Hocaaam siz muhteşem bir alim siniz ülkemizin ve tüm insanlığın kurtuluşu için çok gereklisiniz bizleri ihya ediyorsunuz yüce Allahımız yar ve yardımcın olsun ne dileğin var ise en iyisini versin 🤲🙏❤️
Sayın Hocam , öğretmenim... Kur'an-ı Kerim konusunda eğitim aldığınız için , Kur'anı araştırıp doğruları bulduğunuz için , bu doğruları bizlere aktardığınız için Allah sizden razı olsun... bazıları " kur'an 1400 sene önceki şartlara inmiştir " şeklinde açıklama yapsa bile görüyorum ki çağlar değişmiş , teknoloji gelişmiş , dünya farklılaşmış fakat ne yazık ki insanlar hep aynı kalmış... yani Kur'an hala güncelliğini koruyor.. Hala güncel ve son saate kadar da öyle kalacak..düşünerek okuduğumda Kitapta örnek verilen insan tiplerinin yanı başımızda , hatta hayatımızda olduğunu dehşetle görüyorum..Allah , bizleri müstakim yola eriştirsin inşallah.. Allah , size yar ve yardımcı olsun..
SALT KUR’AN ÜZERİNDEN DİN İNŞASI Şeytan bazen insanlara sağdan yaklaşır, iyi niyet gösterisiyle onları doğru yoldan alı koyar. Hasmını zehirlemek isteyen biri zehri düşmanına zehir diye vermez. Bunun yerine o zehri güzel bir yiyecek içinde sunar. ‘Bize Kur’an yeter’ diyen adamların durumu da tıpkı buna benzer. Bu söz o kadar anlamlı bir sözdür ki feraset sahibi hiç bir mümin buna karşı koyup ‘Hayır, Kur’an bize yetmez’ diyemez. Her kim ki bu söze karşı çıkarsa bilinmelidir ki bu kişi küfre düşmüştür. İman edip durduğu halde kim ‘Kur’an bize yetmez’ diyebilir ki? Fakat ‘Kur’an bize yeter’ diyenler bu sözle muhatabını köşeye sıkıştırarak onun elini kolunu bağlamayı, kendini savunamaz hale getirmeyi amaçlamaktadırlar. Oysa bu düşüncede olanların asıl amacı çoğunlukla Kur’an ve onun temiz öğretileri değildir. Onlar bu güzel sözle batıl düşüncelerini küçük bir kısmı bilerek, büyük bir kısmı da belki de bilmeden ‘Kur’an bize yeter’ gibi inkar edilmesi imkansız olan bu ifadeyle insanları yoldan çıkarmayı hedeflemektedirler. Bunların asıl amacı Protestanların öncüsü Alman Martin Luther gibi kitabı herkesin anlayabileceğini savunmakta, dolayısıyla da peygamberi devre dışı bırakarak kendi çirkin ve kirli yorumlarıyla ayetleri tefsir ederek Allah’ın ahkamını işin içinden çıkılmaz hale getirmektedirler. Bir kere peygamberi devre dışı bırakırsanız ayetlere istediğiniz anlamları yükler, yapılması emredilen ibadetleri de akıl dışı yorumlarla ve uygulamalarla tanınmaz hale getirirsiniz. Zaten bu yaldızlı söyle asıl gizlenen amaç da budur. Oysa ki yüce Allah kitabında şöyle buyurdu: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.’ Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Ali İmran Suresi, Ayet 31 Bu ayette belirtilen önemli bir nokta şudur. Kim Allah’ı sevdiğini iddia ediyorsa o mutlaka elçiye uymalıdır. O elçi gerek ibadetlerin şekli ve uygulama biçiminde, gerek adaletin tesisinde ve cezai hükümlerin tatbikinde ve gerekse de olayların yorumlanmasında asla kendi nefsinden konuşmaz. Öyleyse her alanda ve anlamda elçiye uymak akidenin olmaz ise olmazıdır ve bu durum bir mümin için bağlayıcıdır. ‘Allah’ı seviyorum’ diyen kişi O’nun elçisine uymak zorundadır. Ama o elçi bu gün hayatta değildir. Bu durumda elçiye uymak ile ilgili emrin anlamı nedir? Ayetin anlamı da nesh olmadığına göre bu durumda artık fiziksel olarak aramızda olmayan bir elçiye nasıl uyulacaktır? Peygamber, ister namaz, oruç ve haç gibi ibadetlerin yapılış biçimleri olsun isterse başka bir şey olsun hiç bir şekilde şahsi kanaatleriyle hareket etmemiştir. Peygamber de dahil hiç kimsenin bir ibadet biçimi belirlemeye, ibadetlerde eksiltme veya çoğaltma yapmaya hak ve yetkisi yoktur. Bu durumda peygamber vefat ettiğine göre ayette geçen ‘Bana uyunuz ki…’ bölümü nasıl anlaşılmalıdır? Buna şöyle bir cevap verilir. Peygamber hayatta iken onu izleyen, onun tüm konuşmalarını dinleyen, onu her açıdan gözlemleyen aklı, imanı, takvası ve ihlası bütün sahabeler vardı. Onlar namaz, haç, oruç gibi daha pek çok ibadetin nasıl yapılmadığını veya nasıl yapılması gerektiğini, kısacası şeriatın pratik uygulamalarını peygamberden bizzat öğrenmişler ve öğrendiklerini de aynen kendilerinden sonrakilere noksansız bir biçimde öğretmişlerdir. Bu nedenledir ki dünyanın her yerinde aklı başında herkes namaz, oruç ve haç gibi daha pek çok ibadeti kendilerine gösterildiği şekilde ica etmektedirler. Oysa bu gün ‘Kur’an bize yeter’ diyenler namazı, Kur’an da geçen ‘salat’ kelimesine olmadık anlamlar yükleyerek kuşa çevirmişlerdir. Bu düşünceler hem kalpleri hasta doğu bilimcileri olan oryantalistlere ve hem de yerli ve yabancı kutsal düşmanlarına aittir. Bu tür düşüncelere ise ancak kalplerinde maraz olanlar uyar. Yine şanı yüce olan Allah buyurdu: “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin ve Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” Ahzap Suresi, Ayet 21 Peki peygamber aramızda olmadığına göre bu örneklik nasıl devam edecektir? Elbette bu örneklik, tıpkı bir nesilden diğerine titizlikle korunarak Kur’an’ın bize intikal ettirildiği gibi tevatüren bize intikal eden nebevi uygulamalara bakarak gerçekleşecektir. Aksi halde ayetin hükmü askıda kalacaktır ki bu muhaldir. Unutulmamalıdır ki ister batıl olsun ister gerçek tüm dinler, ideolojiler, düşünceler bir nesilden diğerine tevarüsen aktarılmaktadır. Hiç kimse bu noktada geleneğin taşıyıcı rolünü yok sayamaz. İslam geleneği ise her ne kadar tarihi süreçte bozulmalar olmuşsa da bize sağlam bir biçimde gelenek yoluyla ulaştırılmıştır. Bunun nedeni bu ümmetin dipten akan ortak aklı ve kanaati, yaptıkları titiz çalışmalar ve olumlu tartışmalardır. İşte bu hassas tartışmalar, çalışmalar tıpkı okyanus dalgaları gibi gereksiz ve kitabın temel felsefesine muvafakat etmeyen tüm düşünceleri bertaraf etmiştir ve edecektir. Nitekim Allah’ın kitabı da yazılı bir metin olarak toptan peygambere indirilmiş değildir. O da dilden dile, ezber yoluyla ve nihayet kitap ile kayıt altına alınarak bize kadar tevarüsen ulaştırılmıştır. Bu durumda peygamberi uygulama ve sözlere rivayet kültürüdür deyip bir çırpıda toptan inkar edenler şunu iyi bilmelidirler ki o Kur’an dahi aynı şekilde rivayet yoluyla bize kadar ulaştırılımıştır. O halde her rivayet edilen sözü veya fiili ‘Bu rivayet kültürüdür’ deyip ret ve inkar etmek heme bilimsel bir zemine oturmaz ve hem de asla rasyonel bir tutum değildir. Yine yüce Allah bir başka ayette de mealen şöyle buyurdu: “… Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.” Haşr Suresi, Ayet 7 Yani Allah’ın elçsi size neyi yasaklamışsa ondan uzak durun ve neyin de yapılmasını emretmiş ise onu da yapın, çünkü Allah’ın hiç bir elçisi kendi hevasından konuşmaz. O peygamber size güzel olandan başkasını yapmanızı, kötü ve çirkin olandan başkasını terk etmenizi asla emretmez. Yine o mübarek elçi hiç bir ibadeti veya uygulamayı asla kendi istemlerine göre yapmaz. Nitekim bu durum bize kadar ulaşan şu haberde çok güzel bir biçimde anlatılmıştır. İbn Ebu Hâtim der ki: Bize Yahyâ İbn Ebu Tâlib...Meşrûk'tan rivâyet eder ki bir kadın Abdullah İbn Mes'ûd'a gelip ‘Senin başkasının saçını aldatmak için saçına eklemeyi yasakladığın haberi bana ulaştı. Allah'ın kitâbında veya Rasûlullah'ın sünnet'inde bir şey bulduğun için mi bunu yasakladın?’ dedi. O ‘Evet Allah'ın kitâb'ında ve Rasûlullah'ın sünnet'inde gördüğüm bir şeyden dolayı yasakladım’ dedi. Kadın ‘Allah'a andolsun ki ben Mushaf'ın iki kapağı arasını inceledim de senin dediğin bir şeyi göremedim.’ Abdullah İbn Mes'ûd ‘Sen orada ‘Peygamber size, ne verirse onu alın, neden de nehyederse, ondan sakının’ âyetini görmedin mi?’ dedi. Kadın da ‘Evet’ deyince Abdullah İbn Mes'ûd ona ‘Ben Allah elçisinin birinin saçına bir başka kimsenin saçını eklemesini ve yüzünün kılını yolmasını yasakladığını duydum’ dedi. Kadın ‘Belki bu senin âilenden bir kısmı içindir’ dedi. O da kadına ‘İçeri gir ve bak’ dedi. Kadın içeri girip baktı ve sonra çıktı. Ardından da ‘Ben hiç bir şey görmedim’ dedi. Abdullah İbn Mes'ûd kadına ‘O sâlih kulun vasiyetini aklında tutmaz mısın? "Size yasakladığım şeylere aykırı hareket etmek istemem." Hûd, 88 Benzer bir rivayeti İmâm Ahmed İbn Hanbel de yapar. Buhârî ve Müslim Sahîh'lerinde bu rivâyeti Süfyân es-Sevrî kanalıyla tahrîc ederler. (İbn Kesir) Dolayısıyla Allah’ın elçisine itaat Allah’a itaattir. Kim Allah’ın elçisine yan çizerse o Allah’a yan çizmiştir. Yüce Allah mealen şöyle buyurdu: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” Nisa Suresi, Ayet 59 Yine bir başka yette ise mealen şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve (Kur’an’ı) dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin.” Enfal Suresi, Ayet 20 Tüm bu açıklamalardan sonra her kim peygamberi ‘O tebliğ edip bu dünyadan gitti’ diyerek ayetleri anlama konusunda devre dışı bırakırsa o kişi çizgi dışına çıkmıştır. Şeytan böylelerini fena halde bir kaç içi boş yaldızlı sözle Allah’ın yolundan saptırmıştır. Peygamber de Kur’an’ın temel felsefesine uygun olarak emir ve nehiy de bulunabilir. Bazıları bu düşünceyi şirk olarak değerlendirmekte ve ‘Peygamberin hüküm koyma yetkisi yoktur’ diyerek Kur’an ayetlerinin anlaşılması konusunda nebevi söz ve açıklamaları devre dışı bırakmaktadırlar. Oysa bu akıllıca bir tutum değildir. Şurası kesindir ki hiç bir peygamber Allah’ın kitabının temel parametrelerine muvafakat etmeyen konularda emir ve nehiy buyurmaz. (Şubat 2016)
Hocam özlemişiz sizi. En çok da konuya girmek için başka konulardan derin bilgiler vermenizi. Başka başka konulardan bilgi edinmeyi. Allah sizlerden razı olsun.
Hocam iyiki varsınız iyiki sizleri tanımışım tanıştıran Allaha şükürediyorum beni kuran yolculuğunda yalnız bırakmadığınız için Allah sizden razı olsun
SALT KUR’AN ÜZERİNDEN DİN İNŞASI Şeytan bazen insanlara sağdan yaklaşır, iyi niyet gösterisiyle onları doğru yoldan alı koyar. Hasmını zehirlemek isteyen biri zehri düşmanına zehir diye vermez. Bunun yerine o zehri güzel bir yiyecek içinde sunar. ‘Bize Kur’an yeter’ diyen adamların durumu da tıpkı buna benzer. Bu söz o kadar anlamlı bir sözdür ki feraset sahibi hiç bir mümin buna karşı koyup ‘Hayır, Kur’an bize yetmez’ diyemez. Her kim ki bu söze karşı çıkarsa bilinmelidir ki bu kişi küfre düşmüştür. İman edip durduğu halde kim ‘Kur’an bize yetmez’ diyebilir ki? Fakat ‘Kur’an bize yeter’ diyenler bu sözle muhatabını köşeye sıkıştırarak onun elini kolunu bağlamayı, kendini savunamaz hale getirmeyi amaçlamaktadırlar. Oysa bu düşüncede olanların asıl amacı çoğunlukla Kur’an ve onun temiz öğretileri değildir. Onlar bu güzel sözle batıl düşüncelerini küçük bir kısmı bilerek, büyük bir kısmı da belki de bilmeden ‘Kur’an bize yeter’ gibi inkar edilmesi imkansız olan bu ifadeyle insanları yoldan çıkarmayı hedeflemektedirler. Bunların asıl amacı Protestanların öncüsü Alman Martin Luther gibi kitabı herkesin anlayabileceğini savunmakta, dolayısıyla da peygamberi devre dışı bırakarak kendi çirkin ve kirli yorumlarıyla ayetleri tefsir ederek Allah’ın ahkamını işin içinden çıkılmaz hale getirmektedirler. Bir kere peygamberi devre dışı bırakırsanız ayetlere istediğiniz anlamları yükler, yapılması emredilen ibadetleri de akıl dışı yorumlarla ve uygulamalarla tanınmaz hale getirirsiniz. Zaten bu yaldızlı söyle asıl gizlenen amaç da budur. Oysa ki yüce Allah kitabında şöyle buyurdu: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.’ Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Ali İmran Suresi, Ayet 31 Bu ayette belirtilen önemli bir nokta şudur. Kim Allah’ı sevdiğini iddia ediyorsa o mutlaka elçiye uymalıdır. O elçi gerek ibadetlerin şekli ve uygulama biçiminde, gerek adaletin tesisinde ve cezai hükümlerin tatbikinde ve gerekse de olayların yorumlanmasında asla kendi nefsinden konuşmaz. Öyleyse her alanda ve anlamda elçiye uymak akidenin olmaz ise olmazıdır ve bu durum bir mümin için bağlayıcıdır. ‘Allah’ı seviyorum’ diyen kişi O’nun elçisine uymak zorundadır. Ama o elçi bu gün hayatta değildir. Bu durumda elçiye uymak ile ilgili emrin anlamı nedir? Ayetin anlamı da nesh olmadığına göre bu durumda artık fiziksel olarak aramızda olmayan bir elçiye nasıl uyulacaktır? Peygamber, ister namaz, oruç ve haç gibi ibadetlerin yapılış biçimleri olsun isterse başka bir şey olsun hiç bir şekilde şahsi kanaatleriyle hareket etmemiştir. Peygamber de dahil hiç kimsenin bir ibadet biçimi belirlemeye, ibadetlerde eksiltme veya çoğaltma yapmaya hak ve yetkisi yoktur. Bu durumda peygamber vefat ettiğine göre ayette geçen ‘Bana uyunuz ki…’ bölümü nasıl anlaşılmalıdır? Buna şöyle bir cevap verilir. Peygamber hayatta iken onu izleyen, onun tüm konuşmalarını dinleyen, onu her açıdan gözlemleyen aklı, imanı, takvası ve ihlası bütün sahabeler vardı. Onlar namaz, haç, oruç gibi daha pek çok ibadetin nasıl yapılmadığını veya nasıl yapılması gerektiğini, kısacası şeriatın pratik uygulamalarını peygamberden bizzat öğrenmişler ve öğrendiklerini de aynen kendilerinden sonrakilere noksansız bir biçimde öğretmişlerdir. Bu nedenledir ki dünyanın her yerinde aklı başında herkes namaz, oruç ve haç gibi daha pek çok ibadeti kendilerine gösterildiği şekilde ica etmektedirler. Oysa bu gün ‘Kur’an bize yeter’ diyenler namazı, Kur’an da geçen ‘salat’ kelimesine olmadık anlamlar yükleyerek kuşa çevirmişlerdir. Bu düşünceler hem kalpleri hasta doğu bilimcileri olan oryantalistlere ve hem de yerli ve yabancı kutsal düşmanlarına aittir. Bu tür düşüncelere ise ancak kalplerinde maraz olanlar uyar. Yine şanı yüce olan Allah buyurdu: “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin ve Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” Ahzap Suresi, Ayet 21 Peki peygamber aramızda olmadığına göre bu örneklik nasıl devam edecektir? Elbette bu örneklik, tıpkı bir nesilden diğerine titizlikle korunarak Kur’an’ın bize intikal ettirildiği gibi tevatüren bize intikal eden nebevi uygulamalara bakarak gerçekleşecektir. Aksi halde ayetin hükmü askıda kalacaktır ki bu muhaldir. Unutulmamalıdır ki ister batıl olsun ister gerçek tüm dinler, ideolojiler, düşünceler bir nesilden diğerine tevarüsen aktarılmaktadır. Hiç kimse bu noktada geleneğin taşıyıcı rolünü yok sayamaz. İslam geleneği ise her ne kadar tarihi süreçte bozulmalar olmuşsa da bize sağlam bir biçimde gelenek yoluyla ulaştırılmıştır. Bunun nedeni bu ümmetin dipten akan ortak aklı ve kanaati, yaptıkları titiz çalışmalar ve olumlu tartışmalardır. İşte bu hassas tartışmalar, çalışmalar tıpkı okyanus dalgaları gibi gereksiz ve kitabın temel felsefesine muvafakat etmeyen tüm düşünceleri bertaraf etmiştir ve edecektir. Nitekim Allah’ın kitabı da yazılı bir metin olarak toptan peygambere indirilmiş değildir. O da dilden dile, ezber yoluyla ve nihayet kitap ile kayıt altına alınarak bize kadar tevarüsen ulaştırılmıştır. Bu durumda peygamberi uygulama ve sözlere rivayet kültürüdür deyip bir çırpıda toptan inkar edenler şunu iyi bilmelidirler ki o Kur’an dahi aynı şekilde rivayet yoluyla bize kadar ulaştırılımıştır. O halde her rivayet edilen sözü veya fiili ‘Bu rivayet kültürüdür’ deyip ret ve inkar etmek heme bilimsel bir zemine oturmaz ve hem de asla rasyonel bir tutum değildir. Yine yüce Allah bir başka ayette de mealen şöyle buyurdu: “… Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.” Haşr Suresi, Ayet 7 Yani Allah’ın elçsi size neyi yasaklamışsa ondan uzak durun ve neyin de yapılmasını emretmiş ise onu da yapın, çünkü Allah’ın hiç bir elçisi kendi hevasından konuşmaz. O peygamber size güzel olandan başkasını yapmanızı, kötü ve çirkin olandan başkasını terk etmenizi asla emretmez. Yine o mübarek elçi hiç bir ibadeti veya uygulamayı asla kendi istemlerine göre yapmaz. Nitekim bu durum bize kadar ulaşan şu haberde çok güzel bir biçimde anlatılmıştır. İbn Ebu Hâtim der ki: Bize Yahyâ İbn Ebu Tâlib...Meşrûk'tan rivâyet eder ki bir kadın Abdullah İbn Mes'ûd'a gelip ‘Senin başkasının saçını aldatmak için saçına eklemeyi yasakladığın haberi bana ulaştı. Allah'ın kitâbında veya Rasûlullah'ın sünnet'inde bir şey bulduğun için mi bunu yasakladın?’ dedi. O ‘Evet Allah'ın kitâb'ında ve Rasûlullah'ın sünnet'inde gördüğüm bir şeyden dolayı yasakladım’ dedi. Kadın ‘Allah'a andolsun ki ben Mushaf'ın iki kapağı arasını inceledim de senin dediğin bir şeyi göremedim.’ Abdullah İbn Mes'ûd ‘Sen orada ‘Peygamber size, ne verirse onu alın, neden de nehyederse, ondan sakının’ âyetini görmedin mi?’ dedi. Kadın da ‘Evet’ deyince Abdullah İbn Mes'ûd ona ‘Ben Allah elçisinin birinin saçına bir başka kimsenin saçını eklemesini ve yüzünün kılını yolmasını yasakladığını duydum’ dedi. Kadın ‘Belki bu senin âilenden bir kısmı içindir’ dedi. O da kadına ‘İçeri gir ve bak’ dedi. Kadın içeri girip baktı ve sonra çıktı. Ardından da ‘Ben hiç bir şey görmedim’ dedi. Abdullah İbn Mes'ûd kadına ‘O sâlih kulun vasiyetini aklında tutmaz mısın? "Size yasakladığım şeylere aykırı hareket etmek istemem." Hûd, 88 Benzer bir rivayeti İmâm Ahmed İbn Hanbel de yapar. Buhârî ve Müslim Sahîh'lerinde bu rivâyeti Süfyân es-Sevrî kanalıyla tahrîc ederler. (İbn Kesir) Dolayısıyla Allah’ın elçisine itaat Allah’a itaattir. Kim Allah’ın elçisine yan çizerse o Allah’a yan çizmiştir. Yüce Allah mealen şöyle buyurdu: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” Nisa Suresi, Ayet 59 Yine bir başka yette ise mealen şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve (Kur’an’ı) dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin.” Enfal Suresi, Ayet 20 Tüm bu açıklamalardan sonra her kim peygamberi ‘O tebliğ edip bu dünyadan gitti’ diyerek ayetleri anlama konusunda devre dışı bırakırsa o kişi çizgi dışına çıkmıştır. Şeytan böylelerini fena halde bir kaç içi boş yaldızlı sözle Allah’ın yolundan saptırmıştır. Peygamber de Kur’an’ın temel felsefesine uygun olarak emir ve nehiy de bulunabilir. Bazıları bu düşünceyi şirk olarak değerlendirmekte ve ‘Peygamberin hüküm koyma yetkisi yoktur’ diyerek Kur’an ayetlerinin anlaşılması konusunda nebevi söz ve açıklamaları devre dışı bırakmaktadırlar. Oysa bu akıllıca bir tutum değildir. Şurası kesindir ki hiç bir peygamber Allah’ın kitabının temel parametrelerine muvafakat etmeyen konularda emir ve nehiy buyurmaz. (Şubat 2016)
Şu bir buçuk saatlik anlatı yarım asırlık ömrümde gördüğüm dinlediğim işittiğim din adına adını nasıl koyarsanız topuna bedeldir saygıdeğer hocam Allah'tan dilerim sevdiklerinizle hayır saadet selamet dolu bir ömrün ardından yeriniz durağımız efendimizin yanı başı olsun Allah yar olsun
Ü Göksu.🌹❤️Sevgili Hocam önce bu son derece yararlı yayın için sizi ve emeği geçen bütün dostları kutlarım. Hocam tabi Kuran'ı Kerim. İ bilerek okumak daha güzel ama herkes aynı imkana sahip deyil. yani kırsal kesimde yaşayıp sevabını Allah.u Teala. dan umarak okuyan kardeşlerimizin ümitlerini ve şevklerinide kırmamak lazım. sevgi ve saygılarımla hoşça kalın. 🌹❤️
SALT KUR’AN ÜZERİNDEN DİN İNŞASI Şeytan bazen insanlara sağdan yaklaşır, iyi niyet gösterisiyle onları doğru yoldan alı koyar. Hasmını zehirlemek isteyen biri zehri düşmanına zehir diye vermez. Bunun yerine o zehri güzel bir yiyecek içinde sunar. ‘Bize Kur’an yeter’ diyen adamların durumu da tıpkı buna benzer. Bu söz o kadar anlamlı bir sözdür ki feraset sahibi hiç bir mümin buna karşı koyup ‘Hayır, Kur’an bize yetmez’ diyemez. Her kim ki bu söze karşı çıkarsa bilinmelidir ki bu kişi küfre düşmüştür. İman edip durduğu halde kim ‘Kur’an bize yetmez’ diyebilir ki? Fakat ‘Kur’an bize yeter’ diyenler bu sözle muhatabını köşeye sıkıştırarak onun elini kolunu bağlamayı, kendini savunamaz hale getirmeyi amaçlamaktadırlar. Oysa bu düşüncede olanların asıl amacı çoğunlukla Kur’an ve onun temiz öğretileri değildir. Onlar bu güzel sözle batıl düşüncelerini küçük bir kısmı bilerek, büyük bir kısmı da belki de bilmeden ‘Kur’an bize yeter’ gibi inkar edilmesi imkansız olan bu ifadeyle insanları yoldan çıkarmayı hedeflemektedirler. Bunların asıl amacı Protestanların öncüsü Alman Martin Luther gibi kitabı herkesin anlayabileceğini savunmakta, dolayısıyla da peygamberi devre dışı bırakarak kendi çirkin ve kirli yorumlarıyla ayetleri tefsir ederek Allah’ın ahkamını işin içinden çıkılmaz hale getirmektedirler. Bir kere peygamberi devre dışı bırakırsanız ayetlere istediğiniz anlamları yükler, yapılması emredilen ibadetleri de akıl dışı yorumlarla ve uygulamalarla tanınmaz hale getirirsiniz. Zaten bu yaldızlı söyle asıl gizlenen amaç da budur. Oysa ki yüce Allah kitabında şöyle buyurdu: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.’ Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Ali İmran Suresi, Ayet 31 Bu ayette belirtilen önemli bir nokta şudur. Kim Allah’ı sevdiğini iddia ediyorsa o mutlaka elçiye uymalıdır. O elçi gerek ibadetlerin şekli ve uygulama biçiminde, gerek adaletin tesisinde ve cezai hükümlerin tatbikinde ve gerekse de olayların yorumlanmasında asla kendi nefsinden konuşmaz. Öyleyse her alanda ve anlamda elçiye uymak akidenin olmaz ise olmazıdır ve bu durum bir mümin için bağlayıcıdır. ‘Allah’ı seviyorum’ diyen kişi O’nun elçisine uymak zorundadır. Ama o elçi bu gün hayatta değildir. Bu durumda elçiye uymak ile ilgili emrin anlamı nedir? Ayetin anlamı da nesh olmadığına göre bu durumda artık fiziksel olarak aramızda olmayan bir elçiye nasıl uyulacaktır? Peygamber, ister namaz, oruç ve haç gibi ibadetlerin yapılış biçimleri olsun isterse başka bir şey olsun hiç bir şekilde şahsi kanaatleriyle hareket etmemiştir. Peygamber de dahil hiç kimsenin bir ibadet biçimi belirlemeye, ibadetlerde eksiltme veya çoğaltma yapmaya hak ve yetkisi yoktur. Bu durumda peygamber vefat ettiğine göre ayette geçen ‘Bana uyunuz ki…’ bölümü nasıl anlaşılmalıdır? Buna şöyle bir cevap verilir. Peygamber hayatta iken onu izleyen, onun tüm konuşmalarını dinleyen, onu her açıdan gözlemleyen aklı, imanı, takvası ve ihlası bütün sahabeler vardı. Onlar namaz, haç, oruç gibi daha pek çok ibadetin nasıl yapılmadığını veya nasıl yapılması gerektiğini, kısacası şeriatın pratik uygulamalarını peygamberden bizzat öğrenmişler ve öğrendiklerini de aynen kendilerinden sonrakilere noksansız bir biçimde öğretmişlerdir. Bu nedenledir ki dünyanın her yerinde aklı başında herkes namaz, oruç ve haç gibi daha pek çok ibadeti kendilerine gösterildiği şekilde ica etmektedirler. Oysa bu gün ‘Kur’an bize yeter’ diyenler namazı, Kur’an da geçen ‘salat’ kelimesine olmadık anlamlar yükleyerek kuşa çevirmişlerdir. Bu düşünceler hem kalpleri hasta doğu bilimcileri olan oryantalistlere ve hem de yerli ve yabancı kutsal düşmanlarına aittir. Bu tür düşüncelere ise ancak kalplerinde maraz olanlar uyar. Yine şanı yüce olan Allah buyurdu: “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin ve Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” Ahzap Suresi, Ayet 21 Peki peygamber aramızda olmadığına göre bu örneklik nasıl devam edecektir? Elbette bu örneklik, tıpkı bir nesilden diğerine titizlikle korunarak Kur’an’ın bize intikal ettirildiği gibi tevatüren bize intikal eden nebevi uygulamalara bakarak gerçekleşecektir. Aksi halde ayetin hükmü askıda kalacaktır ki bu muhaldir. Unutulmamalıdır ki ister batıl olsun ister gerçek tüm dinler, ideolojiler, düşünceler bir nesilden diğerine tevarüsen aktarılmaktadır. Hiç kimse bu noktada geleneğin taşıyıcı rolünü yok sayamaz. İslam geleneği ise her ne kadar tarihi süreçte bozulmalar olmuşsa da bize sağlam bir biçimde gelenek yoluyla ulaştırılmıştır. Bunun nedeni bu ümmetin dipten akan ortak aklı ve kanaati, yaptıkları titiz çalışmalar ve olumlu tartışmalardır. İşte bu hassas tartışmalar, çalışmalar tıpkı okyanus dalgaları gibi gereksiz ve kitabın temel felsefesine muvafakat etmeyen tüm düşünceleri bertaraf etmiştir ve edecektir. Nitekim Allah’ın kitabı da yazılı bir metin olarak toptan peygambere indirilmiş değildir. O da dilden dile, ezber yoluyla ve nihayet kitap ile kayıt altına alınarak bize kadar tevarüsen ulaştırılmıştır. Bu durumda peygamberi uygulama ve sözlere rivayet kültürüdür deyip bir çırpıda toptan inkar edenler şunu iyi bilmelidirler ki o Kur’an dahi aynı şekilde rivayet yoluyla bize kadar ulaştırılımıştır. O halde her rivayet edilen sözü veya fiili ‘Bu rivayet kültürüdür’ deyip ret ve inkar etmek heme bilimsel bir zemine oturmaz ve hem de asla rasyonel bir tutum değildir. Yine yüce Allah bir başka ayette de mealen şöyle buyurdu: “… Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.” Haşr Suresi, Ayet 7 Yani Allah’ın elçsi size neyi yasaklamışsa ondan uzak durun ve neyin de yapılmasını emretmiş ise onu da yapın, çünkü Allah’ın hiç bir elçisi kendi hevasından konuşmaz. O peygamber size güzel olandan başkasını yapmanızı, kötü ve çirkin olandan başkasını terk etmenizi asla emretmez. Yine o mübarek elçi hiç bir ibadeti veya uygulamayı asla kendi istemlerine göre yapmaz. Nitekim bu durum bize kadar ulaşan şu haberde çok güzel bir biçimde anlatılmıştır. İbn Ebu Hâtim der ki: Bize Yahyâ İbn Ebu Tâlib...Meşrûk'tan rivâyet eder ki bir kadın Abdullah İbn Mes'ûd'a gelip ‘Senin başkasının saçını aldatmak için saçına eklemeyi yasakladığın haberi bana ulaştı. Allah'ın kitâbında veya Rasûlullah'ın sünnet'inde bir şey bulduğun için mi bunu yasakladın?’ dedi. O ‘Evet Allah'ın kitâb'ında ve Rasûlullah'ın sünnet'inde gördüğüm bir şeyden dolayı yasakladım’ dedi. Kadın ‘Allah'a andolsun ki ben Mushaf'ın iki kapağı arasını inceledim de senin dediğin bir şeyi göremedim.’ Abdullah İbn Mes'ûd ‘Sen orada ‘Peygamber size, ne verirse onu alın, neden de nehyederse, ondan sakının’ âyetini görmedin mi?’ dedi. Kadın da ‘Evet’ deyince Abdullah İbn Mes'ûd ona ‘Ben Allah elçisinin birinin saçına bir başka kimsenin saçını eklemesini ve yüzünün kılını yolmasını yasakladığını duydum’ dedi. Kadın ‘Belki bu senin âilenden bir kısmı içindir’ dedi. O da kadına ‘İçeri gir ve bak’ dedi. Kadın içeri girip baktı ve sonra çıktı. Ardından da ‘Ben hiç bir şey görmedim’ dedi. Abdullah İbn Mes'ûd kadına ‘O sâlih kulun vasiyetini aklında tutmaz mısın? "Size yasakladığım şeylere aykırı hareket etmek istemem." Hûd, 88 Benzer bir rivayeti İmâm Ahmed İbn Hanbel de yapar. Buhârî ve Müslim Sahîh'lerinde bu rivâyeti Süfyân es-Sevrî kanalıyla tahrîc ederler. (İbn Kesir) Dolayısıyla Allah’ın elçisine itaat Allah’a itaattir. Kim Allah’ın elçisine yan çizerse o Allah’a yan çizmiştir. Yüce Allah mealen şöyle buyurdu: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” Nisa Suresi, Ayet 59 Yine bir başka yette ise mealen şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve (Kur’an’ı) dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin.” Enfal Suresi, Ayet 20 Tüm bu açıklamalardan sonra her kim peygamberi ‘O tebliğ edip bu dünyadan gitti’ diyerek ayetleri anlama konusunda devre dışı bırakırsa o kişi çizgi dışına çıkmıştır. Şeytan böylelerini fena halde bir kaç içi boş yaldızlı sözle Allah’ın yolundan saptırmıştır. Peygamber de Kur’an’ın temel felsefesine uygun olarak emir ve nehiy de bulunabilir. Bazıları bu düşünceyi şirk olarak değerlendirmekte ve ‘Peygamberin hüküm koyma yetkisi yoktur’ diyerek Kur’an ayetlerinin anlaşılması konusunda nebevi söz ve açıklamaları devre dışı bırakmaktadırlar. Oysa bu akıllıca bir tutum değildir. Şurası kesindir ki hiç bir peygamber Allah’ın kitabının temel parametrelerine muvafakat etmeyen konularda emir ve nehiy buyurmaz. (Şubat 2016)
SALT KUR’AN ÜZERİNDEN DİN İNŞASI Şeytan bazen insanlara sağdan yaklaşır, iyi niyet gösterisiyle onları doğru yoldan alı koyar. Hasmını zehirlemek isteyen biri zehri düşmanına zehir diye vermez. Bunun yerine o zehri güzel bir yiyecek içinde sunar. ‘Bize Kur’an yeter’ diyen adamların durumu da tıpkı buna benzer. Bu söz o kadar anlamlı bir sözdür ki feraset sahibi hiç bir mümin buna karşı koyup ‘Hayır, Kur’an bize yetmez’ diyemez. Her kim ki bu söze karşı çıkarsa bilinmelidir ki bu kişi küfre düşmüştür. İman edip durduğu halde kim ‘Kur’an bize yetmez’ diyebilir ki? Fakat ‘Kur’an bize yeter’ diyenler bu sözle muhatabını köşeye sıkıştırarak onun elini kolunu bağlamayı, kendini savunamaz hale getirmeyi amaçlamaktadırlar. Oysa bu düşüncede olanların asıl amacı çoğunlukla Kur’an ve onun temiz öğretileri değildir. Onlar bu güzel sözle batıl düşüncelerini küçük bir kısmı bilerek, büyük bir kısmı da belki de bilmeden ‘Kur’an bize yeter’ gibi inkar edilmesi imkansız olan bu ifadeyle insanları yoldan çıkarmayı hedeflemektedirler. Bunların asıl amacı Protestanların öncüsü Alman Martin Luther gibi kitabı herkesin anlayabileceğini savunmakta, dolayısıyla da peygamberi devre dışı bırakarak kendi çirkin ve kirli yorumlarıyla ayetleri tefsir ederek Allah’ın ahkamını işin içinden çıkılmaz hale getirmektedirler. Bir kere peygamberi devre dışı bırakırsanız ayetlere istediğiniz anlamları yükler, yapılması emredilen ibadetleri de akıl dışı yorumlarla ve uygulamalarla tanınmaz hale getirirsiniz. Zaten bu yaldızlı söyle asıl gizlenen amaç da budur. Oysa ki yüce Allah kitabında şöyle buyurdu: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.’ Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Ali İmran Suresi, Ayet 31 Bu ayette belirtilen önemli bir nokta şudur. Kim Allah’ı sevdiğini iddia ediyorsa o mutlaka elçiye uymalıdır. O elçi gerek ibadetlerin şekli ve uygulama biçiminde, gerek adaletin tesisinde ve cezai hükümlerin tatbikinde ve gerekse de olayların yorumlanmasında asla kendi nefsinden konuşmaz. Öyleyse her alanda ve anlamda elçiye uymak akidenin olmaz ise olmazıdır ve bu durum bir mümin için bağlayıcıdır. ‘Allah’ı seviyorum’ diyen kişi O’nun elçisine uymak zorundadır. Ama o elçi bu gün hayatta değildir. Bu durumda elçiye uymak ile ilgili emrin anlamı nedir? Ayetin anlamı da nesh olmadığına göre bu durumda artık fiziksel olarak aramızda olmayan bir elçiye nasıl uyulacaktır? Peygamber, ister namaz, oruç ve haç gibi ibadetlerin yapılış biçimleri olsun isterse başka bir şey olsun hiç bir şekilde şahsi kanaatleriyle hareket etmemiştir. Peygamber de dahil hiç kimsenin bir ibadet biçimi belirlemeye, ibadetlerde eksiltme veya çoğaltma yapmaya hak ve yetkisi yoktur. Bu durumda peygamber vefat ettiğine göre ayette geçen ‘Bana uyunuz ki…’ bölümü nasıl anlaşılmalıdır? Buna şöyle bir cevap verilir. Peygamber hayatta iken onu izleyen, onun tüm konuşmalarını dinleyen, onu her açıdan gözlemleyen aklı, imanı, takvası ve ihlası bütün sahabeler vardı. Onlar namaz, haç, oruç gibi daha pek çok ibadetin nasıl yapılmadığını veya nasıl yapılması gerektiğini, kısacası şeriatın pratik uygulamalarını peygamberden bizzat öğrenmişler ve öğrendiklerini de aynen kendilerinden sonrakilere noksansız bir biçimde öğretmişlerdir. Bu nedenledir ki dünyanın her yerinde aklı başında herkes namaz, oruç ve haç gibi daha pek çok ibadeti kendilerine gösterildiği şekilde ica etmektedirler. Oysa bu gün ‘Kur’an bize yeter’ diyenler namazı, Kur’an da geçen ‘salat’ kelimesine olmadık anlamlar yükleyerek kuşa çevirmişlerdir. Bu düşünceler hem kalpleri hasta doğu bilimcileri olan oryantalistlere ve hem de yerli ve yabancı kutsal düşmanlarına aittir. Bu tür düşüncelere ise ancak kalplerinde maraz olanlar uyar. Yine şanı yüce olan Allah buyurdu: “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin ve Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” Ahzap Suresi, Ayet 21 Peki peygamber aramızda olmadığına göre bu örneklik nasıl devam edecektir? Elbette bu örneklik, tıpkı bir nesilden diğerine titizlikle korunarak Kur’an’ın bize intikal ettirildiği gibi tevatüren bize intikal eden nebevi uygulamalara bakarak gerçekleşecektir. Aksi halde ayetin hükmü askıda kalacaktır ki bu muhaldir. Unutulmamalıdır ki ister batıl olsun ister gerçek tüm dinler, ideolojiler, düşünceler bir nesilden diğerine tevarüsen aktarılmaktadır. Hiç kimse bu noktada geleneğin taşıyıcı rolünü yok sayamaz. İslam geleneği ise her ne kadar tarihi süreçte bozulmalar olmuşsa da bize sağlam bir biçimde gelenek yoluyla ulaştırılmıştır. Bunun nedeni bu ümmetin dipten akan ortak aklı ve kanaati, yaptıkları titiz çalışmalar ve olumlu tartışmalardır. İşte bu hassas tartışmalar, çalışmalar tıpkı okyanus dalgaları gibi gereksiz ve kitabın temel felsefesine muvafakat etmeyen tüm düşünceleri bertaraf etmiştir ve edecektir. Nitekim Allah’ın kitabı da yazılı bir metin olarak toptan peygambere indirilmiş değildir. O da dilden dile, ezber yoluyla ve nihayet kitap ile kayıt altına alınarak bize kadar tevarüsen ulaştırılmıştır. Bu durumda peygamberi uygulama ve sözlere rivayet kültürüdür deyip bir çırpıda toptan inkar edenler şunu iyi bilmelidirler ki o Kur’an dahi aynı şekilde rivayet yoluyla bize kadar ulaştırılımıştır. O halde her rivayet edilen sözü veya fiili ‘Bu rivayet kültürüdür’ deyip ret ve inkar etmek heme bilimsel bir zemine oturmaz ve hem de asla rasyonel bir tutum değildir. Yine yüce Allah bir başka ayette de mealen şöyle buyurdu: “… Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.” Haşr Suresi, Ayet 7 Yani Allah’ın elçsi size neyi yasaklamışsa ondan uzak durun ve neyin de yapılmasını emretmiş ise onu da yapın, çünkü Allah’ın hiç bir elçisi kendi hevasından konuşmaz. O peygamber size güzel olandan başkasını yapmanızı, kötü ve çirkin olandan başkasını terk etmenizi asla emretmez. Yine o mübarek elçi hiç bir ibadeti veya uygulamayı asla kendi istemlerine göre yapmaz. Nitekim bu durum bize kadar ulaşan şu haberde çok güzel bir biçimde anlatılmıştır. İbn Ebu Hâtim der ki: Bize Yahyâ İbn Ebu Tâlib...Meşrûk'tan rivâyet eder ki bir kadın Abdullah İbn Mes'ûd'a gelip ‘Senin başkasının saçını aldatmak için saçına eklemeyi yasakladığın haberi bana ulaştı. Allah'ın kitâbında veya Rasûlullah'ın sünnet'inde bir şey bulduğun için mi bunu yasakladın?’ dedi. O ‘Evet Allah'ın kitâb'ında ve Rasûlullah'ın sünnet'inde gördüğüm bir şeyden dolayı yasakladım’ dedi. Kadın ‘Allah'a andolsun ki ben Mushaf'ın iki kapağı arasını inceledim de senin dediğin bir şeyi göremedim.’ Abdullah İbn Mes'ûd ‘Sen orada ‘Peygamber size, ne verirse onu alın, neden de nehyederse, ondan sakının’ âyetini görmedin mi?’ dedi. Kadın da ‘Evet’ deyince Abdullah İbn Mes'ûd ona ‘Ben Allah elçisinin birinin saçına bir başka kimsenin saçını eklemesini ve yüzünün kılını yolmasını yasakladığını duydum’ dedi. Kadın ‘Belki bu senin âilenden bir kısmı içindir’ dedi. O da kadına ‘İçeri gir ve bak’ dedi. Kadın içeri girip baktı ve sonra çıktı. Ardından da ‘Ben hiç bir şey görmedim’ dedi. Abdullah İbn Mes'ûd kadına ‘O sâlih kulun vasiyetini aklında tutmaz mısın? "Size yasakladığım şeylere aykırı hareket etmek istemem." Hûd, 88 Benzer bir rivayeti İmâm Ahmed İbn Hanbel de yapar. Buhârî ve Müslim Sahîh'lerinde bu rivâyeti Süfyân es-Sevrî kanalıyla tahrîc ederler. (İbn Kesir) Dolayısıyla Allah’ın elçisine itaat Allah’a itaattir. Kim Allah’ın elçisine yan çizerse o Allah’a yan çizmiştir. Yüce Allah mealen şöyle buyurdu: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” Nisa Suresi, Ayet 59 Yine bir başka yette ise mealen şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve (Kur’an’ı) dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin.” Enfal Suresi, Ayet 20 Tüm bu açıklamalardan sonra her kim peygamberi ‘O tebliğ edip bu dünyadan gitti’ diyerek ayetleri anlama konusunda devre dışı bırakırsa o kişi çizgi dışına çıkmıştır. Şeytan böylelerini fena halde bir kaç içi boş yaldızlı sözle Allah’ın yolundan saptırmıştır. Peygamber de Kur’an’ın temel felsefesine uygun olarak emir ve nehiy de bulunabilir. Bazıları bu düşünceyi şirk olarak değerlendirmekte ve ‘Peygamberin hüküm koyma yetkisi yoktur’ diyerek Kur’an ayetlerinin anlaşılması konusunda nebevi söz ve açıklamaları devre dışı bırakmaktadırlar. Oysa bu akıllıca bir tutum değildir. Şurası kesindir ki hiç bir peygamber Allah’ın kitabının temel parametrelerine muvafakat etmeyen konularda emir ve nehiy buyurmaz. (Şubat 2016)
Aleyküm Selam ve Rahmetulahu ve Berakatuhu Mehmet Okuyan Hocam Bismillahirrahmanirrahim La ilahe illallahu vallahu ekber . La ilahe illallahu vahdehu şerike leh lehul mülkü ve lehül hamdü ve hüve ala kullişey-in kadir ve la havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim .
Bizleri kuranla buluşturup Kuranla yüzleştiren Prof Mehmet Okuyan ve Prof Bayraktar bayraklı hocalardan Rabbim razı olsun ömürlerini bereketli Hertürlü kaza ve beladan müşrik münafık haset ve hasetcilerden çekemeyen BELAMLARDAN Muhafaza eylesin imanları kamil amelleri ve hayır hasenatları daim ve kaim olsun.
Rabbimiz Enfal suresi 24. Âyetinde "Ey iman edenler! SİZE HAYAT VERECEK ŞEYLERE SİZİ ÇAĞIRDIĞI ZAMAN , Allah’a ve Elçisine (çağrısına) cevap VERİN! Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz şüphesiz ki O’nun huzurunda toplanacaksınız." buyurmaktadır. Burada vahyin diriltici özelliğine dikkat çekilmekte ve ilahi davetin insanların dirilişine vesile olacağı bildirilmektedir. Kur’an’ın ruhları diriltici oluşuyla ilgili benzer mesajlar içeren ayetler için ayrıca bkz. Yâsîn 36:69-70; Şûrâ 42:53; Haşr 59:21.,Yüce Allah’ın kullarına yakınlığıyla ilgili benzer mesajlar: Bakara 2:186; Hûd 11:61; Kâf 50:16; Vâkı‘a 56:85; Mücâdele 58:7 ( Prof Dr Mehmet Okuyan) Şair Necip Fazıl Kısakürek de Sakarya Şiirinde" Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek; SİZ , HAYAT SÜREN LEŞLER, SİZİ KİM DİRİLTECEK ? diye sorarken Kabirdeki ölülere değil Vahiy den yüz çevirenleri kasttetmiştir. Hülasa, benliğini özünü karartmış, fıtratının üstünü küfrün karanlığıyla örtmüş, adeta bir ölüden farksız olanlara Kuranı anlayacağı dilde okumak ve aktarmak gerektiği Peygamber efendimizin hadislerinde dile getirilmiştir diyebiliriz.
Кутман кун, Мехмет агай бизде Кыргызстанда , молдолор мечитте кары лар 5 кишиге шаафат, ажы лар болсо 500 кишиге шаафат кыла алат деп баян кылышат , ошол туура бы? Кыргызстан га качан келесиз ?
Rivayet denilen şey ile neden Kuran ayetlerini anlatmaya başlıyorsunuz. Peygamberin bir ölüye gidip yasin okuması rivayeti olsa inanacakmısın yani? Ne akıl durduran bir mantık bu. Kuran yeter bunu unutma sayın okuyan
Canım hocam iyiki varsınız ❤
Kur an la konuşmak, Kur an dan konuşmak,Kur an adına konuşmak...Ne kadar önemli bir konu Allah razı olsun kıymetli hocam.
Hızlı hızlı geçeceğim dediğinizde yüreğimize oturacak 😮 detaylı öğrenmenin lezzetini alınca…
Amin Allah sizden razı olsun Hocam Rabbim size sağlıklı uzun ömürler versin inşallah Allah'a emanet olun
Söyleyecek kelime yok resmen gıpta ediyorum hocam size 😮😮😮😮😮
Hocaaam siz muhteşem bir alim siniz ülkemizin ve tüm insanlığın kurtuluşu için çok gereklisiniz bizleri ihya ediyorsunuz yüce Allahımız yar ve yardımcın olsun ne dileğin var ise en iyisini versin 🤲🙏❤️
Sayın Hocam , öğretmenim...
Kur'an-ı Kerim konusunda eğitim aldığınız için , Kur'anı araştırıp doğruları bulduğunuz için , bu doğruları bizlere aktardığınız için Allah sizden razı olsun...
bazıları " kur'an 1400 sene önceki şartlara inmiştir " şeklinde açıklama yapsa bile görüyorum ki çağlar değişmiş , teknoloji gelişmiş , dünya farklılaşmış fakat ne yazık ki insanlar hep aynı kalmış...
yani Kur'an hala güncelliğini koruyor.. Hala güncel ve son saate kadar da öyle kalacak..düşünerek okuduğumda Kitapta örnek verilen insan tiplerinin yanı başımızda , hatta hayatımızda olduğunu dehşetle görüyorum..Allah , bizleri müstakim yola eriştirsin inşallah..
Allah , size yar ve yardımcı olsun..
Hocam siz açıklarken notlar alıyorum. Allah razı olsun! Derinlere indikçe cok keyif alıyorum.🌹
Allah sizden razı olsun Hocam. Rabbim size sağlıklı uzun ömürler versin inşallah. Allah'a emanet olun
SALT KUR’AN ÜZERİNDEN
DİN İNŞASI
Şeytan bazen insanlara sağdan yaklaşır, iyi niyet gösterisiyle onları doğru yoldan alı koyar. Hasmını zehirlemek isteyen biri zehri düşmanına zehir diye vermez. Bunun yerine o zehri güzel bir yiyecek içinde sunar.
‘Bize Kur’an yeter’ diyen adamların durumu da tıpkı buna benzer. Bu söz o kadar anlamlı bir sözdür ki feraset sahibi hiç bir mümin buna karşı koyup ‘Hayır, Kur’an bize yetmez’ diyemez. Her kim ki bu söze karşı çıkarsa bilinmelidir ki bu kişi küfre düşmüştür. İman edip durduğu halde kim ‘Kur’an bize yetmez’ diyebilir ki?
Fakat ‘Kur’an bize yeter’ diyenler bu sözle muhatabını köşeye sıkıştırarak onun elini kolunu bağlamayı, kendini savunamaz hale getirmeyi amaçlamaktadırlar. Oysa bu düşüncede olanların asıl amacı çoğunlukla Kur’an ve onun temiz öğretileri değildir. Onlar bu güzel sözle batıl düşüncelerini küçük bir kısmı bilerek, büyük bir kısmı da belki de bilmeden ‘Kur’an bize yeter’ gibi inkar edilmesi imkansız olan bu ifadeyle insanları yoldan çıkarmayı hedeflemektedirler.
Bunların asıl amacı Protestanların öncüsü Alman Martin Luther gibi kitabı herkesin anlayabileceğini savunmakta, dolayısıyla da peygamberi devre dışı bırakarak kendi çirkin ve kirli yorumlarıyla ayetleri tefsir ederek Allah’ın ahkamını işin içinden çıkılmaz hale getirmektedirler.
Bir kere peygamberi devre dışı bırakırsanız ayetlere istediğiniz anlamları yükler, yapılması emredilen ibadetleri de akıl dışı yorumlarla ve uygulamalarla tanınmaz hale getirirsiniz. Zaten bu yaldızlı söyle asıl gizlenen amaç da budur. Oysa ki yüce Allah kitabında şöyle buyurdu: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.’ Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Ali İmran Suresi, Ayet 31
Bu ayette belirtilen önemli bir nokta şudur. Kim Allah’ı sevdiğini iddia ediyorsa o mutlaka elçiye uymalıdır. O elçi gerek ibadetlerin şekli ve uygulama biçiminde, gerek adaletin tesisinde ve cezai hükümlerin tatbikinde ve gerekse de olayların yorumlanmasında asla kendi nefsinden konuşmaz. Öyleyse her alanda ve anlamda elçiye uymak akidenin olmaz ise olmazıdır ve bu durum bir mümin için bağlayıcıdır.
‘Allah’ı seviyorum’ diyen kişi O’nun elçisine uymak zorundadır. Ama o elçi bu gün hayatta değildir. Bu durumda elçiye uymak ile ilgili emrin anlamı nedir? Ayetin anlamı da nesh olmadığına göre bu durumda artık fiziksel olarak aramızda olmayan bir elçiye nasıl uyulacaktır?
Peygamber, ister namaz, oruç ve haç gibi ibadetlerin yapılış biçimleri olsun isterse başka bir şey olsun hiç bir şekilde şahsi kanaatleriyle hareket etmemiştir. Peygamber de dahil hiç kimsenin bir ibadet biçimi belirlemeye, ibadetlerde eksiltme veya çoğaltma yapmaya hak ve yetkisi yoktur. Bu durumda peygamber vefat ettiğine göre ayette geçen ‘Bana uyunuz ki…’ bölümü nasıl anlaşılmalıdır?
Buna şöyle bir cevap verilir. Peygamber hayatta iken onu izleyen, onun tüm konuşmalarını dinleyen, onu her açıdan gözlemleyen aklı, imanı, takvası ve ihlası bütün sahabeler vardı. Onlar namaz, haç, oruç gibi daha pek çok ibadetin nasıl yapılmadığını veya nasıl yapılması gerektiğini, kısacası şeriatın pratik uygulamalarını peygamberden bizzat öğrenmişler ve öğrendiklerini de aynen kendilerinden sonrakilere noksansız bir biçimde öğretmişlerdir. Bu nedenledir ki dünyanın her yerinde aklı başında herkes namaz, oruç ve haç gibi daha pek çok ibadeti kendilerine gösterildiği şekilde ica etmektedirler.
Oysa bu gün ‘Kur’an bize yeter’ diyenler namazı, Kur’an da geçen ‘salat’ kelimesine olmadık anlamlar yükleyerek kuşa çevirmişlerdir. Bu düşünceler hem kalpleri hasta doğu bilimcileri olan oryantalistlere ve hem de yerli ve yabancı kutsal düşmanlarına aittir. Bu tür düşüncelere ise ancak kalplerinde maraz olanlar uyar. Yine şanı yüce olan Allah buyurdu: “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin ve Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” Ahzap Suresi, Ayet 21
Peki peygamber aramızda olmadığına göre bu örneklik nasıl devam edecektir? Elbette bu örneklik, tıpkı bir nesilden diğerine titizlikle korunarak Kur’an’ın bize intikal ettirildiği gibi tevatüren bize intikal eden nebevi uygulamalara bakarak gerçekleşecektir. Aksi halde ayetin hükmü askıda kalacaktır ki bu muhaldir.
Unutulmamalıdır ki ister batıl olsun ister gerçek tüm dinler, ideolojiler, düşünceler bir nesilden diğerine tevarüsen aktarılmaktadır. Hiç kimse bu noktada geleneğin taşıyıcı rolünü yok sayamaz. İslam geleneği ise her ne kadar tarihi süreçte bozulmalar olmuşsa da bize sağlam bir biçimde gelenek yoluyla ulaştırılmıştır. Bunun nedeni bu ümmetin dipten akan ortak aklı ve kanaati, yaptıkları titiz çalışmalar ve olumlu tartışmalardır.
İşte bu hassas tartışmalar, çalışmalar tıpkı okyanus dalgaları gibi gereksiz ve kitabın temel felsefesine muvafakat etmeyen tüm düşünceleri bertaraf etmiştir ve edecektir.
Nitekim Allah’ın kitabı da yazılı bir metin olarak toptan peygambere indirilmiş değildir. O da dilden dile, ezber yoluyla ve nihayet kitap ile kayıt altına alınarak bize kadar tevarüsen ulaştırılmıştır. Bu durumda peygamberi uygulama ve sözlere rivayet kültürüdür deyip bir çırpıda toptan inkar edenler şunu iyi bilmelidirler ki o Kur’an dahi aynı şekilde rivayet yoluyla bize kadar ulaştırılımıştır. O halde her rivayet edilen sözü veya fiili ‘Bu rivayet kültürüdür’ deyip ret ve inkar etmek heme bilimsel bir zemine oturmaz ve hem de asla rasyonel bir tutum değildir.
Yine yüce Allah bir başka ayette de mealen şöyle buyurdu: “… Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.” Haşr Suresi, Ayet 7
Yani Allah’ın elçsi size neyi yasaklamışsa ondan uzak durun ve neyin de yapılmasını emretmiş ise onu da yapın, çünkü Allah’ın hiç bir elçisi kendi hevasından konuşmaz. O peygamber size güzel olandan başkasını yapmanızı, kötü ve çirkin olandan başkasını terk etmenizi asla emretmez. Yine o mübarek elçi hiç bir ibadeti veya uygulamayı asla kendi istemlerine göre yapmaz. Nitekim bu durum bize kadar ulaşan şu haberde çok güzel bir biçimde anlatılmıştır.
İbn Ebu Hâtim der ki: Bize Yahyâ İbn Ebu Tâlib...Meşrûk'tan rivâyet eder ki bir kadın Abdullah İbn Mes'ûd'a gelip ‘Senin başkasının saçını aldatmak için saçına eklemeyi yasakladığın haberi bana ulaştı. Allah'ın kitâbında veya Rasûlullah'ın sünnet'inde bir şey bulduğun için mi bunu yasakladın?’ dedi. O ‘Evet Allah'ın kitâb'ında ve Rasûlullah'ın sünnet'inde gördüğüm bir şeyden dolayı yasakladım’ dedi. Kadın ‘Allah'a andolsun ki ben Mushaf'ın iki kapağı arasını inceledim de senin dediğin bir şeyi göremedim.’ Abdullah İbn Mes'ûd ‘Sen orada ‘Peygamber size, ne verirse onu alın, neden de nehyederse, ondan sakının’ âyetini görmedin mi?’ dedi. Kadın da ‘Evet’ deyince Abdullah İbn Mes'ûd ona ‘Ben Allah elçisinin birinin saçına bir başka kimsenin saçını eklemesini ve yüzünün kılını yolmasını yasakladığını duydum’ dedi. Kadın ‘Belki bu senin âilenden bir kısmı içindir’ dedi. O da kadına ‘İçeri gir ve bak’ dedi. Kadın içeri girip baktı ve sonra çıktı. Ardından da ‘Ben hiç bir şey görmedim’ dedi. Abdullah İbn Mes'ûd kadına ‘O sâlih kulun vasiyetini aklında tutmaz mısın? "Size yasakladığım şeylere aykırı hareket etmek istemem."
Hûd, 88
Benzer bir rivayeti İmâm Ahmed İbn Hanbel de yapar. Buhârî ve Müslim Sahîh'lerinde bu rivâyeti Süfyân es-Sevrî kanalıyla tahrîc ederler. (İbn Kesir)
Dolayısıyla Allah’ın elçisine itaat Allah’a itaattir. Kim Allah’ın elçisine yan çizerse o Allah’a yan çizmiştir. Yüce Allah mealen şöyle buyurdu: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” Nisa Suresi, Ayet 59
Yine bir başka yette ise mealen şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve (Kur’an’ı) dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin.” Enfal Suresi, Ayet 20
Tüm bu açıklamalardan sonra her kim peygamberi ‘O tebliğ edip bu dünyadan gitti’ diyerek ayetleri anlama konusunda devre dışı bırakırsa o kişi çizgi dışına çıkmıştır. Şeytan böylelerini fena halde bir kaç içi boş yaldızlı sözle Allah’ın yolundan saptırmıştır.
Peygamber de Kur’an’ın temel felsefesine uygun olarak emir ve nehiy de bulunabilir. Bazıları bu düşünceyi şirk olarak değerlendirmekte ve ‘Peygamberin hüküm koyma yetkisi yoktur’ diyerek Kur’an ayetlerinin anlaşılması konusunda nebevi söz ve açıklamaları devre dışı bırakmaktadırlar.
Oysa bu akıllıca bir tutum değildir. Şurası kesindir ki hiç bir peygamber Allah’ın kitabının temel parametrelerine muvafakat etmeyen konularda emir ve nehiy buyurmaz.
(Şubat 2016)
Hocam özlemişiz sizi.
En çok da konuya girmek için başka konulardan derin bilgiler vermenizi.
Başka başka konulardan bilgi edinmeyi.
Allah sizlerden razı olsun.
ALLAH razi olsun senden hocam sayende gerçekleri öğreniyoruz
Allah razı olsun inşallah hocam
Hocam Allah sizden razı olsun
Hocam iyiki varsınız iyiki sizleri tanımışım tanıştıran Allaha şükürediyorum beni kuran yolculuğunda yalnız bırakmadığınız için Allah sizden razı olsun
Aleyküm selam hocam Amin dualarınız için Allah kabul etsin sizde Allah'a emanet olun.
SALT KUR’AN ÜZERİNDEN
DİN İNŞASI
Şeytan bazen insanlara sağdan yaklaşır, iyi niyet gösterisiyle onları doğru yoldan alı koyar. Hasmını zehirlemek isteyen biri zehri düşmanına zehir diye vermez. Bunun yerine o zehri güzel bir yiyecek içinde sunar.
‘Bize Kur’an yeter’ diyen adamların durumu da tıpkı buna benzer. Bu söz o kadar anlamlı bir sözdür ki feraset sahibi hiç bir mümin buna karşı koyup ‘Hayır, Kur’an bize yetmez’ diyemez. Her kim ki bu söze karşı çıkarsa bilinmelidir ki bu kişi küfre düşmüştür. İman edip durduğu halde kim ‘Kur’an bize yetmez’ diyebilir ki?
Fakat ‘Kur’an bize yeter’ diyenler bu sözle muhatabını köşeye sıkıştırarak onun elini kolunu bağlamayı, kendini savunamaz hale getirmeyi amaçlamaktadırlar. Oysa bu düşüncede olanların asıl amacı çoğunlukla Kur’an ve onun temiz öğretileri değildir. Onlar bu güzel sözle batıl düşüncelerini küçük bir kısmı bilerek, büyük bir kısmı da belki de bilmeden ‘Kur’an bize yeter’ gibi inkar edilmesi imkansız olan bu ifadeyle insanları yoldan çıkarmayı hedeflemektedirler.
Bunların asıl amacı Protestanların öncüsü Alman Martin Luther gibi kitabı herkesin anlayabileceğini savunmakta, dolayısıyla da peygamberi devre dışı bırakarak kendi çirkin ve kirli yorumlarıyla ayetleri tefsir ederek Allah’ın ahkamını işin içinden çıkılmaz hale getirmektedirler.
Bir kere peygamberi devre dışı bırakırsanız ayetlere istediğiniz anlamları yükler, yapılması emredilen ibadetleri de akıl dışı yorumlarla ve uygulamalarla tanınmaz hale getirirsiniz. Zaten bu yaldızlı söyle asıl gizlenen amaç da budur. Oysa ki yüce Allah kitabında şöyle buyurdu: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.’ Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Ali İmran Suresi, Ayet 31
Bu ayette belirtilen önemli bir nokta şudur. Kim Allah’ı sevdiğini iddia ediyorsa o mutlaka elçiye uymalıdır. O elçi gerek ibadetlerin şekli ve uygulama biçiminde, gerek adaletin tesisinde ve cezai hükümlerin tatbikinde ve gerekse de olayların yorumlanmasında asla kendi nefsinden konuşmaz. Öyleyse her alanda ve anlamda elçiye uymak akidenin olmaz ise olmazıdır ve bu durum bir mümin için bağlayıcıdır.
‘Allah’ı seviyorum’ diyen kişi O’nun elçisine uymak zorundadır. Ama o elçi bu gün hayatta değildir. Bu durumda elçiye uymak ile ilgili emrin anlamı nedir? Ayetin anlamı da nesh olmadığına göre bu durumda artık fiziksel olarak aramızda olmayan bir elçiye nasıl uyulacaktır?
Peygamber, ister namaz, oruç ve haç gibi ibadetlerin yapılış biçimleri olsun isterse başka bir şey olsun hiç bir şekilde şahsi kanaatleriyle hareket etmemiştir. Peygamber de dahil hiç kimsenin bir ibadet biçimi belirlemeye, ibadetlerde eksiltme veya çoğaltma yapmaya hak ve yetkisi yoktur. Bu durumda peygamber vefat ettiğine göre ayette geçen ‘Bana uyunuz ki…’ bölümü nasıl anlaşılmalıdır?
Buna şöyle bir cevap verilir. Peygamber hayatta iken onu izleyen, onun tüm konuşmalarını dinleyen, onu her açıdan gözlemleyen aklı, imanı, takvası ve ihlası bütün sahabeler vardı. Onlar namaz, haç, oruç gibi daha pek çok ibadetin nasıl yapılmadığını veya nasıl yapılması gerektiğini, kısacası şeriatın pratik uygulamalarını peygamberden bizzat öğrenmişler ve öğrendiklerini de aynen kendilerinden sonrakilere noksansız bir biçimde öğretmişlerdir. Bu nedenledir ki dünyanın her yerinde aklı başında herkes namaz, oruç ve haç gibi daha pek çok ibadeti kendilerine gösterildiği şekilde ica etmektedirler.
Oysa bu gün ‘Kur’an bize yeter’ diyenler namazı, Kur’an da geçen ‘salat’ kelimesine olmadık anlamlar yükleyerek kuşa çevirmişlerdir. Bu düşünceler hem kalpleri hasta doğu bilimcileri olan oryantalistlere ve hem de yerli ve yabancı kutsal düşmanlarına aittir. Bu tür düşüncelere ise ancak kalplerinde maraz olanlar uyar. Yine şanı yüce olan Allah buyurdu: “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin ve Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” Ahzap Suresi, Ayet 21
Peki peygamber aramızda olmadığına göre bu örneklik nasıl devam edecektir? Elbette bu örneklik, tıpkı bir nesilden diğerine titizlikle korunarak Kur’an’ın bize intikal ettirildiği gibi tevatüren bize intikal eden nebevi uygulamalara bakarak gerçekleşecektir. Aksi halde ayetin hükmü askıda kalacaktır ki bu muhaldir.
Unutulmamalıdır ki ister batıl olsun ister gerçek tüm dinler, ideolojiler, düşünceler bir nesilden diğerine tevarüsen aktarılmaktadır. Hiç kimse bu noktada geleneğin taşıyıcı rolünü yok sayamaz. İslam geleneği ise her ne kadar tarihi süreçte bozulmalar olmuşsa da bize sağlam bir biçimde gelenek yoluyla ulaştırılmıştır. Bunun nedeni bu ümmetin dipten akan ortak aklı ve kanaati, yaptıkları titiz çalışmalar ve olumlu tartışmalardır.
İşte bu hassas tartışmalar, çalışmalar tıpkı okyanus dalgaları gibi gereksiz ve kitabın temel felsefesine muvafakat etmeyen tüm düşünceleri bertaraf etmiştir ve edecektir.
Nitekim Allah’ın kitabı da yazılı bir metin olarak toptan peygambere indirilmiş değildir. O da dilden dile, ezber yoluyla ve nihayet kitap ile kayıt altına alınarak bize kadar tevarüsen ulaştırılmıştır. Bu durumda peygamberi uygulama ve sözlere rivayet kültürüdür deyip bir çırpıda toptan inkar edenler şunu iyi bilmelidirler ki o Kur’an dahi aynı şekilde rivayet yoluyla bize kadar ulaştırılımıştır. O halde her rivayet edilen sözü veya fiili ‘Bu rivayet kültürüdür’ deyip ret ve inkar etmek heme bilimsel bir zemine oturmaz ve hem de asla rasyonel bir tutum değildir.
Yine yüce Allah bir başka ayette de mealen şöyle buyurdu: “… Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.” Haşr Suresi, Ayet 7
Yani Allah’ın elçsi size neyi yasaklamışsa ondan uzak durun ve neyin de yapılmasını emretmiş ise onu da yapın, çünkü Allah’ın hiç bir elçisi kendi hevasından konuşmaz. O peygamber size güzel olandan başkasını yapmanızı, kötü ve çirkin olandan başkasını terk etmenizi asla emretmez. Yine o mübarek elçi hiç bir ibadeti veya uygulamayı asla kendi istemlerine göre yapmaz. Nitekim bu durum bize kadar ulaşan şu haberde çok güzel bir biçimde anlatılmıştır.
İbn Ebu Hâtim der ki: Bize Yahyâ İbn Ebu Tâlib...Meşrûk'tan rivâyet eder ki bir kadın Abdullah İbn Mes'ûd'a gelip ‘Senin başkasının saçını aldatmak için saçına eklemeyi yasakladığın haberi bana ulaştı. Allah'ın kitâbında veya Rasûlullah'ın sünnet'inde bir şey bulduğun için mi bunu yasakladın?’ dedi. O ‘Evet Allah'ın kitâb'ında ve Rasûlullah'ın sünnet'inde gördüğüm bir şeyden dolayı yasakladım’ dedi. Kadın ‘Allah'a andolsun ki ben Mushaf'ın iki kapağı arasını inceledim de senin dediğin bir şeyi göremedim.’ Abdullah İbn Mes'ûd ‘Sen orada ‘Peygamber size, ne verirse onu alın, neden de nehyederse, ondan sakının’ âyetini görmedin mi?’ dedi. Kadın da ‘Evet’ deyince Abdullah İbn Mes'ûd ona ‘Ben Allah elçisinin birinin saçına bir başka kimsenin saçını eklemesini ve yüzünün kılını yolmasını yasakladığını duydum’ dedi. Kadın ‘Belki bu senin âilenden bir kısmı içindir’ dedi. O da kadına ‘İçeri gir ve bak’ dedi. Kadın içeri girip baktı ve sonra çıktı. Ardından da ‘Ben hiç bir şey görmedim’ dedi. Abdullah İbn Mes'ûd kadına ‘O sâlih kulun vasiyetini aklında tutmaz mısın? "Size yasakladığım şeylere aykırı hareket etmek istemem."
Hûd, 88
Benzer bir rivayeti İmâm Ahmed İbn Hanbel de yapar. Buhârî ve Müslim Sahîh'lerinde bu rivâyeti Süfyân es-Sevrî kanalıyla tahrîc ederler. (İbn Kesir)
Dolayısıyla Allah’ın elçisine itaat Allah’a itaattir. Kim Allah’ın elçisine yan çizerse o Allah’a yan çizmiştir. Yüce Allah mealen şöyle buyurdu: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” Nisa Suresi, Ayet 59
Yine bir başka yette ise mealen şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve (Kur’an’ı) dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin.” Enfal Suresi, Ayet 20
Tüm bu açıklamalardan sonra her kim peygamberi ‘O tebliğ edip bu dünyadan gitti’ diyerek ayetleri anlama konusunda devre dışı bırakırsa o kişi çizgi dışına çıkmıştır. Şeytan böylelerini fena halde bir kaç içi boş yaldızlı sözle Allah’ın yolundan saptırmıştır.
Peygamber de Kur’an’ın temel felsefesine uygun olarak emir ve nehiy de bulunabilir. Bazıları bu düşünceyi şirk olarak değerlendirmekte ve ‘Peygamberin hüküm koyma yetkisi yoktur’ diyerek Kur’an ayetlerinin anlaşılması konusunda nebevi söz ve açıklamaları devre dışı bırakmaktadırlar.
Oysa bu akıllıca bir tutum değildir. Şurası kesindir ki hiç bir peygamber Allah’ın kitabının temel parametrelerine muvafakat etmeyen konularda emir ve nehiy buyurmaz.
(Şubat 2016)
Allah kolaylıklar versin insallah
Allah sana selamet versin dayı 🙂 başka birşey yazıp kendimi yormama gerek yok. !
Dayı mı... o ne ya .hocam demek çok mu zor kardeşim, naçizane fikrim benim.
@@sultanpolat9241 hoca mı 😂😂 hoca nerede ? Boş yapma devam et. Fikirlerini kendine sakla ! Her sakallıyada hoca deme. Anladın ?
Sagolun varolun inşaallah değerli hocam
Hocam iyiki varsın allah size sağlıklı uzunömür versin
Allah sizden razı olsun.
Biz bitsin istemiyoruz her detayı duysak çok mutlu oluruz🤲🏻💕
Şu bir buçuk saatlik anlatı yarım asırlık ömrümde gördüğüm dinlediğim işittiğim din adına adını nasıl koyarsanız topuna bedeldir saygıdeğer hocam Allah'tan dilerim sevdiklerinizle hayır saadet selamet dolu bir ömrün ardından yeriniz durağımız efendimizin yanı başı olsun Allah yar olsun
Ne kadar güzel bir dua olmuş,hepimiz için inşallah diyelim.
Allah razı olsun değerli hocam... Allah yüreğinize ilminize ve aklınıza hayır ihsan etsin inşallah
Hocam ihiki varsınız
Kıymetli Hocam Allah sizden razı olsun Dinimi,Kuran-i mi sizden dosdoğru öğreniyorum Hakkınızı helal ediniz lutfen
Allah razı olsun hocam
Hocam lütfen yüz yüze devam edelim derslere🙏
Hocam çook güzel oldu herkesin aklındaki sorulara ders itibariyle cevap oldu hadis Kur'an alımı hocam Allah razı olsun
Hocam Allah sizden razı olmadıkça sız de bizled bu dünyadan yanına almasını
En çokta yasine ihtiyaç ver çünkü herkes herdurumda okuyor🤔👏🤲
Hocam tesekkurler saglikli gunler dilerim hoşçakalın
Hocam dilinize saglik Allah sizden razi olsun,,,
Ü Göksu.🌹❤️Sevgili Hocam önce bu son derece yararlı yayın için sizi ve emeği geçen bütün dostları kutlarım. Hocam tabi Kuran'ı Kerim. İ bilerek okumak daha güzel ama herkes aynı imkana sahip deyil. yani kırsal kesimde yaşayıp sevabını Allah.u Teala. dan umarak okuyan kardeşlerimizin ümitlerini ve şevklerinide kırmamak lazım. sevgi ve saygılarımla hoşça kalın. 🌹❤️
SALT KUR’AN ÜZERİNDEN
DİN İNŞASI
Şeytan bazen insanlara sağdan yaklaşır, iyi niyet gösterisiyle onları doğru yoldan alı koyar. Hasmını zehirlemek isteyen biri zehri düşmanına zehir diye vermez. Bunun yerine o zehri güzel bir yiyecek içinde sunar.
‘Bize Kur’an yeter’ diyen adamların durumu da tıpkı buna benzer. Bu söz o kadar anlamlı bir sözdür ki feraset sahibi hiç bir mümin buna karşı koyup ‘Hayır, Kur’an bize yetmez’ diyemez. Her kim ki bu söze karşı çıkarsa bilinmelidir ki bu kişi küfre düşmüştür. İman edip durduğu halde kim ‘Kur’an bize yetmez’ diyebilir ki?
Fakat ‘Kur’an bize yeter’ diyenler bu sözle muhatabını köşeye sıkıştırarak onun elini kolunu bağlamayı, kendini savunamaz hale getirmeyi amaçlamaktadırlar. Oysa bu düşüncede olanların asıl amacı çoğunlukla Kur’an ve onun temiz öğretileri değildir. Onlar bu güzel sözle batıl düşüncelerini küçük bir kısmı bilerek, büyük bir kısmı da belki de bilmeden ‘Kur’an bize yeter’ gibi inkar edilmesi imkansız olan bu ifadeyle insanları yoldan çıkarmayı hedeflemektedirler.
Bunların asıl amacı Protestanların öncüsü Alman Martin Luther gibi kitabı herkesin anlayabileceğini savunmakta, dolayısıyla da peygamberi devre dışı bırakarak kendi çirkin ve kirli yorumlarıyla ayetleri tefsir ederek Allah’ın ahkamını işin içinden çıkılmaz hale getirmektedirler.
Bir kere peygamberi devre dışı bırakırsanız ayetlere istediğiniz anlamları yükler, yapılması emredilen ibadetleri de akıl dışı yorumlarla ve uygulamalarla tanınmaz hale getirirsiniz. Zaten bu yaldızlı söyle asıl gizlenen amaç da budur. Oysa ki yüce Allah kitabında şöyle buyurdu: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.’ Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Ali İmran Suresi, Ayet 31
Bu ayette belirtilen önemli bir nokta şudur. Kim Allah’ı sevdiğini iddia ediyorsa o mutlaka elçiye uymalıdır. O elçi gerek ibadetlerin şekli ve uygulama biçiminde, gerek adaletin tesisinde ve cezai hükümlerin tatbikinde ve gerekse de olayların yorumlanmasında asla kendi nefsinden konuşmaz. Öyleyse her alanda ve anlamda elçiye uymak akidenin olmaz ise olmazıdır ve bu durum bir mümin için bağlayıcıdır.
‘Allah’ı seviyorum’ diyen kişi O’nun elçisine uymak zorundadır. Ama o elçi bu gün hayatta değildir. Bu durumda elçiye uymak ile ilgili emrin anlamı nedir? Ayetin anlamı da nesh olmadığına göre bu durumda artık fiziksel olarak aramızda olmayan bir elçiye nasıl uyulacaktır?
Peygamber, ister namaz, oruç ve haç gibi ibadetlerin yapılış biçimleri olsun isterse başka bir şey olsun hiç bir şekilde şahsi kanaatleriyle hareket etmemiştir. Peygamber de dahil hiç kimsenin bir ibadet biçimi belirlemeye, ibadetlerde eksiltme veya çoğaltma yapmaya hak ve yetkisi yoktur. Bu durumda peygamber vefat ettiğine göre ayette geçen ‘Bana uyunuz ki…’ bölümü nasıl anlaşılmalıdır?
Buna şöyle bir cevap verilir. Peygamber hayatta iken onu izleyen, onun tüm konuşmalarını dinleyen, onu her açıdan gözlemleyen aklı, imanı, takvası ve ihlası bütün sahabeler vardı. Onlar namaz, haç, oruç gibi daha pek çok ibadetin nasıl yapılmadığını veya nasıl yapılması gerektiğini, kısacası şeriatın pratik uygulamalarını peygamberden bizzat öğrenmişler ve öğrendiklerini de aynen kendilerinden sonrakilere noksansız bir biçimde öğretmişlerdir. Bu nedenledir ki dünyanın her yerinde aklı başında herkes namaz, oruç ve haç gibi daha pek çok ibadeti kendilerine gösterildiği şekilde ica etmektedirler.
Oysa bu gün ‘Kur’an bize yeter’ diyenler namazı, Kur’an da geçen ‘salat’ kelimesine olmadık anlamlar yükleyerek kuşa çevirmişlerdir. Bu düşünceler hem kalpleri hasta doğu bilimcileri olan oryantalistlere ve hem de yerli ve yabancı kutsal düşmanlarına aittir. Bu tür düşüncelere ise ancak kalplerinde maraz olanlar uyar. Yine şanı yüce olan Allah buyurdu: “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin ve Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” Ahzap Suresi, Ayet 21
Peki peygamber aramızda olmadığına göre bu örneklik nasıl devam edecektir? Elbette bu örneklik, tıpkı bir nesilden diğerine titizlikle korunarak Kur’an’ın bize intikal ettirildiği gibi tevatüren bize intikal eden nebevi uygulamalara bakarak gerçekleşecektir. Aksi halde ayetin hükmü askıda kalacaktır ki bu muhaldir.
Unutulmamalıdır ki ister batıl olsun ister gerçek tüm dinler, ideolojiler, düşünceler bir nesilden diğerine tevarüsen aktarılmaktadır. Hiç kimse bu noktada geleneğin taşıyıcı rolünü yok sayamaz. İslam geleneği ise her ne kadar tarihi süreçte bozulmalar olmuşsa da bize sağlam bir biçimde gelenek yoluyla ulaştırılmıştır. Bunun nedeni bu ümmetin dipten akan ortak aklı ve kanaati, yaptıkları titiz çalışmalar ve olumlu tartışmalardır.
İşte bu hassas tartışmalar, çalışmalar tıpkı okyanus dalgaları gibi gereksiz ve kitabın temel felsefesine muvafakat etmeyen tüm düşünceleri bertaraf etmiştir ve edecektir.
Nitekim Allah’ın kitabı da yazılı bir metin olarak toptan peygambere indirilmiş değildir. O da dilden dile, ezber yoluyla ve nihayet kitap ile kayıt altına alınarak bize kadar tevarüsen ulaştırılmıştır. Bu durumda peygamberi uygulama ve sözlere rivayet kültürüdür deyip bir çırpıda toptan inkar edenler şunu iyi bilmelidirler ki o Kur’an dahi aynı şekilde rivayet yoluyla bize kadar ulaştırılımıştır. O halde her rivayet edilen sözü veya fiili ‘Bu rivayet kültürüdür’ deyip ret ve inkar etmek heme bilimsel bir zemine oturmaz ve hem de asla rasyonel bir tutum değildir.
Yine yüce Allah bir başka ayette de mealen şöyle buyurdu: “… Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.” Haşr Suresi, Ayet 7
Yani Allah’ın elçsi size neyi yasaklamışsa ondan uzak durun ve neyin de yapılmasını emretmiş ise onu da yapın, çünkü Allah’ın hiç bir elçisi kendi hevasından konuşmaz. O peygamber size güzel olandan başkasını yapmanızı, kötü ve çirkin olandan başkasını terk etmenizi asla emretmez. Yine o mübarek elçi hiç bir ibadeti veya uygulamayı asla kendi istemlerine göre yapmaz. Nitekim bu durum bize kadar ulaşan şu haberde çok güzel bir biçimde anlatılmıştır.
İbn Ebu Hâtim der ki: Bize Yahyâ İbn Ebu Tâlib...Meşrûk'tan rivâyet eder ki bir kadın Abdullah İbn Mes'ûd'a gelip ‘Senin başkasının saçını aldatmak için saçına eklemeyi yasakladığın haberi bana ulaştı. Allah'ın kitâbında veya Rasûlullah'ın sünnet'inde bir şey bulduğun için mi bunu yasakladın?’ dedi. O ‘Evet Allah'ın kitâb'ında ve Rasûlullah'ın sünnet'inde gördüğüm bir şeyden dolayı yasakladım’ dedi. Kadın ‘Allah'a andolsun ki ben Mushaf'ın iki kapağı arasını inceledim de senin dediğin bir şeyi göremedim.’ Abdullah İbn Mes'ûd ‘Sen orada ‘Peygamber size, ne verirse onu alın, neden de nehyederse, ondan sakının’ âyetini görmedin mi?’ dedi. Kadın da ‘Evet’ deyince Abdullah İbn Mes'ûd ona ‘Ben Allah elçisinin birinin saçına bir başka kimsenin saçını eklemesini ve yüzünün kılını yolmasını yasakladığını duydum’ dedi. Kadın ‘Belki bu senin âilenden bir kısmı içindir’ dedi. O da kadına ‘İçeri gir ve bak’ dedi. Kadın içeri girip baktı ve sonra çıktı. Ardından da ‘Ben hiç bir şey görmedim’ dedi. Abdullah İbn Mes'ûd kadına ‘O sâlih kulun vasiyetini aklında tutmaz mısın? "Size yasakladığım şeylere aykırı hareket etmek istemem."
Hûd, 88
Benzer bir rivayeti İmâm Ahmed İbn Hanbel de yapar. Buhârî ve Müslim Sahîh'lerinde bu rivâyeti Süfyân es-Sevrî kanalıyla tahrîc ederler. (İbn Kesir)
Dolayısıyla Allah’ın elçisine itaat Allah’a itaattir. Kim Allah’ın elçisine yan çizerse o Allah’a yan çizmiştir. Yüce Allah mealen şöyle buyurdu: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” Nisa Suresi, Ayet 59
Yine bir başka yette ise mealen şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve (Kur’an’ı) dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin.” Enfal Suresi, Ayet 20
Tüm bu açıklamalardan sonra her kim peygamberi ‘O tebliğ edip bu dünyadan gitti’ diyerek ayetleri anlama konusunda devre dışı bırakırsa o kişi çizgi dışına çıkmıştır. Şeytan böylelerini fena halde bir kaç içi boş yaldızlı sözle Allah’ın yolundan saptırmıştır.
Peygamber de Kur’an’ın temel felsefesine uygun olarak emir ve nehiy de bulunabilir. Bazıları bu düşünceyi şirk olarak değerlendirmekte ve ‘Peygamberin hüküm koyma yetkisi yoktur’ diyerek Kur’an ayetlerinin anlaşılması konusunda nebevi söz ve açıklamaları devre dışı bırakmaktadırlar.
Oysa bu akıllıca bir tutum değildir. Şurası kesindir ki hiç bir peygamber Allah’ın kitabının temel parametrelerine muvafakat etmeyen konularda emir ve nehiy buyurmaz.
(Şubat 2016)
Selamunaleyküm
Değerli hocam
Yeniden canlı olarak dersleri yapmaya başladınız
ALLAH cc razı olsun
Muaffakiyetler diliyorum
SALT KUR’AN ÜZERİNDEN
DİN İNŞASI
Şeytan bazen insanlara sağdan yaklaşır, iyi niyet gösterisiyle onları doğru yoldan alı koyar. Hasmını zehirlemek isteyen biri zehri düşmanına zehir diye vermez. Bunun yerine o zehri güzel bir yiyecek içinde sunar.
‘Bize Kur’an yeter’ diyen adamların durumu da tıpkı buna benzer. Bu söz o kadar anlamlı bir sözdür ki feraset sahibi hiç bir mümin buna karşı koyup ‘Hayır, Kur’an bize yetmez’ diyemez. Her kim ki bu söze karşı çıkarsa bilinmelidir ki bu kişi küfre düşmüştür. İman edip durduğu halde kim ‘Kur’an bize yetmez’ diyebilir ki?
Fakat ‘Kur’an bize yeter’ diyenler bu sözle muhatabını köşeye sıkıştırarak onun elini kolunu bağlamayı, kendini savunamaz hale getirmeyi amaçlamaktadırlar. Oysa bu düşüncede olanların asıl amacı çoğunlukla Kur’an ve onun temiz öğretileri değildir. Onlar bu güzel sözle batıl düşüncelerini küçük bir kısmı bilerek, büyük bir kısmı da belki de bilmeden ‘Kur’an bize yeter’ gibi inkar edilmesi imkansız olan bu ifadeyle insanları yoldan çıkarmayı hedeflemektedirler.
Bunların asıl amacı Protestanların öncüsü Alman Martin Luther gibi kitabı herkesin anlayabileceğini savunmakta, dolayısıyla da peygamberi devre dışı bırakarak kendi çirkin ve kirli yorumlarıyla ayetleri tefsir ederek Allah’ın ahkamını işin içinden çıkılmaz hale getirmektedirler.
Bir kere peygamberi devre dışı bırakırsanız ayetlere istediğiniz anlamları yükler, yapılması emredilen ibadetleri de akıl dışı yorumlarla ve uygulamalarla tanınmaz hale getirirsiniz. Zaten bu yaldızlı söyle asıl gizlenen amaç da budur. Oysa ki yüce Allah kitabında şöyle buyurdu: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.’ Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Ali İmran Suresi, Ayet 31
Bu ayette belirtilen önemli bir nokta şudur. Kim Allah’ı sevdiğini iddia ediyorsa o mutlaka elçiye uymalıdır. O elçi gerek ibadetlerin şekli ve uygulama biçiminde, gerek adaletin tesisinde ve cezai hükümlerin tatbikinde ve gerekse de olayların yorumlanmasında asla kendi nefsinden konuşmaz. Öyleyse her alanda ve anlamda elçiye uymak akidenin olmaz ise olmazıdır ve bu durum bir mümin için bağlayıcıdır.
‘Allah’ı seviyorum’ diyen kişi O’nun elçisine uymak zorundadır. Ama o elçi bu gün hayatta değildir. Bu durumda elçiye uymak ile ilgili emrin anlamı nedir? Ayetin anlamı da nesh olmadığına göre bu durumda artık fiziksel olarak aramızda olmayan bir elçiye nasıl uyulacaktır?
Peygamber, ister namaz, oruç ve haç gibi ibadetlerin yapılış biçimleri olsun isterse başka bir şey olsun hiç bir şekilde şahsi kanaatleriyle hareket etmemiştir. Peygamber de dahil hiç kimsenin bir ibadet biçimi belirlemeye, ibadetlerde eksiltme veya çoğaltma yapmaya hak ve yetkisi yoktur. Bu durumda peygamber vefat ettiğine göre ayette geçen ‘Bana uyunuz ki…’ bölümü nasıl anlaşılmalıdır?
Buna şöyle bir cevap verilir. Peygamber hayatta iken onu izleyen, onun tüm konuşmalarını dinleyen, onu her açıdan gözlemleyen aklı, imanı, takvası ve ihlası bütün sahabeler vardı. Onlar namaz, haç, oruç gibi daha pek çok ibadetin nasıl yapılmadığını veya nasıl yapılması gerektiğini, kısacası şeriatın pratik uygulamalarını peygamberden bizzat öğrenmişler ve öğrendiklerini de aynen kendilerinden sonrakilere noksansız bir biçimde öğretmişlerdir. Bu nedenledir ki dünyanın her yerinde aklı başında herkes namaz, oruç ve haç gibi daha pek çok ibadeti kendilerine gösterildiği şekilde ica etmektedirler.
Oysa bu gün ‘Kur’an bize yeter’ diyenler namazı, Kur’an da geçen ‘salat’ kelimesine olmadık anlamlar yükleyerek kuşa çevirmişlerdir. Bu düşünceler hem kalpleri hasta doğu bilimcileri olan oryantalistlere ve hem de yerli ve yabancı kutsal düşmanlarına aittir. Bu tür düşüncelere ise ancak kalplerinde maraz olanlar uyar. Yine şanı yüce olan Allah buyurdu: “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin ve Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” Ahzap Suresi, Ayet 21
Peki peygamber aramızda olmadığına göre bu örneklik nasıl devam edecektir? Elbette bu örneklik, tıpkı bir nesilden diğerine titizlikle korunarak Kur’an’ın bize intikal ettirildiği gibi tevatüren bize intikal eden nebevi uygulamalara bakarak gerçekleşecektir. Aksi halde ayetin hükmü askıda kalacaktır ki bu muhaldir.
Unutulmamalıdır ki ister batıl olsun ister gerçek tüm dinler, ideolojiler, düşünceler bir nesilden diğerine tevarüsen aktarılmaktadır. Hiç kimse bu noktada geleneğin taşıyıcı rolünü yok sayamaz. İslam geleneği ise her ne kadar tarihi süreçte bozulmalar olmuşsa da bize sağlam bir biçimde gelenek yoluyla ulaştırılmıştır. Bunun nedeni bu ümmetin dipten akan ortak aklı ve kanaati, yaptıkları titiz çalışmalar ve olumlu tartışmalardır.
İşte bu hassas tartışmalar, çalışmalar tıpkı okyanus dalgaları gibi gereksiz ve kitabın temel felsefesine muvafakat etmeyen tüm düşünceleri bertaraf etmiştir ve edecektir.
Nitekim Allah’ın kitabı da yazılı bir metin olarak toptan peygambere indirilmiş değildir. O da dilden dile, ezber yoluyla ve nihayet kitap ile kayıt altına alınarak bize kadar tevarüsen ulaştırılmıştır. Bu durumda peygamberi uygulama ve sözlere rivayet kültürüdür deyip bir çırpıda toptan inkar edenler şunu iyi bilmelidirler ki o Kur’an dahi aynı şekilde rivayet yoluyla bize kadar ulaştırılımıştır. O halde her rivayet edilen sözü veya fiili ‘Bu rivayet kültürüdür’ deyip ret ve inkar etmek heme bilimsel bir zemine oturmaz ve hem de asla rasyonel bir tutum değildir.
Yine yüce Allah bir başka ayette de mealen şöyle buyurdu: “… Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.” Haşr Suresi, Ayet 7
Yani Allah’ın elçsi size neyi yasaklamışsa ondan uzak durun ve neyin de yapılmasını emretmiş ise onu da yapın, çünkü Allah’ın hiç bir elçisi kendi hevasından konuşmaz. O peygamber size güzel olandan başkasını yapmanızı, kötü ve çirkin olandan başkasını terk etmenizi asla emretmez. Yine o mübarek elçi hiç bir ibadeti veya uygulamayı asla kendi istemlerine göre yapmaz. Nitekim bu durum bize kadar ulaşan şu haberde çok güzel bir biçimde anlatılmıştır.
İbn Ebu Hâtim der ki: Bize Yahyâ İbn Ebu Tâlib...Meşrûk'tan rivâyet eder ki bir kadın Abdullah İbn Mes'ûd'a gelip ‘Senin başkasının saçını aldatmak için saçına eklemeyi yasakladığın haberi bana ulaştı. Allah'ın kitâbında veya Rasûlullah'ın sünnet'inde bir şey bulduğun için mi bunu yasakladın?’ dedi. O ‘Evet Allah'ın kitâb'ında ve Rasûlullah'ın sünnet'inde gördüğüm bir şeyden dolayı yasakladım’ dedi. Kadın ‘Allah'a andolsun ki ben Mushaf'ın iki kapağı arasını inceledim de senin dediğin bir şeyi göremedim.’ Abdullah İbn Mes'ûd ‘Sen orada ‘Peygamber size, ne verirse onu alın, neden de nehyederse, ondan sakının’ âyetini görmedin mi?’ dedi. Kadın da ‘Evet’ deyince Abdullah İbn Mes'ûd ona ‘Ben Allah elçisinin birinin saçına bir başka kimsenin saçını eklemesini ve yüzünün kılını yolmasını yasakladığını duydum’ dedi. Kadın ‘Belki bu senin âilenden bir kısmı içindir’ dedi. O da kadına ‘İçeri gir ve bak’ dedi. Kadın içeri girip baktı ve sonra çıktı. Ardından da ‘Ben hiç bir şey görmedim’ dedi. Abdullah İbn Mes'ûd kadına ‘O sâlih kulun vasiyetini aklında tutmaz mısın? "Size yasakladığım şeylere aykırı hareket etmek istemem."
Hûd, 88
Benzer bir rivayeti İmâm Ahmed İbn Hanbel de yapar. Buhârî ve Müslim Sahîh'lerinde bu rivâyeti Süfyân es-Sevrî kanalıyla tahrîc ederler. (İbn Kesir)
Dolayısıyla Allah’ın elçisine itaat Allah’a itaattir. Kim Allah’ın elçisine yan çizerse o Allah’a yan çizmiştir. Yüce Allah mealen şöyle buyurdu: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” Nisa Suresi, Ayet 59
Yine bir başka yette ise mealen şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve (Kur’an’ı) dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin.” Enfal Suresi, Ayet 20
Tüm bu açıklamalardan sonra her kim peygamberi ‘O tebliğ edip bu dünyadan gitti’ diyerek ayetleri anlama konusunda devre dışı bırakırsa o kişi çizgi dışına çıkmıştır. Şeytan böylelerini fena halde bir kaç içi boş yaldızlı sözle Allah’ın yolundan saptırmıştır.
Peygamber de Kur’an’ın temel felsefesine uygun olarak emir ve nehiy de bulunabilir. Bazıları bu düşünceyi şirk olarak değerlendirmekte ve ‘Peygamberin hüküm koyma yetkisi yoktur’ diyerek Kur’an ayetlerinin anlaşılması konusunda nebevi söz ve açıklamaları devre dışı bırakmaktadırlar.
Oysa bu akıllıca bir tutum değildir. Şurası kesindir ki hiç bir peygamber Allah’ın kitabının temel parametrelerine muvafakat etmeyen konularda emir ve nehiy buyurmaz.
(Şubat 2016)
VİDEOYU YÜKLEYEN ARKADAŞLAR,, KEŞKE ILK BASTAKI 7 DAKİKAYI KESEREK VİDEOYU YUKLESEYDINIZ,,, teşekkurler,,
Aleyküm Selam ve Rahmetulahu ve Berakatuhu Mehmet Okuyan Hocam
Bismillahirrahmanirrahim
La ilahe illallahu vallahu ekber . La ilahe illallahu vahdehu şerike leh lehul mülkü ve lehül hamdü ve hüve ala kullişey-in kadir ve la havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim .
Bizleri kuranla buluşturup
Kuranla yüzleştiren Prof Mehmet Okuyan ve Prof Bayraktar bayraklı hocalardan Rabbim razı olsun ömürlerini bereketli Hertürlü kaza ve beladan müşrik münafık haset ve hasetcilerden çekemeyen BELAMLARDAN Muhafaza eylesin imanları kamil amelleri ve hayır hasenatları daim ve kaim olsun.
Kıraati tilaveti tertili tedebburu tesbihi tezzekkuru sizinle öğrendik
Çok üzüldüm neden bildirim gelmedi dersi kaçirdim
Rabbimiz Enfal suresi 24. Âyetinde
"Ey iman edenler! SİZE HAYAT VERECEK ŞEYLERE SİZİ ÇAĞIRDIĞI ZAMAN , Allah’a ve Elçisine (çağrısına) cevap VERİN! Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz şüphesiz ki O’nun huzurunda toplanacaksınız." buyurmaktadır.
Burada vahyin diriltici özelliğine dikkat çekilmekte ve ilahi davetin insanların dirilişine vesile olacağı bildirilmektedir. Kur’an’ın ruhları diriltici oluşuyla ilgili benzer mesajlar içeren ayetler için ayrıca bkz. Yâsîn 36:69-70; Şûrâ 42:53; Haşr 59:21.,Yüce Allah’ın kullarına yakınlığıyla ilgili benzer mesajlar: Bakara 2:186; Hûd 11:61; Kâf 50:16; Vâkı‘a 56:85; Mücâdele 58:7 ( Prof Dr Mehmet Okuyan)
Şair Necip Fazıl Kısakürek de Sakarya Şiirinde" Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek; SİZ , HAYAT SÜREN LEŞLER, SİZİ KİM DİRİLTECEK ? diye sorarken Kabirdeki ölülere değil Vahiy den yüz çevirenleri kasttetmiştir.
Hülasa, benliğini özünü karartmış, fıtratının üstünü küfrün karanlığıyla örtmüş, adeta bir ölüden farksız olanlara Kuranı anlayacağı dilde okumak ve aktarmak gerektiği Peygamber efendimizin hadislerinde dile getirilmiştir diyebiliriz.
Hocam kaçırmak istemiyorum
45. Dakika 2 ayete başlayacak sanırım 😂
Yok yok hocam ben çok seviyorum böyle anlatmanı ❤
Keşke her ayeti günlerce anlatsan biz de dinleyebilsek 😊
Hocamı tavsiye ederim
❤️🌹
Merhaba hocam anlatımlariniz nerde yapılıyor
Dersleriniz nerede ve ne zaman oluyor acaba hocam?
Reklamlardan birşey anlamadım,,, yeter ya, dakikada bir reklam mı olur,
Sayın hocam bir oturuşta 12 ayet okumuş. Çok hızlı gitmiyormusunuz :-)
hocam ağzına sağlık kendi tabletinizdeki slaytı bizle de paylaşsanızda ekranı durdurup ilerletmek zorunda kalmasakmı?
Yasin suresinin devamı ne zaman?
Yarın
Кутман кун, Мехмет агай бизде Кыргызстанда , молдолор мечитте кары лар 5 кишиге шаафат, ажы лар болсо 500 кишиге шаафат кыла алат деп баян кылышат , ошол туура бы?
Кыргызстан га качан келесиз ?
Rivayet denilen şey ile neden Kuran ayetlerini anlatmaya başlıyorsunuz. Peygamberin bir ölüye gidip yasin okuması rivayeti olsa inanacakmısın yani?
Ne akıl durduran bir mantık bu. Kuran yeter bunu unutma sayın okuyan
45 dakika hiç bişey anlatmadın.lutfen insanların vaktini boşa harcama
vaktini sen boşuna geçirdiğin belli sen insanları oyalama git allahın mesajlarını oku
Günerbahadır ben ALLAH ın mesajlarını okuyorum onun için söylüyorumki insanların vaktini boşa harcamayın kendini övmek kibrinden vaz geçsin
Hocam daha önce ( senin söylediklerini daha önce duymadık nede atalarımızdan,demişlerdi mekkeliler) burda bir çelişki var
Allah razı olsun sizden hocam
Ömrünüze bereket Hocam. Allah size imanlı uzun ömür versin imanınıza şahidim.
Hocam Allah sizden razı olsun inşallah
Allah razı olsun hocam
Allah razı olsun hocam
Allah razı olsun hocam
Allah razı olsun hocam