- 261
- 40 068
SübhânAllah Elhamdülillah
เข้าร่วมเมื่อ 18 มี.ค. 2017
Sübhanallah, Elhamdülillüh, Allahu Ekber. Lâ ilâhe İllâllah, Muhammedurrasulallah
Ferd Hayy Qayyum Hakem Adl Quddus Rahmân Rahîm.
Ferd Hayy Qayyum Hakem Adl Quddus Rahmân Rahîm.
Tasavvuf, tarîkat, velayet, seyrü sülûk gibi nuranî, neş'eli, ruhanî bir hakikat-i kudsiyeyi ilân;
Dokuzuncu Kısım
Telvihat-ı Tis'a
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَاهُمْ يَحْزَنُونَ
[Şu kısım, turuk-u velayet hakkında olup "Dokuz Telvih"tir.]
BİRİNCİ TELVİH:
"Tasavvuf", "tarîkat", "velayet", "seyr ü sülûk" namları altında şirin, nuranî, neş'eli, ruhanî bir hakikat-i kudsiye vardır ki; o hakikat-i kudsiyeyi ilân eden, ders veren, tavsif eden binler cild kitab ehl-i zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar, o hakikatı ümmete ve bize söylemişler.
جَزَاهُمُ اللّٰهُ خَيْرًا كَث۪يرًا
Biz, o muhit denizinden birkaç katre hükmünde birkaç reşhalarını şu zamanın bazı ilcaatına binaen göstereceğiz.
Sual:
Tarîkat nedir?
Elcevab:
Tarîkatın gaye-i maksadı, marifet ve inkişaf-ı hakaik-i imaniye olarak, Mi'rac-ı Ahmedî'nin (A.S.M.) gölgesinde ve sayesi altında kalb ayağıyla bir seyr ü sülûk-u ruhanî neticesinde, zevkî, halî ve bir derece şuhudî hakaik-i imaniye ve Kur'aniyeye mazhariyet; "tarîkat", "tasavvuf" namıyla ulvî bir sırr-ı insanî ve bir kemal-i beşerîdir.
Evet şu kâinatta insan bir fihriste-i câmia olduğundan, insanın kalbi binler âlemin harita-i maneviyesi hükmündedir. Evet insanın kafasındaki dimağı, hadsiz telsiz telgraf ve telefonların santral denilen merkezi misillü, kâinatın bir nevi merkez-i manevîsi olduğunu gösteren hadsiz fünun ve ulûm-u beşeriye olduğu gibi, insanın mahiyetindeki kalbi dahi, hadsiz hakaik-i kâinatın mazharı, medarı, çekirdeği olduğunu; hadd ü hesaba gelmeyen ehl-i velayetin yazdıkları milyonlarla nuranî kitablar gösteriyorlar. İşte madem kalb ve dimağ-ı insanî bu merkezdedir; çekirdek haletinde bir şecere-i azîmenin cihazatını tazammun eder ve ebedî, uhrevî, haşmetli bir makinenin âletleri ve çarkları içinde dercedilmiştir. Elbette ve her halde o kalbin Fâtırı, o kalbi işlettirmesini ve bilkuvve tavırdan bilfiil vaziyetine çıkarmasını ve inkişafını ve hareketini irade etmiş ki, öyle yapmış. Madem irade etmiş, elbette o kalb dahi akıl gibi işleyecek. Ve kalbi işlettirmek için en büyük vasıta, velayet meratibinde zikr-i İlahî ile tarîkat yolunda hakaik-i imaniyeye teveccüh etmektir.
İKİNCİ TELVİH:
Bu seyr ü sülûk-u kalbînin ve hareket-i ruhaniyenin miftahları ve vesileleri, zikr-i İlahî ve tefekkürdür. Bu zikir ve fikrin mehasini, ta'dad ile bitmez. Hadsiz fevaid-i uhreviyeden ve kemalât-ı insaniyeden kat'-ı nazar, yalnız şu dağdağalı hayat-ı dünyeviyeye ait cüz'î bir faidesi şudur ki: Her insan, hayatın dağdağasından ve ağır tekâlifinden bir derece kurtulmak ve teneffüs etmek için; herhalde bir teselli ister, bir zevki arar ve vahşeti izale edecek bir ünsiyeti taharri eder. Medeniyet-i insaniye neticesindeki içtimaat-ı ünsiyetkârane, on insanda bir ikisine muvakkat olarak, belki gafletkârane ve sarhoşçasına bir ünsiyet ve bir ülfet ve bir teselli verir. Fakat yüzde sekseni ya dağlarda, derelerde münferid yaşıyor, ya derd-i maişet onu hücra köşelere sevkediyor, ya musibetler ve ihtiyarlık gibi âhireti düşündüren vasıtalar cihetiyle insanların cemaatlerinden gelen ünsiyetten mahrumdurlar. O hal onlara ünsiyet verip teselli etmez.
Mektubat - 443
Telvihat-ı Tis'a
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَاهُمْ يَحْزَنُونَ
[Şu kısım, turuk-u velayet hakkında olup "Dokuz Telvih"tir.]
BİRİNCİ TELVİH:
"Tasavvuf", "tarîkat", "velayet", "seyr ü sülûk" namları altında şirin, nuranî, neş'eli, ruhanî bir hakikat-i kudsiye vardır ki; o hakikat-i kudsiyeyi ilân eden, ders veren, tavsif eden binler cild kitab ehl-i zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar, o hakikatı ümmete ve bize söylemişler.
جَزَاهُمُ اللّٰهُ خَيْرًا كَث۪يرًا
Biz, o muhit denizinden birkaç katre hükmünde birkaç reşhalarını şu zamanın bazı ilcaatına binaen göstereceğiz.
Sual:
Tarîkat nedir?
Elcevab:
Tarîkatın gaye-i maksadı, marifet ve inkişaf-ı hakaik-i imaniye olarak, Mi'rac-ı Ahmedî'nin (A.S.M.) gölgesinde ve sayesi altında kalb ayağıyla bir seyr ü sülûk-u ruhanî neticesinde, zevkî, halî ve bir derece şuhudî hakaik-i imaniye ve Kur'aniyeye mazhariyet; "tarîkat", "tasavvuf" namıyla ulvî bir sırr-ı insanî ve bir kemal-i beşerîdir.
Evet şu kâinatta insan bir fihriste-i câmia olduğundan, insanın kalbi binler âlemin harita-i maneviyesi hükmündedir. Evet insanın kafasındaki dimağı, hadsiz telsiz telgraf ve telefonların santral denilen merkezi misillü, kâinatın bir nevi merkez-i manevîsi olduğunu gösteren hadsiz fünun ve ulûm-u beşeriye olduğu gibi, insanın mahiyetindeki kalbi dahi, hadsiz hakaik-i kâinatın mazharı, medarı, çekirdeği olduğunu; hadd ü hesaba gelmeyen ehl-i velayetin yazdıkları milyonlarla nuranî kitablar gösteriyorlar. İşte madem kalb ve dimağ-ı insanî bu merkezdedir; çekirdek haletinde bir şecere-i azîmenin cihazatını tazammun eder ve ebedî, uhrevî, haşmetli bir makinenin âletleri ve çarkları içinde dercedilmiştir. Elbette ve her halde o kalbin Fâtırı, o kalbi işlettirmesini ve bilkuvve tavırdan bilfiil vaziyetine çıkarmasını ve inkişafını ve hareketini irade etmiş ki, öyle yapmış. Madem irade etmiş, elbette o kalb dahi akıl gibi işleyecek. Ve kalbi işlettirmek için en büyük vasıta, velayet meratibinde zikr-i İlahî ile tarîkat yolunda hakaik-i imaniyeye teveccüh etmektir.
İKİNCİ TELVİH:
Bu seyr ü sülûk-u kalbînin ve hareket-i ruhaniyenin miftahları ve vesileleri, zikr-i İlahî ve tefekkürdür. Bu zikir ve fikrin mehasini, ta'dad ile bitmez. Hadsiz fevaid-i uhreviyeden ve kemalât-ı insaniyeden kat'-ı nazar, yalnız şu dağdağalı hayat-ı dünyeviyeye ait cüz'î bir faidesi şudur ki: Her insan, hayatın dağdağasından ve ağır tekâlifinden bir derece kurtulmak ve teneffüs etmek için; herhalde bir teselli ister, bir zevki arar ve vahşeti izale edecek bir ünsiyeti taharri eder. Medeniyet-i insaniye neticesindeki içtimaat-ı ünsiyetkârane, on insanda bir ikisine muvakkat olarak, belki gafletkârane ve sarhoşçasına bir ünsiyet ve bir ülfet ve bir teselli verir. Fakat yüzde sekseni ya dağlarda, derelerde münferid yaşıyor, ya derd-i maişet onu hücra köşelere sevkediyor, ya musibetler ve ihtiyarlık gibi âhireti düşündüren vasıtalar cihetiyle insanların cemaatlerinden gelen ünsiyetten mahrumdurlar. O hal onlara ünsiyet verip teselli etmez.
Mektubat - 443
มุมมอง: 12
วีดีโอ
Hazret-i Mehdi'nin cem'iyet-i, Süfyan komitesinin rejimini tamir, Sünnet-i Seniyeyi ihya edecek;
มุมมอง 97 ชั่วโมงที่ผ่านมา
İkinci Sual, iki işarettir: Birinci İşaret ki: "Beşinci İşaret"tir. Mühim bir sualin gayet muhtasar bir cevabıdır. Sual: Âhirzamanda Hazret-i Mehdi geleceğine ve fesada girmiş âlemi ıslah edeceğine dair müteaddid rivayat-ı sahiha var. Halbuki şu zaman, cemaat zamanıdır; şahıs zamanı değil! Şahıs ne kadar dâhî ve hattâ yüz dâhî derecesinde olsa, bir cemaatın mümessili olmazsa, bir cemaatın şahs-...
Bulgar'a, İngiliz'e, Fransız'a Sarık sar yoksa hapse atılacaksın denilse; Öldürseniz de asla diyecek
มุมมอง 602 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Yedinci Kısım İşarat-ı Seb'a بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهِ النَّبِىِّ الْاُمِّىِّ الَّذ۪ى يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَكَلِمَاتِه۪ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ٭ يُر۪يدُونَ اَنْ يُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ ِباَفْوَاهِهِمْ وَيَاْبَى اللّٰهُ اِلَّٓا اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ [Üç sualin cevabı olarak "Yedi İşaret"tir. Birinci sual, dört...
Hükûmet süren her kavmin, hattâ insan eti yiyen yamyamların, hattâ vahşi çete reisinin bir usûlü var
มุมมอง 54 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Altıncı Risale olan Altıncı Kısmın Zeyli Es'ile-i Sitte [İstikbalde gelecek nefret ve tahkirden sakınmak için, şu mahrem zeyil yazılmıştır. Yani "Tuh o asrın gayretsiz adamlarına!" denildiği zaman, yüzümüze tükürükleri gelmemek için veyahud silmek için yazılmıştır. Avrupa'nın insaniyetperver maskesi altında vahşi reislerinin sağır kulakları çınlasın!.. Ve bu vicdansız gaddarları bize musallat e...
Risale-i Nur eczaları Kur'anın tereşşuhatıdır; taksimü'l-a'mal kaidesiyle muhtaçlara yetiştiriyoruz.
มุมมอง 154 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Beşinci Desise-i Şeytaniye: Ehl-i dalaletin tarafgirleri, enaniyetten istifade edip, kardeşlerimi benden çekmek istiyorlar. Hakikaten insanda en tehlikeli damar, enaniyettir ve en zaîf damarı da odur. Onu okşamakla, çok fena şeyleri yaptırabilirler. Ey kardeşlerim! Dikkat ediniz; sizi enaniyette vurmasınlar, onunla sizi avlamasınlar. Hem biliniz ki: Şu asırda ehl-i dalalet eneye binmiş, dalalet...
Türk Milletine karşı Türkçülük perdesi altındaki firenk-meşrebane harekâtınız Türklere ihanettir.
มุมมอง 44 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Dördüncü Desise-i Şeytaniye: Şeytanın telkini ile ve ehl-i dalaletin ilkaatıyla, bana karşı propaganda ile hücum eden ve mühim mevkileri işgal eden bazı mülhidler, kardeşlerimi aldatmak ve asabiyet-i milliyelerini tahrik etmek için diyorlar ki: "Siz Türksünüz. Mâşâallah Türklerde her nevi ulema ve ehl-i kemal vardır. Said bir Kürddür. Milliyetinizden olmayan birisiyle teşrik-i mesaî etmek hamiy...
Şeytanı ins, hizbü'l-Kur'anın hâdimlerini hubb-u câhla hizmetten, manevî cihaddan uzaklaştırmaya çlş
มุมมอง 327 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Şeytanı ins, hizbü'l-Kur'anın hâdimlerini hubb-u câhla hizmetten, manevî cihaddan uzaklaştırmaya çlş
اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِâyet-i pür-envârının çok envâr-ı esrarından bir nurunu,
มุมมอง 5812 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Beşinci Risale olan Beşinci Kısım بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ âyet-i pür-envârının çok envâr-ı esrarından bir nurunu, Ramazan-ı Şerif'te bir halet-i ruhaniyede hissettim, hayal-meyal gördüm. Şöyle ki: Üveys-i Karanî'nin: اِلٰه۪ٓى اَنْتَ رَبّ۪ى وَ اَنَا الْعَبْدُ ٭ وَ اَنْتَ الْخَالِقُ وَ اَنَا الْمَخْلُوقُ ٭ وَ اَنْتَ الرَّزَّاقُ وَ اَنَا الْمَر...
Kur'an'ın enva'-ı i'cazı kırka baliğ olduğu, İ'caz-ı Kur'anda 25. Söz'de bürhanlarıyla isbat edilmiş
มุมมอง 7812 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Üçüncü Risale olan Üçüncü Kısım [Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın ikiyüz aksam-ı i'caziyesinden nakşî bir kısmını gösterecek bir tarzda, Kur'an-ı Azîmüşşan'ı, Hâfız Osman hattıyla taayyün eden ve Âyet-i Müdayene mikyas tutulan sahifeleri ve Sure-i İhlas vâhid-i kıyasî tutulan satırları muhafaza etmekle beraber, o nakş-ı i'cazı göstermek tarzında bir Kur'an yazmağa dair mühim bir niyetimi; hizmet-i K...
Ramazandaki oruç, İslâmiyetin erkânı hamsesinin birincilerinden, şeair-i İslâmiyenin azamlarındandır
มุมมอง 23612 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Ramazandaki oruç, İslâmiyetin erkânı hamsesinin birincilerinden, şeair-i İslâmiyenin azamlarındandır
Haşir meydanında üryanmı olunacak, Resuli Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı şefaat için nasıl bulacağız?
มุมมอง 3414 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Sekizinci Risale olan Sekizinci Mes'ele [Şu Mes'ele altı sualin cevabı olup "Sekiz Nükte"dir.] Birinci Nükte: Bir dest-i inayet altında hizmet-i Kur'aniyede istihdam edildiğimize dair çok enva'-ı işarat-ı gaybiyeyi hissettik ve bazılarını gösterdik. Şimdi o işaratın bir yenisi daha şudur ki: Ekser Sözler'de tevafukat-ı gaybiye var. {(Haşiye): Tevafukat ise, ittifaka işarettir; ittifak ise, itti...
Sözler'de bir kuvvet, bir tesir var ki, müfessirlerin ve âriflerin sözlerinde nadirdir, bir satırda,
มุมมอง 3116 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Mahrem bir suale cevabdır [Şu sırr-ı inayet eskiden mahremce yazılmış, Ondördüncü Söz'ün âhirine ilhak edilmişti. Her nasılsa ekser müstensihler unutup yazmamışlardı. Demek münasib ve lâyık mevkii burası imiş ki, gizli kalmış.] Benden sual ediyorsun: "Neden senin Kur'andan yazdığın Sözler'de bir kuvvet, bir tesir var ki, müfessirlerin ve âriflerin sözlerinde nadiren bulunur. Bazan bir satırda, ...
Kur'ana hücum edilecek, i'cazı onun çelik bir zırhı olacak. Mektubat - 368
มุมมอง 5416 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Yedinci Risale olan Yedinci Mes'ele بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ قُلْ بِفَضْلِ اللّٰهِ وَبِرَحْمَتِهِ فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُوا هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ Şu mes'ele "Yedi İşaret"tir. Evvelâ tahdis-i nimet suretinde birkaç sırr-ı inayeti izhar eden "Yedi Sebeb"i beyan ederiz: Birinci Sebeb: Eski Harb-i Umumî'den evvel ve evâilinde, bir vakıa-i sadıkada görüyorum ki: Ararat Dağı den...
Hâlık-ı Rahman'ın ibadından istediği en mühim iş, şükürdür. Kur'an da ehemmiyetle şükre davet eder.
มุมมอง 4916 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Beşinci Risale olan Beşinci Mes'ele Şükür Risalesi بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪ Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan, tekrar ile اَفَلَا يَشْكُرُونَ ٭ اَفَلَا يَشْكُرُونَ ٭ وَسَنَجْزِى الشَّاكِر۪ينَ ٭ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ ٭ بَلِ اللّٰهَ فَاعْبُدْ وَ كُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ gibi âyetlerle gösteriyor ki: Hâlık-ı Rahman'ın ibadından istedi...
Keramet-i Kur'aniye: Risale-i Nur Külliyatının okunması usanç vermiyor, ihtiyaç çok okumaya devam.
มุมมอง 4116 ชั่วโมงที่ผ่านมา
[Yirmisekizinci Mektub'un Üçüncü Mes'elesinin tetimmesi olabilir küçük ve hususî bir mektubdur.] Âhiret kardeşlerim ve çalışkan talebelerim Hüsrev Efendi ve Re'fet Bey! Sözler namındaki envâr-ı Kur'aniyede üç keramet-i Kur'aniyeyi hissediyorduk. Sizler dahi, gayret ve şevkinizle bir dördüncüsünü ilâve ettirdiniz. Bildiğimiz üç ise: Birincisi: Te'lifinde fevkalâde suhulet ve sür'attir. Hattâ beş...
Hakaiki imaniyeden tek meselenin inkişafı, vuzuhu benim indimde binler ezvak ve keramata müreccahtır
มุมมอง 4319 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Hakaiki imaniyeden tek meselenin inkişafı, vuzuhu benim indimde binler ezvak ve keramata müreccahtır
Azrail Aleyhisselâm, herkesin ruhunu kabzeder. Bir iş bir işe mani olmaz, çünki nuranîdir.
มุมมอง 14419 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Azrail Aleyhisselâm, herkesin ruhunu kabzeder. Bir iş bir işe mani olmaz, çünki nuranîdir.
Sure-i Yusuf'un mühim bir esası, rü'ya-yı Yusufiye olduğu gibi;Mektubat - 347
มุมมอง 2719 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Sure-i Yusuf'un mühim bir esası, rü'ya-yı Yusufiye olduğu gibi;Mektubat - 347
(Mühim ve mahrem bir mes'ele ve bir sırr-ı velayet) Mektubat - 342
มุมมอง 6821 ชั่วโมงที่ผ่านมา
(Mühim ve mahrem bir mes'ele ve bir sırr-ı velayet) Mektubat - 342
Mücerred Lâ ilahe illallah kâfi midir? Yani Muhammedürresulullah demezse ehl-i necat olabilir mi?
มุมมอง 4321 ชั่วโมงที่ผ่านมา
Mücerred Lâ ilahe illallah kâfi midir? Yani Muhammedürresulullah demezse ehl-i necat olabilir mi?
Nefsini beğenen ve nefsine itimad eden, bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır. Mektubat
มุมมอง 63วันที่ผ่านมา
Nefsini beğenen ve nefsine itimad eden, bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır. Mektubat
Fikr-i milliyet çok ileri gitmiş. Avrupa zalimleri, İslâmlar içinde menfî bir surette uyandırıyorlar
มุมมอง 21วันที่ผ่านมา
Fikr-i milliyet çok ileri gitmiş. Avrupa zalimleri, İslâmlar içinde menfî bir surette uyandırıyorlar
Kur'an-ı Hakîm'in hazinei âlîsinin dellâlı cihetindeki muvakkat, sırf Kur'ana ait bir şahsiyetim var
มุมมอง 65วันที่ผ่านมา
Kur'an-ı Hakîm'in hazinei âlîsinin dellâlı cihetindeki muvakkat, sırf Kur'ana ait bir şahsiyetim var
Kur'anı kelâm-ı beşer farzetmek; Âlem-i İslâm'ın semasında parlak ve daima envâr-ı hakaiki neşreden;
มุมมอง 34วันที่ผ่านมา
Kur'anı kelâm-ı beşer farzetmek; Âlem-i İslâm'ın semasında parlak ve daima envâr-ı hakaiki neşreden;
Mirac ve Mevlid:Âlemi bekanın mahlukları, Resuli Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın nuruyla alâkadardır
มุมมอง 94วันที่ผ่านมา
Mirac ve Mevlid:Âlemi bekanın mahlukları, Resuli Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın nuruyla alâkadardır
Duâ:1-İstidad lisanıyladır,2-İhtiyac-ı fıtrî lisanıyladır,3-İhtiyaç dairesinde zîşuurların duasıdır.
มุมมอง 46วันที่ผ่านมา
Duâ:1-İstidad lisanıyladır,2-İhtiyac-ı fıtrî lisanıyladır,3-İhtiyaç dairesinde zîşuurların duasıdır.
Mevcud vücuddan gittikten sonra, zahiren ademe, fenaya gider; fakat ifade ettiği manalar bâki kalır.
มุมมอง 49วันที่ผ่านมา
Mevcud vücuddan gittikten sonra, zahiren ademe, fenaya gider; fakat ifade ettiği manalar bâki kalır.
Ey insan müştekki madum kalmadın vücud nimetini giydin, hayatı tattın camid kalmadın, hayvan olmadın
มุมมอง 38วันที่ผ่านมา
Ey insan müştekki madum kalmadın vücud nimetini giydin, hayatı tattın camid kalmadın, hayvan olmadın
Cenabı Hak abdini severse dünyayı ona küstürür çirkin gösterir. İnşeAllah sevgililerin sınıfındansın
มุมมอง 40วันที่ผ่านมา
Cenabı Hak abdini severse dünyayı ona küstürür çirkin gösterir. İnşeAllah sevgililerin sınıfındansın
Gıybetin ve iftiranın mahiyeti ve Gıybetin caiz olabileceği maddeler;
มุมมอง 21วันที่ผ่านมา
Gıybetin ve iftiranın mahiyeti ve Gıybetin caiz olabileceği maddeler;
❤
ES SELAMÜN ALEYKÜM BİR KONU HAKKINDA DÜŞÜNCENİZİ ALMAK İSTİYORUM ( HEM EMİR HEM DEMİR ) ( EMİN , YETGİN , KANSER ) ( TALUT VE ŞAMETÜN NÜBÜVVE ) BU KELİMELER NE MANAYA GELİYOR BİLGİNİZ VAR MI ? VEYA SİZE NE ÇAĞRIŞTIRDIĞI HAKKINDA DÜŞÜNCENİZİ ÖĞRENEBİLİR MİYİM ?
Kendine nur yağdiriyor 😂😂😂😂😂
Allah razı olsun hocam ❤🎉
Allah razı olsun hocam
@@mehmetcan2588 Âmiin Bimukabele. Sizi ve sevdiklerinizi Allah iki Cihanda Aziiz ve Bahtiyar eylesin Âmiin âmiin âmiin.
Hocam bana yardim edin size nasil ulasacagim...
❤
Allah razı olsun
Allah razı olsun
Allah razı olsun
Hocam hangi şehirdesiniz? Ve videolara devam edin lütfen
şeriatça bazı savtlar helâl, bazıları da haram kılınmıştır. Evet ulvî hüzünleri, Rabbanî aşkları îras eden sesler, helâldir. Yetimane hüzünleri, nefsanî şehevatı tahrik eden sesler, haramdır. Şeriatın tayin etmediği kısım ise, senin ruhuna, vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır. İşarat-ül İ'caz - 70
Maşallah abim benim nasılsın nerelerdesin hocam benim
Allah ebeden râzı olsun Fırat hocam. İstanbul da hayata kaldığımız yerden devam İnşaAllah .
@@subhanallahelhamdulillah4680 amin inşallah ecmain abim benim
Allah razı olsun
Maşallah barekallah sübhanallah
Allah razı olsun
"Şakk-ı Kamer" mu'cizesine dairdir بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَ انْشَقَّ الْقَمَرُ ٭ وَاِنْ يَرَوْا اٰيَةً يُعْرِضُوا وَ يَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ Kamer gibi parlak bir Mu'cize-i Ahmediye (A.S.M.) olan inşikak-ı Kamer'i, evham-ı faside ile inhisafa uğratmak isteyen feylesoflar ve onların muhakemesiz mukallidleri diyorlar ki: "Eğer inşikak-ı Kamer vuku bulsa idi umum âleme malûm olurdu. Bütün tarih-i beşerin nakletmesi lâzım gelirdi?" Elcevab: İnşikak-ı Kamer dava-yı nübüvvete delil olmak için o davayı işiten ve inkâr eden hazır bir cemaate, gecede, vakt-i gaflette âni olarak gösterildiğinden; hem ihtilaf-ı metali' ve sis ve bulutlar gibi rü'yete mani esbabın vücuduyla beraber, o zamanda medeniyet taammüm etmediğinden ve hususî kaldığından ve tarassudat-ı semaviye pek az olduğundan; bütün etraf-ı âlemde görülmek, umum tarihlere geçmek, elbette lâzım değildir. Şakk-ı Kamer yüzünden bu evham bulutlarını dağıtacak çok noktalardan şimdilik "BEŞ NOKTA"yı dinle... BİRİNCİ NOKTA: O zaman, o zemindeki küffarın gayet şedid derecede inadları, tarihen malûm ve meşhur olduğu halde; Kur'an-ı Hakîm'in وَ انْشَقَّ الْقَمَرُ demesiyle şu vak'ayı umum âleme ihbar ettiği halde; Kur'anı inkâr eden o küffardan hiçbir kimse, şu âyetin tekzibine, yani ihbar ettiği şu vakıanın inkârına ağız açmamışlar. Eğer o zamanda o hâdise, o küffarca kat'î ve vaki' bir hâdise olmasa idi; şu sözü serrişte ederek, gayet dehşetli bir tekzibe ve Peygamber'in (A.S.M.) ibtal-i davasına hücum göstereceklerdi. Halbuki şu vak'aya dair siyer ve tarih, o vak'a ile münasebetdar küffarın adem-i vukuuna dair hiçbir şeyini nakletmemişlerdir. Yalnız وَ يَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ âyetinin beyan ettiği gibi, tarihçe menkul olan şudur ki: O hâdiseyi gören küffar, "sihirdir" demişler ve "Bize sihir gösterdi. Eğer sair taraflardaki kervan ve kafileler görmüşlerse hakikattır. Yoksa bize sihir etmiş." demişler. Sonra sabahleyin Yemen ve başka taraflardan gelen kafileler ihbar ettiler ki: "Böyle bir hâdiseyi gördük." Sonra küffar, Fahr-i Âlem (A.S.M.) hakkında (hâşâ) "Yetim-i Ebu Talib'in sihri semaya da tesir etti" dediler. İKİNCİ NOKTA: Sa'd-ı Taftazanî gibi eazım-ı muhakkikînin ekseri demişler ki: İnşikak-ı Kamer; parmaklarından su akması umum bir orduya su içirmesi, câmide hutbe okurken dayandığı kuru direğin müfarakat-ı Ahmediye'den (A.S.M.) ağlaması umum cemaatin işitmesi gibi mütevatirdir. Yani öyle tabakadan tabakaya bir cemaat-i kesîre nakletmiştir ki, kizbe ittifakları muhaldir. "Hâle" gibi meşhur bir kuyruklu yıldızın bin sene evvel çıkması gibi mütevatirdir. Görmediğimiz Serendib Adası'nın vücudu gibi tevatürle vücudu kat'îdir, demişler. İşte böyle gayet kat'î ve şuhudî mesailde teşkikat-ı vehmiye yapmak, akılsızlıktır. Yalnız muhal olmamak kâfidir. Halbuki şakk-ı Kamer, bir volkanla inşikak eden bir dağ gibi mümkündür. ÜÇÜNCÜ NOKTA: Mu'cize; dava-yı nübüvvetin isbatı için, münkirleri ikna' etmek içindir, icbar için değildir. Öyle ise dava-yı nübüvveti işitenler için, ikna' edecek bir derecede mu'cize göstermek lâzımdır. Sair taraflara göstermek veyahut icbar derecesinde bir bedahetle izhar etmek, Hakîm-i Zülcelal'in hikmetine münafî olduğu gibi, sırr-ı teklife dahi muhaliftir. Çünki "Akla kapı açmak, ihtiyarı elinden almamak" sırr-ı teklif iktiza ediyor. Eğer Fâtır-ı Hakîm inşikak-ı Kamer'i, feylesofların hevesatına göre bütün âleme göstermek için bir-iki saat öyle bıraksa idi ve beşerin umum tarihlerine geçse idi, o vakit sair hâdisat-ı semaviye gibi; ya dava-yı nübüvvete delil olmazdı, risalet-i Ahmediyeye (A.S.M.) hususiyeti kalmazdı veyahut bedahet derecesinde öyle bir mu'cize olacaktı ki; aklı icbar edecek, aklın ihtiyarını elinden alacak, ister istemez nübüvveti tasdik edecek. Ebucehil gibi kömür ruhlu, Ebubekir-i Sıddık gibi elmas ruhlu adamlar bir seviyede kalıp, sırr-ı teklif zayi' olacaktı. İşte bu sır içindir ki; hem âni, hem gece, hem vakt-i gaflet, hem ihtilaf-ı metali', sis ve bulut gibi sair mevanii perde ederek umum âleme gösterilmedi veyahut tarihlere geçirilmedi. DÖRDÜNCÜ NOKTA: Şu hâdise, gece vakti herkes gaflette iken âni bir surette vuku bulduğundan etraf-ı âlemde elbette görülmeyecek. Bazı efrada görünse de, gözüne inanmayacak. İnandırsa da, elbette böyle mühim bir hâdise, haber-i vâhid ile tarihlere bâki bir sermaye olmayacak. Bazı kitablarda: "Kamer, iki parça olduktan sonra yere inmiş" ilâvesi ise; ehl-i tahkik reddetmişler. "Şu mu'cize-i bahireyi kıymetten düşürmek niyetiyle, belki bir münafık ilhak etmiş" demişler. Hem meselâ o vakit, cehalet sisiyle muhat İngiltere, İspanya'da yeni gurub; Amerika'da gündüz; Çin'de, Japonya'da sabah olduğu gibi, başka yerlerde başka esbab-ı maniaya binaen elbette görülmeyecek. Şimdi bu akılsız muterize bak, diyor ki: "İngiltere, Çin, Japon, Amerika gibi akvamın tarihleri bundan bahsetmiyor. Öyle ise vuku bulmamış." Bin nefrin onun gibi Avrupa kâselislerinin başına... BEŞİNCİ NOKTA: İnşikak-ı Kamer, kendi kendine bazı esbaba binaen vuku bulmuş, tesadüfî, tabiî bir hâdise değil ki; âdi ve tabiî kanunlarına tatbik edilsin. Belki Şems ve Kamer'in Hâlık-ı Hakîm'i, Resulünün risaletini tasdik ve davasını tenvir için hârikulâde olarak o hâdiseyi îka' etmiştir. Sırr-ı irşad ve sırr-ı teklif ve hikmet-i risaletin iktizasıyla, hikmet-i rububiyetin istediği insanlara ilzam-ı hüccet için gösterilmiştir. O sırr-ı hikmetin iktiza etmedikleri, istemedikleri ve dava-yı nübüvveti henüz işitmedikleri aktar-ı zemindeki insanlara göstermemek için, sis ve bulut ve ihtilaf-ı metali' haysiyetiyle; bazı memleketin kameri daha çıkmaması ve bazıların güneşleri çıkması ve bir kısmının sabahı olması ve bir kısmının güneşi yeni gurub etmesi gibi, o hâdiseyi görmeye mani pekçok esbaba binaen gösterilmemiş. Eğer umum onlara dahi gösterilse idi, o halde ya işaret-i Ahmediye'nin (A.S.M.) neticesi ve mu'cize-i nübüvvet olarak gösterilecekti; o vakit risaleti, bedahet derecesine çıkacaktı. Herkes tasdike mecbur olurdu, aklın ihtiyarı kalmazdı. İman ise, aklın ihtiyarıyladır. Sırr-ı teklif zayi' olurdu. Eğer sırf bir hâdise-i semaviye olarak gösterilse idi; risalet-i Ahmediye (A.S.M.) ile münasebeti kesilirdi ve onunla hususiyeti kalmazdı. Elhasıl: Şakk-ı Kamer'in imkânında şübhe kalmadı. Kat'î isbat edildi. Şimdi, vukuuna delalet eden çok bürhanlarından altısına {(Haşiye): Yani, altı defa icma' suretinde, vukuuna dair altı hüccet vardır. Bu makam çok izaha lâyık iken, maatteessüf kısa kalmıştır.} işaret ederiz. Şöyle ki: Ehl-i adalet olan sahabelerin, vukuuna icmaı ve ehl-i tahkik umum müfessirlerin, وَ انْشَقَّ الْقَمَرُ tefsirinde onun vukuuna ittifakı ve ehl-i rivayet-i sadıka bütün muhaddisînin, pek çok senedlerle ve muhtelif tarîklerle vukuunu nakletmesi ve ehl-i keşif ve ilham bütün evliya ve sıddıkînin şehadeti ve ilm-i Kelâm'ın meslekçe birbirinden çok uzak olan imamların ve mütebahhir ulemanın tasdiki ve nass-ı kat'î ile dalalet üzerine icma'ları vaki' olmayan ümmet-i Muhammediyenin (A.S.M.) o vak'ayı telakki-i bilkabul etmesi; güneş gibi inşikak-ı Kamer'i isbat eder. ELHASIL: Buraya kadar tahkik namına ve hasmı ilzam hesabına idi. Bundan sonraki cümleler, hakikat namına ve iman hesabınadır. Evet tahkik öyle dedi, hakikat ise diyor ki: Sema-yı risaletin kamer-i müniri olan Hâtem-i Divan-ı Nübüvvet, nasılki mahbubiyet derecesine çıkan ubudiyetindeki velayetin keramet-i uzması ve mu'cize-i kübrası olan Mi'rac ile, yani bir cism-i Arzı semavatta gezdirmekle semavatın sekenesine ve âlem-i ulvî ehline rüçhaniyeti ve mahbubiyeti gösterildi ve velayetini isbat etti. Öyle de: Arz'a bağlı, semaya asılı olan Kamer'i, bir Arzlının işaretiyle iki parça ederek Arz'ın sekenesine, o Arzlının risaletine öyle bir mu'cize gösterildi ki: Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) Kamer'in açılmış iki nurani kanadı gibi; risalet ve velayet gibi iki nurani kanadıyla, iki ziyadar cenah ile, evc-i kemalâta uçmuş; tâ Kab-ı Kavseyn'e çıkmış, hem ehl-i Semavat, hem ehl-i Arz'a medar-ı fahr olmuştur... عَلَيْهِ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ الصَّلَاةُ وَ التَّسْل۪يمَاتُ مِـلْأَ الْاَرضِ وَ السَّمٰوَاتِ سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ اَللّٰهُمَّ بِحَقِّ مَنِ انْشَقَّ الْقَمَرُ بِاِشَارَتِهِ اجْعَلْ قَلْب۪ى وَ قُلُوبَ طَلَبَةِ رَسَائِلِ النُّورِ الصَّادِق۪ينَ كَالْقَمَرِ ف۪ى مُقَابَلَةِ شَمْسِ الْقُرْاٰنِ اٰم۪ينَ اٰم۪ينَ Sözler - 586
Allah razı olsun
İşaya 24:1-23 24 İşte, Yehova ülkeyi boşaltıyor, viraneye çeviriyor;+ altını üstüne getiriyor,+ üzerinde yaşayanları dört bir yana dağıtıyor.+ 2 Halkla kâhin arasında, hizmetkârla efendi, hizmetçiyle hanım, alıcıyla satıcı, ödünç alanla ödünç veren, faiz ödeyenle faiz alan arasında fark kalmayacak.+ 3 Ülke mutlaka boşaltılacak ve yağmalanacak;+ çünkü bunu Yehova söyledi.+ 4 Ülke yas tutuyor,+ kuruyup gidiyor. Toprak kuruyor, solup gidiyor. Ülkenin büyük adamları sararıp soluyor.+ 5 İçinde yaşayanlar yüzünden ülke kirlendi,+ çünkü onlar kanunları görmezden geldiler,+ kuralları değiştirdiler,+ devirlerce sürecek ahdi bozdular.+ 6 Bu yüzden ülkeyi lanet yiyip bitirdi;+ içinde yaşayanlar suçlu bulundu. Bu yüzden ülke halkı azaldı; geriye bir avuç insan kaldı.+ 7 Yeni şarap karalar bağlamış, asma kurumuş;+ yürekleri sevinçle coşanlar şimdi inliyor.+ 8 Teflerin coşkusu söndü, sevinç çığlıkları atanların sesleri duyulmaz oldu, lirlerin coşkusu söndü.+ 9 Artık şarkılar eşliğinde şarap içilmiyor; içkinin tadı içene acı geliyor. 10 Terk edilen kent yıkıntı halinde;+ her evin girişi kapanmış. 11 Şarap yokluğundan sokaklarda bağrışıyorlar. Sevinçten eser yok; ülkenin tüm neşesi uçup gitmiş.+ 12 Şehirden geriye kalan manzara şaşkınlık verici; kapı parçalanıp moloz yığınına çevrilmiş.+ 13 Zeytin ağacı dövüldüğünde,+ yahut bağbozumunda olduğu gibi, ülkenin ortasında, halklar arasında da kalanlar olacak.+ 14 Seslerini yükseltip sevinçle haykıracaklar. Yehova’nın haşmeti karşısında denizden sevinç çığlıkları yükselecek.+ 15 Işığın+ doğduğu yerde Yehova’yı yüceltecekler;+ denizdeki adalarda İsrail’in Tanrısı Yehova’nın adı yüceltilecek.+ 16 Ülkenin dört bir köşesinden ezgiler duyuyoruz:+ “Doğru Olana+ güzellik tacı!” Fakat ben, “Bittim,+ mahvoldum! Vay halime!” dedim, “Hainler hainlik ediyor.+ Evet, hainler kalleşçe hainlik ediyor.”+ 17 Ey sen, bu toprakların insanı, dehşet, çukur ve tuzak seni bekliyor.+ 18 Öyle olacak ki, dehşetin sesinden kaçan çukura düşecek, çukurdan çıkan tuzağa yakalanacak.+ Çünkü yükseklerdeki suların bentleri açılacak,+ ülke temellerinden sarsılacak.+ 19 Yer yarıldıkça yarılıyor, sarsıldıkça sarsılıyor, bocaladıkça bocalıyor.+ 20 Ülke bir sarhoş gibi yalpaladıkça yalpalıyor. Bekçi kulübesi gibi bir o yana bir bu yana sallanıyor.+ Suçunun ağırlığı altında çöküyor+ ve bir daha ayağa kalkamayacak.+ 21 O gün öyle olacak ki, Yehova yükseğin yükseğindeki orduya ve yerdeki krallara hükmünü verecek.+ 22 Ve onlar çukurda toplanan tutsaklar gibi toplanacak,+ zindana+ kapatılacaklar. Çok günler sonra yoklanacaklar.+ 23 Dolunayın yüzü kızardı, parıldayan güneş utandı,+ çünkü göklerin hâkimi Yehova Sion Dağında,+ Yeruşalim’de kral oldu;+ ve halkının yaşlıları O’nun ihtişamını gördü.+ (Dabbetülarz derki ..Bu olaylar covid 19 pandemik yaşandı ve ben o sözden o azab dan sonra ortaya çıktım ben bir hak ve hakikat virüsü ya bu virüs nasıl yok edilir ki yoo batıl yok olucak olmak zorunda...)
Yunus derki dünya yalandır.
Yunus emre
Allah razı olsun kardeşim benim
Allah razı olsun hocam bol sohbet bekliyoruz 🌹
Hocam ismailağa ve menzil cematleri hakkında ne düşünüyorsunuz
Bir fabrikada çalışanların bir birine yardım etmesi gibi, bir gözün diğer göze yardımcı olması gibi diğer cemaat ve tarikatlar da Hakk yolunda bir birine yardımcıdır.
Hocam emekli olmadan önce iade edildiniz mi acaba?
Evet, önce görev başlangıcı yapıldı, sonra emeklilik onaylandı.
@@subhanallahelhamdulillah4680 Hayırlı olsun hocam sevindim.
Bu ülkede sakallı sarıklı polis olmak Zor ama inşallah olacak
Hocam siz hala polis misiniz
ALLÀH razı olsun hocam ellerinden öperim
MASALLAH
Abi seni haberlerde görmüştüm polis arabasında sakallı sarıklı diye hakkında işlem başlatılmıştı demişlerdi polisliği bıraktın galiba
Emekli oldum.
seni haberlerden görmüştüm ve takip ediyorum Allah razı olsun abi selam ve dua ile
Âmin, bilmukabele.
Hayırlı Cumalar
Abi polismisin hala ?
Elhamdülillah, emekli oldum.
Hacı abi Allah razı olsun.
Âmin, senden de Allah ebeden razı olsun inşallah
MaşaAllah Selam ve dua ile bizlere dua edin inşaAllah Rabbim bizi dogru yolundan ayirmasin guzel abicim.
Âmin, inşallah cümlemizi Allah sıratı mustakim üzere kılsın.
Âmin bi hürmeti seyyidil mürselin
Hocam senin yüzünde acayip bir Nur görüyorum Allah razi olsun
Allah razi olsun kutluninsan
Allah ebeden razı olsun inşallah.
Allah sizin gibileri insanlığın başından eksik etmesin.
Allah'ın sevgili kullarından olasın inşallah.
Allah razı olsun kurban. Dua edin bize. Biz de güzel insanlar bulalım. Kendimi çok yalnız hissediyorum
Allah ebeden razı olsun inşallah. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem rehberin olsun inşallah.
Krall
Kral
nuranî âlemlere giden yol kabirden geçer ve en büyük saadetler büyük ve acı felâketlerin neticesidir. Meselâ: Hazret-i Yusuf, Mısır azizliği gibi bir saadete, ancak kardeşleri tarafından atıldığı kuyu ve Zeliha'nın iftirası üzerine konulduğu hapis yoluyla nâil olmuştur. Ve keza, rahm-ı maderden dünyaya gelen çocuk, mahud tünelde çektiği sıkıcı, ezici zahmet neticesinde dünya saadetine nâil oluyor. Şualar - 755
abi sana ulaşabilcegimiz telefon numarası varmı
Facebook'ta messenger