2012 08 27 Bamteli Ashâb-ı Kehf, Hızır ve Zülkarneyn

แชร์
ฝัง
  • เผยแพร่เมื่อ 20 ต.ค. 2024
  • Soru: Kehf Sûresi'ndeki kıssalar birbirinden ayrı hadiseler olarak mı ele alınmalıdır; yoksa mebdeden müntehaya bir dirilişin ya da bir medeniyetin sergüzeştine dair merhaleler şeklinde mi? Ashab-ı Kehf'in hali, Hazreti Musa'nın Hazreti Hızır'la yolculuğu, Hazreti Zülkarneyn'in seferleri ve seddi günümüz insanlarına neler ifade etmelidir?
    -Kehf Sûresi'nde anlatılan hâdiselerin hemen hepsi vüzuhu içinde hafî gibidir. Bir bakıma topyekün beşerin serencâmesinin yine beşerin enzârına arz edilmesi itibarıyla vak'aların kahramanları âdeta belirsizleştirilmiştir; ifadeler fizikî mülâhazalar çerçevesinde ele alınsa da metafizik edalıdır. Değişik renklerle vak'alara öyle bir ton verilmiştir ki, kahramanlar birer sırlı ve sihirli varlıklar görünümü arz etmektedir; ifadeler onları hep buğulu gösterir. İnsan, onları seyrederken tayin ve teşhislerinde zorlanır. Zannediyorum bu tür konularda esas olan da budur; çünkü anlatılanlar, bütün bir insanlığın macerasıdır. Şu kadar ki, Kur'ân'ın anlattığı vak'alar, bizim senaryolarımız gibi hayalî değildir; onlar, hakikatin ta kendisidir. Bu vak'aları, peygamberler ve salih insanların şahsında sahnelendiren Hazreti Allah (celle celâluhu), Kelâm-ı Kadim'i ile de ibret alınması maksadıyla, ayn-ı hakikat olarak Peygamberine bildirmiştir. Şimdi bize de, onlardan alınacak hisseyi almak düşmektedir. (01:00)
    -Ashab-ı Kehf, Allah inancından uzaklaşıp putperestliğe saplanmış toplumu terk ederek bir mağaraya sığınan, halleriyle insanlara ahiret inancı ve ölümden sonra dirilme hususunda ibret olan birkaç gençtir. Bu gençler, şerir bir idareye karşı fiilen mukavemet edemediklerinden dinî hayatlarını yaşayabilmek için saray hayatını terk ve mağarada yaşamayı tercih etmişlerdi. Bu zatlar orada, ilâhî bir rahmet eseri olarak çok uzun bir uykuya dalmışlar, Romalılar da mağaranın ağzını kapatarak onları ölüme mahkûm etmek istemişlerdi. Üç yüz küsur sene sonra uyanan bu gençlerin harika hallerine şahit olan o dönemin idarecileri de mağaranın kıyısına bir mescit yapmışlardı ki, daha sonra burası herkes için bir ziyaretgâh haline gelmişti. Kur'ân-ı Kerim, Ashab-ı Kehf'in yerini açıklamamıştır. Anadolu'da Tarsus ve Efes'te olduğu gibi İspanya, Cezayir, Mısır, Ürdün, Suriye, Afganistan ve Doğu Türkistan başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde Ashab-ı Kehf'in mağarası olarak gösterilen mekanlar vardır. Bunun bir hikmeti şu olabilir ki; bu, sadece bir yerde olmuş mahallî bir hâdise değildir; dünyanın çeşitli yerlerinde inanan insanların çoğu hep böyle bir mağaraya sığınma ve bir "tahannüs" devri yaşamışlardır. İşte Kur'ân, meseleyi mutlak bırakmakla bu hususa işaret etmekte ve her yerdeki Ashab-ı Kehf'e dikkat çekmektedir. Belki de her peygamberin ümmeti içinde bu tür bir Ashab-ı Kehf mevcudiyeti söz konusudur. (03:35)

ความคิดเห็น •