Prof. Dr. Şener Dilek - Emirdağ Lahikası - Bir suale mecburi cevabın tetimmesi - AGH 2018 Oberwesel
ฝัง
- เผยแพร่เมื่อ 14 ม.ค. 2025
- Risale-i Nur Külliyatından Lemalar - Emirdağ Lahikası
[Bir suale mecburî cevabın tetimmesidir.]
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Bu yaz mevsimi, gaflet zamanı ve derd-i maişet meşgalesi hengâmı ve şuhur-u selâsenin çok sevaplı ibadet vakti ve zemin yüzündeki fırtınaların silâhla değil, diplomatlıkla çarpışmaları zamanı olduğu cihetle, gayet kuvvetli bir metanet ve vazife-i Nuriye-i kudsiyede bir sebat olmazsa, Risale-i Nur’un hizmeti zararına bir atalet, bir fütur ve tevakkuf başlar.
Aziz kardeşlerim! Siz kat’î biliniz ki, Risale-i Nur ve şakirdlerinin meşgul oldukları vazife, rûy-i zemindeki bütün muazzam mesailden daha büyüktür. Onun için, dünyevî merakaver meselelere bakıp, vazife-i bâkiyenizde fütur getirmeyiniz. Meyve’nin Dördüncü Meselesini çok defa okuyunuz; kuvve-i maneviyeniz kırılmasın.Evet, ehl-i dünyanın bütün muazzam meseleleri, fânî hayatta zalimâne olan düstur-u cidal dairesinde, gaddarane, merhametsiz ve mukaddesat-ı diniyeyi dünyaya feda etmek cihetiyle, kader-i İlâhî, onların o cinayetleri içinde, onlara bir mânevî Cehennem veriyor. Risale-i Nur ve şakirdlerinin çalıştıkları ve vazifedar oldukları, fânî hayata bedel bâkî hayata perde olan ölümü ve hayat-ı dünyeviyenin perestişkârlarına gayet dehşetli ecel cellâdının hayat-ı ebediyeye birer perde ve ehl-i imanın saadet-i ebediyelerine birer vesile olduğunu iki kere iki dört eder derecesinde kat’î ispat etmektedir. Şimdiye kadar o hakikati göstermişiz.
Elhasıl: Ehl-i dalâlet, muvakkat hayata karşı mücadele ediyorlar. Bizler, ölüme karşı nur-u Kur’ân ile cidaldeyiz. Onların en büyük meselesi -muvakkat olduğu için- bizim meselemizin en küçüğüne -bekaya baktığı için- mukabil gelmiyor. Madem onlar divanelikleriyle bizim muazzam meselelerimize tenezzül edip karışmıyorlar; biz, neden kudsî vazifemizin zararına onların küçük meselelerini merakla takip ediyoruz?
Bu âyet “Lâ yedurruküm... [ilh.]” ve usûl-ü İslâmiyetin ehemmiyetli bir düsturu olan “Er-râzî bi’z-zarari... [ilh.]”. Yani “Başkasının dalâleti sizin hidayetinize zarar etmez; sizler, lüzumsuz onların dalâletleriyle meşgul olmazsanız.” Düsturun manası: “Zarara kendi razı olanın lehinde bakılmaz, ona şefkat edip acınmaz.”
Madem bu âyet ve bu düstur, bizi, zarara bilerek razı olanlara acımaktan men ediyor; biz de bütün kuvvetimiz ve merakımızla vaktimizi kudsî vazifeye hasretmeliyiz, onun haricindekileri malâyanî bilip, vaktimizi zayi etmemeliyiz. Çünkü elimizde nur var, topuz yoktur. Biz tecavüz edemeyiz. Bize tecavüz edilse, nur gösteririz. Vaziyetimiz bir nevî’ nuranî müdafaadır.
Bu tetimmenin yazılmasının sebeplerinden birisi:
Risale-i Nur’un bir talebesini tecrübe ettim. Acaba bu heyecan, şimdiki siyasete karşı ne fikirdedir diye, Boğazlar hakkında bir boşboğazlığı münasebetiyle bir iki şey sordum. Baktım, alâkadarâne ve bilerek cevap verdi. Kalben “Yazık!” dedim. “Bu vazife-i Nuriyede zararı olacak.” Sonra şiddetle ikaz ettim. ”Eûzü billahi mine’ş-şeytâni ve’s-siyaseti” bir düsturumuz vardır. Eğer insanlara acıyorsan, geçmiş düstur onlara merhamete liyakatini selb ediyor. Cennet adamlar istediği gibi, Cehennem de adam ister.
Beşinci Şuâ’nın yine kısmen verdiği haberler tezahür ediyor.
Said Nursî
Emirdağ Lâhikası