Adam cevabını bildiği şeyi söylemeyip nasıl konuyu manipule ederim diye cevap vermeye çalışıyor , buna sebep olan motivasyonuda bu programdan yıllar sonra ortaya çıkıyor ve şuan kendisi rektör 😂
Bu ülkede bugüne kadar kimlere ne görevler verildi!? Erhan Afyoncu ise bu görevi sonuna kadar hakeden başarılı bir tarih profesörü.. kendisi işinize gelmeyen gerçekleri söylüyor diye havlıyorsunuz ama daha çok havlayacaksınız.. adamın söyledikleri %100 doğru örneğin Mısır kavalalıdan sonra fiilen Osmanlının elinde değil zaten.. Bardakçı kasten Abdülhamid kaybetti algısı yapıyor, halbuki onun dönemine gelindiğinde sadece malumun ilanı var, kendisinin hiç bir şekilde oralara müdahale edecek güce sahip değil, devletini dagilmaktan kurtarmaya çalışan ve bu zor işi başarabilen bir padişah.. kendisi hal edilince de devlet 10 seneye varmadan dağılıyor zaten.. bardakçı objektifse her şeyi olduğu gibi söylesin, Erhan hoca çok haklı!
Erhan bey " KIBRIS LOZANDA GİTTİMİ GİTMEDİMİ" diye soruyor Murat Bardakçı Mısırdan konuşuyor biz buna halk dilinde laf çarpıtma diğer adıyla kıvırma diyoruz 😂😂
Erhan kıvırtıyor. Kıbrıs’ı komple kiraya verme niyetiyle askerini çek İngiltere ye ver. Sonra İngiltere burada Osmanlı yok ben zaten savaştayım onla diyip kiralama anlaşmasını iptal ettim diyor. Erhan ama o anlaşmayı Abdülhamit dönemin de iptal etmedi diyor. :) ahh Erhan ahh.
İşinize gelmeyen şeyler söyleyince taraflı olmuş olmuyor. Objektif düşünürsen adamın söylediği şey gayet mantıklı, asıl taraflı olan ve saplantılı düşüncelere sahip olan sizsiniz.
@@hcaltay Ne alaka acaba? Her duyduğuna ve her gördüğüne inanan bir toplumun içinde yetişmemize rağmen hâlâ körü körüne bir şeylere inanmaya devam edin. Devam edin ki cahil kalalım, yanlış bilgiyi benimseyelim. Yapalım ki gelişemeyelim. Bu mudur?
Ya çok iğrenç bir örnek vereceğim tartışmadaki sığlığı ifade etmek adına, affınıza sığınıyorum. Adamın biri karısını başka bir adamın yanına bırakıp teslim ediyor. Odadan çıktığında yanındakilere dönüp sırıtarak evliliğinin hala devam ettiğini, karısının da bir süre sonra odadan ayrılacağını söylüyor. Lakin kadın o odadan hiç çıkmıyor. Adam mekandan ayrılıyor, bir süre sonra da ölüyor. Diğeri de adamın karısına nikahı basıyor. Böylece adam yaşamı süresince karısını hiç kaybetmemiş oluyor. İşte Erhan Bey'in tarihçiliğinin Kıbrıs'ın İngilizlere "kiralanmasına" bakış açısının sığlığını böyle özetleyebiliriz. Toprak namustur. Toprak kaybının fiilisi, resmisi olmaz. Sizden başkasının ayak basmasını kabul ettiğiniz anda kaybetmişsiniz demektir, geçmiş olsundur.
O dediğin yanlış şartlara göre saçmalamışsın katiller elinde silahla gelmiş tüm Ahaliye karı kız ne varsa tecavüz ediyorlar Yeşilköy'e gelen Rus soykırımcılardan korunmak için kıbrıs başka bir hırsız soykırımcı İngilizlere bırakılmıştır. Vermesen ne olacak zaten tüm istanbul dahil Anadolu'ya zorla hakim olacaklar..
44 yaşındayım. En iyi not aldığım derslerin başını Tarih çekiyordu. Bu yüzden o dönemin müfredatını çok iyi hatırlıyorum. Osmanlı tarihi derslerinde 19. yüzyılı öğrenirken 2. Mahmut döneminde itibaren Abdülmecid, Abdülaziz ve 2. Abdülhamid dönemlerinde yapılan tüm reformları ezbere öğrenirdik. Bu dönemin tüm Sultanları her öğrencinin aklında savaş kaybeden (özellikle Ruslara karşı) ama reform yapan sultanlar olarak kalırdı. Resmi müfredatta 1 tane konu bile hatırlamıyorum ki bu sultanları kıyasıya eleştirmiş olsun. Bir tek 2. Abdülhamit döneminde hatırlarım ki Meşrutiyet dönemlerini yönetememesi ve sansürcülüğü eleştirilir aşırıya kaçılmadan. Asıl eleştirilen ve karalanan Sultan ise Vahdettin olmuştur. Bunun da nedenini cümle alem biliyor. Özetle Abdülhamid ile ilgili resmi tarihte hiç bir siyasi karalama veya hor görme metodu güdülmemiştir. İslami bakış açısı da hiç bu kadar ön planda olmamıştır. Ama bu Akp geldikten sonra nedense bu sultana baştan bir beyaz sayfa açıp sanki eskiden çok karalanıyormuş da bugün Akp sayesinde hakkı veriliyormuş gibi bir hava yaratmaya başladılar. Onun İslami kimliğini de ön plana çıkararak yaptılar bunu. Resmen tarihte bile gençleri kutuplaştırmayı başardılar.
Garip bir güruh organize bir sekilde geldi ve devletin basina cöreklendi. Kendi fikrinden olmayanlari da 'ya bizdensin ya da kafir ve vatan haini' diye yaftalamaya basladilar. Yavas yavas dozu arttirip önce Atatürk sonra TC'yi gündem yapacaklar. Cumhuriyet ve laikligi tartismaya acip dinsizlik olarak gösterecekler. Manipulasyon, algi vs. hepsi Hedef TC.
@@muhabbetkusuuretimbilgikus2370 gerçekleri senden daha iyi biliyorum. Fesli bir deliden de öğrenecek değildik. Bugün ne öğretiliyor bilmiyorum ama 80 lerde ve 90 larda benim öğrendiğim tarih resmi ve gerçek tarihti. Eksikleri vardı ama uydurma eklentiler kesinlikle yoktu. Bugün ne yazık ki gençler "Shakespeare Müslümandı" diyen, ruh çağırma ayinlerine katılan tescilli bir delinin kitaplarından tarih öğrendiğini zannediyor. Cehalet her yeri sarmış durumda.
Aynen öyle kardeşim yaa, hislerime tercüman oldun.... Abdülhamiti asla vahdettin adisiyle aynı kefeye koymam ama bugünün çarpık hamasi anlatımı ister istemez herkeste aksi düşünce oluşturdu..
Osmanlı tarihinde en faydalı işi yapıp devleti toparlayan Sultan Çelebi Mehmet.Bursa Yeşil Camisi karşısındaki Yeşil Türbe de mezarı bulunur.Allah rahmet eylesin.
@@devletarik1103Sayın yorumcu kardeşim.Asıl amacım Osmanlı Devletine hizmet manasında en çok başarılı olduğu düşünülen padişahlara(örneğin Fatih,Yavuz,Kanuni,...)övgüler düzülürken,işgal edilmiş bir imparatorluğu tekrar birleştiren ve toparlayan bir devlet adamını hatırlatmaktı.Bugün pekçok insan çeşitli dönemlerdeki sultanları öne çıkarırken,bana göre büyük bir başarı elde etmiş lakin tarihte yerini fazlaca alamadığını düşündüğüm Çelebi Mehmet i hatırlatmaktı.O toprak kaybetmeyip,dağılan bir devleti tekrar ayağa kaldırmıştır. İyi günler dilerim...
@@fatihalpsar4410 sayın hocam bende o zaman 17.yüzyılın en önemli padişahı son Mareşal 4.muradıda önemsememiz lazım aynı şekil Osmanlı’nın ömrünü uzatan 2.Mahmudu da önemsemek lazım yavuzlar fatihler popüler olduğu için durum böyle benim demek istediğim Mehmet çelebi 5.padişahtır bu bahsedilen Abdülhamit 34.padişahtır yani konunun Mehmet çelebi ile alakası yoktur
@@devletarik1103 sayın arkadaşım Aslında fikirsel olarak çelişki yok Ancak,benim dikkat çekmek istediğim konu Çelebi Mehmet in tarihteki önemi ve bana göre yeterince değerinin anlaşılamaması. Sadece hatırlatmak ve akıllara getirmek amacıyla yazılmış bir yorum . Bana göre tarihte ülke yönetmiş olan her Türk hükümdarının önemi büyüktür .Ancak fetret devri olarak adlandırılan bir kısımda devleti tekrar ayağa kaldıran kişinin ya da bölünmekten kurtaran bir insanı yad etmek ve yorumu okuyanlara hatırlatmak istedim. Verdiğiniz cevap için teşekkür ederim.Tekrar iyi günler .
*LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI* *Madde 17 - Türkiye’nin Mısır ve Sudan üzerindeki tüm hukuk ve senetlerinden vazgeçmesine ilişkin hüküm 5 Kasım 1914 gününden başlayarak geçerlidir.*
93 harbininin ağır faturasını Abdülhamide Birinci dünya savasının ağır faturasını Vahdettine mal eden tarih olsa olsa en büyük saftiriklik olur.Abdülhamid 33 yıl iktidarda kaldı ilk iki yıl ve son bir yılda iktidar onda değildi.30 yıl temiz toprak kaybetmemişliği garanti.Mohiz kohenci siyonist tarihçilerin sevmediği tek adam Abdülhamiddir.
Sultan Abdülhamid’in nasıl bir hükümdar olduğunu ve dönemini kusursuz bir şekilde öğrenmek istiyorsanız bunu şu an yaşayan hiç bir tarihçiden yada araştırmacı gazeteciden öğrenemezsiniz.Kimi ya kaçamak cevap verir yada bir şeyleri eksik anlatır. iki kitapla Sultan Abdülhamid’i tanıyabilirsiniz. 1-Mithat Cemal Kuntay’ın 3 İstanbul eseri 2-Vahdettin Engin-Pazarlık
Bu ülkede bugüne kadar kimlere ne görevler verildi!? Erhan Afyoncu ise bu görevi sonuna kadar hakeden başarılı bir tarih profesörü.. kendisi işinize gelmeyen gerçekleri söylüyor diye havlıyorsunuz ama daha çok havlayacaksınız.. adamın söyledikleri %100 doğru örneğin Mısır kavalalıdan sonra fiilen Osmanlının elinde değil zaten.. Bardakçı kasten Abdülhamid kaybetti algısı yapıyor, halbuki onun dönemine gelindiğinde sadece malumun ilanı var, kendisinin hiç bir şekilde oralara müdahale edecek güce sahip değil, devletini dagilmaktan kurtarmaya çalışan ve bu zor işi başarabilen bir padişah.. kendisi hal edilince de devlet 10 seneye varmadan dağılıyor zaten.. bardakçı objektifse her şeyi olduğu gibi söylesin, Erhan hoca çok haklı!
Konsolos Rostkovski olayıyla bile Sultan 2.Abdülhamid ile ilgili fikir sahibi olabilirsiniz. Yine de ihanetle suçlamak olmaz. “ İdare-i maslahat ile devlet yönetilemez “ bunun en büyük örneğidir bence Sultan 2.Abdülhamid. İhanete 36 padişah içinden biri bulaştı. O da zaten HMS Malaya ile kaçmıştı.
33 yıllık bir dönem var. Tek bir olay üzerinden varsayım yapmak nasıl bir mantığa sığar? Yahut, neden-sonuç ilişkisi yapmadan nasıl bir yere varacaksın?
@@flemdkksks-kq4zy Hocam merhaba. Tek bir olay üzerinden varsayım yapmadım. Varsayım ile tarih okunmaz/yorumlanmaz ayrıca bunu da biliyorum. Yönetmedeki hatalar, bürokratların rüşvete bulaşması, Anadolu’nun unutulması, gayrimüslimlerin el üstünde tutulması gibi nedenler bunlara ilaveten askeri açıdan devrim yapılamaması çöküşün büyük sebepleri olmuştur. Bir dizi üzerinden esas tarih yazılıyor. Ben buna kızıyorum. 33 yıl iktidar olmuş ve İstanbul dışına çıkmamış bir padişah büyükelçi tokatlıyor-muş. Bakınız Türk sadece savaşta hatırlandı. Bu çok can yakıcı. Gayrimüslimler askerlikten muaf. Bankalar devletin değil. Alınan borçlar diğer borçları kapatmak için. O borcu kapatmak için başka borçlar. Bunlar için ek vergiler. Halk bitik halde. Hastalık kol geziyor Anadolu’da. Ama kalkıp olmamış bir tarih dayatılmasına razı gelemem.
@@hobbyriderr101. Yorum: Merhaba. Öncelikle şunu söylemeliyim ki, dönem hakkında belli bir kapital (sermaye) birikiminiz olmadan (tarihi noksan açısından) konuşmak yanlış. Belli ki dönem hakkında bir birikime sahipsiniz ama bu ne yazık ki yeterli değil. Bunu yaptığınız yarı-cahilce yorumdan anladım. "Cahil" derken, kötü anlamda demiyorum bunu. Genellikle toplumda "cahil" kelimesi bir hakaretmiş gibi algılanır ama aslında öyle değildir. Bu da yine cahillikten kaynaklanır. Cahilin kelime anlamı şu: "Bilgisi olmayan, bilgisiz. Belli konuda bilgisi olmayan." Bu tanım size uymuyor; siz dönem hakkında ne cahilsiniz, ne de bilgilisiniz. Bu da sizi yarı-cahil yapar ki, normal cahillikten daha kötüdür bu. Gelelim asıl konuya: "Yönetmedeki hatalar" demişsiniz. Bu doğal bir şey. Sonuçta hiçbir lider ve/veya hükümet kusursuz değildir. Elbette hepsinin bazı hataları vardır, olabilir. Bunun üzerinden bir suçlama veya eleştiri yapmak tam doğru olmaz zannımca. Bunu bir eleştiri veya suçlama unsuru olarak gösterebilmeniz için, bizahati bunun tersini yapmış ve bunu başarabilmiş bir lider yahut hükümeti göstermelisiniz ki, bunun üzerinden bir eleştiri doğrultabilesiniz. Aslında realist bir perspektifle bakarsak, böyle bir lider veya hükümet yok. Yanılıyorsam orası ayrı tabii. Üstelik Osmanlı gibi kozmopolit bir yapıya sahip olan ve kolonyalist devletlerin her gün bir taviz koparmaya çalıştığı bir ortamda hata yapma ihtimaliniz çok daha fazladır. Üstelik 33 yıla yakın bir iktidar süreniz varsa. Ama buna rağmen - hataları olsa da - çok iyi bir şekilde yönetti Osmanlı'yı. En azından benim şahsi görüşüm bu. Bu görüşü destekleyecek belgeleride, kaynaklarıda ve tarihçileride seve seve sunabilirim. "Bürokratların rüşvete bulaşması" demişsiniz. Bu da yine yüzeysel yapılmış bir yorum. Rüşveti engelliyemezsiniz. Her zaman kötü insanlar olur. Buna mani olmanız çok zor ve hatta belki de imkansızdır. Örnek verelim: Abdülhamid pek çok talebe rağmen bir Yahudi devletinin kurulmasına izin vermemiştir. Bunu engellemeye dönük teşebbüslerde bulunmuştur. Büyük ölçüde başarılı da olmuştur; ama bugünkü İsrail-Filistin bölgesinden Yahudilerin toprak alımına tamamen karşı koyamamıştır. "Para" diye çok kudretli bir şey var elinizde. Bunla çoğu şeyi yapabiliyorsunuz. Bunlardan biri de rüşvet haliyle. Bölgedeki devlet memurlarının gizli yollarla rüşvet alarak toprak satımına tamamen engel olunamamıştır. Bugünün şartlarında bile rüşveti yok etmek çok zor iken, o dönemin şartları altında bunu başarabilmek pek kolay olmasa gerek. Bunun için de Abdülhamid daha etkili bir yol buluyor. O bölgede toprak satımını yasaklayacak kararnameler çıkarmak veya başka türlü sınırlı tedbirler almak yerine, kendisi de toprak alımına başlıyor. François Georgeon (Fransız Türkolog), bunu "Sultan Abdülhamid" adlı biyografisinde çok güzel anlatır. Abdülhamid'in emperyalist devletler ve Yahudi baronlarına karşı büyük bir mücadeleye giriştiğini söyler. Şöyle ki: Abdülhamid bir araziyi satın alıp bunu Hazine-i Hassa'ya (padişahın şahsi hazinesi) aktarıyor. Böylece o araziden toprak almak istiyen bir şahıs yüksek ücretler verip kandırdığı halkı ve rüşvetlere boğduğu sivil bürokrasiyi değil, Abdülhamid'i karşısında buluyor. Devletin her yerinde uyguluyor Abdülhamid bu siyaseti. Özellikle jeostratejik konumdaki bölgelerde. Bunun başını çekenler haliyle Bağdat ve Musul. Sebebi belli: Petrol var çünkü. O dönemde Bağdat'ın ekilebilir tarım arazilerinin 3/1'ine ve petrol bölgelerine sahip Abdülhamid. "Anadolu'nun unutulması" demişsin. Bu konuda haklısın ama Abdülhamid özelinde bunu söylediysen yanılıyorsun. 1840'lardan (Tanzimat'tan) başlayarak 1870'lerin son dönemlerine kadar bu politika uygulandı, doğrudur. Sebebi belli: Osmanlı'nın %40'lık bir bölümünü gayrimüslimler teşkil ediyor ve özellikle Fransız İhtilalinden sonra milliyetçilik dalgası doruğuna ulaşmış. Öncelikle, 1804'de ilk isyan Sırplar tarafından çıkarılmış; bu da 1829'da muhtariyetliğin (özerkliğin) ilan edilmesiyle sonuçlanmış. Tabii sonra Yunan İsyanı var. 1821'de başlıyan ve 1830'da bağımsızlıkla sonuçlanan bu isyan ile, Osmanlı'dan ilk bağımsızlığını kopartan ülke Yunanistan olmuştur. Bu ve buna benzer olaylar göstermiştir ki, Balkanlar'a yatırımın arttırılması ve gayrimüslimlerin memnun edilmesi lazım. Müslüman ve Müslüman olmayanlar arasındaki eşitsizliklerin kalkması ve herkese eşit davranılması gerekiyor. İlk etapta 1839 Tanzimat Fermanı, ikinci etapta ise, 1856 Islahat Fermanı ile bu sorun büyük oranda çözülmüştür. Geriye yatırımlar kaldı. Devletin gelirinin büyük bölümü demiryolları, telgraf hatları, limanlar, okullar, tramvaylar, hastahaneler, Balkanlar'daki Hristiyan halklar için harcanmıştır. Tabii bu sırada hem Anadolu, hem de Arapyarımadası unutulmuştur. Tabii bunca şeye rağmen gayrimüslimlerin devlete isyan edilmesinin önüne bir türlü geçilememiştir. Politika yanlış çünkü. Abdülhamid bunu görüyor ve geçmişten ders alarak ona göre tedbirler alıyor. Özellikle 93 harbinden (1877-78) sonra pek çok devletin bağımsızlığını kazanması ile ülkedeki gayrimüslimlerin oranı %20-25'e kadar düşüyor. Zaten bu süreçten sonra - tabii Abdülhamid'in de etkisiyle - harcamaların çok büyük bir bölümü Anadolu ve Arapyarımadasına çeviriliyor. Anadolu halkı ve Araplar, Abdülhamid'e özel olarak çok büyük sevgi gösterirler. Bizzat İlber Ortaylı - ve her ne kadar Abdülhamid'i sevmese bile Murat Bardakçı - bunları dile getiriyor. Çünkü Anadolu halkı ve Araplar, adam akıllı ilk kez onun döneminde refah görmüşlerdir. Anadolu demiryollarından tutta Hicaz demiryoluna, binlerce yeni okuldan tutta en modern hastahanelere kadar pek çok yatırım bu dönemde yapılmıştır. Demiryollarının da etkisiyle refah seviyesi büyük ölçüde artmıştır. Tarım gelişiyor çünkü. Doğal olarak tarım ürünleri artıyor ve artan bir ürünün fiyatı buna paralel olarak azalıyor. Tabii birde ulaşım maliyetinin büyük ölçüde düşmesi var. Demiryolu ile çok daha hızlı ve ucuza mallar taşınabiliyor. Bunun içindir ki, Abdülhamid döneminde Anadolu çitfçisi "kilo" almıştır, deniyor. Yani öyle açlıktan ölme gibi bir durum yok. Abdülhamid dönemi hayat ucuzdur, refah vardır. Özellikle, yine ilk kez Abdülhamid döneminde Tarım'ı desteklemek amacıyla ilk yerli bankamız kurulmuştur. Ziraat Bankası. Bunun üzerine konuşulacak çok daha fazla şey varda uzatmaya gerek yok. Anadolu'nun bugün herhangi bir noktasına gittiğinde Abdülhamid seni her zaman izler. Eğer tarihi bir yapı varsa ve Selçuklu dönemine ait değilse, çok büyük ihtimalle Abdülhamid döneminde yapılmıştır. Memleketine bak. Elbet etrafında Abdülhamid döneminde yapılmış pek çok yapıyı bulacaksın; ama aynı şeyi Abdülaziz, Abdülmecid, II. Mahmut veya III. Selim, ya da daha fazlası için kolay kolay söyleyemezsin. Abdülhamid döneminde kurulan okul sayısına Cumhuriyet ancak 1950'li yıllarda zor bela yetişebilmişir. Rekor O'ndadır. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi dahil en çok demiryolu hattı Abdülhamid döneminde yapılmıştır. O'nu geçebilen şuana kadar olmamıştır. Rekor yine O'ndadır. İlk Üniversiteyi kuran, ilk Deniz müzesini kuran, ilk Arkeoloji müzesini kuran, ilk Çocuk hastanesini kuran, ilk Sağır, dilsiz ve kör okullarını kuran, ilk kez bir İstihbarat teşkilatı kuran, Dünya'nın üçüncü, Doğu'nun ilk Kuduz hastanesini - bizzat Pastör'e para yardımında da bulunarak - kuran, Dünya'da ilk kez bir denizaltından torpido atarak bir gemiyi batıran denizaltıyı yapan, ilk Eczaneyi kuran, ilk Otomobili getiren vs. daha binlerce şey yazılır buraya. Ama TH-cam'nin mesaj kotası yetmez. Diziden tarih öğrenilmemesi gerektiğini maalesef halkımızın büyük bir kısmı bilmiyor. Gerçi bu beni ilgilendirmez. Ben tarihi araştırmamı yapıyorum. Diziyi izledim mi? Evet, izledim. Yine olsa yine izler miyim? Evet, izlerim; ama asla diziyi gerçekmiş gibi de izlemem. Zevk için, zaman öldürmek için izlerim. Zaten bunu yaptımda. Dizi, Abdülhamid'i tanıtmak açısından olumlu bir sonuç doğurmuştur. Ben de Abdülhamid'i dizi ile tanıyan ve tabii izlemekle kalmayıp araştırma yapan ve Abdülhamid'e aşık olur derecesinde hayranlık duyan biriyim. Bende sansasyonel bir etki uyandıran bu adama duyduğum sevgide zaten tarihi referanslardır. Tabii dizinin etkisinide unutmamak gerek (:"
@@hobbyriderr10 2. Yorum: Şu konuda bir yere varmalıyız. Abdülhamid'i sevmeyebilirsin, başarılı bulmayabilirsin, ama bunların hepsi aşılabilecek şeyler. İlk etapta ben de sevmedim. Pek çok kez iyi mi, yoksa kötü mü sorusunu sordum kendi kendime. Bir sentez yaptım. "Abdülhamid başarılı" diyen kaynakları da, "başarısız" diyen kaynakları da okudum. Ortaya bir sonuç çıktı. Bu sonuçlar üzerinden şuan senle tartışıyorum. Necip Fazıl'ın - kendisini sevmem - bir sözü var, meşhurdur: "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamaktır." diye. Asıl sır burada saklı zaten. Dönemi ve yaptıklarını okuyunca, şuan hem şahsi olarak, hem de ülkeler arası politikalar nezdinde bu sözün doğruluğunu anlayabiliyorsun. Asıl mesele doğru araştırma ve neden-sonuç ilişkisini yapmakta yatar. İlla duymuşsundur; ağızlara pelesenk olmuş bir cümle var. Nedir o? "Abdülhamid döneminde 1.5 milyon kilometre toprak kaybedildi." diye. Bu doğru mu? Evet, doğru. Farkındaysan yalanlamıyorum, ama buna rağmen Abdülhamid'i başarılı buluyorum. Sence de ortada bir çelişki yok mu? İlk etapta evet, fakat aslında yok. Çünkü ben ve benim gibi insanlar, bunların neden olduğunu bildiğimiz için bu lideri savunuyoruz. Örnek verelim: François Georgeon. Kendisi Fransız bir Türkolog. Abdülhamid hakkında yazdığı bir biyografisi var. Bu adam Türk olmamasına rağmen Abdülhamid'e "başarılı" diyebiliyorsa, seni bundan alıkoyan sebep ne? Üzerine niye yıllarca araştırma yapsın ve yaklaşık 650 sayfalık bir kitap yazsın? Sonuçta sen ve senin gibi şahısların aklında şu soru belirebilir: Değer mi?... Abdülhamid gibi bir padişah için. Demek ki değiyormuş. Asıl mesele bunu kavramak. Kavrayanlar var, hala kavramakta zorlananlar var. Bunu aşmak çok zor olmasa gerek?... Birde tabii hangi kaynakları okuduğun önemli. Muhalif kaynakları okuyorsan normal bu tavırların. Özellikle muhalif kanatta (CHP başı çeker) Abdülhamid sevilmez. Yerden yere vurulur. İktidar kanadında ise (AKP başı çeker) sanki hiçbir hatası olmayan bir lidermiş gibi yüceltilir. İkisi de yanlış. CHP kanadı, daha doğrusu muhalif kanat, genel olarak Abdülhamid'i iktidar yücelttiği ve Atatürk'e karşı bir argüman olarak sunduğu için sevmez. AKP kanadı, yani iktidar kanadı ise, Erdoğan ve Abdülhamid'in benzer yönleri olduğu için sever. Yani işte, o günlerde Abdülhamid'e yapılanlar, bugün Erdoğan'a yapılıyor imajını verirler ve bunun üzerinden bir savunma yaparlar. Muhalif kanatta da şöyle bir görünüm çiziyor bu yaklaşım: Kendileri Erdoğan'ı başarısız buluyorlar. Kötü bir yönetici olarak görüyorlar. Eğer Erdoğan Abdülhamid'i savunuyorsa, o da Erdoğan gibi başarısız bir liderdir demek ki. Bu sonuca varıyorlar. Aslında bu yaklaşım yanlış tabii ki. İktidarın Abdülhamid'i sevdiği için savunduğu yok. Siyasal İslamcıların da. Hepsi çıkar peşinde. Baktığın zaman evet, Abdülhamid ve Erdoğan'ın ortak yönleri var, ama ikisinin yolu farklı. Hangi partiyi tutuyorsun bilmiyorum. Bundan bağımsız olarak şunları söyleyeceğim. Erdoğan otoriter bir lider. Keza Abdülhamid'de öyle. 2017'deki Referandum ile Erdoğan ülkedeki tek otorite sahibi olmuştur ve ülke şuan "tek adam" rejimi ile yönetiliyor. Abdülhamid Erdoğan'dan daha otoriter bir lider. Yani bu yönleri benzer. Fakat ikisinin yolu farklı. Erdoğan kendi şahsı için bu yönetimi tercih ediyor. Abdülhamid ise devleti kurtarmak amacıyla bu yönetimi tercih ediyor. Keza basına sansür uygulanması, Meclis'in işlevsiz hale getirilmesi, para uğruna biat edenlerin ve etmeyenlerin olması vs. daha pek çok şey sayılabilir benzerlikler arasında. O dönem ki muhalifler haksızdı. Abdülhamid tahttan indikten 10 yıl sonra devletin yıkılmasıyla bu anlaşılacaktı. Bu dönemin muhalifleri ise kendine göre haklı. Eğer Erdoğan baştan gitmezse, devletin sonu yıkım olacak diye düşünüyorlar. İki liderde çok benzer ama amaçları farklı. Biri kendi devleti için, diğeri kendi şahsı için bunları kullanıyor. Biri gittikten sonra devlet yıkılıyor, diğeri gitmezse ise devlet yıkılacak diye düşünülüyor. Zaten bunu nasıl olsa ileride göreceğiz. O kadar benzerlik var, ama bu benzerlikler iki amaç uğrunda...
@@hobbyriderr10 3. Yorum: Her neyse, devam edelim: Yazının son kısmıda genel olarak şunlar: Borç mevzusu, gayrimüslimlerin durumu, bankaların yabancılara ait olması, halkın bitik halde olması vs. Bunlara cevap veririm, önce bir test etmem lazım tabii. Tartışma devam edecekse bu konulara da gireriz. Tamam mısın? Bu saydığın şeyleri Abdülhamid dönemi için söyleyemezsin yalnız. Abdülhamid dönemi Osmanlı'nın yeniden şahlanış ve diriliş dönemidir. Hatta François Georgeon, Abdülhamid'in mutlak saltanat sürdüğü 1878-1908 yılları arası için "son canlanış" dönemi der. Bu tanım doğru. Döneme baktığında da bu her alanda karşına çıkıyor. Eğitim, ulaşım, adalet, sağlık, ordu, maliye, dış politika, iç politika vs. Asıl sorun, olanlara sadece dar, neden-sonuç ilişkisi olmadan ve yüzeysel bir perspektiften bakmaktan kaynaklanıyor. Olaylara bir panoroma şeklinde baktığında ise her şey ortaya çıkıyor. Bizim halkımızda maalesef bunun tersini yapıyor. Yakın zamanda bir Abdülhamid tartışması alevlendi tekrardan. Şu voleybolcu Ebrar Karakurt sayesinde. "Boş yapma Abdülhamid" muhabeti. Asıl sorun şu ki: İnternet cahil insanlarla dolu. Öyle yorumlar gördüm ki kafamı duvara vurasım geldi. Abdülhamid güya İngilizlere "Beni kurtarın, size Kıbrıs'ı vereyim" demiş. Komedi :D Yani o kadar sığ yorumlar var ki, insan kafayı yiyor. En azından ben öyle oldum. Bunu okuyan bir şahısta araştırma yapmıyor ve bunu gerçek sanıyor. Sosyal medyanın en büyük zararlarından biri de bu olsa gerek. Yanlış bilginin araştırılmadan, sorgulanmadan alabildiğince yayılması. Her neyse devam edelim. Bu sebepten dolayıdır ki, Abdülhamid'e bugün duyulan kin baya fazla ve yersiz. Sonuçta O, İlber Ortaylı'nın da dediği gibi, "Son Roma İmparatoru"ydu. Ve yine hocanın dediği gibi: "Sultan Abdülhamid dediğin zaman millet İmparator görüyor"du. Otoritesi altında yaşayan herkese adil davranmış bir büyük liderdi. Her kesim tarafından kabul edilen ve sevilen bir liderdi. Türk, Kürt, Arap, Arnavut, Çerkez vs. farketmez. Yahut Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Sünni-Şii, Ortodoks-Katolik, Musevi-İsevi, hiçbiri farketmez. Yine İlber Hoca'nın da üstünde durduğu gibi, bu topraklar bir daha asla onun dönemindeki refahı ve barışı görememiştir. Üstelik Abdülhamid, bunu 33 yıl sarayından çıkmadan yapabildi. Bugünlere kadar daha iyisini yapan var mı da biz mi göremedik? (:" Bugün gerek Arap dünyasında ve gerek İslam dünyasında (özellikle Afrika) ve hatta gerekse bazı Yahudi halk kesimlerinde ona duyulan büyük özlem ve muhabetin sevgisi bundan kaynaklanıyor. Sanma ki onlar, bizim gibi dizi izliyerek O'nu tanıdılar. Hayır. Onlar çok daha önceleri bu büyük liderin hasretini çekiyorlardı. 1960-70'li yıllara kadar adı hala hutbelerde anılan bir liderden bahsediyoruz. Bunu bizzat Yılmaz Öztuna aktarıyor. Ziya Nur Aksun'da bu kanıda. Cezayirli bir arkadaşın "Abdülhamid'in büyüklüğü İslam aleminde münakaşa dahi edilmez." sözü geldi aklıma. Sen, O'nun refah ve barış içinde yaşattığı toprakların anahtarının bugün kimin ellerinde olduğunu düşüne dur... Her taraf yangın yeri. Güneyimizde Suriye, Irak, Yemen ve en çok acı veren İsrail-Filistin sorunu. Kuzeyimizde, Rusya-Ukrayna savaşı ve Karadeniz bölgesi. Batı'da Yunan, Adalar ve Ege Denizi sorunu. Keza Doğu Akdeniz girdabı. Doğu'da ise Azerbaycan-Ermenistan krizi. İran'da iç isyan, rejim ve yönetim karşıtı protestolar. Afrika'da iç savaşlar, darbeler ve ekonomik krizler. Türkiye'de, Doğu'da "Kürt Sorunu", Mülteci sorunu, terör sorunu, kutuplaşma ve ekonomik çıkmaz. Liyakatsizliğin doruğa ulaşması, yolsuzluğun her yeri sarması, yöneticilerin (liderlerin) giderek zalimleşmesi ve despotlaşması, insanların zalimleşmesi, İslam ülkelerinin çöküntü içinde olması, gerçek Müslümanların acı içinde olması, dini kullanan, din üzerinden siyaset yapan hem Türkiye'de hem de İslam ülkelerinde liderlerin, yöneticilerin, sahte tarikatların çoğalması... Saydığım her şey bana O'nu hatırlatıyor, O'nu çağrıştırıyor. Bir Arabın (internette bulup dinliyebilirsin), Abdülhamid'e ithafen yazdığı mektubunun başlığındaki söz geliyor istemsizce aklıma... "Nerdesin Ey SULTAN ABDÜLHAMİD?" (Bilen, gören var mı?) Keza Rıza Tevfik'in - ki kendisi Abdülhamid'e muhalifti -, Abdülhamid tahttan indikten ve vefat ettikten sonra yazdığı pişmanlık şiiri geliyor aklıma. "Sultan Abdülhamid'in Maneviyatından İstimdad" şiiri. Kesinlikle dinlemeni öneririm. Çok güzel bir şiir. Tüyleri diken diken ediyor. Abdülhamid tahttan indikten sonra onun adına yazılan bir nevi özür ve pişmanlık şiirlerinden sadece biri ve belki de aralarında manevi duygusu en yoğun olan şiir bu. Karşında Tevfik Fikret'in Abdülhamid'e yakarışları ve bulunduğu ortamdan (Cennet'i kastederek) yardım etmesini istemesi. Şiirin küçük bir bölümü: (Devamını internetten dinliyebilirsin. Okuyunca değil, dinleyince maneviyatını hissediyorsun.) "Nerdesin şevketli Sultan Hamid Han? Feryadım [haykırışlarım] varır mı barigahına? Ölüm uykusundan bir lahza [bir an olsun] uyan Şu nankör milletin bak günahına Tarihler namını andığı zaman Sana hak verecek hey koca sultan Bizdik utanmadan iftira atan Asrın en siyasi padişahına Padişah hem zalim, hem deli dedik İhtilale [ayaklanmaya] kıyam [kalkmalı] dedik Şeytan ne dediyse biz 'beli' [evet] dedik Çalıştık fitnenin intibahına [uyanmasına] Divane [deli] sen değil, meğez bizmişiz Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz Sade deli değil, edepsizmişiz Tükürdük atalar kıblegahına. Lakin sen sultanım gavs-ı ekbersin (Allah dostu) Ahiretten bile himmet [yardım] eylersin Çok çekti şu millet, murada ersin Şefaat kıl şahım meded-hahına." Bir pişmanın daha ismini verelim: Süleyman Nazif. O da Abdülhamid'e muhalif olanlardan biriydi. Abdülhamid tahttan indi ve istedikleri oldu olmasına da, devletin düştüğü bitap durumu görünce o da kaleme sarılıdı. Abdülhamid'i sürekli istibdatçı (keyfi yönetici ve baskıcı) olarak kötülüyorlardı. İttihat ve Terakki gelecek, hürriyet gelecek öyle mi? Daha fena şekilde bir istibdat yönetimi geldi ve hem Abdülhamid'den özür dilemek için, hem de İttihatçılara eleştiri de bulunmak için şu pişmanlık şiirini yazdı: "Padişahım, gelmemişken yade [seni anmaya] biz İşte geldik, senden istimdade [aman dilemeye] biz Öldürürler başlasak feryada biz Hasret olduk eski istibdade biz Dembedem [zaman zaman] çoşmakta fakr-ü ihtiyaç Her ocak sönmüş ve susmuş, millet aç Memleket matemde [yas tutuyor], öksüz taht-ü taç [taht sahipsiz] Hasret olduk devr-i istibdade biz. [Senin "istibdat" diye nitelediğimiz, ama aslında öyle olmayan yönetimine hasret kaldık biz.] Bunun üzerine bilmem söylenecek başka bir şey var mıdır?... Evet, vardır. Şu kısa anekdotu da aktarıp yorumu bitireceğim. Abdülhamid tahttan indikten sonra (1909) sürgüne gitti. 9 yıllık bir sürgün hayatı yaşadı. İlk 3 yıl Selanik'te kaldı. Burada hiçbir şey yapmasına izin yoktu. Gazete okumak, dışarı çıkmak vs. dahil. Malum, tam bir hatalar silsilesi ile ortaya çıkan Balkan Savaşı ve feci yenilginin üzerine, Abdülhamid'i Yunanların eline düşmesin diye İstanbul'a getirdiler. (1897'de, Yunan'ı 1 ay da yenen Osmanlı ordusunun başında bulunan Abdülhamid, şimdi ne hallerde. Buna herhalde baya içerlenmiştir. Zoruna gitmiştir haliyle.) İstanbul'a geliyor ve Beylerbeyi Sarayı'nda kalmasına karar veriliyor. İşte bu az önce okuduğun şiiri, Süleyman Nazif'in bizzat sarayın duvarlarının arkasından okuduğunu duyunca daha da bir duygulanmıştım ve tüylerim diken diken olmuştu. Beylerbeyi Sarayı'nda Abdülhamid biraz daha serbestti. Belirli aralıklar ile bahçeye çıkmasına izin veriliyordu. İşte bu aralıklarda Süleyman Nazif'in gelip bu şiirini okuduğunu öğrenmem benim için baya şaşırtıcı olmuştu. Herhalde Hamidim'de, bunu duyduğunda duygulanmıştır ):" Mekanı Cennet olsun ❤ Not: Kusura bakma, yorum çok uzun oldu ve konu çok başka yerlere geldi, ama yapacak bir şey yok. Benim de stilim bu ne yapalım (:"
Erhan bey tavrinizi cok hatali buluyorum .sizi severek izliyoruz ama dediklerinizin savunulucak tarafi yok .her yonuyle zor bir donem kabul etmek gerekir
burada mesele dönemim zor olup olmadığının kabul edilmesi veya edilmemesi değil. Dönemi anlamak için dönemin öncesini ve sonrasını da iyi bilmek gerekir. Erhan Hoca bence olaya böyle yaklaşıyor
Abdülhamit döneminde, kaybedilen bütün topraklar, birinci ve ikinci meşrutiyet döneminde verilmiştir. Abdülhamit 33 sene boyunca, tek başına yönettiği dönemde, yalnızca kıbrısı kaybetmiştir.
Sen Mısır'ı, Kıbrıs'ı kiralarken geri alabileceğini mi sandın? Yemin ediyorum Abdül bu zamanda yaşasa; Boğaz Köprüsünü satıyorum desen bütün parasını verir öyle bir kafada 😂
çin 200 sene sonra kiraladığı honkongu geri aldı hemde ingilizden . mısırı birisi fiili olarak verdi öteki lozanı imzaladı hukuki olarak verdi . bizde siyasi görüşümüze göre birini kabul edip diğer yarımız ile kavga ediyoruz.
@@yusuflev5325 Abdül'ün verdiği Mısır yine Lozan'a patladı. Siz kafayı yemişsiniz yakında Viyana'yı da Lozan'da verdik dersiniz. 😀 Çin süre vermiş, şartlar koşmuş sonunda geri almış. Abdül'e çıkmaz ayın son çarşambasında geri vereceğiz demişler o da tamam demiş.
@@recepyegin4232 elbette güzel bir şey yapmadı ancak aynı şeyi lozan içinde söyleyebiliriz. lozanda çizilen sınır zaten fiili olarak elimizdeki yerlerdi . ancak hukuki olarak milyonlarca kmkare alandan vazgeçtik. dünya siyasi tarihini takip ediyorsanız bilirsiniz ki hukuki olarak vazgeçmediğiniz her toprak parçasında şansınız vardır örnek kıbrıs. bir garantörlük antlaşması bize bir Türk devleti kazandırdı.düşünün kıbrıstan lozanda vazgeçilseydi bu gün kktc olabilirmiydi !!!
murat bardakçı en sevdiğim tarihçilerin başında gelenlerdendir fakat bu tartışmada bence erhan afyoncunun söyledikleri daha mantıklı. erhan hocam haklı
Erhan Afyoncu'yu bir nedenle tebrik ediyorum; Murat Bardakçı ''aptalca konuşuyorsun'' diyor, ''Bakanım'' diyor vs vs. kardeşim ne güzel tartışıyorsunuz ne diye uslübü bozma?
@@WUXLOR Dostum, sen koskoca bir tarihçiye, lise düzeyi bilgisi yok mu dedin anlamadım? Ortada iki fikir var, ikisi de doğrudur, farklı yorumlardır. İlber hocayı getirsek o da farklı bir yorumda bulunur. Sen işine gelmeyen yoruma, Lise düzeyi tarih bilgin yok diye aşağılarsan, bu yalnızca senin cahil cesaretinden kaynaklanır.
@@xenraken9715 neyi kardeş,şükür Atatürkün müslüman olmadığınımı,adının kemal deyil Kamal olduğunumu,asıl düşmanın Yunan,İngiliz,fransız olduğunumu,binlerce alimin şehit edilmesinimi,vatanpeverlerin hain ilan edilmesinimi,osmanlının yani atalarımızın bize nasıl öcü gösterilmesinimi,dinin insanı geliştirmez.yalanına inamadığımız içinmi,senelerce. Enbük tehlike din deyip ,uçak yapmama araba yapmayıp bilimden uzaklaşmanın farkına vardığimız içinmi,Daha milyonlarca neden neden. Neyi öyrenememişiz kardeş
Demek Türklerin tarihî karışık çünkü kesin doğru delil olsaydı kimse gerçek belge varken tartışmazdi bunlar gibi. Her kes işine geleni söylüyor. Tartışmak yerine tak diye belgeni koy ve sustur.
yok erhanın o zamanki derdi bugün MSB rektörü olmaktı zaten. kendisi abdülhamid aşığı olduğu için siyasal olarak o kesime cici gözüküyor tuttuğu partide zihniyette bellidir. Abdülhamid konusunda haklı olduğu taraflar olsa da ingiliz valisi emriyle kim görevden aldı diye bardakçı soru soruyor abdülhamid cevabını duyunca suratına iyi bakın kendisi de biliyor bazı gerçekleri fakat murat bardakçıyı ittihatçı torunu olmakla vuruyor kendisi objektif değil karşısındakini de kendisi gibi subjektif sanıyor. pes doğrusu erhan afyoncuya saygım sonsuz fakat aşırı derecede fanatik osmanlı tarihi konusunda
Afyoncu sonuna kadar haklı aynen şunu söyledi Murat bardakçı sen antipatik gördüm tarihsel kişiliklere farklı davranıyorsun sempatik gördüklerine farklı davranıyorsun
Erhan hoca gitti işte onun zamanında gitti 33 yıl iktidarda kalan biri bahane uyduramaz bide lozanla bir tutuyor lozana giderken istanbul işgal altındaydı sonradan aldık Anadolu’da 6 şehir işgal edilmemişti sadece
en kötü zamanda basa gecen patişah deyince 2 abdulhamit vahdatdin gibi isimlerden bas ederler oysa en kötü zamanda basa gecen patişah çelebi megmettir olagan üstü basırı göstermesine ragmen hiç söz edilmez
Çelebi Mehmet döneminde Osmanlı dış müdahale ile gitmişti içeride düzen o derece yoktu. Ama Abdülhamid ve Vahdettin döneminde hem dışarıdan hem içeriden dünya savaşı ortasında kalmış yöneticilerden söz ediyoruz.
Ahahhaha nolur tarihçi olarak gör diye yalvarıyordu o da zaten sana😂 işinize gelmeyenleri konuşan herkese havlamayı âdet edinmişsiniz.. havlamaya devam edin it ürür kervan yürür demişler!
@@SivasCorum batıdaki ALLAHsızlar en azından daha vicdanlı ve objektif oluyor ama bizim yerli ateistler maalesef kendi vatanına milletine kültürüne düşman olduğu için gözleri kör kulakları sağır durumda
Erhan afyoncu bu konuda net hakli. Erhan empati kurabiliyor o donemdeki gibi dusunebiliyor. Murat Bardakçı sadece okuduklarinin üzerinden konuşuyor. Bardakçı büyük yanlış konuşuyor
Işgal edilmiş fiilen gitti resmen gitmedi diyor. Ya bu adam ciddi sorunlu. Zaten amacına ds ulaştı. Rektörlük aldı. Sakalı da bıraktı. Tam moduna geçti. 😂😂 Bu adam rektör yazık olmuş öğrencilere.
tarih bir bilimdir diyorlar ya . bence değil . iki tarih profesöründen birinin ak dediğine diğeri kara diyor .bunun doğrusu nedir ? profesörler bile mutabık değiller. tarih bir bilim olsa öyle olur muydu
Ama altını çiziyim bir bilim dalında 2 farklı profesörün karşıt fikirde olması demek o bilim dalını bilim olmaktan çıkarmaz. Tam tersine bilimde kesin bir doğru olmadığı için her türlü görüş farklılığına açıktır. Mesela Einstein hiçbir zaman kuantum teorisini kabul edemedi.
He tamam işte Abdülhamid döneminde mısır fiilen gidiyor Abdülün mısırı müdafaa etmedi gerekmiyor mu neden tek kurşun atılmadan mısır bırakıldı ya erhan sen tarih öğretmenisin ben tarihçiyim biraz düzgün anlat düzgün
Video başlığı " nasıl rektör oldum" olmalıydı
Murat Bardakçıyı sabrından dolayı tebrik ediyorum.
erhan afyoncu afyona iyi vurmuş bunun gibi cahil akademisyenleri adam yerine koymayın artık
Ideoji müdafası için tarihçi olmak
Hakli
Resmi olarak verilenden bahsedince, "fiilen gitmişti zaten",, fiilen gidenlerden bahsedince "resmi olarak gitti mi ?" Bu kafayla tartışılmaz... :)))
Adam cevabını bildiği şeyi söylemeyip nasıl konuyu manipule ederim diye cevap vermeye çalışıyor , buna sebep olan motivasyonuda bu programdan yıllar sonra ortaya çıkıyor ve şuan kendisi rektör 😂
Erhan MSÜ rektörü olmuş :D söyleyeceklerim bu kadar
Bu ülkede bugüne kadar kimlere ne görevler verildi!? Erhan Afyoncu ise bu görevi sonuna kadar hakeden başarılı bir tarih profesörü.. kendisi işinize gelmeyen gerçekleri söylüyor diye havlıyorsunuz ama daha çok havlayacaksınız.. adamın söyledikleri %100 doğru örneğin Mısır kavalalıdan sonra fiilen Osmanlının elinde değil zaten.. Bardakçı kasten Abdülhamid kaybetti algısı yapıyor, halbuki onun dönemine gelindiğinde sadece malumun ilanı var, kendisinin hiç bir şekilde oralara müdahale edecek güce sahip değil, devletini dagilmaktan kurtarmaya çalışan ve bu zor işi başarabilen bir padişah.. kendisi hal edilince de devlet 10 seneye varmadan dağılıyor zaten.. bardakçı objektifse her şeyi olduğu gibi söylesin, Erhan hoca çok haklı!
Kim olacaktı ? Boğaziçi’nde Rektöre totosunu dönenler mi ?
Kim okacaktıya ?profösör Erhan Afyoncu senin gibi kara cahil değil haddini bil
Sana mı soracaktı nereye rektör olacağını
Erhan Afyoncu'yu sen mi değerlendireceksin lan bk
Aga Abdülhamid'e laf etmeyeceksek, kime edicez laf
Neyine mesela
@@MehPn-sh8xiistidbadına
@@MehPn-sh8xiSultan Selimin 8 yılda çölü aşarak feth ettiği toprakları kaybetmesine laf edeceğiz
Murat Bardakçı haklı.. Gerçekler acıdır.
Neye göre haklı kime göre haklı bana göre haksız
"Gerçekler acıdır" cümlesini kendi görüşünü haklı göstermek için kullanan bir adam büyük ihtimalle yalan söylüyordur.
Erhan bey " KIBRIS LOZANDA GİTTİMİ GİTMEDİMİ" diye soruyor Murat Bardakçı Mısırdan konuşuyor biz buna halk dilinde laf çarpıtma diğer adıyla kıvırma diyoruz 😂😂
Bana göre de erhan bey haklı
erhan afyoncu haklıdır isteyene detaylı açıklamaya hazırım
Erhan Hocam,
Ruslar İstanbul Yeşilköy'e gelmişler.
Daha ne anlatıyorsun?!?
Erhan kıvırtıyor. Kıbrıs’ı komple kiraya verme niyetiyle askerini çek İngiltere ye ver. Sonra İngiltere burada Osmanlı yok ben zaten savaştayım onla diyip kiralama anlaşmasını iptal ettim diyor. Erhan ama o anlaşmayı Abdülhamit dönemin de iptal etmedi diyor. :) ahh Erhan ahh.
Verilmese daha fazla toprak kaybedilecek. Ondan onceki savasa girmeyi o istemedi. Ayrica herseyin ustune bir de ingilizlerle savasa giremeyiz
Sayın Afyoncu çok bilgili ve önemli bir tarihçi olmasına rağmen taraflı yorumları gözlerden düşmesine sebebiyet veriyor.
bi git allah askina.....
Taraflı bir yorum değil gayet objektif
Bence objektif olması gözlerden düşmesine sebep oluyor tabular yıkılıyor
İşinize gelmeyen şeyler söyleyince taraflı olmuş olmuyor. Objektif düşünürsen adamın söylediği şey gayet mantıklı, asıl taraflı olan ve saplantılı düşüncelere sahip olan sizsiniz.
@@hcaltay Ne alaka acaba? Her duyduğuna ve her gördüğüne inanan bir toplumun içinde yetişmemize rağmen hâlâ körü körüne bir şeylere inanmaya devam edin. Devam edin ki cahil kalalım, yanlış bilgiyi benimseyelim. Yapalım ki gelişemeyelim. Bu mudur?
Ya çok iğrenç bir örnek vereceğim tartışmadaki sığlığı ifade etmek adına, affınıza sığınıyorum.
Adamın biri karısını başka bir adamın yanına bırakıp teslim ediyor. Odadan çıktığında yanındakilere dönüp sırıtarak evliliğinin hala devam ettiğini, karısının da bir süre sonra odadan ayrılacağını söylüyor. Lakin kadın o odadan hiç çıkmıyor. Adam mekandan ayrılıyor, bir süre sonra da ölüyor. Diğeri de adamın karısına nikahı basıyor. Böylece adam yaşamı süresince karısını hiç kaybetmemiş oluyor. İşte Erhan Bey'in tarihçiliğinin Kıbrıs'ın İngilizlere "kiralanmasına" bakış açısının sığlığını böyle özetleyebiliriz.
Toprak namustur. Toprak kaybının fiilisi, resmisi olmaz. Sizden başkasının ayak basmasını kabul ettiğiniz anda kaybetmişsiniz demektir, geçmiş olsundur.
O dediğin yanlış şartlara göre saçmalamışsın katiller elinde silahla gelmiş tüm Ahaliye karı kız ne varsa tecavüz ediyorlar Yeşilköy'e gelen Rus soykırımcılardan korunmak için kıbrıs başka bir hırsız soykırımcı İngilizlere bırakılmıştır. Vermesen ne olacak zaten tüm istanbul dahil Anadolu'ya zorla hakim olacaklar..
Aynen öyle askeri ayak basmışsa askeri karşısına çıkarmadan alamazsınız. Askerinin olmadığı yerede anlaşma imzalanırken benim diyemezsiniz.
Sg havlamaya devam
Kudurmaoç@@TTfesliBirGencc
44 yaşındayım. En iyi not aldığım derslerin başını Tarih çekiyordu. Bu yüzden o dönemin müfredatını çok iyi hatırlıyorum. Osmanlı tarihi derslerinde 19. yüzyılı öğrenirken 2. Mahmut döneminde itibaren Abdülmecid, Abdülaziz ve 2. Abdülhamid dönemlerinde yapılan tüm reformları ezbere öğrenirdik. Bu dönemin tüm Sultanları her öğrencinin aklında savaş kaybeden (özellikle Ruslara karşı) ama reform yapan sultanlar olarak kalırdı. Resmi müfredatta 1 tane konu bile hatırlamıyorum ki bu sultanları kıyasıya eleştirmiş olsun. Bir tek 2. Abdülhamit döneminde hatırlarım ki Meşrutiyet dönemlerini yönetememesi ve sansürcülüğü eleştirilir aşırıya kaçılmadan. Asıl eleştirilen ve karalanan Sultan ise Vahdettin olmuştur. Bunun da nedenini cümle alem biliyor. Özetle Abdülhamid ile ilgili resmi tarihte hiç bir siyasi karalama veya hor görme metodu güdülmemiştir. İslami bakış açısı da hiç bu kadar ön planda olmamıştır. Ama bu Akp geldikten sonra nedense bu sultana baştan bir beyaz sayfa açıp sanki eskiden çok karalanıyormuş da bugün Akp sayesinde hakkı veriliyormuş gibi bir hava yaratmaya başladılar. Onun İslami kimliğini de ön plana çıkararak yaptılar bunu. Resmen tarihte bile gençleri kutuplaştırmayı başardılar.
Garip bir güruh organize bir sekilde geldi ve devletin basina cöreklendi. Kendi fikrinden olmayanlari da 'ya bizdensin ya da kafir ve vatan haini' diye yaftalamaya basladilar. Yavas yavas dozu arttirip önce Atatürk sonra TC'yi gündem yapacaklar. Cumhuriyet ve laikligi tartismaya acip dinsizlik olarak gösterecekler. Manipulasyon, algi vs. hepsi Hedef TC.
Ogrendin ama sana neyi öğretmek istedilerse sen onu ogrendin işlerine geleni öğretiler gerçekleri değil
@@muhabbetkusuuretimbilgikus2370 gerçekleri senden daha iyi biliyorum. Fesli bir deliden de öğrenecek değildik. Bugün ne öğretiliyor bilmiyorum ama 80 lerde ve 90 larda benim öğrendiğim tarih resmi ve gerçek tarihti. Eksikleri vardı ama uydurma eklentiler kesinlikle yoktu. Bugün ne yazık ki gençler "Shakespeare Müslümandı" diyen, ruh çağırma ayinlerine katılan tescilli bir delinin kitaplarından tarih öğrendiğini zannediyor. Cehalet her yeri sarmış durumda.
@@muhabbetkusuuretimbilgikus2370boş yapma.
Aynen öyle kardeşim yaa, hislerime tercüman oldun.... Abdülhamiti asla vahdettin adisiyle aynı kefeye koymam ama bugünün çarpık hamasi anlatımı ister istemez herkeste aksi düşünce oluşturdu..
adam sen tarafli konusuyorsun diyip taraf tutuyor😁
Osmanlı tarihinde en faydalı işi yapıp devleti toparlayan Sultan Çelebi Mehmet.Bursa Yeşil Camisi karşısındaki Yeşil Türbe de mezarı bulunur.Allah rahmet eylesin.
Konu ile alakası ne hocam😂
@@devletarik1103Sayın yorumcu kardeşim.Asıl amacım Osmanlı Devletine hizmet manasında en çok başarılı olduğu düşünülen padişahlara(örneğin Fatih,Yavuz,Kanuni,...)övgüler düzülürken,işgal edilmiş bir imparatorluğu tekrar birleştiren ve toparlayan bir devlet adamını hatırlatmaktı.Bugün pekçok insan çeşitli dönemlerdeki sultanları öne çıkarırken,bana göre büyük bir başarı elde etmiş lakin tarihte yerini fazlaca alamadığını düşündüğüm Çelebi Mehmet i hatırlatmaktı.O toprak kaybetmeyip,dağılan bir devleti tekrar ayağa kaldırmıştır.
İyi günler dilerim...
@@fatihalpsar4410 sayın hocam bende o zaman 17.yüzyılın en önemli padişahı son Mareşal 4.muradıda önemsememiz lazım aynı şekil Osmanlı’nın ömrünü uzatan 2.Mahmudu da önemsemek lazım yavuzlar fatihler popüler olduğu için durum böyle benim demek istediğim Mehmet çelebi 5.padişahtır bu bahsedilen Abdülhamit 34.padişahtır yani konunun Mehmet çelebi ile alakası yoktur
@@devletarik1103 sayın arkadaşım
Aslında fikirsel olarak çelişki yok
Ancak,benim dikkat çekmek istediğim konu Çelebi Mehmet in tarihteki önemi ve bana göre yeterince değerinin anlaşılamaması.
Sadece hatırlatmak ve akıllara getirmek amacıyla yazılmış bir yorum .
Bana göre tarihte ülke yönetmiş olan her Türk hükümdarının önemi büyüktür .Ancak fetret devri olarak adlandırılan bir kısımda devleti tekrar ayağa kaldıran kişinin ya da bölünmekten kurtaran bir insanı yad etmek ve yorumu okuyanlara hatırlatmak istedim.
Verdiğiniz cevap için teşekkür ederim.Tekrar iyi günler .
I. MURAT HÜDAVENDİGAR DA ÇOK BÜYÜK HÜKÜMDARDI SAVAŞ MEYDANINDA ŞEHİT OLAN TEK PADİŞAH ALLAH RAHMET EYLESİN
*LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI*
*Madde 17 - Türkiye’nin Mısır ve Sudan üzerindeki tüm hukuk ve senetlerinden vazgeçmesine ilişkin hüküm 5 Kasım 1914 gününden başlayarak geçerlidir.*
ne yani abdulhamit ingiliz elçisini şamarlamadı mı o zaman?
Abdulhamit döneminde toprak kaybedilmedi demek en hafif tabiri ile saftilliktir.
93 harbininin ağır faturasını Abdülhamide Birinci dünya savasının ağır faturasını Vahdettine mal eden tarih olsa olsa en büyük saftiriklik olur.Abdülhamid 33 yıl iktidarda kaldı ilk iki yıl ve son bir yılda iktidar onda değildi.30 yıl temiz toprak kaybetmemişliği garanti.Mohiz kohenci siyonist tarihçilerin sevmediği tek adam Abdülhamiddir.
Abdülhamid kaybetmedi knk. Kudurma. Söylediklerimizi bir tarafınla değil kulağınla dinle
@@TTfesliBirGencc Osmanlinin en çok toprak kaybeden Padişahi.
Bilgi birikimine bak. İkisi de konuda uzman. Şu tartışma zihniyetlerden temizlenmiş olsa ders olarak izlenir.◽
Hocam. Askeriyenin. Türkiye Cumhuriyeti "ni. Sorgulama. Yetkisi. Varmı?.
msü ERhan hoca geçmiş diyorlar da gazetecimi geçecekti
Savaşmadan 1.5 milyon metrekare toprak kaybedildi 2. Abdulhamit zamanında
ismail paşayı kim aldı görevden
Erhan afyoncu haklı boş yapmayın. Murat bardakçı klasik gerçeği anlatır ama eksik anlatır
Erhan Afyoncu haklı gerçekler acıtır
Programın tamamına nasıl ulaşabilirim?
Sultan Abdülhamid’in nasıl bir hükümdar olduğunu ve dönemini kusursuz bir şekilde öğrenmek istiyorsanız bunu şu an yaşayan hiç bir tarihçiden yada araştırmacı gazeteciden öğrenemezsiniz.Kimi ya kaçamak cevap verir yada bir şeyleri eksik anlatır.
iki kitapla Sultan Abdülhamid’i tanıyabilirsiniz.
1-Mithat Cemal Kuntay’ın 3 İstanbul eseri
2-Vahdettin Engin-Pazarlık
İkinciyi okudum da, pek bir şey anlamadım. Ne manada anlayacağız Sultan Abdülhamid'i? Üstelik ilk eserde ne anlatılıyor merak ettim.
Boş yorum 🤔😅
@@metehancoskun5700 engin bir bilgin varsa doldur
Sultan Abdülhamit i tarihçiler vahiy yoluyla mı öğreniyorsa sen bize kitap söylemişsin
@@flemdkksks-kq4zy Kadir Mısıroğlu 3 Mazlum Padişah serisini oku anlarsın
Dünyanın ahvalinden soracak olurlarsa, Erhan Afyoncu msu rektörü oldu deyin yeter
Bu ülkede bugüne kadar kimlere ne görevler verildi!? Erhan Afyoncu ise bu görevi sonuna kadar hakeden başarılı bir tarih profesörü.. kendisi işinize gelmeyen gerçekleri söylüyor diye havlıyorsunuz ama daha çok havlayacaksınız.. adamın söyledikleri %100 doğru örneğin Mısır kavalalıdan sonra fiilen Osmanlının elinde değil zaten.. Bardakçı kasten Abdülhamid kaybetti algısı yapıyor, halbuki onun dönemine gelindiğinde sadece malumun ilanı var, kendisinin hiç bir şekilde oralara müdahale edecek güce sahip değil, devletini dagilmaktan kurtarmaya çalışan ve bu zor işi başarabilen bir padişah.. kendisi hal edilince de devlet 10 seneye varmadan dağılıyor zaten.. bardakçı objektifse her şeyi olduğu gibi söylesin, Erhan hoca çok haklı!
Erhan Afyoncu'nun makam mevki için Mısıroğlu ekolüne yanlaması ahahahahahahahaha
Siyasete girmene gerek yok. Tarihci olup arastirarak geldigi bir mevk. Ayrica onceden rektor olmak istemedigini soylemisti. Misiroglu demissin, ilber ortaylinin abdulhamidi savunmuslugu var, aynisi celal sengor icin gecerli. Git onlarada aynisini soyle.
Keşke belge ile konussalardi
Hangi bölüm bu
Ulan ne oluyor Erhan afyoncu dinlemeye başladım😂
2 abdülhamid tartışması bitmez.
Aynen
Konsolos Rostkovski olayıyla bile Sultan 2.Abdülhamid ile ilgili fikir sahibi olabilirsiniz. Yine de ihanetle suçlamak olmaz. “ İdare-i maslahat ile devlet yönetilemez “ bunun en büyük örneğidir bence Sultan 2.Abdülhamid. İhanete 36 padişah içinden biri bulaştı. O da zaten HMS Malaya ile kaçmıştı.
33 yıllık bir dönem var. Tek bir olay üzerinden varsayım yapmak nasıl bir mantığa sığar? Yahut, neden-sonuç ilişkisi yapmadan nasıl bir yere varacaksın?
@@flemdkksks-kq4zy Hocam merhaba. Tek bir olay üzerinden varsayım yapmadım. Varsayım ile tarih okunmaz/yorumlanmaz ayrıca bunu da biliyorum. Yönetmedeki hatalar, bürokratların rüşvete bulaşması, Anadolu’nun unutulması, gayrimüslimlerin el üstünde tutulması gibi nedenler bunlara ilaveten askeri açıdan devrim yapılamaması çöküşün büyük sebepleri olmuştur. Bir dizi üzerinden esas tarih yazılıyor. Ben buna kızıyorum. 33 yıl iktidar olmuş ve İstanbul dışına çıkmamış bir padişah büyükelçi tokatlıyor-muş. Bakınız Türk sadece savaşta hatırlandı. Bu çok can yakıcı. Gayrimüslimler askerlikten muaf. Bankalar devletin değil. Alınan borçlar diğer borçları kapatmak için. O borcu kapatmak için başka borçlar. Bunlar için ek vergiler. Halk bitik halde. Hastalık kol geziyor Anadolu’da. Ama kalkıp olmamış bir tarih dayatılmasına razı gelemem.
@@hobbyriderr101. Yorum:
Merhaba. Öncelikle şunu söylemeliyim ki, dönem hakkında belli bir kapital (sermaye) birikiminiz olmadan (tarihi noksan açısından) konuşmak yanlış. Belli ki dönem hakkında bir birikime sahipsiniz ama bu ne yazık ki yeterli değil. Bunu yaptığınız yarı-cahilce yorumdan anladım. "Cahil" derken, kötü anlamda demiyorum bunu. Genellikle toplumda "cahil" kelimesi bir hakaretmiş gibi algılanır ama aslında öyle değildir. Bu da yine cahillikten kaynaklanır. Cahilin kelime anlamı şu: "Bilgisi olmayan, bilgisiz. Belli konuda bilgisi olmayan." Bu tanım size uymuyor; siz dönem hakkında ne cahilsiniz, ne de bilgilisiniz. Bu da sizi yarı-cahil yapar ki, normal cahillikten daha kötüdür bu.
Gelelim asıl konuya:
"Yönetmedeki hatalar" demişsiniz. Bu doğal bir şey. Sonuçta hiçbir lider ve/veya hükümet kusursuz değildir. Elbette hepsinin bazı hataları vardır, olabilir. Bunun üzerinden bir suçlama veya eleştiri yapmak tam doğru olmaz zannımca. Bunu bir eleştiri veya suçlama unsuru olarak gösterebilmeniz için, bizahati bunun tersini yapmış ve bunu başarabilmiş bir lider yahut hükümeti göstermelisiniz ki, bunun üzerinden bir eleştiri doğrultabilesiniz. Aslında realist bir perspektifle bakarsak, böyle bir lider veya hükümet yok. Yanılıyorsam orası ayrı tabii. Üstelik Osmanlı gibi kozmopolit bir yapıya sahip olan ve kolonyalist devletlerin her gün bir taviz koparmaya çalıştığı bir ortamda hata yapma ihtimaliniz çok daha fazladır. Üstelik 33 yıla yakın bir iktidar süreniz varsa. Ama buna rağmen - hataları olsa da - çok iyi bir şekilde yönetti Osmanlı'yı. En azından benim şahsi görüşüm bu. Bu görüşü destekleyecek belgeleride, kaynaklarıda ve tarihçileride seve seve sunabilirim.
"Bürokratların rüşvete bulaşması" demişsiniz. Bu da yine yüzeysel yapılmış bir yorum. Rüşveti engelliyemezsiniz. Her zaman kötü insanlar olur. Buna mani olmanız çok zor ve hatta belki de imkansızdır.
Örnek verelim: Abdülhamid pek çok talebe rağmen bir Yahudi devletinin kurulmasına izin vermemiştir. Bunu engellemeye dönük teşebbüslerde bulunmuştur. Büyük ölçüde başarılı da olmuştur; ama bugünkü İsrail-Filistin bölgesinden Yahudilerin toprak alımına tamamen karşı koyamamıştır. "Para" diye çok kudretli bir şey var elinizde. Bunla çoğu şeyi yapabiliyorsunuz. Bunlardan biri de rüşvet haliyle. Bölgedeki devlet memurlarının gizli yollarla rüşvet alarak toprak satımına tamamen engel olunamamıştır. Bugünün şartlarında bile rüşveti yok etmek çok zor iken, o dönemin şartları altında bunu başarabilmek pek kolay olmasa gerek. Bunun için de Abdülhamid daha etkili bir yol buluyor. O bölgede toprak satımını yasaklayacak kararnameler çıkarmak veya başka türlü sınırlı tedbirler almak yerine, kendisi de toprak alımına başlıyor. François Georgeon (Fransız Türkolog), bunu "Sultan Abdülhamid" adlı biyografisinde çok güzel anlatır. Abdülhamid'in emperyalist devletler ve Yahudi baronlarına karşı büyük bir mücadeleye giriştiğini söyler. Şöyle ki: Abdülhamid bir araziyi satın alıp bunu Hazine-i Hassa'ya (padişahın şahsi hazinesi) aktarıyor. Böylece o araziden toprak almak istiyen bir şahıs yüksek ücretler verip kandırdığı halkı ve rüşvetlere boğduğu sivil bürokrasiyi değil, Abdülhamid'i karşısında buluyor. Devletin her yerinde uyguluyor Abdülhamid bu siyaseti. Özellikle jeostratejik konumdaki bölgelerde. Bunun başını çekenler haliyle Bağdat ve Musul. Sebebi belli: Petrol var çünkü. O dönemde Bağdat'ın ekilebilir tarım arazilerinin 3/1'ine ve petrol bölgelerine sahip Abdülhamid.
"Anadolu'nun unutulması" demişsin. Bu konuda haklısın ama Abdülhamid özelinde bunu söylediysen yanılıyorsun. 1840'lardan (Tanzimat'tan) başlayarak 1870'lerin son dönemlerine kadar bu politika uygulandı, doğrudur. Sebebi belli: Osmanlı'nın %40'lık bir bölümünü gayrimüslimler teşkil ediyor ve özellikle Fransız İhtilalinden sonra milliyetçilik dalgası doruğuna ulaşmış. Öncelikle, 1804'de ilk isyan Sırplar tarafından çıkarılmış; bu da 1829'da muhtariyetliğin (özerkliğin) ilan edilmesiyle sonuçlanmış. Tabii sonra Yunan İsyanı var. 1821'de başlıyan ve 1830'da bağımsızlıkla sonuçlanan bu isyan ile, Osmanlı'dan ilk bağımsızlığını kopartan ülke Yunanistan olmuştur. Bu ve buna benzer olaylar göstermiştir ki, Balkanlar'a yatırımın arttırılması ve gayrimüslimlerin memnun edilmesi lazım. Müslüman ve Müslüman olmayanlar arasındaki eşitsizliklerin kalkması ve herkese eşit davranılması gerekiyor. İlk etapta 1839 Tanzimat Fermanı, ikinci etapta ise, 1856 Islahat Fermanı ile bu sorun büyük oranda çözülmüştür. Geriye yatırımlar kaldı. Devletin gelirinin büyük bölümü demiryolları, telgraf hatları, limanlar, okullar, tramvaylar, hastahaneler, Balkanlar'daki Hristiyan halklar için harcanmıştır. Tabii bu sırada hem Anadolu, hem de Arapyarımadası unutulmuştur. Tabii bunca şeye rağmen gayrimüslimlerin devlete isyan edilmesinin önüne bir türlü geçilememiştir. Politika yanlış çünkü. Abdülhamid bunu görüyor ve geçmişten ders alarak ona göre tedbirler alıyor. Özellikle 93 harbinden (1877-78) sonra pek çok devletin bağımsızlığını kazanması ile ülkedeki gayrimüslimlerin oranı %20-25'e kadar düşüyor. Zaten bu süreçten sonra - tabii Abdülhamid'in de etkisiyle - harcamaların çok büyük bir bölümü Anadolu ve Arapyarımadasına çeviriliyor.
Anadolu halkı ve Araplar, Abdülhamid'e özel olarak çok büyük sevgi gösterirler. Bizzat İlber Ortaylı - ve her ne kadar Abdülhamid'i sevmese bile Murat Bardakçı - bunları dile getiriyor. Çünkü Anadolu halkı ve Araplar, adam akıllı ilk kez onun döneminde refah görmüşlerdir. Anadolu demiryollarından tutta Hicaz demiryoluna, binlerce yeni okuldan tutta en modern hastahanelere kadar pek çok yatırım bu dönemde yapılmıştır. Demiryollarının da etkisiyle refah seviyesi büyük ölçüde artmıştır. Tarım gelişiyor çünkü. Doğal olarak tarım ürünleri artıyor ve artan bir ürünün fiyatı buna paralel olarak azalıyor. Tabii birde ulaşım maliyetinin büyük ölçüde düşmesi var. Demiryolu ile çok daha hızlı ve ucuza mallar taşınabiliyor. Bunun içindir ki, Abdülhamid döneminde Anadolu çitfçisi "kilo" almıştır, deniyor. Yani öyle açlıktan ölme gibi bir durum yok. Abdülhamid dönemi hayat ucuzdur, refah vardır. Özellikle, yine ilk kez Abdülhamid döneminde Tarım'ı desteklemek amacıyla ilk yerli bankamız kurulmuştur. Ziraat Bankası. Bunun üzerine konuşulacak çok daha fazla şey varda uzatmaya gerek yok. Anadolu'nun bugün herhangi bir noktasına gittiğinde Abdülhamid seni her zaman izler. Eğer tarihi bir yapı varsa ve Selçuklu dönemine ait değilse, çok büyük ihtimalle Abdülhamid döneminde yapılmıştır. Memleketine bak. Elbet etrafında Abdülhamid döneminde yapılmış pek çok yapıyı bulacaksın; ama aynı şeyi Abdülaziz, Abdülmecid, II. Mahmut veya III. Selim, ya da daha fazlası için kolay kolay söyleyemezsin.
Abdülhamid döneminde kurulan okul sayısına Cumhuriyet ancak 1950'li yıllarda zor bela yetişebilmişir. Rekor O'ndadır. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi dahil en çok demiryolu hattı Abdülhamid döneminde yapılmıştır. O'nu geçebilen şuana kadar olmamıştır. Rekor yine O'ndadır. İlk Üniversiteyi kuran, ilk Deniz müzesini kuran, ilk Arkeoloji müzesini kuran, ilk Çocuk hastanesini kuran, ilk Sağır, dilsiz ve kör okullarını kuran, ilk kez bir İstihbarat teşkilatı kuran, Dünya'nın üçüncü, Doğu'nun ilk Kuduz hastanesini - bizzat Pastör'e para yardımında da bulunarak - kuran, Dünya'da ilk kez bir denizaltından torpido atarak bir gemiyi batıran denizaltıyı yapan, ilk Eczaneyi kuran, ilk Otomobili getiren vs. daha binlerce şey yazılır buraya. Ama TH-cam'nin mesaj kotası yetmez.
Diziden tarih öğrenilmemesi gerektiğini maalesef halkımızın büyük bir kısmı bilmiyor. Gerçi bu beni ilgilendirmez. Ben tarihi araştırmamı yapıyorum. Diziyi izledim mi? Evet, izledim. Yine olsa yine izler miyim? Evet, izlerim; ama asla diziyi gerçekmiş gibi de izlemem. Zevk için, zaman öldürmek için izlerim. Zaten bunu yaptımda. Dizi, Abdülhamid'i tanıtmak açısından olumlu bir sonuç doğurmuştur. Ben de Abdülhamid'i dizi ile tanıyan ve tabii izlemekle kalmayıp araştırma yapan ve Abdülhamid'e aşık olur derecesinde hayranlık duyan biriyim. Bende sansasyonel bir etki uyandıran bu adama duyduğum sevgide zaten tarihi referanslardır. Tabii dizinin etkisinide unutmamak gerek (:"
@@hobbyriderr10 2. Yorum:
Şu konuda bir yere varmalıyız. Abdülhamid'i sevmeyebilirsin, başarılı bulmayabilirsin, ama bunların hepsi aşılabilecek şeyler. İlk etapta ben de sevmedim. Pek çok kez iyi mi, yoksa kötü mü sorusunu sordum kendi kendime. Bir sentez yaptım. "Abdülhamid başarılı" diyen kaynakları da, "başarısız" diyen kaynakları da okudum. Ortaya bir sonuç çıktı. Bu sonuçlar üzerinden şuan senle tartışıyorum. Necip Fazıl'ın - kendisini sevmem - bir sözü var, meşhurdur: "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamaktır." diye. Asıl sır burada saklı zaten. Dönemi ve yaptıklarını okuyunca, şuan hem şahsi olarak, hem de ülkeler arası politikalar nezdinde bu sözün doğruluğunu anlayabiliyorsun. Asıl mesele doğru araştırma ve neden-sonuç ilişkisini yapmakta yatar.
İlla duymuşsundur; ağızlara pelesenk olmuş bir cümle var. Nedir o? "Abdülhamid döneminde 1.5 milyon kilometre toprak kaybedildi." diye. Bu doğru mu? Evet, doğru. Farkındaysan yalanlamıyorum, ama buna rağmen Abdülhamid'i başarılı buluyorum. Sence de ortada bir çelişki yok mu? İlk etapta evet, fakat aslında yok. Çünkü ben ve benim gibi insanlar, bunların neden olduğunu bildiğimiz için bu lideri savunuyoruz. Örnek verelim: François Georgeon. Kendisi Fransız bir Türkolog. Abdülhamid hakkında yazdığı bir biyografisi var. Bu adam Türk olmamasına rağmen Abdülhamid'e "başarılı" diyebiliyorsa, seni bundan alıkoyan sebep ne? Üzerine niye yıllarca araştırma yapsın ve yaklaşık 650 sayfalık bir kitap yazsın? Sonuçta sen ve senin gibi şahısların aklında şu soru belirebilir: Değer mi?... Abdülhamid gibi bir padişah için. Demek ki değiyormuş. Asıl mesele bunu kavramak. Kavrayanlar var, hala kavramakta zorlananlar var. Bunu aşmak çok zor olmasa gerek?...
Birde tabii hangi kaynakları okuduğun önemli. Muhalif kaynakları okuyorsan normal bu tavırların. Özellikle muhalif kanatta (CHP başı çeker) Abdülhamid sevilmez. Yerden yere vurulur. İktidar kanadında ise (AKP başı çeker) sanki hiçbir hatası olmayan bir lidermiş gibi yüceltilir. İkisi de yanlış. CHP kanadı, daha doğrusu muhalif kanat, genel olarak Abdülhamid'i iktidar yücelttiği ve Atatürk'e karşı bir argüman olarak sunduğu için sevmez. AKP kanadı, yani iktidar kanadı ise, Erdoğan ve Abdülhamid'in benzer yönleri olduğu için sever. Yani işte, o günlerde Abdülhamid'e yapılanlar, bugün Erdoğan'a yapılıyor imajını verirler ve bunun üzerinden bir savunma yaparlar. Muhalif kanatta da şöyle bir görünüm çiziyor bu yaklaşım: Kendileri Erdoğan'ı başarısız buluyorlar. Kötü bir yönetici olarak görüyorlar. Eğer Erdoğan Abdülhamid'i savunuyorsa, o da Erdoğan gibi başarısız bir liderdir demek ki. Bu sonuca varıyorlar. Aslında bu yaklaşım yanlış tabii ki. İktidarın Abdülhamid'i sevdiği için savunduğu yok. Siyasal İslamcıların da. Hepsi çıkar peşinde. Baktığın zaman evet, Abdülhamid ve Erdoğan'ın ortak yönleri var, ama ikisinin yolu farklı. Hangi partiyi tutuyorsun bilmiyorum. Bundan bağımsız olarak şunları söyleyeceğim.
Erdoğan otoriter bir lider. Keza Abdülhamid'de öyle. 2017'deki Referandum ile Erdoğan ülkedeki tek otorite sahibi olmuştur ve ülke şuan "tek adam" rejimi ile yönetiliyor. Abdülhamid Erdoğan'dan daha otoriter bir lider. Yani bu yönleri benzer. Fakat ikisinin yolu farklı. Erdoğan kendi şahsı için bu yönetimi tercih ediyor. Abdülhamid ise devleti kurtarmak amacıyla bu yönetimi tercih ediyor. Keza basına sansür uygulanması, Meclis'in işlevsiz hale getirilmesi, para uğruna biat edenlerin ve etmeyenlerin olması vs. daha pek çok şey sayılabilir benzerlikler arasında. O dönem ki muhalifler haksızdı. Abdülhamid tahttan indikten 10 yıl sonra devletin yıkılmasıyla bu anlaşılacaktı. Bu dönemin muhalifleri ise kendine göre haklı. Eğer Erdoğan baştan gitmezse, devletin sonu yıkım olacak diye düşünüyorlar. İki liderde çok benzer ama amaçları farklı. Biri kendi devleti için, diğeri kendi şahsı için bunları kullanıyor. Biri gittikten sonra devlet yıkılıyor, diğeri gitmezse ise devlet yıkılacak diye düşünülüyor. Zaten bunu nasıl olsa ileride göreceğiz. O kadar benzerlik var, ama bu benzerlikler iki amaç uğrunda...
@@hobbyriderr10 3. Yorum:
Her neyse, devam edelim:
Yazının son kısmıda genel olarak şunlar: Borç mevzusu, gayrimüslimlerin durumu, bankaların yabancılara ait olması, halkın bitik halde olması vs. Bunlara cevap veririm, önce bir test etmem lazım tabii. Tartışma devam edecekse bu konulara da gireriz. Tamam mısın?
Bu saydığın şeyleri Abdülhamid dönemi için söyleyemezsin yalnız. Abdülhamid dönemi Osmanlı'nın yeniden şahlanış ve diriliş dönemidir. Hatta François Georgeon, Abdülhamid'in mutlak saltanat sürdüğü 1878-1908 yılları arası için "son canlanış" dönemi der. Bu tanım doğru. Döneme baktığında da bu her alanda karşına çıkıyor. Eğitim, ulaşım, adalet, sağlık, ordu, maliye, dış politika, iç politika vs. Asıl sorun, olanlara sadece dar, neden-sonuç ilişkisi olmadan ve yüzeysel bir perspektiften bakmaktan kaynaklanıyor. Olaylara bir panoroma şeklinde baktığında ise her şey ortaya çıkıyor. Bizim halkımızda maalesef bunun tersini yapıyor. Yakın zamanda bir Abdülhamid tartışması alevlendi tekrardan. Şu voleybolcu Ebrar Karakurt sayesinde. "Boş yapma Abdülhamid" muhabeti. Asıl sorun şu ki: İnternet cahil insanlarla dolu. Öyle yorumlar gördüm ki kafamı duvara vurasım geldi. Abdülhamid güya İngilizlere "Beni kurtarın, size Kıbrıs'ı vereyim" demiş. Komedi :D Yani o kadar sığ yorumlar var ki, insan kafayı yiyor. En azından ben öyle oldum. Bunu okuyan bir şahısta araştırma yapmıyor ve bunu gerçek sanıyor. Sosyal medyanın en büyük zararlarından biri de bu olsa gerek. Yanlış bilginin araştırılmadan, sorgulanmadan alabildiğince yayılması. Her neyse devam edelim.
Bu sebepten dolayıdır ki, Abdülhamid'e bugün duyulan kin baya fazla ve yersiz. Sonuçta O, İlber Ortaylı'nın da dediği gibi, "Son Roma İmparatoru"ydu. Ve yine hocanın dediği gibi: "Sultan Abdülhamid dediğin zaman millet İmparator görüyor"du. Otoritesi altında yaşayan herkese adil davranmış bir büyük liderdi. Her kesim tarafından kabul edilen ve sevilen bir liderdi. Türk, Kürt, Arap, Arnavut, Çerkez vs. farketmez. Yahut Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Sünni-Şii, Ortodoks-Katolik, Musevi-İsevi, hiçbiri farketmez. Yine İlber Hoca'nın da üstünde durduğu gibi, bu topraklar bir daha asla onun dönemindeki refahı ve barışı görememiştir. Üstelik Abdülhamid, bunu 33 yıl sarayından çıkmadan yapabildi. Bugünlere kadar daha iyisini yapan var mı da biz mi göremedik? (:"
Bugün gerek Arap dünyasında ve gerek İslam dünyasında (özellikle Afrika) ve hatta gerekse bazı Yahudi halk kesimlerinde ona duyulan büyük özlem ve muhabetin sevgisi bundan kaynaklanıyor. Sanma ki onlar, bizim gibi dizi izliyerek O'nu tanıdılar. Hayır. Onlar çok daha önceleri bu büyük liderin hasretini çekiyorlardı. 1960-70'li yıllara kadar adı hala hutbelerde anılan bir liderden bahsediyoruz. Bunu bizzat Yılmaz Öztuna aktarıyor. Ziya Nur Aksun'da bu kanıda. Cezayirli bir arkadaşın "Abdülhamid'in büyüklüğü İslam aleminde münakaşa dahi edilmez." sözü geldi aklıma. Sen, O'nun refah ve barış içinde yaşattığı toprakların anahtarının bugün kimin ellerinde olduğunu düşüne dur... Her taraf yangın yeri.
Güneyimizde Suriye, Irak, Yemen ve en çok acı veren İsrail-Filistin sorunu. Kuzeyimizde, Rusya-Ukrayna savaşı ve Karadeniz bölgesi. Batı'da Yunan, Adalar ve Ege Denizi sorunu. Keza Doğu Akdeniz girdabı. Doğu'da ise Azerbaycan-Ermenistan krizi. İran'da iç isyan, rejim ve yönetim karşıtı protestolar. Afrika'da iç savaşlar, darbeler ve ekonomik krizler. Türkiye'de, Doğu'da "Kürt Sorunu", Mülteci sorunu, terör sorunu, kutuplaşma ve ekonomik çıkmaz. Liyakatsizliğin doruğa ulaşması, yolsuzluğun her yeri sarması, yöneticilerin (liderlerin) giderek zalimleşmesi ve despotlaşması, insanların zalimleşmesi, İslam ülkelerinin çöküntü içinde olması, gerçek Müslümanların acı içinde olması, dini kullanan, din üzerinden siyaset yapan hem Türkiye'de hem de İslam ülkelerinde liderlerin, yöneticilerin, sahte tarikatların çoğalması...
Saydığım her şey bana O'nu hatırlatıyor, O'nu çağrıştırıyor. Bir Arabın (internette bulup dinliyebilirsin), Abdülhamid'e ithafen yazdığı mektubunun başlığındaki söz geliyor istemsizce aklıma...
"Nerdesin Ey SULTAN ABDÜLHAMİD?"
(Bilen, gören var mı?)
Keza Rıza Tevfik'in - ki kendisi Abdülhamid'e muhalifti -, Abdülhamid tahttan indikten ve vefat ettikten sonra yazdığı pişmanlık şiiri geliyor aklıma. "Sultan Abdülhamid'in Maneviyatından İstimdad" şiiri. Kesinlikle dinlemeni öneririm. Çok güzel bir şiir. Tüyleri diken diken ediyor. Abdülhamid tahttan indikten sonra onun adına yazılan bir nevi özür ve pişmanlık şiirlerinden sadece biri ve belki de aralarında manevi duygusu en yoğun olan şiir bu. Karşında Tevfik Fikret'in Abdülhamid'e yakarışları ve bulunduğu ortamdan (Cennet'i kastederek) yardım etmesini istemesi. Şiirin küçük bir bölümü: (Devamını internetten dinliyebilirsin. Okuyunca değil, dinleyince maneviyatını hissediyorsun.)
"Nerdesin şevketli Sultan Hamid Han?
Feryadım [haykırışlarım] varır mı barigahına?
Ölüm uykusundan bir lahza [bir an olsun] uyan
Şu nankör milletin bak günahına
Tarihler namını andığı zaman
Sana hak verecek hey koca sultan
Bizdik utanmadan iftira atan
Asrın en siyasi padişahına
Padişah hem zalim, hem deli dedik
İhtilale [ayaklanmaya] kıyam [kalkmalı] dedik
Şeytan ne dediyse biz 'beli' [evet] dedik
Çalıştık fitnenin intibahına [uyanmasına]
Divane [deli] sen değil, meğez bizmişiz
Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz
Sade deli değil, edepsizmişiz
Tükürdük atalar kıblegahına.
Lakin sen sultanım gavs-ı ekbersin (Allah dostu)
Ahiretten bile himmet [yardım] eylersin
Çok çekti şu millet, murada ersin
Şefaat kıl şahım meded-hahına."
Bir pişmanın daha ismini verelim: Süleyman Nazif. O da Abdülhamid'e muhalif olanlardan biriydi. Abdülhamid tahttan indi ve istedikleri oldu olmasına da, devletin düştüğü bitap durumu görünce o da kaleme sarılıdı. Abdülhamid'i sürekli istibdatçı (keyfi yönetici ve baskıcı) olarak kötülüyorlardı. İttihat ve Terakki gelecek, hürriyet gelecek öyle mi? Daha fena şekilde bir istibdat yönetimi geldi ve hem Abdülhamid'den özür dilemek için, hem de İttihatçılara eleştiri de bulunmak için şu pişmanlık şiirini yazdı:
"Padişahım, gelmemişken yade [seni anmaya] biz
İşte geldik, senden istimdade [aman dilemeye] biz
Öldürürler başlasak feryada biz
Hasret olduk eski istibdade biz
Dembedem [zaman zaman] çoşmakta fakr-ü ihtiyaç
Her ocak sönmüş ve susmuş, millet aç
Memleket matemde [yas tutuyor], öksüz taht-ü taç [taht sahipsiz]
Hasret olduk devr-i istibdade biz. [Senin "istibdat" diye nitelediğimiz, ama aslında öyle olmayan yönetimine hasret kaldık biz.]
Bunun üzerine bilmem söylenecek başka bir şey var mıdır?... Evet, vardır. Şu kısa anekdotu da aktarıp yorumu bitireceğim. Abdülhamid tahttan indikten sonra (1909) sürgüne gitti. 9 yıllık bir sürgün hayatı yaşadı. İlk 3 yıl Selanik'te kaldı. Burada hiçbir şey yapmasına izin yoktu. Gazete okumak, dışarı çıkmak vs. dahil. Malum, tam bir hatalar silsilesi ile ortaya çıkan Balkan Savaşı ve feci yenilginin üzerine, Abdülhamid'i Yunanların eline düşmesin diye İstanbul'a getirdiler. (1897'de, Yunan'ı 1 ay da yenen Osmanlı ordusunun başında bulunan Abdülhamid, şimdi ne hallerde. Buna herhalde baya içerlenmiştir. Zoruna gitmiştir haliyle.) İstanbul'a geliyor ve Beylerbeyi Sarayı'nda kalmasına karar veriliyor. İşte bu az önce okuduğun şiiri, Süleyman Nazif'in bizzat sarayın duvarlarının arkasından okuduğunu duyunca daha da bir duygulanmıştım ve tüylerim diken diken olmuştu. Beylerbeyi Sarayı'nda Abdülhamid biraz daha serbestti. Belirli aralıklar ile bahçeye çıkmasına izin veriliyordu. İşte bu aralıklarda Süleyman Nazif'in gelip bu şiirini okuduğunu öğrenmem benim için baya şaşırtıcı olmuştu. Herhalde Hamidim'de, bunu duyduğunda duygulanmıştır ):" Mekanı Cennet olsun ❤
Not: Kusura bakma, yorum çok uzun oldu ve konu çok başka yerlere geldi, ama yapacak bir şey yok. Benim de stilim bu ne yapalım (:"
Ortaya bir "Burak Turna" alsanız mabadlari görelim 🙂
Mesele Abdulhamit oldu mu istedikleri her şeyi söylüyorlar yanlı yanaşıyorla erhan doğru söylüyor.
Fiilen gitmiş..kiralanmış...yani..şaka gibi tartışma
Erhan bey tavrinizi cok hatali buluyorum .sizi severek izliyoruz ama dediklerinizin savunulucak tarafi yok .her yonuyle zor bir donem kabul etmek gerekir
MSÜ nün rektörü şu anda :) hahahaha
burada mesele dönemim zor olup olmadığının kabul edilmesi veya edilmemesi değil. Dönemi anlamak için dönemin öncesini ve sonrasını da iyi bilmek gerekir. Erhan Hoca bence olaya böyle yaklaşıyor
Abdülhamit döneminde, kaybedilen bütün topraklar, birinci ve ikinci meşrutiyet döneminde verilmiştir. Abdülhamit 33 sene boyunca, tek başına yönettiği dönemde, yalnızca kıbrısı kaybetmiştir.
Murat bardakçı işine nasıl gelirse öyle konuşuyor
Sen Mısır'ı, Kıbrıs'ı kiralarken geri alabileceğini mi sandın?
Yemin ediyorum Abdül bu zamanda yaşasa; Boğaz Köprüsünü satıyorum desen bütün parasını verir öyle bir kafada 😂
çin 200 sene sonra kiraladığı honkongu geri aldı hemde ingilizden . mısırı birisi fiili olarak verdi öteki lozanı imzaladı hukuki olarak verdi . bizde siyasi görüşümüze göre birini kabul edip diğer yarımız ile kavga ediyoruz.
@@yusuflev5325 Abdül'ün verdiği Mısır yine Lozan'a patladı. Siz kafayı yemişsiniz yakında Viyana'yı da Lozan'da verdik dersiniz. 😀
Çin süre vermiş, şartlar koşmuş sonunda geri almış. Abdül'e çıkmaz ayın son çarşambasında geri vereceğiz demişler o da tamam demiş.
Sen Çin değilsin, cin olmadan adam çarpamazsın.
@@yusuflev5325toprak kiralanır mı kardeşim? Abdülhamid kiralamakla çok güzel birşey mi yaptı sence ?
@@recepyegin4232 elbette güzel bir şey yapmadı ancak aynı şeyi lozan içinde söyleyebiliriz. lozanda çizilen sınır zaten fiili olarak elimizdeki yerlerdi . ancak hukuki olarak milyonlarca kmkare alandan vazgeçtik. dünya siyasi tarihini takip ediyorsanız bilirsiniz ki hukuki olarak vazgeçmediğiniz her toprak parçasında şansınız vardır örnek kıbrıs. bir garantörlük antlaşması bize bir Türk devleti kazandırdı.düşünün kıbrıstan lozanda vazgeçilseydi bu gün kktc olabilirmiydi !!!
Liyakat mı kazanır sadakat mı? İzleyin görün
murat bardakçı en sevdiğim tarihçilerin başında gelenlerdendir fakat bu tartışmada bence erhan afyoncunun söyledikleri daha mantıklı. erhan hocam haklı
Kardesım adamlar tarih konusuyo sen mantık arıyosun.erhan sacmlıyo cunk yalakalık yapatak bıyere gelmeye calısıyo
Murat bardakçı tarihçi değildir gazetecidir:)
Yakında bakan olacaksın hocam az kaldı
Murat Bardakçı ile İlber Ortaylı benim gözümde çok sinsi truva atlarıdır
Doğru Söylüyor Adam Çok Toprak Kaybettik O Dönemde
Hangi dönemde kaybettik İttihatçıların osmanlıyı 93 harbine sokmasının faturasını Abdülhamide birinci dünya savaşına sokmasının faturasını Vahdettine kesiyorsunuz dürüst olun siyonist ideolijik Mohiz kohencilik yapmayın lütfen objektiflik yok subjektif ideoloji yanlısı tarih
1882'ye kadar misir de jure (hukukcular anlar) Osmanli topragiydi.
Bizim gibi cahiller için İsmail Paşa'nın kim olduğunu aciklasaydin bari hocam😂
Erhan Afyoncu'yu bir nedenle tebrik ediyorum; Murat Bardakçı ''aptalca konuşuyorsun'' diyor, ''Bakanım'' diyor vs vs. kardeşim ne güzel tartışıyorsunuz ne diye uslübü bozma?
işte bunlar hep bilim, bak okumuşlar etmişler ikiside doğru yollarını bulmuşlar 😂
erhan hoca murat hocaya tarihi sempati ve antipatiyle yorumluyosun derken kendine hic bakmiyor :D
Kiralamak olayı arkadan çevirmek işte aynı şey. Şuan ki enflasyon oranları gibi 🤣🤣
Lise düzeyi tarih bilgisi olan adam bile bilir
Senin lisede okuduğun kitaplar, bu adamların tartışmaları sonucunda oluşan fikir birlikleriyle yazılıyor, ne anlatıyorsun?
@@godslayer609 göt yalayarak rektör olan adamın liseli gençlere verebileceği kitap bu kadar olur .ne diyim eğitimi görüyorsumuz 😂
@@godslayer609 adam haklı olm sen ne anlatıyon
@@WUXLOR Dostum, sen koskoca bir tarihçiye, lise düzeyi bilgisi yok mu dedin anlamadım? Ortada iki fikir var, ikisi de doğrudur, farklı yorumlardır. İlber hocayı getirsek o da farklı bir yorumda bulunur. Sen işine gelmeyen yoruma, Lise düzeyi tarih bilgin yok diye aşağılarsan, bu yalnızca senin cahil cesaretinden kaynaklanır.
@@WUXLORg.tu yanmış
İttihat terakkinin torunu 🤣🤣🤣
Bardakçı haklı diğer arkadaş gelenekçi ortodoks
Ulan erhan msb üniversitesine rektör olarak atattırdın kendi yancı tarihçi
Ah Erhan Ah
Abdülhamit dedesi herhalde o kim ya ???
Abdülhamid çok toprak kaybetti
Bir insan fiilen ölünce nüfustan düşürülmedikçe yasal olarak yaşıyordur ama fiilen ölüdür. Abdülhamit dönemindeki kayıplar da aynen bu şekildedir.
Sanki sen yanlı konuşmuyorsun Erhan
tarihi mevzularda amalar kanun gibidir. illaki bir noktada söylersin. murat bardakçıya bu konuda katılmıyorum
Bu tartışmada erhan haklı. Bardakçı işine geldiği gibi okuyor.
Yav Beyza Murat Bardakçı sapına kadar haklıdır bunu yazarken düşünür insan 😀
Helal olsun erhan afyoncu,sen bukartlarla başademessin,100 yıldır bunlar öyretti bu tarihi
100 senedir hala "öyrenememişsiz"
@@xenraken9715 neyi kardeş,şükür Atatürkün müslüman olmadığınımı,adının kemal deyil Kamal olduğunumu,asıl düşmanın Yunan,İngiliz,fransız olduğunumu,binlerce alimin şehit edilmesinimi,vatanpeverlerin hain ilan edilmesinimi,osmanlının yani atalarımızın bize nasıl öcü gösterilmesinimi,dinin insanı geliştirmez.yalanına inamadığımız içinmi,senelerce. Enbük tehlike din deyip ,uçak yapmama araba yapmayıp bilimden uzaklaşmanın farkına vardığimız içinmi,Daha milyonlarca neden neden. Neyi öyrenememişiz kardeş
Ne vüzel kıvırma resmi olarak gitmemistir, fiili olarak gitmiştir.vahdettinde ingiliz zırhlısıyla kaçmamıştır,turistik geziye gitmiştir.
Sayın bakanım 🎉😂❤
Tarihte bile birlik degiliz.
Demek Türklerin tarihî karışık çünkü kesin doğru delil olsaydı kimse gerçek belge varken tartışmazdi bunlar gibi. Her kes işine geleni söylüyor. Tartışmak yerine tak diye belgeni koy ve sustur.
Erhan bey yürek yemiş.
Bide ittihatçı Torunu olmak kötü birşey miymiş
yok erhanın o zamanki derdi bugün MSB rektörü olmaktı zaten. kendisi abdülhamid aşığı olduğu için siyasal olarak o kesime cici gözüküyor tuttuğu partide zihniyette bellidir. Abdülhamid konusunda haklı olduğu taraflar olsa da ingiliz valisi emriyle kim görevden aldı diye bardakçı soru soruyor abdülhamid cevabını duyunca suratına iyi bakın kendisi de biliyor bazı gerçekleri fakat murat bardakçıyı ittihatçı torunu olmakla vuruyor kendisi objektif değil karşısındakini de kendisi gibi subjektif sanıyor. pes doğrusu erhan afyoncuya saygım sonsuz fakat aşırı derecede fanatik osmanlı tarihi konusunda
Afyoncu sonuna kadar haklı aynen şunu söyledi Murat bardakçı sen antipatik gördüm tarihsel kişiliklere farklı davranıyorsun sempatik gördüklerine farklı davranıyorsun
Erhan hoca gitti işte onun zamanında gitti 33 yıl iktidarda kalan biri bahane uyduramaz bide lozanla bir tutuyor lozana giderken istanbul işgal altındaydı sonradan aldık Anadolu’da 6 şehir işgal edilmemişti sadece
en kötü zamanda basa gecen patişah deyince 2 abdulhamit vahdatdin gibi isimlerden bas ederler oysa en kötü zamanda basa gecen patişah çelebi megmettir olagan üstü basırı göstermesine ragmen hiç söz edilmez
Çelebi Mehmet döneminde Osmanlı dış müdahale ile gitmişti içeride düzen o derece yoktu. Ama Abdülhamid ve Vahdettin döneminde hem dışarıdan hem içeriden dünya savaşı ortasında kalmış yöneticilerden söz ediyoruz.
Murat Bardakçı o dönem hususunda bulaşılacak son kişilerden.
Yo çoğu bilgisi eksik ve erhamin dediği gibi objektif değil
Erhan Afyoncu karnini doyuranlar gibi konusur oldu. Artik bir tarihci olarak gormuyorum, siyasetci olmus. Bir sonraki adimda da muteahhit olur.
Ahahhaha nolur tarihçi olarak gör diye yalvarıyordu o da zaten sana😂 işinize gelmeyenleri konuşan herkese havlamayı âdet edinmişsiniz.. havlamaya devam edin it ürür kervan yürür demişler!
Müslüman önce kendini kandirir, sonra digerlerini kandirir, sonra da Allah'i kandirdigini sanir.
yazdığın tanım aynen seni anlatıyor Müslümanları değil.
@@tohbesfan2030 evet ben de müslümanim.
@@SivasCorum batıdaki ALLAHsızlar en azından daha vicdanlı ve objektif oluyor ama bizim yerli ateistler maalesef kendi vatanına milletine kültürüne düşman olduğu için gözleri kör kulakları sağır durumda
Kavalalı mevzusundan itibaren Mısır fiilen elden çıktı, Erhan Hoca haklı, Mısır'ın başına geçen yerel yöneticileri dahi Osmanlı belirleyemedi.
Erhan afyoncu bu konuda net hakli. Erhan empati kurabiliyor o donemdeki gibi dusunebiliyor. Murat Bardakçı sadece okuduklarinin üzerinden konuşuyor. Bardakçı büyük yanlış konuşuyor
toprak kiralamak,toprak kaybetmenin kibarcasıdır araba mı bu kiralıyorsun.
Burada erhan hoca haklı.
Hem de çok haklı.
Tarihi bir gerçeği haykırıyor ve dik duruyor.
@@hikmetbey5321ideolojik yaklaşıyor objektif bakamıyor.
😅tabii çok haklı :)
Erhan Bey haklı olsa da üslubunda hata var
Zaten haklı falanda değil.. akape yalakası erhan
Işgal edilmiş fiilen gitti resmen gitmedi diyor. Ya bu adam ciddi sorunlu. Zaten amacına ds ulaştı. Rektörlük aldı. Sakalı da bıraktı. Tam moduna geçti. 😂😂 Bu adam rektör yazık olmuş öğrencilere.
Erhan afyoncu iyi bir tarihçiydi ta kii arap sevici, partizancı ve taraf tutana kadar. Tarihçiler taraf tutmamalı
tarih bir bilimdir diyorlar ya . bence değil . iki tarih profesöründen birinin ak dediğine diğeri kara diyor .bunun doğrusu nedir ? profesörler bile mutabık değiller. tarih bir bilim olsa öyle olur muydu
Sosyal bilimlerin hiçbiri bilim değil zaten(bilim felsefesi bilirsen anlarsın)
Pozitif bilimler esasında bilimdir.
Ama altını çiziyim bir bilim dalında 2 farklı profesörün karşıt fikirde olması demek o bilim dalını bilim olmaktan çıkarmaz. Tam tersine bilimde kesin bir doğru olmadığı için her türlü görüş farklılığına açıktır. Mesela Einstein hiçbir zaman kuantum teorisini kabul edemedi.
bilim felsefesi bilirsem anlarmışım . sokayım felsefeye
Bardakçı net konuşmuyor
Erhan afyoncu sonuna kadar haklı
He tamam işte Abdülhamid döneminde mısır fiilen gidiyor Abdülün mısırı müdafaa etmedi gerekmiyor mu neden tek kurşun atılmadan mısır bırakıldı ya erhan sen tarih öğretmenisin ben tarihçiyim biraz düzgün anlat düzgün
Kimse kusura bakmasin,Murat bardakci hocam dogrulari konusuyor,sayin afyuncu kardesim ,daha cok firin ekmek yemen lazimki ,Murat bardakci seveyesine gelesin
Liyakat yerine sadakatin sonuçları ortada
Erhan beyin haklı olduğu o kadar bariz ki. Murat bey söyleyecek şey bulamayınca olayı siyasete döküyor. Yok bakanım yok seçime gir falan.
La neresi haklı, her yeri kaybetmişiz, abdülhamit babalar gibi vermiş
nesi haklı ya? istediği valiyi atayamayinca mısır zaten bizden gitti diyor. toprağı kiralayinca işgal etmediler ki diyor kiraladık diyor.
Erhan hoca haklı bu arada.
Sen Abdülhamid i svundun😅
Savunmadim
Savundun😅
İlber hoca olsaydı konuşmazdı bile murat bardakçı da sonradan akli basina geldi
murat yine sıkıştıkça laga lugayla geçiştirmeye çalışmış, erhan afyoncu net haklı.
31
@@andstrangecount4703 Senin yazdığın yorum diğerinden daha mantıklı.
Sen şaka mı yapıyorsun be en çok toprak kaybettiren adamı nasıl savunabiliyorsun yazık kafana zırva
Arkadaş mısınız Bardakçı ile?
karşısında 2 argümanı bir araya getiremezsin
şu erhanı tarihçi diye dinleyen var mı acaba, adamlar yazılmış tarihi bile değiştirmeye çalışıyor kendilerine göre
Kiraladım ne kardeşim 3+1 dairemi bu a
Erhanın makam peşinde olduğu çok belli
Kiralama nedir. Ev mi kiralıyorsun erhan yanlı konuşuyor
Erhan dolap beygiri gibi dönüyor gene
Bardakçının niyeti pis olduğu için Afyoncu onu ifşa ediyor
Hahahahahhah bu adam nasıl profesör olmuş?
Murat Bardakçı çok üstten karşısına saygı duymadan itham ederek konuşuyor.Hiç hoş değil