devletin sınırlarını; batıda Akdeniz kıyıları ve Mısır , doğuda; Çin denizi, Büyük Okyanus , kuzeyde, Don Volga boyları ve geniş Sibirya ovaları , güneyde ise; Masar Kağanlığı Afganistan ve Hindistan ’ın içlerine kadar genişletmiş ve yeryüzünde ilk defa bir îmân hâkimiyeti ve bir büyük barış imparatorluğu kurmuştur. Bu bakımdan kendisine Zü’l-Karneyn unvanı verilmiş, Kur’ân-ı Kerim ve vahyinin muhatabı olmuş ve “Salih Kullar” zümresine katılmıştır
      Oğuz Han "Haniflik" ve Hazreti İbrahim:
      Gerçekte; Oğuz Han'ın, Hazreti İbrahim'le çağdaş olması değil dini, milli kaynaklarımız tarafından bile ifâde edilmektedir. Nitekim Neşri; Oğuz Han ve onun mücâdele hayatını dolduran olaylardan bahsederken aynen şöyle demektedir; "Bütün bu hâdiseler İbrahim Halilullah (s.a.s.) zamanında oldu. Zaten o; ona iman getirmişti.
      Mamafih, milli kaynaklarımızda Oğuz Han’la Hazreti İbrahim arasındaki bu görüşmelerin Oğuz Han’ın Şam seferi sırasında gerçekleştiği ve daha sonra ikisinin birlikte hacca gittikleri bildirilmektedir.
      İ.S. Cem; "Hazreti İbrahim'in Mezopotamyada eski "Ur" şehrinde dünyaya geldiğini, oysa buraların çoktan Asyalı bir kavim olan Sümerler tarafından yurt tutulduğunu açıklamıştır.
      Nahle Kalfat da şöyle demiştir; Oğuz Han; adı geçen bu Hakan İbrahim Halil asrında yaşamıştı.
      Oğuz Han Devletinin Yıkılışı ve Oğuz Boyları:
      Oğuz Han'ın vefatından yaklaşık bin sene sonra Oğuz yurtlarında çok büyük kargaşalıklar çıktığı anlaşılmaktadır. Evet bir kısım tarihçilerin indi hesaplarına göre, bu şekilde on asırdan fazla siyâsî iktidarını devam ettiren büyük "Oğuz Kağan Devleti" milâttan önce XVII. asırda yıkılmıştır.
      YECÜC MECÜC SEDDİNİN YAPILIŞI
      “İşte Zü’l-Karneyn bu dağların önünde öyle bir kavim buldu ki onlar laf söz dinlemeyen kendilerine güvenen oldukça gururlu ve medeni bir kavim idi.”
      Onlar; demir ve kömürü sosyal hayatlarında, çok büyük bir medeniyet unsuru olarak kullandıkları gibi, ayrıca Türklere has demircilik sanatını da çok iyi biliyorlardı. Bu takdir de onların katıksız bir Türk kavmi olmaları gerekmektedir. Onlar, Türkç e konuşuyorlardı. Ne var ki, aynı dili konuşmalarına rağmen Zü’l-Karneyn’le konuşurken şive zorluğu çekiyorlardı. Bu da gösteriyor ki, bu âyetin özünde de Oğuz Han ve Türkistan’ın geniş doğu sınırlarındaki Türk kavimleri bulunmaktadır.
      Harzemli büyük Türk Müfessiri Allâme Zemahşeri,i Yecüc-Mecüc seddini yapanların bir Türk kavmi olduklarını söylemiştir. Hamdi Yazır Hoca da, muhtemelen ez-Zemahşeri’ nin bu görüşünü esas almış ve “ekser müfessirlerin görüşüne dayanarak onların Türk olduklarını” söylemiştir. İbn Kesir, Osmanlı Âlimi Ebu’s-Suud Efendi, Bursalı İsmail Hakkı ve Âlûsi gibi, daha birçok İslâm âlim ve müfessirleri seddi yapanların bir Türk kavmi olduklarını beyan etmiştir.
      Zîra demircilik, bu Türklerin tarihin derinliklerinden kopup gelen bir ata mesleği idi. Şâyet Zü’l-Karneyn; Ye’cüc ve Me’cüce karşı aşılması güç bir Sed yapacaksa, bu Seddi ancak onların bu husustaki üstün hünerleri, iş âletleri, insan gücü hülasa her türlü yardım ve destekleri ile yapabilirdi. Zü’l-Karneyn’den malzemeleri kendilerinden olmak üzere Ye’cüc ve Me’cüc denilen bir kavmin önüne aşılması çok zor bir Sed inşa etmesi için çok sıkı bir iş birliğine girişmişler ve bunda muvaffakta olmuşlardır. Bütün bunlar, onların Allah’ın rızasına mazhar ve hoşnutluğunu kazanmış bir kavim olduklarını göstermektedir.
      Yazır, konumuza esas olan bu tespitlerinde aynen şöyle demektedir; “Allahu a’lem, Kur’ân’ın haber verdiği bu redim (sed); Zü’l-Karneyn’den onun yapılmasını talep eden kavmin bu sayede teşkil ettikleri heyet-i içtimaiyeleri olsa gerektir ki, onlar demir kütleleri gibi salebetli olan (milli) unsurlarına akıtılan Feyz-i Rabbâni ile teşekkül etmiş maddi ve manevi bir sed demek olur. Eğer bu kavim (birçok) müfessirlerin naklettikleri vechile Türk (kavmi) idiyse, burada Zü’lKarneyn’e kuvvetle yardım eden Türklerin mazide yeryüzünü fesaddan kurtarmak için ettikleri hizmetin ehemmiyeti işar edilmiş olduğu gibi, Hazreti Muhammed’in bütün insanlığa Peygamber olarak gönderilmesin)den sonra, onların İslâm’a yapacakları hizmete de işaret edilmiş demektir.
      Şu hâlde, TÜRKLER’in inkırazı, Ye’cüc ve Me’cüc seddinin yıkılması ve nizam-ı arzım fesadı demek olacaktır ki (bu) eşrat-ı saattendir (kıyâmetin kopması şartlarından). Hasılı şark ve garbı dolaşan Zü’l-Karneyn’in (Oğuz Han) en büyük işi, mahza bir rahmet-i rabbaniye olan bu redimin inşasıdır ki, onun yıkılması yeryüzünde beşeriyetin pek büyük bir felaketi olacaktır.
      Sedde Ne Olmuştur
      Bizim bu soruya vereceğimiz cevap, onun manevi yönü hariç, maddi bakımdan koca bir “Hiç! ” tir. Zîra bir çağlayan gibi asırlardır akıp giden zaman nehri, bu nehrin yaptığı ağır hasarlar, yağan yağmur ve karlar, esen fırtına ve rüzgârlar her şey için olduğu gibi bu Zü’l-Karneyn Seddine de en büyük darbeyi vurmuş ve onu, un ufağı gibi ufaltmış ve bir toz yığını hâline getirmiş ve ondan artık hiçbir iz, eser kalmamıştır.
      Nitekim Kur’ân-ı Kerim’in söz konusu âyetleri de onun, bu feci akıbetini bize bu seddi inşa eden Zü’l-Karneyn’in ağzı ile haber vermiş ve şöyle demiştir: “Rabbim’in va’di geldiğinde onu yerle bir edecektir. Zaten Rabbimin bu husustaki va’di de bir gerçektir.
      Ne var ki onun manevi varlığı, şer odaklarının karşısındaki ilâhi ve heybetli durumu bir rahmet-i ilâhiye olarak kıyâmete kadar devam edecek ve Cenâb-ı Hak kendi dini ve mümin kullarını bu şer odaklarına karşı yeni, yeni Zü’l-Karneyn ve onları yapacakları surlar, yani hizmet-i îmâniye ile koruyacak ve bu şer odakları ile Müslümanlar arasında her zaman bir Sedd-i Zü’l-Karneyn halk edecektir. Bunda asıl görev Oğuz Han’ın soyundan gelen yeni Zü’l-Karneyn’lere düşecekti. Nitekim öyle de olmuş ve onun soyundan daha bir nice Zü’l-Karneyn-i Cihanlar gelmişler bu küfür dalgaları karşısında bir îmân kalesi ve bir Sedd-i Zü’l-Karneyn olmuşlardır. Bu böyle XX. asrın başlarına kadar devam etmiştir.
      Ye’cüc ve Me’cüc kimlerdir ve Onları Sonu Ne Olmuştur?
      Ye’cüc ve Me’cüc bize göre; Çinlileri n geliştirmeye muvaffak oldukları bu akıl almaz ve insanlık için bir felaket olan bu teknoloji ve onun insanlığın ortak medeniyet, din ve kültürünü , kendi haris emelleri pahasına yıkmak için kullanan ve her türlü kötülüğün sembolü olan o şer güçlerinin adıdır. Zaten Hazreti Peygamber, birçok hadislerinde de bunları bütün ayrıntıları ile bu şekilde akıl almaz yaratıklar olarak izah etmişlerdir. Hazreti Peygamber’ in bu muhtevadaki hadislerinden öğrendiğimize göre; bu günkü Çinliler, teknik ve teknolojik yoldaki bu akıl almaz ilerlemelerine devam edecekler, yeni, yeni akıl almaz birçok araç ve gereçler o kadar ki insana benzer akıllı robotlar, verilen emri acımasızca yapan araçlar, icat edecekler ve bunları daha sonra “Star Harplerinde” gördüğümüz gibi, insanlığın başına bela ve koca bir dünyayı istila edeceklerdir. Ancak vakt-i merhunu geldiğinde bunlar, Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân-ı Kerim’in de haber verdiği gibi yine “Doğu cihetinde” yani Asya Kıtasının, Büyük Okyanus’a yakın en uç sahillerinde bir kere daha ortaya çıkacaklar, çok süratli bir şekilde çoğalacaklar ve önlerine çıkan bütün engelleri aşarak bir çağlayan gibi akacaklar, dünyayı bir kere daha fesada verecekler ve her türlü ahlaksızlıkları yeryüzünde bir kere daha hâkim kılmaya çalışacaklardır.

    • @TarihFanKanali
      @TarihFanKanali 2 ปีที่แล้ว

      bazı tarihçiler, Süleyman Şah’ın soyunun kırkıncı göbekten İshak Peygamber’in oğlu Ays’a ulaştığını kaydetmişlerdir. (Kısas-ı Enbiya, VI, s. 152).
      -------------
      Sahih-i Müslim, XI, s. 359, İbn Kesir, K. an-Nihâye vel-Fiten vel-Melâhım, Tah. T.M. ez-Zeynî, I, s. 56.
      Ebû Hureyre’den rivâyet edildiğine göre Hz.Peygamber ; “-Siz hiçbir tarafı kara bir tarafı denizlerle çevrilmiş bir şehir duydunuz mu?” buyurmuşlardır. çevresindekiler de “-Evet Ey Allah’ın Rasûlü demişlerdir.Hz.Peygamber devamla: İshak oğullarından yetmiş bin kişi işte bu şehre gaza edip aldırmadıkça kıyamet kopmayacaktır.
      -------------
      İstanbul’un fethi ile ilgili ve bizim konumuza esas olan en önemli hadislerden bir diğer de şüphesiz Ebu Hureyre tarafından nakledilmiştir.hadisi şerifte, İstanbul’un İshak Peygamberin soyundan gelen ve 70 bin kişiden oluşan bir ordu tarafından fethedileceği anlatılmaktadır.
      -------------
      İshak Oğullarından maksat Oğuz Han ve onun soyundan gelenlerin ta kendisidir. Bilindiği gibi, Oğuz Han, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak’ın kızı ile evlenmiş ve onun Hz. İshak’ın kızının soyundan gelen çocuklarına Hz.Peygamber birçok hadislerinde “ İshak Oğulları “ adını vermiş ve onları bu isimle zikretmiştir. Nitekim A.C. Paşa, Süleyman Şah’ın kırkıncı göbekten soyunun İshak Peygamber’in oğlu Ays’a ulaştığını söylediği gibi, Müneccim Başı’na göre ise, Ertuğrul’un nesebi, Ays b İshak b. İbrahim’e ulaşmaktadır.Bunun gibi, Hz.Peygamberin; İstanbul’un surlarının sadece tekbir sesleri ile yıkılacağını haber vermesi de böyledir. Beni İshak’tan maksat yukarı dada ifade edildiği gibi, Oğuz Hanın zevcesi Hz. İshak’ın soyundan gelen Oğuz Neslidir.

  • @fatihdemir9693
    @fatihdemir9693 5 ปีที่แล้ว +5

    Amerika var Hocam , Amerika'daki Oğuzlar Mapuche lerdir bakınız Google Mapuche şok olacaksınız..

  • @S---gns43721
    @S---gns43721 6 ปีที่แล้ว +2

    Aynen bir Dizi bir film yapılması gerekiyor ..

    • @TarihFanKanali
      @TarihFanKanali 2 ปีที่แล้ว

      Zü'l-Karneyn Oğuz Han mıdır?
      Osmanlı Tarihçilerinden biri olan Neşri “Zü'l-Karneyn belki de Oğuz Handır" demiştir.
      Yine Osmanlı devrinde yazılmış tarih kitaplarından bir diğeri olan Rüstem Paşanın; "Tevârih-i Âl-i Osman" adındaki eserinde şöyle denilmektedir; " Kur'an-ı Kerimde bahsedilen Zülkarneyn meğer bu Oğuz Han’dır.
      Türk âlimi ve müfessiri Vanî M. Efendi şöyle demiştir; "Türkler Kuranda bahsi geçen Zü'l-Karneyn'den maksat Oğuz Han olduğunu söylerler ki; bu hususta tereddüt edilecek bir şey yoktur.
      İbn İshak Zü’l-Karneyn’in yafesin Türk adındaki oğlunun soyundan gelindiğini” söylemiştir.Ayrıca,
      Hızır aleyhi’sselam; Zülkarneyn’in askerlerinin önünde yürüdü, onun öncü komutanı idi. Onun baş müşaviri, sanki hükümdarın veziri makamında bir kimse idi.” Demiştir. “Hızır’ın; Hazreti İbrahim’in teyzesinin oğlu olduğu, Zü’l-Karneyn’in onu, kendisine baş danışman tayin ettiği ve önemli konularda onunla istişarelerde bulunduğu ve bu sayede birçok zaferler kazandığı bildirilmektedir.”
      Zü’l-Karneyn; gelmiş geçmiş en büyük Dünya Fatihlerinden biridir. Asıl Adı Oğuz Handır. Hazreti İbrahim zamanında yani Milattan önce 18. asırda yaşamıştır. Onun telkin ve irşadı ile, Haniflik dinini kabul etmiş ve onu Tûran Yurdu merkez olmak üzere Büyük Okyanustan Nil Nehri sahillerine kadar yayılan koca bir îmân hâkimiyeti hâline getirmiştir.
      Zü’l-Karneyn’i Cihan Oğuz Han’ın, milli kaynaklarımızda 116 sene yaşadığı kaydedilmektedir. O, bir asrı geçen bu uzun zaman şeridi içinde, Batı, Doğu”, “Kuzey”, “Güney” istikametinde birçok ilâhi büyük askeri seferlere çıkmış, kendi kurduğu bu devletin sınırlarını; batıda Akdeniz kıyıları ve Mısır , doğuda; Çin denizi, Büyük Okyanus , kuzeyde, Don Volga boyları ve geniş Sibirya ovaları , güneyde ise; Masar Kağanlığı Afganistan ve Hindistan ’ın içlerine kadar genişletmiş ve yeryüzünde ilk defa bir îmân hâkimiyeti ve bir büyük barış imparatorluğu kurmuştur. Bu bakımdan kendisine Zü’l-Karneyn unvanı verilmiş, Kur’ân-ı Kerim ve vahyinin muhatabı olmuş ve “Salih Kullar” zümresine katılmıştır
      Oğuz Han "Haniflik" ve Hazreti İbrahim:
      Gerçekte; Oğuz Han'ın, Hazreti İbrahim'le çağdaş olması değil dini, milli kaynaklarımız tarafından bile ifâde edilmektedir. Nitekim Neşri; Oğuz Han ve onun mücâdele hayatını dolduran olaylardan bahsederken aynen şöyle demektedir; "Bütün bu hâdiseler İbrahim Halilullah (s.a.s.) zamanında oldu. Zaten o; ona iman getirmişti.
      Mamafih, milli kaynaklarımızda Oğuz Han’la Hazreti İbrahim arasındaki bu görüşmelerin Oğuz Han’ın Şam seferi sırasında gerçekleştiği ve daha sonra ikisinin birlikte hacca gittikleri bildirilmektedir.
      İ.S. Cem; "Hazreti İbrahim'in Mezopotamyada eski "Ur" şehrinde dünyaya geldiğini, oysa buraların çoktan Asyalı bir kavim olan Sümerler tarafından yurt tutulduğunu açıklamıştır.
      Nahle Kalfat da şöyle demiştir; Oğuz Han; adı geçen bu Hakan İbrahim Halil asrında yaşamıştı.
      Oğuz Han Devletinin Yıkılışı ve Oğuz Boyları:
      Oğuz Han'ın vefatından yaklaşık bin sene sonra Oğuz yurtlarında çok büyük kargaşalıklar çıktığı anlaşılmaktadır. Evet bir kısım tarihçilerin indi hesaplarına göre, bu şekilde on asırdan fazla siyâsî iktidarını devam ettiren büyük "Oğuz Kağan Devleti" milâttan önce XVII. asırda yıkılmıştır.
      YECÜC MECÜC SEDDİNİN YAPILIŞI
      “İşte Zü’l-Karneyn bu dağların önünde öyle bir kavim buldu ki onlar laf söz dinlemeyen kendilerine güvenen oldukça gururlu ve medeni bir kavim idi.”
      Onlar; demir ve kömürü sosyal hayatlarında, çok büyük bir medeniyet unsuru olarak kullandıkları gibi, ayrıca Türklere has demircilik sanatını da çok iyi biliyorlardı. Bu takdir de onların katıksız bir Türk kavmi olmaları gerekmektedir. Onlar, Türkç e konuşuyorlardı. Ne var ki, aynı dili konuşmalarına rağmen Zü’l-Karneyn’le konuşurken şive zorluğu çekiyorlardı. Bu da gösteriyor ki, bu âyetin özünde de Oğuz Han ve Türkistan’ın geniş doğu sınırlarındaki Türk kavimleri bulunmaktadır.
      Harzemli büyük Türk Müfessiri Allâme Zemahşeri,i Yecüc-Mecüc seddini yapanların bir Türk kavmi olduklarını söylemiştir. Hamdi Yazır Hoca da, muhtemelen ez-Zemahşeri’ nin bu görüşünü esas almış ve “ekser müfessirlerin görüşüne dayanarak onların Türk olduklarını” söylemiştir. İbn Kesir, Osmanlı Âlimi Ebu’s-Suud Efendi, Bursalı İsmail Hakkı ve Âlûsi gibi, daha birçok İslâm âlim ve müfessirleri seddi yapanların bir Türk kavmi olduklarını beyan etmiştir.
      Zîra demircilik, bu Türklerin tarihin derinliklerinden kopup gelen bir ata mesleği idi. Şâyet Zü’l-Karneyn; Ye’cüc ve Me’cüce karşı aşılması güç bir Sed yapacaksa, bu Seddi ancak onların bu husustaki üstün hünerleri, iş âletleri, insan gücü hülasa her türlü yardım ve destekleri ile yapabilirdi. Zü’l-Karneyn’den malzemeleri kendilerinden olmak üzere Ye’cüc ve Me’cüc denilen bir kavmin önüne aşılması çok zor bir Sed inşa etmesi için çok sıkı bir iş birliğine girişmişler ve bunda muvaffakta olmuşlardır. Bütün bunlar, onların Allah’ın rızasına mazhar ve hoşnutluğunu kazanmış bir kavim olduklarını göstermektedir.
      Yazır, konumuza esas olan bu tespitlerinde aynen şöyle demektedir; “Allahu a’lem, Kur’ân’ın haber verdiği bu redim (sed); Zü’l-Karneyn’den onun yapılmasını talep eden kavmin bu sayede teşkil ettikleri heyet-i içtimaiyeleri olsa gerektir ki, onlar demir kütleleri gibi salebetli olan (milli) unsurlarına akıtılan Feyz-i Rabbâni ile teşekkül etmiş maddi ve manevi bir sed demek olur. Eğer bu kavim (birçok) müfessirlerin naklettikleri vechile Türk (kavmi) idiyse, burada Zü’lKarneyn’e kuvvetle yardım eden Türklerin mazide yeryüzünü fesaddan kurtarmak için ettikleri hizmetin ehemmiyeti işar edilmiş olduğu gibi, Hazreti Muhammed’in bütün insanlığa Peygamber olarak gönderilmesin)den sonra, onların İslâm’a yapacakları hizmete de işaret edilmiş demektir.
      Şu hâlde, TÜRKLER’in inkırazı, Ye’cüc ve Me’cüc seddinin yıkılması ve nizam-ı arzım fesadı demek olacaktır ki (bu) eşrat-ı saattendir (kıyâmetin kopması şartlarından). Hasılı şark ve garbı dolaşan Zü’l-Karneyn’in (Oğuz Han) en büyük işi, mahza bir rahmet-i rabbaniye olan bu redimin inşasıdır ki, onun yıkılması yeryüzünde beşeriyetin pek büyük bir felaketi olacaktır.
      Sedde Ne Olmuştur
      Bizim bu soruya vereceğimiz cevap, onun manevi yönü hariç, maddi bakımdan koca bir “Hiç! ” tir. Zîra bir çağlayan gibi asırlardır akıp giden zaman nehri, bu nehrin yaptığı ağır hasarlar, yağan yağmur ve karlar, esen fırtına ve rüzgârlar her şey için olduğu gibi bu Zü’l-Karneyn Seddine de en büyük darbeyi vurmuş ve onu, un ufağı gibi ufaltmış ve bir toz yığını hâline getirmiş ve ondan artık hiçbir iz, eser kalmamıştır.
      Nitekim Kur’ân-ı Kerim’in söz konusu âyetleri de onun, bu feci akıbetini bize bu seddi inşa eden Zü’l-Karneyn’in ağzı ile haber vermiş ve şöyle demiştir: “Rabbim’in va’di geldiğinde onu yerle bir edecektir. Zaten Rabbimin bu husustaki va’di de bir gerçektir.
      Ne var ki onun manevi varlığı, şer odaklarının karşısındaki ilâhi ve heybetli durumu bir rahmet-i ilâhiye olarak kıyâmete kadar devam edecek ve Cenâb-ı Hak kendi dini ve mümin kullarını bu şer odaklarına karşı yeni, yeni Zü’l-Karneyn ve onları yapacakları surlar, yani hizmet-i îmâniye ile koruyacak ve bu şer odakları ile Müslümanlar arasında her zaman bir Sedd-i Zü’l-Karneyn halk edecektir. Bunda asıl görev Oğuz Han’ın soyundan gelen yeni Zü’l-Karneyn’lere düşecekti. Nitekim öyle de olmuş ve onun soyundan daha bir nice Zü’l-Karneyn-i Cihanlar gelmişler bu küfür dalgaları karşısında bir îmân kalesi ve bir Sedd-i Zü’l-Karneyn olmuşlardır. Bu böyle XX. asrın başlarına kadar devam etmiştir.
      Ye’cüc ve Me’cüc kimlerdir ve Onları Sonu Ne Olmuştur?
      Ye’cüc ve Me’cüc bize göre; Çinlileri n geliştirmeye muvaffak oldukları bu akıl almaz ve insanlık için bir felaket olan bu teknoloji ve onun insanlığın ortak medeniyet, din ve kültürünü , kendi haris emelleri pahasına yıkmak için kullanan ve her türlü kötülüğün sembolü olan o şer güçlerinin adıdır. Zaten Hazreti Peygamber, birçok hadislerinde de bunları bütün ayrıntıları ile bu şekilde akıl almaz yaratıklar olarak izah etmişlerdir. Hazreti Peygamber’ in bu muhtevadaki hadislerinden öğrendiğimize göre; bu günkü Çinliler, teknik ve teknolojik yoldaki bu akıl almaz ilerlemelerine devam edecekler, yeni, yeni akıl almaz birçok araç ve gereçler o kadar ki insana benzer akıllı robotlar, verilen emri acımasızca yapan araçlar, icat edecekler ve bunları daha sonra “Star Harplerinde” gördüğümüz gibi, insanlığın başına bela ve koca bir dünyayı istila edeceklerdir. Ancak vakt-i merhunu geldiğinde bunlar, Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân-ı Kerim’in de haber verdiği gibi yine “Doğu cihetinde” yani Asya Kıtasının, Büyük Okyanus’a yakın en uç sahillerinde bir kere daha ortaya çıkacaklar, çok süratli bir şekilde çoğalacaklar ve önlerine çıkan bütün engelleri aşarak bir çağlayan gibi akacaklar, dünyayı bir kere daha fesada verecekler ve her türlü ahlaksızlıkları yeryüzünde bir kere daha hâkim kılmaya çalışacaklardır.

  • @ozlemensen1275
    @ozlemensen1275 6 ปีที่แล้ว +3

    Sayın hocam bu yazdığın kitabı okuycam inşallah..allah elinize zihninize sağlık versin..evet bize islamiyet iman kazandırdı ama türklerde islamiyete itibar kazandırdı ve bu çok az konuşulan ve işlenen bir mevzu..

    • @erseneris8210
      @erseneris8210 6 ปีที่แล้ว

      özlem ensen İslam Allah'ın dini siz kimsiniz de İslam'a itibar kazandırdık diyebilecek kadar imansizsiniz İslam ın kimseye ihtiyacı yok o zaten Allah'ın korumasindadir itibar mış lafa bak kafaya bak

    • @ozlemensen1275
      @ozlemensen1275 6 ปีที่แล้ว +3

      Ersen Eris Allah dinini anlamasi için araplara gönderince kabul ediyor sunuzda dinine itibar kazandırmayı asil türke lütfedince mi rahatsız oldunuz

    • @ebuuuu2833
      @ebuuuu2833 4 ปีที่แล้ว

      @@erseneris8210 beyinsiz Varlık neden müslümanlar eziliyor şuan dünya da o zaman. Nerede Allah neden onu sevenlere bunu layık görüyor. Türkler Müslüman olmada idi. İslam yeryüzünden çoktan silinirdi yahut yahudilik gibi güneyli Araplarla sınırlı bir millet dini olarak kalırdı. Hayal aleminde yaşayan asalak seni...

    • @TarihFanKanali
      @TarihFanKanali 2 ปีที่แล้ว

      Zü'l-Karneyn Oğuz Han mıdır?
      Osmanlı Tarihçilerinden biri olan Neşri “Zü'l-Karneyn belki de Oğuz Handır" demiştir.
      Yine Osmanlı devrinde yazılmış tarih kitaplarından bir diğeri olan Rüstem Paşanın; "Tevârih-i Âl-i Osman" adındaki eserinde şöyle denilmektedir; " Kur'an-ı Kerimde bahsedilen Zülkarneyn meğer bu Oğuz Han’dır.
      Türk âlimi ve müfessiri Vanî M. Efendi şöyle demiştir; "Türkler Kuranda bahsi geçen Zü'l-Karneyn'den maksat Oğuz Han olduğunu söylerler ki; bu hususta tereddüt edilecek bir şey yoktur.
      İbn İshak Zü’l-Karneyn’in yafesin Türk adındaki oğlunun soyundan gelindiğini” söylemiştir.Ayrıca,
      Hızır aleyhi’sselam; Zülkarneyn’in askerlerinin önünde yürüdü, onun öncü komutanı idi. Onun baş müşaviri, sanki hükümdarın veziri makamında bir kimse idi.” Demiştir. “Hızır’ın; Hazreti İbrahim’in teyzesinin oğlu olduğu, Zü’l-Karneyn’in onu, kendisine baş danışman tayin ettiği ve önemli konularda onunla istişarelerde bulunduğu ve bu sayede birçok zaferler kazandığı bildirilmektedir.”
      Zü’l-Karneyn; gelmiş geçmiş en büyük Dünya Fatihlerinden biridir. Asıl Adı Oğuz Handır. Hazreti İbrahim zamanında yani Milattan önce 18. asırda yaşamıştır. Onun telkin ve irşadı ile, Haniflik dinini kabul etmiş ve onu Tûran Yurdu merkez olmak üzere Büyük Okyanustan Nil Nehri sahillerine kadar yayılan koca bir îmân hâkimiyeti hâline getirmiştir.
      Zü’l-Karneyn’i Cihan Oğuz Han’ın, milli kaynaklarımızda 116 sene yaşadığı kaydedilmektedir. O, bir asrı geçen bu uzun zaman şeridi içinde, Batı, Doğu”, “Kuzey”, “Güney” istikametinde birçok ilâhi büyük askeri seferlere çıkmış, kendi kurduğu bu devletin sınırlarını; batıda Akdeniz kıyıları ve Mısır , doğuda; Çin denizi, Büyük Okyanus , kuzeyde, Don Volga boyları ve geniş Sibirya ovaları , güneyde ise; Masar Kağanlığı Afganistan ve Hindistan ’ın içlerine kadar genişletmiş ve yeryüzünde ilk defa bir îmân hâkimiyeti ve bir büyük barış imparatorluğu kurmuştur. Bu bakımdan kendisine Zü’l-Karneyn unvanı verilmiş, Kur’ân-ı Kerim ve vahyinin muhatabı olmuş ve “Salih Kullar” zümresine katılmıştır
      Oğuz Han "Haniflik" ve Hazreti İbrahim:
      Gerçekte; Oğuz Han'ın, Hazreti İbrahim'le çağdaş olması değil dini, milli kaynaklarımız tarafından bile ifâde edilmektedir. Nitekim Neşri; Oğuz Han ve onun mücâdele hayatını dolduran olaylardan bahsederken aynen şöyle demektedir; "Bütün bu hâdiseler İbrahim Halilullah (s.a.s.) zamanında oldu. Zaten o; ona iman getirmişti.
      Mamafih, milli kaynaklarımızda Oğuz Han’la Hazreti İbrahim arasındaki bu görüşmelerin Oğuz Han’ın Şam seferi sırasında gerçekleştiği ve daha sonra ikisinin birlikte hacca gittikleri bildirilmektedir.
      İ.S. Cem; "Hazreti İbrahim'in Mezopotamyada eski "Ur" şehrinde dünyaya geldiğini, oysa buraların çoktan Asyalı bir kavim olan Sümerler tarafından yurt tutulduğunu açıklamıştır.
      Nahle Kalfat da şöyle demiştir; Oğuz Han; adı geçen bu Hakan İbrahim Halil asrında yaşamıştı.
      Oğuz Han Devletinin Yıkılışı ve Oğuz Boyları:
      Oğuz Han'ın vefatından yaklaşık bin sene sonra Oğuz yurtlarında çok büyük kargaşalıklar çıktığı anlaşılmaktadır. Evet bir kısım tarihçilerin indi hesaplarına göre, bu şekilde on asırdan fazla siyâsî iktidarını devam ettiren büyük "Oğuz Kağan Devleti" milâttan önce XVII. asırda yıkılmıştır.
      YECÜC MECÜC SEDDİNİN YAPILIŞI
      “İşte Zü’l-Karneyn bu dağların önünde öyle bir kavim buldu ki onlar laf söz dinlemeyen kendilerine güvenen oldukça gururlu ve medeni bir kavim idi.”
      Onlar; demir ve kömürü sosyal hayatlarında, çok büyük bir medeniyet unsuru olarak kullandıkları gibi, ayrıca Türklere has demircilik sanatını da çok iyi biliyorlardı. Bu takdir de onların katıksız bir Türk kavmi olmaları gerekmektedir. Onlar, Türkç e konuşuyorlardı. Ne var ki, aynı dili konuşmalarına rağmen Zü’l-Karneyn’le konuşurken şive zorluğu çekiyorlardı. Bu da gösteriyor ki, bu âyetin özünde de Oğuz Han ve Türkistan’ın geniş doğu sınırlarındaki Türk kavimleri bulunmaktadır.
      Harzemli büyük Türk Müfessiri Allâme Zemahşeri,i Yecüc-Mecüc seddini yapanların bir Türk kavmi olduklarını söylemiştir. Hamdi Yazır Hoca da, muhtemelen ez-Zemahşeri’ nin bu görüşünü esas almış ve “ekser müfessirlerin görüşüne dayanarak onların Türk olduklarını” söylemiştir. İbn Kesir, Osmanlı Âlimi Ebu’s-Suud Efendi, Bursalı İsmail Hakkı ve Âlûsi gibi, daha birçok İslâm âlim ve müfessirleri seddi yapanların bir Türk kavmi olduklarını beyan etmiştir.
      Zîra demircilik, bu Türklerin tarihin derinliklerinden kopup gelen bir ata mesleği idi. Şâyet Zü’l-Karneyn; Ye’cüc ve Me’cüce karşı aşılması güç bir Sed yapacaksa, bu Seddi ancak onların bu husustaki üstün hünerleri, iş âletleri, insan gücü hülasa her türlü yardım ve destekleri ile yapabilirdi. Zü’l-Karneyn’den malzemeleri kendilerinden olmak üzere Ye’cüc ve Me’cüc denilen bir kavmin önüne aşılması çok zor bir Sed inşa etmesi için çok sıkı bir iş birliğine girişmişler ve bunda muvaffakta olmuşlardır. Bütün bunlar, onların Allah’ın rızasına mazhar ve hoşnutluğunu kazanmış bir kavim olduklarını göstermektedir.
      Yazır, konumuza esas olan bu tespitlerinde aynen şöyle demektedir; “Allahu a’lem, Kur’ân’ın haber verdiği bu redim (sed); Zü’l-Karneyn’den onun yapılmasını talep eden kavmin bu sayede teşkil ettikleri heyet-i içtimaiyeleri olsa gerektir ki, onlar demir kütleleri gibi salebetli olan (milli) unsurlarına akıtılan Feyz-i Rabbâni ile teşekkül etmiş maddi ve manevi bir sed demek olur. Eğer bu kavim (birçok) müfessirlerin naklettikleri vechile Türk (kavmi) idiyse, burada Zü’lKarneyn’e kuvvetle yardım eden Türklerin mazide yeryüzünü fesaddan kurtarmak için ettikleri hizmetin ehemmiyeti işar edilmiş olduğu gibi, Hazreti Muhammed’in bütün insanlığa Peygamber olarak gönderilmesin)den sonra, onların İslâm’a yapacakları hizmete de işaret edilmiş demektir.
      Şu hâlde, TÜRKLER’in inkırazı, Ye’cüc ve Me’cüc seddinin yıkılması ve nizam-ı arzım fesadı demek olacaktır ki (bu) eşrat-ı saattendir (kıyâmetin kopması şartlarından). Hasılı şark ve garbı dolaşan Zü’l-Karneyn’in (Oğuz Han) en büyük işi, mahza bir rahmet-i rabbaniye olan bu redimin inşasıdır ki, onun yıkılması yeryüzünde beşeriyetin pek büyük bir felaketi olacaktır.
      Sedde Ne Olmuştur
      Bizim bu soruya vereceğimiz cevap, onun manevi yönü hariç, maddi bakımdan koca bir “Hiç! ” tir. Zîra bir çağlayan gibi asırlardır akıp giden zaman nehri, bu nehrin yaptığı ağır hasarlar, yağan yağmur ve karlar, esen fırtına ve rüzgârlar her şey için olduğu gibi bu Zü’l-Karneyn Seddine de en büyük darbeyi vurmuş ve onu, un ufağı gibi ufaltmış ve bir toz yığını hâline getirmiş ve ondan artık hiçbir iz, eser kalmamıştır.
      Nitekim Kur’ân-ı Kerim’in söz konusu âyetleri de onun, bu feci akıbetini bize bu seddi inşa eden Zü’l-Karneyn’in ağzı ile haber vermiş ve şöyle demiştir: “Rabbim’in va’di geldiğinde onu yerle bir edecektir. Zaten Rabbimin bu husustaki va’di de bir gerçektir.
      Ne var ki onun manevi varlığı, şer odaklarının karşısındaki ilâhi ve heybetli durumu bir rahmet-i ilâhiye olarak kıyâmete kadar devam edecek ve Cenâb-ı Hak kendi dini ve mümin kullarını bu şer odaklarına karşı yeni, yeni Zü’l-Karneyn ve onları yapacakları surlar, yani hizmet-i îmâniye ile koruyacak ve bu şer odakları ile Müslümanlar arasında her zaman bir Sedd-i Zü’l-Karneyn halk edecektir. Bunda asıl görev Oğuz Han’ın soyundan gelen yeni Zü’l-Karneyn’lere düşecekti. Nitekim öyle de olmuş ve onun soyundan daha bir nice Zü’l-Karneyn-i Cihanlar gelmişler bu küfür dalgaları karşısında bir îmân kalesi ve bir Sedd-i Zü’l-Karneyn olmuşlardır. Bu böyle XX. asrın başlarına kadar devam etmiştir.
      Ye’cüc ve Me’cüc kimlerdir ve Onları Sonu Ne Olmuştur?
      Ye’cüc ve Me’cüc bize göre; Çinlileri n geliştirmeye muvaffak oldukları bu akıl almaz ve insanlık için bir felaket olan bu teknoloji ve onun insanlığın ortak medeniyet, din ve kültürünü , kendi haris emelleri pahasına yıkmak için kullanan ve her türlü kötülüğün sembolü olan o şer güçlerinin adıdır. Zaten Hazreti Peygamber, birçok hadislerinde de bunları bütün ayrıntıları ile bu şekilde akıl almaz yaratıklar olarak izah etmişlerdir. Hazreti Peygamber’ in bu muhtevadaki hadislerinden öğrendiğimize göre; bu günkü Çinliler, teknik ve teknolojik yoldaki bu akıl almaz ilerlemelerine devam edecekler, yeni, yeni akıl almaz birçok araç ve gereçler o kadar ki insana benzer akıllı robotlar, verilen emri acımasızca yapan araçlar, icat edecekler ve bunları daha sonra “Star Harplerinde” gördüğümüz gibi, insanlığın başına bela ve koca bir dünyayı istila edeceklerdir. Ancak vakt-i merhunu geldiğinde bunlar, Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân-ı Kerim’in de haber verdiği gibi yine “Doğu cihetinde” yani Asya Kıtasının, Büyük Okyanus’a yakın en uç sahillerinde bir kere daha ortaya çıkacaklar, çok süratli bir şekilde çoğalacaklar ve önlerine çıkan bütün engelleri aşarak bir çağlayan gibi akacaklar, dünyayı bir kere daha fesada verecekler ve her türlü ahlaksızlıkları yeryüzünde bir kere daha hâkim kılmaya çalışacaklardır.

    • @TarihFanKanali
      @TarihFanKanali 2 ปีที่แล้ว

      bazı tarihçiler, Süleyman Şah’ın soyunun kırkıncı göbekten İshak Peygamber’in oğlu Ays’a ulaştığını kaydetmişlerdir. (Kısas-ı Enbiya, VI, s. 152).
      -------------
      Sahih-i Müslim, XI, s. 359, İbn Kesir, K. an-Nihâye vel-Fiten vel-Melâhım, Tah. T.M. ez-Zeynî, I, s. 56.
      Ebû Hureyre’den rivâyet edildiğine göre Hz.Peygamber ; “-Siz hiçbir tarafı kara bir tarafı denizlerle çevrilmiş bir şehir duydunuz mu?” buyurmuşlardır. çevresindekiler de “-Evet Ey Allah’ın Rasûlü demişlerdir.Hz.Peygamber devamla: İshak oğullarından yetmiş bin kişi işte bu şehre gaza edip aldırmadıkça kıyamet kopmayacaktır.
      -------------
      İstanbul’un fethi ile ilgili ve bizim konumuza esas olan en önemli hadislerden bir diğer de şüphesiz Ebu Hureyre tarafından nakledilmiştir.hadisi şerifte, İstanbul’un İshak Peygamberin soyundan gelen ve 70 bin kişiden oluşan bir ordu tarafından fethedileceği anlatılmaktadır.
      -------------
      İshak Oğullarından maksat Oğuz Han ve onun soyundan gelenlerin ta kendisidir. Bilindiği gibi, Oğuz Han, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak’ın kızı ile evlenmiş ve onun Hz. İshak’ın kızının soyundan gelen çocuklarına Hz.Peygamber birçok hadislerinde “ İshak Oğulları “ adını vermiş ve onları bu isimle zikretmiştir. Nitekim A.C. Paşa, Süleyman Şah’ın kırkıncı göbekten soyunun İshak Peygamber’in oğlu Ays’a ulaştığını söylediği gibi, Müneccim Başı’na göre ise, Ertuğrul’un nesebi, Ays b İshak b. İbrahim’e ulaşmaktadır.Bunun gibi, Hz.Peygamberin; İstanbul’un surlarının sadece tekbir sesleri ile yıkılacağını haber vermesi de böyledir. Beni İshak’tan maksat yukarı dada ifade edildiği gibi, Oğuz Hanın zevcesi Hz. İshak’ın soyundan gelen Oğuz Neslidir.

  • @kamilismar4249
    @kamilismar4249 2 หลายเดือนก่อน

    Süper

  • @jsjndmfnxbxnc2399
    @jsjndmfnxbxnc2399 2 ปีที่แล้ว +1

    Tarihdeki Muğullarla bugunbu biz yanliş adla dedimiz Muğulistande yaşayan budist millat başka-başkadir.Bugungu Muğulistandeki budist millat kendini halha deyor,Tarihdeki Muğullarsa doğudeki(Muğulistan,Kuzay Çin)Uygurlaridir.Doğudeki islami sonra kabul eden Muğul Turklariden(Uygurlarden)Cingizhan tarih sehnesina çikdi bunu bilmamiz gerekdir.

    • @TarihFanKanali
      @TarihFanKanali ปีที่แล้ว +2

      Zü'l-Karneyn Oğuz Han mıdır?
      Osmanlı Tarihçilerinden biri olan Neşri “Zü'l-Karneyn belki de Oğuz Handır" demiştir.
      Yine Osmanlı devrinde yazılmış tarih kitaplarından bir diğeri olan Rüstem Paşanın; "Tevârih-i Âl-i Osman" adındaki eserinde şöyle denilmektedir; " Kur'an-ı Kerimde bahsedilen Zülkarneyn meğer bu Oğuz Han’dır.
      Türk âlimi ve müfessiri Vanî M. Efendi şöyle demiştir; "Türkler Kuranda bahsi geçen Zü'l-Karneyn'den maksat Oğuz Han olduğunu söylerler ki; bu hususta tereddüt edilecek bir şey yoktur.
      İbn İshak Zü’l-Karneyn’in yafesin Türk adındaki oğlunun soyundan gelindiğini” söylemiştir.Ayrıca,
      Hızır aleyhi’sselam; Zülkarneyn’in askerlerinin önünde yürüdü, onun öncü komutanı idi. Onun baş müşaviri, sanki hükümdarın veziri makamında bir kimse idi.” Demiştir. “Hızır’ın; Hazreti İbrahim’in teyzesinin oğlu olduğu, Zü’l-Karneyn’in onu, kendisine baş danışman tayin ettiği ve önemli konularda onunla istişarelerde bulunduğu ve bu sayede birçok zaferler kazandığı bildirilmektedir.”
      Zü’l-Karneyn; gelmiş geçmiş en büyük Dünya Fatihlerinden biridir. Asıl Adı Oğuz Handır. Hazreti İbrahim zamanında yani Milattan önce 18. asırda yaşamıştır. Onun telkin ve irşadı ile, Haniflik dinini kabul etmiş ve onu Tûran Yurdu merkez olmak üzere Büyük Okyanustan Nil Nehri sahillerine kadar yayılan koca bir îmân hâkimiyeti hâline getirmiştir.
      Zü’l-Karneyn’i Cihan Oğuz Han’ın, milli kaynaklarımızda 116 sene yaşadığı kaydedilmektedir. O, bir asrı geçen bu uzun zaman şeridi içinde, Batı, Doğu”, “Kuzey”, “Güney” istikametinde birçok ilâhi büyük askeri seferlere çıkmış, kendi kurduğu bu devletin sınırlarını; batıda Akdeniz kıyıları ve Mısır , doğuda; Çin denizi, Büyük Okyanus , kuzeyde, Don Volga boyları ve geniş Sibirya ovaları , güneyde ise; Masar Kağanlığı Afganistan ve Hindistan ’ın içlerine kadar genişletmiş ve yeryüzünde ilk defa bir îmân hâkimiyeti ve bir büyük barış imparatorluğu kurmuştur. Bu bakımdan kendisine Zü’l-Karneyn unvanı verilmiş, Kur’ân-ı Kerim ve vahyinin muhatabı olmuş ve “Salih Kullar” zümresine katılmıştır
      Oğuz Kağan Destanında da aynen; “Oğuz Han’ın daha sonra Doğu cihetine çok büyük bir sefere çıktığı ve uzun yıllar devam eden bu sefer sırasında Kuzey ve Güney istikametinde yürüdüğü ve buralarda daha birçok kavim ve kabilelerle karşılaştığı hatta onun bu güney seferinde uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Hindistan’a girdiği ve buraları ele geçirdiği, böylece koca bir cihan imparatorluğu kurduğu beyan edilmiş” ve bu Kur’ân âyetlerindeki murad-i ilâhi çok daha iyi anlaşılır bir hale gelmiştir
      Oğuz Töreleri
      Oğuz Han, Türk yurtlarında Orta Asya’da bir büyük devlet kurmakla kalmamış, kendinden sonrakilere bir esas ve devlet idaresinde yol göstermek üzere bir kısım yasalar ortaya koymuştur ki bunlara "Oğuz Töreleri” denilmiştir. Bunlar bir nevî ilâhî, mukaddes kanunlar olarak kabul edilmiş ve bu böyle onların İslâm Kültür ve Medeniyetinin kapısını çalmalarına kadar hatta ondan sonraki devirlerde bile devam etmiştir. Nitekim Şerefu'z-Zaman el-Mervezi Oğuz yasaları için şu tespitlerde bulunmaktadır;
      "Oğuzların İnsanları idare etme hususunda uyguladıkları çok güzel örf, âdet ve kânunları vardır". Bu manada Oğuz Han, sâdece Türk tarihinde değil, belki bütün insanlık tarihinde devlet idaresinde ilk anayasayı ortaya koymuş bir devlet adamı olarak karşımıza çıkmaktadır.
      Oğuz Töreleri dediğimiz bu kanunlar; Oğuz Devletinin kurulduğu tarihin ilk devirlerinden başlamak üzere; "dokuzuncu asr-ı hicriye (Fatihin yeni kanunnamesinin yapıldığı tarihe) kadar geçen ve tam 40 asırdan fazla bir zaman içinde Oğuzlar, Türkmenler vs. Türkler arasında muteber tutulmuş ve sonraları ortaya konulan Türk kanunlarına mehaz olmuştur
      Oğuz Han "Haniflik" ve Hazreti İbrahim:
      Gerçekte; Oğuz Han'ın, Hazreti İbrahim'le çağdaş olması değil dini, milli kaynaklarımız tarafından bile ifâde edilmektedir. Nitekim Neşri; Oğuz Han ve onun mücâdele hayatını dolduran olaylardan bahsederken aynen şöyle demektedir; "Bütün bu hâdiseler İbrahim Halilullah (s.a.s.) zamanında oldu. Zaten o; ona iman getirmişti.
      Mamafih, milli kaynaklarımızda Oğuz Han’la Hazreti İbrahim arasındaki bu görüşmelerin Oğuz Han’ın Şam seferi sırasında gerçekleştiği ve daha sonra ikisinin birlikte hacca gittikleri bildirilmektedir.
      İ.S. Cem; "Hazreti İbrahim'in Mezopotamyada eski "Ur" şehrinde dünyaya geldiğini, oysa buraların çoktan Asyalı bir kavim olan Sümerler tarafından yurt tutulduğunu açıklamıştır.
      Nahle Kalfat da şöyle demiştir; Oğuz Han; adı geçen bu Hakan İbrahim Halil asrında yaşamıştı.
      Hazreti İbrahim'in Türk Hakanının Kızı ile Evlenmesi:
      Hazreti İbrahim; Oğuz Hanın kızı Kan Tura hatunla evlendiği gibi, ayrıca Oğuz Han’da, onun Sara adındaki eşinden doğma Hazreti İshak’ın kızı ile evlenmiş ve böyle dini dostlukları yanı sıra, sıhriyet bağları ile, onların bu dostlukları çok daha güçlü ve kuvvetli bir hale gelmiştir
      Diğer taraftan İbnü'l-İbri gerek Tevrat ve gerekse diğer Arapça kaynakların bu beyânlarına çok büyük bir açıklık getirmekte ve şöyle demektedir; "Hazreti İbrahim Türk Hakanının kızı ile evlendi, onun adı Kan-turah idi. İbnü'l-İbri’nin bu rivayetleri Hazreti İbrahim'in yeni eşi Katüra'ın Türk asıllı bir prenses olduğunu bildirmektedir. Ancak bundan çok daha önemlisi; burada adı geçen Türk Hakanından maksad Oğuz Han'ın ta kendisi olduğunda kimsenin en ufak bir şüphesi olmaması gerekmektedir. Zira; Hazreti İbrahim zamanında Türk yurtlarında bir tek Hakan vardı. O da ünü, şan ve şöhreti bütün dünyayı doldurmuş olan Oğuz Han idi. bu evliliğin M.Ö. 1750’li yıllardan biraz önce olması gerekmektedir.
      Hazreti İbrahim'in dini olan Hanifliğin bir çok ilkelerinin hem de şaşılacak bir tarzda Türkler arasında yaygın bir din olan "Gök Tanrı" dininde bulunması, Oğuz Türklerinin, puta tapmamaları, mabetlerinde put bulunmaması, bu tevhid inancının Oğuz Türkleri arasında maya tutması, işte hep bu Oğuz Han'la başlamıştır.
      Hazreti İbrahim çok uzun ve bereketli bir ömür yaşamış ve bu Türk asıllı eşi Kantura Hâtûndan tam altı erkek evlâdı olmuştur.
      O, bunlardan üç oğlunu yine kendi din ve hidâyetini tebliğ etmek üzere "Doğu ciheti" ne yani Horasan ve Türkistan'a yani Büyük Tûran yurduna bir manada dedeleri Oğuz Han'ın yanına göndermiştir. Onlar; âile ve çocukları ile birlikte “Doğu” ülkelerine, yani Oğuz Han'ın ülkesine, dedelerinin yanına gelmişlerdir. Diğer taraftan, et-Taberî’nin, onların hükümdarlarına "Hakan deniliyordu" demesi bizim dikkatimizi çekmektedir. Zira; bu Hakandan asıl maksad Oğuz Han olduğunu vurguladığı gibi ayrıca onların da, Oğuz yurduna sığınmış olduklarını göstermektedir.
      Hadisi şeriflerde de Kantura oğullarından bahsedilmiştir.
      "Ümmetimin idaresi en sonunda bu Kantura oğulları eline geçecektir".
      Ümmetin idaresi yani hilafet Osmanlılara geçmiştir. Demek ki Kantura oğullarından maksat Türklerdir.
      Türk tarihçisi Remzi’ye göre; Hazreti Peygamber bu “Kantura Oğulları” ismiyle gerçekte “Kan turan oğulları” demek istemiştir. Zira “Kan” veya “Han” Türkçe de Hükümdar demek olduğu gibi, Turan Kelimesi de Türk Yurtlarına verilen genel bir isimdir. Bu takdirde Kantura Oğulları kelimesi, Peygamber dilinde Turan Ülkesi Hanının Oğulları anlamına kullanılmıştır.
      Oğuz Han Devletinin Yıkılışı ve Oğuz Boyları:
      Oğuz Han; ölmeden önce kendi soyundan gelenleri "Bozoklar" ve "Üç Oklar", olmak üzere önce ikiye, sonra Boz Oklar ve Üçokları, yine kendi aralarında teşkilâtlandırarak 24 boya ayırmış, ayrıca her bir boyun kendine has bir işareti yani "ongu-arma" tesbit edilmiş, böylece siyâsi ve sosyal bir kargaşaya düşmelerini de önlenmiştir. Diğer taraftan büyük Oğuz devleti de ikiye ayrılmıştır. Devletin doğu tarafı Boz Oklar'a, batı tarafı ise Üç Oklar'a verilmiş ve asıl Kağanlık tahtına ise Boz Oklar yani Oğuz Han'ın en büyük oğlu Gün Han'ın getirilmesi uygun görülmüştür.
      Oğuz Han'ın vefatından yaklaşık bin sene sonra Oğuz yurtlarında çok büyük kargaşalıklar çıktığı anlaşılmaktadır. Evet bir kısım tarihçilerin indi hesaplarına göre, bu şekilde on asırdan fazla siyâsî iktidarını devam ettiren büyük "Oğuz Kağan Devleti" milâttan önce XVII. asırda yıkılmıştır.

    • @TarihFanKanali
      @TarihFanKanali ปีที่แล้ว +1

      YECÜC MECÜC SEDDİNİN YAPILIŞI
      “İşte Zü’l-Karneyn bu dağların önünde öyle bir kavim buldu ki onlar laf söz dinlemeyen kendilerine güvenen oldukça gururlu ve medeni bir kavim idi.”
      Onlar; demir ve kömürü sosyal hayatlarında, çok büyük bir medeniyet unsuru olarak kullandıkları gibi, ayrıca Türklere has demircilik sanatını da çok iyi biliyorlardı. Bu takdir de onların katıksız bir Türk kavmi olmaları gerekmektedir. Onlar, Türkç e konuşuyorlardı. Ne var ki, aynı dili konuşmalarına rağmen Zü’l-Karneyn’le konuşurken şive zorluğu çekiyorlardı. Bu da gösteriyor ki, bu âyetin özünde de Oğuz Han ve Türkistan’ın geniş doğu sınırlarındaki Türk kavimleri bulunmaktadır.
      Harzemli büyük Türk Müfessiri Allâme Zemahşeri,i Yecüc-Mecüc seddini yapanların bir Türk kavmi olduklarını söylemiştir. Hamdi Yazır Hoca da, muhtemelen ez-Zemahşeri’ nin bu görüşünü esas almış ve “ekser müfessirlerin görüşüne dayanarak onların Türk olduklarını” söylemiştir. İbn Kesir, Osmanlı Âlimi Ebu’s-Suud Efendi, Bursalı İsmail Hakkı ve Âlûsi gibi, daha birçok İslâm âlim ve müfessirleri seddi yapanların bir Türk kavmi olduklarını beyan etmiştir.
      Zîra demircilik, bu Türklerin tarihin derinliklerinden kopup gelen bir ata mesleği idi. Şâyet Zü’l-Karneyn; Ye’cüc ve Me’cüce karşı aşılması güç bir Sed yapacaksa, bu Seddi ancak onların bu husustaki üstün hünerleri, iş âletleri, insan gücü hülasa her türlü yardım ve destekleri ile yapabilirdi. Zü’l-Karneyn’den malzemeleri kendilerinden olmak üzere Ye’cüc ve Me’cüc denilen bir kavmin önüne aşılması çok zor bir Sed inşa etmesi için çok sıkı bir iş birliğine girişmişler ve bunda muvaffakta olmuşlardır. Bütün bunlar, onların Allah’ın rızasına mazhar ve hoşnutluğunu kazanmış bir kavim olduklarını göstermektedir.
      Yazır, konumuza esas olan bu tespitlerinde aynen şöyle demektedir; “Allahu a’lem, Kur’ân’ın haber verdiği bu redim (sed); Zü’l-Karneyn’den onun yapılmasını talep eden kavmin bu sayede teşkil ettikleri heyet-i içtimaiyeleri olsa gerektir ki, onlar demir kütleleri gibi salebetli olan (milli) unsurlarına akıtılan Feyz-i Rabbâni ile teşekkül etmiş maddi ve manevi bir sed demek olur. Eğer bu kavim (birçok) müfessirlerin naklettikleri vechile Türk (kavmi) idiyse, burada Zü’lKarneyn’e kuvvetle yardım eden Türklerin mazide yeryüzünü fesaddan kurtarmak için ettikleri hizmetin ehemmiyeti işar edilmiş olduğu gibi, Hazreti Muhammed’in bütün insanlığa Peygamber olarak gönderilmesin)den sonra, onların İslâm’a yapacakları hizmete de işaret edilmiş demektir.
      Şu hâlde, TÜRKLER’in inkırazı, Ye’cüc ve Me’cüc seddinin yıkılması ve nizam-ı arzım fesadı demek olacaktır ki (bu) eşrat-ı saattendir (kıyâmetin kopması şartlarından). Hasılı şark ve garbı dolaşan Zü’l-Karneyn’in (Oğuz Han) en büyük işi, mahza bir rahmet-i rabbaniye olan bu redimin inşasıdır ki, onun yıkılması yeryüzünde beşeriyetin pek büyük bir felaketi olacaktır.
      Sedde Ne Olmuştur
      Bizim bu soruya vereceğimiz cevap, onun manevi yönü hariç, maddi bakımdan koca bir “Hiç! ” tir. Zîra bir çağlayan gibi asırlardır akıp giden zaman nehri, bu nehrin yaptığı ağır hasarlar, yağan yağmur ve karlar, esen fırtına ve rüzgârlar her şey için olduğu gibi bu Zü’l-Karneyn Seddine de en büyük darbeyi vurmuş ve onu, un ufağı gibi ufaltmış ve bir toz yığını hâline getirmiş ve ondan artık hiçbir iz, eser kalmamıştır.
      Nitekim Kur’ân-ı Kerim’in söz konusu âyetleri de onun, bu feci akıbetini bize bu seddi inşa eden Zü’l-Karneyn’in ağzı ile haber vermiş ve şöyle demiştir: “Rabbim’in va’di geldiğinde onu yerle bir edecektir. Zaten Rabbimin bu husustaki va’di de bir gerçektir.
      Ne var ki onun manevi varlığı, şer odaklarının karşısındaki ilâhi ve heybetli durumu bir rahmet-i ilâhiye olarak kıyâmete kadar devam edecek ve Cenâb-ı Hak kendi dini ve mümin kullarını bu şer odaklarına karşı yeni, yeni Zü’l-Karneyn ve onları yapacakları surlar, yani hizmet-i îmâniye ile koruyacak ve bu şer odakları ile Müslümanlar arasında her zaman bir Sedd-i Zü’l-Karneyn halk edecektir. Bunda asıl görev Oğuz Han’ın soyundan gelen yeni Zü’l-Karneyn’lere düşecekti. Nitekim öyle de olmuş ve onun soyundan daha bir nice Zü’l-Karneyn-i Cihanlar gelmişler bu küfür dalgaları karşısında bir îmân kalesi ve bir Sedd-i Zü’l-Karneyn olmuşlardır. Bu böyle XX. asrın başlarına kadar devam etmiştir.
      Ye’cüc ve Me’cüc kimlerdir ve Onları Sonu Ne Olmuştur?
      Ye’cüc ve Me’cüc bize göre; Çinlileri n geliştirmeye muvaffak oldukları bu akıl almaz ve insanlık için bir felaket olan bu teknoloji ve onun insanlığın ortak medeniyet, din ve kültürünü , kendi haris emelleri pahasına yıkmak için kullanan ve her türlü kötülüğün sembolü olan o şer güçlerinin adıdır. Zaten Hazreti Peygamber, birçok hadislerinde de bunları bütün ayrıntıları ile bu şekilde akıl almaz yaratıklar olarak izah etmişlerdir. Hazreti Peygamber’ in bu muhtevadaki hadislerinden öğrendiğimize göre; bu günkü Çinliler, teknik ve teknolojik yoldaki bu akıl almaz ilerlemelerine devam edecekler, yeni, yeni akıl almaz birçok araç ve gereçler o kadar ki insana benzer akıllı robotlar, verilen emri acımasızca yapan araçlar, icat edecekler ve bunları daha sonra “Star Harplerinde” gördüğümüz gibi, insanlığın başına bela ve koca bir dünyayı istila edeceklerdir. Ancak vakt-i merhunu geldiğinde bunlar, Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân-ı Kerim’in de haber verdiği gibi yine “Doğu cihetinde” yani Asya Kıtasının, Büyük Okyanus’a yakın en uç sahillerinde bir kere daha ortaya çıkacaklar, çok süratli bir şekilde çoğalacaklar ve önlerine çıkan bütün engelleri aşarak bir çağlayan gibi akacaklar, dünyayı bir kere daha fesada verecekler ve her türlü ahlaksızlıkları yeryüzünde bir kere daha hâkim kılmaya çalışacaklardır.

    • @TarihFanKanali
      @TarihFanKanali ปีที่แล้ว +1

      bazı tarihçiler, Süleyman Şah’ın soyunun kırkıncı göbekten İshak Peygamber’in oğlu Ays’a ulaştığını kaydetmişlerdir. (Kısas-ı Enbiya, VI, s. 152).
      -------------
      Sahih-i Müslim, XI, s. 359, İbn Kesir, K. an-Nihâye vel-Fiten vel-Melâhım, Tah. T.M. ez-Zeynî, I, s. 56.
      Ebû Hureyre’den rivâyet edildiğine göre Hz.Peygamber ; “-Siz hiçbir tarafı kara bir tarafı denizlerle çevrilmiş bir şehir duydunuz mu?” buyurmuşlardır. çevresindekiler de “-Evet Ey Allah’ın Rasûlü demişlerdir.Hz.Peygamber devamla: İshak oğullarından yetmiş bin kişi işte bu şehre gaza edip aldırmadıkça kıyamet kopmayacaktır.
      -------------
      İstanbul’un fethi ile ilgili ve bizim konumuza esas olan en önemli hadislerden bir diğer de şüphesiz Ebu Hureyre tarafından nakledilmiştir.hadisi şerifte, İstanbul’un İshak Peygamberin soyundan gelen ve 70 bin kişiden oluşan bir ordu tarafından fethedileceği anlatılmaktadır.
      -------------
      İshak Oğullarından maksat Oğuz Han ve onun soyundan gelenlerin ta kendisidir. Bilindiği gibi, Oğuz Han, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak’ın kızı ile evlenmiş ve onun Hz. İshak’ın kızının soyundan gelen çocuklarına Hz.Peygamber birçok hadislerinde “ İshak Oğulları “ adını vermiş ve onları bu isimle zikretmiştir. Nitekim A.C. Paşa, Süleyman Şah’ın kırkıncı göbekten soyunun İshak Peygamber’in oğlu Ays’a ulaştığını söylediği gibi, Müneccim Başı’na göre ise, Ertuğrul’un nesebi, Ays b İshak b. İbrahim’e ulaşmaktadır.Bunun gibi, Hz.Peygamberin; İstanbul’un surlarının sadece tekbir sesleri ile yıkılacağını haber vermesi de böyledir. Beni İshak’tan maksat yukarı dada ifade edildiği gibi, Oğuz Hanın zevcesi Hz. İshak’ın soyundan gelen Oğuz Neslidir

    • @TarihFanKanali
      @TarihFanKanali ปีที่แล้ว +1

      Oğuz Han’ın Gerçek Kişiliği ve Oğuz Kağan Destanın Tarihi Gerçeklere Delil Olması
      Afet İnan şöyle demektedir; “Arkeologların yaptıkları kazılardan elde edilen çanak, çömlek, vs.lerin parçalarını muhtelif devirlerde ki maddi kültürün inkişaf safhalarını öğrenmek için yegâne kaynak teşkil ettikleri gibi, epope, hikâye, masal v.s. manevi kültür mahsulleri de o geçmiş muhtelif devirlerin karanlık noktalarını aydınlatırlar. Bunlar kazılarda elde edilen çanak, çömleklerden daha mühimdirler. Çünkü bunlar toprak altında kalan, ölü kırıntılar değil, cemiyetin ruhunda binlerce yıldan beri yaşayandan beri yaşayan vesikalardır .”
      Mamafih F. Köprülü şöyle demiştir; “Halkın muhayyilesi üzerinde kuvvetli izler bırakan her şahsiyet hatta daha hayatta iken menkıbesinin teşekkül ettiğini görür. Halk muhayyilesinin yarattığı menkıbeler, daima hakikatin cüzünü de içine alır. Yeni, herhangi bir şahsiyetin veya bir hadisenin umumi vicdanında akseden şeklini olduğu gibi gösterir.
      A.Y. Ocak da bir eserinde; “menakıp namelerin zengin birer kültür tarihi kaynağı olduklarını ve bazı esaslara dikkat edilmek şartıyla kendilerinden azamı ölçüde faydalanılabileceğini ifade etmektedirler.
      Kara Han Oğlu Oğuz Han
      Kara Han oğlu Oğuz Han; güzel yüzlü, heybetli, cesur, cömert, güzel vücutlu, orta boylu bir genç idi.
      Yüzünde daha doğuştan Islâmlık nuru parlardı.
      Türkler onun güzelligine hayret ederlerdi".
      İşte "Yüce Allah onu Allah’ın birliğine sevketti.
      Türklerin ileri gelenlerinden en önce "Allahtan baska Allah yoktur!" diyen bu kimse idi.
      Evet, millî kaynaklarımızın bu ve benzer rivayetlerinden anlaşıldığına göre; Oğuz Han yukarda da ifâde edildiği gibi bir "mümin" ve "muvahhid" olarak dünyaya gelmişti.
      Bu bakımdan diğer çocukların aksine küçük Oğuz, bütün ısrarlara rağmen henüz iman etmemiş olan anasının memesini ağzına almadığı gibi, sütünü de emmemiştir.
      Bundan büyük ölçüde kaygılanan anası sonsuz bir çaresizlik içinde kıvranıp dururken rüyasında küçük Oğuz dile gelmiş ve; "Eğer sütünü emmemi istiyorsan biricik Tanrı'ya iman et! Onun üzerine olan hakkını olduğu gibi farz bil!" demiştir.
      Neylersiniz ki bir kaç gün, aynı rüyayı üst, üste gören zavallı anne şaşırıp kalmış ve en sonunda bin bir endişe ve korku içinde Allah’ın varlığına, birliğine gizlice iman etmek zorunda kalmıştır. Böylece Oğuz kavminden, kendi irâdesi ile Allah’a inanan ilk kadın Oğuz Han'ın şerefli anası olmuştu. Mamafih küçük Oğuz büyüyüp de konuşma çağına geldiğinde, ağzından dökülen ilk kelimeler Allah! Allah! Demek olmuştu. Bu bakımdan Oğuz'u, Tanrı Teâlâ, anadan doğma “mümin”, “muvahhid” bir kimse olarak yaratmıştı. Onun gönlünde ve dilinde sâdece Onun, yani Tanrının adı vardı.
      Yine milli kaynaklarımızın bu yöndeki beyanlarından öğrendiğimize göre; "Onun hareket ve davranışlarında çok büyük bir olgunluk vardı. O, ilk küçüklük yıllarından itibaren, hatta olgunluk çağına varıncaya kadar daima Allah'la beraber olmuş, Onu anmış ve Ona şükretmişti. Her fırsatta; ister uykuda, ister uyanık halde yüce yaratıcıyı muhakkak anar ve Onu hiç bir zaman dilinden düşürmezdi. Nihayet ona; Allah’ın nuru ve feyzi erişmiş ve her türlü bilim ve hünerde yani, ok atmada, kargı kullanmada, kılınç çalmada O; herkesten üstün olmuştu". Şimdi o tam bir iman eri ve Hak yolunun bir mücahid gazisi idi.
      Oğuz Han'ın Babasına Karşı İlk Dini Başkaldırması:
      Bununla beraber Oğuz Han'ın çevresi, küfür ve delâlet içinde bulunuyordu. Babası Kara Han, atalarının dinine sıkı sıkıya bağlı kâfir bir kimse idi. Bu bakımdan Oğuz, bu İlk gençlik yıllarında mümin ve muvahhid olduğunu gizlemek durumunda kalmıştı. Sâdece onun bu hâlini anası biliyordu. Mamafih Oğuz bu manada ikinci büyük imtihanını evlilik sırasında vermiş ve O; bundan kendi inançları doğrultusunda yüz akı ile çıkmıştır. Şöyle ki;
      Baba Kara Han; Oğuz evlilik çağına geldikten sonra onu; önce amcası Küz Han, daha sonra diğer bir amcası olan Kur Han'ın kızı ile evlendirmişti. Ne var ki Oğuz bu eşlerini puta taptıkları ve mümin ve muvahhid olmadıkları için kendi yatağına dahi almamıştır. Bu defa o üçüncü amcası olan Kür Han'ın kızını görmüş ve onunla Allah'ın varlığına, birliğine iman ettiği takdirde, evlenebileceğini söylemiş o da bunu büyük bir memnuniyetle kabul etmiştir.
      Kara Han, boy beyleri ile uzun istişareler yapmış ve neticede atalarının dinini terk etmiş olan Oğuz ve yandaşlarını gözünü kırpmadan öldürmeye karar vermiştir. Mamafih milli kaynaklarımızın rivayetlerine göre, bu arada Oğuz'da boş durmamış ve kendi gönlünü bir kor gibi yakan bu tevhid inancını önce annesine, sonra yeni hanımına söylemiş daha sonra yakın arkadaş ve dostlarını büyük bir sabır ve inadla mümin ve muvahhid olmaya çağırmış ve bunda büyük ölçüde muvaffak da olmuştur. Zira çok geçmeden bir çok yağız çehreli, yiğit delikanlılar, "mümin" ve "muvahhid" olmuşlar ve gizliden gizliye Oğuz'a bağlanmışlardı.
      Oğuz Han'ın İlk Cihad Çağrısı;
      Babası Kara Han'ın; kendisini, atalarının dinini terkettiği için öldürmek üzere büyük bir hazırlık yaptığı ve bir av partisinde onu öldürmeyi planladığını "mümin eşi" veya "anası" tarafından haber alan Oğuz, durumu yakın arkadaşlarına bildirmiş, onların yalın kılınç kendi çevrelerinde toplanmalarını istemiştir. Bu onun ilk cihad ordusu idi.
      Oğuz kendi çevresinde toplanan bu iman erleri ile babası kâfir Kara Han'ın üzerine yürümüş ve bu ilk çarpışmada başta kâfir Kara Han olmak üzere, amcaları Kür Han ve Kuz Han da dahil, kavmin ileri gelen daha bir çok kimse ölmüştür.
      Oğuz Han bu şekilde babasının tahtına oturduktan sonra, ildeki bütün insanları mümin ve muvahhid olmaya çağırmıştır. Oğuz Han böylece yeryüzünde ilk mümin ve muvahhid "Türk Oğuz Devletini de kurmuş oluyordu. "Bu Oğuzların bir bayrağı vardı. Onun rengi kırmızı idi.
      Mîllî kaynaklarımızın bu yöndeki rivayetlerinden anlaşıldığına göre; Oğuz Han bundan sonra Doğu, Batı, Kuzey, Güney istikâmetinde daha birçok seferler yapmış ve buraları parlak kılıncıyla fethetmiş, dolaysıyla onun devleti çok geniş sahalara yayılmış, âdeta koca bir imparatorluk olmuştur