Küçük dev hizmet, olur da merak eden çıkarsa diye adı geçen filmleri toparladım: The Square Cebimdeki Yabancı Blue is the Warmest Colour Kusursuzlar Ulis'in Bakışı Shining 2001:A Space Odyssey Run Lola Run Babadook Pirates of Carribean Gerorge Melies (senaryosuz film) Yalnızlar (kısa) Hateful 8 Kill Bill Ayla Inception
Oğlum böyle çok daha zevkli oluyor izlemesi. Bundan sonra videoya başlamadan önce yorumlardan böyle seviyeli bir spoiler alacağım. Şey gibi oluyor bu, hani film izlerken belli şeyleri öngörürsün diğerlerini tahmin etmeye çalışırsın ya istesen de istemesen de "İleride şöyle olabilir." diye düşünürsün, bu listeyi görünce şey oldu, "Bu film hakkında nasıl konuşacaklar acaba?", "Bu filmin senaryosu nasıldı?" falan gibi düşünerek videonun içine daha fazla çekildim, film gibi oldu, çok keyifli oldu. Sağ ol dostum liste için.
bir film yapmak için 500.000 dediler. dedim ne oluyor imkansız sonra tarih gözüme çarptı !! 5 YIL ÖNCE !! Herkesin ellerine sağlık bu seri devam etsin. Halka açık yapılabilir Biletli
Bir baska nefis bolum olmus. :) Ama ilginctir ki Veyis ve Nazim arkadaslarimiz sayesinde, (yermiyorum pek guzel insanlarsiniz) sanat icin yapilan filmlerle, gise icin yapilan filmleri karsilastirip, basari kistaslarini bazen para bazen eserin kalitesi ve farkliligi uzerinden tartistiginiz bir cikmaza girmissiniz. Gerci ilker hocam sagolsun, konuyu toparliyor. Evet hikaye senaryo herneyse onemli ama, amacin ister sanat filmi ister gise filmi olsun, iyi bir hikaye demek kafadan iyi film demek degil. Misal, sen omlet yapmak istiyorsun, koyacagin malzemeler belli.. Ama yumurtalari cirpip, malzemeleri ince ince kesip, guzel karistirip tavaya dokup bildigimiz omlet gibi de yapabilirsin, ya da nasil olsa ayni malzemeler diyip direk hepsini tavaya atip karistirablirsin de...İkisi de omlet olur, ama biri daha guzel olur. :) Hatta bir baskasi cikar malzemeleri ayri bir tavada sote edip, baska bir tavada yaptigi sade omletin icine koyup ikiyeye katlayip da sunabilir. Bir baskasi gelir, cirptigi yumurtalari tavaya dokup, malzemeleri tavada omletin ustune pek degisik bir sekilde yerlestirip, omletin alt tarafini kitir, ust tarafini yumusak sekilde malzemelerle butunlesmis olarak da sunabilir.. Bunlar yorumdur.. Yonetmen bunun icin vardir. Cunku film cekmek omlet yapmak kadar basit degil malum.. Her konuda uzmanligi olan kisi ve ekipler, ve bunlari ayni amac ve sonuc icin yonetecek bir abi lazimdir. O yuzden her film, cekilene kadar muammadir ve buyuk riskler tasir. Keza supersonik yonetmenler bile insandir, bazen sicarlar.. :) Film sektorunun guzelligi de budur. Ilker hocamin mimarlik ornegine, bir urun tasarimcisi olarak eklemek isterim, misal bir urun tasarimcisinin basarisi, ona verilen amaca ve brief e ne kadar uyabildigi ile olculur. Bizde malum brief ve amaclar nettir, ama film sektorunde, isler pek daha karisik. :) Ve evet son tahlilde hersey paradir. Sizler de, bu endustride, hem yatirimcilari memnun edecek, hem de ucundan kiyisindan sanatsal anlamda kalitenizi ortaya koyabilmek icin cirpinan zavallilarsiniz.. Evet, dunya boktan bir yer. :) Ugrasiyoruz iste hepimiz. :)
hocam size sorulan her soruya,oturduğum yerde "evet" diye cevap veriyorum ve siz her seferinde "hayır" diyorsunuz.siz konuyu açıkladıktan sonra da her seferinde ikna oluyorum cevabınıza.gerçekten ufuk açıcısınız.teşekkürler.
Bir mimarlık öğrencisi olarak birkaç aydır kanalınızı takip ediyorum. İlk izlediğim videodan bu yana sanki usta bir mimarın mimarlık hakkında konuşmasını dinliyorum hissini yaşıyordum. Bu videoda mimarlık ve sinema benzetmesine kesinlikle katılıyorum, en azından yönetmen ve mimar benzerliğine. İki meslekteki benzerliğide geçtim, iki sektörün sorunlarının dahi benzer olmasına gerçekten çok şaşırıyorum. Çok iyisiniz, aynen devam !
Bu program da aslında bilindik sinema programı "senaryoları"nın dışında. Kafamızdaki kalıp yargıların sorgulanması ya da yıkılması çok hoşuma gidiyor. Teşekkürler İlker hoca, teşekkürler Nazım ve Veysi...
Tolstoy sanat nedir kitabinda 22:20'deki ornegin aynisini verir. Kurtla karsilasan bir coban cocugun aksam koydeki arkadaslarina bu olayi anlatisindaki inandiricilik ve o korkuyu aktarabilme yetisi sanatin tanimidir der. Yani senaryo, oyunculuk, cekim veya sahne hepsi bir butun olarak bu duygu ve deneyim aktarimini taslak halden gercege getiren araclardir. Disardaki bir gozlemcide planladiginiz - ve hatta planlamadiginiz - duygusal etkilere yol actiginiz olcude yaptiginiz is bir sanat isi olur.
Abi eve gelmeden önce telefona video bildirimi geldi. Çok mutlu oldum eve gidip yemek yedikten sonra çay içerken izledim dedim. Size tavsiyem hocam; ben mimari okuyorum. Ben 3d modelleme ile uğraşıyorum. Kamera, ışık, diyafram, enstantane, iso, sanat, film, izlediğimi anlamak, ... bunlar benim için önemli şeyler. Ben sizi bana bir referans olarak görüyorum. Öğreniyorum, Eğleniyorum. Bundan sonra yorum okumayın hocam, baktınız boş konuşuyor hemen geçin; ama bu işi bırakmayın. Daha fazla videoooo!!!! 3ds Max ile 3 boyutlu modelleme yapıyorum. Render(Fotoğraf çekme, video çekme) alırken Fotoğrafçılık ve Sinema sektörü hakkında birşeyler bilmek render kalitesini gözle görülür arttırıyor. Ayrıca izlediğim filme daha bilinçli yaklaşıyorum.
Benim film cekmekle hic bir alakam yok, hatta kolay kolay izlemem bile. Oyun gelistiricisiyim, ve buradaki saptamalar, yaklasimlari kendi meslegime uyarlayabildigimi farkettim. Baya cross dicipline takliyorum, cok verimli! Tesekkurler!.
'Karakter, sabahın ilk ışıklarıyla evine doğru yürümektedir.' Bin bir türlü yürütebilirsin karakteri ve hepsi hikayeye bir şey katar. Fakat ortama verilecek olan yorum da önemli. Bir bütün olarak bakmak ve 'bir şölen' oluşturabilmek gerek. Bağımsızlarda, bahsettiğiniz üç noktaya da hitap var diye düşünüyorum. Ve bir filmi de 'iyi' yapan bu olsa gerek. Sadece duyguya çalışmak veya klasik bir hikaye çizgisi içinde sadece görsele çalışmak ne kadar tatmin edici.
Öncelikle ilker canikligile ve tüm ekibe teşekkür ederim. Bence toplumumuzda sinema ve senaryo açısından insanlarımız hissettiği duyguya bırakıyor. İlker canikligilinde dediği gibi bu konuda veya akademilerde senaryo tekniği standardında sektör gereği hep aynı çizgide aslında aynı bir yönetmen gibi farklı kamera açıları ve yorumları kullanması gibi aynı şekilde bağımsızlık senaryoda da olabilir. Gerçekten ilker canikligilin dobralığını ve açık sözlülüğünü çok seviyorum. Etrafımda çok sinema tv okuyan arkadaşım var ve bende tekrar rts için hazırlanıyorum ve bu yaptığınız program gerçekten çok bilgi kazandırıcı, düşündürücü tabikide katılıp katılmadığım konular var ama bu aslında bir ast üst ilişkisi özetlemek gerekirse eleştirmek bile saygı çerçevesi içerisin de olmalı emeğe saygı olmalı ve siz bunları hak ediyorsunuz. İlerde çok istediğim bir şey ise ilker beyle bir filmde çalışmak ve saatlerce oturup görüşlerini dinleyip ve görüşlerimi ona anlatmaktan gurur ve mutluluk duyarım. Teşekkürler
Arkadaşlar çok uzayan bu konuyu ayrı taraflardan şöyle özetleyeyim (en azından benim anladığım kadar) Hocamız diyor ki, sadece senaryo ile bir şey yapamazsın. Işık, oyuncular, oyuncuların performansları, görüntü ve hatta renkler dahi senaryo kadar önemlidir ve senaryo harika olsa bile diğer etmenler yeteri kadar iyi olmazsa, film olmaz. diyor. Nazım ve Veysi ise senaryonun filmin temelini olduğunu ve senaryo olmadan film de olmayacağını ya da beğenilmeyeceğini söylüyor. Sürekli konunun değişmesi ve bir önceki konuya baştan baştan dönülmesi sebebiyle neyi anlatmak istediklerine kesin bir gözle bakamadım ama sanırım senaryonun bir temel olduğuna hemfikirler, sonraki aşamalar konusunda biraz sıkıntı çekiyorlar. Nazım ve Veysi işin sanat kısmına ya da efsane olma kısmına bakıyorlar, hocamız ise daha teknik ve piyasanın durumunu gözlemleyerek konuşuyor. Yani bir taraf nasıl adını duyurabilir onu düşünürken diğer taraf kitleyi ve piyasayı konuşuyor. Şahsi olarak söylemek isterim ki, senaryosu belli olmayan ve herkesin farklı yorumlayabileceği şeyler anlatan filmler benim uykumu getiriyor. Aynı şekilde senaryosu, sahip olduğu konuyu diğer filmlerden farklı olmayan veya farklılık katılmamış bir senaryo ise yine uykum geliyor. Her zamanda yolculuk temalı filmlerin açıklarının olması ve finalinin genelde oldu da bitti şeklinde sonlanması gibi. Bir filmi izleyeceksem önce konusuna bakarım sonra nasıl anlatmışlar diye bakarım. Eğer konu ilgimi çekmezse "belki çok iyi işlemişlerdir" diye açıp bakmam açıkçası.
"Esas işi yapanlarla parayı koyan adamların başka insanlar olması" sözünüzü biz mimarlar ayakta alkışladık hocam. Mimarlığın da sizin "sektör"den pek farkı yoktur bence de, bizim ürettiğimiz nesnenin de aslında müşterisi ortaya konan yapının son kullanıcısıdır. Sizdeki izleyicinin muadili bizde binayı kullanan herkes. Bizde sorun şudur ki bizim son kullanıcımızın kümesini de müşterinin kendisi seçiyor. Buraya bir kültür merkezi yapacaz diyen sermaye sahibi, kültür merkezi başlığı ne kadar kamusal gibi dursa da belirlediği fonksiyonlardan tutun malzeme seçimine kadar fetişine göre hareket ettiği için son kullanıcı kitlesini belirler. Herkes yapılı çevrede yaşadığı için otomatikman deneyimlerden kaynaklı bir mimarlık bilgisine sahip oluyor ve sermayeder o bilgisini mutlaka yapılacak binada kullanmak istiyor, ki kullanıyor da. Bizde bu kaçınılmazdır. Sizin yani mimarın profosyenel bilgisinden bağımsız bir saha aslında mimarlığın somutlaştığı alan. Sizde de tam bu şekilde midir bilemedik? Herkes binalarda gezdiği gibi herkes de film izliyor, herkes deneyiminden mimarlık bilgisi ve sinema bilgisi ediniyor ya da edindiğini düşünüyor. Bana yaklaşık süreçler ve sonucunda da ortaya çıkan sorunlar ise benzer başlıklı gibi geliyor. Siz nasıl çözüyorsunuz yatırımcıyla aranızdaki çatışmayı ya da çözüyor musunuz ? Bizde bu sorun önemli. Her disiplin dışı doğan mimarın fetişi binasını diktikten sonra, binayı silemediğiniz için bu çalışmadı rafa koyalım diyemediğiniz için, yerinde zavallıca kalıyor, kent de ölüyor böylece. Sizde her şey biricik, sizde yaptırım gücü izlememek bile olabilir mi, siz çözmeseniz kaybınız nedir?
Geçen yıl Akademi adayı olan “Lion” Filminin senaryosuna benzer binlerce hikaye bizim yaşadığımız topraklarda mevcut ama hiç öylesini izlemedim. Yani senaryo hiçbirşeydir diyemeyiz ama doğru planlama ile çok basit fikirler müthiş filmlere dönüşebilir.
İlker Bey'in anlattıklarından benim anladığım; ne anlattığından ziyade, nasıl anlattığın önemli. Bu bağlamda aklıma direkt olarak Fight Club ile Mr.Robot geldi. İkisi de aynı şeyi anlatıyor; kapitalizm karşıtı ruhsal bozukluğu olan baş kişi etrafında dönen bir hikaye. Fakat konu ikisinde de farklı biçimde ele alınmış.Yine ikisinin de alt metni farklı biçimde ele alınmış. Yine anladığım kadarıyla söylemek istediği şey bir filmin film olması için ''mihenk taşı'' senaryosu veya hikayesi değil ve bunda ikna etti beni kendisi.
"Meraba İlker Hoca'mm!" :) Söylediğiniz her şeyi aynı zamanda edebiyat dünyasına da uyarlayarak dinledim. Aslında sinema üzerine konuşurken bir yandan da değişen dünyanın getirdikleri ve oluşan postmodern akımdan fazlaca bahsetmiş oldunuz. Milan Kundera alıntısı da buna çok güzel bir köprü olmuş oldu. Kitap ve filmi anlattıklarınız üzerinden bir ürün olarak aynı kefeye koyduğumuz zaman tartışmanın "Ne anlattığı mı önemli yoksa nasıl anlattığı mı önemli?" noktasına geldiğini görüyoruz. Klasik edebiyatta yıllardır önemini koruyan "hikâye anlatarak etkilemek" görüşü yerini "anlatının büyüsünü hikâye etmek" şekline dönüşmüştür. İlker Hoca'mızın vurguladığı bu hikâye konusunu edebiyat üzerinden degerlendirmek isteyenlere Hasan Ali Toptaş'ın "Bin Hüzünlü Haz" kitabını tavsiye ederim. Yani aslında dediğiniz her şey edebiyatta da karşılık bulmakta ve bu da bizi şu soruya götürmektedir, "Hikâye biricik midir yoksa esas 'hikâye' anlatı sanatı mıdır?"
Hocam, ben "Sen izledin mi?" diye sorduğunuz filmlerin hemen hepsini izledim "Evet izledim" demek için Veysi ve Nazım'ın yanında durmak istiyorum :). "The Square" 2017 Filmekimi'nde izlediğim en güzel filmlerden, sessiz anlayamazdım ama filme bayıldım, göçmen meselesini o küçük çocuk ile, adamın (Avrupalının) sürekli duyduğu vicdanının sesi ile anlatması bile yeter filmi özel kılmaya. Dantel gibi insan psikolojisini işlemiş bir filmdi "Kare" bence. (Kare dünyanın, daire de evrenin, tanrının sembolü) Ekibe söyleyin hemen kesip atmasınlar filmi. Ruben Östlund, Asghar Farhadi, Lars von Trier, Kim ki duk, Andrey Zvyagintsev bunlar enteresan adamlar ve farklı şeyler yapıyorlar. Umarım bu sene if'te kısa filmleri izleme şansınız olmuştur, izlerken sizin ekibin kulaklarını çok çınlattım, sizinkilerden iyi olmasın hepsi pırıl pırıl gençler. Lütfen motivasyonunuzu ve enerjinizi kaybetmeyin bu ekibi çok seviyoruz.
Hangi duyguyu vermek isterse istesin sonuçta ana akım sinema bir eğlencelik, gerçeğe çok fazla benzeyen filmleri seven pek fazla olmuyor çünkü rahatsız edici oluyor, aslında edebiyatta da böyle, karamsarlığın ve gerçekçiliğin çok fazla alıcısı olmaz, ama iz bırakanlar da onlar olur.
Mike Leigh'in çektiği Naked (1993) isimli film için de 'komple doğaçlamadır' diye bir şeyler okumuştum. Bugüne kadar izlediğim en iyi filmlerden biridir.
Hocam Veysi Bey’le sinemadaki öncelikler konusundaki yaklaşımınız açısından ciddi bir fark olduğu önceki bölümlerde de belli ediyordu kendini.Buna şaşırmış görünmeniz bana ilginç geldi,kendisiyle bu program dışında görüşmüyormuşsunuz gibi hissettim.Ayrıca sahiden Veysi beyin daha popülist çalışmalar yapması kendi görüşüne daha uygunken bu programı desteklemesi ilginç,kendisine teşekkürler bu kaliteli yapımı desteklediği için.
Merhabalar, av mevsimi filminin son sahnesinde şener şen ve çetin tekindor otururken yapilan bir kamera hareketi var, ilgimi çekti. Turk filmlerinde pek rastlamadim.
Hocam, söylediğiniz gibi "konu-hikaye" dediğimiz şey çok sınırlı. Hikayeler, temelde az sayıdaki malzemenin farklı türevleri. Fakat kanaatimce "senaryo" (senaryo metnini kastetmiyorum, hikayeyi nasıl anlatacağını kafada tasarlama işinden bahsediyorum) filmi film yapan asıl unsur. Filme nasıl giriş yaptığın, olayı kimin gözünden anlattığın, hangi çelişik durumları irdelediğin ( Brütüs'ün babası Sezar ile halk arasında yapmak zorunda olduğu tercih gibi ), nerelerde "sustuğun"... tüm bunlar izlendiği zaman film için "ulan ne filmdi be" dedirten taraflar.
Hocam, yorumlari okumayı birakmamissaniz bilmenizi isterim ki size muhalefet edebilecek donanıma sahip olabilmeyi çok isteyen ve bunun bilincinde olup yalnızca sizi izleyip sizden istifade edip susan bir izleyici kitleniz de var. Minnettar bir kitle. Ben de bu kitlenin varlığını iddia eden ve sözcülüğünü bir anlık üstlenen biri olarak sizlere teşekkür ediyorum.
Bence bir film yapmak; bir yemek yapmaya benzer.(tabi ki o kadar kolay değildir, bu sadece bir benzetme) Bir yemeğin yapılması için yemek tarifi(senaryo) gereklidir. İyi bir aşçı(yönetmen) olmazsa olmazıdır. Yemek malzemeleri(kaliteli oyuncular, figüranlar..) Tuz ve baharatlar ( ses, bilgisayar kurgusu ve görsel efektler) Tencere, tava, kepçe, ocak... kısaca mutfak malzemeleri (filmin geçtiği yerdir) veeeee sonunda güzel bir yemek de çıkabilir... tabi çıkmayabilir de.. yemeğin(filmin) kalitesine onu tadan(izleyen) kişi karar verir.. yemeği lokantada yerseniz sinemaya gitmiş olursunuz.. evdeki tabağınız ise televizyon veya bilgisayarınızdır.
Naçizane tavsiyem her video için anahtar kelimeler eklemenizdir. Mesela bu videoda Badabook ve Square filmlerine değiniliyor. Anahtar kelimelerde yer alsa bu filmlerle ilgili yorumlarınızı merak edenler kolayca bu video üzerinden bilgi edinebilirler.
Hocam kafa açıyorsunuz! İyi ki de açıyorsunuz, ve size katılıyorum. Veysi bey ve Nazım bey bazı durumlara fazla anlam yüklemek istiyorlar. Neyse sizi çok seviyoruz! İyi ki varsınız .
Videolarınızda şeyi fark ettim o kadar fazla hissettiriyor ki sohbet havasında olduğunu beş saniye sonraki konu nasıl oraya geldi hiçbir şekilde anlayamıyorsunuz. Kaçırmadan izlemek, dinlemek zorundaymışım gibi hissediyorum aksi durumda araba farı gören tavşan gibi ekrana bakmaktan başka bir şey yapamam yoksa.
TH-cam içeriğini soz zamanlarda kaliteli bir düzeye taşıyan en başarılı kanallardan biri de bu. Moralleri bozmayın. Tam gaz devam. Ayrıca. Olmaz öyle saçma şey
İlker hocam, şu videoya gelene kadar ki rüm karizma yerle bir olmasa da fena sarsıldı. Hikaye çok başka senaryo çok başka bir mevzu. Senaryo bir çekim planıdır, nasıl önemsiz olsun. Sinema doğaçlama bir sanat değil ki? Sinema evet biçimsel bir sanat.bie hikaye görselleştirme sanatı, iyi yada kötü bir hikaye olması şart. Heykel sanatından taşı çıkartmak gibi bir şey dediğiniz.
Hocam senaryonun ben her genreda olmasa da dram filmlerinde önemliolduğunu düşünüyorum hikayenin farklı olması ve izleyiciye bir şey vermesi gerekiyor Forrest Gump ,Schindler List ,Guguk Kuşu gibi filmlerin öne çıkmasında hikaye önemli bir etken
Benim aklıma senaryo dendiğinde kalıplar ya da giriş gelişme sonuç değil de derinlik geliyor, karakterlerin ve çatışmanın nasıl yazıldığı geliyor ve bence bu çok önemli. Açıkçası bağımsız sinemada aşırı seçici biriyim. Ana akımda ise sizin dediğiniz "hikaye" gerçekten iyi ya da kötü olması için bir etken değil sadece izlenebilirlik katıyor. Buna Dredd'in son filmini örnek verebilirim. İzletiyor ama unutuluyor. Senaryosu iyi olan bir film benim için önemlidir fakat bu derin karakterli veya ilginç hikayesi olması demektir. Hikayesi, görüntüsü ne kadar sağlam olursa olsun, eğer mantıksız gidiyorsa, bir karakter gerçek bir insanın yapmayacağı şeyler yapıyorsa ne anladım ben o filmden? O yüzden senaryo evin temeli gibidir. Temeli sağlam kurmadan çekersen film yıkılır diye düşünüyorum. Tabii temelin sağlam olması üzerine koyacaklarınızın işe yarayıp yaramayacağını göstermez.
İlker hocam siz bir filmi izlemeden yorumlasanız da ben de programınızın her yeni bölümünü izlemeden değil, izlemeden önce beğeniyorum :) Bu bölüm bana dünyaca ünlü Rus opera sanatçısı Dmitriy Hvorostovskiy'in bakış açısını çağrıştırdı: "Şarkı sözünün önemi azdır. Asıl önemli olan, şarkının NASIL söylendiği, insanlara neler hissettirdiğidir." Belki bir filmin senaryosu da bir şarkı sözleri gibidir bu anlamda.
İlker hoca "senaryo önemsizdir" diye başlayıp "hikaye önemsizdir"e geçiyor, sonra tekrar "senaryo önemsizdir"e dönüyor. Senaryoya yeni başlayanlar için müthiş kafa karıştırıcı bir video olmuş bu yüzden. Anlaşılması ve anlatılması gereken, "bende de ne senaryolar var" diyen adamın aslında "bende ne hikayeler var"ı kastetmesidir . Konu, hikaye, senaryo birbirinden farklı ve bağımsız şeyler. Farklı + bağımsız.
Başta Nazım, Veysi ve İlker hoca olmak üzere emeği geçen tüm OÖSŞ ekibi; Sizleri çok seviyoruz ve videolarınızı -farklı zamanlarda- en az 2 kere izlemiş bir sinemasever olarak son zamanlardaki "enerji düşüklüğünüz" dikkatimi çekmekte. Bunun, sizden yada bizlerden kaynaklı içsel ve dışsal sebepleri olacabileceğinin şahsen farkındayım ama altını çizmek isterim ki; - Sizleri seven ciddi bir kemik kitle var. Onlar için lütfen bırakmayın. - 'Türklerde' birilerini kötüleyerek kendilerini iyi hissetme alışkanlığı var, eğitim düzeyi ne olursa olsun bunu yapıyor maalesef bu ülkedekiler. İnsanız evet ama lütfen kulak ardı ediniz. Umuyorum kıymetiniz geç olmadan daha da iyi anlaşılacak. İçeriğinizin ne kadar 'biricik' ve 'değerli' olduğunu bir kez daha sizlere ve bizlere hatırlatarak nice uzuuuun videolara/sohbetlere diyorum. Sevgiler...
senaryosuz film olabilir ama çok nadir. ve bu tezi ispatlamak için Square örneği doğru olmamış. Square'in senaryosu var ve oldukça sağlam. Bir de nasıl çekersen çek yine iyi olabilecek bir senaryo. Bir modern sanat sergi koordinatörü sıradan rutinlerinde dönerken bir gün telefonunu ve cüzdanını çaldırır. Telefonunu ele geçirirken dönüşmeye başlar, bir yandan sergiyi kurtarmalı, diğer yandan içine düştüğü bataktan kendini kurtarmalıdır. Kahramanın Yolculuğu şablonlarına tamamen uyuyor. O orangutan taklidi yapan adamın sahnesi olmadan da güzel film bence. tam bi kara mizah.
Harika sohbetler, verilen bilgiler çok güzel öncelikle teşekkür ederim bu iş için. Bu videoda dikkatimi çeken bir nokta daha önce de geçmişti, "Filmin sesini kapatın yine de anlaşılır" cümlesini bir yana koyalım, başka bir bölümde ""alırsanız mikrofon alın, festivaller için ses iyi olmazsa olmaz." ??? :)
Veysi çok büyük artikülasyon problemin var, lütfen daha anlaşılır konuşmaya özen göster. Ayrıca ben de iyi senaryocuydum fakat İlker'in konuya yaklaşımı ve kendini ifade ediş biçimi bakış açımı genişletti. "Olta" ve "o formüllerle hep sıradana gidersin, farklı birşey yapıyorum sanırsın ama sıradana gidersin" kısımları bence olayı çok net anlatmış. Böyle bir program yaptığınız için çok teşekkürler.
"Yorum yazmadan önce bi dur düşün" konusunda webcomic efsanesi XKCD şöyle bi şey yapmıştı: xkcd.com/481/ hatta sonra da TH-cam bu özelliği siteye ekledi falan. Özetle: yorum yazmak pişmanlıktır.
Merhabalar, acayip keyifle izliyoruz sohbetlerinizi, sinemayla alakamız izlemenin ötesine geçmeyecek olsa da. Nolan ile ilgili bu bölümdekine benzer bir tartışmamız olmuştu geçenlerde, ticari film ve sanat filmi olarak iki uç tanımladığımız bir skaladaki konumu ile ilgili. Son filminde senaryo fetişini kırdığını söyleyebilir miyiz? Kavramsal sanatla büyümüş bir insan olarak, çok ses getiren Inception, Interstellar gibi filmlerinden şahsen pek tat alamamıştım. Kubrick'e ayırdığınız gibi Nolan'a da bir bölüm ayırsanız ne güzel olur, bir yönetmenin ağzından böyle sohbet tadında film eleştirisi dinlemek çok keyifli oluyor :) Bu arada mimarlık benzetmesiyle ilgili naçizane bir ekleme: Plan okumayı bilen bir kişi, bir binanın çizimlerine bakarak tam olarak nasıl olacağını pekala algılayabilir. Fakat tasarımı satmaya çalıştığımız kişi bu yetkinliğe çoğu zaman tamamıyla sahip olmaz. Bu noktada devreye animasyonlar ve çeşitli görselleştirmeler giriyor, yani mimarlıkta uzman/vatandaş iletişimindeki sorun yok denecek kadar aza inmiş durumda. Sinemada da ilerde belki de yatırımcıya özet veya bazı sahnelerden oluşan bir animasyon gösterilebilir, bu teknolojiler kolaylaştıkça. Tabi ki her şey komik derecede yapay görünür ama tek başına senaryoya göre daha fazla fikir verebilir. Müşterinin hitap edilen son kullanıcı olmaması durumu da mimarlıkta da aynen sinemadaki gibi, müstakil konut olmadığı sürece yatırımcı ve yapıyı kullanacak insanlar farklı kişilerdir (kamusal yapılar, işyerleri, apartmanlar vs).
Geçtiğimiz sene NBC'nın yeni filmi için kültür bakanlığı uzun metraj sinema destek fonundan 2.000.000 TL (iki milyon lira) ile en yüksek desteği aldığından haberiniz yok sanırım. (resmi gazete bilgisi)
Bu yorum için de sonunu bekleyemeyeceğim videonun, 02:55'te Nazım'ın uzun metrajla ilgili "uzata uzata, yaya yaya" dediği anca çıkan görsel kahkaha attırdı akşam akşam, sağolun :)
İlker hocam müzikten girdiniz meseleye, bence çok güzel ve manidar bir örnek müzik örneği. Müzikte söz anlatmak içindir, melodi kısmı ise hissettirmek içindir. Ve maalesef birçok parçada müziğin hissettirdiğinin yanında sözler çok tırt kalır ve komple eserden soğursun. Filmde de böyle bir olay var. Bir şeyi ne zaman anlatmaya kalkarsan o zaman gittikçe tırtlaşmaya başlıyor. Senaryonun da öyle bir senaryo olması lazım ki, mümkün olduğunca anlatmaya değil, göstermeye, hissettirmeye oynaması lazım.
Anlatılarınız için teşekkürler. Bence, videolarda ele aldığınız filmlere ve önerilere de açıklama kısmında yer vermelisiniz. Böylece aynı izlemeler ile, benzer algı evreninde buluşabiliriz.İyi çalışmalar dilerim.
İzlediğim videolar arasında en aklıma yatmayan video bu oldu.Cevabı tam olarak verilememiş bir soru bu.Steve jobs iphone tanıtımında cihazın teknik özeliklerinden bahsetmiyor,hikaye anlatıyor,hikaye sattırıyor hocam. Bir daha çekin ya nolur bunu
hikayenin önemini anlamak için aynı hikayenin birden fazla kez çekilmiş olduğu yapımlara bakmak yardımcı olabilir.uzak doğu sinemasının filmlerinin amerikan versiyonları veya 20-30 yıl sonra tekrar çekilmiş filmler arasında fark varsa demek oluyor ki sinema hikayenin ötesinde başlı başına bir anlatma işi.
6 ปีที่แล้ว +1
Hocam, Mavi en sıcak renktir filmi bence uzun olmasına rağmen kendini izletirdi.Hikaye önemli değil diyorsunuz ama bu filmin sizce bir hikayesi yok mu? Hikayeye göre şekillenmiyor mu olaylar? Ben mi birşey anlamadım:) yönetmen, bence hikayeye herhangi bir kısıtlama koymamış ve iki oyuncunun karakterlerini doğal bir şekilde yansıtmış.
iyi bir senaryo ile kötü film yapa bilirsiniz ama asla kötü senaryoyla iyi film yapamazsınızz.. bi yerde okumuştum) ve sonuna kadar katılıyorum.Senaryo önemli net!..
Hikaye önemlidir ama kitap olduğu sürece önemlidir. Okurken herkes kendi filmini çeker, herkesin hayalindeki cast, makyaj, dekor vs başkadır ama konu sinema olduğunda işin rengi değişiyor, bir ekibin hayal ettiğini herkes izliyor. Dolayısıyla konu sinema olduğunda asıl mevzu o ekibin okuduğunu nasıl yorumladığı oluyor. Yoksa senaristler aç kalsın sinema onlarsız da yürür değil herhalde?
Üç kişi bir araya gelseler, cin ali serisinden herhangi bir kitabı alsalar ve sırayla sesli okuma yapsalar. Üç kişininde okuyuşu farklı olacaktır. Halbuki üç kişininde okuduğu kitap aynıdır. Ben de bir dinleyici olarak muhtemelen en güzel okuyandan dinlemek isterdim.
Daha önce senaryo ile ilgili hazırladığınız videoları ve Ethem Bey ile yaptığınız söyleşiyi izledim. Hatta bu içeriklerin içinde geçen senaryo yazmak ile ilgili temel bilgiler edindiren bazı kitapları da satın aldım ve elime ulaşmasını bekliyorum. Senaryonun yapısal özelliklerini bir kenara bırakmamız mı gerekiyor yoksa teknikleri tamamen anlayıp başka bakış açılarından bakmaya çalışmaya mı odaklanmalıyız sorusunun bende oluşan cevabı bir karmaşaya yol açtı. Şöyle ki; ''Ahmet buraya gel. ''Ahmet gel buraya.'' ''Buraya gel Ahmet.'' cümleleri özünde gelmek fiilinin gerçekleşmesi üzerine kuruludur. Bu cümleler görmek ve duymak gibi duyularla birleştiğinde, yani film ile anlatıldığında, cümlelerin düz ya da devrik kurulması, yazıdaki vurgusunun nerede olduğu önemini yitiriyor. Yazar okuyucuya gelme eyleminin nasıl gerçekleştiğini anlatırken en doğru duyguyu aktarabilmek için cümle yapılarından destek alırken film izlerken ''Ahmet buraya gel.'' cümlesiyle bir çok farklı duygu verilebiliyor. Sonuca gelirsek; film yapmak bir çok bileşeni içinde barındırıyor. Bu bileşenler uyumlu hale gelir ve anlatılanı izleyene verebilirse senaryonun sadece bu bileşenin bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. Hatta bir fikri senaryo olarak düşünebiliriz. Dünya üzerinde bu konuda sayılı fikir bulunduğunu biliyor ve kabul ediyoruz. Yani senaryolar bir fikri farklı bakış açılarından işleyip aynı sonuçlara varan filmlere dönüştürüyor. Bir filmin hikaye anlatmaktan çok bir ''şeyi'' anlatmak üzerine kurulduğunu düşündüğümüzde hikayenin nasıl anlatıldığından çok vermek istediği ''şeyi'' verebilmiş mi sorusuna odaklanmak daha doğru gibi... Bir 'şeyi' en iyi şekilde aktarabilmek ona uygun olan yöntemi kullanarak anlatmaktan geçiyor. Bu durumda senaryo filmin bir parçası ise ışık, ses, görüntü, oyuncu, yönetmen gibi filmin bütününe katkısı vardır. İlker Hocanın senaryonun gerekliliği ve gereksizliği konusundan yola çıkarak; senaryoyu filmin bir parçası olarak ele almadan bütünü bozmuş olmuyorsak; ışıksız, sessiz, oyuncusuz ya da yönetmensiz bir film yaptığımızda da filmin bütünselliğini bozmamış olur muyuz? Bir film çekerken genel geçer kuralları bir kenara bırakırsak o filmi herhangi bir ögesi eksik olarak da çekebilir miyiz? Bu onun film olma özelliğini etkiler mi? Film bir matematik değilse ve iki kere iki dört eder gibi kesin çerçeveleri yoksa, filmin temel ögesi diye bir şeyden söz edilebilir mi? Filmin sözlük tanımı bir tabu mudur değilse bu tanım nasıl bir durum gerçekleştiğinde değişebilir? Konudan bağımsız ya da konu hakkında bilgim yetersiz olduğundan saçma olan sorular sormuş olabilirim. Yine de umarım okur ve cevapları bulmama yardımcı olursunuz. :)
Babadook benim de en sevdigim korku filmlerimden, anne ve oglunun icerisinde olduklari psikolojiyi cok iyi anlatmisti bence. Cogu korku filmi dramatik seyleri anlatirken film sulu zirtlak bir hal aliyor, üstelik o dram da insana gercekci gelmiyor, o zaman da ben korkmuyorum sahsen. Babadook baya ürkütücü bir filmdi. Ve suna katiliyorum yalniz yasayan anne ve cocugu merkeze alan cok film olmasina ragmen hepsi bu kadar etkileyici degil. Demek ki hikayenin nasil anlatildigi önemli.
Gecenin bir yarısı bundan daha iyi gelecek başka bir youtube içeriği yok. Hocam siz her konuda yorum yapın, sağlı sollu mars'a kadar yapabilirsiniz. :) Mars bahane sohbet şahane! o/
Hiç bir hikaye tek başına değildir yoksa anlatı; tek ton ve renkle resim yapmak gibi anlamsızlaşır . İçerisinde kısa kısa ya da paralel ilerleyen veya dallanan diğer hikayeler ile birlikte anlamlıdır.. Asıl ustalık bir yazar olarak bu karışımın içerisinde okuyucunun / izleyicinin hangisine daha çok eğilim göstereceğini fark edip onu ana hat kabul ederek diğerleri ile arka plan hazırlamaktır.
Roman ya da senaryoda yazan kişinin - artık günümüzde yazan her kişiye yazar dememek gerektiğini düşünüyorum- anlatacağı hikaye bence ikinci plandadır. Yazan kişi için asıl önemli olan, anlatmak istediği düşünce/fikirdir. Önce ne anlatmak istediğine karar vermeli, sonra, anlatmak istediği düşünceyi en iyi nasıl anlatabileceğini düşünmelidir. Hikaye de aslında bu NASIL sorusunun cevabıdır. İlgi çekici ve çok güzel bir hikaye, anlatılmak istenen düşünce/fikre hizmet etmiyorsa, onun emrinde değilse gereksizdir.
Oh be! Sonunda Inception konusunda benim gibi düşünen birine denk geldim. Böyle bir konu bu kadar kötü işlenebilir diyordum duygularıma tercuman oldun hocam. İzleyici kitlesini genişletmek için orijinal ya da yenilikçi konular yüzeyselleşiyor. Anlıyorum sonuçta ticaret ama üzücü bir durum bir yandan da...
- Mesela o hep Türkiye'de yanlış bilinir.
İlker Canikligil
Veysi ve Nazım aslında yok. Onlar İlker hocanın alter egosu...
en güzel yorum
🤟
Ohaaa harbi lan
Küçük dev hizmet, olur da merak eden çıkarsa diye adı geçen filmleri toparladım:
The Square
Cebimdeki Yabancı
Blue is the Warmest Colour
Kusursuzlar
Ulis'in Bakışı
Shining
2001:A Space Odyssey
Run Lola Run
Babadook
Pirates of Carribean
Gerorge Melies (senaryosuz film)
Yalnızlar (kısa)
Hateful 8
Kill Bill
Ayla
Inception
kanki şu videonun en başında sağ tarafta oynayan filmin adı ne?
Hoca sınavda sorarsa yazarız artık :D not alalım hemen :D
Oğlum böyle çok daha zevkli oluyor izlemesi. Bundan sonra videoya başlamadan önce yorumlardan böyle seviyeli bir spoiler alacağım. Şey gibi oluyor bu, hani film izlerken belli şeyleri öngörürsün diğerlerini tahmin etmeye çalışırsın ya istesen de istemesen de "İleride şöyle olabilir." diye düşünürsün, bu listeyi görünce şey oldu, "Bu film hakkında nasıl konuşacaklar acaba?", "Bu filmin senaryosu nasıldı?" falan gibi düşünerek videonun içine daha fazla çekildim, film gibi oldu, çok keyifli oldu. Sağ ol dostum liste için.
Google'a göre "Bruce Almighty (2003)"
Enes Batur Hayal mi Gerçek mi nerde :D
Kamusal mizaha selam çakmışlar! Gönderme var! Selam çakmışlaaar gönderme vaaar....
"hiçbirimiz bir şey bilmiyoruz" çok doğru. Muhabbet süper, elinize sağlık.
Ozgur Gercel hocam sadece spor olmaz
HAYAT-EĞLENCE sanat sepet işlerindede varım ama çaktırmıyorum :)
*Senin filmlerle alakalı biri olduğunu bilmiyodum :D*
Pofuduk Yastıkları Çok Severim iş sebebiyle :)
Reis sen de mi burdaydin helalke
"Vurursunuz eyvallah da, ölmezsem sıkıntı büyük." -Kill Bill
efhess 5 kelimeyi geçmiş. 😎
de bağlacı kelime sayılır mı?
efhess İşte tüm mesele bu...
hocam hala dönüp dönüp izliyorum bu yayınları bu seri iyi bir kütüphane gibi yıllar geçtikçe daha iyi anlıyor insan... İyiki yapmışsınız hocam.
geldi iki gözümün nuru.
Hocam kardeşim sizin yüzünüzden Merhaba anne ve baba diye eve gidiyor.
Hocam kardeşi benim, yalan söylüyor yok öyle birşey
Büşra Uygun hocam kendisi hukuk mezunu şeyleri birleşik yazıyor iş bulabilir mi ?
Sadece şöyle birşey olmuştu matematik sorusu çözerken batuş her zamanki gibi saçmaladı bende o an "olmaz öyle saçma şey" demiştim :)
Bir gün çok büyük bi avukat olucam Harvey Specter gibi ortalarda dolanıcam acaba o zamanda böyle gülecek misiniz?
Büşra Uygun gerginlik yaratma oğlum devam et
bir film yapmak için 500.000 dediler. dedim ne oluyor imkansız sonra tarih gözüme çarptı !! 5 YIL ÖNCE !!
Herkesin ellerine sağlık bu seri devam etsin. Halka açık yapılabilir Biletli
İlker Hocam, değerli bir insansınız ve bence youtube için fazlasınız.
Bize yapabileceğiniz maksimum katkıyı yaptığınızı düşünüyorum.
Sanat sinemasına, Jazz müziği benzetmesi çok yerinde bir tespit olmuş.
Popçu bir nota çalar bin kişi dinler, jazzcı bin nota çalar bir kişi dinler...
Bir baska nefis bolum olmus. :)
Ama ilginctir ki Veyis ve Nazim arkadaslarimiz sayesinde, (yermiyorum pek guzel insanlarsiniz) sanat icin yapilan filmlerle, gise icin yapilan filmleri karsilastirip, basari kistaslarini bazen para bazen eserin kalitesi ve farkliligi uzerinden tartistiginiz bir cikmaza girmissiniz.
Gerci ilker hocam sagolsun, konuyu toparliyor. Evet hikaye senaryo herneyse onemli ama, amacin ister sanat filmi ister gise filmi olsun, iyi bir hikaye demek kafadan iyi film demek degil.
Misal, sen omlet yapmak istiyorsun, koyacagin malzemeler belli.. Ama yumurtalari cirpip, malzemeleri ince ince kesip, guzel karistirip tavaya dokup bildigimiz omlet gibi de yapabilirsin, ya da nasil olsa ayni malzemeler diyip direk hepsini tavaya atip karistirablirsin de...İkisi de omlet olur, ama biri daha guzel olur. :)
Hatta bir baskasi cikar malzemeleri ayri bir tavada sote edip, baska bir tavada yaptigi sade omletin icine koyup ikiyeye katlayip da sunabilir.
Bir baskasi gelir, cirptigi yumurtalari tavaya dokup, malzemeleri tavada omletin ustune pek degisik bir sekilde yerlestirip, omletin alt tarafini kitir, ust tarafini yumusak sekilde malzemelerle butunlesmis olarak da sunabilir..
Bunlar yorumdur.. Yonetmen bunun icin vardir. Cunku film cekmek omlet yapmak kadar basit degil malum.. Her konuda uzmanligi olan kisi ve ekipler, ve bunlari ayni amac ve sonuc icin yonetecek bir abi lazimdir. O yuzden her film, cekilene kadar muammadir ve buyuk riskler tasir.
Keza supersonik yonetmenler bile insandir, bazen sicarlar.. :) Film sektorunun guzelligi de budur.
Ilker hocamin mimarlik ornegine, bir urun tasarimcisi olarak eklemek isterim, misal bir urun tasarimcisinin basarisi, ona verilen amaca ve brief e ne kadar uyabildigi ile olculur. Bizde malum brief ve amaclar nettir, ama film sektorunde, isler pek daha karisik. :)
Ve evet son tahlilde hersey paradir. Sizler de, bu endustride, hem yatirimcilari memnun edecek, hem de ucundan kiyisindan sanatsal anlamda kalitenizi ortaya koyabilmek icin cirpinan zavallilarsiniz..
Evet, dunya boktan bir yer. :) Ugrasiyoruz iste hepimiz. :)
Yurt disinda `senaryo` uzerine master yapiyorum. 20 dkda bana hayatin anlamini sorgulattiniz :)
The rainbow fox surrendered Merhaba. Ben de senaryo uzre master yapmak istiyorum. Lütfen nasıl yurtdışına kabul görürdünüz söyler misiniz? Teşekkürler
hocam size sorulan her soruya,oturduğum yerde "evet" diye cevap veriyorum ve siz her seferinde "hayır" diyorsunuz.siz konuyu açıkladıktan sonra da her seferinde ikna oluyorum cevabınıza.gerçekten ufuk açıcısınız.teşekkürler.
Bir mimarlık öğrencisi olarak birkaç aydır kanalınızı takip ediyorum. İlk izlediğim videodan bu yana sanki usta bir mimarın mimarlık hakkında konuşmasını dinliyorum hissini yaşıyordum. Bu videoda mimarlık ve sinema benzetmesine kesinlikle katılıyorum, en azından yönetmen ve mimar benzerliğine. İki meslekteki benzerliğide geçtim, iki sektörün sorunlarının dahi benzer olmasına gerçekten çok şaşırıyorum. Çok iyisiniz, aynen devam !
Bu program da aslında bilindik sinema programı "senaryoları"nın dışında. Kafamızdaki kalıp yargıların sorgulanması ya da yıkılması çok hoşuma gidiyor. Teşekkürler İlker hoca, teşekkürler Nazım ve Veysi...
Hocam yavaş yavaş Veysi ve Nazım zihninizi ele geçiriyorlar..
İzlemeden beğendim. Pişman değilim. Aklım beğenmediklerimde
ahah aynen 30. sn de basıyorum beğeniye :)
oscarlık yorum
İlker hocam ; sinema ile alakalı salt seyirci olmama rağmen her hafta yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyor ilgiyle izliyorum.. Nefesinize sağlık..
Tolstoy sanat nedir kitabinda 22:20'deki ornegin aynisini verir. Kurtla karsilasan bir coban cocugun aksam koydeki arkadaslarina bu olayi anlatisindaki inandiricilik ve o korkuyu aktarabilme yetisi sanatin tanimidir der. Yani senaryo, oyunculuk, cekim veya sahne hepsi bir butun olarak bu duygu ve deneyim aktarimini taslak halden gercege getiren araclardir. Disardaki bir gozlemcide planladiginiz - ve hatta planlamadiginiz - duygusal etkilere yol actiginiz olcude yaptiginiz is bir sanat isi olur.
Abi eve gelmeden önce telefona video bildirimi geldi. Çok mutlu oldum eve gidip yemek yedikten sonra çay içerken izledim dedim. Size tavsiyem hocam; ben mimari okuyorum. Ben 3d modelleme ile uğraşıyorum. Kamera, ışık, diyafram, enstantane, iso, sanat, film, izlediğimi anlamak, ... bunlar benim için önemli şeyler. Ben sizi bana bir referans olarak görüyorum. Öğreniyorum, Eğleniyorum. Bundan sonra yorum okumayın hocam, baktınız boş konuşuyor hemen geçin; ama bu işi bırakmayın. Daha fazla videoooo!!!!
3ds Max ile 3 boyutlu modelleme yapıyorum. Render(Fotoğraf çekme, video çekme) alırken Fotoğrafçılık ve Sinema sektörü hakkında birşeyler bilmek render kalitesini gözle görülür arttırıyor. Ayrıca izlediğim filme daha bilinçli yaklaşıyorum.
Benim film cekmekle hic bir alakam yok, hatta kolay kolay izlemem bile. Oyun gelistiricisiyim, ve buradaki saptamalar, yaklasimlari kendi meslegime uyarlayabildigimi farkettim. Baya cross dicipline takliyorum, cok verimli! Tesekkurler!.
'Karakter, sabahın ilk ışıklarıyla evine doğru yürümektedir.' Bin bir türlü yürütebilirsin karakteri ve hepsi hikayeye bir şey katar. Fakat ortama verilecek olan yorum da önemli. Bir bütün olarak bakmak ve 'bir şölen' oluşturabilmek gerek. Bağımsızlarda, bahsettiğiniz üç noktaya da hitap var diye düşünüyorum. Ve bir filmi de 'iyi' yapan bu olsa gerek. Sadece duyguya çalışmak veya klasik bir hikaye çizgisi içinde sadece görsele çalışmak ne kadar tatmin edici.
Öncelikle ilker canikligile ve tüm ekibe teşekkür ederim.
Bence toplumumuzda sinema ve senaryo açısından insanlarımız hissettiği duyguya bırakıyor. İlker canikligilinde dediği gibi bu konuda veya akademilerde senaryo tekniği standardında sektör gereği hep aynı çizgide aslında aynı bir yönetmen gibi farklı kamera açıları ve yorumları kullanması gibi aynı şekilde bağımsızlık senaryoda da olabilir. Gerçekten ilker canikligilin dobralığını ve açık sözlülüğünü çok seviyorum. Etrafımda çok sinema tv okuyan arkadaşım var ve bende tekrar rts için hazırlanıyorum ve bu yaptığınız program gerçekten çok bilgi kazandırıcı, düşündürücü tabikide katılıp katılmadığım konular var ama bu aslında bir ast üst ilişkisi özetlemek gerekirse eleştirmek bile saygı çerçevesi içerisin de olmalı emeğe saygı olmalı ve siz bunları hak ediyorsunuz. İlerde çok istediğim bir şey ise ilker beyle bir filmde çalışmak ve saatlerce oturup görüşlerini dinleyip ve görüşlerimi ona anlatmaktan gurur ve mutluluk duyarım. Teşekkürler
Arkadaşlar çok uzayan bu konuyu ayrı taraflardan şöyle özetleyeyim (en azından benim anladığım kadar)
Hocamız diyor ki, sadece senaryo ile bir şey yapamazsın. Işık, oyuncular, oyuncuların performansları, görüntü ve hatta renkler dahi senaryo kadar önemlidir ve senaryo harika olsa bile diğer etmenler yeteri kadar iyi olmazsa, film olmaz. diyor.
Nazım ve Veysi ise senaryonun filmin temelini olduğunu ve senaryo olmadan film de olmayacağını ya da beğenilmeyeceğini söylüyor.
Sürekli konunun değişmesi ve bir önceki konuya baştan baştan dönülmesi sebebiyle neyi anlatmak istediklerine kesin bir gözle bakamadım ama sanırım senaryonun bir temel olduğuna hemfikirler, sonraki aşamalar konusunda biraz sıkıntı çekiyorlar. Nazım ve Veysi işin sanat kısmına ya da efsane olma kısmına bakıyorlar, hocamız ise daha teknik ve piyasanın durumunu gözlemleyerek konuşuyor. Yani bir taraf nasıl adını duyurabilir onu düşünürken diğer taraf kitleyi ve piyasayı konuşuyor.
Şahsi olarak söylemek isterim ki, senaryosu belli olmayan ve herkesin farklı yorumlayabileceği şeyler anlatan filmler benim uykumu getiriyor. Aynı şekilde senaryosu, sahip olduğu konuyu diğer filmlerden farklı olmayan veya farklılık katılmamış bir senaryo ise yine uykum geliyor. Her zamanda yolculuk temalı filmlerin açıklarının olması ve finalinin genelde oldu da bitti şeklinde sonlanması gibi. Bir filmi izleyeceksem önce konusuna bakarım sonra nasıl anlatmışlar diye bakarım. Eğer konu ilgimi çekmezse "belki çok iyi işlemişlerdir" diye açıp bakmam açıkçası.
"Esas işi yapanlarla parayı koyan adamların başka insanlar olması" sözünüzü biz mimarlar ayakta alkışladık hocam. Mimarlığın da sizin "sektör"den pek farkı yoktur bence de, bizim ürettiğimiz nesnenin de aslında müşterisi ortaya konan yapının son kullanıcısıdır. Sizdeki izleyicinin muadili bizde binayı kullanan herkes. Bizde sorun şudur ki bizim son kullanıcımızın kümesini de müşterinin kendisi seçiyor. Buraya bir kültür merkezi yapacaz diyen sermaye sahibi, kültür merkezi başlığı ne kadar kamusal gibi dursa da belirlediği fonksiyonlardan tutun malzeme seçimine kadar fetişine göre hareket ettiği için son kullanıcı kitlesini belirler. Herkes yapılı çevrede yaşadığı için otomatikman deneyimlerden kaynaklı bir mimarlık bilgisine sahip oluyor ve sermayeder o bilgisini mutlaka yapılacak binada kullanmak istiyor, ki kullanıyor da. Bizde bu kaçınılmazdır. Sizin yani mimarın profosyenel bilgisinden bağımsız bir saha aslında mimarlığın somutlaştığı alan. Sizde de tam bu şekilde midir bilemedik? Herkes binalarda gezdiği gibi herkes de film izliyor, herkes deneyiminden mimarlık bilgisi ve sinema bilgisi ediniyor ya da edindiğini düşünüyor. Bana yaklaşık süreçler ve sonucunda da ortaya çıkan sorunlar ise benzer başlıklı gibi geliyor. Siz nasıl çözüyorsunuz yatırımcıyla aranızdaki çatışmayı ya da çözüyor musunuz ? Bizde bu sorun önemli. Her disiplin dışı doğan mimarın fetişi binasını diktikten sonra, binayı silemediğiniz için bu çalışmadı rafa koyalım diyemediğiniz için, yerinde zavallıca kalıyor, kent de ölüyor böylece. Sizde her şey biricik, sizde yaptırım gücü izlememek bile olabilir mi, siz çözmeseniz kaybınız nedir?
😮m
Geçen yıl Akademi adayı olan “Lion” Filminin senaryosuna benzer binlerce hikaye bizim yaşadığımız topraklarda mevcut ama hiç öylesini izlemedim. Yani senaryo hiçbirşeydir diyemeyiz ama doğru planlama ile çok basit fikirler müthiş filmlere dönüşebilir.
İlker Bey'in anlattıklarından benim anladığım; ne anlattığından ziyade, nasıl anlattığın önemli. Bu bağlamda aklıma direkt olarak Fight Club ile Mr.Robot geldi. İkisi de aynı şeyi anlatıyor; kapitalizm karşıtı ruhsal bozukluğu olan baş kişi etrafında dönen bir hikaye. Fakat konu ikisinde de farklı biçimde ele alınmış.Yine ikisinin de alt metni farklı biçimde ele alınmış. Yine anladığım kadarıyla söylemek istediği şey bir filmin film olması için ''mihenk taşı'' senaryosu veya hikayesi değil ve bunda ikna etti beni kendisi.
"Meraba İlker Hoca'mm!" :)
Söylediğiniz her şeyi aynı zamanda edebiyat dünyasına da uyarlayarak dinledim. Aslında sinema üzerine konuşurken bir yandan da değişen dünyanın getirdikleri ve oluşan postmodern akımdan fazlaca bahsetmiş oldunuz. Milan Kundera alıntısı da buna çok güzel bir köprü olmuş oldu.
Kitap ve filmi anlattıklarınız üzerinden bir ürün olarak aynı kefeye koyduğumuz zaman tartışmanın "Ne anlattığı mı önemli yoksa nasıl anlattığı mı önemli?" noktasına geldiğini görüyoruz. Klasik edebiyatta yıllardır önemini koruyan "hikâye anlatarak etkilemek" görüşü yerini "anlatının büyüsünü hikâye etmek" şekline dönüşmüştür. İlker Hoca'mızın vurguladığı bu hikâye konusunu edebiyat üzerinden degerlendirmek isteyenlere Hasan Ali Toptaş'ın "Bin Hüzünlü Haz" kitabını tavsiye ederim. Yani aslında dediğiniz her şey edebiyatta da karşılık bulmakta ve bu da bizi şu soruya götürmektedir, "Hikâye biricik midir yoksa esas 'hikâye' anlatı sanatı mıdır?"
Yıllar geçmesine rağmen takıp kulaklığı dinliyorum
Yönetmenler ve sinema üzerine yapılan bu seriyi tekrar tekrar izliyorum hala😍 Lütfen yeni videolar gelsin💫
Gönderme var
selam çakmışlar
Hocam, ben "Sen izledin mi?" diye sorduğunuz filmlerin hemen hepsini izledim "Evet izledim" demek için Veysi ve Nazım'ın yanında durmak istiyorum :). "The Square" 2017 Filmekimi'nde izlediğim en güzel filmlerden, sessiz anlayamazdım ama filme bayıldım, göçmen meselesini o küçük çocuk ile, adamın (Avrupalının) sürekli duyduğu vicdanının sesi ile anlatması bile yeter filmi özel kılmaya. Dantel gibi insan psikolojisini işlemiş bir filmdi "Kare" bence. (Kare dünyanın, daire de evrenin, tanrının sembolü) Ekibe söyleyin hemen kesip atmasınlar filmi. Ruben Östlund, Asghar Farhadi, Lars von Trier, Kim ki duk, Andrey Zvyagintsev bunlar enteresan adamlar ve farklı şeyler yapıyorlar. Umarım bu sene if'te kısa filmleri izleme şansınız olmuştur, izlerken sizin ekibin kulaklarını çok çınlattım, sizinkilerden iyi olmasın hepsi pırıl pırıl gençler. Lütfen motivasyonunuzu ve enerjinizi kaybetmeyin bu ekibi çok seviyoruz.
Hangi duyguyu vermek isterse istesin sonuçta ana akım sinema bir eğlencelik, gerçeğe çok fazla benzeyen filmleri seven pek fazla olmuyor çünkü rahatsız edici oluyor, aslında edebiyatta da böyle, karamsarlığın ve gerçekçiliğin çok fazla alıcısı olmaz, ama iz bırakanlar da onlar olur.
Bu kadar hoş bir sohbetin içine düşeceğimi tahmin etmemiştim
Mike Leigh'in çektiği Naked (1993) isimli film için de 'komple doğaçlamadır' diye bir şeyler okumuştum. Bugüne kadar izlediğim en iyi filmlerden biridir.
Hocam Veysi Bey’le sinemadaki öncelikler konusundaki yaklaşımınız açısından ciddi bir fark olduğu önceki bölümlerde de belli ediyordu kendini.Buna şaşırmış görünmeniz bana ilginç geldi,kendisiyle bu program dışında görüşmüyormuşsunuz gibi hissettim.Ayrıca sahiden Veysi beyin daha popülist çalışmalar yapması kendi görüşüne daha uygunken bu programı desteklemesi ilginç,kendisine teşekkürler bu kaliteli yapımı desteklediği için.
20:48 seyretmedin değil mi 😀
Merhabalar, av mevsimi filminin son sahnesinde şener şen ve çetin tekindor otururken yapilan bir kamera hareketi var, ilgimi çekti. Turk filmlerinde pek rastlamadim.
Hocam, söylediğiniz gibi "konu-hikaye" dediğimiz şey çok sınırlı. Hikayeler, temelde az sayıdaki malzemenin farklı türevleri. Fakat kanaatimce "senaryo" (senaryo metnini kastetmiyorum, hikayeyi nasıl anlatacağını kafada tasarlama işinden bahsediyorum) filmi film yapan asıl unsur. Filme nasıl giriş yaptığın, olayı kimin gözünden anlattığın, hangi çelişik durumları irdelediğin ( Brütüs'ün babası Sezar ile halk arasında yapmak zorunda olduğu tercih gibi ), nerelerde "sustuğun"... tüm bunlar izlendiği zaman film için "ulan ne filmdi be" dedirten taraflar.
Hocam, yorumlari okumayı birakmamissaniz bilmenizi isterim ki size muhalefet edebilecek donanıma sahip olabilmeyi çok isteyen ve bunun bilincinde olup yalnızca sizi izleyip sizden istifade edip susan bir izleyici kitleniz de var. Minnettar bir kitle. Ben de bu kitlenin varlığını iddia eden ve sözcülüğünü bir anlık üstlenen biri olarak sizlere teşekkür ediyorum.
Bence bir film yapmak; bir yemek yapmaya benzer.(tabi ki o kadar kolay değildir, bu sadece bir benzetme) Bir yemeğin yapılması için yemek tarifi(senaryo) gereklidir. İyi bir aşçı(yönetmen) olmazsa olmazıdır. Yemek malzemeleri(kaliteli oyuncular, figüranlar..) Tuz ve baharatlar ( ses, bilgisayar kurgusu ve görsel efektler) Tencere, tava, kepçe, ocak... kısaca mutfak malzemeleri (filmin geçtiği yerdir) veeeee sonunda güzel bir yemek de çıkabilir... tabi çıkmayabilir de.. yemeğin(filmin) kalitesine onu tadan(izleyen) kişi karar verir.. yemeği lokantada yerseniz sinemaya gitmiş olursunuz.. evdeki tabağınız ise televizyon veya bilgisayarınızdır.
Arka plan müziği çok dikkat dağıtıyor ama oldukça bilgi dolu bir video. Teşekkür ederiz
Naçizane tavsiyem her video için anahtar kelimeler eklemenizdir. Mesela bu videoda Badabook ve Square filmlerine değiniliyor. Anahtar kelimelerde yer alsa bu filmlerle ilgili yorumlarınızı merak edenler kolayca bu video üzerinden bilgi edinebilirler.
Hocam kafa açıyorsunuz! İyi ki de açıyorsunuz, ve size katılıyorum. Veysi bey ve Nazım bey bazı durumlara fazla anlam yüklemek istiyorlar. Neyse sizi çok seviyoruz! İyi ki varsınız .
5:55
jaws kısmında kahkaha attım :D
Arkadaşlar nolur uzun uzun yorumlar yazmayın ya. Videoyu izliyoruz bi de sizi okumaya çalışıyoruz olmuyor. He illa yazacaksanız blog açın okuyalım :)
harikasınız. Bu bölüm ders diye izlenir ayrı öğretici olmuş emeğinize sağlık
örnek olarak verdiğiniz filmler sayesinde izleyecek film buluyorum. bu bile yeterlidir.
Videolarınızda şeyi fark ettim o kadar fazla hissettiriyor ki sohbet havasında olduğunu beş saniye sonraki konu nasıl oraya geldi hiçbir şekilde anlayamıyorsunuz. Kaçırmadan izlemek, dinlemek zorundaymışım gibi hissediyorum aksi durumda araba farı gören tavşan gibi ekrana bakmaktan başka bir şey yapamam yoksa.
TH-cam içeriğini soz zamanlarda kaliteli bir düzeye taşıyan en başarılı kanallardan biri de bu. Moralleri bozmayın. Tam gaz devam. Ayrıca. Olmaz öyle saçma şey
İlker hocam, şu videoya gelene kadar ki rüm karizma yerle bir olmasa da fena sarsıldı. Hikaye çok başka senaryo çok başka bir mevzu. Senaryo bir çekim planıdır, nasıl önemsiz olsun. Sinema doğaçlama bir sanat değil ki? Sinema evet biçimsel bir sanat.bie hikaye görselleştirme sanatı, iyi yada kötü bir hikaye olması şart. Heykel sanatından taşı çıkartmak gibi bir şey dediğiniz.
Hocam senaryonun ben her genreda olmasa da dram filmlerinde önemliolduğunu düşünüyorum hikayenin farklı olması ve izleyiciye bir şey vermesi gerekiyor Forrest Gump ,Schindler List ,Guguk Kuşu gibi filmlerin öne çıkmasında hikaye önemli bir etken
Mevzuyu perspektif açısından ele almanızı ısrarla bekledim. Empati ile takdir ve tebrik ediyorum.
Benim aklıma senaryo dendiğinde kalıplar ya da giriş gelişme sonuç değil de derinlik geliyor, karakterlerin ve çatışmanın nasıl yazıldığı geliyor ve bence bu çok önemli. Açıkçası bağımsız sinemada aşırı seçici biriyim. Ana akımda ise sizin dediğiniz "hikaye" gerçekten iyi ya da kötü olması için bir etken değil sadece izlenebilirlik katıyor. Buna Dredd'in son filmini örnek verebilirim. İzletiyor ama unutuluyor. Senaryosu iyi olan bir film benim için önemlidir fakat bu derin karakterli veya ilginç hikayesi olması demektir. Hikayesi, görüntüsü ne kadar sağlam olursa olsun, eğer mantıksız gidiyorsa, bir karakter gerçek bir insanın yapmayacağı şeyler yapıyorsa ne anladım ben o filmden? O yüzden senaryo evin temeli gibidir. Temeli sağlam kurmadan çekersen film yıkılır diye düşünüyorum. Tabii temelin sağlam olması üzerine koyacaklarınızın işe yarayıp yaramayacağını göstermez.
14:44
"Kıymetli zaten."
-Nazım Yılmaz
İlker hocam siz bir filmi izlemeden yorumlasanız da ben de programınızın her yeni bölümünü izlemeden değil, izlemeden önce beğeniyorum :) Bu bölüm bana dünyaca ünlü Rus opera sanatçısı Dmitriy Hvorostovskiy'in bakış açısını çağrıştırdı: "Şarkı sözünün önemi azdır. Asıl önemli olan, şarkının NASIL söylendiği, insanlara neler hissettirdiğidir." Belki bir filmin senaryosu da bir şarkı sözleri gibidir bu anlamda.
İlker hoca "senaryo önemsizdir" diye başlayıp "hikaye önemsizdir"e geçiyor, sonra tekrar "senaryo önemsizdir"e dönüyor. Senaryoya yeni başlayanlar için müthiş kafa karıştırıcı bir video olmuş bu yüzden.
Anlaşılması ve anlatılması gereken, "bende de ne senaryolar var" diyen adamın aslında "bende ne hikayeler var"ı kastetmesidir . Konu, hikaye, senaryo birbirinden farklı ve bağımsız şeyler. Farklı + bağımsız.
Başta Nazım, Veysi ve İlker hoca olmak üzere emeği geçen tüm OÖSŞ ekibi;
Sizleri çok seviyoruz ve videolarınızı -farklı zamanlarda- en az 2 kere izlemiş bir sinemasever olarak son zamanlardaki "enerji düşüklüğünüz" dikkatimi çekmekte. Bunun, sizden yada bizlerden kaynaklı içsel ve dışsal sebepleri olacabileceğinin şahsen farkındayım ama altını çizmek isterim ki;
- Sizleri seven ciddi bir kemik kitle var. Onlar için lütfen bırakmayın.
- 'Türklerde' birilerini kötüleyerek kendilerini iyi hissetme alışkanlığı var, eğitim düzeyi ne olursa olsun bunu yapıyor maalesef bu ülkedekiler. İnsanız evet ama lütfen kulak ardı ediniz. Umuyorum kıymetiniz geç olmadan daha da iyi anlaşılacak.
İçeriğinizin ne kadar 'biricik' ve 'değerli' olduğunu bir kez daha sizlere ve bizlere hatırlatarak nice uzuuuun videolara/sohbetlere diyorum.
Sevgiler...
Sanıldığı kadar Senaryo önemli olsa süper kahraman filmleri bu kadar izlenimi idi
senaryosuz film olabilir ama çok nadir. ve bu tezi ispatlamak için Square örneği doğru olmamış. Square'in senaryosu var ve oldukça sağlam. Bir de nasıl çekersen çek yine iyi olabilecek bir senaryo. Bir modern sanat sergi koordinatörü sıradan rutinlerinde dönerken bir gün telefonunu ve cüzdanını çaldırır. Telefonunu ele geçirirken dönüşmeye başlar, bir yandan sergiyi kurtarmalı, diğer yandan içine düştüğü bataktan kendini kurtarmalıdır. Kahramanın Yolculuğu şablonlarına tamamen uyuyor. O orangutan taklidi yapan adamın sahnesi olmadan da güzel film bence. tam bi kara mizah.
Harika sohbetler, verilen bilgiler çok güzel öncelikle teşekkür ederim bu iş için.
Bu videoda dikkatimi çeken bir nokta daha önce de geçmişti, "Filmin sesini kapatın yine de anlaşılır" cümlesini bir yana koyalım, başka bir bölümde ""alırsanız mikrofon alın, festivaller için ses iyi olmazsa olmaz." ??? :)
Veysi çok büyük artikülasyon problemin var, lütfen daha anlaşılır konuşmaya özen göster. Ayrıca ben de iyi senaryocuydum fakat İlker'in konuya yaklaşımı ve kendini ifade ediş biçimi bakış açımı genişletti.
"Olta" ve "o formüllerle hep sıradana gidersin, farklı birşey yapıyorum sanırsın ama sıradana gidersin" kısımları bence olayı çok net anlatmış.
Böyle bir program yaptığınız için çok teşekkürler.
"Yorum yazmadan önce bi dur düşün" konusunda webcomic efsanesi XKCD şöyle bi şey yapmıştı: xkcd.com/481/ hatta sonra da TH-cam bu özelliği siteye ekledi falan. Özetle: yorum yazmak pişmanlıktır.
Merhabalar, acayip keyifle izliyoruz sohbetlerinizi, sinemayla alakamız izlemenin ötesine geçmeyecek olsa da. Nolan ile ilgili bu bölümdekine benzer bir tartışmamız olmuştu geçenlerde, ticari film ve sanat filmi olarak iki uç tanımladığımız bir skaladaki konumu ile ilgili. Son filminde senaryo fetişini kırdığını söyleyebilir miyiz? Kavramsal sanatla büyümüş bir insan olarak, çok ses getiren Inception, Interstellar gibi filmlerinden şahsen pek tat alamamıştım. Kubrick'e ayırdığınız gibi Nolan'a da bir bölüm ayırsanız ne güzel olur, bir yönetmenin ağzından böyle sohbet tadında film eleştirisi dinlemek çok keyifli oluyor :) Bu arada mimarlık benzetmesiyle ilgili naçizane bir ekleme: Plan okumayı bilen bir kişi, bir binanın çizimlerine bakarak tam olarak nasıl olacağını pekala algılayabilir. Fakat tasarımı satmaya çalıştığımız kişi bu yetkinliğe çoğu zaman tamamıyla sahip olmaz. Bu noktada devreye animasyonlar ve çeşitli görselleştirmeler giriyor, yani mimarlıkta uzman/vatandaş iletişimindeki sorun yok denecek kadar aza inmiş durumda. Sinemada da ilerde belki de yatırımcıya özet veya bazı sahnelerden oluşan bir animasyon gösterilebilir, bu teknolojiler kolaylaştıkça. Tabi ki her şey komik derecede yapay görünür ama tek başına senaryoya göre daha fazla fikir verebilir. Müşterinin hitap edilen son kullanıcı olmaması durumu da mimarlıkta da aynen sinemadaki gibi, müstakil konut olmadığı sürece yatırımcı ve yapıyı kullanacak insanlar farklı kişilerdir (kamusal yapılar, işyerleri, apartmanlar vs).
Mimarlığa bu kadar benzettiysek sinema da mimarlık gibi hem uygulamalı sanat hem de uygulamalı bilim diyebiliriz belki :)
Video başlığını okuyunca acayip senaryo dedim. Video sonunda İlker hoca beni ikna etti
Geçtiğimiz sene NBC'nın yeni filmi için kültür bakanlığı uzun metraj sinema destek fonundan 2.000.000 TL (iki milyon lira) ile en yüksek desteği aldığından haberiniz yok sanırım. (resmi gazete bilgisi)
Efsane bir bölüm olmuş yine. Hocam hep yazıp duruyorum şu klip yönetmeliği olayını da bir anlatsanız harika olur...
Hocaya şu noktada katılıyorum, başka izlediğim videolarda da altına saçma yorumlar dolu maşallah.
Bu yorum için de sonunu bekleyemeyeceğim videonun, 02:55'te Nazım'ın uzun metrajla ilgili "uzata uzata, yaya yaya" dediği anca çıkan görsel kahkaha attırdı akşam akşam, sağolun :)
İlker hocam müzikten girdiniz meseleye, bence çok güzel ve manidar bir örnek müzik örneği. Müzikte söz anlatmak içindir, melodi kısmı ise hissettirmek içindir. Ve maalesef birçok parçada müziğin hissettirdiğinin yanında sözler çok tırt kalır ve komple eserden soğursun. Filmde de böyle bir olay var. Bir şeyi ne zaman anlatmaya kalkarsan o zaman gittikçe tırtlaşmaya başlıyor. Senaryonun da öyle bir senaryo olması lazım ki, mümkün olduğunca anlatmaya değil, göstermeye, hissettirmeye oynaması lazım.
Anlatılarınız için teşekkürler. Bence, videolarda ele aldığınız filmlere ve önerilere de açıklama kısmında yer vermelisiniz. Böylece aynı izlemeler ile, benzer algı evreninde buluşabiliriz.İyi çalışmalar dilerim.
İzlediğim videolar arasında en aklıma yatmayan video bu oldu.Cevabı tam olarak verilememiş bir soru bu.Steve jobs iphone tanıtımında cihazın teknik özeliklerinden bahsetmiyor,hikaye anlatıyor,hikaye sattırıyor hocam. Bir daha çekin ya nolur bunu
Destek amacli bir yorumdur. Teşekkürler =)
hikayenin önemini anlamak için aynı hikayenin birden fazla kez çekilmiş olduğu yapımlara bakmak yardımcı olabilir.uzak doğu sinemasının filmlerinin amerikan versiyonları veya 20-30 yıl sonra tekrar çekilmiş filmler arasında fark varsa demek oluyor ki sinema hikayenin ötesinde başlı başına bir anlatma işi.
Hocam, Mavi en sıcak renktir filmi bence uzun olmasına rağmen kendini izletirdi.Hikaye önemli değil diyorsunuz ama bu filmin sizce bir hikayesi yok mu? Hikayeye göre şekillenmiyor mu olaylar? Ben mi birşey anlamadım:) yönetmen, bence hikayeye herhangi bir kısıtlama koymamış ve iki oyuncunun karakterlerini doğal bir şekilde yansıtmış.
siz içerik üretmeye devam edin, lütfen!!! gerçekten, az da olsa ilgisi olan için bulunmaz nimet.
iyi bir senaryo ile kötü film yapa bilirsiniz ama asla kötü senaryoyla iyi film yapamazsınızz.. bi yerde okumuştum) ve sonuna kadar katılıyorum.Senaryo önemli net!..
kültür bakanlığından para almazsak kimden para alacağız hocam, yapımcılar verir mi?
23:08 e itirazım var basitlik kötü bir şey değildir senin dediğin ve kötü olan kolaylıktır basitlik ise sadelik ve kusursuzluktur
her videonuzda farklı bir bakış açısı kazanıyorum süper kanal
2 sezon 24 bölüm- 5 yılda öğrendiğimi unuttum teşekkürler ilker hoca. Karşılaşırsak NASIL OLACAK O ZAMAN soracağım.
Hikaye önemlidir ama kitap olduğu sürece önemlidir.
Okurken herkes kendi filmini çeker, herkesin hayalindeki cast, makyaj, dekor vs başkadır ama konu sinema olduğunda işin rengi değişiyor, bir ekibin hayal ettiğini herkes izliyor.
Dolayısıyla konu sinema olduğunda asıl mevzu o ekibin okuduğunu nasıl yorumladığı oluyor.
Yoksa senaristler aç kalsın sinema onlarsız da yürür değil herhalde?
Programı çok seviyorum, İlker hocaya bayılıyorum. Ellerinize sağlık, siz hep anlatın biz hep dinleyelim!
Üç kişi bir araya gelseler, cin ali serisinden herhangi bir kitabı alsalar ve sırayla sesli okuma yapsalar. Üç kişininde okuyuşu farklı olacaktır. Halbuki üç kişininde okuduğu kitap aynıdır. Ben de bir dinleyici olarak muhtemelen en güzel okuyandan dinlemek isterdim.
şu videoların tadını Flu Tv'den alamıyorum bir türlü ya.
Daha önce senaryo ile ilgili hazırladığınız videoları ve Ethem Bey ile yaptığınız söyleşiyi izledim. Hatta bu içeriklerin içinde geçen senaryo yazmak ile ilgili temel bilgiler edindiren bazı kitapları da satın aldım ve elime ulaşmasını bekliyorum. Senaryonun yapısal özelliklerini bir kenara bırakmamız mı gerekiyor yoksa teknikleri tamamen anlayıp başka bakış açılarından bakmaya çalışmaya mı odaklanmalıyız sorusunun bende oluşan cevabı bir karmaşaya yol açtı.
Şöyle ki;
''Ahmet buraya gel. ''Ahmet gel buraya.'' ''Buraya gel Ahmet.'' cümleleri özünde gelmek fiilinin gerçekleşmesi üzerine kuruludur. Bu cümleler görmek ve duymak gibi duyularla birleştiğinde, yani film ile anlatıldığında, cümlelerin düz ya da devrik kurulması, yazıdaki vurgusunun nerede olduğu önemini yitiriyor. Yazar okuyucuya gelme eyleminin nasıl gerçekleştiğini anlatırken en doğru duyguyu aktarabilmek için cümle yapılarından destek alırken film izlerken ''Ahmet buraya gel.'' cümlesiyle bir çok farklı duygu verilebiliyor. Sonuca gelirsek; film yapmak bir çok bileşeni içinde barındırıyor. Bu bileşenler uyumlu hale gelir ve anlatılanı izleyene verebilirse senaryonun sadece bu bileşenin bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. Hatta bir fikri senaryo olarak düşünebiliriz.
Dünya üzerinde bu konuda sayılı fikir bulunduğunu biliyor ve kabul ediyoruz. Yani senaryolar bir fikri farklı bakış açılarından işleyip aynı sonuçlara varan filmlere dönüştürüyor. Bir filmin hikaye anlatmaktan çok bir ''şeyi'' anlatmak üzerine kurulduğunu düşündüğümüzde hikayenin nasıl anlatıldığından çok vermek istediği ''şeyi'' verebilmiş mi sorusuna odaklanmak daha doğru gibi...
Bir 'şeyi' en iyi şekilde aktarabilmek ona uygun olan yöntemi kullanarak anlatmaktan geçiyor. Bu durumda senaryo filmin bir parçası ise ışık, ses, görüntü, oyuncu, yönetmen gibi filmin bütününe katkısı vardır. İlker Hocanın senaryonun gerekliliği ve gereksizliği konusundan yola çıkarak; senaryoyu filmin bir parçası olarak ele almadan bütünü bozmuş olmuyorsak; ışıksız, sessiz, oyuncusuz ya da yönetmensiz bir film yaptığımızda da filmin bütünselliğini bozmamış olur muyuz? Bir film çekerken genel geçer kuralları bir kenara bırakırsak o filmi herhangi bir ögesi eksik olarak da çekebilir miyiz? Bu onun film olma özelliğini etkiler mi? Film bir matematik değilse ve iki kere iki dört eder gibi kesin çerçeveleri yoksa, filmin temel ögesi diye bir şeyden söz edilebilir mi? Filmin sözlük tanımı bir tabu mudur değilse bu tanım nasıl bir durum gerçekleştiğinde değişebilir?
Konudan bağımsız ya da konu hakkında bilgim yetersiz olduğundan saçma olan sorular sormuş olabilirim. Yine de umarım okur ve cevapları bulmama yardımcı olursunuz. :)
Adam üç beş bölüm önce yanına bir senarist-hikaye yazarını alıp iki saat konuşuyor sonra da gelip hikaye önemsizdir diyor ahahah
Babadook benim de en sevdigim korku filmlerimden, anne ve oglunun icerisinde olduklari psikolojiyi cok iyi anlatmisti bence. Cogu korku filmi dramatik seyleri anlatirken film sulu zirtlak bir hal aliyor, üstelik o dram da insana gercekci gelmiyor, o zaman da ben korkmuyorum sahsen. Babadook baya ürkütücü bir filmdi. Ve suna katiliyorum yalniz yasayan anne ve cocugu merkeze alan cok film olmasina ragmen hepsi bu kadar etkileyici degil. Demek ki hikayenin nasil anlatildigi önemli.
Gecenin bir yarısı bundan daha iyi gelecek başka bir youtube içeriği yok.
Hocam siz her konuda yorum yapın, sağlı sollu mars'a kadar yapabilirsiniz. :) Mars bahane sohbet şahane! o/
Doyurucu anlattıklarınız teşekkürederiz.
Gözlerim "O jazz'lar, blues'lar beni mahvediyor" caps'i aramadı değil :)
Hiç bir hikaye tek başına değildir yoksa anlatı; tek ton ve renkle resim yapmak gibi anlamsızlaşır . İçerisinde kısa kısa ya da paralel ilerleyen veya dallanan diğer hikayeler ile birlikte anlamlıdır.. Asıl ustalık bir yazar olarak bu karışımın içerisinde okuyucunun / izleyicinin hangisine daha çok eğilim göstereceğini fark edip onu ana hat kabul ederek diğerleri ile arka plan hazırlamaktır.
Roman ya da senaryoda yazan kişinin - artık günümüzde yazan her kişiye yazar dememek gerektiğini düşünüyorum- anlatacağı hikaye bence ikinci plandadır. Yazan kişi için asıl önemli olan, anlatmak istediği düşünce/fikirdir. Önce ne anlatmak istediğine karar vermeli, sonra, anlatmak istediği düşünceyi en iyi nasıl anlatabileceğini düşünmelidir. Hikaye de aslında bu NASIL sorusunun cevabıdır. İlgi çekici ve çok güzel bir hikaye, anlatılmak istenen düşünce/fikre hizmet etmiyorsa, onun emrinde değilse gereksizdir.
Oh be! Sonunda Inception konusunda benim gibi düşünen birine denk geldim. Böyle bir konu bu kadar kötü işlenebilir diyordum duygularıma tercuman oldun hocam. İzleyici kitlesini genişletmek için orijinal ya da yenilikçi konular yüzeyselleşiyor. Anlıyorum sonuçta ticaret ama üzücü bir durum bir yandan da...
6 yıl önce ilker Canikligil kaliteli muhabbetler yapıyordu !
Şimdilerde ise her düğmeye basıyor . Muhabbeti cıvık yumurta gibi oldu !
Senaryo doğru kurgulandiginda hem çok önemli hem çok önemsiz olabilir. Ama iki türlü de bir şaheser ortaya koyabilirsiniz.
"Açar Bakarız" dünyanın en güzel cevabı 😃 arkandayız Nazım reis 😂
Hocam bir rivayete göre Climax filmi 4 yaprak yazılı senaryo ile çekilmiş... Güçlü bir anlatım var halbuki! (?) Üzerine konuşur musunuz bu filmin de?