SOHBETİN ADI: DALÂLET ÂYETLERİ TARİHİ: 31.12.1990 Neticede bir kişi için onun tercihleri ya pozitif bir meyil husule getirir ya da negatif bir meyil husule getirir. İşte Allahû Tealâ ve Tekaddes Hazretleri, negatif meylin sahibi olan insanlar için A’râf Suresinin 146. âyet-i kerimesinde diyor ki: 7/A'RÂF-146: Se asrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîlâ(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne). Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir. “Biz, o insanları âyetlerimizi anlamaktan geri çevirdik. Onlar âyetlerimizi anlayamazlar.” Niçin? “Onlar irşad yolunu gördükleri zaman, yol olarak kabul etmezler. Onlar gayy yolunu gördükleri zaman, yol olarak kabul ederler.” Demek ki bu insanların meyilleri negatif meyil. Ve Allahû Tealâ'nın bundan sonra anlatacağım esmaları, mesela Rahîm esması o kişinin üzerinde tecelli etmiyor. Ve kişi kendisine Allah'a doğru giden bir yol aramıyor; aksine şeytana giden bir yolu kendisine yol olarak benimsiyor. Demek ki tercihleri yanlış istikamette ve bunun neticesi olarak oluşan meyli de yanlış bir meyil; şeytana doğru götüren bir meyil. Peki, meyil Allah'a dönük olursa o zaman bakınız neler oluyor? Baştan başlayalım: İlk olay, etrafımızdaki hadiseler. Bu hadiselerden doğru hükümleri çıkarabilirsek ki Allah'ın bütün olayları etrafımızda yaratmaktan sadece bir tek muradı vardır; bizi önce Kendi vuslatına erdirmek, ahiret saadetini kazandırmak; arkadan da dünya saadetini kazandırmak. Yani bizi sonsuz bir saadete gark eylemek. Bütün olaylar buna göre dizayn edilmiştir Allahû Tealâ tarafından. Allah, herkesle ayrı ayrı meşgul olur. Allah'ın sonsuz bir kompüter sistemi dediğimiz küllî irade herkesle ayrı ayrı meşgul olur. Herkesin etrafında onun Allah'a ulaşmasını, onun kemâl derecelerine ulaşmasını vücuda getirecek olan bütün olaylar cereyan eder. Yeter ki kişi bu olaylardan Allah'ın istediği hükmü çıkarsın da o istikamette bir davranış biçimi sergilesin ve yavaş yavaş Allah'a doğru yola çıksın. İşte kişinin bu, Allah'ın mutlaka müspet olarak etrafında oluşturduğu; o hedefe yönelik olarak etrafında oluşturduğu hadiselerden doğru hükümleri çıkarması ve tercihlerini doğru kullanmasından bahsediyoruz şimdi. Öyleyse sıralayalım olguları: Birinci olgu: Etrafımızda olayların (hadiselerin) cereyan etmesi. Bu cereyan eden hadiselerin arkasından bizim düşünce sistemimizin oluşturduğu davranış biçimlerimiz yani tercihlerimiz geliyor. Demek ki ikinci basamakta tercihler var bu tercihler bir meyli oluşturuyor. Negatif meyilden bahsettik. Şimdi pozitif meyilden bahsederek yolumuzu tahayyül ediyoruz. Demek ki üçüncüsü bizde bir pozitif meylin uyanması hadisesi. Bu meylin varlığını en çok sezen, bilen bizi yaratan Allah'tır. Kalbimizde hangi istikamette bir meylin var olduğunu tabiatıyla en iyi bizi yaratan Allah bilir. İşte bu 3. basamaktaki meyil bizde varsa 4. bir basamak oluşuyor. Burada Allahû Tealâ ve Tekaddes Hazretleri, Mâide Suresinin 16. âyet-i kerimesine göre bizden başlangıç rızası ile razı oluyor; 4. basamak.Bu rızası Allahû Tealâ'nın, Rahîm esmasının üzerimizde tecelli etmesine sebebiyet veriyor. Bu da 5. basamak. Yûsuf Suresinin 53. âyet-i kerimesinde Hz. Yusuf ne diyordu? 12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun). Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir). “Ya Rabbi, ben nefsimi ibra edemem (temize çıkartamam). Ancak Rabbimin Rahîm esmasının tecelli ettiği nefsler müstesnadır.” İşte o nefsler Nefs-i Emmare’nin ötesine geçebilirler. İşte böyle bir nefsin tahakkuk edebilmesi için, Allah'ın Rahîm esmasının bizim üzerimizde tecelli etmesi lâzım. Ancak 5. basamakta tecelli ediyor. Ve Allahû Tealâ Rahîm esmasının tecelli ettiği nefsler için diyor ki: “Onlara işittiririz ve akıl etmelerine sebebiyet veririz.” İşte Allahû Tealâ ve Tekaddes Hazretleri kendisinde hayır gördüğü; müspet bir meylin uyandığını gördüğü kişilerden razı oluyor. Onları rahmetinin içine koyuyor. O insanlar Allahû Tealâ ve Tekaddes Hazretlerinin Rahîm esmasının üzerlerinde tecelli etmesiyle Allah’ın söylediklerini, söylettirdiklerini, mürşidlerin kendilerine anlattıklarını işitiyorlar. Ne demek işitmek? İşitmek duymak değildir. Eğer bir insanın kulağı normal standartlarda duyuyorsa o insan her söyleneni, bütün sesleri duyar ama işitmek o seslerin yalnız duyulması değil; beyinde şifrelerin çözülmesi ve kalbe ulaşıp hissedilmesidir.
SOHBETİN ADI: DALÂLET ÂYETLERİ
TARİHİ: 31.12.1990
Neticede bir kişi için onun tercihleri ya pozitif bir meyil husule getirir ya da negatif bir meyil husule getirir.
İşte Allahû Tealâ ve Tekaddes Hazretleri, negatif meylin sahibi olan insanlar için A’râf Suresinin 146. âyet-i kerimesinde diyor ki:
7/A'RÂF-146: Se asrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîlâ(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).
Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim.
Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.
“Biz, o insanları âyetlerimizi anlamaktan geri çevirdik.
Onlar âyetlerimizi anlayamazlar.”
Niçin? “Onlar irşad yolunu gördükleri zaman, yol olarak kabul etmezler. Onlar gayy yolunu gördükleri zaman, yol olarak kabul ederler.”
Demek ki bu insanların meyilleri negatif meyil.
Ve Allahû Tealâ'nın bundan sonra anlatacağım esmaları, mesela Rahîm esması o kişinin üzerinde tecelli etmiyor.
Ve kişi kendisine Allah'a doğru giden bir yol aramıyor; aksine şeytana giden bir yolu kendisine yol olarak benimsiyor.
Demek ki tercihleri yanlış istikamette ve bunun neticesi olarak oluşan meyli de yanlış bir meyil; şeytana doğru götüren bir meyil.
Peki, meyil Allah'a dönük olursa o zaman bakınız neler oluyor? Baştan başlayalım: İlk olay, etrafımızdaki hadiseler.
Bu hadiselerden doğru hükümleri çıkarabilirsek ki Allah'ın bütün olayları etrafımızda yaratmaktan sadece bir tek muradı vardır; bizi önce Kendi vuslatına erdirmek, ahiret saadetini kazandırmak; arkadan da dünya saadetini kazandırmak.
Yani bizi sonsuz bir saadete gark eylemek.
Bütün olaylar buna göre dizayn edilmiştir Allahû Tealâ tarafından.
Allah, herkesle ayrı ayrı meşgul olur.
Allah'ın sonsuz bir kompüter sistemi dediğimiz küllî irade herkesle ayrı ayrı meşgul olur.
Herkesin etrafında onun Allah'a ulaşmasını, onun kemâl derecelerine ulaşmasını vücuda getirecek olan bütün olaylar cereyan eder.
Yeter ki kişi bu olaylardan Allah'ın istediği hükmü çıkarsın da o istikamette bir davranış biçimi sergilesin ve yavaş yavaş Allah'a doğru yola çıksın.
İşte kişinin bu, Allah'ın mutlaka müspet olarak etrafında oluşturduğu; o hedefe yönelik olarak etrafında oluşturduğu hadiselerden doğru hükümleri çıkarması ve tercihlerini doğru kullanmasından bahsediyoruz şimdi.
Öyleyse sıralayalım olguları:
Birinci olgu: Etrafımızda olayların (hadiselerin) cereyan etmesi.
Bu cereyan eden hadiselerin arkasından bizim düşünce sistemimizin oluşturduğu davranış biçimlerimiz yani tercihlerimiz geliyor.
Demek ki ikinci basamakta tercihler var bu tercihler bir meyli oluşturuyor. Negatif meyilden bahsettik.
Şimdi pozitif meyilden bahsederek yolumuzu tahayyül ediyoruz.
Demek ki üçüncüsü bizde bir pozitif meylin uyanması hadisesi. Bu meylin varlığını en çok sezen, bilen bizi yaratan Allah'tır.
Kalbimizde hangi istikamette bir meylin var olduğunu tabiatıyla en iyi bizi yaratan Allah bilir. İşte bu 3. basamaktaki meyil bizde varsa 4. bir basamak oluşuyor.
Burada Allahû Tealâ ve Tekaddes Hazretleri, Mâide Suresinin 16. âyet-i kerimesine göre bizden başlangıç rızası ile razı oluyor; 4. basamak.Bu rızası Allahû Tealâ'nın, Rahîm esmasının üzerimizde tecelli etmesine sebebiyet veriyor. Bu da 5. basamak.
Yûsuf Suresinin 53. âyet-i kerimesinde Hz. Yusuf ne diyordu?
12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam).
Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç.
Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
“Ya Rabbi, ben nefsimi ibra edemem (temize çıkartamam).
Ancak Rabbimin Rahîm esmasının tecelli ettiği nefsler müstesnadır.”
İşte o nefsler Nefs-i Emmare’nin ötesine geçebilirler.
İşte böyle bir nefsin tahakkuk edebilmesi için, Allah'ın Rahîm esmasının bizim üzerimizde tecelli etmesi lâzım.
Ancak 5. basamakta tecelli ediyor. Ve Allahû Tealâ Rahîm esmasının tecelli ettiği nefsler için diyor ki:
“Onlara işittiririz ve akıl etmelerine sebebiyet veririz.” İşte Allahû Tealâ ve Tekaddes Hazretleri kendisinde hayır gördüğü; müspet bir meylin uyandığını gördüğü kişilerden razı oluyor.
Onları rahmetinin içine koyuyor.
O insanlar Allahû Tealâ ve Tekaddes Hazretlerinin Rahîm esmasının üzerlerinde tecelli etmesiyle Allah’ın söylediklerini, söylettirdiklerini, mürşidlerin kendilerine anlattıklarını işitiyorlar. Ne demek işitmek?
İşitmek duymak değildir.
Eğer bir insanın kulağı normal standartlarda duyuyorsa o insan her söyleneni, bütün sesleri duyar ama işitmek o seslerin yalnız duyulması değil; beyinde şifrelerin çözülmesi ve kalbe ulaşıp hissedilmesidir.
ALLAH ALLAH ALLAH ALLAH