Şeytan, "seni kim yarattı" diye vesvese verince, "Allah yarattı" denirse, "Onu kim yarattı" diye, vesvese verir. Kendisine, böyle vesvese gelen kimse, “Ben Allah ve Resulüne iman ettim” desin.) [Buhari] Yani tatmin olmamanın sebebi şeytan ve nefsin, senin için değil. Tatmin olduysan şeytan uğraşmıyor olabilir. Bunun sebebi çok kurcalayıp dinden çıkacak bir yorum geliştirmiş olmandır büyük ihtimal, yoksa böyle sorular gelir besmeleyle geçer. (Allah’ın yarattığı şeyleri tefekkür edin, ama zâtını tefekkür etmeyin.) [Ebuşşeyh] Müteşâbih âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler, âlimler için daima bir imtihan vesîlesi olmuş, her bilenin üstünde daha fazla âlim birinin olduğuna dikkat çekmiştir. Müteşâbih nasslar âdeta ilimde yükselen şahısların önüne kırmızı bir hat çekerek "Kul ne kadar âlim olursa olsun ulaşamayacağı, bilemeyeceği şeyler vardır" demektedir. Kalplerinde (maraz (şüphe hastalığı) bulunanların dışındakiler: "Biz bunlara îman ettik, hepsi Rabbimiz katındandır. Mânâlarını da ancak O bilir. Bunlardan hangi mânâyi kastettiyse o haktır" derler. Kalplerinde maraz (mânevî hastalık) olanlar ise "Acaba bunda ne vardır?" deyip olmadık mânâlar aramaya ve bâtıl yorumlar çıkarmaya yeltenerek sapmaya başlarlar. Bundan Allâh-u Te'âlâ'ya sığınırız.
Soru:Ehl-i bidatı Ehl-i Sünnet'ten ayıran temel özellikler nelerdir? Cevap: Bu özellikleri aşağıdaki ana noktalarda toplamak mümkündür: 1) Nasların (âyet-i kerîmelerin ve hadis-i şerîflerin) rûhuna (maksadına) ve İslâm'ın temel yönelişlerine vakıf olmamak. Nitekim Mu'tezile'nin, mürtekib-i kebîre (büyük günah işleyen bir kimse)yi ne mümin ne de kâfir saymaları bu kabildendir. Hâlbuki birçok âyet-i kerîme ve hadis-i şerîflerde hiçbir günahın insanı dinden çıkartmayacağı açıkça belirtilmiştir. 2) Yabancı kültürlerin etkisi altında kalıp âyet-i kerîmeleri ve hadîs-i şerîfleri uzak yorumlarla tevil etmek (yorumlamak). Mâlumdur ki; Ehl-i Sünnet âlimleri Allâh-u Teâlâ'nın cisim olmaktan ve cisme ait tüm sıfatlardan münezzeh (son derece uzak) olduğu inancında ittifak etmişler ve bu tenzîhi şöyle açıklamışlardır: Buna göre; mutlak olarak "Allâh-u Teâlâ cisimdir" denilemeyeceği gibi, "Allâh-u Teâlâ diğer cisimlere benzemeyen farklı bir cisimdir" de denilemez. Zîra bu, gerek aklen, gerekse naklen muhaldir. Böyle bir îtikātta olanın küfrüne (kâfir olduğuna) hükmedilmiştir. b) Allâh-u Teâlâ'nın bir mekâna yerleşmediği, Kendisi hakkında zaman işlemediği, mekân ve cihet (yer ve yön) mânâları mülahaza edilerek (düşünülerek) yükseklik veya alçaklıkla, yakınlık veya uzaklıkla nitelenemeyeceği konularında ittifak (söz birliği) vardır. Bununla birlikte şekilsiz, örneksiz ve idraksiz bir görmenin cennette vukû bulacağı reddedilmemiştir. Aksine birçok ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde bu husus ispât edilmiştir. Yine böylece zamânımızda bulunan bazı kimselerin, Mehdî ve Deccâl ile ilgili hadis-i şerifleri kendi görüşlerine göre yorumlamaları, gerçek Mehdî ile hiç alâkası olmayan kimseleri Mehdi îlân edip, hakîkî Deccal'dan çok uzak olanları deccallıkla vasıflamaları, Ehl-i Sünnet'in görüşlerine hiç uymamaktadır. Evet, Hazreti Mehdî'den evvel onun öncüsü olmak üzere Mehdî denebilecek bir takım âlimlerin geleceği, gerçek Deccal'dan önce de onun hazırlıkçısı olan bâzı Deccalların çıkacağı hadîs-i şerîflerde zikredilmiştir. Fakat gerçek Mehdî'nin kıyamete yakın çıkacağı, hakîkî Deccâl ile savaşacağı ve Îsâ (Aleyhisselâm)ın ona yardım etmek üzere gökten ineceği hakkında, inkârı insanı kâfir edecek derecede kat'î ve mânâ bakımından mütevâtir hadis-i şerîfler bulunmaktadır.
Teşekkürler bu hazineyi bizlere ulaştıran,emeği geçen herkesten Allah razı ola
Allah razı olsun.Nisan Kumru hocamdanda Allah razı olsun, kolaylıklar versin Rabbim
Şeytan, "seni kim yarattı" diye vesvese verince, "Allah yarattı" denirse, "Onu kim yarattı" diye, vesvese verir. Kendisine, böyle vesvese gelen kimse, “Ben Allah ve Resulüne iman ettim” desin.) [Buhari]
Yani tatmin olmamanın sebebi şeytan ve nefsin, senin için değil. Tatmin olduysan şeytan uğraşmıyor olabilir. Bunun sebebi çok kurcalayıp dinden çıkacak bir yorum geliştirmiş olmandır büyük ihtimal, yoksa böyle sorular gelir besmeleyle geçer.
(Allah’ın yarattığı şeyleri tefekkür edin, ama zâtını tefekkür etmeyin.) [Ebuşşeyh]
Müteşâbih âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler, âlimler için daima bir imtihan vesîlesi olmuş, her bilenin üstünde daha fazla âlim birinin olduğuna dikkat çekmiştir.
Müteşâbih nasslar âdeta ilimde yükselen şahısların önüne kırmızı bir hat çekerek "Kul ne kadar âlim olursa olsun ulaşamayacağı, bilemeyeceği şeyler vardır" demektedir. Kalplerinde (maraz (şüphe hastalığı) bulunanların dışındakiler: "Biz bunlara îman ettik, hepsi Rabbimiz katındandır. Mânâlarını da ancak O bilir. Bunlardan hangi mânâyi kastettiyse o haktır" derler.
Kalplerinde maraz (mânevî hastalık) olanlar ise "Acaba bunda ne vardır?" deyip olmadık mânâlar aramaya ve bâtıl yorumlar çıkarmaya yeltenerek sapmaya başlarlar. Bundan Allâh-u Te'âlâ'ya sığınırız.
Soru:Ehl-i bidatı Ehl-i Sünnet'ten ayıran temel özellikler nelerdir?
Cevap: Bu özellikleri aşağıdaki ana noktalarda toplamak mümkündür:
1) Nasların (âyet-i kerîmelerin ve hadis-i şerîflerin) rûhuna (maksadına) ve İslâm'ın temel yönelişlerine vakıf olmamak.
Nitekim Mu'tezile'nin, mürtekib-i kebîre (büyük günah işleyen bir kimse)yi ne mümin ne de kâfir saymaları bu kabildendir.
Hâlbuki birçok âyet-i kerîme ve hadis-i şerîflerde hiçbir günahın insanı dinden çıkartmayacağı açıkça belirtilmiştir.
2) Yabancı kültürlerin etkisi altında kalıp âyet-i kerîmeleri ve hadîs-i şerîfleri uzak yorumlarla tevil etmek (yorumlamak).
Mâlumdur ki; Ehl-i Sünnet âlimleri Allâh-u Teâlâ'nın cisim olmaktan ve cisme ait tüm sıfatlardan münezzeh (son derece uzak) olduğu inancında ittifak etmişler ve bu tenzîhi şöyle açıklamışlardır:
Buna göre; mutlak olarak "Allâh-u Teâlâ cisimdir" denilemeyeceği gibi, "Allâh-u Teâlâ diğer cisimlere benzemeyen farklı bir cisimdir" de denilemez.
Zîra bu, gerek aklen, gerekse naklen muhaldir. Böyle bir îtikātta olanın küfrüne (kâfir olduğuna) hükmedilmiştir.
b) Allâh-u Teâlâ'nın bir mekâna yerleşmediği, Kendisi hakkında zaman işlemediği, mekân ve cihet (yer ve yön) mânâları mülahaza edilerek (düşünülerek) yükseklik veya alçaklıkla, yakınlık veya uzaklıkla nitelenemeyeceği konularında ittifak (söz birliği) vardır.
Bununla birlikte şekilsiz, örneksiz ve idraksiz bir görmenin cennette vukû bulacağı reddedilmemiştir. Aksine birçok ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde bu husus ispât edilmiştir.
Yine böylece zamânımızda bulunan bazı kimselerin, Mehdî ve Deccâl ile ilgili hadis-i şerifleri kendi görüşlerine göre yorumlamaları, gerçek Mehdî ile hiç alâkası olmayan kimseleri Mehdi îlân edip, hakîkî Deccal'dan çok uzak olanları deccallıkla vasıflamaları, Ehl-i Sünnet'in görüşlerine hiç uymamaktadır.
Evet, Hazreti Mehdî'den evvel onun öncüsü olmak üzere Mehdî denebilecek bir takım âlimlerin geleceği, gerçek Deccal'dan önce de onun hazırlıkçısı olan bâzı Deccalların çıkacağı hadîs-i şerîflerde zikredilmiştir.
Fakat gerçek Mehdî'nin kıyamete yakın çıkacağı, hakîkî Deccâl ile savaşacağı ve Îsâ (Aleyhisselâm)ın ona yardım etmek üzere gökten ineceği hakkında, inkârı insanı kâfir edecek derecede kat'î ve mânâ bakımından mütevâtir hadis-i şerîfler bulunmaktadır.