"Tecrübelerimi tecrübelerinize, bildiklerimi bildiklerinize, ömrümü ömrünüze katarak, 21. yüzyıldaki yolculuğunuzda size belirli bir avans sağlama gayretindeyim." Ömrünüze bereket Alev Alatlı.
Çok güzel bir soru. Hayat oyununu anlamak işin püf noktası. Alev hanım tüm bir ülkeye , hatta insan oğluna terapi veriyor. Müthiş bir çalışma .tebrik ediyorum.
Allah nurlar içerisinde var etsin inşaallah. Alev Alatlı. Bu ülkenin evladı, annemiz, büyüğümüz. Emeği çok inşaallah emeklerinin kadrini bilmek bizlere ve gençlerimize nasip olsun inşaallah
15:33 "Yeryüzünün bir ayet olduğunu unuttuk. Bu dünyanın bir ayet olduğunu düşündüğünüz zaman, bir takım kısıtların ve değerlerin burada olması gerektiğini hiç olmazsa hissedersiniz" Mükemmel bir yaklaşım
"kötülüğün gözünün içine bakmayı öğrenmek zorundasınız. kaçırmayacaksınız gözünüzü. kötülüğün gözünün içine bakacaksınız. bir o kadar da iyiliğin gözünün içine bakacaksınız." "adam gibi yaşamasını, adam gibi ölmesini bilmek lazım."
Allah uzun omurler versin.Bu cagda, dusunurler tukenmeye yuz tutmusken cok onemli bir deger. Farkindalik hakkinda soyledikleri bu milletin esas kurtulus yoludur.
akıl ile birlikte kalpler de kirli ölmeden önce temizleyene ne mutlu...iki tür insan vardır gün geçtikçe hataları ile yüzleşen gün geçtikçe yüzsüzleşen .
Hasan Ali Yücel Türk milletinin yetiştirdiği en büyük şahsiyetlerden biri. Bir eğitimci olarak benim örnek aldığım kitaplarını yazılarını bir bir dikkatle okuduğum çok yönlü bir kültür adamı. Dinimizi de ondan öğrendim dersem abartmış olmam. Türk gençliği onun eserlerini okuyarak ancak maddi ve manevi buhrandan kurtulabilir diye düşünüyorum. Hürriyet Gene Hürriyet adlı 3 ciltlik eserini mutlaka okuyun. Geçtiğim Günlerden isimli anı kitabı da muhteşemdir. İyi Vatandaş İyi İnsan isimli kitabını da tavsiye ederim. Allah Bir isimli kitabını da okumanızı öneririm. Öğretmen arkadaşlarıma da Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri kitabını mutlaka edinmelerini hararetle öneririm. Ayrıca Celal Şengör'ün yazdığı Türk Aydınlanması isimli eseri de Yücel'in fikirlerini tanımak için çok önemli. Manevi cephesini merak edenlere de Ahmet Güner Sayar'ın Hasan Ali Yücel'in Tasavvufi Dünyası ve Mevleviliği kitabı da bence okunmalı. Velhasıl üstadın yazdığı bütün eserleri tavsiye ediyorum.
@@simsekyuksek6096 Hiçbir şey bilmiyorsun maalesef. Senin söylediğine ZEKA denir, AKIL değil. AKIL Arapça bir kelimedir ve "birbirine bağlama" manasına gelir. Akıl, Bilincin doğal bir özelliğidir. Ki BİLİNCİN ne olduğunu bilen bir Allah'ın kulu bulunmuyor, bilim senelerdir aramasına rağmen bulamıyor, felsefe yanıtlamakta yetersiz kalıyor. Vücutta bakmadıkları yer kalmadı ama ne bilince ne de hafızaya dair bir emare bulamadılar. Öyle bir şey var ama nerede bu, hiçbir yerde bulunmuyor, BEYİNDE DE BULUNMUYOR. Allah ise ona RUH diyor ve de sizin bilginiz çok azdır onun hakkında diyor, yani kafanız basmaz, fazla kurcalamayın diyor kısaca. DİN Asurca bir kelimedir ve YASA manasına gelir. ŞERİAT ise "doğru yol" manasına gelir. Kısaca Din, Allah'ın koyduğu yasa, Şeriat ise doğruya götüren yoldur. Bu yüzdendir ki din, akla yol gösteren kılavuzdur. Çünkü insan davranışları bize gösteriyor ki, yasa altına alınmamış insan toplulukları kaosa meyillidir. Bunu biyoloji söylüyor, ben değil. O yüzdendir ki devletler yasa üstüne yasa yaparlar, çünkü insanın bu kötü yönünü dizginlemenin tek yolu budur. İnsan sınırlarını aşmaya programlanmış bir canlıdır çünkü, haddini aşar daima.
@@spiderh kelin ilacı olsa başına sürerdi; can dostum onun için muhammed şehvet düşkünü, 9 yaşındaki kızla seks yapan; evlatlığı Zeydin karısını düzen, kadını dövün diyen, kervanları soyan, onlarca kadını seks kölesi olarak kullanan ve Allahla konuştum diyerek insanlara dini kılıç zoruyla kabul ettirip; haraç toplayan benim Allahıma tapmayanlara ölüm diyen.... Sert taşa çarptın yavrucuğum. Senin o ezberlediklerini ben çoktan unuttum. Birazcık oku.Son söz: AKIL ADAMI ADAM YAPAN MUHAMMEDPUTU DİN DEĞİL
Din BİLİMİ himaye edemez; bilim ve din taban tabana zıttır; din bilimi yadsır; ona ayak bağı olur; insanlık dinle algılamayı bıraktığı anda bilime baş vurdu ve nihayet; Allahtan demeyi bıraktı ve bilimle AYDINLANMAYA başladı.
@@simsekyuksek6096 BU EVRENİN YARATICISI ALLAH VE ALLAH İNSANLARA GÖNDERDİĞİ KİTAPTA DÜŞÜNMEZMİSİNİZ KELİMESİNİ 900 DEN FAZLA VERDE KULLANDI .BEN GİBİ DÜŞÜNMEYENLER OLDU BİZ ONLARA KISACA ateist DİYORUZ
@@turandemir18DINDAR OLMAK İÇİN inanmak gerekir; DÜŞÜNMEK değil. Samimi cevap ver Kuranı baştan sona okudun mu? Ben baştan sona OKUDUM. TÜRKÇESİNİ, ALMANCASINI ve İNGİLİZCESİNİ. Ayrıca Incili, Tevratı okudum.
@@turandemir18 Evrenin yaratıcısı eğer varsa 4000 tane; çünkü o kadar din ve inanç var; sen 3999 tanesini reddediyor 1 tanesini kabul ediyorsun; MANTIK bunun neresinde?
Türkiye , İslami değerlerden ayrılarak Pozitivist bir yola sokulmak istendi ama olmadı.Gayet güzel anlatmış aslında çünkü merhametimizi , ahlakımızı yitirebilirdik. Bugün Türkiye hala en iyi insanların ülkesi.
Alev Alatlı’yı genel olarak severim ama kafası çok karışık. İlk önce, “…Türk milleti böğürtlen çalısı gibidir, her türlü baskıya, asimile olmaya direnir, eninde sonunda bir yerden sürgün, filiz verir, bu nedenle Türk milletine güvenin…” diyor, ondan sonra “…büyük tehlike içindeyiz, yok olmak üzereyiz, asimile olmak üzereyiz…” diyor. Sonra yeniden, tam terine dönüyor ve biz şu anda geç kalmış Rönesans’ı yaşıyoruz diye yaşadığımız olumsuzlukları, olumsuzluk gibi görmemek lazım, gelişme olarak görmek lazım diye Özal dönemini örnek vererek gösteriyor… Bununla yetinmiyor, 2.500 sene öncesine gidip, Aristoteles’e Platon’a çamur atıyor, sınıflı toplum yapısını savunuyorlardı diye, arkasından da bu dünyayı kapitalizm değil, daha öncesinde insanın daha ilk medeniyetlerin gelişmesiyle başlayan fıtratının bozulması mahvediyor diyor. Sonra dünyayı Türk milleti kurtaracak diyor… Bunun için Türk-İslam sentezi ideolojisine sarılmak gerekiyor diyor... Ama bunu söylemeden 10 dakika önce İslam toplumlarının kültürel ve ideolojik açıdan içler acısı durumunu Kebeyi nasıl kapitalizmin oyuncağı yaptılar diye eleştiriyordu… Sanki Kabeyi Türkiye’ye verseler durum farklı olacak. Daha beter hale getiririz! Yollar, köprüler, İslam turizmi, son model arabalarla gelen Türk-İslam sentezi yeni zenginler için ultra lüks oteller, falan… Daha elimizde kabe yokken şu andaki halimiz zaten Alev Alatlı’nın eleştirdiği gibi değil mi? “Yeni Türkiye” dediğimiz şey zaten “İslamcı kapitalist zenginler” sınıfını oluşturmak değil mi? Bunu hepimiz, görüp yaşıyoruz… Alev Alatlı’nın kafası o kadar karışmış ki hata üstüne hata yapıyor. Bazılarını aşağıda düzeltmeye çalıştım: Bizdeki ve genel olarak İslam Coğrafyasındaki ana problem eğitim sistemi ve devlet anlayışıdır. Alev Alatlı’nın o kadar eleştirdiği “Batı”, bugünkü bildiğimiz anlamadaki ilk üniversitesini 1.096’da İngiltere’de kurmuştu. O tarihte biz Malazgirt savaşını 1.071’de yeni yapmış, Anadolu’ya daha yeni yeni yerleşiyorduk. Bırak üniversite eğitimini daha at üstünde yaşayan göçebelikten yeni kurtulmaya başlamış, yerleşik düzene yeni yeni geçmeye başlamıştık. Buna keza batıda ilk parlamento yine İngiltere’de “Magna Carta” anlaşmasıyla beraber 1.200’lerin başında kuruldu. “Magnum Concilium” ismiyle anılan bu parlamentoyu ilk başta baronlar, kontlar ve ruhban sınıfı mensupları oluştururken kısa süre sonra halk temsilcileri de olmaya başladı (Lordlar ve avam kamarası tabiri buradan geliyor). Günümüzdekine benzer biçimde, modern anlamadaki bu ilk parlamentonun ana amacı Kralın yetkilerini kısıtlamak ve onu devlet mekanizmasının bir dişlisi haline getirmekti. Yani yasaların ve dinin üstünde bir güce dönüşmeni engellemekti. Eğer Antik Yunanı ve Roma’yı baz alacaksak ta; antik dönem anlayışına uygun olan, yani köleliğin olduğu bir toplum yapısına göre ilk “demokrasi” ve “meclis” kavramı batıda 2.500 yıl öncesine dayanır. Yani Batı, öyle ya da böyle, 2.500 yıldır demokrasi ve parlamento gibi kavramlarla 2.500 yıldır haşır neşir. Bunun en büyük etkisi; bilime dayalı modern bir eğitim sisteminin ortaya çıkması ve de halkın arasındaki okur yazarlığın gelişmesi olmuştur. Sanat ve bilim bu saya de Rönesans’ı hazırladı. Rönesans öyle tepeden inme, gökten zembille gelmedi. Belli bir birikmişliğin, gelişmişliğin sonucu orya çıkan bir devrimdi. “Magna Carta” ve üniversiteler binci aşamaydı, Rönesans’ta ikinci büyük aşama oldu. Osmanlıda da üniversite yerine geçecek medrese vardı, filozof, bilim adamı vardı falan deniyor ama tüm bu bilgiler yanlış ve eksik. Osmanlıdaki ve Emevilerdeki medrese sitemi dedikleri sistem asla Batıdaki anlamıyla bir üniversite sistemi ve eğitimi olmadı. Genel olarak dini ulema yetiştiren kurumlar oldular. Aradan bilim insanı çıkması, tek, tük kendi çabasıyla kendini geliştirenler sayesinde oldu. Ve bunlarda her zaman kafir ilan edilme riski ile yaşadılar. Ve asla okuma bilenlerin oranı Osmanlıda 20 yüzyılın başına kadar %4-5’leri geçmedi. O da şehirli erkek nüfus içinde. Köylerde bu oran neredeyse sıfıra yakın. Batıda 1.700’lerde gelindiğinde köylerdeki nüfusun okuma oranı %20-30’lar civarıydı. Şehirlerde ise %60-70’lere varıyordu. Osmanlıda ve Emevilerde bilim adamı, filozof, medrese eğitimi kavramları her zaman saray ve çevresinin güdümündeki ve de sarayın hizmetindeki faydalar içindi. Hiçbir zaman topluma mal olmuş kavranlar değildi bunlar. Osmanlıda ve Emevilerde ilim insanları çok küçük bir azınlıktı ve saraydan ve Sulatandan beslenirdi, onun eline bakardı. Ayrıca yapılan arşiv araştırmalarında medresede okunan kitap sayısının toplamda 50-60 geçmediği tespit edilmiş. Yani herkes, tüm öğrenciler dönüp dolaşıp tüm yaşamları boyunca bu 50-60 kitabı okumuşlar. Avrupa’da 17 yüzyıla gelindiğinde, köyde okuma bilen birinin bir yılda okuduğu kitap sayısı 15-20’miş. 17. Yüzyıldan sonra, sanayi devrimi ve Fransız ihtilaliyle birlikte okuryazarlıkta, eğitimde ve kültür dünyasında patlama yaşanmış. Daha 17. Yüzyıla gelmeden önce 15. Yüzyılda İngiltere’de, şehirlerde halkın en alt tabakası için bile tiyatroya gitmek sıradan, gündelik bir şeydi. Romeo ve Juliet, Hamlet, Macbeth, Othello gibi günümüzde de hala ünlü olan bazı oyunların 1500'lerin sonunda, 1600’lerin başında yazıldığı biliniyor. Biz o tarihlerde daha İstanbul’u yeni fethetmiş, daha yeni yeni bir imparatorluğa dönüşmeye, bununla ilgili sistemi kurmaya çalışıyorduk. Bu tiyatrolarda kral ve soylular tiye alınabiliyor, müstehcen espriler yapılabiliyordu. Yani Avrupa’da halk ve sıradan vatandaş daha 1500’lerde toplumsal zekasını, algısını, erkek-kadın ilişkilerine bakış açısını, devlet ve demokrasi kavramlarını kavrayışını günümüzdeki modern toplumdan çokta farklı olmayacak şekilde zaten geliştirmişti. Avrupa’da o tarihlerde halk arasında en çok okunan konular pornografik hikayeler ve politik kitaplardı. Ama bu normaldi, çünkü daha henüz roman tarzı gibi edebiyat tarzları gelişmemişti. Günümüzdeki anlamıyla ilk romanın 16. yüzyılın sonlarına doğru Miguel de Cervantes'in yazdığı “Don Kişot” isimli eser olduğu kabul edilir. Bu eser hala okunur ve birçok kez filmleri de yapıldı. Bu eseri bilenler, daha 16. Yüzyılın sonlarında bile Avrupa’da insanı ve toplumu anlamaya yönelik, insan psikolojisini kavramaya yönelik nasıl derinlikli bir kültürel bakış olduğunu fark edecekledir. İşte bu özgür ve seküler bir zihnin sonucudur. Batılı bir zihin ile Şark zihin yapısını ayıran teme fark budur. Örneğin Şarklı zihin sürekli içten içe cinsellikle meşgul olmasına rağmen bunu dışa vuramaz, doyasıya yaşayamaz, onun yerine bu enerjisini sapıklıklarla, kadını ezmekle, entrika ve dedikoduyla falan gidermeye çalışır. Akıllı olmakla, kurnaz olmak arsındaki farkta buradan kaynaklanır. Batılı akıllıdır, Şarklı ise kurnazdır. Batılı hasmıyla yüz yüze düello yapar, Şarklı ise pusu kurup arkadan vurur. Kurnaz olmak bunu gerektirir. Ve sonra bunu anlatıp övünür (Yaşar Kemal). Batılı daha 15. Yüzyılda modern anlamada şehirleşmeye, şehirlilik kültürünü sindirmeye başlamıştır. Biz ise hala günümüzde bile kasabalılık (köylülük) zihniyetinden kurulamamış, şehirleri kocaman kasabalara çevirmeye çalışan bir toplum yapısının sancılarını çekiyoruz. Bu söylediklerimin kanıtı olarak Avrupa’daki ve Türkiye’deki şehirlerin mimari planlarına bakmanız yeterli. Avrupa’da (Rusya’da dahil) şehir planlamalarında yüzlerce yıllık planlara uyulur. Bu yerleşmiş bir şehirlilik kültürdür. Halk tarafından şehirli olmanın sindirildiğini, özümsendiğini gösterir. Kasaba zihniyetinden, köylülükten çıkılıp artık zihnen şehirleşildiğinin göstergesidir. Bizde ise şehirlere yağmalanacak, bulduğun boş araziye gecekonduyu konduracak, kafana göre kaçak kat çıkılacak, yeşil alanın daha sosyetik bir ihtiyaç görüldüğü boş arsa gözüyle bakılırdı. Halada çok değişen bir şey yok. Bizim zihnimizde şehir rant bölgesidir. Konforlu, kaliteli, kültürel bir yaşam bölgesi değildir. Yağmalanacak, ele geçirilecek, ganimetlerin olduğu, müteahhide verilecek boş arasa mantığı halen devam etmektedir. (devamı aşağıda) .
İşte Batıdaki Aydınlanma Çağı, Rönesans, bilimdeki atılımlar falan böyle bir toplumsal yapı üstüne yükseldi. Alev Alatlı gibi düşünenlerin bir türlü göremediği bu toplumsal yapının niteliği. Bu nitelik olmadan, sadece batının teknolojisini ithal etmekle maalesef batılı olunamaz ya da bilim ve teknolojide gerekli hamleyi yapamazsınız, sanatta, sporda gelişemezsiniz. Yani “batnın teknolojisini, bilimini alacaksın, kültürünü almayacaksın” lafı çok yanlış bir kanı. Batnın teknolojisi ve bilimi ancak içinden çıktığı kültürle bir bütün olan bir şey. Bilimi ve sanatı özgür, modern zihinler üretebilir. Bu zihin yapına sahip olmadan, böyle bir kültüre sahip olmadan gerekeli olan zihinsel yapıya sahip olmazsınız. Toplumsal ilişkiler konusunda, erkek- kadın ilişkileri konunda belli şeyleri aşmış, devlet ve dünyayı kavramak konusunda demokrat, esnek ve çok yönlü bir zihinle olabiliyor. Alev Alatlı işin bu tarafını kaçırıyor, yaşanan sorunlar için hemen batıya çamur atıyor. Bu aynı; dersine çalışmayıp, sınavdan kötü not alınca, “hoca bana taktı” diyen öğrenci psikolojisi. Sen ilk önce dersine çalış, ödevlerini düzgün yap ve sınıfını geç ki sende batı medeniyet duvarına bir tuğla koy sonra senin de hocayı eleştirmeye hakkın olsun. Alev Alatlı’nın yaptığı tipik şarklı kurnazlığından başka bir şey değil. Alev Altlının söyledikleri ve yazdıklarının her biri gerçekte bilimsel araştırma konuları. Eğer söylediklerini ilk önce bilimsel makaleler şeklinde akademik yayınlarda yayınlar ve daha sonra bununla ilgili kitaplar yazarsa o zaman işte söyledikleri ve yazdıkları bilimsel açıdan bir anlamı ve doğruluğu olur. Ya da yazdığı kitaplarda bahsi geçen konuları işin uzmanlarına onaylatırsa bir değeri olur. Ben Alev Alatlı’nın ağzından ortaya koyduğu tezler için hiç bilimsel kaynaklardan referans verdiğini duymadım. Aksi halde diğer türlüsü sadece şark kurnazlığı yapıp, kısa yoldan kitap yazmak oluyor. Daha Aristoteles’in ve Platon’un (Eflatun’un) sınıflı toplum üzerine yazdıkları devlet teorilerinin ne anlama geldiğini bile öğrenememiş. Köleliği savunan filozoflar diye kestirip atıyor. Çok yazık. Alev Alatlı’nın tarih ve felsefe bilgisinin bu kadar kısıtlı olduğunu bilmiyordum, şaşırdım. Bir kere Platon “Devlet” isimli eserini, hocası Sokrates’in yozlaşan şehir halkı ve yönetimini eleştirdiği için idam edilmesi üzerine yazmıştır. “Devlet” isimli eseri felsefesi bir kitaptır ve o çağda felsefi açıdan mükemmel toplum nasıl olurun araştırılmasıdır. Sokrates yozlaşmış bir halk ve yozlaşan demokrasi yüzünden idam edilmiştir. Platon demokrasinin eğitimsiz halk ve çıkarcı komutanlar tarafından bir araç olarak kullanılıp, iktidarın ele geçirilmesi tehlikesine karşı kendi devlet teorisini oluşturmuştur. Platon bu açıdan demokrasiye karşıydı. Sen o tarihlerde köleler ve vergi vermeyen, eğitimsiz alt tabaka halkı şehrin yönetiminde söz sahibi yap bakalım ne oluyor da gör. Eğitimiz, köylü kitle bir gecede ayaklanıp bütün şehir halkını kılıçtan geçirir. Alev Altlı yazılan eserlerdeki siyasi bakışın ancak o dönemin şartlarına göre değerlendirmesi gerektiğini bile henüz kavrayamamış. Platon ve Aristoteles gerçek demokrasinin ancak eğitimli, kültürlü, düşünmek için boş vakti olan, sanatla, sporla uğraşan elit bir toplumla gerçekleşebileceğine inanıyorlardı. Aksi halde eğitimsiz halkın oy vermesi ve şehir (devlet) yönetiminde söz sahibi olması kurnaz politikacıların demagojiyle, milliyetçi ve dinci söylemlerle bu kesimlerin oyunu alarak iktidarı ele geçirip sonra diktatörlüğe dönüştürmesiyle sonuçlanıyordu. Antik Yunanda, yüzlerce yıl içinde, çeşitli şehir devletlerinde bu bir çok kez tecrübe edildiği için bilinen bir gerçekti. Ama her defasında tarihin farklı anlatılmasıyla, milliyetçi söylemlerle, bu geçmiş unutturulup tekrar tekrar yaşanabiliyordu. Platon’un hocası Sokrates dini söylemlerin (o tarihte mitolojik söylemlerin) ve milliyetçi şovenist duyguların şehir (devlet) yönetimine karıştırılmaması gerektiğini savunduğu için idam edildi. Gençleri zehirlediği, devlet düşmanı olduğu gerekçesiyle yargılandı. Çünkü o zamanki demogog politikacıların ve bu düzenden beslenen yöneticilerin, komutanların ekmeğine taş koymuştu. Sokrates’e şehri terk etme ve bir daha gelmeme seçeneği sundular ama Sokrates baldıran zehrini içerek kendi idamını kendi eliyle gerçekleştirmeyi seçti. Ve öğrencilerinin (takipçilerin) kucağında can verdi. Sokrates milliyetçi duygularla değil de, felsefi amaçlarla kedini feda eden tarihteki ilk şehit sayılabilir. Sokrates aslında bu şekilde binlerce yıl sonrasına mesaj vermeye çalışıyordu. Dünyanın ve insanlığın başındaki en büyük bela; cahillik ve toplumdaki yozlaşmanın kurnaz politikacılar tarafından ranta çevrilmesidir. Aynı durum Platon’un öğrencisi Aristoteles’inde başına geldi ve bu sefer Aristoteles sonu Sokrates gibi olmaması için Atina’yı terk etti, kaçtı. Alev Alatlı’nın sınıfsal bakış açısı diye eleştirdiği; Platonun ve Aristoteles’in, askerlerin oy kullanmaması ve askerlik dışında başka alanlara girmemelerini istememelerinin temel nedeni bazı hırslı komutanların kurnaz politikacılar ve yandaşlarla iş birliği yaparak seçimlerle başa gelmeleri ve daha sonra diktatörlüklerini ilan etmeleridir. Ya da bir kriz döneminde seçim olmasa da geçici olarak yönetimi geçici süre devralmaları, sonra ise bırakmamalarıdır. Bu Antik Yunan tarihinde birkaç gerçekleşmiş ve sonuçları topluma ağır olmuştur. O dönemlerde askerlerde paralı katiller den farklı değillerdi. Ganimet için savaşa gidiyorlardı. Meslek olarak; savaşa gidip öldürmek diye bir meslek vardı. Savunmak için savaş çok nadir yapılıyordu. Zaten Antik Yunan devletleri doğal olarak coğrafi açıdan saldırılması güç yerlerdeydi. Buna rağmen büyük Pers saldırısı gibi saldırılar karşısında site (şehir) devletleri (polisler) birleşip tek vücut halinde düşmana karşı durdukları oluyordu. Ama bunun gibi nadir durumlar dışında, genelde askerlerin asıl meslekleri; Akdeniz’deki çeşitli medeniyetlerden oluşan kıyı devletlerine saldırılar düzenleyip, kölelerle ve ganimetlerle geri dönmeleriydi. Yani bir tür yasal haydutluk yapıyorlardı. Bu durum şehir devletlerinin ekonomisi için çok önemliydi. Refah ve zenginlik bu şekilde sağlanıyordu. Antik Yunanda ekonomik üretimin temelini kölelerin iş gücü oluşturuyordu. Ve tabi ki çok karlı olan bu durum milliyetçi, şovenist duygularla övülür, başarılı komutanlar hakkında şarkılar, destanlar yazılırdı. İşte Platon ve Aristoteles’in bu tür bir zihniyete sahip askerlerin oy verme haklarının olmasına ve de askerlik dışında başka işlere karışmalarına karşıydılar. Başarılı seferlere çıkılmadığında, para azalınca ya da aşırı ünlenen bir komutan, hırsına yenik düşüp gözünü kendi devletinin gücünü ele geçirmeye çevirebiliyordu. Herhalde buna tarihteki en yakın başka bir örnek Napolyon Bonapart’tır. Sokrates bilgelik için, hakikat için binlerce yıl sonrasına mesaj olsun diye kendini feda etti ama ne yazık ki Alev Alatlı gibi tarihi araştırdığını, felsefeden, sanattan anladığını iddia eden bir yazar maalesef bu hakikatleri göremiyor. Tarihin tekerrür etmesi için, aynı hataların tekrardan yapılması için aynı 2.500 yıl öncesinde Sokrates’i idama mahkum edenlerin yaptığını tekrarlıyor ve şovenist milliyetçi duygularla düşmanalar yaratıp, bu milletin asıl sorunlarının üstünün örtülmesini sağlıyor. Bu milletin aydınlanma ve reformist hamlesi tamamlanmamıştır. Tanzimat ile başlayıp, Cumhuriyetle devam eden hamle yarım kalmıştır. Yani batılılaşma değimiz; bilimi ve modern değerleri milli değerlerin merkezine henüz tam yerleştirememişken, tutup ta sanki biz ödevimizi tam, eksiksiz yaptık ta, okulu bitirip mezun olmuşuz da kalkmış şimdi kendimize örnek alıp, hedef seçtiğimiz batıyı suçlu ilan ediyoruz. Bizim sınıfı geçemeyip, tembellik yapan çocuklar gibi mızıkçılık yapmamız aslında en çok Trump gibi silah sektörü lobisinin adamı olan politikacılar menün eder. Bilim üretmeyen, teknolojide geri kalmış ülke demek; ürün satılacak pazar demektir, kendisi teknoloji üretmeyen tembelle sürüsü, geri kalmış Orta Doğu ülkesi demektir. (devamı aşağıda) .
Batılı, sağcı politikacılarının asıl oyuna gelen Alev Alatlı’nın bizzat kendisi. Batılı silah tüccarlarının en çok istedikleri şey; bizim gibi ülkelerin, milliyetçi söylemlerle dini duyguları birleştirmeleridir. Bir kere bu başarılı olup, din siyasetin vazgeçilmez aracı haline geldi mi, artık o ülkenin ve bölgesinin istikrara kavuşması imkansız hale gelir. Öyle bir kısır döngüye girilir ki, ekonomi kötüye gittikçe, bilimde, teknolojide geri kaldıkça halk milliyetçi söylemlere ve dini söylemlere daha çok oy verir. Kimse artık çok çalışalım, eğitim kalitesini artıralım, bilimde, teknolojide, demokraside, kişi özgürlüklerinde batılı seviyeleri yakalayalım diye artık düşünmez, düşünemeyecek hale gelir. Ya da bunları savunanları batı yanlısı ilan edip, vatan hani ilan ederler. Aynı 2.500 yıl önce Platon ve Aristoteles’in eleştirdiği durum gerçekleşir. İşte batının Orta Doğuda yüz yıldan fazladır oynadığı, “oyun içindeki asıl oyun” budur. Alev Alatlı gibilerinin aracılığı ile batılı değerlere düşman olunup, kendi öz değerlerimize dönüyoruz diye cahilliği, geri kalmışlığı savunmak. Alev Alatlı gibi yazarların anlayamadığı; batının değerleri batıya ait olmaması. Bu değerler tüm dünyaya ait evrensel değerlerdir. Batı bunları sanki kendi tekelindeymiş gibi gösterse de bu değerlerin kökeni Antik Yunan Medeniyetidir. Batı bu değerleri Antik Yunandan devralmıştır. Antik Yunanda bunları, zamanında kadim kültürleri harmanlayarak, kendi bünyesinde mükemmel hale getirmiştir. Yoksa zamanında, İngiltere’de, Almanya’da falan vahşi, barbar toplumlardan oluşan ilkel medeniyetlere sahiptiler. Ne ironidir ki, asıl biz, zamanında Antik Yunan Medeniyetinin bir parçası sayılan Anadolu Topraklarını mesken tutmuşuz. Efes gibi, Bergama gibi dört bir tarafımızda Antik Yunan Şehir devletlerinin harabeleri var. Hadi Antik Yunanı geçtim, 12 bin yıl önce, medeniyetin bile henüz tam doğmadığı çağdaki Göbekli Tepe harbeleri bizim topraklarımızda. Ama Alev Alatlı tüm bu gerçeklere rağmen, kendi ağzıyla geri kalmışlıklarını itiraf ettiği Arap Milliyetçiliğini bize Türk-İslam sentezi diye entegre etmeye çalışıyor. Bu sentez Tanzimat’ta da tartışılıyordu, Cumhuriyetin başlarında da, ortalarında da, son 20 senedir de bizzat uygulanmaya çalışılıyor. Ama sonuç ortada! Durum böyle iken hala batıyı suçlamak ve düşman ilan etmek gerçeği görememektir. Ve sadece bizi köleleştirmek isteyen batılı sağcı politikacıların ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramaz. Türk ve Osmanlı tarihi ile ilgili geçmişe yönelik şöyle bir kurnazlık yapılıyor; Emevilerin kurduğu devlet ve eğitim sistemi, Emevilerin yani Araplardan çıkan filozoflar, bilim insanları sanki bizim milli değerlerimiz gibi sunuluyor. Ama sizin eğer milli olma, milli değerler dayalı yeni bir atılım yapma iddianız varsa bunu yapamazsınız ki. İlk önce milli mi olacaksınız yoksa milli olmayıp, ilk önce Arap milliyetçiliğini benimseyip, bu kültür üstüne mi kendi melez kimliğinizi inşa edeceksiniz? buna karar verin ilk önce. Türk-İslam sentezi deyip ilk önce Arapların değerlerini alıp, sonra Türklükten bahsetmek tamamen bir mantık hatası. İşte bu yüzdenedir ki zaten Türkiye’deki muhafazakar kesim bir türlü başarılı bir kültürel hamle yapamıyor. İlk önce kendi milletinin gerçek tarihi ile yüzleşeceksin, bundan kaçmayacaksın ki bunun üstünde yanlışları, doğruları tespit ederken, gerçekten doğru bir politika geliştirebilesin. Tabi bunu yapmaya kimse yanaşmıyor çünkü kendi tarihimizle yüzleştiğimizde ortaya çıkacak gerçekler siyasetin halkı kolayca koyun gibi gütmesinin önüne geçecek gerçeklerdir. Bu gerçeklerle yüzleşince Arapların yaptığı gibi dini halkı gütmek için kolay kolay kumlanamazsın bir daha artık. Bizdeki siyasi bakış milli değildir, Araplardan ve Emevilerden devşirmedir. Bu yüzden bir tülü milli bir kalkınma hamlesi yapamıyoruz, sürekli bir birimizi yiyoruz. Bu hamleyi Atatürk Cumhuriyetle beraber denedi, milli bir ideoloji ve kalkınma hamlesi başlattı ama Cumhuriyet devrimlerinin tepeden inmeci haline tepki duyanlar, yani Arap milliyetçiliğini Türk milletçiliği sananlar, halkı “din elden gidiyor” diye kandırarak, gerçek, milli bir kalkınma hamlesinin başarıya ulaşmasını ve Türkiye’nin dünyada hak ettiği yere gelmesini engellediler. Tabi bunda CHP’nin de elitiz yaklaşımının payı çok yüksek. Bu tür bilmeden Arap maliyeciliği yapanların eline koz vermiş oldular. Hatta bence bunun asıl suçlusu direk CHP. Eğer öyle yapmasaydı, Anadolu halkını kucaklayan politikalar ve söylemlere başvursaydı durum bambaşka olurdu! “Türk-İslam” sentezi diye milli bir politika üretmek imkansız. Yüz yıldır deneniyor, bu olacak olsa olurdu. Türk-İslam sentezi denen sentez “Arap Milliyetçiliği” ile sentezdir. Arap Milliyetçiliğinin İslam diniyle bir alakası yok. Emevilerin, Abbasilerin ve en son da Sudi Hanedanın şekillendirdiği bir kültür. Sürekli Arap Hanedanlarının kurduğu iktidarlarının ve devletlerin ihtiyaçlarına göre şekillenen bir kültür. Allahlınızı severseniz bir bakın Araplara!... Hiç kendinize yakın hissediyor musunuz?... Türk Milletini, Arap Milliyetçiliği altında düşüne biliyor musunuz?... Bu olacak olsaydı daha Osmanlı zamanında kaçınılmaz biçimde, otomatik olarak olurdu. O kadar bizim hakimiyetimizde kaldı o topraklar. Osmanlı hiçbir zaman Arapları sevmiş ve benimsemiş değildir. Araplar her zaman bize düşman olmuştur. Hiç yakın görebiliyor musunuz kendinize Arapları? Bambaşka bir millet Araplar. Biz Orta Doğu kökenli değiliz. Bizim atalarımız Orta Asya’dan gelmiş ve Anadolu halklarıyla kaynaşmış, entegre olmuş. Biz milli bir sentez yapacaksak “Türk-Anadolu” sentezi yapmamız daha doğru olur. Çok geçte olsa artık bu gerçeği görmemiz lazım! Atalarımız Orta Asya’dan Anadolu’ya geldiğinde özellikle Marmara, Karadeniz, Ege ve Akdeniz Roma İmparatorluğunun devamı olan Rum (Bizans) İlleriydi. Ve de özellikle Ege, Akdeniz tarafında Rumlar eski Antik Yunan Halklarıyla entegre olmuşlar, asimile olmuşlardı. Kıyılardaki halkın orijinal kökeni Antik Yunan haklıydı. İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güney Anadolu’da ise Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Urartular gibi eski Anadolu Medeniyetlerinin halklarının kalıntılarından oluşmuş bir sentezdi. Orta Asya’dan gelen atalarımız bu topraklar da bin yıla yakındır tüm bu halklarla kaynaşıp, entegre olduğundan artık saf bir Türk ırkından bahsetmek imkansız. Siz hiç Türki Cumhuriyetlerinde bu kadar uzun boylu, mavi gözlü, sarışın ve beyaz tenli insanın olduğunu gördünüz mü? Şu anda Türkiye’de orijinal Türkmen köyü çok az kalmıştır. Anadolu’ya Orta Doğunun ve Arap ırkının etkisinin en fazla Güney Anadolu tarafından biraz olduğu söylenebilir. O bölgede Kürt kökenli insanlar bu karışımın daha fazla olmasını engellemiştir. Çünkü Kürtler kendi içinde evlilik yapan, nispeten kapalı kalmış bir toplumdu. Kökenlerinde Arap ırkının kısmi olarak etkisi olsa da kültürel olarak kendilerini yüzlerce yıl Araplardan yalıtmışlardır. Asimile olmamışlardır. Kürtler daha çok Anadolu halklarıyla entegre olmuşlardır. Yani kısacası artık “Türk Milleti” dendiğinde aslında bir Anadolu Halkından, Anadolulu bir melez bir ırktan bahsediyoruz. Bu milletin Arap milletiyle bir alakası yoktur. Israrla Türk-İslam sentezi diye Arap Milliyetçiliğine doğru itekleyerek sentez yapmaya çalışmak bir sonuç vermez, veremez. Araplarla, Türkler kültüreler olarak, Irksal olarak, tarihsel olarak uyuşmaları mümkün değildir. İslam diye Müslümanlık kast ediliyorsa eğer Arap Müslümanlığından çok Anadolu Müslümanlığından bahsedebiliriz. Bizim asıl orijinal halk kültürümüzün kökleri buna dayanır. Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Aşık Veysel gibi ozanlara ve bir çok yöresel anonim Türkülere dayanır. Anadolu folkloru diye bir kültürümüz vardır. Bu kültür çok renklidir. Halk oyunları, müzikler falan Ege’de farklı, Karadeniz’de farklı, İç Anadolu’da farklı, Güney Anadolu’da farklıdır. Rumların kültürel etkileri İstanbul’da, Ege’de daha ön plana çıkar. Balkan halklarının Çanakkale tarafına etkisi daha fazladır. Şimdi bu gerçekleri görmeden, Anadolu Müslümanlığını ret ederek, ısrarla “Türk-İslam” sentezi diye Arap Milliyetçiliğine dayanan bir Müslümanlığı dayatmak ne kadar sonuç verebilir? Bize yabancı bir kültürü ve din yorumunda daha ne kadar ısrar edebilirsiniz? (devamı aşağıda)
En basit birörnek; bizde her yörenin halk dansları kızlı, erkekli yapılır. Siz hiç Sudi halkının kızlı, erkekli halk dansı oynadığını gördünüz mü? Ya da örneğin birçok türkümüzde erkek-kadın ilişkisi anlatılır, hatta bazen tarlada, bahçede, bostanda oynaşmaları ima edilir falan. Siz hiç Sudilerin böyle türküler söyleyip, kızlı erkekli eğlendiğini duydunuz mu? Mevlana’nın bazı şiirleri pornografik düzeydedir. Sizin hiç aklınıza Sudi Arabistan’da böyle bir şey olabileceği gelebiliyor mu? Mevlana şiirlerinde eşeğin devasa erkelik organıyla oynaşan şehvetli bir Müslüman kadın başına gelenleri tüm çıplaklığı ile anlatır. Ya da dildo kullanan Müslüman kadınlardan, tüm ayrıntısı ile bahseder. Osmanlıda hiçte biz şimdi anlatıldığı gibi kadın ve erkek birbirine uzak değildi. Samanlıkta, tarlada, bostanda, damda, kuytularda evlik dışı ilişkiler bolca yaşanırdı. Kızlar, oğlanlar sık sık fırsatını buldukça kuytularda sohbet eder, flört ederlerdi. Hele kırsalda düşünülenin aksine bunlar daha kolay ve yaygındı. Şarap, rakı bolca içilirdi. Hatta İstanbul’da iş çığırından çıkıp, büyük bir yangına sebep olduğu için IV. Murad alkol ve tütünü bir ara yasaklamak zorunda kaldı. Fuhuş ise her dönem Osmanlıda hayatının bir parçasıydı. Ama resmi olarak bilinen ilk yerleşik genelevler Sultan Abdülaziz döneminde 1800’lerin başında kurulmaya başlandı. Bunlar kötü şeylerdi diye yazmıyorum, sadece Osmanlıdan bahsedilirken yapılan iki yüzlülüğü anlatmaya çalışıyorum. Yoksa bunlar hayatın gerçekleri ve gayet doğal şeyler. Şu anda bile paralı seksin en çok yaşandığı bölgeler şehirlerin muhafazakâr kesimlerin yoğunlukta olduğu bölgeler olduğu bilinen bir gerçek. Araplarda ise bu tür şeyler alenen, türkülerde dile getirilerek yapılmıyor belki ama onlarda da daha gizli yerlerde veya evlerin dört duvarı arasında sapıklık ölçüsüne varan tarzda dışa yansıyor. 8-9 yaşındaki kızlar 70 yaşındaki adamlarla imam nikahı kıyılarak resmen tecavüz boyutunda yapılıyor. Dışarıda ise kadınlar kolay kolay sokağa çıkamadığından, kuytularda, gizli yerlerde genç oğlanlar fuhuş için kullanılıyor. Daha birkaç ay önce bir Sudi prens Amerika Birleşik Devletlerinde, son derce lüks yatında mankenlere uyuşturucu partisi verirken aşırı dozdan hayatını kaybetti. Osmanlıda padişahlar asıl batı yanlısıydı. Zevkine ve yeniliklere ilk önce asıl onlar düşkündü. Yeni Çeriler ile Dini Ulemanın kurduğu çete ilişkisini, devlet içinde devlet olmayı ortadan kaldırmak için son 300 yıldır çok uğraştılar. Çünkü dini ulema ve Yeni Çeriler bir olup, halkı ve devleti haraca bağlamıştı. Padişah ne zaman sesini çıkarsa din elden gidiyor diye ayaklanma çıkartıp, padişahın defterini dürmeye hazırdılar. Ve sonunda II. Mahmut batı tarzı eğitimle kurduğu özel ordusu sayesinde Yeni Çerileri ocaklarını topa tutarak yok etti. Dini ulemanın yanına kaçıp, sığınanları da bulup, yakalatıp, dini ulema ile birlikte kellelerini kestirdi. Yani Osmanlıda dini siyasal bir araç haline getiren ve Arap tarzı milliyetçilikten medet umanlar padişahlar değil bazı dini ulema ve Yeni Çerilerdi. Padişahların çoğu gerçekte bu tarz İslam anlayışına karşıydı. Dini ulema ve Yeni Çeriler bunu da aslında din için değil, maddi menfaatler elde etmek için yapıyorlardı. Böylece padişahın üstünde din aracılığı ile baskı kurabiliyorlardı. Yoksa son 300-350 yıldır padişahların hayatı bu tarz İslam anlayışıyla mücadele etmekle geçti. Ve son dönem padişahlarının çoğu Osmanlıdaki asıl çürümenin bundan kaynaklandığını, İslam’ın siyasal hale getirilip, dini alet etmenin Osmanlıyı adım adım uçuruma götürdüğünün farkındaydı. İlk yenilikçi hareket girişimleri II. Osman (Genç Osman) tarafından 1.600’ün başlarında yapılmaya çalışıldı ama durumun farkına varan Yeni Çeri ayaklanma çıkartıp Genç Osman’ı tahtan indirerek katletti. Arada Batılılaşmak için padişahlar tarafından farklı denemler olsa da, “din elden gidiyor” diye çıkarılan Patrona Halil İsyanı gibi büyük kıyımlarla Yeni Çeriler ve dini ulema tarafından bu girişimler hep engellendi. Yenilikçilik girişimleri ve batılılaşma hareketleri ilk olarak III. Selimle beraber sonuç vermeye başladı. Çünkü artık yavaş yavaş Padişahın çevresinde, Yeni Çerilerin ve dini ulemanın oluşturduğu bu çete ilişkisinden kurtulmak isteyen okumuş, aydın bir kitle oluşmaya başlamıştı. Fransız devriminden kaçan Fransız subaylarının desteği ile de kurulan yeni ordular gizlice eğitilmeye başlandı. Ve nihayetinde II. Mahmut bunu başardı. Zaten II. Mahmut’tan sonra da Osmanlıyı Tanzimat’a götüren sürecin önü açılmış oldu. Yani sanılanın aksine Batılaşma ve yenilikçilik (Islahat) hareketleri Atatürk’le, Cumhuriyetle başlamadı. Cumhuriyet devrimleri batı yanlısı padişahların açtığı yolun ve Tanzimat’ın devamı olarak geldi. Mustafa Kemal gökten pat diye zembille inmedi. O Osmanlıdaki batı yanlısı, yenilikçi hareketin ve zihniyetin (ideolojimin) devamı bir Osmanlı subayı idi. Atatürk tabi ki biliyordu Osmanlın Batılaşma serüvenini ve padişahların bu uğurdaki çabalarını ama daha yeni kurulmuş Cumhuriyetin bir yol kazasına uğrayıp, aynı zamanında batı yanlısı Osmanlı Padişahlarının başına gelenler yeni Cumhuriyetin başına gelmesinden korktuğu için tamamen top yekûn bir Osmanlı karşıtlığı politikası uyguladı. Bu bir mecburiyetti. Bir düşünün, yanı Osmanlı Padişahlarının başına geldiği gibi; dini ulema yine ortaya çıkıp, bu seferde Atatürk için, Cumhuriyet için “din elden gidiyor, kovulan padişahı geri getirelim, tahta çıkaralım” diye halkı ayaklandırsaydı, karşı devrime kalkışılsaydı ne olurdu genç Cumhuriyetin hali? Nitekim Cumhuriyet tarihinde Menemen olayı gibi böyle birkaç deneme oldu ve çok sert biçimde bastırıldı. Bu ne Atatürk’ün ne de Cumhuriyetin din karşıtı olduğunu gösterir. Bu hangi ülkede olursa olsun, bu tür bir mecburi devrim hareketinde, mecburi olarak eski iktidarın alet edilerek bazı çıkar grupların kendi menfaatleri için halkı kandırmasının önüne geçmek anlamına gelir. Din düşmanlığı anlamına gelmez. Fransa devriminde, devrimciler aynı kaygılarla Kral ve ailesinin hepsinin kellesini uçurdular. Hızlarını alamayıp devrime ön ayak olanlarında sonra kellesini uçurdular. Kimsenin güç odağı haline gelip, iktidarı tek başına ele geçirmemesi için. Bizde hiç böyle şeyler olmadı. Gayet medeni bir şekilde, yaşamlarını idame edecek şekilde hanedan sürgün edildi. Din de tam tersine Diyanet İşlerin Bakanlığın altına bağlandı, insanların ibatelerini, dini duyguları sömürerek, bundan çıkar elde etmeye çalışanların gölgesinde olmadan yerine getirmeleri sağlandı. Din hakkında, dünya hakkında daha bilgili hocalar yetişmesi için İmam Hatip Liseleri, İlahiyat Fakülteleri kuruldu. Yani başka daha ne yapılsın? Hangi İslam Ülkesinde böyle huzur içinde insanlar ibadetlerini yerine getirip, aynı zamanda mezhep çatışmaları olmadan gündelik hayatını yaşayabiliyor? Bizim gibi bir çok mezhebin, tarikatın, cemiyetin olduğu ülkelerde millet bir birine giriyor. Şimdi Türk-İslam sentezinden bahsedenlere sorarsanız, hemen Batılaşma hareketlerini dinin elden gitmesi diye yorumlayıp, Atatürk’ü ve Cumhuriyet devrimlerini suçlarlar. Hiç Osmanlının son 300-350 yılından bahsetmezler. Yaşanan gerçekleri görmezden gelirler. Osmanlının ilk kurucuları Osman Gazi’leri falan unutup, Fatih Sultan Mehmet’le, Kanuniyle Osmanlı tarihine başlayıp sonra birden Abdülhamid’e atlarlar. Arada yaşananlar sanki hiç olmamıştır ve sonra da Batı yanlısı olmakla suçlayıp, direk Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri nefret propagandasına geçerler. İyide Atatürk Osmanlı paşasıydı ve siyasal olarak Tanzimat devrinin devamıydı. Atatürk gökten zembille inmedi ki. O zaman Atatürk’le beraber ilk 1.600’larda batılılaşma hareketlerine girişen II. Osman’dan itibaren tüm Osmanlı padişahlarını da suçlamamız lazım. Mustafa Kemal’i bir Osmanlı Subayı olarak bu sistemin devamı yetiştirdi. II. Mahmud zamanında Yeni Çeri Ocaklarını topa tutarak, kaçamayanların hepsini öldürmüştü. Acaba bu yüzden mi hiç bu yenileşme hareketlerinden bahsedilmez, bu padişahlar ve yaklaşık 300 yıllık Osmanlı tarihi yok sayılır? Yeni Çerilerin ve dini ulemanın kurduğu çıkar ilişkisi ve çeteleşme görmezden gelinir?... (devamı aşağıda)
Türk İslam sentezi diye biz zamanında zaten Türk-Anadolu sentezi şeklinde yapmışız, Anadolu Müslümanlığı diye kendi halk kültürümüzü oluşturmuş, bin yıla yakın bunla yaşamışız. Şimdi bunu ısrarla görmezden gelip, ne oldu da Alev Alatlı “Türk-İslam” sentezi diye bu halka Arap Milliyetçiliğine dayalı Müslümanlığı empoze ederek, Batı düşmanlığı üstünden bu haklı Orta Doğu bataklığına çekmek istiyor?... Asıl batının silah tüccarı lobilerinin adamı olan sağcı politikacıların asıl oyunu sakın bu olmasın? Ya da, zamanında milyonlarca Türk soydaşımızı soy kırıma uğratan, yüzbinlerce Çeçen ve Afgan mücahidini öldüren Rusya’nın asıl beklediği fırsat bu olmasın? Bu nasıl bir milliyetçilik anlayışı?... Asıl Alev Alatlı gibiler batı düşmanlığı adı altında asıl batnın isteği gibi, geri kalmışlığımızı devam ettirerek Türkiye’yi pazara çevirme ve köleleştirme arzularına hizmet ediyor olmasın!... Bizim muhafazakar yazarlarımız ve düşünürlerimizin hatası; orijinal Anadolu kültürüne, Anadolu Müslümanlığına burun kıvırıp, kendilerini aynı batılı oryantalistlerin hayalperestlikleri gibi, Osmanlı saray kültürüyle özleştirerek bir İslam Yaklaşımı benimsemeye çalışmaları. Bu tamamen içi boş bir hayal ve oryantalist, duygusal bir yaklaşım. Anadolu Müslümanlığını kendilerine yakıştıramama hali. Yunus Emreleri, Hacı Bektaş Velileri küçük görme hali. Halk kültürü yerine saray kültürünü yüceltme hali. Muhafazakar yazarlarımızın bu hali; Osmanlı padişahları bile böyle düşünmezken, kraldan çok kralcılıktır. Oysa o çok övündükleri Fatih Sultan Mehmet bile İstanbul’u aldıktan sonra kendine Roma İmparatorluğunun devamıyım dedi ve gelişme için yönünü batıya çevirdi. Fatihten sonra Osmanlı padişahları yüzlerce yıl “Kayser-i Rum” unvanını kullandı. Kayser = Sezar, Rum = Roma demek. Bizans, Roma'nın halefiydi. Osmanlı da Bizans'ın halefidir. Dolayısıyla biz Roma'nın halefiyiz anlamına gelen ünvandır. Türk-İslam sentezinden bahsedenler hiç bu gerçeklerden bahsetmezler. Sanki batılılık tarihsel bir zorunluluk değilmiş te, bir özentiymiş gibi Atatürk’le ve Cumhuriyet’le başlamış gibi gösterirler. Dinle ilgili yaklaşımları da hatalıdır. Dinin %80’ni kültüreldir ve içinde bulunulan topluma göre, ulusa göre değişir. Müslümanlıkta da, Hristiyanlıkta da, Musevilikte de dinin temelleri belli; çalmayacaksın, hak yemeyeceksin, yalan söylemeyeceksin, tecavüz etmeyeceksin, öldürmeyeceksin, adil olacaksın v.b temel imanla ilgili konular. Bu kadar basit. Bunlar zaten evrensel değerler. Bunları 2.500 yıl önce Antik Yunan felsefesi de savunuyordu, Hint felsefesi de, Çin felsefesi de. Bunların dışında kalan, nasıl ibadet yapacaksın, nasıl dua okuyacaksın gibi konular içinde bulunulan kültürle alakalı. İçinde bulunduğun ulusla, milletle, mezheple, tarikatla alakalı. Kısaca gelenek ve kültürle alakalı. Ama biz Anadolu Müslümanlığını, Anadolu kültürünü bir kenara bırakıp, Türk-İslam sentezi diye ısrarla Arap Milliyetçiliği yorumunu benimsemeye çalışıyoruz. Kendi yorumumuzu bir türlü geliştiremiyoruz. Asıl gerçek Anadolu’nun mili değerlerine yabancılaşıyoruz. Yunus Emreleri, Karaca Oğlanları, Hacı Bektaş Velileri unutuyoruz. “Milliyetçi” olacağız diye gerçek milli kimliğimizi unutuyor, bize yabancı, bize ait olmayan bir kimliği benimsemeye çalışıyoruz. Bunun neresi milliyetçilik? Orta Asya’da atalarımız Müslüman değildi. Bizim Müslümanlığımız tam olarak Anadolu’da gelişti ve Anadolu topraklarının kendine has çoğulcu kültürüyle yoğrulmuş bir Müslümanlık ortaya çıktı. Bütün bu tarihi gerçekler ortadayken sanki böyle değilmiş, biz Arap Irkından ve Orta Doğudan gelmiş bir milletmişiz gibi davranmak ve halka bunu empoze etmek gerçeklerle hiç bağdaşmıyor. Kökenini, ecdadını, asıl gerçek milliyetini inkar etmek demek. Asıl bu yaklaşım Türklüğünü inkar etmektir! Bu yüzden asıl bir türlü iki yakamız bir arya gelmiyor zaten! Kendi köklerimize yabancılaşıp, kayboluyoruz. Bizim sorunumuzun kaynağı Batılaşmak değil. Bizim asıl sorunumuz bu kendimize yabancılaşma ve yönümüzü, kimliğimizi kaybetme. Araplaştırma siyasetinin ve ideolojisinin kurbanı olma. Osmanlıdaki Yeni Çeri ve din uleması çeteleşmesi farklı biçimde hala sürüyor. Gerçek Osmanlının ve padişahların birinci hedefi olan Batılaşmanın devamı olan Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerinden uzaklaşmamız, bazı güçler tarafından bu yüzden bu kadar isteniyor. Çünkü Osmanlının geçek devamı Atatürk ve Türkiye Cumhuriyetidir. Arap Milliyetçiliği değildir. Atatürk reformist padişahların başına gelenler kendi başına gelmesin diye yukarıda da yazdığım gibi ilk başta mecburen Osmanlı mirasını ret etti. Bu tamamen siyasi bir zorunluluktu. Aksi taktirde mirasa sahip çıkarsanız, bu mirasta hak iddia edecek, söz sahibi olmaya kalkacak çevreler hemen tarih sahnesine çıkacaktı. Geçmişte reformist, batı yanlısı padişahların başına gelen aynısı Atatürk’ün ve genç Türkiye Cumhuriyetinin başına gelecekti. Ama artık bu manadaki gerçek Osmanlının devamının Türkiye Cumhuriyeti olduğu gerçeğini görelim ve buna Anadolu medeniyetinin devamı olan Türkler olarak sahip çıkalım. Ya da Romanın devamı evrensel miras olarak. Nasıl görmek isterseniz öyle bakın. Ama biz kesinlikle Arap Milletinden ve Orta Doğudan gelmiyoruz. Aksi taktirde Türkiye Cumhuriyeti gerçek Osmanlının mirasına sahip çıkmazsa bizi Türk-İslam sentezi adı altında bir Orta Doğu ülkesi haline getirip parçalayacaklar. Bilim ve teknolojide geri kalırsanız Batı medeniyetini yakalayamazsanız bu eninde sonunda gerçekleşir. Alev Alatlı oryantalist bir duygusallık içinde çok yanılıyor. Evrensel gerçekler bellidir. Eğer bu evrensel gerçekleri takip etmezseniz öyle sürgün veren çalılar gibi sürekli ayakta kalmasanız. Bir gün artık geriye dönüşü olmayacak şekilde sizi yakıp, kül edeler. Sürgün verecek dalınız falan kalkmaz. Bunu topla tüfekle yapmalarına artık gerek kalmadı. Üretemeyen, kendini geliştirmeyen bir ülke olarak sizi adım adım köleleştirerek yaparlar. Bu son kaçınılmaz. Eğer bu gerçeği göremiyorsanız dünyayı takip etmiyorsunuz demektir. Alev Alatlı Batı yanlısı Türkiye Cumhuriyetinin ve Atatürk devrimlerinin şu anda ona sağladığı konfor alanı içinde şimdi böyle hayalperest konuşuyor. Eğer sokağa bir kadın olarak tek başına rahat çıkamadığı, böyle kitaplar falan yazamadığı, kocasının sözünden çıkmadığı bir Orta Doğu ülkesinde yaşıyor olsaydı bunların tam tersini söylüyor olurdu. Ama bu konfora aldanmak gerek. Eninde sonda bir kırılma noktası vardır ve bu noktaya gelince böğürtlen çalısı artık sürgün veremeyecek şeklide tüm dalları kavrulur, yanıp kül olur! (devamı aşağıda) .
Siz niçin okudunuz acaba sayın Alev ALATLI? Yani toplum okuduklarındaki yararı-zararı gözetemez mi, okuduklarının eleştirisini yapamaz mı? Sadece size mi mahsus okuduklarınızı eleştirebilmek, iyi ki okumadık diyorsunuz? Okuyunca da Kargadan başka kuş Shakespeare'den başka yazar yoktur da demiyoruz, bence biraz daha ayrıntılandırmalısınız görüşlerinizi.
Belki de rol modele ihtiyacımız olacak bir dönemden çıktık. Çünkü dışarıdan rol modeli alma kontejyanı doldu. Bireyleşmenin bu kadar olduğu bir çağda iyisiyle kötüsüyle alabileceği tek bir rol model olur, o da kendisi. Konuşmanın en başında pozitif ve negatif kavramlarından bahsetti. İkisinin de aynı sonuca götüreceğinden. Ama Alev Alatlı "sadece" yakınıyor. M.Ö. 'de yaşayan büyük filozoflardan günümüze gelenlere kadar bütün aydını ve sıradanı biraz yaşlanmaya görsünler; "Dünya kötü bir yere gidiyor, her şey bozuldu, şu gençler koptu hayattan vs." gibi bir sürü sözler duyarsınız. Bilimsel araştırmalar hatıralarımızı çoğunlukla iyi olarak anacağımızı söylüyor. Bize göre eskiler her zaman daha iyidir. Bunlar bozulan bedenlerin zihninde yansıyan entropi sezgileridir. Çünkü entropi'de evrende her şey düzenden düzensizliğe doğru akar. Bu kaos demektir. Yani kaos hep vardı. Bu yaşadığımız çağ her şeyin iyisiyle kötüsüyle her şeyin çok olduğu bir çağ. Şimdi bu çağda bütün fenomenlerden sıyrılıp rol modelin çıkması ne kadar imkanlıdır? Futbolda bile Maradona ve Pele gibisi yoktu deriz. Halbuki Messi onlardan her anlamda üstün. Ama rol model sadece o değil. Çünkü çok rol model var. Yapılması gereken kanımca şudur; bu çokluk evreni kucaklamak. Yani kavramak. Akıl yetersiz kalsa bile sezmek. Bütünlüğü sezinlemek sanatçıların işidir. Herkes kendi sanatını içindeki saklı olan özgünlüğüyle fışkırtsın dışarıya! En çok ihtiyacımız olan şey; özgür zannettiğimiz bize önerilen seçimlerin aslında bizi tutsak ettiği ve seçimlerden sıyrılıp bu çokluk evrenin toplamını ortalamasını alarak kendi şiirini yazmak!
Kadın iktidarın İ'sinden bahsetmedi. İdeolojik ve siyasi saplantı sizi kör etmiş maalesef. Gerek olmayan tek kişi var, o da sizsiniz. Olmasanız da yokluğunuzu hissetmeyiz, emin olun buna.
Alev Hanım'ın söylem ve argümanlarındaki metodolojik, mantıksal hataları ve kavramsal safsataları arka arkaya sıralar ve karşılaştırmalı bir şekilde analiz ederse biri, eşsiz bir doktora tezi ortaya çıkacaktır.
Yaşına saygı duyarak kısa bir süre dinleyebiliyorum. Ben mutsuz yalnızlaşmış bir insan olarak psikolojisinin bu durumu bu tip ters köşe fikirlerle uyum sağladığını düşünüyorum. Düşünün Alev Alatlı ve en uyum sağladığı yani fikirlerine onay verenlerin AKP ve çevresi olması. Ne acı değil mi?
Kadın torun tombalak sahibi bir kadın, ne yanlızlaşması? Ve de niye, sen AKP'lilerden daha mı zekisin? Ben AKP'li değilim, ve kadının sözlerine de değer veririm. Katılmadığım yönleri de var. Eğer benden akıllı ve bilgili olduğunu düşünüyorsan hodri meydan. Acınası bir varlık nasıl olunur sana tattırayım zevkle.
Alev Alatlı ...bilmediğin konularda fikir fışkırtmalarını kendine sakla...İntihar edenin cenaze namazı kılınır...bu konuda din alimlerinin de görüşü de böyle ..
@@seherseher1914"O'nun kadar çalıştığında" dokunulmaz mı oluyor. Ben kibarlık yaptım, kadıncağızın cümlesinin başı ile sonu birbirini tutmuyor. "Veri tabanı" çok geniş ama bağlantılar karışıyor. Doğaldır yaşı da epey ilerledi. Böyle iyi mi oldu.
@@seherseher1914 Bak kardeşim bu insan benimde yakından izlediğim, safsata hakkında epey kelam etmiştir. Ama bu söyleşide, hayret verici şekilde nerede ise tüm cümleleri, bahsettiği safsata şablonlarına uygunluk göstermektedir. Dişine dokundu mu??????
@@omerceri4807 Bak kardeşim, benim de takip ettiğim, kitaplarını okudğum bir hanımefendi. Şu andaki eleştirini haketmeyecek birisi, O'nu okumadığın ve yüzeysel baktığın çok belli. Eleştiri de emek ister... Dişine dokundu mu????
Kuran'da aklın yaratıldığından bahsetmez. Akıl nedit ondan da bahsetmez. AKIL ve RUH birbiriyle ilintili konulardır ama ne olduğunu kimse bilmez, bilemez, Allah da bilginiz azdır der geçer. Kısaca bizi aşan konulardır. ALLAH'IN RUHU nedir, bilemezsin. Bilmiyorsan susacaksın.
en büyük dediğimiz bir devlet adamı bile 50 60 yıl sonra unutulup gider ŞİMDİ EY KENDİNİ AKILLI SANAN KİŞİ BAK muhammed sav .nasıl bir vizyon ortaya koymuş 1500 senedir milyonlar insan gözlerinde yaş ile ona selam selam deyip onu alkışlıyor hiç böyle bir sanatçınız devlet adamınız varmı soruyorum onu görmek için yüzbinler para verip yıllarca bekliyorlar ..kanada da çin de avusturalya da nerede muhammed desen o müslüman elini kalbine götürüp s.a.v. diyerek ona selam ediyor sizin böyle bir lideriniz varmı BAKIN O OKUMA YAZMA BİLMEYEN ÜMMİ BİR ÇOBAN BİR KİTAP GETİRMİŞ 600 SAYFA 4 YAŞINDA ÇOCUK EZBELİYOR 1500 SENEDİR OKUNUYOR GECE VE GÜNDÜZ HEM O KURANDA FATİHA DİYE BİR SURE VER HER MÜSLÜMAN NAMAZ KILAN GÜNDE KIRK DEFA OKUYOR KIRK ÇARPI MİLYON KERE MİLYON SİZİN BÖYLE BİR VİZYONUNUZ VARMI KURAN size şöyle cevap veriyor ey inkar edenler siz bu sözler i muhammed uydurdumu diyorsunuz HAYDİ onun bir benzerini getirin ŞBİR TEK SUREYİ ,HADİ BİR TEK AYETİ GETİRİN ..EVET MEKKE KAFİRLERİ ŞİİR VE EDEBİYATTA HİÇ BİR ASIR GÖRMEDİĞİ BİR BİR YÜKSEKLİKTE İDİ BİR ŞAİİRİN SÖZÜYLE SAVAŞ EDERLER BİR SÖZÜ İLE SAVAŞI BİTİRİRLERDİ Kİ ONLAR EĞER YAPABİLSE BİR BENZERİNİ YAPIP BU DAVAYI 1500 SENE ÖNCE SONLANDIRIDI AMA YAPAMADILAR VE CANLARINI TEHLİKEYE ATARAK SAVAŞ YOLUNU SEÇTİLER VE YOK OLDULAR ..BİR PARMAĞI İLE AYI İKİYE BÖLEN PARMAKLARINDAN SU AKITIP 1500 KİŞİDEN FAZLA İNSAN A İÇİREN BEDEVİ OKUMA YAZMA BİLMEYEN ÇOCUKLARINI DİRİ DİRİ GÖMEN KADINLARI PAÇAVRA GİBİ ALIP SATILDIĞI BİR KAVMİ İRAN GİBİ ŞİMDİKİ ABD DİYEBİLİRİZ ÜLKELERİ FETH EDEN DÜNYANIN HAZİNELERİN ELE GEÇİRİP HASIRIN ÜSTÜNDE FAKİR BİR ŞEKİLDE ÖLEN HZ MUHAMMEDE SELAM OLSUN..KAFİRLER VE İNKARCILAR YAKINDA NASIL DİR YIKILIŞ İLE CEHENNEME SÜRÜKLENECEKLER GÖRECEĞİZ..İNKAR EDEN DE KENDİSİNE KABUL EDİP İSLAM OLAN DA KENDİSİNE KAZANMIŞTIR MARUFU KRHİ HRİSTİYAN BİR KİŞİDİR AMA ALLAHIN DOSTU BİR MÜSLÜMANDIR VE BİRÇOK HRİSTİYAN VE DİĞER DİN MENSUPLARI İSALMI KURANI GÖRDÜKLERİNDE TESLİM OLMAKTADIR ..GÖZNÜ KAPAYAN YANLIZ KENDİNE GECE YAPAR ..İNSAN ALLAHIN SONSUZ BİR SEVGİSİ İLE YARATILMIŞ VE SONSUZ İKRAMLARA MAZHARDIR BU İKRAMI İNKAR EDEN KENDİNİ İLAH KABUL EDİP KURANI VE BÜTÜN DİNLERİN TAMAMLAYICISI İSLAMI KABUL ETMEYEN SONSUZ BİR CEHENNEMDE EBEDİ BİR AZAP İÇİNDE YAŞAMAYI HAK ETTİĞİNİ KENDİSİ CEHENNEMDE İTİRAF EDECEKTİR ŞEYTAN O GÜN CEHENNEMDE İNSANLARA HUTBE VERECEK VE KAFİRLER İNKARCILAR SON BİR UMUT İLE ŞEYTANDAN YARDIM İSTEYECEK BİZİ BURYA SEN GETİRDİN ŞİMDİ ÇIKART BAKLIM SENİN MUTLAKA B PİLANIN VARDIR DİYECEK ŞEYTAN İSE B PLANI FALAN YOK BEN SİZE ZORLAMI YAPTIRDIM SADECE VESVESE VERDİM SİZ ZATEN ZALİM KİŞİLERDİNİZ BANA UYDUNUZ BEN SİZDEN UZAKIM BEN ALEMLERİN RABBİNDEN KORKARIM DİYEREK ONLARA DEFOLUN GİDİN BEN SADECE SİZDEN ÖNCE İSYAN ETTİM SİZDEN BİR FARKIM YOK BENİDE HİÇ KİMDE KURTARAMAZ DİYECEK.AYETLEDE GEÇEN...İNSAN SONSUZLUĞA KANAT AÇMIŞ SONSUZ DALGALAR OLUŞTURAN SONSUZ ÇİZGİLER ÇİZEN VE SONSUZ BİR HAYATI KENDİ BENLİĞİNDE HİSSEDEN TEK CANLIDIR VE YAPTIKLARININ KARŞILIĞINI SONSUZ OLARAK GÖRECEKTİR..
@@erdalcelik6567 Senin bayağı kulağına üflemişler dostum. Kuranı okumadığın belli oluyor; okumayanlar tapıyor ki; TAPMAK bir insan için en AŞAĞILAYICI durumdur; senin aklın yok mu ki arap muhammedin yazdırdığı cümleler topluluğu kurana veonun allahına tapıyorsun. Son söz: AKIL adamı adam yapan DIN değil.
@@erdalcelik6567 bütün bu dediklerin senin kulağına üflenenler. Kuranı oku ne mal olduğunu anlarsın. Kimse kuranı okumuyor PAPAĞAN gibi ezberliyor. 4 halife kuranı yazdı/muhammed ben peygamberim dedi/Cahiller hiç okumadan inandı. Kuranı okuyupta Allah gönderdi demek için GERZEK olmak lazım. Aç ve OKU
@@erdalcelik6567 AKIL adamı adam yapan DİN değil. Senin aklın yok mu muhammed putuna ve allahına tapıyorsun; aciz misin kendini aşağılanmış hissetmiyor musun?
Bize hatırlatan olmadı diye bir cümle sayın Alev Alatlı risale insanlığa gereken her şeyi risale i Nur hatırlatıyor baksana nasıl hatırlatıyor.ben şahsan Alev alatlı'nın bilmiş bir cahil olduğuna inanıyorum veyahut da bir yere bağlı olduğuna inanıyorum eğer bir yere bağlı değilse gerçekten bilim yazarı İsa risale-i nur'u incelemesini istiyorum bu yaşından sonra ne kadar fayda verir bilmiyorum ama bize hatırlatan olmadı dediği için bunu öneriyorum hoşça kal bay bay.
"Tecrübelerimi tecrübelerinize, bildiklerimi bildiklerinize, ömrümü ömrünüze katarak, 21. yüzyıldaki yolculuğunuzda size belirli bir avans sağlama gayretindeyim." Ömrünüze bereket Alev Alatlı.
İlber Ortaylı kitaplarda okuduklarımızı anlatırken, Alev Alatlı kitaplara yazılamayanları anlatıyor, minnet duyuyorum.
Allah razı olsun
Çok iyi bir tesbit.
Çok güzel bir soru. Hayat oyununu anlamak işin püf noktası. Alev hanım tüm bir ülkeye , hatta insan oğluna terapi veriyor. Müthiş bir çalışma .tebrik ediyorum.
Allah nurlar içerisinde var etsin inşaallah. Alev Alatlı. Bu ülkenin evladı, annemiz, büyüğümüz. Emeği çok inşaallah emeklerinin kadrini bilmek bizlere ve gençlerimize nasip olsun inşaallah
15:33 "Yeryüzünün bir ayet olduğunu unuttuk. Bu dünyanın bir ayet olduğunu düşündüğünüz zaman, bir takım kısıtların ve değerlerin burada olması gerektiğini hiç olmazsa hissedersiniz" Mükemmel bir yaklaşım
"kötülüğün gözünün içine bakmayı öğrenmek zorundasınız. kaçırmayacaksınız gözünüzü. kötülüğün gözünün içine bakacaksınız. bir o kadar da iyiliğin gözünün içine bakacaksınız."
"adam gibi yaşamasını, adam gibi ölmesini bilmek lazım."
Alev Alatlı bir deryadır. Her kitabı, her söyleşisi çok değerlidir. Programın tamamını izledim ve anlattıkları çok doğru. Her kelimesine katılıyorum👏👏
Sayın Alev Alatlı, sizi 10 yıl önce kitaplarınızı tanıdım; sizden feyz alıyor, okuyor ve konuşmalarınızı takip ediyorum; saygılarımla Şimşek YÜKSEK.
;;;;;;:)
@@koraykaraca9432 yanıtınız anlaşılmıyor; ne demek istediniz?
@@simsekyuksek6096 noktali virgul ile bir akrabaliginiz mi var? ya da yeni mi ogrendiniz kullanim kurallarini :)
Allah uzun omurler versin.Bu cagda, dusunurler tukenmeye yuz tutmusken cok onemli bir deger. Farkindalik hakkinda soyledikleri bu milletin esas kurtulus yoludur.
"Kalıplaşmayın, kâfidir." 👍
İnsan Alev ALATLI dinleyince ağlar mı??? Ağlıyorum işte
Ben de ağlıyorum.. Çok içten ve samimi şeyler söylüyor çünkü..
Alev hanım beni düşündürdün payıma alanı aldım . güzel bir eğitimci donanımlı bir kadın ve programı çok beğendim teşekkür ediyorum
akıl ile birlikte kalpler de kirli ölmeden önce temizleyene ne mutlu...iki tür insan vardır gün geçtikçe hataları ile yüzleşen gün geçtikçe yüzsüzleşen .
Hasan Ali Yücel Türk milletinin yetiştirdiği en büyük şahsiyetlerden biri. Bir eğitimci olarak benim örnek aldığım kitaplarını yazılarını bir bir dikkatle okuduğum çok yönlü bir kültür adamı. Dinimizi de ondan öğrendim dersem abartmış olmam. Türk gençliği onun eserlerini okuyarak ancak maddi ve manevi buhrandan kurtulabilir diye düşünüyorum. Hürriyet Gene Hürriyet adlı 3 ciltlik eserini mutlaka okuyun. Geçtiğim Günlerden isimli anı kitabı da muhteşemdir. İyi Vatandaş İyi İnsan isimli kitabını da tavsiye ederim. Allah Bir isimli kitabını da okumanızı öneririm. Öğretmen arkadaşlarıma da Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri kitabını mutlaka edinmelerini hararetle öneririm. Ayrıca Celal Şengör'ün yazdığı Türk Aydınlanması isimli eseri de Yücel'in fikirlerini tanımak için çok önemli. Manevi cephesini merak edenlere de Ahmet Güner Sayar'ın Hasan Ali Yücel'in Tasavvufi Dünyası ve Mevleviliği kitabı da bence okunmalı. Velhasıl üstadın yazdığı bütün eserleri tavsiye ediyorum.
Teşekkür ediyorum bu kıymetli tavsiye için
Alev hanım allah sizden razı olsun, siz müslüman ve vatansever bir insansınız
AKIL ADAMI ADAM YAPAN DIN DEĞIL SERAP HANIM
@@simsekyuksek6096 Akıla yön veren nedir arkadaşım?
@@spiderh Bilinç ve algı niteliğidir AKIL. Soruyu yanlış sordun, akla yön verilmez; AKIL yön verir; Aklın organı beyin, beynin dolgusu eğitim; besini şekerdir.
@@simsekyuksek6096 Hiçbir şey bilmiyorsun maalesef. Senin söylediğine ZEKA denir, AKIL değil. AKIL Arapça bir kelimedir ve "birbirine bağlama" manasına gelir. Akıl, Bilincin doğal bir özelliğidir. Ki BİLİNCİN ne olduğunu bilen bir Allah'ın kulu bulunmuyor, bilim senelerdir aramasına rağmen bulamıyor, felsefe yanıtlamakta yetersiz kalıyor. Vücutta bakmadıkları yer kalmadı ama ne bilince ne de hafızaya dair bir emare bulamadılar. Öyle bir şey var ama nerede bu, hiçbir yerde bulunmuyor, BEYİNDE DE BULUNMUYOR. Allah ise ona RUH diyor ve de sizin bilginiz çok azdır onun hakkında diyor, yani kafanız basmaz, fazla kurcalamayın diyor kısaca.
DİN Asurca bir kelimedir ve YASA manasına gelir. ŞERİAT ise "doğru yol" manasına gelir. Kısaca Din, Allah'ın koyduğu yasa, Şeriat ise doğruya götüren yoldur. Bu yüzdendir ki din, akla yol gösteren kılavuzdur. Çünkü insan davranışları bize gösteriyor ki, yasa altına alınmamış insan toplulukları kaosa meyillidir. Bunu biyoloji söylüyor, ben değil. O yüzdendir ki devletler yasa üstüne yasa yaparlar, çünkü insanın bu kötü yönünü dizginlemenin tek yolu budur. İnsan sınırlarını aşmaya programlanmış bir canlıdır çünkü, haddini aşar daima.
@@spiderh kelin ilacı olsa başına sürerdi; can dostum onun için muhammed şehvet düşkünü, 9 yaşındaki kızla seks yapan; evlatlığı Zeydin karısını düzen, kadını dövün diyen, kervanları soyan, onlarca kadını seks kölesi olarak kullanan ve Allahla konuştum diyerek insanlara dini kılıç zoruyla kabul ettirip; haraç toplayan benim Allahıma tapmayanlara ölüm diyen.... Sert taşa çarptın yavrucuğum. Senin o ezberlediklerini
ben çoktan unuttum. Birazcık oku.Son söz: AKIL ADAMI ADAM YAPAN MUHAMMEDPUTU DİN DEĞİL
Kalbinin güzelliği kalemine diline neşretmiş degrrimizdi mekanı cennet olsun
"Namazsız gitmeye razıysanız intihar edin."
Bir şeyi anlıyor olmak ondan yana olduğun anlamına gelmez👌👌
Türkiye'nin en aydın, aydın gibi aydını Allah uzun ömürler versin
Alev Alatlı Allah uzun ömür versin sağlıklı sıhhatli
Ömrümden bir parça ömür versin
İyiki varsın İyiki bilgi düşünce saçıyorsun
Alev ALATLI dinlerken ağlar mı insan???? ağlanıyormuş işte.
Allah razı olsun. Böyle fikirlere ihtiyacımız var.
Şu programı dinleyenler o çalılığın sürgünleridir.. Allah var umut var
49:56 da öyle güzel "yavrum" dedikodu hocam hepimiz eridik efendim
İsmet Özeli'de programda konuk olarak görmek isteriz
zerre katılmıyorum fikirlerine ama üslubuna hayranım,herkes konuşamıyor bu kadar açık,kırmadan dökmeden
Gunumuzun en buyuk aydinidir Alev Alatli.
Tek kelime ile harikasiniz alev hanim
Müthiş
gerçek bilgi çınarı ve gerçek entellektüel
Alev Alatlı 🙏🙏🙏🙏🌷🌷🌷
Alev hanım çok teşekkürler
Teşekkürler
veysi bey iütfen sohbetlerde tuhaf tuhaf sesler çıkarmayın derin derin nefes almayın
bu ülkenin illüzyonda yaşayan insanları beni kahrediyor
Kitaplar hayırlı olsun :)
"Din tarafından himaye edilmeyen bilim şerre dönüşür!"
Din BİLİMİ himaye edemez; bilim ve din taban tabana zıttır; din bilimi yadsır; ona ayak bağı olur; insanlık dinle algılamayı bıraktığı anda bilime baş vurdu ve nihayet; Allahtan demeyi bıraktı ve bilimle AYDINLANMAYA başladı.
@@simsekyuksek6096 BU EVRENİN YARATICISI ALLAH VE ALLAH İNSANLARA GÖNDERDİĞİ KİTAPTA DÜŞÜNMEZMİSİNİZ KELİMESİNİ 900 DEN FAZLA VERDE KULLANDI .BEN GİBİ DÜŞÜNMEYENLER OLDU BİZ ONLARA KISACA ateist DİYORUZ
@@turandemir18DINDAR OLMAK İÇİN inanmak gerekir; DÜŞÜNMEK değil. Samimi cevap ver Kuranı baştan sona okudun mu? Ben baştan sona OKUDUM. TÜRKÇESİNİ, ALMANCASINI ve İNGİLİZCESİNİ. Ayrıca Incili, Tevratı okudum.
@@turandemir18 Evrenin yaratıcısı eğer varsa 4000 tane; çünkü o kadar din ve inanç var; sen 3999 tanesini reddediyor 1 tanesini kabul ediyorsun; MANTIK bunun neresinde?
Aydinlanma, ilm nedirki ?
Muhsin Sayan
Bu fikirlerle kendimize gelebiliriz ancak.
rol modelimiz inek şaban, recep ivedik, cem yılmaz, polat alemdar.
@Neo aynen ahahaha pertev abi sıkı bir alev alatlı hayranı...
Veysi bey, bilmiş görünmek için lütfen araya girmeyin.. Bilmiyorsunuzzz !!!
hahahaha
BİZ YORUMLARI KİŞİYE YAPMIYORUZ OKUYANLAR İSTİFADE ETSİN YETER..
Alev Alatlı saygılar sevgiler :)
Canlı izledim doyamadım,tekrarını izliyorum.TÜRKLÜK PAYİDAR BİR MEMBA'DIR
Yanlışın neresinden donulurse iyidir. Bu dialoglar çoktan olmalıydi.insallah devamı gelir ?!.,
Türkiye , İslami değerlerden ayrılarak Pozitivist bir yola sokulmak istendi ama olmadı.Gayet güzel anlatmış aslında çünkü merhametimizi , ahlakımızı yitirebilirdik. Bugün Türkiye hala en iyi insanların ülkesi.
boş yapma bizim iyi olmamız islam la gram alakası yok bu bizi gelenegimizdir
Nerede o iyi insanlar? Hangi derde derman oldular? Insanligin hangi sorununu cozduk? Bizim en buyuk basarimiz,kendi kendimizi kandirmak.
@ayşenur ünal Abuk sabuk sacma sapan yorumlar! Dunyaya hicbir katkisi olmayan bir milletiz, aci gercek bu! Arastirmiyoruz, uretmiyoruz, okumuyoruz,zavalliyiz, cahil ve ezigiz!
Arka planda işletim sistemimizin nasıl çalıştığını gösteriyor
Yusuf kaplanın peruk takmış hali
Bence boş bir tespit.
@@koraykaraca9432 Saksın kadar konuş"!
❤
Alev Alatlı’yı genel olarak severim ama kafası çok karışık. İlk önce, “…Türk milleti böğürtlen çalısı gibidir, her türlü baskıya, asimile olmaya direnir, eninde sonunda bir yerden sürgün, filiz verir, bu nedenle Türk milletine güvenin…” diyor, ondan sonra “…büyük tehlike içindeyiz, yok olmak üzereyiz, asimile olmak üzereyiz…” diyor. Sonra yeniden, tam terine dönüyor ve biz şu anda geç kalmış Rönesans’ı yaşıyoruz diye yaşadığımız olumsuzlukları, olumsuzluk gibi görmemek lazım, gelişme olarak görmek lazım diye Özal dönemini örnek vererek gösteriyor…
Bununla yetinmiyor, 2.500 sene öncesine gidip, Aristoteles’e Platon’a çamur atıyor, sınıflı toplum yapısını savunuyorlardı diye, arkasından da bu dünyayı kapitalizm değil, daha öncesinde insanın daha ilk medeniyetlerin gelişmesiyle başlayan fıtratının bozulması mahvediyor diyor. Sonra dünyayı Türk milleti kurtaracak diyor… Bunun için Türk-İslam sentezi ideolojisine sarılmak gerekiyor diyor... Ama bunu söylemeden 10 dakika önce İslam toplumlarının kültürel ve ideolojik açıdan içler acısı durumunu Kebeyi nasıl kapitalizmin oyuncağı yaptılar diye eleştiriyordu…
Sanki Kabeyi Türkiye’ye verseler durum farklı olacak. Daha beter hale getiririz! Yollar, köprüler, İslam turizmi, son model arabalarla gelen Türk-İslam sentezi yeni zenginler için ultra lüks oteller, falan… Daha elimizde kabe yokken şu andaki halimiz zaten Alev Alatlı’nın eleştirdiği gibi değil mi? “Yeni Türkiye” dediğimiz şey zaten “İslamcı kapitalist zenginler” sınıfını oluşturmak değil mi? Bunu hepimiz, görüp yaşıyoruz…
Alev Alatlı’nın kafası o kadar karışmış ki hata üstüne hata yapıyor. Bazılarını aşağıda düzeltmeye çalıştım:
Bizdeki ve genel olarak İslam Coğrafyasındaki ana problem eğitim sistemi ve devlet anlayışıdır. Alev Alatlı’nın o kadar eleştirdiği “Batı”, bugünkü bildiğimiz anlamadaki ilk üniversitesini 1.096’da İngiltere’de kurmuştu. O tarihte biz Malazgirt savaşını 1.071’de yeni yapmış, Anadolu’ya daha yeni yeni yerleşiyorduk. Bırak üniversite eğitimini daha at üstünde yaşayan göçebelikten yeni kurtulmaya başlamış, yerleşik düzene yeni yeni geçmeye başlamıştık. Buna keza batıda ilk parlamento yine İngiltere’de “Magna Carta” anlaşmasıyla beraber 1.200’lerin başında kuruldu. “Magnum Concilium” ismiyle anılan bu parlamentoyu ilk başta baronlar, kontlar ve ruhban sınıfı mensupları oluştururken kısa süre sonra halk temsilcileri de olmaya başladı (Lordlar ve avam kamarası tabiri buradan geliyor). Günümüzdekine benzer biçimde, modern anlamadaki bu ilk parlamentonun ana amacı Kralın yetkilerini kısıtlamak ve onu devlet mekanizmasının bir dişlisi haline getirmekti. Yani yasaların ve dinin üstünde bir güce dönüşmeni engellemekti.
Eğer Antik Yunanı ve Roma’yı baz alacaksak ta; antik dönem anlayışına uygun olan, yani köleliğin olduğu bir toplum yapısına göre ilk “demokrasi” ve “meclis” kavramı batıda 2.500 yıl öncesine dayanır. Yani Batı, öyle ya da böyle, 2.500 yıldır demokrasi ve parlamento gibi kavramlarla 2.500 yıldır haşır neşir. Bunun en büyük etkisi; bilime dayalı modern bir eğitim sisteminin ortaya çıkması ve de halkın arasındaki okur yazarlığın gelişmesi olmuştur. Sanat ve bilim bu saya de Rönesans’ı hazırladı. Rönesans öyle tepeden inme, gökten zembille gelmedi. Belli bir birikmişliğin, gelişmişliğin sonucu orya çıkan bir devrimdi. “Magna Carta” ve üniversiteler binci aşamaydı, Rönesans’ta ikinci büyük aşama oldu.
Osmanlıda da üniversite yerine geçecek medrese vardı, filozof, bilim adamı vardı falan deniyor ama tüm bu bilgiler yanlış ve eksik. Osmanlıdaki ve Emevilerdeki medrese sitemi dedikleri sistem asla Batıdaki anlamıyla bir üniversite sistemi ve eğitimi olmadı. Genel olarak dini ulema yetiştiren kurumlar oldular. Aradan bilim insanı çıkması, tek, tük kendi çabasıyla kendini geliştirenler sayesinde oldu. Ve bunlarda her zaman kafir ilan edilme riski ile yaşadılar. Ve asla okuma bilenlerin oranı Osmanlıda 20 yüzyılın başına kadar %4-5’leri geçmedi. O da şehirli erkek nüfus içinde. Köylerde bu oran neredeyse sıfıra yakın. Batıda 1.700’lerde gelindiğinde köylerdeki nüfusun okuma oranı %20-30’lar civarıydı. Şehirlerde ise %60-70’lere varıyordu.
Osmanlıda ve Emevilerde bilim adamı, filozof, medrese eğitimi kavramları her zaman saray ve çevresinin güdümündeki ve de sarayın hizmetindeki faydalar içindi. Hiçbir zaman topluma mal olmuş kavranlar değildi bunlar. Osmanlıda ve Emevilerde ilim insanları çok küçük bir azınlıktı ve saraydan ve Sulatandan beslenirdi, onun eline bakardı. Ayrıca yapılan arşiv araştırmalarında medresede okunan kitap sayısının toplamda 50-60 geçmediği tespit edilmiş. Yani herkes, tüm öğrenciler dönüp dolaşıp tüm yaşamları boyunca bu 50-60 kitabı okumuşlar. Avrupa’da 17 yüzyıla gelindiğinde, köyde okuma bilen birinin bir yılda okuduğu kitap sayısı 15-20’miş. 17. Yüzyıldan sonra, sanayi devrimi ve Fransız ihtilaliyle birlikte okuryazarlıkta, eğitimde ve kültür dünyasında patlama yaşanmış. Daha 17. Yüzyıla gelmeden önce 15. Yüzyılda İngiltere’de, şehirlerde halkın en alt tabakası için bile tiyatroya gitmek sıradan, gündelik bir şeydi. Romeo ve Juliet, Hamlet, Macbeth, Othello gibi günümüzde de hala ünlü olan bazı oyunların 1500'lerin sonunda, 1600’lerin başında yazıldığı biliniyor. Biz o tarihlerde daha İstanbul’u yeni fethetmiş, daha yeni yeni bir imparatorluğa dönüşmeye, bununla ilgili sistemi kurmaya çalışıyorduk. Bu tiyatrolarda kral ve soylular tiye alınabiliyor, müstehcen espriler yapılabiliyordu. Yani Avrupa’da halk ve sıradan vatandaş daha 1500’lerde toplumsal zekasını, algısını, erkek-kadın ilişkilerine bakış açısını, devlet ve demokrasi kavramlarını kavrayışını günümüzdeki modern toplumdan çokta farklı olmayacak şekilde zaten geliştirmişti.
Avrupa’da o tarihlerde halk arasında en çok okunan konular pornografik hikayeler ve politik kitaplardı. Ama bu normaldi, çünkü daha henüz roman tarzı gibi edebiyat tarzları gelişmemişti. Günümüzdeki anlamıyla ilk romanın 16. yüzyılın sonlarına doğru Miguel de Cervantes'in yazdığı “Don Kişot” isimli eser olduğu kabul edilir. Bu eser hala okunur ve birçok kez filmleri de yapıldı. Bu eseri bilenler, daha 16. Yüzyılın sonlarında bile Avrupa’da insanı ve toplumu anlamaya yönelik, insan psikolojisini kavramaya yönelik nasıl derinlikli bir kültürel bakış olduğunu fark edecekledir. İşte bu özgür ve seküler bir zihnin sonucudur. Batılı bir zihin ile Şark zihin yapısını ayıran teme fark budur. Örneğin Şarklı zihin sürekli içten içe cinsellikle meşgul olmasına rağmen bunu dışa vuramaz, doyasıya yaşayamaz, onun yerine bu enerjisini sapıklıklarla, kadını ezmekle, entrika ve dedikoduyla falan gidermeye çalışır. Akıllı olmakla, kurnaz olmak arsındaki farkta buradan kaynaklanır. Batılı akıllıdır, Şarklı ise kurnazdır. Batılı hasmıyla yüz yüze düello yapar, Şarklı ise pusu kurup arkadan vurur. Kurnaz olmak bunu gerektirir. Ve sonra bunu anlatıp övünür (Yaşar Kemal).
Batılı daha 15. Yüzyılda modern anlamada şehirleşmeye, şehirlilik kültürünü sindirmeye başlamıştır. Biz ise hala günümüzde bile kasabalılık (köylülük) zihniyetinden kurulamamış, şehirleri kocaman kasabalara çevirmeye çalışan bir toplum yapısının sancılarını çekiyoruz. Bu söylediklerimin kanıtı olarak Avrupa’daki ve Türkiye’deki şehirlerin mimari planlarına bakmanız yeterli. Avrupa’da (Rusya’da dahil) şehir planlamalarında yüzlerce yıllık planlara uyulur. Bu yerleşmiş bir şehirlilik kültürdür. Halk tarafından şehirli olmanın sindirildiğini, özümsendiğini gösterir. Kasaba zihniyetinden, köylülükten çıkılıp artık zihnen şehirleşildiğinin göstergesidir. Bizde ise şehirlere yağmalanacak, bulduğun boş araziye gecekonduyu konduracak, kafana göre kaçak kat çıkılacak, yeşil alanın daha sosyetik bir ihtiyaç görüldüğü boş arsa gözüyle bakılırdı. Halada çok değişen bir şey yok. Bizim zihnimizde şehir rant bölgesidir. Konforlu, kaliteli, kültürel bir yaşam bölgesi değildir. Yağmalanacak, ele geçirilecek, ganimetlerin olduğu, müteahhide verilecek boş arasa mantığı halen devam etmektedir.
(devamı aşağıda)
.
İşte Batıdaki Aydınlanma Çağı, Rönesans, bilimdeki atılımlar falan böyle bir toplumsal yapı üstüne yükseldi. Alev Alatlı gibi düşünenlerin bir türlü göremediği bu toplumsal yapının niteliği. Bu nitelik olmadan, sadece batının teknolojisini ithal etmekle maalesef batılı olunamaz ya da bilim ve teknolojide gerekli hamleyi yapamazsınız, sanatta, sporda gelişemezsiniz. Yani “batnın teknolojisini, bilimini alacaksın, kültürünü almayacaksın” lafı çok yanlış bir kanı. Batnın teknolojisi ve bilimi ancak içinden çıktığı kültürle bir bütün olan bir şey. Bilimi ve sanatı özgür, modern zihinler üretebilir. Bu zihin yapına sahip olmadan, böyle bir kültüre sahip olmadan gerekeli olan zihinsel yapıya sahip olmazsınız. Toplumsal ilişkiler konusunda, erkek- kadın ilişkileri konunda belli şeyleri aşmış, devlet ve dünyayı kavramak konusunda demokrat, esnek ve çok yönlü bir zihinle olabiliyor. Alev Alatlı işin bu tarafını kaçırıyor, yaşanan sorunlar için hemen batıya çamur atıyor. Bu aynı; dersine çalışmayıp, sınavdan kötü not alınca, “hoca bana taktı” diyen öğrenci psikolojisi. Sen ilk önce dersine çalış, ödevlerini düzgün yap ve sınıfını geç ki sende batı medeniyet duvarına bir tuğla koy sonra senin de hocayı eleştirmeye hakkın olsun.
Alev Alatlı’nın yaptığı tipik şarklı kurnazlığından başka bir şey değil. Alev Altlının söyledikleri ve yazdıklarının her biri gerçekte bilimsel araştırma konuları. Eğer söylediklerini ilk önce bilimsel makaleler şeklinde akademik yayınlarda yayınlar ve daha sonra bununla ilgili kitaplar yazarsa o zaman işte söyledikleri ve yazdıkları bilimsel açıdan bir anlamı ve doğruluğu olur. Ya da yazdığı kitaplarda bahsi geçen konuları işin uzmanlarına onaylatırsa bir değeri olur. Ben Alev Alatlı’nın ağzından ortaya koyduğu tezler için hiç bilimsel kaynaklardan referans verdiğini duymadım. Aksi halde diğer türlüsü sadece şark kurnazlığı yapıp, kısa yoldan kitap yazmak oluyor.
Daha Aristoteles’in ve Platon’un (Eflatun’un) sınıflı toplum üzerine yazdıkları devlet teorilerinin ne anlama geldiğini bile öğrenememiş. Köleliği savunan filozoflar diye kestirip atıyor. Çok yazık. Alev Alatlı’nın tarih ve felsefe bilgisinin bu kadar kısıtlı olduğunu bilmiyordum, şaşırdım.
Bir kere Platon “Devlet” isimli eserini, hocası Sokrates’in yozlaşan şehir halkı ve yönetimini eleştirdiği için idam edilmesi üzerine yazmıştır. “Devlet” isimli eseri felsefesi bir kitaptır ve o çağda felsefi açıdan mükemmel toplum nasıl olurun araştırılmasıdır. Sokrates yozlaşmış bir halk ve yozlaşan demokrasi yüzünden idam edilmiştir. Platon demokrasinin eğitimsiz halk ve çıkarcı komutanlar tarafından bir araç olarak kullanılıp, iktidarın ele geçirilmesi tehlikesine karşı kendi devlet teorisini oluşturmuştur. Platon bu açıdan demokrasiye karşıydı.
Sen o tarihlerde köleler ve vergi vermeyen, eğitimsiz alt tabaka halkı şehrin yönetiminde söz sahibi yap bakalım ne oluyor da gör. Eğitimiz, köylü kitle bir gecede ayaklanıp bütün şehir halkını kılıçtan geçirir. Alev Altlı yazılan eserlerdeki siyasi bakışın ancak o dönemin şartlarına göre değerlendirmesi gerektiğini bile henüz kavrayamamış. Platon ve Aristoteles gerçek demokrasinin ancak eğitimli, kültürlü, düşünmek için boş vakti olan, sanatla, sporla uğraşan elit bir toplumla gerçekleşebileceğine inanıyorlardı. Aksi halde eğitimsiz halkın oy vermesi ve şehir (devlet) yönetiminde söz sahibi olması kurnaz politikacıların demagojiyle, milliyetçi ve dinci söylemlerle bu kesimlerin oyunu alarak iktidarı ele geçirip sonra diktatörlüğe dönüştürmesiyle sonuçlanıyordu. Antik Yunanda, yüzlerce yıl içinde, çeşitli şehir devletlerinde bu bir çok kez tecrübe edildiği için bilinen bir gerçekti. Ama her defasında tarihin farklı anlatılmasıyla, milliyetçi söylemlerle, bu geçmiş unutturulup tekrar tekrar yaşanabiliyordu. Platon’un hocası Sokrates dini söylemlerin (o tarihte mitolojik söylemlerin) ve milliyetçi şovenist duyguların şehir (devlet) yönetimine karıştırılmaması gerektiğini savunduğu için idam edildi. Gençleri zehirlediği, devlet düşmanı olduğu gerekçesiyle yargılandı. Çünkü o zamanki demogog politikacıların ve bu düzenden beslenen yöneticilerin, komutanların ekmeğine taş koymuştu. Sokrates’e şehri terk etme ve bir daha gelmeme seçeneği sundular ama Sokrates baldıran zehrini içerek kendi idamını kendi eliyle gerçekleştirmeyi seçti. Ve öğrencilerinin (takipçilerin) kucağında can verdi. Sokrates milliyetçi duygularla değil de, felsefi amaçlarla kedini feda eden tarihteki ilk şehit sayılabilir. Sokrates aslında bu şekilde binlerce yıl sonrasına mesaj vermeye çalışıyordu. Dünyanın ve insanlığın başındaki en büyük bela; cahillik ve toplumdaki yozlaşmanın kurnaz politikacılar tarafından ranta çevrilmesidir. Aynı durum Platon’un öğrencisi Aristoteles’inde başına geldi ve bu sefer Aristoteles sonu Sokrates gibi olmaması için Atina’yı terk etti, kaçtı.
Alev Alatlı’nın sınıfsal bakış açısı diye eleştirdiği; Platonun ve Aristoteles’in, askerlerin oy kullanmaması ve askerlik dışında başka alanlara girmemelerini istememelerinin temel nedeni bazı hırslı komutanların kurnaz politikacılar ve yandaşlarla iş birliği yaparak seçimlerle başa gelmeleri ve daha sonra diktatörlüklerini ilan etmeleridir. Ya da bir kriz döneminde seçim olmasa da geçici olarak yönetimi geçici süre devralmaları, sonra ise bırakmamalarıdır. Bu Antik Yunan tarihinde birkaç gerçekleşmiş ve sonuçları topluma ağır olmuştur. O dönemlerde askerlerde paralı katiller den farklı değillerdi. Ganimet için savaşa gidiyorlardı. Meslek olarak; savaşa gidip öldürmek diye bir meslek vardı. Savunmak için savaş çok nadir yapılıyordu. Zaten Antik Yunan devletleri doğal olarak coğrafi açıdan saldırılması güç yerlerdeydi. Buna rağmen büyük Pers saldırısı gibi saldırılar karşısında site (şehir) devletleri (polisler) birleşip tek vücut halinde düşmana karşı durdukları oluyordu. Ama bunun gibi nadir durumlar dışında, genelde askerlerin asıl meslekleri; Akdeniz’deki çeşitli medeniyetlerden oluşan kıyı devletlerine saldırılar düzenleyip, kölelerle ve ganimetlerle geri dönmeleriydi. Yani bir tür yasal haydutluk yapıyorlardı. Bu durum şehir devletlerinin ekonomisi için çok önemliydi. Refah ve zenginlik bu şekilde sağlanıyordu. Antik Yunanda ekonomik üretimin temelini kölelerin iş gücü oluşturuyordu. Ve tabi ki çok karlı olan bu durum milliyetçi, şovenist duygularla övülür, başarılı komutanlar hakkında şarkılar, destanlar yazılırdı. İşte Platon ve Aristoteles’in bu tür bir zihniyete sahip askerlerin oy verme haklarının olmasına ve de askerlik dışında başka işlere karışmalarına karşıydılar. Başarılı seferlere çıkılmadığında, para azalınca ya da aşırı ünlenen bir komutan, hırsına yenik düşüp gözünü kendi devletinin gücünü ele geçirmeye çevirebiliyordu. Herhalde buna tarihteki en yakın başka bir örnek Napolyon Bonapart’tır.
Sokrates bilgelik için, hakikat için binlerce yıl sonrasına mesaj olsun diye kendini feda etti ama ne yazık ki Alev Alatlı gibi tarihi araştırdığını, felsefeden, sanattan anladığını iddia eden bir yazar maalesef bu hakikatleri göremiyor. Tarihin tekerrür etmesi için, aynı hataların tekrardan yapılması için aynı 2.500 yıl öncesinde Sokrates’i idama mahkum edenlerin yaptığını tekrarlıyor ve şovenist milliyetçi duygularla düşmanalar yaratıp, bu milletin asıl sorunlarının üstünün örtülmesini sağlıyor. Bu milletin aydınlanma ve reformist hamlesi tamamlanmamıştır. Tanzimat ile başlayıp, Cumhuriyetle devam eden hamle yarım kalmıştır. Yani batılılaşma değimiz; bilimi ve modern değerleri milli değerlerin merkezine henüz tam yerleştirememişken, tutup ta sanki biz ödevimizi tam, eksiksiz yaptık ta, okulu bitirip mezun olmuşuz da kalkmış şimdi kendimize örnek alıp, hedef seçtiğimiz batıyı suçlu ilan ediyoruz. Bizim sınıfı geçemeyip, tembellik yapan çocuklar gibi mızıkçılık yapmamız aslında en çok Trump gibi silah sektörü lobisinin adamı olan politikacılar menün eder. Bilim üretmeyen, teknolojide geri kalmış ülke demek; ürün satılacak pazar demektir, kendisi teknoloji üretmeyen tembelle sürüsü, geri kalmış Orta Doğu ülkesi demektir.
(devamı aşağıda)
.
Batılı, sağcı politikacılarının asıl oyuna gelen Alev Alatlı’nın bizzat kendisi. Batılı silah tüccarlarının en çok istedikleri şey; bizim gibi ülkelerin, milliyetçi söylemlerle dini duyguları birleştirmeleridir. Bir kere bu başarılı olup, din siyasetin vazgeçilmez aracı haline geldi mi, artık o ülkenin ve bölgesinin istikrara kavuşması imkansız hale gelir. Öyle bir kısır döngüye girilir ki, ekonomi kötüye gittikçe, bilimde, teknolojide geri kaldıkça halk milliyetçi söylemlere ve dini söylemlere daha çok oy verir. Kimse artık çok çalışalım, eğitim kalitesini artıralım, bilimde, teknolojide, demokraside, kişi özgürlüklerinde batılı seviyeleri yakalayalım diye artık düşünmez, düşünemeyecek hale gelir. Ya da bunları savunanları batı yanlısı ilan edip, vatan hani ilan ederler. Aynı 2.500 yıl önce Platon ve Aristoteles’in eleştirdiği durum gerçekleşir. İşte batının Orta Doğuda yüz yıldan fazladır oynadığı, “oyun içindeki asıl oyun” budur. Alev Alatlı gibilerinin aracılığı ile batılı değerlere düşman olunup, kendi öz değerlerimize dönüyoruz diye cahilliği, geri kalmışlığı savunmak. Alev Alatlı gibi yazarların anlayamadığı; batının değerleri batıya ait olmaması. Bu değerler tüm dünyaya ait evrensel değerlerdir. Batı bunları sanki kendi tekelindeymiş gibi gösterse de bu değerlerin kökeni Antik Yunan Medeniyetidir. Batı bu değerleri Antik Yunandan devralmıştır. Antik Yunanda bunları, zamanında kadim kültürleri harmanlayarak, kendi bünyesinde mükemmel hale getirmiştir. Yoksa zamanında, İngiltere’de, Almanya’da falan vahşi, barbar toplumlardan oluşan ilkel medeniyetlere sahiptiler. Ne ironidir ki, asıl biz, zamanında Antik Yunan Medeniyetinin bir parçası sayılan Anadolu Topraklarını mesken tutmuşuz. Efes gibi, Bergama gibi dört bir tarafımızda Antik Yunan Şehir devletlerinin harabeleri var.
Hadi Antik Yunanı geçtim, 12 bin yıl önce, medeniyetin bile henüz tam doğmadığı çağdaki Göbekli Tepe harbeleri bizim topraklarımızda. Ama Alev Alatlı tüm bu gerçeklere rağmen, kendi ağzıyla geri kalmışlıklarını itiraf ettiği Arap Milliyetçiliğini bize Türk-İslam sentezi diye entegre etmeye çalışıyor. Bu sentez Tanzimat’ta da tartışılıyordu, Cumhuriyetin başlarında da, ortalarında da, son 20 senedir de bizzat uygulanmaya çalışılıyor. Ama sonuç ortada!
Durum böyle iken hala batıyı suçlamak ve düşman ilan etmek gerçeği görememektir. Ve sadece bizi köleleştirmek isteyen batılı sağcı politikacıların ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramaz. Türk ve Osmanlı tarihi ile ilgili geçmişe yönelik şöyle bir kurnazlık yapılıyor; Emevilerin kurduğu devlet ve eğitim sistemi, Emevilerin yani Araplardan çıkan filozoflar, bilim insanları sanki bizim milli değerlerimiz gibi sunuluyor. Ama sizin eğer milli olma, milli değerler dayalı yeni bir atılım yapma iddianız varsa bunu yapamazsınız ki. İlk önce milli mi olacaksınız yoksa milli olmayıp, ilk önce Arap milliyetçiliğini benimseyip, bu kültür üstüne mi kendi melez kimliğinizi inşa edeceksiniz? buna karar verin ilk önce.
Türk-İslam sentezi deyip ilk önce Arapların değerlerini alıp, sonra Türklükten bahsetmek tamamen bir mantık hatası. İşte bu yüzdenedir ki zaten Türkiye’deki muhafazakar kesim bir türlü başarılı bir kültürel hamle yapamıyor. İlk önce kendi milletinin gerçek tarihi ile yüzleşeceksin, bundan kaçmayacaksın ki bunun üstünde yanlışları, doğruları tespit ederken, gerçekten doğru bir politika geliştirebilesin. Tabi bunu yapmaya kimse yanaşmıyor çünkü kendi tarihimizle yüzleştiğimizde ortaya çıkacak gerçekler siyasetin halkı kolayca koyun gibi gütmesinin önüne geçecek gerçeklerdir. Bu gerçeklerle yüzleşince Arapların yaptığı gibi dini halkı gütmek için kolay kolay kumlanamazsın bir daha artık. Bizdeki siyasi bakış milli değildir, Araplardan ve Emevilerden devşirmedir. Bu yüzden bir tülü milli bir kalkınma hamlesi yapamıyoruz, sürekli bir birimizi yiyoruz. Bu hamleyi Atatürk Cumhuriyetle beraber denedi, milli bir ideoloji ve kalkınma hamlesi başlattı ama Cumhuriyet devrimlerinin tepeden inmeci haline tepki duyanlar, yani Arap milliyetçiliğini Türk milletçiliği sananlar, halkı “din elden gidiyor” diye kandırarak, gerçek, milli bir kalkınma hamlesinin başarıya ulaşmasını ve Türkiye’nin dünyada hak ettiği yere gelmesini engellediler. Tabi bunda CHP’nin de elitiz yaklaşımının payı çok yüksek. Bu tür bilmeden Arap maliyeciliği yapanların eline koz vermiş oldular. Hatta bence bunun asıl suçlusu direk CHP. Eğer öyle yapmasaydı, Anadolu halkını kucaklayan politikalar ve söylemlere başvursaydı durum bambaşka olurdu!
“Türk-İslam” sentezi diye milli bir politika üretmek imkansız. Yüz yıldır deneniyor, bu olacak olsa olurdu. Türk-İslam sentezi denen sentez “Arap Milliyetçiliği” ile sentezdir. Arap Milliyetçiliğinin İslam diniyle bir alakası yok. Emevilerin, Abbasilerin ve en son da Sudi Hanedanın şekillendirdiği bir kültür. Sürekli Arap Hanedanlarının kurduğu iktidarlarının ve devletlerin ihtiyaçlarına göre şekillenen bir kültür. Allahlınızı severseniz bir bakın Araplara!... Hiç kendinize yakın hissediyor musunuz?... Türk Milletini, Arap Milliyetçiliği altında düşüne biliyor musunuz?... Bu olacak olsaydı daha Osmanlı zamanında kaçınılmaz biçimde, otomatik olarak olurdu. O kadar bizim hakimiyetimizde kaldı o topraklar. Osmanlı hiçbir zaman Arapları sevmiş ve benimsemiş değildir. Araplar her zaman bize düşman olmuştur. Hiç yakın görebiliyor musunuz kendinize Arapları? Bambaşka bir millet Araplar.
Biz Orta Doğu kökenli değiliz. Bizim atalarımız Orta Asya’dan gelmiş ve Anadolu halklarıyla kaynaşmış, entegre olmuş. Biz milli bir sentez yapacaksak “Türk-Anadolu” sentezi yapmamız daha doğru olur. Çok geçte olsa artık bu gerçeği görmemiz lazım! Atalarımız Orta Asya’dan Anadolu’ya geldiğinde özellikle Marmara, Karadeniz, Ege ve Akdeniz Roma İmparatorluğunun devamı olan Rum (Bizans) İlleriydi. Ve de özellikle Ege, Akdeniz tarafında Rumlar eski Antik Yunan Halklarıyla entegre olmuşlar, asimile olmuşlardı. Kıyılardaki halkın orijinal kökeni Antik Yunan haklıydı. İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güney Anadolu’da ise Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Urartular gibi eski Anadolu Medeniyetlerinin halklarının kalıntılarından oluşmuş bir sentezdi. Orta Asya’dan gelen atalarımız bu topraklar da bin yıla yakındır tüm bu halklarla kaynaşıp, entegre olduğundan artık saf bir Türk ırkından bahsetmek imkansız. Siz hiç Türki Cumhuriyetlerinde bu kadar uzun boylu, mavi gözlü, sarışın ve beyaz tenli insanın olduğunu gördünüz mü? Şu anda Türkiye’de orijinal Türkmen köyü çok az kalmıştır. Anadolu’ya Orta Doğunun ve Arap ırkının etkisinin en fazla Güney Anadolu tarafından biraz olduğu söylenebilir. O bölgede Kürt kökenli insanlar bu karışımın daha fazla olmasını engellemiştir. Çünkü Kürtler kendi içinde evlilik yapan, nispeten kapalı kalmış bir toplumdu. Kökenlerinde Arap ırkının kısmi olarak etkisi olsa da kültürel olarak kendilerini yüzlerce yıl Araplardan yalıtmışlardır. Asimile olmamışlardır. Kürtler daha çok Anadolu halklarıyla entegre olmuşlardır.
Yani kısacası artık “Türk Milleti” dendiğinde aslında bir Anadolu Halkından, Anadolulu bir melez bir ırktan bahsediyoruz. Bu milletin Arap milletiyle bir alakası yoktur. Israrla Türk-İslam sentezi diye Arap Milliyetçiliğine doğru itekleyerek sentez yapmaya çalışmak bir sonuç vermez, veremez. Araplarla, Türkler kültüreler olarak, Irksal olarak, tarihsel olarak uyuşmaları mümkün değildir. İslam diye Müslümanlık kast ediliyorsa eğer Arap Müslümanlığından çok Anadolu Müslümanlığından bahsedebiliriz. Bizim asıl orijinal halk kültürümüzün kökleri buna dayanır. Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Aşık Veysel gibi ozanlara ve bir çok yöresel anonim Türkülere dayanır. Anadolu folkloru diye bir kültürümüz vardır. Bu kültür çok renklidir. Halk oyunları, müzikler falan Ege’de farklı, Karadeniz’de farklı, İç Anadolu’da farklı, Güney Anadolu’da farklıdır. Rumların kültürel etkileri İstanbul’da, Ege’de daha ön plana çıkar. Balkan halklarının Çanakkale tarafına etkisi daha fazladır. Şimdi bu gerçekleri görmeden, Anadolu Müslümanlığını ret ederek, ısrarla “Türk-İslam” sentezi diye Arap Milliyetçiliğine dayanan bir Müslümanlığı dayatmak ne kadar sonuç verebilir? Bize yabancı bir kültürü ve din yorumunda daha ne kadar ısrar edebilirsiniz?
(devamı aşağıda)
ne gerek vardi bu kadar uzun cevap vermeye? deger m? zannetmem.
En basit birörnek; bizde her yörenin halk dansları kızlı, erkekli yapılır. Siz hiç Sudi halkının kızlı, erkekli halk dansı oynadığını gördünüz mü? Ya da örneğin birçok türkümüzde erkek-kadın ilişkisi anlatılır, hatta bazen tarlada, bahçede, bostanda oynaşmaları ima edilir falan. Siz hiç Sudilerin böyle türküler söyleyip, kızlı erkekli eğlendiğini duydunuz mu? Mevlana’nın bazı şiirleri pornografik düzeydedir. Sizin hiç aklınıza Sudi Arabistan’da böyle bir şey olabileceği gelebiliyor mu? Mevlana şiirlerinde eşeğin devasa erkelik organıyla oynaşan şehvetli bir Müslüman kadın başına gelenleri tüm çıplaklığı ile anlatır. Ya da dildo kullanan Müslüman kadınlardan, tüm ayrıntısı ile bahseder. Osmanlıda hiçte biz şimdi anlatıldığı gibi kadın ve erkek birbirine uzak değildi. Samanlıkta, tarlada, bostanda, damda, kuytularda evlik dışı ilişkiler bolca yaşanırdı. Kızlar, oğlanlar sık sık fırsatını buldukça kuytularda sohbet eder, flört ederlerdi. Hele kırsalda düşünülenin aksine bunlar daha kolay ve yaygındı.
Şarap, rakı bolca içilirdi. Hatta İstanbul’da iş çığırından çıkıp, büyük bir yangına sebep olduğu için IV. Murad alkol ve tütünü bir ara yasaklamak zorunda kaldı. Fuhuş ise her dönem Osmanlıda hayatının bir parçasıydı. Ama resmi olarak bilinen ilk yerleşik genelevler Sultan Abdülaziz döneminde 1800’lerin başında kurulmaya başlandı. Bunlar kötü şeylerdi diye yazmıyorum, sadece Osmanlıdan bahsedilirken yapılan iki yüzlülüğü anlatmaya çalışıyorum. Yoksa bunlar hayatın gerçekleri ve gayet doğal şeyler. Şu anda bile paralı seksin en çok yaşandığı bölgeler şehirlerin muhafazakâr kesimlerin yoğunlukta olduğu bölgeler olduğu bilinen bir gerçek. Araplarda ise bu tür şeyler alenen, türkülerde dile getirilerek yapılmıyor belki ama onlarda da daha gizli yerlerde veya evlerin dört duvarı arasında sapıklık ölçüsüne varan tarzda dışa yansıyor. 8-9 yaşındaki kızlar 70 yaşındaki adamlarla imam nikahı kıyılarak resmen tecavüz boyutunda yapılıyor. Dışarıda ise kadınlar kolay kolay sokağa çıkamadığından, kuytularda, gizli yerlerde genç oğlanlar fuhuş için kullanılıyor. Daha birkaç ay önce bir Sudi prens Amerika Birleşik Devletlerinde, son derce lüks yatında mankenlere uyuşturucu partisi verirken aşırı dozdan hayatını kaybetti.
Osmanlıda padişahlar asıl batı yanlısıydı. Zevkine ve yeniliklere ilk önce asıl onlar düşkündü. Yeni Çeriler ile Dini Ulemanın kurduğu çete ilişkisini, devlet içinde devlet olmayı ortadan kaldırmak için son 300 yıldır çok uğraştılar. Çünkü dini ulema ve Yeni Çeriler bir olup, halkı ve devleti haraca bağlamıştı. Padişah ne zaman sesini çıkarsa din elden gidiyor diye ayaklanma çıkartıp, padişahın defterini dürmeye hazırdılar. Ve sonunda II. Mahmut batı tarzı eğitimle kurduğu özel ordusu sayesinde Yeni Çerileri ocaklarını topa tutarak yok etti. Dini ulemanın yanına kaçıp, sığınanları da bulup, yakalatıp, dini ulema ile birlikte kellelerini kestirdi.
Yani Osmanlıda dini siyasal bir araç haline getiren ve Arap tarzı milliyetçilikten medet umanlar padişahlar değil bazı dini ulema ve Yeni Çerilerdi. Padişahların çoğu gerçekte bu tarz İslam anlayışına karşıydı. Dini ulema ve Yeni Çeriler bunu da aslında din için değil, maddi menfaatler elde etmek için yapıyorlardı. Böylece padişahın üstünde din aracılığı ile baskı kurabiliyorlardı. Yoksa son 300-350 yıldır padişahların hayatı bu tarz İslam anlayışıyla mücadele etmekle geçti. Ve son dönem padişahlarının çoğu Osmanlıdaki asıl çürümenin bundan kaynaklandığını, İslam’ın siyasal hale getirilip, dini alet etmenin Osmanlıyı adım adım uçuruma götürdüğünün farkındaydı. İlk yenilikçi hareket girişimleri II. Osman (Genç Osman) tarafından 1.600’ün başlarında yapılmaya çalışıldı ama durumun farkına varan Yeni Çeri ayaklanma çıkartıp Genç Osman’ı tahtan indirerek katletti. Arada Batılılaşmak için padişahlar tarafından farklı denemler olsa da, “din elden gidiyor” diye çıkarılan Patrona Halil İsyanı gibi büyük kıyımlarla Yeni Çeriler ve dini ulema tarafından bu girişimler hep engellendi. Yenilikçilik girişimleri ve batılılaşma hareketleri ilk olarak III. Selimle beraber sonuç vermeye başladı. Çünkü artık yavaş yavaş Padişahın çevresinde, Yeni Çerilerin ve dini ulemanın oluşturduğu bu çete ilişkisinden kurtulmak isteyen okumuş, aydın bir kitle oluşmaya başlamıştı. Fransız devriminden kaçan Fransız subaylarının desteği ile de kurulan yeni ordular gizlice eğitilmeye başlandı. Ve nihayetinde II. Mahmut bunu başardı.
Zaten II. Mahmut’tan sonra da Osmanlıyı Tanzimat’a götüren sürecin önü açılmış oldu. Yani sanılanın aksine Batılaşma ve yenilikçilik (Islahat) hareketleri Atatürk’le, Cumhuriyetle başlamadı. Cumhuriyet devrimleri batı yanlısı padişahların açtığı yolun ve Tanzimat’ın devamı olarak geldi. Mustafa Kemal gökten pat diye zembille inmedi. O Osmanlıdaki batı yanlısı, yenilikçi hareketin ve zihniyetin (ideolojimin) devamı bir Osmanlı subayı idi. Atatürk tabi ki biliyordu Osmanlın Batılaşma serüvenini ve padişahların bu uğurdaki çabalarını ama daha yeni kurulmuş Cumhuriyetin bir yol kazasına uğrayıp, aynı zamanında batı yanlısı Osmanlı Padişahlarının başına gelenler yeni Cumhuriyetin başına gelmesinden korktuğu için tamamen top yekûn bir Osmanlı karşıtlığı politikası uyguladı. Bu bir mecburiyetti. Bir düşünün, yanı Osmanlı Padişahlarının başına geldiği gibi; dini ulema yine ortaya çıkıp, bu seferde Atatürk için, Cumhuriyet için “din elden gidiyor, kovulan padişahı geri getirelim, tahta çıkaralım” diye halkı ayaklandırsaydı, karşı devrime kalkışılsaydı ne olurdu genç Cumhuriyetin hali? Nitekim Cumhuriyet tarihinde Menemen olayı gibi böyle birkaç deneme oldu ve çok sert biçimde bastırıldı. Bu ne Atatürk’ün ne de Cumhuriyetin din karşıtı olduğunu gösterir. Bu hangi ülkede olursa olsun, bu tür bir mecburi devrim hareketinde, mecburi olarak eski iktidarın alet edilerek bazı çıkar grupların kendi menfaatleri için halkı kandırmasının önüne geçmek anlamına gelir. Din düşmanlığı anlamına gelmez. Fransa devriminde, devrimciler aynı kaygılarla Kral ve ailesinin hepsinin kellesini uçurdular. Hızlarını alamayıp devrime ön ayak olanlarında sonra kellesini uçurdular. Kimsenin güç odağı haline gelip, iktidarı tek başına ele geçirmemesi için. Bizde hiç böyle şeyler olmadı. Gayet medeni bir şekilde, yaşamlarını idame edecek şekilde hanedan sürgün edildi. Din de tam tersine Diyanet İşlerin Bakanlığın altına bağlandı, insanların ibatelerini, dini duyguları sömürerek, bundan çıkar elde etmeye çalışanların gölgesinde olmadan yerine getirmeleri sağlandı. Din hakkında, dünya hakkında daha bilgili hocalar yetişmesi için İmam Hatip Liseleri, İlahiyat Fakülteleri kuruldu. Yani başka daha ne yapılsın? Hangi İslam Ülkesinde böyle huzur içinde insanlar ibadetlerini yerine getirip, aynı zamanda mezhep çatışmaları olmadan gündelik hayatını yaşayabiliyor? Bizim gibi bir çok mezhebin, tarikatın, cemiyetin olduğu ülkelerde millet bir birine giriyor.
Şimdi Türk-İslam sentezinden bahsedenlere sorarsanız, hemen Batılaşma hareketlerini dinin elden gitmesi diye yorumlayıp, Atatürk’ü ve Cumhuriyet devrimlerini suçlarlar. Hiç Osmanlının son 300-350 yılından bahsetmezler. Yaşanan gerçekleri görmezden gelirler. Osmanlının ilk kurucuları Osman Gazi’leri falan unutup, Fatih Sultan Mehmet’le, Kanuniyle Osmanlı tarihine başlayıp sonra birden Abdülhamid’e atlarlar. Arada yaşananlar sanki hiç olmamıştır ve sonra da Batı yanlısı olmakla suçlayıp, direk Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri nefret propagandasına geçerler. İyide Atatürk Osmanlı paşasıydı ve siyasal olarak Tanzimat devrinin devamıydı. Atatürk gökten zembille inmedi ki. O zaman Atatürk’le beraber ilk 1.600’larda batılılaşma hareketlerine girişen II. Osman’dan itibaren tüm Osmanlı padişahlarını da suçlamamız lazım. Mustafa Kemal’i bir Osmanlı Subayı olarak bu sistemin devamı yetiştirdi. II. Mahmud zamanında Yeni Çeri Ocaklarını topa tutarak, kaçamayanların hepsini öldürmüştü. Acaba bu yüzden mi hiç bu yenileşme hareketlerinden bahsedilmez, bu padişahlar ve yaklaşık 300 yıllık Osmanlı tarihi yok sayılır? Yeni Çerilerin ve dini ulemanın kurduğu çıkar ilişkisi ve çeteleşme görmezden gelinir?...
(devamı aşağıda)
Türk İslam sentezi diye biz zamanında zaten Türk-Anadolu sentezi şeklinde yapmışız, Anadolu Müslümanlığı diye kendi halk kültürümüzü oluşturmuş, bin yıla yakın bunla yaşamışız. Şimdi bunu ısrarla görmezden gelip, ne oldu da Alev Alatlı “Türk-İslam” sentezi diye bu halka Arap Milliyetçiliğine dayalı Müslümanlığı empoze ederek, Batı düşmanlığı üstünden bu haklı Orta Doğu bataklığına çekmek istiyor?... Asıl batının silah tüccarı lobilerinin adamı olan sağcı politikacıların asıl oyunu sakın bu olmasın? Ya da, zamanında milyonlarca Türk soydaşımızı soy kırıma uğratan, yüzbinlerce Çeçen ve Afgan mücahidini öldüren Rusya’nın asıl beklediği fırsat bu olmasın? Bu nasıl bir milliyetçilik anlayışı?...
Asıl Alev Alatlı gibiler batı düşmanlığı adı altında asıl batnın isteği gibi, geri kalmışlığımızı devam ettirerek Türkiye’yi pazara çevirme ve köleleştirme arzularına hizmet ediyor olmasın!... Bizim muhafazakar yazarlarımız ve düşünürlerimizin hatası; orijinal Anadolu kültürüne, Anadolu Müslümanlığına burun kıvırıp, kendilerini aynı batılı oryantalistlerin hayalperestlikleri gibi, Osmanlı saray kültürüyle özleştirerek bir İslam Yaklaşımı benimsemeye çalışmaları. Bu tamamen içi boş bir hayal ve oryantalist, duygusal bir yaklaşım. Anadolu Müslümanlığını kendilerine yakıştıramama hali. Yunus Emreleri, Hacı Bektaş Velileri küçük görme hali. Halk kültürü yerine saray kültürünü yüceltme hali.
Muhafazakar yazarlarımızın bu hali; Osmanlı padişahları bile böyle düşünmezken, kraldan çok kralcılıktır. Oysa o çok övündükleri Fatih Sultan Mehmet bile İstanbul’u aldıktan sonra kendine Roma İmparatorluğunun devamıyım dedi ve gelişme için yönünü batıya çevirdi. Fatihten sonra Osmanlı padişahları yüzlerce yıl “Kayser-i Rum” unvanını kullandı. Kayser = Sezar, Rum = Roma demek. Bizans, Roma'nın halefiydi. Osmanlı da Bizans'ın halefidir. Dolayısıyla biz Roma'nın halefiyiz anlamına gelen ünvandır. Türk-İslam sentezinden bahsedenler hiç bu gerçeklerden bahsetmezler. Sanki batılılık tarihsel bir zorunluluk değilmiş te, bir özentiymiş gibi Atatürk’le ve Cumhuriyet’le başlamış gibi gösterirler.
Dinle ilgili yaklaşımları da hatalıdır. Dinin %80’ni kültüreldir ve içinde bulunulan topluma göre, ulusa göre değişir. Müslümanlıkta da, Hristiyanlıkta da, Musevilikte de dinin temelleri belli; çalmayacaksın, hak yemeyeceksin, yalan söylemeyeceksin, tecavüz etmeyeceksin, öldürmeyeceksin, adil olacaksın v.b temel imanla ilgili konular. Bu kadar basit. Bunlar zaten evrensel değerler. Bunları 2.500 yıl önce Antik Yunan felsefesi de savunuyordu, Hint felsefesi de, Çin felsefesi de. Bunların dışında kalan, nasıl ibadet yapacaksın, nasıl dua okuyacaksın gibi konular içinde bulunulan kültürle alakalı. İçinde bulunduğun ulusla, milletle, mezheple, tarikatla alakalı. Kısaca gelenek ve kültürle alakalı. Ama biz Anadolu Müslümanlığını, Anadolu kültürünü bir kenara bırakıp, Türk-İslam sentezi diye ısrarla Arap Milliyetçiliği yorumunu benimsemeye çalışıyoruz. Kendi yorumumuzu bir türlü geliştiremiyoruz. Asıl gerçek Anadolu’nun mili değerlerine yabancılaşıyoruz. Yunus Emreleri, Karaca Oğlanları, Hacı Bektaş Velileri unutuyoruz. “Milliyetçi” olacağız diye gerçek milli kimliğimizi unutuyor, bize yabancı, bize ait olmayan bir kimliği benimsemeye çalışıyoruz. Bunun neresi milliyetçilik? Orta Asya’da atalarımız Müslüman değildi. Bizim Müslümanlığımız tam olarak Anadolu’da gelişti ve Anadolu topraklarının kendine has çoğulcu kültürüyle yoğrulmuş bir Müslümanlık ortaya çıktı. Bütün bu tarihi gerçekler ortadayken sanki böyle değilmiş, biz Arap Irkından ve Orta Doğudan gelmiş bir milletmişiz gibi davranmak ve halka bunu empoze etmek gerçeklerle hiç bağdaşmıyor. Kökenini, ecdadını, asıl gerçek milliyetini inkar etmek demek. Asıl bu yaklaşım Türklüğünü inkar etmektir! Bu yüzden asıl bir türlü iki yakamız bir arya gelmiyor zaten! Kendi köklerimize yabancılaşıp, kayboluyoruz.
Bizim sorunumuzun kaynağı Batılaşmak değil. Bizim asıl sorunumuz bu kendimize yabancılaşma ve yönümüzü, kimliğimizi kaybetme. Araplaştırma siyasetinin ve ideolojisinin kurbanı olma. Osmanlıdaki Yeni Çeri ve din uleması çeteleşmesi farklı biçimde hala sürüyor. Gerçek Osmanlının ve padişahların birinci hedefi olan Batılaşmanın devamı olan Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerinden uzaklaşmamız, bazı güçler tarafından bu yüzden bu kadar isteniyor. Çünkü Osmanlının geçek devamı Atatürk ve Türkiye Cumhuriyetidir. Arap Milliyetçiliği değildir. Atatürk reformist padişahların başına gelenler kendi başına gelmesin diye yukarıda da yazdığım gibi ilk başta mecburen Osmanlı mirasını ret etti. Bu tamamen siyasi bir zorunluluktu. Aksi taktirde mirasa sahip çıkarsanız, bu mirasta hak iddia edecek, söz sahibi olmaya kalkacak çevreler hemen tarih sahnesine çıkacaktı. Geçmişte reformist, batı yanlısı padişahların başına gelen aynısı Atatürk’ün ve genç Türkiye Cumhuriyetinin başına gelecekti. Ama artık bu manadaki gerçek Osmanlının devamının Türkiye Cumhuriyeti olduğu gerçeğini görelim ve buna Anadolu medeniyetinin devamı olan Türkler olarak sahip çıkalım. Ya da Romanın devamı evrensel miras olarak. Nasıl görmek isterseniz öyle bakın. Ama biz kesinlikle Arap Milletinden ve Orta Doğudan gelmiyoruz.
Aksi taktirde Türkiye Cumhuriyeti gerçek Osmanlının mirasına sahip çıkmazsa bizi Türk-İslam sentezi adı altında bir Orta Doğu ülkesi haline getirip parçalayacaklar. Bilim ve teknolojide geri kalırsanız Batı medeniyetini yakalayamazsanız bu eninde sonunda gerçekleşir. Alev Alatlı oryantalist bir duygusallık içinde çok yanılıyor. Evrensel gerçekler bellidir. Eğer bu evrensel gerçekleri takip etmezseniz öyle sürgün veren çalılar gibi sürekli ayakta kalmasanız. Bir gün artık geriye dönüşü olmayacak şekilde sizi yakıp, kül edeler. Sürgün verecek dalınız falan kalkmaz. Bunu topla tüfekle yapmalarına artık gerek kalmadı. Üretemeyen, kendini geliştirmeyen bir ülke olarak sizi adım adım köleleştirerek yaparlar. Bu son kaçınılmaz. Eğer bu gerçeği göremiyorsanız dünyayı takip etmiyorsunuz demektir. Alev Alatlı Batı yanlısı Türkiye Cumhuriyetinin ve Atatürk devrimlerinin şu anda ona sağladığı konfor alanı içinde şimdi böyle hayalperest konuşuyor. Eğer sokağa bir kadın olarak tek başına rahat çıkamadığı, böyle kitaplar falan yazamadığı, kocasının sözünden çıkmadığı bir Orta Doğu ülkesinde yaşıyor olsaydı bunların tam tersini söylüyor olurdu. Ama bu konfora aldanmak gerek. Eninde sonda bir kırılma noktası vardır ve bu noktaya gelince böğürtlen çalısı artık sürgün veremeyecek şeklide tüm dalları kavrulur, yanıp kül olur!
(devamı aşağıda)
.
Aydın Kadın ! Eyvah eyvah!!!
Siz niçin okudunuz acaba sayın Alev ALATLI? Yani toplum okuduklarındaki yararı-zararı gözetemez mi, okuduklarının eleştirisini yapamaz mı? Sadece size mi mahsus okuduklarınızı eleştirebilmek, iyi ki okumadık diyorsunuz? Okuyunca da Kargadan başka kuş Shakespeare'den başka yazar yoktur da demiyoruz, bence biraz daha ayrıntılandırmalısınız görüşlerinizi.
"Din tarafından himaye edilmeyen bilim şerre dönüşür."
Belki de rol modele ihtiyacımız olacak bir dönemden çıktık. Çünkü dışarıdan rol modeli alma kontejyanı doldu. Bireyleşmenin bu kadar olduğu bir çağda iyisiyle kötüsüyle alabileceği tek bir rol model olur, o da kendisi. Konuşmanın en başında pozitif ve negatif kavramlarından bahsetti. İkisinin de aynı sonuca götüreceğinden. Ama Alev Alatlı "sadece" yakınıyor. M.Ö. 'de yaşayan büyük filozoflardan günümüze gelenlere kadar bütün aydını ve sıradanı biraz yaşlanmaya görsünler; "Dünya kötü bir yere gidiyor, her şey bozuldu, şu gençler koptu hayattan vs." gibi bir sürü sözler duyarsınız. Bilimsel araştırmalar hatıralarımızı çoğunlukla iyi olarak anacağımızı söylüyor. Bize göre eskiler her zaman daha iyidir. Bunlar bozulan bedenlerin zihninde yansıyan entropi sezgileridir. Çünkü entropi'de evrende her şey düzenden düzensizliğe doğru akar. Bu kaos demektir. Yani kaos hep vardı. Bu yaşadığımız çağ her şeyin iyisiyle kötüsüyle her şeyin çok olduğu bir çağ. Şimdi bu çağda bütün fenomenlerden sıyrılıp rol modelin çıkması ne kadar imkanlıdır? Futbolda bile Maradona ve Pele gibisi yoktu deriz. Halbuki Messi onlardan her anlamda üstün. Ama rol model sadece o değil. Çünkü çok rol model var. Yapılması gereken kanımca şudur; bu çokluk evreni kucaklamak. Yani kavramak. Akıl yetersiz kalsa bile sezmek. Bütünlüğü sezinlemek sanatçıların işidir. Herkes kendi sanatını içindeki saklı olan özgünlüğüyle fışkırtsın dışarıya! En çok ihtiyacımız olan şey; özgür zannettiğimiz bize önerilen seçimlerin aslında bizi tutsak ettiği ve seçimlerden sıyrılıp bu çokluk evrenin toplamını ortalamasını alarak kendi şiirini yazmak!
veysi ateş durduk yere halleniyor çok rahatsız edici
Boş, bomboş, korkunç bomboş. Ne dediğin anlaşılmıyor.
en önemli kaygısı iktidarın yaptığı tüm hareketleri aklamak olan bir düşünürü! konuk etmenize gerek yok.
Kadın iktidarın İ'sinden bahsetmedi. İdeolojik ve siyasi saplantı sizi kör etmiş maalesef. Gerek olmayan tek kişi var, o da sizsiniz. Olmasanız da yokluğunuzu hissetmeyiz, emin olun buna.
@@spiderh 👑👏🏻👏🏻👏🏻
Alev Hanım'ın söylem ve argümanlarındaki metodolojik, mantıksal hataları ve kavramsal safsataları arka arkaya sıralar ve karşılaştırmalı bir şekilde analiz ederse biri, eşsiz bir doktora tezi ortaya çıkacaktır.
i would hate to agree with anything she says!
İntihar edenin cenazesi kılınmazmış ...çok hoşuna gitti cücenin
Düşünün düşünün gidin akp ye oy verin diyor
Yaşına saygı duyarak kısa bir süre dinleyebiliyorum. Ben mutsuz yalnızlaşmış bir insan olarak psikolojisinin bu durumu bu tip ters köşe fikirlerle uyum sağladığını düşünüyorum. Düşünün Alev Alatlı ve en uyum sağladığı yani fikirlerine onay verenlerin AKP ve çevresi olması. Ne acı değil mi?
Kadın torun tombalak sahibi bir kadın, ne yanlızlaşması?
Ve de niye, sen AKP'lilerden daha mı zekisin? Ben AKP'li değilim, ve kadının sözlerine de değer veririm. Katılmadığım yönleri de var. Eğer benden akıllı ve bilgili olduğunu düşünüyorsan hodri meydan. Acınası bir varlık nasıl olunur sana tattırayım zevkle.
MÖ 5000 yıl önceki Çin belgelerinden bahis...…......…...gerisini boş verin
Vah vah...……….
Alev Alatlı ...bilmediğin konularda fikir fışkırtmalarını kendine sakla...İntihar edenin cenaze namazı kılınır...bu konuda din alimlerinin de görüşü de böyle ..
biz sığırcık katliamı da yaparız, orman katliamı da yaparız, maraş katliamı da yaparız, sivas katliamı da yaparız evelallah!
Neden Rol Model Aranıyor ki BEn bunu anlamakta zorluk çekiyorum. abd mış onlar gibi olmak istiyorsunuz.
Çünkü kendi modelinden uzaklaştın.
Eskiden safsatayı anlatırdı, şimdi safsata anlatıyor.
O'nun kadar çalıştığında önce safsatayı öğreneceksin sonra da safsata yapmamayı...
@@seherseher1914"O'nun kadar çalıştığında" dokunulmaz mı oluyor.
Ben kibarlık yaptım, kadıncağızın cümlesinin başı ile sonu birbirini tutmuyor.
"Veri tabanı" çok geniş ama bağlantılar karışıyor. Doğaldır yaşı da epey ilerledi.
Böyle iyi mi oldu.
@@omerceri4807 Dişe dokunur eleştiri yaptığında herkes saygı duyar... Kimse dokunulmaz değil, bir şartla eleştirdiğin konuya hakim olacaksın.
@@seherseher1914 Bak kardeşim bu insan benimde yakından izlediğim, safsata hakkında epey kelam etmiştir.
Ama bu söyleşide, hayret verici şekilde nerede ise tüm cümleleri, bahsettiği safsata şablonlarına uygunluk göstermektedir.
Dişine dokundu mu??????
@@omerceri4807 Bak kardeşim, benim de takip ettiğim, kitaplarını okudğum bir hanımefendi. Şu andaki eleştirini haketmeyecek birisi, O'nu okumadığın ve yüzeysel baktığın çok belli. Eleştiri de emek ister...
Dişine dokundu mu????
7 MİLYAR İNSANIN AKLINI YAPANI İNKAR EDEN KENDİSİNDE AKIL OLDUĞUNU NASIL İDDA EDEBİLİR HAAYRET
Kuran'da aklın yaratıldığından bahsetmez. Akıl nedit ondan da bahsetmez. AKIL ve RUH birbiriyle ilintili konulardır ama ne olduğunu kimse bilmez, bilemez, Allah da bilginiz azdır der geçer. Kısaca bizi aşan konulardır. ALLAH'IN RUHU nedir, bilemezsin. Bilmiyorsan susacaksın.
Nerden biliyorsun budediğin sana ezberletilenler
@@spiderh kuranı okumadan konuşma; yoksa dır dır dır edersin
uğraştırmayın saçmaladığı yer kaçıncı dakikalar ?
"iyi ki okumadık" ne demektir ya!
din hakikatinden uzaklaşan kavimlere bakın ne kadar uzun bir zaman varsa Allah tan ve insanlıktan o kadar uzak ve acımasız dır .
Din HAKIKAT olamaz. Muhammedin uydurması ve iddiası Kuranda Allah muhammed aynı
en büyük dediğimiz bir devlet adamı bile 50 60 yıl sonra unutulup gider ŞİMDİ EY KENDİNİ AKILLI SANAN KİŞİ BAK muhammed sav .nasıl bir vizyon ortaya koymuş 1500 senedir milyonlar insan gözlerinde yaş ile ona selam selam deyip onu alkışlıyor hiç böyle bir sanatçınız devlet adamınız varmı soruyorum onu görmek için yüzbinler para verip yıllarca bekliyorlar ..kanada da çin de avusturalya da nerede muhammed desen o müslüman elini kalbine götürüp s.a.v. diyerek ona selam ediyor sizin böyle bir lideriniz varmı BAKIN O OKUMA YAZMA BİLMEYEN ÜMMİ BİR ÇOBAN BİR KİTAP GETİRMİŞ 600 SAYFA 4 YAŞINDA ÇOCUK EZBELİYOR 1500 SENEDİR OKUNUYOR GECE VE GÜNDÜZ HEM O KURANDA FATİHA DİYE BİR SURE VER HER MÜSLÜMAN NAMAZ KILAN GÜNDE KIRK DEFA OKUYOR KIRK ÇARPI MİLYON KERE MİLYON SİZİN BÖYLE BİR VİZYONUNUZ VARMI KURAN size şöyle cevap veriyor ey inkar edenler siz bu sözler i muhammed uydurdumu diyorsunuz HAYDİ onun bir benzerini getirin ŞBİR TEK SUREYİ ,HADİ BİR TEK AYETİ GETİRİN ..EVET MEKKE KAFİRLERİ ŞİİR VE EDEBİYATTA HİÇ BİR ASIR GÖRMEDİĞİ BİR BİR YÜKSEKLİKTE İDİ BİR ŞAİİRİN SÖZÜYLE SAVAŞ EDERLER BİR SÖZÜ İLE SAVAŞI BİTİRİRLERDİ Kİ ONLAR EĞER YAPABİLSE BİR BENZERİNİ YAPIP BU DAVAYI 1500 SENE ÖNCE SONLANDIRIDI AMA YAPAMADILAR VE CANLARINI TEHLİKEYE ATARAK SAVAŞ YOLUNU SEÇTİLER VE YOK OLDULAR ..BİR PARMAĞI İLE AYI İKİYE BÖLEN PARMAKLARINDAN SU AKITIP 1500 KİŞİDEN FAZLA İNSAN A İÇİREN BEDEVİ OKUMA YAZMA BİLMEYEN ÇOCUKLARINI DİRİ DİRİ GÖMEN KADINLARI PAÇAVRA GİBİ ALIP SATILDIĞI BİR KAVMİ İRAN GİBİ ŞİMDİKİ ABD DİYEBİLİRİZ ÜLKELERİ FETH EDEN DÜNYANIN HAZİNELERİN ELE GEÇİRİP HASIRIN ÜSTÜNDE FAKİR BİR ŞEKİLDE ÖLEN HZ MUHAMMEDE SELAM OLSUN..KAFİRLER VE İNKARCILAR YAKINDA NASIL DİR YIKILIŞ İLE CEHENNEME SÜRÜKLENECEKLER GÖRECEĞİZ..İNKAR EDEN DE KENDİSİNE KABUL EDİP İSLAM OLAN DA KENDİSİNE KAZANMIŞTIR MARUFU KRHİ HRİSTİYAN BİR KİŞİDİR AMA ALLAHIN DOSTU BİR MÜSLÜMANDIR VE BİRÇOK HRİSTİYAN VE DİĞER DİN MENSUPLARI İSALMI KURANI GÖRDÜKLERİNDE TESLİM OLMAKTADIR ..GÖZNÜ KAPAYAN YANLIZ KENDİNE GECE YAPAR ..İNSAN ALLAHIN SONSUZ BİR SEVGİSİ İLE YARATILMIŞ VE SONSUZ İKRAMLARA MAZHARDIR BU İKRAMI İNKAR EDEN KENDİNİ İLAH KABUL EDİP KURANI VE BÜTÜN DİNLERİN TAMAMLAYICISI İSLAMI KABUL ETMEYEN SONSUZ BİR CEHENNEMDE EBEDİ BİR AZAP İÇİNDE YAŞAMAYI HAK ETTİĞİNİ KENDİSİ CEHENNEMDE İTİRAF EDECEKTİR ŞEYTAN O GÜN CEHENNEMDE İNSANLARA HUTBE VERECEK VE KAFİRLER İNKARCILAR SON BİR UMUT İLE ŞEYTANDAN YARDIM İSTEYECEK BİZİ BURYA SEN GETİRDİN ŞİMDİ ÇIKART BAKLIM SENİN MUTLAKA B PİLANIN VARDIR DİYECEK ŞEYTAN İSE B PLANI FALAN YOK BEN SİZE ZORLAMI YAPTIRDIM SADECE VESVESE VERDİM SİZ ZATEN ZALİM KİŞİLERDİNİZ BANA UYDUNUZ BEN SİZDEN UZAKIM BEN ALEMLERİN RABBİNDEN KORKARIM DİYEREK ONLARA DEFOLUN GİDİN BEN SADECE SİZDEN ÖNCE İSYAN ETTİM SİZDEN BİR FARKIM YOK BENİDE HİÇ KİMDE KURTARAMAZ DİYECEK.AYETLEDE GEÇEN...İNSAN SONSUZLUĞA KANAT AÇMIŞ SONSUZ DALGALAR OLUŞTURAN SONSUZ ÇİZGİLER ÇİZEN VE SONSUZ BİR HAYATI KENDİ BENLİĞİNDE HİSSEDEN TEK CANLIDIR VE YAPTIKLARININ KARŞILIĞINI SONSUZ OLARAK GÖRECEKTİR..
@@erdalcelik6567 Senin bayağı kulağına üflemişler dostum. Kuranı okumadığın belli oluyor; okumayanlar tapıyor ki; TAPMAK bir insan için en AŞAĞILAYICI durumdur; senin aklın yok mu ki arap muhammedin yazdırdığı cümleler topluluğu kurana veonun allahına tapıyorsun. Son söz: AKIL adamı adam yapan DIN değil.
@@erdalcelik6567 bütün bu dediklerin senin kulağına üflenenler. Kuranı oku ne mal olduğunu anlarsın. Kimse kuranı okumuyor PAPAĞAN gibi ezberliyor. 4 halife kuranı yazdı/muhammed ben peygamberim dedi/Cahiller hiç okumadan inandı. Kuranı okuyupta Allah gönderdi demek için GERZEK olmak lazım. Aç ve OKU
@@erdalcelik6567 AKIL adamı adam yapan DİN değil. Senin aklın yok mu muhammed putuna ve allahına tapıyorsun; aciz misin kendini aşağılanmış hissetmiyor musun?
Bize hatırlatan olmadı diye bir cümle sayın Alev Alatlı risale insanlığa gereken her şeyi risale i Nur hatırlatıyor baksana nasıl hatırlatıyor.ben şahsan Alev alatlı'nın bilmiş bir cahil olduğuna inanıyorum veyahut da bir yere bağlı olduğuna inanıyorum eğer bir yere bağlı değilse gerçekten bilim yazarı İsa risale-i nur'u incelemesini istiyorum bu yaşından sonra ne kadar fayda verir bilmiyorum ama bize hatırlatan olmadı dediği için bunu öneriyorum hoşça kal bay bay.
Karizma,Miili Egitim bakanı,Dış işleri bakanı olabilirdi.Rakı,Sigara ses ondan
rol modelimiz nasreddin hoca ile keloğlan.
RİSALE İNUR HER SUALE CEVAP VERİR ŞÜPHESİ OLAN BAKABİLİR
Devam et gülüm, beşeri tanrılaştırmaya devam et. Allah her soruya cevap vermez iken kıçı kırık bir beşer verecek. Sen bu kafayla devam et.
Risale-i Nur 15 temmuzda duvara tosladı...Hala uyuyormusun...
Şiir gibi konuşan bir insansın, Allah vergisi sesin var.
Şiir okusan yeter, kendine uygun işler bul.
İlla aptalı oynayacağım diyorsan, sen bilirsin
Boş muhabbet.
Yine saçmalamış.