Yazar: Théodore ❗️Kurgudur! ❗️İlgili kişiye karşı hakaret, kötü söylem yoktur! Not: Yorum yapıp videoyu beğenmeniz benim için önemli. Düşüncelerinizi merak ediyorum. Sevgilerle iyi okumalar... - •Jeon Jungkook İle Hayal Et• "Reddettiğin fakir çocuk, yıllar sonra zengin mafya olarak karşına çıkar." - Jeon Jungkook Sung Cha Na - Hayatım boyunca bazı şeylerin bir yola bağlı olduğuna inanırdım. Aklıma başka yolların olduğu gelmezdi. Mesela babam, annemi öldürdüğünde, o an ambulansı aramak yerine, onun yanına, kollarına gitmeyi tercih etmiştim. Çünkü annem, her zaman tek giriş ve çıkış yolum olmuştu. Fakat şimdi yolun ortasında tek başımaydım ve, tek bir yolla hayata devam edilmiyordu. Önüne binlerce seçenek konuluyordu ve senden birini seçerek, hayatını çizmeni istiyorlardı. Fakat hikayemiz çoktan yazılmıştı. Sadece biz, "Kendi kararımızdı." diyerek, kendimizi suçlamayı seçmiştik. Peki benim seçimim? Aslında bunu hiç düşünmemiştim. Neye göre yaşadığımı, veya ne kararlar doğrultusunda hayata devam ettiğimi bilmiyordum. Çünkü, son zamanlarda kendimden uzaklaşmaya başlamıştım. Bunu kimse fark etmemişti. Ben bile. Babamın beni terk ettiği gün, sürekli seçim yapmak zorunda olmadığımı, kurtulduğumu düşünürdüm. Fakat yanılmıştım. Aslında babamla geçirdiğim günlere şükretmem gerekirmiş. Fakat ben, o günlerin kıymetini bilememişim. "Paramı getirdin mi?" "Getirdim. Fakat..." "Fakat?" "Paranın hepsini denkleştiremedim." "Ne demek denkleştiremedim? Seni ikaz etmiştim. Yanlış mı hatırlıyorum?" Kafamı hafifçe kaldırdığımda, gözlerime bakıyordu. Gözlerinde ki o korkunç bakış, ruhuma işlenmiş gibiydi. Korkudan ne yapacağımı bilemiyordum. Bir adım geri attım sanki bu beni kurtaracakmış gibi. Fakat bir an da sert bir şeye çarptığımı hissettim. Arkamı döndüğümde adamlarından biri ile göz göze geldim. Kolumdan sertçe tuttu, "Nereye gidiyorsun küçük hanım?" dedi küçümsercesine. Panikle "Bırakın beni!" diye bağırdım. Çırpınıyordum ama nafileydi. O an da Woojin denen adamın sesini duydum. "Nereye kaçıyorsunuz hanımefendi? Daha borcunuzu ödemediniz." Sözlerine karşılık sadece "Bana biraz daha zaman verin lütfen." diyerek yalvardım. "Yeterince zaman verdiğimi düşünüyorum." "Lütfen bir iş daha bulacağım ve paranı en kısa sürede getireceğim. Yalvarırım." "Kız başına o kadar iş? Bu biraz yorucu olmaz mı?" diyerek yüzüme bakıp pis pis sırıttı. O an içime bir korku düşmüştü. Sanki başıma gelecekleri hissetmiş gibiydim. Çaresizce çırpınmaya devam ettim. O an da bir kişi daha koluma girdi ve, tamamen hareketsiz kalmıştım. Bana doğru yaklaştı ve yüzüme doğru eğildi. "Aslında güzel kızsın. İsmin ne demiştin?" Kafamı geriye doğru çektim ve, " Seni alakadar etmez!" diyerek yüzüne bağırmış bulundum. Hiç tepki vermeden eliyle yüzümü kendi yüzüne doğru hizaladı ve bana inatmış gibi daha da yaklaştırdı. "Nereye kaçıyorsun küçük hanım? Daha yeni başladık konuşmaya. " "Benim sizinle bir sohbetim yok bırak beni pislik!" diye yüzüne tükürdüm. Sinirlenmiş olacak ki yüzüme sert bir tokat attı ve geri dönüp masasına geçti. Kurtulduğumu zannettim ama tam o anda "Götürün şunu depoya." diye emir verdi. Korkuyla adamların elinden kurtulmaya çalıştım. Ama birden yüzüme gelen sert tokat darbesi ile yere yapıştım. Daha ne olduğunu anlayamadan, hem karnıma giren sancılardan hem de yüzümün acısı içinde kıvranmaya başladım. Acı içinde yalvarıyordum fakat durmuyorlardı, bırakmıyorlardı beni. Ağlamaya başlamılştım artık. Etrafımı göremeyecek vaziyete gelmiştim. Fakat o an bir ses duymuştum. Kulaklarıma bir silah sesi gelmişti. Ve tabiki bir adamın korkunç bağırışı. "Neredesin Kang Woojin!" "Kahretsin! Nasıl unuttum!" Woojini panik içinde bir şeyler söylediği ilişti kulağıma. Uzaklaşmıştık ama telaşlı sesi kulakarıma geliyordu. Ardından tekrar bi el silah patladı tekrar ve tekrar. Woojin'in adamlarının beni bıraktıklarını gözlerim kapalıyken ellerini çektikleri an fark etmiştim . Acıdan gözlerimi açamıuordum ama kulaklarıma dolan sesleri akledebiliyorum. Silah sesleri kulaklarımı sağır edene kadar devam ederken birden kesildi . Bir ayak sesi duydum. Bana doğru geliyordu. Hareketsiz kaldım. Woojin de aynı durumdaydı. "Param nerede Kang Woojin!" "Bekle! Hemen vereceğim! Burada dur!" "Hayırdır ekstra kasa mı var? Benim bilmediğim?" Gözlerim hala kapalıydı . Kulaklarımın çınlamasına rağmen konuşulanları çok iyi duyuyordum. Birden tekrar bir el silah sesi duydum. Ardından Woojin'in feryatlarını. Ve anladığım kadarıyla, onu kolundan vurmuştu. "Süren doldu Kang Woojin." "Lütfen efendim. Yalvarırım bana acıyın. Bir şans daha..." Ve tekrardan silah sesi... Bu sefer bir ses duymamıştım. Ses kesilmişti. Duyduğum tek şey ayak sesiydi ve uzaklaşıyordu. O adam benim kurtuluşum olabilirdi, fakat gidiyordu. Bir şey yapmam lazımdı. Bu yüzden zorlukla gözlerimi araladım. Gözlerimi açtığımda, karşımda ki silüeti tanıyor gibiydim. Karnımın ağrısı daha da şiddetlenirken vakit kaybetmeden kendimi zorlayarak seslendim. "B-bekle..." Adımları durmuştu. Sanırım beni duymuştu ve arkasını döndü. Tam o an da yüzünü gördüm. Bu sima çok tanıdıktı. Fakat iyi göremiyordum. Doğrulmaya çalıştım. Fakat hareket eden tek şey, parmaklarımdı. Gözümün önü karardı. Karnımın ağrısı birden kesildi. Sanırım artık bilincimi kaybediyordum. O an yanağımda bir sıcaklık hissettim. Bu onun eliydi. Zorlukla da olsa, son kez gözlerimi açtım. Bu sefer onunla göz göze gelmiştim. Ve artık onu tanımıştım. Bu oydu. O çocuktu. Yutkundum ve; "J-jeon J-" (...)
Devam 1 (...) Her gün, her saniye öleceğimi düşünsemde, ben hep yanılıyordum. Yine birkaç saat öncesi... Öleceğimi düşünsemde, kanlı canlı bir şekilde, onun karşısında oturuyordum. O bana bakıyor, ben yerde ki halıya.. Beni konuşturmaya çalışıyordu fakat susmaya niyetliydim. Çünkü benim Cha Na olduğunu öğrenirse, beni istemezdi. Bu yüzden susmalıydım. Belki o zaman onun yanında kendimi güvende hissedebilirdim. Belki... "Kim olduğunu söyleyecek misin artık?" Gözlerimi halıdan çekmeden cevap verdim. "Han Sohee." "İsmini iki saattir söylüyorsun zaten. Kimin adamısın?" Gözlerimi kaldırdım ve ona baktım. "Benden şüpheleniyorsan neden beni kurtardın?" Sözlerimden sonra gözlerimi tekrar halıya çevirdim ve devam ettim. "Bir kurşunda benim kafama sıkmalıydın." Sinirle derin bir nefes aldı. Sakin olmaya çalışıyordu. Fakat beceremiyordu. "Eğer konuşmazsan öyle olacak." Kafamı kaldırdım ve, ona bakarak yine aynı şeyi söyledim. "Han Sohee." Gözlerini ayırmadan öylece baktı. Daha sonra oturduğu sandalyeden kalkıp iyice yaklaştı. Önümde eğildi ve şunları söyledi: "Doğruyu söylemiyorsun." "O zaman neden hala öldürmedin?" Kafasını aşağı indirdi ve güldü. "Ölmeye çok mu meraklısın Han Sohee?" "Kendimi inandırmaya çalışmak yerine, ölmek daha kolayıma kaçıyor." Bu sefer kafasını kaldırıp tekrar bana baktı. Gülümsemesi hala yüzündeydi. "Birazdan aşağı in." Sözlerinden sonra ayağa kalktı ve odayı terk etti. Ne yani? Bu kadar mıydı? Daha fazla sorgular diye düşünüyordum. Her şeyi geçtim, o çok değişmiş. Korkunç biri olmuş. Bunları düşünmemelisin Cha Na. Aslında onun yanında olmak... kendimi iyi hissediyordum. Ve umarım yine yanılmıyorumdur. Zor olsa da düşüncelerimden kurtulup yataktan kalkarak odadan çıktım. Aşağı indiğimde Jungkook'u zor olsada mutfakta bulmuştum. Masada üç kutu pizza ile oturmuş öylece bekliyordu. "Otur." Öylece onu izlerken konuşmuştu. Beni nasıl fark etmişti? Onu daha fazla sinirlendirmemek için dediğini yaptım ve yanında ki sandalye de yerimi aldım. Oturduğum an pizzalardan birini önüme koydu. Kutunun kapağını açıp baktığımda, pizza da mantar olduğunu görmüştüm. Bir süre öylece pizzayı izlemiştim. "Neye bakıyorsun? Yesene." "İstemiyorum teşekkür ederim." "İsteyip istediğini sormadım." Sözlerinden sonra gözlerimi masadan çekip, onun gözleri ile buluşturdum. Ve anladım ki; o zaten bana bakıyormuş. "Üzgünüm ama.." "Ama?" "Benim mantara alerjim var." Ağzında yediği pizza ile öylece durdu ve tekrar bana baktı. "Ciddi misin?" Kafamı onaylar anlamda salladığım da histerik şekilde güldü. Ardından önünde ki pizzayı bana verip benim pizza mı önüne çekti. Bu hareketi beni utandırmıştı. Eminim yanaklarım kızarmaya başlamıştır. "T-teşekkür ederim." Gözlerini kırpmadan bana sabitlemiş, ve bana bakarak yemeğini yemişti. Ben ise, hayatımda hiç utanmadığım kadar utanarak ona eşlik etmiştim. Gerçekten. Bu kişi Jeon Jungkook'tu değil mi? Bir zamanlar bana aşık olan... (...)
Devam 2 (...) Gözlerimi yeni güne açtığım da karşılaştığım ilk şey güneş ışığı olmuştu. Güneşin verdiği rahatsızlık yüzünden yataktan kalkıp kendime çeki düzen vermek için banyoya gittim. Yanımda kıyafetim olmadığı üstümü değiştiremiyordum Çünkü ne kadar onun yanında kendimi güvende hissetsemde, beni zorla bu evde tutuyordu. Telefonum, kimliğim... Her şeyim onun elindeydi. Fakat iyi yaşamak istiyorsam, onun yanında kalmalıydım. Ondan gerçek beni saklamak kötüydü ama onun yanında durmak istiyordum. En azından bir süre.. Banyodan çıkıp tekrar odaya girdiğimde, komodinin üstünde bir tepsi, tepsinin üzerinde ise yemek, ve bir not vardı. Notta şunlar yazıyordu: "Ben gelene kadar sakın odadan çıkma!" Notu okuduktan sonra tepsinin üzerine bıraktım. Saçlarım hala ıslaktı. Kurutabilmek için makineye ihtiyacım vardı. Bu yüzden odanın içinde birkaç yere bakmam gerekmişti. Çekmeceleri kurcalıyordum. Yatağın diğer ucundaki komodinin yanına gittim ve kurcalarken bir kutu buldum. Merakla içindekileri kurcalamaya başladım. İçini açtığımda Jungkook'un bebeklik ve çocukluk fotoğrafları vardı. Oturdum ve resimleri incelemeye başladım. Zaten fazla da bir şey yapamazdım. Odayı baya incelediğim için odanın onun odası olduğunu anlamıştım. Üstüme onun tişörtlerinden giydim ve saçlarımı kuruttum. Benim için hazırladığı yemeği yedim ve bir süre camdan dışarıyı izledim. "Ne zaman geleceksin acaba..." Birden aşağı kattan sesler gelmeye başladı. Çok tanıdık geliyordu bu ses. Onun ayak sesiydi. Kapı açıldı ve içeriye girdi. Hala camda oturuyordum. "Buyrun küçük hanım ne istiyorsun?" "Pardon?" "Bana seslendin diye düşünmüştüm, yanlış mı duydum?" Ağır adımlarla bana doğru yaklaşıyordu. Bir anlık refleksle ayaklarımı yere indirdim. Tam o esnada dibimde bitti ve beni camla geniş omuzları arasında sıkıştırdı. Anlık bir tepkiyle kendimi cama doğru geri çektiğim esnada, camın açık olduğunu unuttuğumu fark ettim. Gözlerimi kapattım ve düşmeyi bekledim. Tam o esnada belimi kavrayan kolunu hissettim ve beni kendine çektiği an irkilerek kafamı kaldırdım. Birden gözlerimiz kesişti. "Ç-çok yakınsın.." Kendimden uzaklaştırmaya çalıştım lakin pek bir etkisi olmadı. "Sakin ol küçük hanım, ikimiz de düşeceğiz." dedi sırıtarak. Sırıtmasını görünce daha çok tedirgin oldum ve kendimi ondan kurtarmaya çabalamaya başladım. Ama sanki bilerek yapıyormuş gibi asla kolları açılmıyordu. Daha da zorladıktan sonra Jungkook sinirlenmiş olacak ki sert bir sesle bana seslendi. "Han sohee dur artık!" "Ne?" "Ne demek ne? İsmini mi unuttun?" Tam konuşacağım sırada beni yatağa doğru götürdü, ve sakince oturttu. Yanıma bir sandalye çekti ve karşımda ayak ayak üstüne atarak beni izlemeye başladı. "Orada ne yapıyordun?" "Hiçbir şey." "Ne demek hiçbir şey? Bu yüzden mi neredeyse ölmek üzereydin?" Kafamı kaldırdım, ve yüzünde merak ve sinir karışıklığı bir ifade gördüm. Gözlerinin içine bakamıyordum. Sadece dudaklarını izleyebiliyordum. "Çay kahve de ister misiniz hanımefendi" "Efendim?" "Kim olduğunu bilmeden, evimde bir yabancıya ne kadar hizmet etmemi bekliyorsun?" "Yok hayır öyle değil, ben aslında-" Kafamı kaldırdığında yüzü yüzüme değecek kadar yakındı. Utandım fakat hareket edemedim. Yanaklarımın yandığını hissediyordum. Gözlerimi kapadım ve ensemde nefesini hissettim. İçim ürpermişti. "Sana iki saat süre. Ya anlatırsın, yada kapının dışını boylarsın." Hızlıca ayağa kalktı ve aşağı indi. Daha sonra mutfaktan sesler gelmeye başladı. Oturduğum yerde nasıl bir çıkış yolu bulabileceğimi düşünmeye başladım. Hiçbir çözüm yoktu. Anlatmaya başlamam gerekiyordu, yoksa hem kapı dışarı olacak, hemde onu bir daha göremeyecektim. Babamın borcunu saymıyorum bile. Kapıya yöneldim ve yavaşça açarak merdivenlere yöneldim. Ağır ağır iniyordum ama ayaklarım geri geri gidiyordu. Aşağı vardığımda karşıda mutfakta içki içen jungkooku gördüm. "Sonunda anlatmaya mı karar verdin?" "Lütfen hiçbir şey deme ve beni dinle." Sırıttı ve arkasına yaslandı. Beni dinlemeye çok hevesliydi. Umarım anlatcaklarımdan sonra bu hevesi kursağında kalmazdı. "Oraya babamın borcu yüzünden gitmiştim. Uzun zamandır borç ödemeye çalışıyorum, fakat okulu bırakmak zorunda kaldığım için düzgün bir mesleğim ve bir gelirim yok." Kafasını hafifçe sallayarak benim devam etmemi onayladı. "Daha sonra parayı denkleştiremediğim için beni dövüp taciz etmeye çalıştılar. Sonrasını biliyorsun zaten." Son cümlem sinirlerini bozmuş olacak ki yerinden fırladı, ve sağa sola sinirle yürümeye başladı. Mırıldanarak bir şeyler diyordu fakat ne dediği anlaşılmıyordu. Birden bana döndü ve sordu: "Senin baban sen daha doğmadan önce ölmedi mi?" "Nasıl yani?" "Senin baban polis değil mi? Kayıtlarda öyle görünüyor. Niye bir mafyadan borç alsın ki?" Ne diyeceğimi bilemedim. Artik gerçeği daha da açmam lazımdı. "Benim babam polis değil " "Nasıl yani?" "Benim ismim Han Sohee değil jungkook." Birden şok olmuş bir şekilde yüzüme kitlendi. Lafları sanki boğazına dizilmişti. "Kimsin sen?" "İsmim Cha Na. S-" "Sung Cha Na." Kafamı onaylar şekilde salladığımda, koltuğa geri oturdu ve yüzünü ellerinin arasına aldı. "Sana ilk sorduğum da niye gerçek adını söylemedin?" "Korktum." "Neden?" "Eskiden olanlar yüzünden yüzüme bakmak istemezsin diye düşündüm. Üstüne babamın Woojin'e borcu var. Beni ona verirsin diye düşündüm." Ellerini yüzünden çekti ve kafasını kaldırıp bana baktı. Yüzünde birçok duygu barındırıyordu. "Birincisi Woojin öldü. İkincisi, Woojin'e değil, bana borcu vardı. Woojin sadece bana çalışan biriydi." "Ciddi misin?" "Şaka yapıyor gibi bir halim mi var Sung Cha Na?" "Neden resmi konuşuyorsun?" Bana bakan gözlerini yere indirmişti. "Olması gereken o çünkü." "Benden nefret ediyorsun değil mi?" Kafasını olumsuz anlamda salladı. "Üstünden onca yıl geçti. Senden nefret dahi etmiyorum." "O halde beni yanında istemezsin." Sessiz kaldı. Hiçbir şey demedi. Ve bu beni üzmüştü. "Sanırım gitmeliyim." "Her şeyi anlatmadın." "Daha ne anlatmamı istiyorsunuz Bay Jeon?" Resmi konuşmam onu şaşırtmış olmalı ki yere bakan gözleri bana kaydı. Öylece baktı ve bir süre sessiz kaldı. Daha sonra şunları söyledi: "Babanı, anneni, aileni... kısaca her şeyi." Önce yutkundum. Daha sonra aklıma gelen şeylerle gözlerimi sıkıca kapattım. O günleri hatırlamak, babamın pis işlerini öğrenmem... (...)
Devam 3 *Flashback* _Okuldan çıktıktan sonra direkt eve gelmiştim. O gün arabadan inip, eve girdiğim ilk an gördüğüm ilk şey kandı. Kimin kanı olduğunu bilmiyordum. Fakat o evde ilk defa kan görmüştüm._ _Salona doğru ilerlerken, kan artıyordu. O an anneme ve babama bir şey olduğu düşüncesi beni çok korkutmuştu._ _Salona vardığım an ise korktuğum şeyin gerçek olduğunu görmüştüm. Yani bir bakıma._ _Annem yerde kanlar içinde, gözleri açık, ve boğazı kesik bir şekilde yatıyordu. Babam ise koltukta oturmuş öylece anneme bakıyordu._ _Gözlerimi babama çevirdiğimde, ellerinde, gömleğinde kan lekeleri vardı. O an ne yapacağımı bilememiştim. Sadece yaptığım tek şey koşup anneme sarılmak olmuştu._ _Sarıldığım an üstümde ki elbise kana bulanmıştı. O elbiseyi mezuniyet için annemle beraber seçmiştik. Bana prenses gibi göründüğümü söylemişti. Fakat elbise umrumda değildi. Umrumda olan tek şey annemin geri gelmesini istemekti._ _"Baba annem. Baba anneme noldu?"_ _Kafamı annemin göğsünden kaldırıp babama baktığım da ağladığını gördüm._ _"Özür dilerim kızım."_ _"Ne diyorsun baba? Neden özür diliyorsun?"_ _"Ben annene zarar vermek istemedim."_ _"Ne?"_ _O an kafama dank etmişti. Annemi benden koparan kişi babamdı._ _O olaydan sonra babam annemi kimseye söylemeden kendisi evin arka bahçesine gömmüştü._ _Onu şikayet etmek istesemde beni Jungkook ile tehdit etmişti. Jungkook'un benden o zamanlar hoşlandığını bildiğini söylemişti. Onu reddetmemim çevrem olduğunu bildiğine kadar her şeyi bana söylemişti. Nasıl bildiğini bilmiyordum. Fakat asıl tehdit bu değildi. Eğer konuşursam, Jungkook'u öldüreceğini söylemişti. Bu yüzden ondan korkmuştum. Ağzımı açamamıştım._ _Daha sonra babam evi terk etmişti. Neden olduğunu başta anlamamıştım. Fakat daha sonra evde ki hizmetliden bazı şeyler öğrenmiştim._ _Babam annemi öldürmeden önce ikisi bir tartışma yaşamış. Annem babamın kötü işler yaptığını öğrenmiş ve babamı polise şikayet edeceğini söylemiş. Babamda sinirlenip anneme saldırmış._ _Babamın ne yaptığını sorduğumdaysa, hizmetli annemin dediği şeyleri hatırladığı kadarıyla bana anlatmıştı._ _Babam Kim ailesi ile ortaktı. İyi anlaşırlardı. Fakat babam onlara ihanet etmişti. Önce şirketin kasasından para çalmış, daha sonra batmış fakat bunu herkesten saklamış. Bu yüzden şirketin kasasından para çalmaya devam etmiş. Anneminde kızdığı şey buymuş. Kendi çabasıyla para kazanmasını istemiş. Eğer devam ederse polise şikayet edeceğini söylemiş. Babamda sinirlenmiş ve olan olmuş._ _Öğrendiklerim beni iyice kötüye çekmişti. Kendimi olduğundan da kötü hissetmiştim. Evde ki çalışanlarda paraları ödenmediği için gitmişti._ _Fakat maalesef öğrendiklerim bu kadar değildi._ _Bir gün eve bir adam gelmişti. Babamın ondan para aldığını, ve parayı kızının, yani benim ödeyeceğimi söylediğini söylemişti. Bana iki sene süre vermişti. Fakat ben bir sene ne yapacağımı düşünüp durmuştum. İş bulmamda dahil tam bir sene öylece durdum. Daha sonra bir garsonluk işine girdim. Bir senede ne yapabildiysem yaptım. Daha sonra onlara vermem gereken paranın yarısına bile gelememiştim. Yanlarında gittikten sonra olanlar olmuştu zaten._ _Fakat o iki sene içinde sadece bu olmamıştı. Eve haciz gelmişti. Ne yapacağımı şaşırmıştım._ _Çünkü kendimi hiçbir zaman bu kadar çaresiz hissetmemiştim._ *Flashback End*
Devam 4 Jungkook duyduklarından sonra uzun bir süre konuşmamıştı. Öylece bana bakmış, beni izlemişti. Sanırım bu kadar şey yaşamamı beklemiyordu. Üstüne üstlük, babamın aramızda ki ilişkiyi bildiğini, benim gibi o da düşünmüyordu. Aslında oturup bir düşününce aramızda bir ilişki yoktu. İlişki denemezdi bence. Aramızda ki şey şuydu; Jungkook benden haşlanmış, ve bunu bana itiraf etmişti. Fakat ben onu reddetmiştim. Çünkü, o zamanlar bulunduğum konumdan düşmek istemiyordum. Okulda babam sayesinde önemli bir yere sahiptim. Kendimi öyleyken iyi hissediyordum. Ve bunu birinin bozmasını istemiyordum. Fakat şimdi düşününce keşke Jungkook'un teklifini kabul etseymişim diyorum. "Şuan peki? Şuan ne yapacaksın?" Ben düşüncelerimde kaybolurken, Jungkook konuşmaya başlamıştı. "Bilmem. Sanırım önceden ne yapıyorsam onu." "Önceden ne yapıyordun?" "Evden işe, işten eve. Değişen bir şey yoktu. Yine öyle olacak." "Hayır olmayacak." "Ne?" Ne demeye çalıştığını anlamamıştım. Fakat daha sonra kendisi açıklamıştı. "Bir yere gitmiyorsun." "Nasıl yani? Yanında kalmamı mı istiyorsun?" "Hayır. Sen benim almam gereken paranın karşılığısın. O yüzden bu evden sadece ölün çıkar." "Her şeyi anlattım Jungkook." "Eee ne bekliyorsun?" "Bana neden kötü davranıyorsun?" "Sana zaten gerektiğinden iyi davranıyorum." Kafamı olumsuzca salladım. "Hayır. Bana böyle davranacaksan beni öldür. Madem sadece ölüm çıkar, öldür o zaman beni. Zaten yaşayabileceğim bir şey kalmadı." Oturduğu yerden kalktı ve yanıma gelip oturdu. Dibime girdi ve konuşmaya başladı. "Ölüm bir defa gelir. Fakat hayata bir şekilde her zaman tutunma şansın vardır. Sen tutunacak dalın olmadığını söylüyorsun, ama etrafına bakmıyorsun ağaç var mı diye." "Ben o ağacı arayalı yıllar oldu." "Vazgeçiyorsun yani?" "Vazgeçemeyeceğim bir şeyim dahi yok Jungkook." "Belki vardır." "Ben neden göremiyorum?" "Salaksın çünkü." Gözlerim şokla açılmıştı. Az önce o salak mı demişti?! "Ne?" "Yemek söyleyeceğim ne istiyorsun?" "Sen az önce bana salak mı dedin?" "Yine pizza söylüyorum." Kaşlarımı çatmış öylece cevap beklerken tekrar konuştum. "Mantar olmasın." Sözlerime gülmemek için kendisini tutsa da başaramamıştı. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Onun gülmesine bende karşılık verdim ve ikimizde aptal gibi öylece güldük. Bir süre sonra yemek gelmişti ve yemeğimizi yedikten sonra ikimizde konuşmadan odalara çekilmiştik. Ve ben neredeyse bir saattir yatakta dönüp dolanıyordum. Çünkü yağmur yağıyordu ve gök gürültüsü vardı. Gök gürültüsünden kendimi bildim bileli korkardım. Fakat ne yapacağımı bilemiyordum. Yatakta yorganı kafama kadar çekmiş, öylece duruyordum. Ama sonra bir şey oldu. Odanın kapısı açıldı ve bir ayak sesi yatağa kadar geldi ve durdu. Sonra onun sesini duydum. "Cha Na." Yorganı yavaşça yüzümden çektim ve karanlıkta görebildiğim kadar ona baktım. "E-efendim." "Kenara kay." "Ne?" "Kenara kay." "Neden?" "Yatacağım." "Neden burada yatıyorsun?" "Ev benim, istediğim yerde yatarım." "Tamam." Yataktan kalkıp gideceğim sırada ıslık çaldı ve ona bakmamı sağladı. "Nereye?" "Başka bir odaya." "Sen gerçekten salaksın." "Bu iki oldu." Göz devirdi ve konuşmaya başladı. "Yanıma gel." "Sorun değil ben baş-" "Sana yanıma gel dedim." Biraz durup ona baktıktan sonra yanına gittim. Daha sonra elimden tuttu ve beni yatağa oturttu. Oturduktan sonra beni yine aynı şekilde yatağa yatırdı. Öbür tarafa geçip. Kendisi de oraya yattı. Neden bunu yaptığını bilmiyordum. Fakat korkum Azda olsa azalmıştı. Düşüncelerim zihnimi ele geçirirken, bir anda gök gürlemişti. Yorganı refleksle kafama kadar çektiğim sırada, belimde bir kol hissettim. Ve o kollar, beni kendisine çekiyordu. "Korkma." "Biliyordun değil mi?" Ses çıkmadı. Bu yüzden yatakta biraz döndüm ve ona baktım. Yüzlerimiz arasında az bir mesafe vardı. "O yüzden geldin yanıma. Değil mi?" Kafasını aşağı yukarı salladı ve, benim gibi o da bana baktı. Daha sonra kalan mesafeyi kapattı ve, dudaklarıma fısıldadı. "Seni özledim." sözlerinden sonra dudakları dudaklarıma değdi. Beklemediğim için öylece kaldım. Daha sonra kendime geldiğimde, ona karşılık verdim. Öpüşmemiz gitgide büyürken Jungkook üstüme çıkmış, kollarımı tutup kafamın üzerinde sabitlemişti. Ve hemen ardından dudaklarımızı ayırıp konuşmaya başladı. "Başından beri kim olduğunu biliyordum ve, kaç gündür kendimi zor tutuyorum Cha Na." "Jungkook..." Dudaklarımı öpüp geri çekildi ve beni susturdu. Ve konuşmasına devam etti. "Sevdiğim bir yazar sevdiği kadına şunu söylüyor mektubunda; Vazgeçilmesi mümkün olmayan bir şeyden vazgeçebilmek, bir kişinin sahip olabileceği en büyük güçtür." Derin bir nefes alıp gözlerini kapatıp açıyor ve devam ediyor sözlerine. "Ben o güce sahip değilim." "O sevdiğin yazar aynı kitapta şunu da söylüyor mu?" Kaşlarını çatmış bana bakarken sözlerime devam ettim. "Kalbimin içerisinde sen varken her şeye katlanabilirim." Yüzünde büyük bir gülümseme. Ardından beni onayladığını anladığım mırıltıları. Daha sonra dudaklarıma kapanan dudaklar... Hayatımda hep yanıldığımı düşünürdüm ve hep öyle de olmuştu. Fakat ben bugün, ilk defa yanılmamıştım. Son.. - Umarım sevmişsinizdir. Şimdiden yorumlarınız için teşekkür ederim. İstek varsa yorumlara yazabilirsiniz. Daha fazla içerik görmek için kanala abone olmayı unutmayın!♡♡ İnstagram: jeonqwzz_ Wattpad: cezaliyiz Pinterest: Théodore
Taşınma işlemleri yüzünden aktif olamadım... Hikaye hazırdı işlerim bittiği vakit atacaktım, fakat bu seferde internet sıkıntısı yaşadım ve şimdi atabildim. Umarım sevmişsinizdir.♡♡♡
Teşekkür ederimm. Herkesin kendi zevki diyebilirim buna. Kanalım ve videolarım tanınmasa da olur zaman geçirmek için yaptığım yeni insanlarla tanışmak için bulunduğum bir yer. Kanalımda benimle olan 400 küsür kişi bile bana yetiyor. Böyle küçük ve içten yorumlar beni mutlu ediyor. Gerçekten teşekkür ederim seni seviyorum❤️
Yazar: Théodore
❗️Kurgudur!
❗️İlgili kişiye karşı hakaret, kötü söylem yoktur!
Not: Yorum yapıp videoyu beğenmeniz benim için önemli. Düşüncelerinizi merak ediyorum. Sevgilerle iyi okumalar...
-
•Jeon Jungkook İle Hayal Et•
"Reddettiğin fakir çocuk, yıllar sonra zengin mafya olarak karşına çıkar."
-
Jeon Jungkook
Sung Cha Na
-
Hayatım boyunca bazı şeylerin bir yola bağlı olduğuna inanırdım. Aklıma başka yolların olduğu gelmezdi. Mesela babam, annemi öldürdüğünde, o an ambulansı aramak yerine, onun yanına, kollarına gitmeyi tercih etmiştim. Çünkü annem, her zaman tek giriş ve çıkış yolum olmuştu. Fakat şimdi yolun ortasında tek başımaydım ve, tek bir yolla hayata devam edilmiyordu. Önüne binlerce seçenek konuluyordu ve senden birini seçerek, hayatını çizmeni istiyorlardı. Fakat hikayemiz çoktan yazılmıştı. Sadece biz, "Kendi kararımızdı." diyerek, kendimizi suçlamayı seçmiştik. Peki benim seçimim?
Aslında bunu hiç düşünmemiştim. Neye göre yaşadığımı, veya ne kararlar doğrultusunda hayata devam ettiğimi bilmiyordum. Çünkü, son zamanlarda kendimden uzaklaşmaya başlamıştım. Bunu kimse fark etmemişti. Ben bile.
Babamın beni terk ettiği gün, sürekli seçim yapmak zorunda olmadığımı, kurtulduğumu düşünürdüm. Fakat yanılmıştım. Aslında babamla geçirdiğim günlere şükretmem gerekirmiş. Fakat ben, o günlerin kıymetini bilememişim.
"Paramı getirdin mi?"
"Getirdim. Fakat..."
"Fakat?"
"Paranın hepsini denkleştiremedim."
"Ne demek denkleştiremedim? Seni ikaz etmiştim. Yanlış mı hatırlıyorum?"
Kafamı hafifçe kaldırdığımda, gözlerime bakıyordu. Gözlerinde ki o korkunç bakış, ruhuma işlenmiş gibiydi. Korkudan ne yapacağımı bilemiyordum. Bir adım geri attım sanki bu beni kurtaracakmış gibi. Fakat bir an da sert bir şeye çarptığımı hissettim. Arkamı döndüğümde adamlarından biri ile göz göze geldim.
Kolumdan sertçe tuttu, "Nereye gidiyorsun küçük hanım?" dedi küçümsercesine.
Panikle "Bırakın beni!" diye bağırdım. Çırpınıyordum ama nafileydi. O an da Woojin denen adamın sesini duydum.
"Nereye kaçıyorsunuz hanımefendi? Daha borcunuzu ödemediniz."
Sözlerine karşılık sadece "Bana biraz daha zaman verin lütfen." diyerek yalvardım.
"Yeterince zaman verdiğimi düşünüyorum."
"Lütfen bir iş daha bulacağım ve paranı en kısa sürede getireceğim. Yalvarırım."
"Kız başına o kadar iş? Bu biraz yorucu olmaz mı?" diyerek yüzüme bakıp pis pis sırıttı. O an içime bir korku düşmüştü. Sanki başıma gelecekleri hissetmiş gibiydim. Çaresizce çırpınmaya devam ettim. O an da bir kişi daha koluma girdi ve, tamamen hareketsiz kalmıştım.
Bana doğru yaklaştı ve yüzüme doğru eğildi.
"Aslında güzel kızsın. İsmin ne demiştin?"
Kafamı geriye doğru çektim ve, " Seni alakadar etmez!" diyerek yüzüne bağırmış bulundum. Hiç tepki vermeden eliyle yüzümü kendi yüzüne doğru hizaladı ve bana inatmış gibi daha da yaklaştırdı.
"Nereye kaçıyorsun küçük hanım? Daha yeni başladık konuşmaya. "
"Benim sizinle bir sohbetim yok bırak beni pislik!" diye yüzüne tükürdüm. Sinirlenmiş olacak ki yüzüme sert bir tokat attı ve geri dönüp masasına geçti. Kurtulduğumu zannettim ama tam o anda "Götürün şunu depoya." diye emir verdi.
Korkuyla adamların elinden kurtulmaya çalıştım. Ama birden yüzüme gelen sert tokat darbesi
ile yere yapıştım. Daha ne olduğunu anlayamadan, hem karnıma giren sancılardan hem de yüzümün acısı içinde kıvranmaya başladım.
Acı içinde yalvarıyordum fakat durmuyorlardı, bırakmıyorlardı beni. Ağlamaya başlamılştım artık. Etrafımı göremeyecek vaziyete gelmiştim. Fakat o an bir ses duymuştum. Kulaklarıma bir silah sesi gelmişti. Ve tabiki bir adamın korkunç bağırışı.
"Neredesin Kang Woojin!"
"Kahretsin! Nasıl unuttum!"
Woojini panik içinde bir şeyler söylediği ilişti kulağıma. Uzaklaşmıştık ama telaşlı sesi kulakarıma geliyordu. Ardından tekrar bi el silah patladı tekrar ve tekrar. Woojin'in adamlarının beni bıraktıklarını gözlerim kapalıyken ellerini çektikleri an fark etmiştim . Acıdan gözlerimi açamıuordum ama kulaklarıma dolan sesleri akledebiliyorum. Silah sesleri kulaklarımı sağır edene kadar devam ederken birden kesildi . Bir ayak sesi duydum. Bana doğru geliyordu. Hareketsiz kaldım. Woojin de aynı durumdaydı.
"Param nerede Kang Woojin!"
"Bekle! Hemen vereceğim! Burada dur!"
"Hayırdır ekstra kasa mı var? Benim bilmediğim?"
Gözlerim hala kapalıydı . Kulaklarımın çınlamasına rağmen konuşulanları çok iyi duyuyordum. Birden tekrar bir el silah sesi duydum. Ardından Woojin'in feryatlarını. Ve anladığım kadarıyla, onu kolundan vurmuştu.
"Süren doldu Kang Woojin."
"Lütfen efendim. Yalvarırım bana acıyın. Bir şans daha..."
Ve tekrardan silah sesi...
Bu sefer bir ses duymamıştım. Ses kesilmişti. Duyduğum tek şey ayak sesiydi ve uzaklaşıyordu. O adam benim kurtuluşum olabilirdi, fakat gidiyordu. Bir şey yapmam lazımdı. Bu yüzden zorlukla gözlerimi araladım.
Gözlerimi açtığımda, karşımda ki silüeti tanıyor gibiydim. Karnımın ağrısı daha da şiddetlenirken vakit kaybetmeden kendimi zorlayarak seslendim.
"B-bekle..."
Adımları durmuştu. Sanırım beni duymuştu ve arkasını döndü. Tam o an da yüzünü gördüm. Bu sima çok tanıdıktı. Fakat iyi göremiyordum. Doğrulmaya çalıştım. Fakat hareket eden tek şey, parmaklarımdı.
Gözümün önü karardı. Karnımın ağrısı birden kesildi. Sanırım artık bilincimi kaybediyordum. O an yanağımda bir sıcaklık hissettim. Bu onun eliydi.
Zorlukla da olsa, son kez gözlerimi açtım. Bu sefer onunla göz göze gelmiştim. Ve artık onu tanımıştım. Bu oydu. O çocuktu. Yutkundum ve;
"J-jeon J-"
(...)
Devam 1
(...)
Her gün, her saniye öleceğimi düşünsemde, ben hep yanılıyordum. Yine birkaç saat öncesi... Öleceğimi düşünsemde, kanlı canlı bir şekilde, onun karşısında oturuyordum. O bana bakıyor, ben yerde ki halıya.. Beni konuşturmaya çalışıyordu fakat susmaya niyetliydim. Çünkü benim Cha Na olduğunu öğrenirse, beni istemezdi. Bu yüzden susmalıydım. Belki o zaman onun yanında kendimi güvende hissedebilirdim. Belki...
"Kim olduğunu söyleyecek misin artık?"
Gözlerimi halıdan çekmeden cevap verdim.
"Han Sohee."
"İsmini iki saattir söylüyorsun zaten. Kimin adamısın?"
Gözlerimi kaldırdım ve ona baktım.
"Benden şüpheleniyorsan neden beni kurtardın?"
Sözlerimden sonra gözlerimi tekrar halıya çevirdim ve devam ettim.
"Bir kurşunda benim kafama sıkmalıydın."
Sinirle derin bir nefes aldı. Sakin olmaya çalışıyordu. Fakat beceremiyordu.
"Eğer konuşmazsan öyle olacak."
Kafamı kaldırdım ve, ona bakarak yine aynı şeyi söyledim.
"Han Sohee."
Gözlerini ayırmadan öylece baktı. Daha sonra oturduğu sandalyeden kalkıp iyice yaklaştı. Önümde eğildi ve şunları söyledi:
"Doğruyu söylemiyorsun."
"O zaman neden hala öldürmedin?"
Kafasını aşağı indirdi ve güldü.
"Ölmeye çok mu meraklısın Han Sohee?"
"Kendimi inandırmaya çalışmak yerine, ölmek daha kolayıma kaçıyor."
Bu sefer kafasını kaldırıp tekrar bana baktı. Gülümsemesi hala yüzündeydi.
"Birazdan aşağı in."
Sözlerinden sonra ayağa kalktı ve odayı terk etti.
Ne yani? Bu kadar mıydı?
Daha fazla sorgular diye düşünüyordum. Her şeyi geçtim, o çok değişmiş. Korkunç biri olmuş. Bunları düşünmemelisin Cha Na.
Aslında onun yanında olmak... kendimi iyi hissediyordum. Ve umarım yine yanılmıyorumdur.
Zor olsa da düşüncelerimden kurtulup yataktan kalkarak odadan çıktım. Aşağı indiğimde Jungkook'u zor olsada mutfakta bulmuştum. Masada üç kutu pizza ile oturmuş öylece bekliyordu.
"Otur."
Öylece onu izlerken konuşmuştu. Beni nasıl fark etmişti?
Onu daha fazla sinirlendirmemek için dediğini yaptım ve yanında ki sandalye de yerimi aldım. Oturduğum an pizzalardan birini önüme koydu. Kutunun kapağını açıp baktığımda, pizza da mantar olduğunu görmüştüm. Bir süre öylece pizzayı izlemiştim.
"Neye bakıyorsun? Yesene."
"İstemiyorum teşekkür ederim."
"İsteyip istediğini sormadım."
Sözlerinden sonra gözlerimi masadan çekip, onun gözleri ile buluşturdum. Ve anladım ki; o zaten bana bakıyormuş.
"Üzgünüm ama.."
"Ama?"
"Benim mantara alerjim var."
Ağzında yediği pizza ile öylece durdu ve tekrar bana baktı.
"Ciddi misin?"
Kafamı onaylar anlamda salladığım da histerik şekilde güldü. Ardından önünde ki pizzayı bana verip benim pizza mı önüne çekti.
Bu hareketi beni utandırmıştı. Eminim yanaklarım kızarmaya başlamıştır.
"T-teşekkür ederim."
Gözlerini kırpmadan bana sabitlemiş, ve bana bakarak yemeğini yemişti. Ben ise, hayatımda hiç utanmadığım kadar utanarak ona eşlik etmiştim.
Gerçekten. Bu kişi Jeon Jungkook'tu değil mi?
Bir zamanlar bana aşık olan...
(...)
Devam 2
(...)
Gözlerimi yeni güne açtığım da karşılaştığım ilk şey güneş ışığı olmuştu. Güneşin verdiği rahatsızlık yüzünden yataktan kalkıp kendime çeki düzen vermek için banyoya gittim. Yanımda kıyafetim olmadığı üstümü değiştiremiyordum Çünkü ne kadar onun yanında kendimi güvende hissetsemde, beni zorla bu evde tutuyordu. Telefonum, kimliğim... Her şeyim onun elindeydi. Fakat iyi yaşamak istiyorsam, onun yanında kalmalıydım.
Ondan gerçek beni saklamak kötüydü ama onun yanında durmak istiyordum. En azından bir süre..
Banyodan çıkıp tekrar odaya girdiğimde, komodinin üstünde bir tepsi, tepsinin üzerinde ise yemek, ve bir not vardı. Notta şunlar yazıyordu:
"Ben gelene kadar sakın odadan çıkma!"
Notu okuduktan sonra tepsinin üzerine bıraktım. Saçlarım hala ıslaktı. Kurutabilmek için makineye ihtiyacım vardı. Bu yüzden odanın içinde birkaç yere bakmam gerekmişti. Çekmeceleri kurcalıyordum. Yatağın diğer ucundaki komodinin yanına gittim ve kurcalarken bir kutu buldum. Merakla içindekileri kurcalamaya başladım.
İçini açtığımda Jungkook'un bebeklik ve çocukluk fotoğrafları vardı. Oturdum ve resimleri incelemeye başladım. Zaten fazla da bir şey yapamazdım. Odayı baya incelediğim için odanın onun odası olduğunu anlamıştım. Üstüme onun tişörtlerinden giydim ve saçlarımı kuruttum. Benim için hazırladığı yemeği yedim ve bir süre camdan dışarıyı izledim.
"Ne zaman geleceksin acaba..."
Birden aşağı kattan sesler gelmeye başladı. Çok tanıdık geliyordu bu ses. Onun ayak sesiydi. Kapı açıldı ve içeriye girdi. Hala camda oturuyordum.
"Buyrun küçük hanım ne istiyorsun?"
"Pardon?"
"Bana seslendin diye düşünmüştüm, yanlış mı duydum?"
Ağır adımlarla bana doğru yaklaşıyordu. Bir anlık refleksle ayaklarımı yere indirdim. Tam o esnada dibimde bitti ve beni camla geniş omuzları arasında sıkıştırdı. Anlık bir tepkiyle kendimi cama doğru geri çektiğim esnada, camın açık olduğunu unuttuğumu fark ettim. Gözlerimi kapattım ve düşmeyi bekledim. Tam o esnada belimi kavrayan kolunu hissettim ve beni kendine çektiği an irkilerek kafamı kaldırdım. Birden gözlerimiz kesişti.
"Ç-çok yakınsın.."
Kendimden uzaklaştırmaya çalıştım lakin pek bir etkisi olmadı.
"Sakin ol küçük hanım, ikimiz de düşeceğiz." dedi sırıtarak.
Sırıtmasını görünce daha çok tedirgin oldum ve kendimi ondan kurtarmaya çabalamaya başladım. Ama sanki bilerek yapıyormuş gibi asla kolları açılmıyordu.
Daha da zorladıktan sonra Jungkook sinirlenmiş olacak ki sert bir sesle bana seslendi.
"Han sohee dur artık!"
"Ne?"
"Ne demek ne? İsmini mi unuttun?"
Tam konuşacağım sırada beni yatağa doğru götürdü, ve sakince oturttu. Yanıma bir sandalye çekti ve karşımda ayak ayak üstüne atarak beni izlemeye başladı.
"Orada ne yapıyordun?"
"Hiçbir şey."
"Ne demek hiçbir şey? Bu yüzden mi neredeyse ölmek üzereydin?"
Kafamı kaldırdım, ve yüzünde merak ve sinir karışıklığı bir ifade gördüm. Gözlerinin içine bakamıyordum. Sadece dudaklarını izleyebiliyordum.
"Çay kahve de ister misiniz hanımefendi"
"Efendim?"
"Kim olduğunu bilmeden, evimde bir yabancıya ne kadar hizmet etmemi bekliyorsun?"
"Yok hayır öyle değil, ben aslında-"
Kafamı kaldırdığında yüzü yüzüme değecek kadar yakındı. Utandım fakat hareket edemedim. Yanaklarımın yandığını hissediyordum. Gözlerimi kapadım ve ensemde nefesini hissettim. İçim ürpermişti.
"Sana iki saat süre. Ya anlatırsın, yada kapının dışını boylarsın."
Hızlıca ayağa kalktı ve aşağı indi. Daha sonra mutfaktan sesler gelmeye başladı. Oturduğum yerde nasıl bir çıkış yolu bulabileceğimi düşünmeye başladım. Hiçbir çözüm yoktu. Anlatmaya başlamam gerekiyordu, yoksa hem kapı dışarı olacak, hemde onu bir daha göremeyecektim. Babamın borcunu saymıyorum bile.
Kapıya yöneldim ve yavaşça açarak merdivenlere yöneldim. Ağır ağır iniyordum ama ayaklarım geri geri gidiyordu. Aşağı vardığımda karşıda mutfakta içki içen jungkooku gördüm.
"Sonunda anlatmaya mı karar verdin?"
"Lütfen hiçbir şey deme ve beni dinle."
Sırıttı ve arkasına yaslandı. Beni dinlemeye çok hevesliydi. Umarım anlatcaklarımdan sonra bu hevesi kursağında kalmazdı.
"Oraya babamın borcu yüzünden gitmiştim. Uzun zamandır borç ödemeye çalışıyorum, fakat okulu bırakmak zorunda kaldığım için düzgün bir mesleğim ve bir gelirim yok."
Kafasını hafifçe sallayarak benim devam etmemi onayladı.
"Daha sonra parayı denkleştiremediğim için beni dövüp taciz etmeye çalıştılar. Sonrasını biliyorsun zaten."
Son cümlem sinirlerini bozmuş olacak ki yerinden fırladı, ve sağa sola sinirle yürümeye başladı. Mırıldanarak bir şeyler diyordu fakat ne dediği anlaşılmıyordu. Birden bana döndü ve sordu:
"Senin baban sen daha doğmadan önce ölmedi mi?"
"Nasıl yani?"
"Senin baban polis değil mi? Kayıtlarda öyle görünüyor. Niye bir mafyadan borç alsın ki?"
Ne diyeceğimi bilemedim. Artik gerçeği daha da açmam lazımdı.
"Benim babam polis değil "
"Nasıl yani?"
"Benim ismim Han Sohee değil jungkook."
Birden şok olmuş bir şekilde yüzüme kitlendi. Lafları sanki boğazına dizilmişti.
"Kimsin sen?"
"İsmim Cha Na. S-"
"Sung Cha Na."
Kafamı onaylar şekilde salladığımda, koltuğa geri oturdu ve yüzünü ellerinin arasına aldı.
"Sana ilk sorduğum da niye gerçek adını söylemedin?"
"Korktum."
"Neden?"
"Eskiden olanlar yüzünden yüzüme bakmak istemezsin diye düşündüm. Üstüne babamın Woojin'e borcu var. Beni ona verirsin diye düşündüm."
Ellerini yüzünden çekti ve kafasını kaldırıp bana baktı. Yüzünde birçok duygu barındırıyordu.
"Birincisi Woojin öldü. İkincisi, Woojin'e değil, bana borcu vardı. Woojin sadece bana çalışan biriydi."
"Ciddi misin?"
"Şaka yapıyor gibi bir halim mi var Sung Cha Na?"
"Neden resmi konuşuyorsun?"
Bana bakan gözlerini yere indirmişti.
"Olması gereken o çünkü."
"Benden nefret ediyorsun değil mi?"
Kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Üstünden onca yıl geçti. Senden nefret dahi etmiyorum."
"O halde beni yanında istemezsin."
Sessiz kaldı. Hiçbir şey demedi. Ve bu beni üzmüştü.
"Sanırım gitmeliyim."
"Her şeyi anlatmadın."
"Daha ne anlatmamı istiyorsunuz Bay Jeon?"
Resmi konuşmam onu şaşırtmış olmalı ki yere bakan gözleri bana kaydı. Öylece baktı ve bir süre sessiz kaldı. Daha sonra şunları söyledi:
"Babanı, anneni, aileni... kısaca her şeyi."
Önce yutkundum. Daha sonra aklıma gelen şeylerle gözlerimi sıkıca kapattım. O günleri hatırlamak, babamın pis işlerini öğrenmem...
(...)
Devam 3
*Flashback*
_Okuldan çıktıktan sonra direkt eve gelmiştim. O gün arabadan inip, eve girdiğim ilk an gördüğüm ilk şey kandı. Kimin kanı olduğunu bilmiyordum. Fakat o evde ilk defa kan görmüştüm._
_Salona doğru ilerlerken, kan artıyordu. O an anneme ve babama bir şey olduğu düşüncesi beni çok korkutmuştu._
_Salona vardığım an ise korktuğum şeyin gerçek olduğunu görmüştüm. Yani bir bakıma._
_Annem yerde kanlar içinde, gözleri açık, ve boğazı kesik bir şekilde yatıyordu. Babam ise koltukta oturmuş öylece anneme bakıyordu._
_Gözlerimi babama çevirdiğimde, ellerinde, gömleğinde kan lekeleri vardı. O an ne yapacağımı bilememiştim. Sadece yaptığım tek şey koşup anneme sarılmak olmuştu._
_Sarıldığım an üstümde ki elbise kana bulanmıştı. O elbiseyi mezuniyet için annemle beraber seçmiştik. Bana prenses gibi göründüğümü söylemişti. Fakat elbise umrumda değildi. Umrumda olan tek şey annemin geri gelmesini istemekti._
_"Baba annem. Baba anneme noldu?"_
_Kafamı annemin göğsünden kaldırıp babama baktığım da ağladığını gördüm._
_"Özür dilerim kızım."_
_"Ne diyorsun baba? Neden özür diliyorsun?"_
_"Ben annene zarar vermek istemedim."_
_"Ne?"_
_O an kafama dank etmişti. Annemi benden koparan kişi babamdı._
_O olaydan sonra babam annemi kimseye söylemeden kendisi evin arka bahçesine gömmüştü._
_Onu şikayet etmek istesemde beni Jungkook ile tehdit etmişti. Jungkook'un benden o zamanlar hoşlandığını bildiğini söylemişti. Onu reddetmemim çevrem olduğunu bildiğine kadar her şeyi bana söylemişti. Nasıl bildiğini bilmiyordum. Fakat asıl tehdit bu değildi. Eğer konuşursam, Jungkook'u öldüreceğini söylemişti. Bu yüzden ondan korkmuştum. Ağzımı açamamıştım._
_Daha sonra babam evi terk etmişti. Neden olduğunu başta anlamamıştım. Fakat daha sonra evde ki hizmetliden bazı şeyler öğrenmiştim._
_Babam annemi öldürmeden önce ikisi bir tartışma yaşamış. Annem babamın kötü işler yaptığını öğrenmiş ve babamı polise şikayet edeceğini söylemiş. Babamda sinirlenip anneme saldırmış._
_Babamın ne yaptığını sorduğumdaysa, hizmetli annemin dediği şeyleri hatırladığı kadarıyla bana anlatmıştı._
_Babam Kim ailesi ile ortaktı. İyi anlaşırlardı. Fakat babam onlara ihanet etmişti. Önce şirketin kasasından para çalmış, daha sonra batmış fakat bunu herkesten saklamış. Bu yüzden şirketin kasasından para çalmaya devam etmiş. Anneminde kızdığı şey buymuş. Kendi çabasıyla para kazanmasını istemiş. Eğer devam ederse polise şikayet edeceğini söylemiş. Babamda sinirlenmiş ve olan olmuş._
_Öğrendiklerim beni iyice kötüye çekmişti. Kendimi olduğundan da kötü hissetmiştim. Evde ki çalışanlarda paraları ödenmediği için gitmişti._
_Fakat maalesef öğrendiklerim bu kadar değildi._
_Bir gün eve bir adam gelmişti. Babamın ondan para aldığını, ve parayı kızının, yani benim ödeyeceğimi söylediğini söylemişti. Bana iki sene süre vermişti. Fakat ben bir sene ne yapacağımı düşünüp durmuştum. İş bulmamda dahil tam bir sene öylece durdum. Daha sonra bir garsonluk işine girdim. Bir senede ne yapabildiysem yaptım. Daha sonra onlara vermem gereken paranın yarısına bile gelememiştim. Yanlarında gittikten sonra olanlar olmuştu zaten._
_Fakat o iki sene içinde sadece bu olmamıştı. Eve haciz gelmişti. Ne yapacağımı şaşırmıştım._
_Çünkü kendimi hiçbir zaman bu kadar çaresiz hissetmemiştim._
*Flashback End*
Devam 4
Jungkook duyduklarından sonra uzun bir süre konuşmamıştı. Öylece bana bakmış, beni izlemişti. Sanırım bu kadar şey yaşamamı beklemiyordu. Üstüne üstlük, babamın aramızda ki ilişkiyi bildiğini, benim gibi o da düşünmüyordu.
Aslında oturup bir düşününce aramızda bir ilişki yoktu. İlişki denemezdi bence. Aramızda ki şey şuydu; Jungkook benden haşlanmış, ve bunu bana itiraf etmişti. Fakat ben onu reddetmiştim. Çünkü, o zamanlar bulunduğum konumdan düşmek istemiyordum. Okulda babam sayesinde önemli bir yere sahiptim. Kendimi öyleyken iyi hissediyordum. Ve bunu birinin bozmasını istemiyordum. Fakat şimdi düşününce keşke Jungkook'un teklifini kabul etseymişim diyorum.
"Şuan peki? Şuan ne yapacaksın?"
Ben düşüncelerimde kaybolurken, Jungkook konuşmaya başlamıştı.
"Bilmem. Sanırım önceden ne yapıyorsam onu."
"Önceden ne yapıyordun?"
"Evden işe, işten eve. Değişen bir şey yoktu. Yine öyle olacak."
"Hayır olmayacak."
"Ne?"
Ne demeye çalıştığını anlamamıştım. Fakat daha sonra kendisi açıklamıştı.
"Bir yere gitmiyorsun."
"Nasıl yani? Yanında kalmamı mı istiyorsun?"
"Hayır. Sen benim almam gereken paranın karşılığısın. O yüzden bu evden sadece ölün çıkar."
"Her şeyi anlattım Jungkook."
"Eee ne bekliyorsun?"
"Bana neden kötü davranıyorsun?"
"Sana zaten gerektiğinden iyi davranıyorum."
Kafamı olumsuzca salladım.
"Hayır. Bana böyle davranacaksan beni öldür. Madem sadece ölüm çıkar, öldür o zaman beni. Zaten yaşayabileceğim bir şey kalmadı."
Oturduğu yerden kalktı ve yanıma gelip oturdu. Dibime girdi ve konuşmaya başladı.
"Ölüm bir defa gelir. Fakat hayata bir şekilde her zaman tutunma şansın vardır. Sen tutunacak dalın olmadığını söylüyorsun, ama etrafına bakmıyorsun ağaç var mı diye."
"Ben o ağacı arayalı yıllar oldu."
"Vazgeçiyorsun yani?"
"Vazgeçemeyeceğim bir şeyim dahi yok Jungkook."
"Belki vardır."
"Ben neden göremiyorum?"
"Salaksın çünkü."
Gözlerim şokla açılmıştı. Az önce o salak mı demişti?!
"Ne?"
"Yemek söyleyeceğim ne istiyorsun?"
"Sen az önce bana salak mı dedin?"
"Yine pizza söylüyorum."
Kaşlarımı çatmış öylece cevap beklerken tekrar konuştum.
"Mantar olmasın."
Sözlerime gülmemek için kendisini tutsa da başaramamıştı. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Onun gülmesine bende karşılık verdim ve ikimizde aptal gibi öylece güldük.
Bir süre sonra yemek gelmişti ve yemeğimizi yedikten sonra ikimizde konuşmadan odalara çekilmiştik. Ve ben neredeyse bir saattir yatakta dönüp dolanıyordum. Çünkü yağmur yağıyordu ve gök gürültüsü vardı. Gök gürültüsünden kendimi bildim bileli korkardım. Fakat ne yapacağımı bilemiyordum. Yatakta yorganı kafama kadar çekmiş, öylece duruyordum. Ama sonra bir şey oldu.
Odanın kapısı açıldı ve bir ayak sesi yatağa kadar geldi ve durdu. Sonra onun sesini duydum.
"Cha Na."
Yorganı yavaşça yüzümden çektim ve karanlıkta görebildiğim kadar ona baktım.
"E-efendim."
"Kenara kay."
"Ne?"
"Kenara kay."
"Neden?"
"Yatacağım."
"Neden burada yatıyorsun?"
"Ev benim, istediğim yerde yatarım."
"Tamam."
Yataktan kalkıp gideceğim sırada ıslık çaldı ve ona bakmamı sağladı.
"Nereye?"
"Başka bir odaya."
"Sen gerçekten salaksın."
"Bu iki oldu."
Göz devirdi ve konuşmaya başladı.
"Yanıma gel."
"Sorun değil ben baş-"
"Sana yanıma gel dedim."
Biraz durup ona baktıktan sonra yanına gittim. Daha sonra elimden tuttu ve beni yatağa oturttu. Oturduktan sonra beni yine aynı şekilde yatağa yatırdı. Öbür tarafa geçip. Kendisi de oraya yattı.
Neden bunu yaptığını bilmiyordum. Fakat korkum Azda olsa azalmıştı.
Düşüncelerim zihnimi ele geçirirken, bir anda gök gürlemişti. Yorganı refleksle kafama kadar çektiğim sırada, belimde bir kol hissettim. Ve o kollar, beni kendisine çekiyordu.
"Korkma."
"Biliyordun değil mi?"
Ses çıkmadı. Bu yüzden yatakta biraz döndüm ve ona baktım. Yüzlerimiz arasında az bir mesafe vardı.
"O yüzden geldin yanıma. Değil mi?"
Kafasını aşağı yukarı salladı ve, benim gibi o da bana baktı. Daha sonra kalan mesafeyi kapattı ve, dudaklarıma fısıldadı.
"Seni özledim." sözlerinden sonra dudakları dudaklarıma değdi. Beklemediğim için öylece kaldım. Daha sonra kendime geldiğimde, ona karşılık verdim.
Öpüşmemiz gitgide büyürken Jungkook üstüme çıkmış, kollarımı tutup kafamın üzerinde sabitlemişti. Ve hemen ardından dudaklarımızı ayırıp konuşmaya başladı.
"Başından beri kim olduğunu biliyordum ve, kaç gündür kendimi zor tutuyorum Cha Na."
"Jungkook..."
Dudaklarımı öpüp geri çekildi ve beni susturdu. Ve konuşmasına devam etti.
"Sevdiğim bir yazar sevdiği kadına şunu söylüyor mektubunda; Vazgeçilmesi mümkün olmayan bir şeyden vazgeçebilmek, bir kişinin sahip olabileceği en büyük güçtür."
Derin bir nefes alıp gözlerini kapatıp açıyor ve devam ediyor sözlerine.
"Ben o güce sahip değilim."
"O sevdiğin yazar aynı kitapta şunu da söylüyor mu?"
Kaşlarını çatmış bana bakarken sözlerime devam ettim.
"Kalbimin içerisinde sen varken her şeye katlanabilirim."
Yüzünde büyük bir gülümseme. Ardından beni onayladığını anladığım mırıltıları. Daha sonra dudaklarıma kapanan dudaklar...
Hayatımda hep yanıldığımı düşünürdüm ve hep öyle de olmuştu.
Fakat ben bugün, ilk defa yanılmamıştım.
Son..
-
Umarım sevmişsinizdir. Şimdiden yorumlarınız için teşekkür ederim.
İstek varsa yorumlara yazabilirsiniz.
Daha fazla içerik görmek için kanala abone olmayı unutmayın!♡♡
İnstagram: jeonqwzz_
Wattpad: cezaliyiz
Pinterest: Théodore
Çok güzeldi, ellerine sağlık
Taşınma işlemleri yüzünden aktif olamadım... Hikaye hazırdı işlerim bittiği vakit atacaktım, fakat bu seferde internet sıkıntısı yaşadım ve şimdi atabildim. Umarım sevmişsinizdir.♡♡♡
Güzel hikaye çok fazla vardır bence ama bu şekil sürükleyici hikayeler nadir bulunur 🫶🫶
Teşekkür ederim bunu duymak hoşuma gitti❤
AMAN ALLAHIM ÇOK GÜZELLLLLLLLL💗💗💗💖💗💖💗💖💖💗💗💖💗💖💗💖💗💖💗💖💗💖💗💖💗💖💗💖💗💖💗💖💗💖
O senin güzelliğin birtanem teşekkür ederim❤️❤️
Çook güzell💗🎀💕
Teşekkür ederim o senin güzelliğin❤️
Mükemmel olmuş hele sonu bayıldımmm❤❤❤
Teşekkür ederimm❤️❤️
Yeni aboneyim ve yazdıkların o kadar hoşuma gitti ki hepsi birbirinden muhteşem bu hesab daha da büyümeli
Teşekkür ederimm❤❤
Bu nasil birseydi boyle ..❤
❤
niye böyle hikayeler abartılmıyor, emek kokusu geliyorr
Teşekkür ederimm. Herkesin kendi zevki diyebilirim buna. Kanalım ve videolarım tanınmasa da olur zaman geçirmek için yaptığım yeni insanlarla tanışmak için bulunduğum bir yer. Kanalımda benimle olan 400 küsür kişi bile bana yetiyor. Böyle küçük ve içten yorumlar beni mutlu ediyor. Gerçekten teşekkür ederim seni seviyorum❤️
Harikaa olmuş❤🎉
Teşekkür ederim❤️
çok güzel olmuş ellerine salık bayıldım❤❤❤
Teşekkür ederimm❤️❤️❤️
@@jeonqwz ❤️❤️❤️
Mükemmeldi.😩
Sen daha mükemmelsin❤️
@jeonqwz 🤍
Çok güzel olmuş
Teşekkür ederim o senin güzelliğin❤️
Çok güzel olmuş ❤
Teşekkür ederimm❤️
Oha cok iyi yeni abone kazandinn
Teşekkür ederim aramıza hoş geldinn❤️❤️
İlkkk
❤
Çok güzell ellerine sağlık❤❤❤
Teşekkür ederimm❤❤